Şefaat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şefaat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Haziran 2017 Cumartesi

Meryem s. 87. Ayeti Örneğinde Şefaat Konulu Ayetlerin Tahrifi

Şefaat konusu, İslam düşüncesi içinde en fazla yanlış anlaşılan ve istismara uğrayan konuların başında gelmesi bakımından, Kur'an'ın din de belirleyici bir kitap olmasının kapısı açıldıktan sonra tartışılmaya başlamıştır. Kur'an'ın bu konudaki söyledikleri, müşriklerin inançlarını ret etme sadedinde olmasına rağmen, şefaat konusu İslam inancı içinde yer alarak neredeyse imanın şartlarından bir tanesi haline getirilmiştir.

Müşrik inancının İslam inancı haline getirilmesi için gerekli olan ameliyenin başında gelen şefaat konulu bazı ayetlerin, tahrif edilerek anlam ve yoruma tabi tutulması, Meryem s. 87. ayetinin de başına gelmiş, bu ayet bağlamından koparılmak ve tahrife uğratılmak sureti ile anlamlandırılmış, ve o şekilde bir yoruma tabi tutularak, şefaate delil ayetlerden birisi olarak önümüze konulmuştur. Şefaat konusu açıldığı zaman Meryem s. 87. ayeti de önce sürülerek, "Bak kardeşim bu ayette Allah'ın ahit verdiği kimseler şefaat edecek buyuruluyor" denilerek bu ayet, Allah'ın dışında şefaatçiler olduğuna dair delil  olarak sunulmaktadır.

Yazımızda bu ayeti ele alarak, bağlamı dahilinde okumaya, ve bu ayete verilen anlamların nasıl tahrifkar bir şekilde yapıldığına dikkat çekmeye çalışacağız.

لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا

Ayetin Elmalılı Hamdi Yazır tarafından yapılan ve orjinal metne sadık kalarak yapılmış olan çevirisi şu şekildedir;

Rahmanın nezdinde bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaate malik olamıyacaklar.

Fakat aynı kişinin yaptığı çeviri, sadeleştirenler tarafından şu şekle sokulmuştur;

Elmalılı sadeleştirilmiş 1
Rahman'ın katında bir söz almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.

Elmalılı sadeleştirilmiş 2
(O gün) Rahmân (olan Allah)'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.

Elmalılı Hamdi Yazır belki klasik anlamda bir şefaat düşüncesini kabul ediyor olsa dahi, bu düşüncesini ayete söyletmeye çalışmak gibi bir hataya düşmemiş, fakat onu sadeleştirenler onun yaptığı çeviriyi tahrif ederek, kendi sahip oldukları inancı ayete söylettirmeye çalışmak sureti ile, hem ilmi yönden gayri ahlaki bir tavır sergilemişler, hem de ayeti tahrif etmişlerdir.


Meryem s. 87. ayetinin meallerine baktığımızda ekseriyetle bu ayetin klasik anlamdaki şefaat algısını ayete onaylatmak amaçlı bir şekilde çevrildiğini görmekteyiz.

Diyanet İşleri :
Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.

Bayraktar Bayraklı
O gün, Rahmân’ın katında bir söz almamış olandan başkası asla şefaatte bulunamayacaktır.

Suat Yıldırım
Rahman’ın huzurunda, söz almış olanlar dışında hiç kimse şefaat edemeyecek.

Süleyman Ateş :
Yalnız Rahmân'ın huzûrunda söz almış olanlardan başkaları şefâ'at edemezler.

Halbuki Meryem s. 87. ayeti ön yargısız bir şekilde okunmuş olsaydı, bu tür yapılan çevirilerin ne kadar yanlış olduğu da görülmüş olacaktı. Ayeti 77. ayetten itibaren başlayan bir bağlamı olduğunu ve bu bağlam dikkate alınarak 87. ayeti okuduğumuz zaman, yukarıda örneklerini verdiğimiz türden çevirilerin ne kadar hatalı ve tahrifkar olduğu da görülecektir.

[019.077] Ayetlerimizi inkar eden; bana elbette mal ve çocuk verilecektir, diyeni gördün mü?.

Bu ayet, 87. ayeti doğru anlamanın ilk basamağıdır. 87. ayete kadar devam eden ayetler "Bana elbette mal ve çocuklar verilecektir" şeklinde bir iddia da bulunan kişinin, dolayısı ile bu tür düşünceler içinde olan diğer kişilerin de iddialarını ret etmektedir.

[019.078] Gaybe muttali' mi olmuş? Yoksa rahmanın indinden bir ahid mi almış?.

78. ayet, 77. ayette ortaya atılan iddiayı kinayeli bir biçimde ret etmektedir. Bu noktada Mekke müşriklerinin ahiret inancına sahip olup olmadığı sorusu gündeme gelecektir. Çünkü 77. ayette ortaya atılan iddianın gerçekleşeceği yer ahiret olup, Allah'ın ayetlerini inkar eden kişi, kendisine ahirette mal ve çocuklar verileceğini iddia etmektedir.

78. ayet içindeki ahden kelimesi, 87. ayette de karşımıza çıkacak, ve 87. ayeti doğru anlamaya yardımcı olacak anahtar bir kelime olması açısından önemlidir. Bu kelime aynı zamanda, şefaate sahip olmanın ne anlama geldiğini de anlamamız açısından dikkate alınması gerekmektedir.

