tahrif etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tahrif etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Şubat 2017 Çarşamba

Elmalılı Mealinin Sadeleştirilmişinde Yapılan Bir Tahrif ve İlmi Ahlaksızlık Örneği

Kur'an'ın Arap dilinde nazil olması , bu dili konuşmayan ve bilmeyenler tarafından anlaşılma sorununu ortaya çıkarmış, bu sorun Kur'an'ın diğer dillere çevirilerinin yapılması ile aşılmaya çalışılmıştır. Konuya Türkiye boyutundan baktığımız zaman , bu kitabı okumak ve anlamak isteyen, fakat Arap dilini bilmeyen insanlar, bu kitabın Türkçeye çevrilmiş meallerine başvurmak zorundadırlar. 

Merhum Elmalılı Hamdi Yazır tarafından yapılmış olan Hak dini Kur'an dili adlı tefsir, yıllardır Kur'an'ı anlamak isteyen bir çok kimsenin başvuru kaynağı olmuş , halen de olmaktadır. Ancak bu tefsirin günümüz insanı için dilinin ağır ve anlaşılır olmaktan uzak olması , bir çok insanın bu tefsiri anlamakta sıkıntı çekmesine sebep olmaktadır. Bu tefsirin dilinin ağır olmasından doğan sıkıntının  aşılması için, onun günlük konuşulan Türkçeye çevrilmesi yani sadeleştirilmesi yolu ile daha çok kimsenin okumasını sağlamak fikrini doğurmuş, ve bu tefsirin dili sadeleştirilerek konuştuğumuz dile çevrilmek sureti ile farklı yayın evleri tarafından piyasaya sürülmüştür.

Ancak Elmalılı tefsirini sadeleştirmek adına yola çıkanlar, bu konuda 2 defa sorumlu oldukları yani hem çevirdikleri tefsirin aslına ve ilmi ahlaka sadık kalmak sureti ile bir çeviri yapmak, hem de orjinal mealdeki ayet çevirileri üzerinde herhangi bir tahrifatta bulunmamak bilinci içinde olmaları gerekiğini öncelikli olarak bilmeleri gerekirken, bu tefsirin sadeleştirilmiş meali üzerinde bazı hatalar ve tahrifler bulunduğu gözden kaçmamaktadır.

Bu tefsirin sadeleştirmesini yapan kimselerin mutlaka akademik kariyer sahibi insanlar olduğunu düşünmekteyiz. Bu yazıyı yazarken, bu tefsiri sadeleştirenlerin hiç birini tanımadığımızı, ismini dahi bilmediğimizi , yapacağımız eleştirideki hatayı yapan sadeleştiriciyi tanımadığımızı, ve amacımızın herhangi bir kimseyi karalamak olmadığını öncelikle hatırlatmak isteriz.

Bundan önceki yazılarımızda adı geçen tefsirdeki Enbiya s. 95. ve Mümtehine s. 13. ayetlerinin Elmalılı tarafından yapılmış olan orjinal meale sadık kalınmayarak, farklı biçimde çevrilmiş olduklarını ele almaya çalışmıştık. Bu yazımızda Zuhruf. 61. ve 63. ayetlerinin Elmalılı tarafından yapılmış olan orjinal çevirisi ile , sadeleştiriciler tarafından yapılmış olan çevirisini ele alarak bu konuda yapılan hatayı ve büyük bir tahrifi gözler önüne sermeye çalışacağız. 

Herkesin malumu olduğu üzere İsa (a.s) ın kıyamete yakın bir süre dünyaya geri döneceği inancı , Hristiyan inancından İslam inancına ithal edilmiştir. Kur'an bu konuda herhangi bir bilgi vermez iken , Hristiyanlardan ithal edilen bu bilgiler, rivayetler yolu ile inanç konusu haline getirilmiş ve İsa (a.s) ile ilgili bazı ayetler , bu rivayetler merkeze alınarak rivayetleri tasdik etmeye yönelik biçimde tahrifata uğratılmaya çalışılmıştır.

Zuhruf s. 61. ayeti bu konuda başı çeken bir ayet olup , ayet meallerine parantez açmak veya hiç açmadan , onun tekrar dünyaya gelecek olduğu inancı sanki Kur'an tarafından bildiriliyormuş gibi bir hava oluşturulmaya çalışılmakta ve Kur'an tahrif edilmektedir.

Zuhruf s. 61. ve 63. ayetlerinin Arapça metnini , bu ayetlerin Elmalılı tarafından yapılmış orjinal meallerini ve internet ortamında bulunan "Elmalılı sadeleştirmiş 2" olarak yapılmış sadeleştirilmiş halini vererek durumu görmeye çalışalım ;

Zuhruf s. 61 . ayeti ;

                                           وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ


Elmalılı Hamdi Yazır (orjinal meal):
Ve hakkıkat o, saat için bir ılimdir, onun için sakın o saatin geleceğinde şekk etmeyin de bana tabi' olun, işte bu yegâne doğru yoldur


Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) :
Gerçekten o, (İsâ'nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur.

2 meali karşılaştıracak olursak , Elmalılı orjinal mealinde bulunmayan İsa'nın yere inişi kısmı parantez içinde sadeleştirici tarafından ilave edilmiştir. Sadeleştirme adına yapılan bu ilave önce ilmi bir ahlaksızlık örneği olup , sonra da asıl metinde olmayan bir ilavenin sadeleştiriciler tarafından meale sokulmak sureti ile yapılan bir tahrif örneğidir.

Ayetin Arapça metninde İsa'nın yere inişi ile ilgili olarak en küçük bir bilgi kırıntısı dahi olmamasına rağmen , sadeleştirme adına meale yapılan bu ilave ile İsa'nın yere inişi ayetin tahrif edilmesi yolu ile Allah'a söyletilmek istenilmektedir. İsa'nın tekrar dünyaya geri gelebileceğine inanmak ayrıdır , onun tekrar dünyaya geleceğini Kur'an'a söyletmeye çalışmak ayrıdır. Kur'an içinde olmayan bir şeyi parantez yolu ile olsa dahi Kur'andanmış gibi göstermek ne ilim adamı ne de Müslüman sıfatına sahip olan kimselere asla yakışmamaktadır. 