Mekke müşriklerinin bir çok ayette yeniden dirilişi ret ettiklerini görmekle birlikte, onların Yahudi ve Hristiyanlarla olan ilişkileri sayesinde ahiret hakkında bilgi sahibi olduklarını söyleyebiliriz. 77. ayette ortaya atılan iddiayı, Mekke'lilerin ahiret hakkında bilgi sahibi olmakla birlikte ona inanmadıklarını, hatta dünya hayatında sahip oldukları mal ve çocukların kendilerine inanılmaz bir öz güven sağladığını, bu öz güvene dayanarak eğer ahiret diye bir yer olsa dahi, orada da aynı hayatı süreceklerine inandıklarını söylemek mümkündür.

Benzer bir durumu Kehf suresi içinde anlatılan bahçe sahipleri kıssasında da görmekteyiz. 

[018.036]  «Kıyamet-saati'nin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım.»

Burada da ahireti inkar etmesine rağmen, dünya hayatında sahip olduğu malın verdiği öz güven içinde ahirette de aynı şeylere sahip olacağını düşünen bir inkarcının sözlerini görmekteyiz.

[019.079] Hayır, onun söylediğini kitaplaştıracağız ve azabını uzattıkça uzatacağız.

79. ayet, 77. ayette ortaya atılan iddiayı ret etmekte, söylenilen sözün her söz ve amelde olduğu gibi kayıt altına alındığını haber vererek, Allah'ın ayetlerini yalanlayan bir hayat sürmesinden dolayı bu iddiasının gerçekleşmeyeceğini, ve ebedi azaba düçar olduğunu haber vermektedir.

[019.080] O sözünü ettiği mal ve evlada Biz vâris olacağız, nesi var nesi yoksa Bize kalacak ve o, huzurumuza tek başına gelecektir.

80. ayet, dünya hayatında sahip olunan mal ve çocukların ahiret hayatında da sahip olunacağı iddiasını ret etmeye devam ederek, 77. ayetteki iddia sahibinin herkes gibi tek başına Allah'ın huzuruna geleceğini bildirmektedir. 

Bu konuda Kur'an'da başka ayetlerde de haberler görmekteyiz. 

[019.095] Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız tek başlarına' geleceklerdir.

[006.094] Andolsun ki siz; ilk defa yarattığımız gibi, yapayalnız ve teker teker huzurumuza geldiniz. Ve size verdiğimiz şeyleri ardınızda bıraktınız. Hani, ortaklarınız olduğunu sandığınız şefaatçılarınızı da beraberinizde görmüyoruz. Andolsun ki; aranızdaki bağlar artık kopmuştur. Ortak sandıklarınız da sizden kaybolup gitmiştir.

[019.081] Kendilerine güç (izzet) sağlasınlar diye, Allah'ın aşağısından olan ilahlar edindiler.
[019.082] Hayır, hayır! Taptıkları o nesneler onların ibadetlerini reddedecekler ve kendilerine düşman olacaklardır.
[019.083] Görmedin mi, biz gerçekten şeytanları, küfre sapanların üzerine gönderdik, onları tahrik edip kışkırtıyorlar.

81-82-83. ayetler, 77. ayetteki iddia sahibi ve benzerlerinin dünya hayatında işledikleri amelleri özetlemektedir. Allah'ı bırakarak onun yarattıklarını ilah edinen, ve izzeti o sahte ilahlarda arayanların nasıl bir hüsrana uğrayacağı, 82. ayette haber verilmektedir. 83. ayet ise onların böyle bir şirke düşmelerine sebep olan unsuru açıklamaktadır.

[019.084] Şu halde sen, onlara karşı acele etme. Biz, onların günlerini saydıkça sayıyoruz.

84. ayet herkesin günlerinin sayılı olduğunu, sayılı günler bittiğinde hesap için huzura çıkılacağını haber vermektedir.

[019.085] O gün, takva sahiplerini, heyet olarak Rahmân'ın huzuruna toplayacağız.
[019.086] Suçlu-günahkârları da, susamışlar olarak cehenneme süreceğiz.

85. ve 86. ayetler, kıyamet gününde takva sahiplerinin ve mücrimlerin alacakları karşılığı teasvir etmektedir. Takva sahiplerinin Rahman'ın huzurunda toplanmasını anlamak için, Allah (c.c) nin kendisini bizlere hükümdar olarak tanıtmış olmasını dikkate almak gerektiğini düşünmekteyiz. Bir hükümdarın huzuruna kabul edilmenin bile büyük bir ihsan olduğunu düşündüğümüzde, takva sahiplerine yapılacak olan muameleyi anlamak kolaylaşacaktır.

86. ayette ise, mücrimlerin susamış olarak cehenneme sürülmesini en iyi nuzül ortamında yaşayan suyun değerini bilen çöl insanları anlayabilir. Susuzluk çekmenin ne demek olduğunu iyi bilen çölde yaşayan bir insanın cehennemde böyle bir muamele görmeyi hak etmemesi için yapması gerekenleri yine Kur'an haber vermektedir.

[019.087] Rahmanın nezdinde bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaate malik olamıyacaklar.

Bütün bu ayetlerden sonra 87. ayeti anlamak daha da kolaylaşacaktır. Dikkat edilirse 78. ayette gördüğümüz ahden kelimesi, bu ayette de karşımıza çıkmaktadır. Buradaki ahden kelimesini 77. ayetteki "Bana elbette mal ve çocuklar verilecektir" sözü ile olan bağını dikkate aldığımızda şunları söyleyebiliriz;

77. ayetteki inkarcı kişi tarafından söylenen bu söz 87. ayette geçen şefaat sözü ile yakından alakalıdır. Bu kelimenin anlamı, " Bir nesneyi kendi benzerine eklemek, katmak" demektir. Kelimenin "Kendisinin bir yardımcısı olarak onun yerine rica ve talepte bulunmak" anlamı da bulunmasına rağmen, 87. ayetteki şefaat kelimesine, 77. ayetteki inkarcı kişinin sözü dikkate alınarak anlam verilmesinin gerektiğini düşünmekteyiz.

87. ayetteki şefaat kelimesi, 77. ayetteki inkarcı kişinin ahirette kendisine mal ve çocuklar verileceğini iddia etmesi ile bağlantılıdır. Şefaat kelimesinin Bir nesneyi kendi benzerine eklemek, katmak" anlamını dikkate aldığımızda, inkarcı kişi ahirette mal ve çocukları ile yine birlikte olacağını iddia etmekte olup, devam eden ayetler onun bu iddiasını 87. ayete gelen kadar ret etmektedir.

87. ayete gelince "Rahman'ın nezdinde bir ahit almış olan kimselerden başkası şefaate malik olamayacaklar" demek, Rahman olan Allah ahirette kimin kiminle olacağını, kime neler verileceğini kendisi belirlemiştir demek anlamına gelmektedir. Cennet nimetleri ile ile ilgili ayetleri okuduğumuz zaman, söylemek istediğimiz şey daha net olarak anlaşılacaktır. Cennet nimetleri ile ilgili ayetlerin ortak mesajı, dünya hayatında sahip olmak istediğimiz zenginliklerin, cennet hayatında bize verileceğidir.

Bu noktada bu ayete, genel geçer şefaat tanımı dikkate alınarak verilen "Rahman’ın huzurunda, söz almış olanlar dışında hiç kimse şefaat edemez." türünden meallerin ne kadar saçma ve tahrifkar olduğu da anlaşılacaktır. Çünkü ayeti 77. ayetten gelen bir bağlamı takip ederek okuyup ve anlamlandırdığımız zaman, buradaki şefaat kelimesinin bir başkasına şefaat etmek ile uzaktan yakında bir alakasının olmadığı da görülecektir.

Çünkü burada söz edilen şefaat, bir başkası tarafından yapılacak olan rica ve talep anlamı değil, dünya hayatında sahip olunanlar ile yine ahiret hayatında da birlikte olmak anlamı taşımaktadır. Bir kimsenin şefaate yani dünya hayatında sahip olduğu mal ve servete, veya sahip olmak istediklerine kavuşabilmesi, ancak Rahman'ın söz verdiği kimseler için geçerlidir. Rahman'ın verdiği söz ile ona kimseyi şirk koşmayan bir hayat sürülmesi ile gerçekleşecektir.

77. ayetteki inkarcı kişi aslında cenneti istemekte, fakat onun dünya hayatında işlediği amelleri, onun böyle bir nimet ile şereflendirilmesine engel olmaktadır. Şefaati benzerlerin bir arada olması anlamını dikkate alarak okuduğumuzda, Rad suresinde şunları görmekteyiz.

[013.022-4] Onlar, Rablerinin rızasını dileyerek sabrederler, salatı ikame ederler; kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizlice ve açıkça sarfederler; iyilik yaparak kötülüğü ortadan kaldırırlar; işte onlara bu dünyanın iyi sonucu, girecekleri Adn cennetleri vardır; babalarının, eşlerinin, çocuklarının iyi olanları da oraya girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girip: «Sabretmenize karşılık size selam olsun; burası dünyanın ne güzel bir sonucudur!» derler.

Rad suresi içindeki bu ayetler, Rahman'ın verdiği ahdi en güzel anlatan ayetlerdendir. Rahman, yukarıdaki ayetlerde yazan şartları yerine getirenleri Adn cennetlerine koyacağını vaat etmekte, aynı zamanda yakınlarının da aynı şartları yerine getirdikleri takdirde oraya dahil edileceği bildirilmektedir.

Sonuç olarak; Kur'an ayetlerinin bağlam gözetilmeden ön yargılar sonucu okunması büyük yanlış anlamalara yol açtığı malumdur. Şefaat konulu ayetlerin bir kısmına baktığımız zaman büyük ölçüde tahrife uğratılarak, rivayetleri onaylayacak bir şekilde çevrildiğini görmekteyiz. 

Meryem s. 87. ayetine verilen anlamlara baktığımızda bu ayetin de açık biçimde tahrife uğratıldığını görebiliriz. Ön yargı sahibi olmadan ve bağlamı gözetilerek okunan Meryem s. 87. ayetinin, Allah (c.c) dışında başka şefaatçilerin olduğuna dair bir delil olarak sunulabilecek bir ayet olmadığı görülecektir.

                                          EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR. 

19 Nisan 2017 Çarşamba

Maide s. 119. Ayeti: Doğrulara Doğruluklarının Fayda Verdiği, Kimsenin Kimseye Şefaat Edemediği Bir Gün

Kıyamet gününde başta Muhammed (a.s) olmak üzere, bazı kimselere Allah (c.c) tarafından şefaat etme hakkı verilerek, cehenneme girmeyi hak etmiş bazı kimselerin ateşten kurtulmalarını sağlayacaklarına dair olan inanç, İslam düşüncesi içinde neredeyse imanın bir şartı haline getirilerek, itiraz edilmesi bile yasak olan bir duruma sokulmuştur. 