Zuhruf s. 63. ayetinde yapılan hata ise tam bir cinayet örneğidir.


             وَلَمَّا جَاء عِيسَى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

Elmalılı Hamdi Yazır (orjial meal) :
Isâ da o beyyinelerle geldiği vakıt şöyle dedi: ben size hikmet ile ve ihtilâf edip durduğunuz şeylerin ba'zısını size beyan edeyim diye geldim, onun için Allahdan korkun ve bana ıtaat edin,

Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) :
İsâ mucizelerle İNDİĞİ zaman dedi ki: «Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

Zuhruf s. 63. ayetinin Arapça metni içindeki CAE (geldi) fiili , Elmalılı tarafından doğru çevrilerek aslına sadık biçimde anlam verilmiş olmasına karşın , sadeleştirici tarafından tahrif edilerek, İNDİĞİ şeklinde çevrilmiştir. Bu eseri sadeleştiren kimse büyük ihtimal ilahiyat eğitimi görmüş, ve Arapçayı bilen bir kimsedir. 

Bu kimsenin Cae fiilinin hangi anlama geldiğini bilmemesine imkan ve ihtimal yoktur. İndiği olarak sadeleştirdiği kelimenin Arapça aslının hangi kelime olması gerektiğini çok iyi bilmesi gereken bu kimse , sırf İsa'nın yere inişi olarak parantez içine aldığı 61. ayetin devamı olan 63. ayetin, rivayetler ile gelen bir bilgi olan , sanki İsa (a.s) kıyamete yakın bir sürede yere indikten sonra bu sözleri söyleyecekmiş gibi bir anlam oluşturmaya çalışması ,yenilir yutulur bir hata değil , açık ve net bir tahrif örneğidir. 

Bu şahsın yapmış olduğu sadeleştirilmiş Elmalılı mealinden Kur'an'ı okuyan bir kimse, bu ayeti okuyunca , İsa (a.s) ın yeniden dünyaya geleceğinin Kur'an tarafından beyan edilmiş olduğunu zannederek , 63. ayetteki İsa (a.s) tarafından söylenen sözlerin , onun yere indikten sonra söyleyeceği sözler olduğuna inanarak , yanlış bir düşünceye sahip olacaktır. Halbuki ilgili ayetler , İsa (a.s) ın yaşadığı zaman içindeki kavmi ile olan mücadelesinden kesitler sunmakta olup , yeniden dünyaya indikten sonra söyleyeceği sözler değildir , çünkü böyle bir yeniden iniş Kur'an tarafından beyan edilmemiştir.

Zuhruf s. 63. ayetinde yapılan bu kelime tahrifi hem sadeleştirildiği iddia edilen bir kitaba karşı İLMİ BİR AHLAKSIZLIK örneği , hem de Allah (c.c) nin ayetleri üzerinde yapılan TAHRİFAT örneğidir. 

Adı her neyse veya kimse Elmalılıyı sadeleştirdiğini iddia eden bu şahsiyetin kafasında İsa'nın kıyamete yakın dünyaya geri döneceği fikri hakim olup , bu düşüncesini ayete söyletmek istemektedir. Bu kişi ilmi ahlaktan öyle yoksun bir kimsedir ki , bu düşüncesini Elmalılı meali üzerinden yapmakla önce Elmalılı'ya iftira atmakta , sonra da Allah (c.c) nin kelimesini tahrif ederek tam bir Yahudilik örneği sergilemektedir.

Elmalılı veya onun mealini sadeleştiren kişi, İsa'nın kıyamete yakın bir zamanda dünyaya geri döneceğine dair bir inanç içinde bulunabilir, bu onların bileceği iştir. Ancak Elmalılı nasıl Allah'ın ayetleri üzerinde tahrifat yapmak sureti ile bu düşüncesini Kur'an'a onaylatmak yoluna gitmekten imtina etti ise , onun mealini sadeleştirmek adına eline kimsenin de, önce Elmalılının eserine karşı yerine getirmesi gereken ilmi ahlaka sahip olarak onun demediğini ona dedirtmeye çalışmaya , sonra da Allah'ın demediğini Allah'a dedirtmeye asla hakkı yoktur. 

İlmi ahlak , herhangi bir kimsenin eseri üzerinde çalışma yapan kimsenin , o eser üzerinde herhangi bir şahsi tasarruf yapması imkanı tanımaz. İlmi ahlaka sahip bir kimse , üzerinde çalıştığı esere sadık kalmak zorundadır. Hele bu eser Allah (c.c) kitabı ise bu kimsenin 2 defa dikkatli olmasını gerektirmektedir. Eser sahibinin demediği ve yazmadığı bir şeyi onun eserine ilave etmeye , Allah (c.c) nin demediği bir şeyi ona dedirtmeye kimsenin hakkı yoktur , böyle bir ameliye içine giren kimse asla güvenilir olamaz.

Bu yanlışı yapan kimseye tavsiyemiz şu olacaktır ; Önce eserini çevirdiğiniz kişinin eserine karşı yaptığınız gayri ahlaki davranıştan vazgeçerek ilgili ayetleri onun orjinal mealine sadık kalarak yeniden düzenlemeniz , sonra da Allah (c.c) nin kelimesine karşı yapmış olduğunuz tahrifattan dolayı ondan bağışlanma istemenizdir. Bunu yapmadığınız takdirde, bir kimsenin eserine karşı yapmış olduğunuz hata ile, ilmi kariyerinizin nasıl bir çukurda olduğunu gözler önüne sermiş olacak, Allah (c.c) nin ayetlerine karşı tahrifkar bir tutum takınmanız sebebi ile de sizden önceki tahrifçilerin akıbetine uğramaktan kendinizi kurtaramayacaksınız. 