Rivayetler kanalı ile gelen bilgilerde, Muhammed (a.s) ın hesap gününde şefaat yetkisine sahip olacağına dair rivayetler, marka haline gelmiş ve muhteviyatının sorgulanması dahi yasak olan Buhari, Müslim gibi hadis kitaplarında yerini almış, Kur'anın bu konuda söyledikleri ne yazık ki geriye atılmış veya rivayetler doğrultusunda yorumlanmış sureti ile anlam tahrifine uğratılmıştır. 

Kur'an içindeki şefaat konulu ayetler, müşriklerin bu konudaki inançları ret etmek üzerine kurulu olmasına rağmen, rivayetler bu konuda baskın çıkarak, bu konudaki Kur'an ayetlerinin üzerini örtmüştür. Bu yazımızda belki şefaat konusu ile alakası olmadığı düşünülebilecek bir ayet olan Maide s. 119. ayetinin üzerinde durarak, rivayet kitaplarında yer alan uydurma kıyamet sahnelerine karşı, Ahsenel Hadis olan Kur'an'daki kıyamet sahnelerindeki İsa (a.s) ın sorgulanma sahnesinde geçen konuşmaları ele alarak, kıyamet gününde kişilere neyin faydası olacağını öğrenmeye çalışacağız.

[005.116] Allah: «Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?» dediğinde: «Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sen'de olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sen'sin Sen.»

[005.117] «Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiç bir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sen'din. Sen her şeyin üzerine şahid olansın.»

[005.118] «Onlara azabedersen, doğrusu onlar Senin kullarındır; onları bağışlarsan, Güçlü olan, Hakim olan şüphesiz ancak Sensin.»

Maide s. 116. ve 117. ayetlerde Allah (c.c) tarafından İsa (a.s) ın sorgulanma sahnesinde geçen konuşmalardan sonra, 118. ayette İsa (a.s) ın söylediği sözlere karşılık Allah (c.c) tarafından verilen cevap, kıyamet gününde kişilerin değil, dünyadan getirilen amellerin fayda edeceğini bildirmesi bakımından dikkat çekicidir.

Rivayet kitaplarındaki kıyamet günü ile ilgili bazı rivayetlerde, bu sahnenin bir benzeri Allah (c.c) ile Muhammed (a.s) arasında gerçekleşmekte, Muhammed (a.s) ın Ümmetim ümmetim diyerek başını secdeden kaldırmadığı, Allah ile bir takım pazarlıklara girdiği anlatılmaktadır. Muhammed (a.s) gibi bir elçi olan İsa (a.s) ın sorgulanması ile ilgili ayetler, bu rivayetleri yalanlamaktadır.

[005.119] Allah, «Bu, doğrulara doğruluklarının fayda verdiği gündür; ebedi ve temelli kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetler onlarındır. Allah onlardan hoşnud olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnud olmuşlardır, bu büyük kurtuluştur» dedi.

Ayet içindeki, "Bu, doğrulara doğruluklarının fayda verdiği gündür" cümlesini tersten okuyacak olursak, kimsenin kimseye faydası olmadığı bir gündür anlamı çıkar, ve bu anlam başka ayetlerle de desteklenmektedir. 

[002.048] Ve kimsenin kimseden bir şey ödeyemeyeceği, kimseden şefaatin kabul olunmayacağı, kimseden fidyenin alınmayacağı ve kimsenin kurtarılamayacağı bir günden sakının!

[002.123] Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin yarar sağlamayacağı ve onların yardım görmeyeceği günden korunun.

[002.254] Ey inananlar! Alışverişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce sizi rızıklandırdığımızdan hayra sarfedin. İnkar edenler ancak yazık edenlerdir.

[026.88-89] O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah'a kalb-i selimle gelmiş olan başka.

[050.031-33] Ve cennet muttakîler için uzak olmaksızın yaklaştırılmıştır.İşte bu, sizin vaadolunduğunuz şeydir, her bir tevbekar olan (vazifesini) muhafaza eden için. Rahmân'a gıyaben korku duyan ve hakka müteveccih bir kalb ile gelen kimseye (mahsus) bir cennettir.

Kur'an içindeki daha bir çok ayet, kıyamet gününde kişiye sadece dünya hayatında yapmış olduğu amellerin fayda edeceğini beyan etmesine rağmen, bazı kişilerin devreye girerek şefaat yetkisine sahip olacağı ve ateşi hak etmiş kişileri ateşten kurtaracakları düşüncesi Kur'an ile asla uyuşmayan bir düşüncedir. 

 [039.019-20] Hakkında azap sözü gerçekleşmiş kimseyi, ateşte olanı sen mi kurtaracaksın? Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise; onlar için yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altında ırmaklar akmaktadır. (Bu,) Allah'ın va'didir. Allah, va'dinden dönmez.

Bu noktada şefaat hakkının kafirler için değil, Müslümanlar için olduğu söylenerek itiraz edilebilir. Neresinden tutsanız elinizde kalacak cinsten gariplikler içeren bir konu olan şefaat etme ve edilme hakkının, kıyamet gününde Müslüman olarak gelen bir kimse, yani ateşe girmeyecek bir kimse için ne işe yarayacağı, zaten cenneti hak etmiş bir kimsenin şefaate ihtiyacı olabileceği sorusuna nasıl cevap verilebilir?.