7 Temmuz 2013 Pazar

Kur'anın Tahrif İddiaları Veya Aydınlatıcı Delil Olmadan Kur'an Hakkında Konuşmak

Alemlere rahmet ve hidayet olmak üzere Allah cc tarafından muhammed as a indirilen kur'ana iman ettiğini iddia edip, bu kitabın bazı ayetlerinin eksik veya fazla olduğu veya yanlış yazıldığı şeklinde iddialar yüzyıllardır gündemimizde yer tutmakta olup bundan sonrada yer tutmaya devam edecektir. Kur'ana iman etmeyenlerin bu kitabın tahrifi ile ilgili iddialarının kaynağı maalesef bizim kaynaklarımız olup haklı olarak "kardeşim ben demiyorum kendiniz diyorsunuz" şeklinde sözlerle bizleri muhatap etmektedir.   

Kitabın eksik olduğu konusundaki iddialar geleneksel anlayışta nasih mensuh teorisi adı altında yürütülerek,1- tilaveti mensuh hükmü baki (recm ayeti  örneği) 2- tilaveti ve hükmü mensuh şeklinde kategorize edilerek kitabın ayetleri olarak indirilen fakat kitaba alınmayan ayetlerin olduğu iddialarının devamı olarak bazı ayetlerin kurandan olmadığı veya bazı ayetlerin yanlış yazıldığı iddiaları konuşulmaya devam etmektedir.      

Bir kitabın doğru veya yanlış olduğunu iddia edebilmek için elimizde kesin doğru olduğuna inandığımız bir delilin olması ve o kitabın içeriğindeki bazı sözlerin  kesin doğru olduğuna inandığımız delil ile ispatlamak zorunluluğumuz vardır.    

Allah cc nin indirmiş olduğu kitabın doğruluğuna dair delilimiz yine kur'andan olup harici olarak bir delilimizin olması mümkün değildir. Kur'anın sahihliğini iddia etmek için kullandığımız kur'an harici deliller yaratılmış olan kulların koymuş olduğu deliller çerçevesinde olacağı için Allah cc nin kitabını yaratılmış olan kulların koymuş olduğu ölçüler dahilinde doğrulatmaya çalışmak bizi doğru bir sonuca götürmez.    

Allah cc nin kitabının matematiksel bir koruma ile çok mükemmel bir şekilde korunduğu iddiası ile yola çıkan bazıları tevbe s. son iki ayetinin bu matematiksel ahenge uygun olmadığı gerekçesi ile red etmektedirler. Allah cc hiç bir ayetinde " bu kitap 19 ve katlarının ahengi ile korunmuştur bu ahenge uymayan ayetler kitaba sonradan ilave dilmiştir" şeklinde bir beyanda bulunmamasına rağmen Allah cc nin kitabının kulların koyduğu ölçüler dahilinde sağlamaya gidilmesi kitabın korunmadığına dair düşüncelere sebeb olmuştur.     

Bu tür söylemlerin iyi niyetli olmayan düşünceler olduğu açıktır. Adı müslüman olan kimselerden sadır olması bu düşünceleri ortaya atanların bu sözleri iyi niyetle ortaya attığı zannına götürmemelidir. Bu tür düşüncelere karşı olan yaklaşımlarımız bunların isimlerine kanarak samimi oldukları yolundaki düşüncelerine kanmayıp belli bir projenin içerdeki tatbikçileri olarak görülmesi olmasıdır.     

Kitab üzerinde şüphe uyandırarak kitaba olan güveni sarsmak amacında olan yaklaşımlardan biriside kitabın imlası konusundadır. Bilindiği gibi kur'an sözlü olarak inmiş bir kitab olup vahiy meleğinin muhammed as vahyi bırakması ve o vahyin muhammed as ın ağzından çıkan sözler olarak muhatablarına tebliği şeklinde olmuştur. Muhammed as ın ağzından çıkan ayetler  vahiy katipleri tarafından yazıya geçirilmiştir. Bugün elimizde olan mushaftaki harflerin harekeler ve noktalama işaretleri okumayı kolaylaştırmak amacı ile ebu esved eddüeli tarafından sonraları yapılmıştır.   

Bu durumu fırsat bilen bazıları bu konuyu istismar ederek işlerine gelmeyen bazı ayetlere  kendi hevaları doğrultusunda anlam vererek o ayetin mushaftaki yazılışının yanlış olduğu doğru olanın! kendi yazdığı biçimde olduğu şeklinde  görüş beyanında bulunmaktadırlar. Mushafın putlaştırıldığını iddia ederek mushaf hakkında şüpheler ortaya atmaları mushafı putlaştırmama adına yaptıkları girişim kendi hevalarını putlaştırmaktan başka bir şey değildir.  

Kitab indiği zaman muhammed as ın katiplere yazdırır yazdırmaz hafızasından silinmiş değildir. Aksine onun haricinde bir çok kişinin hafızasında yer etmiş ve yazılışı anında yapılacak herhangi bir hata başkaları tarafından görülerek yanlışın düzeltileceği muhakkaktır. Yazılan kitabın Allah cc nin indirdiği ayetler olması ve kur'andan önce nazil olan kitabın ayetleri konusunda israiloğullarının yaptıklarınında o kitabta bahsedilmesi aynı hataya düşmemeleri konusunda müslümanlara verilen bir mesaj olarak algılanmasını  ve kitabı sonraki geleceklere miras bırakırlarken herhangi bir ihtilafa sebebiyet verecek hataları yapmamaları gerektiğini herhalde  çok iyi biliyorlardı. Hele hele kitabın anlamını değiştirecek şekilde bir harf hatası yaptıkları iddiası masum bir iddia olamaz.                     
        
Birileri kalkıp , " bu dedikleriniz kitabın tahrif olmadığı ön kabulu içinde yazılmış duygusal ifadelerdir" diye bir itirazda bulunabilir. O zaman bizde kendisinden duygusal olmayan ve delile dayanan bir karşı itiraz beklerizki kitabın tahrif olduğu konusunda bizleri inandırsın. 
  
-----031.020 Allah'ın göklerde olanları da, yerde olanları da buyruğunuz altına verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmez misiniz? İnsanlardan, Allah hakkında hiçbir bilgisi olmadan, doğruluk rehberi ve aydınlatıcı bir Kitap bulunmadan tartışanlar vardır.
-----022.003 İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan birtakım kimseler vardır.
-----022.008 İnsanlardan kimi de vardır ki, ne bir bilgiye, ne bir yol göstericiye, ne de aydınlatıcı bir Kitab'a dayanmaksızın Allah hakkında tartışır.

Allah hakkında tartışmak için gerekli olan verilerden bir tanesi kişinin elinde aydınlatıcı bir kitabı olmasıdır. Bu aydınlatıcı kitab yine Allah cc nin indirdiği kitabtan başkası olamaz. Kur'andan önce nazil olan tevrat ve incilin tahrif olduğuna dair delilimiz o aydınlatıcı kitab olan kur'an iledir. Tevrat ve incilin tahrif edilerek içine vahiy harici bilgilerin karışmış olduğuna dair delilimiz yine Allah cc nin indirdiği son kitab olan kur'anın verileri ile o kitapları karşılaştırmak ve kur'ana aykırı olan bilgilerin tevrat veya incile sonradan dahil edildiği şeklindedir.   

Eğer biri kalkıp kur'ana bu tür ilavelerin veya yazılım hatalarının yapıldığı noktasında bir iddiada bulunacak olursa ondan isteğimiz Allah cc nin indirmiş olduğu aydınlatıcı bir kitabtan delil getirmesidir. Şayet kur'ana vahiy harici bir ilave olduğu yolunda bir iddiada bulunan kişi ya bize Allah cc nin indirmiş olduğu bir delil getirecek yada bu iddiasını bu şekilde delillendiremediği müddetçe müfteri olmaktan öteye gidemeycektir.  Allah cc ve onun kitabı hakkında söylenecek en doğru söz o kitabın doğrultusunda olacaktır, başka kitaplar referans alınarak Allah cc ve kitabı hakkında söylenecek her söz batıldır.  

"elkur'an mushafı" adını kullanarak elimizdeki iki kapak arasında sahifelenmiş olan kitabın levhi mahfuzdaki kur'an ile aynı olmadığı tahrif olmayan kur'anın levhi mahfuzdaki kur'an olduğu elimizde olanın tevrat ve incil gibi tahriften kurtulamayacağı düşüncesi yine adı müslüman! olanlar tarafından dile getirilen düşüncelerden biridir. Kur'ana korunmuş gözüyle bakanların onu putlaştırdığı iddiası ile yazılım hataları olabileceği ve bu yazılım hatalarını düzelten kur'an alimlerinin çalışmalarından !! örnekler vermek istiyoruz.     

Meryem s. 24. ayetine vermiş olduğu mealin gerekçesi olarak "tahtihe" kelimesinin hatalı yazıldığı hatasız! olanın hangisi olduğunu şu şekilde delillendirmektedir.

"Doğurduktan hemen sonra ona seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin senin doğuruşunu meşru kılmıştır,
 Nuhhata, nahtuta, aramice de terk, teslim, çıkış, veriş, doğurma anlamlarına gelir. Min edatı aramice de ve arapça da -den, -dan olarak genel kullanımının yanında “that point in time” “yani o olayın olduğu an, o anda” manalarında da kullanılır. ” İza nudiye li el-salati MİN yevm el cumuati” Cuma/9  bu kullanımdır.benzeri bu surenin 37. Ayetinde “MİN meşhedi yevmin azim” HAALE Hud/43
“Min nahtiha” şeklinde okunursa anlamı “doğurduktan hemen sonra, doğruduğu anda” olur.Arapçada Nahte ( nun-ha-te ) yontmak, yonga, yontulan nesneden düşen şey, insanın üzerine yontulduğu tabiatı ( nuhita aleyha  – Müfredat ), Kuran mushafı harfleri çok sonradan noktalanırken büyük ihtimalle yazıcı bir nokta yerine iki nokta koyarak NUN olması gereken harfi TE yapmıştır ve kritik kelime NUHİTAHA dan TAHTİHA ya dönüşmüş olmuştur, Allahu alem.

Sin-ra-elif ( Lisan ) Asil, şerefli, soylu, yiğit, mert, Reculün seriyyun ( Müfredat ) yüce ve yüksek asil saygın onurlu cömert adam
Seriya nın arami köklü bir kelime olduğu çok açıktır. Aramice’de (SARYA), yasal doğum,asil, yüce şerefli adam manalarındadır. Kelimenin direkt anlamı özgürlük (hür) kökünden gelir. Kehf suresi 61. Ayetin sonundaki seraba okunan kelime de buradaki seriya olabilir."   demektedir .

Yine aynı şekilde bir başka kur'an alimi!  olan Hakkı Yılmaz'da bazı ayetlerdeki harflerin sehven! hatalı yazıldığını ve bu hatayı düzelterek! doğru olanı nasıl yaptığını bir çok yazımızda örneklerini vererek göstermeye çalışmıştık. Kur'an mushafını putlaştırmama adına yapılan bu çalışmalar kur'anı sanki herhangi bir kulun kitabı seviyesine indirmiş ve hevayı putlaştırmıştır.  
Sonuç olarak;

 Müslüman olarak kur'ana bakış açımız, şu anda elimizde olan "el kur'an mushafı" Allah cc den indirildiği şekli ile bozulmadan herhangi bir tahrife uğramadan elimizde olup kıyamete kadarda böyle kalacaktır. Aksine Allah cc nin katından olan bir kitapla delillendirilmesi gerekirki bunun böyle olduğuna inanalım. Eğer yeni bir elçi ve beraberinde yeni bir kitap gelecek olursa (ki bu kur'anın beyanıyma bu mümkün değil) yeni gelen kitap bizlere kur'andaki tahrifleri mutlaka beyan edecektir. Bunun dışındaki kur'anın bozulmuş olduğu yönündeki iddialar tamamen art niyetli belli bir proje ürünü olup, tek doğru ölçü olan kur'anıda yıkarak elde doğru ölçü adına hiç bir şey bırakmayarak müslümanları kaosa sürükleme çabalarından başka bir şey değildir. Adı müslüman dahi olsa bu tür kişilerin yapmış oldukları çalışmalar art niyet ürünü olup bilerek veya bilmeyerek olsun bir yerlere hizmet ederek onların ekmeğine yağ sürme çabalarıdır. Rabbimiz bizleri içimize sokulmuş olan truva atı mesabesinde olan bu tür insanlardan muhafaza buyursun.   