Bu soruya şayet, Günahkar bir Müslümanın günahlarının cezasını çekmek için geçici bir süre için cehenneme gireceği, şefaat hakkının bu durumda olan kimseleri cehennemden kurtarmak için kullanılacağı şeklinde bir cevap verilecek olursa, bu iddianın da çürük bir iddia olduğu görülecektir. 

Cehennemden çıkışa delil olarak gösterilen Meryem s. 71. ayeti, bağlamından koparılarak şefaat düşüncesine alt yapı hazırlanmak amacı ile okunduğu için, öyle bir düşünce ortaya atılmış, eğer bu ayet Meryem s. 66. ayetinden başlayan bağlamı dahilinde okunacak olursa gerçek ortaya çıkacak, ve cehenneme herkesin değil, yeniden dirilişi inkar eden kafirlerin gireceğinden bahsettiği görülecektir.

Burada dikkat çekmesi gereken konulardan bir tanesi, rivayetler ile Kur'an'ın bu konuda birbiri ile çelişmesidir. Buhari ve Müslim gibi hadis kitaplarında Muhammed (a.s) ın Allah (c.c) ile pazarlık etmesini konu alan rivayetler mevcut iken, Kur'an'da İsa (a.s) ın böyle bir pazarlık içine girmediği görülmektedir. İsa (a.s) a verilmeyen böyle bir yetkinin, Muhammed (a.s) a verileceği iddia edilecek olursa, bu iddia peygamberler arası ayrımcılıktan başka bir anlama gelmeyecektir.

Sonuç olarak; Kur'an tarafından müşrik inancı olduğu gerekçesi ile ret edilen ve o konudaki bütün ayetler bu yanlış inancı ret etmek amacına dayalı olduğu halde, rivayet kültürünün etkisi ile İslam inancı haline gelmiş olan şefaat düşüncesinin, Maide s. 119. ayetinde gerçek bir kıyamet sahnesinde nasıl ret edildiğini okumaya ve anlamaya çalıştık. 

Buhari, Müslim gibi rivayet kitaplarında uydurma kıyamet sahneleri düzenlenerek, Muhammed (a.s) ın ümmetini almadan cennete gitmeyeceğini bildiren haberlerin, Kur'an ile taban tabana zıt olduğu aşikardır.

Bütün bunlardan sonra hala başta Muhammed (a.s) olmak üzere, tabi oldukları Şeyh, Gavs gibi ünvanlar takılmış kimselerin böyle bir yetkiye sahip oldukları düşünülecek olursa, gerçeklerin ortaya çıktığı kıyamet gününde bunu anlamanın bir faydası olmayacaktır.

Herkes cenneti de , cehennemi de dünya hayatında yaptığı amelleri ile dünyada kazanmakta olup, kıyamet gününde kendisi gibi bir insan olan kimselerden fayda beklemesi boş bir beklentiden ibarettir. 

                                  EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR. 

5 Ocak 2017 Perşembe

Şefaat İnancının Oluşmasına Sebep Olan Günahkar Müslümanların Cehennemde Belirli bir Süre Kalacağı Düşüncesi Üzerinde Bir Mütalaa

Şefaat kısaca, "Hesap gününde cehenneme girmeyi hak etmiş günahkar Müslümanların , Allah (c.c) tarafından kendisine şefaat etme yetkisi verilen bazı kimseler tarafından cehennemden kurtarılması" şeklinde tarif edilen bir inançtır. Bu inancın Kur'ani dayanağı olmaması bir tarafa, müşrik inancı olarak Kur'an içinde geçmekte ve bu inanç yanlış olduğu gerekçesi ile ret edilmektedir. Bu müşrik inancı zaman içinde , bir takım uydurma rivayetler ile İslam inancı haline getirilmiş, ve imanın bir şartı haline sokularak , bu inanç etrafında insanları maddi ve manevi sömürmeye dayanan büyük bir sektör oluşturulmuştur. 

Kur'an tarafından ret edilen , fakat Müslümanlar arasında yaygın olan şefaat inancının gerçekleşmesi için öncelikle, cehenneme girmeyi hak eden Müslümanların olması gerekmektedir ki, Allah (c.c) tarafından şefaat etme izni verileceğine inanılan bazı kimseler, bu cehennemlik kimselere şefaat ederek, onları cehenneme girmekten kurtarsınlar. Fakat Kur'an, bir çok ayetinde cehennemin Müslümanlar için değil , Kafirler için hazırlanmış bir yer olduğunu beyan etmektedir.

Bu inancın oluşturulmasına zemin hazırlayan düşüncelerden bir tanesi , günahkar Müslümanların cehenneme gireceği , ve belirli bir süre cezasını çektikten sonra cehennemden çıkarılarak, cennete sokulacağı düşüncesidir. Şefaat inancı, işte bu noktada devreye girerek, günahkar Müslümanların cehennemden, kendilerine Allah tarafından şefaat etme yetkisi verileceğine inanılan bazı kimselerin araya girmesi ile kurtarılacağını inanmaktadır.