9 Mayıs 2013 Perşembe

Kitabı Tahrif Teknikleri Konusunda Bir İroni Denemesi (Geleneksel Metod)

Allah cc nin alemlere rahmet ve hidayet olarak göndermiş olduğu kitaplar zaman içinde şeytan ve askerleri vasıtası ile değişime uğratılıp insanların hevalarına uygun olarak yeniden tanzim edilmeye çalışıldığı bilinen  bir gerçekliktir. Adını bildiğimiz iki kitab olan tevrat ve incil bu uygulamadan nasibini almış ve tabileri olduğunu iddia eden insanlar tarafından tahrif edilerek "Allah cc nin kitabı budur" denilerek az bir pahaya satılmaya çalışılmıştır. Konumuz tevrat ve incilin tahrifi değil kur'anın tahrifi olup bu yazı başlıktanda'da anlaşılacağı üzere bir ironi denemesidir. İroni anlam olarak "söylenenin tam tersinin kastedildiği ifadedir. Söylenen ya da yapılan eylem, ciddi görüntüsü altında, karşıt söylenceyi ya da eylemi, çelişki noktasına çekmeyi hedefler. Mizahdan farkı olarak, ironi daha eleştirel yaklaşır. İroni mimik, jest ve tonlama ile söylemek istenenin altını, dolaylı çizer." şeklinde tarif edilmiş olup bizde bu tarife uygun tahrif tekniklerini sıralamaya çalışacağız.

                      1- NASİH-MENSUH TEORİSİ İLE TAHRİF TEKNİĞİ

Önce bakara s. 106. ayeti,nahl s 101-102. ayeti ve ala s.6-7. ayetleri bağlamlarından koparılarak, kur'anda bazı ayetlerin yürürlükten kaldırıldığı düşüncesi ortaya atılır. Sonra bu teori kategorilere ayrılır. 1-metni baki hükmü mensuh ayetler, 2-metni mensuh hükmü baki ayetler, 3- metni ve hükmü mensuh ayetler gibi. Daha sonra kur'andaki zina cezasının evli ve bekar ayrımı yapmadan aynı olduğu kapatılır, 2. kategoriye uygun olarak recm cezasının evliler için taşlayarak öldürme şeklinde olduğunu belirten ayetin nazil olduğu fakat muhammed as ın vefatı sırasındaki karışıklıkta ayeti mübarek bir keçinin yediği rivayet kitaplarına sokulur ve böylelikle 2. kategoriye uygun olan bir ayet bulunmuş olur. Elimizdeki kur'anın içine alınmayan bir çok ayet olduğu aynı rivayet kitaplarına sokuşturularak 3. kategori oluşturulmuş olur. Bunları okuyan bir gayri müslim " yahu bu müslümanlar ne antika hem ellerindeki kitaplarının Allah'tan indirildiği gibi aynı derler hemde kur'ana alınmayan bir çok ayetten bahsederler" dedirtip bir taraflarıyla gülmeleri sağlanır.    

Zina cezasının evliler için ayrı olduğu ile ilgili gerekli düzenlemeler yapılıp bunu kabul edenlerin KUR'AN İNKARCISI olduğu gizlenip, etmeyenlerin HADİS-SÜNNET İNKARCISI oldukları yaygaraları koparılır.

       2. OLUŞTURULAN KUR'AN DIŞI İTİKADLARA UYGUN TAHRİF TEKNİĞİ

Cahiliye döneminden beri süregelen emevi- haşimi çekişmesinin adı, şia ve ehlisünnet olarak değiştirilip itikadi bir alana çekilip müslümanların kıyamete kadar birbirlerine düşman olmaları sağlanır.    

Kur'an, yunan, hint, iran düşüncelerinden alınan felsefe ve tasavvuf düşünceleri ile yeniden yorumlanır. Artık kur'an Allahın indirdiği amacın dışına çıkarılmış ve herkesin kendi düşüncesini onaylayan bir noter olmuştur.

Şirk kavramı özellikle tasavvufçular tarafından mecraıından çıkarılarak insanlara hoş gösterilir ve din maskesi altında mekke müşriklerini aratacak müşrikler türetilir.  

İtikadi mezhepler adı altında kur'an ile ilgisi olmayan meseleler üretilir ve bunların kur'andan delilleri çıkartılmaya çalışılarak kur'ani bir mesele olduğu zannı verilir.     

          3. KUR'ANA EŞDEĞER KİTAPLAR ÜRETİLEREK TAHRİF TEKNİĞİ 

Muhammed as ın söylediği sözler önce necm suresi ayetleri bektaşi misali okunarak üsütü kapatılır ve "onun her söylediği vahiydir" teorisi üretilerek sözlerininde kur'an ile aynı olduğu dayatması yaplır. Bunlar yapılırken yine muhammed as a uygun sözler söyletilerek onun desteği sağlanır. Erike hadisi gibi rivayeler üretilerek " Süslü koltuğuna yaslanmış adama, benim hadislerimden biri okunur da o kişinin vaziyetini hiç bozmadan `Bizlerle sizler arasındaAllahu Teala`nın kitabı (Kuran-ı Kerim) vardır. Ondan bulduğumuz helal şeyleri helal sayıyoruz, haram olarak bulduğumuz şeyleri de haram kabul ediyoruz` deme zamanı yaklaşmıştır. Sizleri de ikaz ediyorum Kuran-ı Kerim`de bulunan bütün hükümler haktır ve Resulullah`ın haram kıldığı şeyler Allah`ın haram kıldığı şeyler gibidir.`" gibi sözler söyletilir.     

Tevratın içine dahil edildiği gibi kur'an mushafına harici sözlerin ilave edilmesine gerek yoktur. Kütübü sitte adı altında oluşmuş olan külliyatı özellikle buhari ve müslimi "la yus'el" (sorgulanamaz) kitaplar haline getirerek gerektiği yerde onları kur'anın önüne geçirmek.
"Hadisleri kur'ana arz edelim" diyenleri sapkınlıkla suçlayalım ve "sahih hadisin kur'ana arzına gerek olmaz" tarzında bahaneler uyduralım, "sahih dediğiniz hadisin sahihliğinini deliline dair vahiymi var?" gibi soru soranları "hadis inkarcısı" veya "sünnet inkarcısı" gibi sözlerle damgalayalım. Çünkü  "hadis" adı altında üretilen bir çok husus bu hadislerin sahih olmadığı anlaşıldığında temelinden sarsılacaktır.    

4. KUR'AN MEALLERİNE GEREKLİ PARANTEZLER AÇARAK TAHRİF METODU

Kur'anın asıl metninde olmayıp hadis olduğunu söylediğimiz sözlerle oluşmuş olan din kurallarını kur'andanmış gibi göstermek için ayet aralarına parantezler açılarak oluşturmuş olduğumuz kurala uygun hale getirebiliriz. Örnek parantezler aşağıda verilmiştir. Mesela isa as ın yeniden dünyaya inmesi düşüncesi hıristiyan düşüncesi olmakla birlikte bu düşünceyi müslümanlar için bir inanç konusu haline getirip uygun rivayetlerle destekleyip bazı ayetlere parantez içi tahrif metodu yolu ile sanki ayet öyle diyormuş gibi bir hava verdirebiliriz örnek bir meal denemesini  olarak zuhruf s. 61. ayeti üzerinde uygulayabiliriz .  
" Gerçekten o, (İsâ'nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur."   

 Aynı metod ile müslümanların kur'an ile bağlarını koparabilmek için onu canları istediği zaman ellerine alamayacaklarını empoze edip "abdestsiz kur'ana el sürmek haramdır" şeklinde bir düşünceyi yayalım buna destek içinde vakıa suresi 79. ayetini bektaşi misali okumalarını sağlayarak sanki kur'andanmış gibi anlamalarını sağlayalım örnek bir tahrifi şu şekilde yapabiliriz. "Ona tertemiz (abdestli) olanlardan başkası dokunamaz."

Kendi kafalarınca düşünce üretmemeleri ve kafalarını başkalarına kiraya vererek onların doğrultusunda düşünmeleri için ayet meallerini ona göre ayarlayalım yine örnek bir çalışma olarak enbiya s. 7 ve nahl s.43. ayetlerinin meallerini şu şekilde ayarlayalım. 
----- Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz.
----- Eğer bu konuları bilmiyorsanız ilim adamlarına sorunuz.
Uyanık ve kur'andan haberi olanlar bu iki ayetin öncesinide okuyun derlerse o zaman işimiz yaş çünkü bu iki ayetin öncesi "Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik." şeklinde olup sonrasının doğru meali ""Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun." şeklindedir, ama içiniz müsterih olsun müslümanların çoğu kur'anın adına inanır içindekilerden iyiki haberi olmaz.

Müslümanlar arasında , kitaplarınındaki şefaat konusunun müşrik inancı olduğunun belirtilmesine rağmen onlara Allah cc den başka kimselerin şefaatçi olabileceklerine dair bir inancı yayarsak "garanti affedileceğiz" veya "bana ....... şefaat edecek nasıl olsa" diyerek onların günah işlemelerini kolaylaştırabiliriz. Bu inancı yaymamızda gerekli olan uydurmaların yanısıra kur'andaki şefaati red eden ayetler üzerinde gereki teviller veya meallerinde gerekli oynamalar yapılarak kur'anın red ettiği bu inancın müslümanlar arsında bir akide konusu olmasını sağlayabiliriz.

               5. ALİMLERE TABİ OLMAK  YOLU İLE TAHRİF METODU

Aklı çalıştırmamak için gerekli önlemler alındıktan sonra artık sıra düşünceleri tektip hale getirmek kolay olur. Özellikle dini hurafe anlatmaktan başka bir şekilde anlamayan alimleri! öne çıkarıp onların din tariflerinden başka tarifin olamayacağına inandırıp artık rahat rahat köşemize çekilebiliriz. "Sen ....... dan dahamı iyi biliyorsun?" şeklindeki sözlerle  o kişilerin sorgulanamaz oldukları yayılmalıdır. Artık  kendini müslüman zanneden ancak kur'andaki dini reddeden bir islam toplumu oluşmuştur şimdiden sizi tebrik ederim.  
                                                                                                                         İmza  
                                                                                                                        Şeytan

11 Ocak 2013 Cuma

Şefaat İle İlgili Tahrif Edilen Ayetler

Şefaat konusundaki ayetler kur'anın anlam olarak tahrif edilen ayetlerinin maalesef başında gelmektedir. Metin olarak tahrif edemedikleri kitabı önkabullu okumalar neticesinde anlam olarak tahrif etme başarısına ulaşıldığını üzülerek müşahede etmekteyiz. Daha önceki yazılarımızda şefaat ile ilgili bütün ayetleri ele alıp bu konunun kur'anda nasıl anlatıldığını görmüştük, bu yazımız  şefaati izine ve istisnaya bağlayan ayetler üzerinde olup bu ayetlerin bazı meallerde nasıl saptırılarak yanlış anlamaya vesile olduğu ve izin ve istisnalı şefaat ayetlerinin nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde olacaktır.  