Yazımızın konusu, şefaat düşüncesinin alt yapısını oluşturan düşüncelerinden birisi olan, cehennemde belirli bir süre kalmanın Kur'an çerçevesinde değerlendirilmesi olacaktır. Bu düşünceyi Kur'an etrafında değerlendirdiğimizde, bazı insanlar tarafından şefaat edilmeye olan ihtiyacın da otomatikman ortadan kalkarak , bir çok Müslümanda mevcut olan bu düşüncenin, yanlış olduğu kadar gereksiz bir düşünce olduğu da anlaşılacaktır.

İslam düşüncesinde hakim olan düşüncelerden bir tanesi , hesap gününde günahkar Müslümanların cehennemde belirli bir süre kalarak cezalarını çekeceği , sonrasında ise cehennemden çıkarılarak cennete gireceğidir. Bu düşüncenin oluşma nedenini , Muhammed (a.s) ın vefatı sonrasında gelişen siyasi olayların , itikadi fırkalar haline dönüşmesi , ve bu fırkaların büyük günah işleyenin durumu hakkında ortaya attıkları düşünceler olarak gösterebiliriz.

Büyük günah işleyeni "Kafir" olarak ve dolayısı ile ebedi cehennemlik olarak gören Hariciye fırkasına karşı , "Mürcie" , "Ehli sünnet" gibi büyük günah işleyenin kafir olmayacağını savunan fırkalar, Haricilerin bu düşüncesine karşı çıkarak , alternatif düşünceler oluşturmuşlardır. Büyük günah işleyenin kafir olmayacağını savunan bu fırkalar, kafir olmadığı için ebedi cehennemlik olmayan, fakat günah işlemiş Müslümanların ahiretteki durumlarının ne olacağı konusunda da düşünceler üretmek zorunda kalmışlardır. 

Günah işlemiş olmasının Müslüman kimliğine zarar vermediği , fakat işlediği günahlar yüzünden hesap vereceğine de inanılan Müslümanın durumu hakkında , önce işlediklerinin karşılığı olan cehennem cezası, sonrasında ise buradan çıkarılmak sureti ile cennete konulacağı düşüncesi geliştirilmiştir.  

Günah işleyen Müslümanların belirli bir süre cehennemde cezalarını çektikten sonra , cennete girecekleri düşüncesi, böyle bir arka plan dahilinde ortaya atılmıştır. Fakat bu düşüncenin Kur'an'dan onay aldığını söylemek, maalesef mümkün değildir. Ateşin kendilerine sayılı günler dokunacağı yani  cehennemde geçici bir süre için kalınacağı , Yahudilerin mesnetsiz iddiaları olarak Kur'an içinde yer almakta , ve bu iddialar kesinlikle  ret edilmektedir. 

Meryem s. 71. ve 72. ayetlerinde "Sizden cehenneme uğramayacak yoktur. Bu, Rabbinin yapmayı üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür. Sonra, takva sahiplerini kurtarırız ve zulme sapanları diz üstü çökmüş olarak bırakıveririz." şeklinde buyurulmuş olması , bütün insanların önce cehenneme girecekleri , sonra bu insanlar içinden Müslüman olanların, belirli bir süre işledikleri günahların cezasını çektikten sonra cehennemden çıkarılarak, cennete gireceklerine dair bir düşünceye mesnet oluşturmuştur.

Fakat bu düşüncenin, ön yargıların Kur'an'a onaylatılmaya çalışılmasından başka bir amaç taşımadığı, konunun Meryem s. 66. ayetinden başlayan bağlamına dikkat edildiğinde kolaylıkla anlaşılabilmektedir.

İlgili ayetlerin bağlamına baktığımızda , 66. ayette "Ben öldüğümde mi diriltileceğim?"  diyen bir insanın, hesap gününde başına gelecek olanların anlatıldığı ayetler olduğu, konunun Meryem s. 66. ve 74. ayetler arasında bir bütünlüğe sahip olduğu anlaşılacaktır. Cımbızla çıkarılan bir ayetin konunun doğru anlaşılmasından çok yanlış anlaşılmasına yaradığı görüldüğünde, "Takva sahiplerinin cehennemde ne işi olabilir?" sorusu akla gelecek, ve bu sorunun cevabı verilemeyecektir. Çünkü bir çok ayet, cennetin takva sahipleri için ebedi bir mekan olduğunu beyan ederek , bu kimselerin cehenneme kısa bir süreliğine dahi olsa geçici bir ziyarette bulunacakları konusunda herhangi bir bilgi kırıntısı dahi vermemektedir.

"Ateş bize sayılı günler dokunacaktır" (Bakara s. 80 - Al-i İmran s. 24) şeklinde dile getirilen, cehennemden çıkışın imkanlılığına dair düşüncenin Yahudilerin düşüncesi olduğu , ve bunun Kur'an tarafından ret edildiği bilinmektedir. Bütün insanların önce cehenneme girecekleri , kafirlerin ise cehennemde ebedi kalarak , Müslümanların belirli bir süre sonra cehennemden çıkarılacaklarına dair, delil olarak sunulan Meryem s. 71. ayetinin de , ön yargılı olarak, konu bütünlüğünden koparılmak sureti ile okunması sonucunda varılmış, yanlış bir düşünce olduğu anlaşılmaktadır.

Kur'an'ın hiç bir yerinde günahkar Müslümanların belirli bir süre cehennemde kaldıktan sonra cennete gireceklerine dair bir bilgi olmadığına göre , günahkar Müslümanların hesap günündeki nasıl bir karşılık alacakları merak edilmektedir.