Kur'an şefaat konusu ile ilgili ayetler ile yeni bir günden ortaya atmamış var olan gündemi red etme üzerine bu ayetler indilmiştir. Yunus s 18. ayeti bu gündemi anlatmakta ve müşriklerin bu yanlış inancını red etmektedir. " Onlar, Allah'ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar: «Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır» derler. De ki: «Göklerde ve yerde, Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz?» Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir."Kur'anın şefaat konusu ile ilgili olarak anlaşılması gereken ayeti yunus s. 18. ayetidir, çünkü bu ayet nuzül öncesi müşrik inancını yansıtmakta olup şefaat konusu ile ilgili diğer bütün ayetler bu inancı red etmektedir. Kur'anın hiçbir ayeti geleneksel şefaat inancında geçerli olan , günahkar müslümanların bir başka kişinin aracılığı ile Allah cc den günahlarının bağışlanmasını istemek şeklinde değildir, aksine bunun bir müşrik inancı olduğu vurgusu ve bu inancın reddi üzerinde olmasına rağmen geleneksel şefaat inancı bunu benimsemiş ve bunun üzerine ayrı bir din kurulmuştur. Şefaati tümden red eden ayetler üzerinde herhangi bir tahribata giremeyen gelenkesel inanç izin ve istisna konusundaki ayetleri görüp " bak izin verilenler varmış demekki onlar şefaat edeceklermiş" diyerek bilerek veya bilmeyerek kur'anı çelişkili bir kitap ve diğer ayetlerin üzeirni örten bir mantıkla okuma yoluna gitmişlerdir. Şimdi anlam tahrifatına uğraya bu ayetlerin üzrinde teker teker durmaya gayret edelim.  

Yunus s.3. ayeti  
Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden, işi düzenleyen Allah'tır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz?

Bakara s 255 . ayeti
Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.
Bu ayetteki "onun izni olmadan şefaat edecek olan kimdir?" cümlesi ön kabullu bir okuma ile "  izin verirse birileri şefaat edecek" şeklinde anlam tahrifine uğratılmıştır. Halbuki , "kur'ana kafamızdakini nasıl söyletiriz " mantığı ile okumayıp " bu konu hakkında kur'an ne diyor" mantığı ile bir okuma yapılsa şefaat düşüncesinin kur'andaki arka planı hatırlanılıp müşriklerin Allah cc den başka tapmış oldukları sahte ilahlarına yüklemiş oldukları o inancın red edilerek ve o müşriklerin Allah cc den başka edinmiş oldukları şefaatçilerin yaratılmış olduğunu " Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir," mealindeki cümleden anlaşılması gerektiği, şefaat etme yetkisinin ancak yarattıkların herşeyini bilen Allah cc den başkasına ait olmayacağı hatırlatılmaktadır. Yunus s. 3. ayetindeki izin konusuda bakara s. 255. ayeti ile aynı şekilde anlaşılması gerekmektedir.     

Şura s. 21. ayette , "Yoksa, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer kesin yargı bulunmayacak olsaydı aralarında hemen hükmedilirdi. Doğrusu, zalimlere can yakıcı azap vardır." buyurularak dinde herhangi bir konuda izin verme yetkisinin Allah cc ye ait olduğu hatırlatılmaktadır. Şefaat yetkisininde bu izne dahil olması gerekir ve Allah cc nin izin vermediği bir konuda başkalarının ayrı bir din uydurarak karar verme yetkisi olamaz. 

                     *********************************************  
Meryem s 87. ayeti  
Rahmanın nezdinde bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaate malik olamıyacaklar.

Bu ayet hem meal hemde bağlamdan kopuk bir okuma yapılarak anlam tahrifatına uğratılan ayetlerden biridir. Meal olarak anlam tahrifatına uğratılmasına örnek olarak "Rahman'ın katında bir ahd almış olandan başkası asla şefaatte bulunamıyacaktır."şeklinde yapılan mealler , gelenekteki Allah cc den başkasınada şefaat hakkı veren anlayışa parelel olarak yapılmış olan bir başkaına şefaat hakkı tanımak şeklinde meal tahrifatına uğratılmışlardır. Bağlamdan kopuk bir okuma yapılarak anlam tahrifatı ise bu ayeti cımbızlama metodu ile okuma neticesindedir halbuki 77. ayetten itibaren konu bütünlüğü içinde okunduğu takdirde ahdi kimin aldığı ve o inkarcılara böyle bir ahid verilmediği ahid verilenlerin takva sahipleri olduğu ve onlarında Allah cc tarafından kurtarıldıkları meryem s 72. ayetinde beyan edilmektedir.  

77. (Resûlüm!) Âyetlerimizi inkâr eden ve "Muhakkak surette bana mal ve evlât verilecek" diyen adamı gördün mü?
78. O, gaybı mı bildi, yoksa Allah'ın katından bir ahidmi  aldı?
79. Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız.
80. Onun dediğine biz vâris oluruz, (malı ve evlâdı bize kalır); kendisi de bize yapayalnız gelir.
81. Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allah'tan başka tanrılar edindiler.
82. Hayır, hayır! (Taptıkları), onların ibadetlerini tanımayacaklar ve onlara hasım olacaklar.
83. (Resûlüm!) Görmedin mi? Biz, kâfirlerin üzerine, kendilerini iyice (isyankârlığa) sevkeden şeytanları gönderdik.
84. Öyle ise onlar hakkında acele etme. Biz onlar için (günlerini) teker teker sayıyoruz.
85. Takvâ sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan Allah'ın huzurunda toplayacağımız gün.
86. Günahkârları da susuz olarak cehenneme süreceyiz.
87. O gün Rahmân (olan Allah)'ın nezdinde söz ve izin alandan başkaları şefâata malik olmayacaklardır.  