[Nisa s. 48] Allah kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse, şüphesiz büyük bir günahla iftira etmiş olur.

[Nisa s.116] Allah, kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış olur.

Allah (c.c) hesap gününde karşısına , ebedi cehennemi hak edecek şirk günahı ile gelmeyen kulları hariç, dilediğini bağışlayacağını haber vermektedir. Hesap gününde, günahkar bir Müslümanın durumu ile ilgili olarak , bilgi sahibi olabileceğimiz ayetlerden olan Nisa suresi içindeki bu ayetler bizlere bu konuda ipucu verebilir.

[İsra s. 36]  Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalb, bunların hepsi ondan sorumludur.

İsra s. 36. ayeti, bilgisi verilmemiş olan konuların arkasına düşmememizi bizlere öğütlemektedir. Kur'an içinde, dünya hayatında günah işleyerek ölmüş bir Müslümanın , hesap günündeki durumu ile ilgili olarak net bir ifade bulamamış olmamız , bizlere İsra s. 36. ayetinin beyanı gereğince hareket etmemiz gerektiğini hatırlatmaktadır. 


Hakkında bizlere bilgi verilmemiş olan, günahkar bir Müslümanın hesap gününde işlediği günahlar konusunda, Allah (c.c) tarafından nasıl bir hüküm verileceği meselesi, peşine düşmememiz gereken net bilgi sahibi olmadığımız konulardandır. Ancak şunu çok açık ve net olarak bilmekteyiz ki, Allah (c.c) hesap gününde bütün kulları hakkında zerre miktarı dahi bir haksızlık yapmadan, haklarında en doğru hükmü verecektir. Günahkar Müslümanların haklarında da en doğru karar verilecek ve onlara da zerre kadar haksızlık yapılmayacaktır.

Müslüman vasfını kaybetmemiş bir şekilde hesap gününde Allah (c.c) nin karşısına çıkan bir kulun, işlediği günahlar yüzünden geçici dahi olsa cehennem ile cezalandırılacağına dair bir bilgi olmamasına rağmen, Allah (c.c) nin hesap gününde Mümin kullarına karşı merhametli davranacağına dair olan bilgiler etrafında, günahkar Müslümanların durumunu düşündüğümüzde, her Müslümanın dünya hayatında işlediği amellerin karşılığını eksiksiz olarak alacak olması , bizi onların derecelerine göre cennetlerde ağırlanacağı yönünde bir düşünce sahibi kılabilir. 

Dünya hayatında canı ve malı ile her şeyini Allah yolunda feda eden bir Mümin ile , bazı şeylerden kaçmak sureti ile nefsine yenilen Mü'min elbette eşit olmayacak , her ikisi de cennet ile karşılık görmekle birlikte aralarında derece farkı olacaktır. Bu durumun haber verildiği ayetleri Kur'an'da görmekteyiz (Nisa s. 95.96).

Bu da demek olur ki , Müslüman olarak can veren veren bir kimse asla cehennem yüzü görmez. 

Müslüman olarak ölen bir kimsenin cehenneme gideceğine dair olan bilgi, Allah (c.c) nin kitabından ancak zorlama ve konu bütünlüğünü bozmak sureti ile çıkarılarak , bu konuda rivayetlerden destek alınmaktadırlar. Kur'an tarafından desteklenmeyen bir rivayet ise , sahih bir bilgi vermekten ve güvenilir olmaktan elbette uzak olacaktır. 

Bu noktada şefaat etme yetkisine sahip olduğuna inanılan kimselerin fonksiyonu da otomatikman ortadan kalkmaktadır. Şefaat inançlarını , cehenneme gitmeyi hak eden bir Müslümanın kurtarılması üzerine kuranlar , Müslümanların cehenneme gitmek gibi bir durum ile karşı karşıya kalmayacak olmalarından ötürü, cehennemden kurtaracak kimseleri olmayınca ortada kalacaklardır. Bu durumda şefaat yetkileri kendilerinden veya müritlerinden menkul olan Şeyh ve Gavs takımı işsiz güçsüz kalarak, insanları sömürecek sermayeleri olan şefaat yetkileri hepten ellerinden alınmış olacaktır.

İŞLEDİĞİ BAZI GÜNAHLAR YÜZÜNDEN GEÇİCİ OLARAK DAHİ OLSA CEHENNEME GİDECEK BİR MÜSLÜMAN OLMAYINCA, ORTADA ŞEFAATE İHTİYACI OLACAK BİR MÜSLÜMAN DA OLMAYACAKTIR.

Şefaat konusunda bilgi alış verişi ve tartışmalar yapan Müslümanların, bu durum üzerinden deliller sunarak, kulların Allah karşısında başka bir kulu kayırmaya çalışması anlamına gelen şefaat düşüncesinin imkansızlığını anlatmaya çalışması , bu konuda rivayetleri kesin bilgi kabul eden kimseler haricindeki Müslümanların kafasında en azından soru işaretleri oluşmasına sebep olacaktır.

Özellikle tasavvuf meşrebine mensup olan Müslümanlar tarafından büyük rağbet gören şefaatçilik , tabi oldukları Şeyh , Gavs , Kutup v.s lakaplı kimselere karşı inanılmaz bir bağlılık oluşmasına sebebiyet vererek, bu kimseler tarafından maddi ve manevi olarak sömürülmelerine sebep olmaktadır. 