 Ayetlerin bağlamına baktığımız zaman inkar eden birisinin ahirette mal ve çocuklar ile şefaat edileceği inancı red edilmekte şefaate malik olacakların ancak iman ve salih amellerin karşılığında şefaat ahdi alacağı bunun dışındakilere böyle bir sözğün verilmediği aksine bunların cehennem ile cezalandırılacağı bildirilmektedir. Dikkat edilcek olursa Allah cc dışında kimseye şefaat etme yetkisi diye bir şey sözkonusu değildir.    

                           ********************************************** 
Taha s. 108-112 

108. O gün insanlar, dâvetçiye  uyacaklar. Ona karşı yan çizmek yoktur. Artık, çok esirgeyici Allah hürmetine sesler kısılmıştır. Bu yüzden, fısıltıdan başka bir ses işitemezsin.
109. O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasına şefaati fayda vermez.
110. O, insanların geleceklerini de geçmişlerini de bilir. Onların ilmi ise bunu kapsayamaz:
111. Bütün yüzler (insanlar), diri ve her şeye hakim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur.
112. Her kim, mümin olarak iyi olan işlerden yaparsa, artık o, ne zulümden ne de hakkının çiğnenmesinden korkar.   

Taha s. 109. ayeti meal olarak tahrifata uğratılmış ayetlerden birisidir. Birçok mealde yanlış şefaat inancının yansıması olarak Allh cc den başka birisinin şefaat etmesi inancı doğrultusunda  "O gün Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez." meal verilmiştir. Yanlış olan kelime " başkasının" şeklinde çevrilmesi olup doğu çeviri " başkasına" şeklinde olması gerekmektedir.    

                       *********************************************** 

Enbiya s. 26-29   
 26. Rahmân (olan Allah, melekleri) evlât edindi, dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmuş kullardır.
27. O'ndan (emir almazdan) önce konuşmazlar; onlar, sadece O'nun emri ile hareket ederler.
28. Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!
29. Onlardan her kim: "Tanrı O değil, benim!" derse, biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz, zalimlere böyle ceza veririz!   

Enbiya s. deki bu ayetlerde müşriklerin melekler hakkındaki yanlış inancını red etmekte ve onların Allh cc indindeki yerlerinin sadece ikramlı kullar olduğu beyan edilmektedir. Şefaat edecekelri kimselere baktığımız zaman" Allhın rızasına ulaşmış kimseden başkasına" olmadığı bildirilmektedir. Şimdi yanlış şefaat inancını savunanlara şunu soruyoruz, Allah cc nin rızasına ulaşmış olanın başka birinden yardıma ihtiyacı olabilirmi? elcevap tabiki hayır , öyleyse melekler o insanlara nasıl şefaat ederler diye sorarsak bunun cevabınıda 
-----13. 23-24" O güzel âkıbet Adn cennetleri olup, onlar babalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi olanlarla birlikte o cennetlere girerler. Öyle ki melekler de her kapıdan yanlarına varıp: «Sabretmenize karşılık size selamlar, selametler! Dünya diyarının ne güzel âkıbetidir bu!» diyecekler."
-----39.73-"
Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: «Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin» derler. ayetlerinin mealleri örneğinde görmekteyiz , melekler , işlediği salih ameller karşılığında cenneti hakeden kulu cennette karşılayarak onlara şefaat edeceklerdir. 

Aynı konu necm s . ayetlerindede görülmektedir. 
--------53.026Ve göklerde nice melekler vardır, onların şefaatleri hiçbir fâide vermez, meğer ki, Allah Teâlâ'nın dilediği ve razı olduğu kimse için müsaade verdiğinden sonra olsun.
Bu ayettede aynı şekilde melekler, salih ameller işleyerek cenneti haketmiş ve Allh cc nin razı olduğu kimseye cennette şefaat edeceklerdir.    

                      ************************************************ 
Sebe s. 23. ayeti 
 O’nun huzurunda O’nun izin verdiğinin dışındakine şefaat fayda sağlamaz. Sonuçta kalplerinden korku giderilince derler ki: Rabbiniz ne buyurdu? Derler ki: Hakikati. O pek yüce ve çok büyüktür. 
Bu ayette yine yanlış şefaat inancına uygun olarak bir çok mealde "
"O'nun katında, kendisine izin verdiğinden başkası şefaat edemez. Nihayet kalblerindeki korku giderilince: Rabbınız ne dedi? dediler. Hakkı, dediler. Ve O, Aliyy'dir, Kebir'dir
şeklinde çevrilerek Allah cc den başkasına şefaat hakkı verdirilmeye çalışılmıştır. Dikkat edilecek olursa hesaplar görüldükten sonra karşılıkların "hak" olarak verilmiş olduğu "maliki yevmiddin" ayeti gereğince o günde yetkinin sadece kendisine ait olduğu vurgulanmaktadır.    

                     *************************************************** 
Zuhruf s. 86. ayeti  
O’nun dışındakine dua edenler şefaat elde edemezler. Sadece bilerek hakka şahit olanlar şefaatten nasiplenirler. 
Bu ve benzeri ayetleri yine zümer s. 44. ayeti çerçevesi içinde anladığımız zaman kur'anın şefaat hakkındaki mesajı anlaşılmış olacaktır.  

 De ki: «Bütün şefaat Allah'a aittir. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz!»

Sonuç olarak,  sadece Allah cc nin yetkisi dahilinde olan bir yetkinin müşriklerce ondan başkasına verilmesine karşı reddiye sadedinde olan ayetler yanlış rivayetler neticesinde müşrik inancı doğrultusunda anlaşılmış ve şefaatle bazı ayetlerde bu yanlış inanç doğrultusunda çevrilerek anlam tahribatına uğratılmıştır. Çelişkisiz bir kitap olan kur'andaki bir kısım ayet " şefaat sadece Allahındır" diyecek bir kısım ayet ise" Allah cc den başkasına izin verilecek" desin bu mümkün değildir . Rabbimiz bizleri kendisinin şefaatine mazhar etsin.  

                         EN DOĞRUSUNU ALLAH CC  BİLİR.