Ahirette şefaatçi olarak bağlılarını cehennemden kurtaracağına inanılan bir tarikat şeyhi için artık bütün kapılar açılmış, ahiretlerini bu adam sayesinde garanti aldığına inanan saf ve zavallı müritler, dünya hayatlarında bu şeyhin karşısında akıl almaz saygı gösterilerinde bulunarak, onun şefaatinden mahrum kalmamak için !! ellerinden gelen maddi ve manevi fedakarlığı yaparak şeyhlerini krallar gibi yaşatmaktadırlar. Bu zavallılar, içine düştükleri yanlıştan dünya hayatları içinde pişman olarak dönmedikleri müddetçe, hesap günündeki şefaat beklentileri boşa çıktığında, pişmanlıkları da fayda etmeyecektir.

Buradan bazı kimselerden şefaat beklentisi içinde olan kardeşlerimize bir uyarıda bulunmak istiyoruz; Kim olursa olursa olsun hayatını şirk işlememiş bir halde yaşayarak Müslüman olarak can veren herkes günahkarda olsa cehenneme uğramadan cennete gidecektir. Sizleri cehennem ile korkutarak sizlerin üzerinden korku imparatorluğu kurmak sureti ile , sizleri maddi ve manevi olarak sömüren kimselerin tasallutundan kurtulmanın yolu , Müslüman kimseye ahirette Allah (c.c) dışında hiç kimseden fayda gelmeyeceğini ve Müslümanın cehenneme gitmeyeceğini bilmenizdir. Bundan dolayı "Bizler sizlerin şefaatçileriniz" diyerek sizleri sömüren kimselere artık ihtiyacınız olmadığını anlamanız ve bilmeniz gerekmektedir.

Sonuç olarak ; Kur'an'ın müşrik inancı olduğun gerekçesi ile ret ettiği şefaat inancı , Müslümanlar arasında rağbet görerek , cehennemden adam kurtarma yetkisi haline dönüştürülmüştür. Fakat bu yetki, günahkar Müslümanların geçici bir süreliğine cehenneme gireceği inancı üzerine kurulduğu için baştan yanlış yapılmıştır.

Müslümanların günahkar olanlarının geçici bir süre için cehenneme gireceğine dair olan düşünceler Yahudilerden devşirilmiş , veya bazı Kur'an ayetlerinin bağlam gözetilmeden ön yargılı biçimde okunması sonucunda varılmıştır.

Müslüman olarak ölmüş bir kimsenin cehenneme gitmeyeceğini, fakat dünya hayatlarında kulluk bakımından farklılıkları olanların cennette de derece olarak farklı olacağını , Allah (c.c) nin Mümin kullarına olan mağfiretini hesaba katarak düşündüğümüzde, şefaat yetkileri kendilerinden veya müritlerinden menkul olan Şeyh , Gavs , Kutup v.s lakaplı kimselerin , cehenneme gidecek bir Müslüman olmayacağından ötürü işsiz güçsüz takımı haline geleceği aşikardır.

Şefaat konulu ayetler üzerinde daha önceki yazılarımızda durmuş olduğumuzdan dolayı , bu yazımızda sadece şefaat üzerinden din sömürüsü yapanların kapılarını kapatmak amaçlı olarak Müslüman olarak ölen bir kimsenin cehenneme zaten gitmeyeceğini , dolayısı ile kendisini kayıracak kimselere ihtiyacı da olmayacağını hatırlatmaya çalıştık.

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


3 Eylül 2015 Perşembe

Şefaat Ayetlerini Okuma Klavuzu

Kur'anın şefaat konusu ile ilgili ayetleri, anlam tahrifine uğraması ve ayetlerin rivayetlere kurban edilmesi açısından bakıldığında en başta gelen ayetlerdir. "Bir konu ancak bu kadar yanlış anlaşılabilir" dedirtecek kadar ileri gidilen ve yanlış anlaşılan bir başka ayet gurubu yoktur desek, sanırım yanlış olmayacaktır. Bu yazımızın konusu şefaat ayetlerinin nasıl bir yönteme tabi tutularak okunması gerektiği noktasında olacaktır.

Diğer ihtilaflı konular gibi , şefaat ayetleri ile ilgili olarak yapılan en önemli hata, belirleyici olarak seçilen kitab noktasındadır. Kur'an saf dışı edilerek , "Hadis" adı altında gelen bilgilerin ışığında okunan ayetler tamamen ters anlaşılmış, bunun neticesinde Kur'anın müşrik inancı olduğu gerekçesi ile red ettiği bir inanç , akidemizi oluşturan bir inanç haline getirilmiştir. 

Şefaat ayetlerinin doğru biçimde anlaşılması için , bu ayetleri okuyan kişinin ön kabullerden arınmış bir zihne sahip olması gerekmektedir. "Şefaat vardır veya yoktur" şeklinde bir ön kabul yerine , her konuda olduğu gibi "Bu ayetlerin mesajı nedir?" sorusunun cevabının aranması gerekmektedir. 

Klasik din algısının empoze ettiği şefaat inancına sahip birisinin bu konudaki algılarının yıkılması gerçekten zordur. Bu tür bir algıya sahip olan insana önce doğru bir tebliğ uslubu ile, bu konuda yapılan yanlışın Kur'anın belirleyici kılınmaması olduğu , doğru bir anlayışa sahip olmak için, Kur'anın bu konudaki beyanlarının esas alınması gerektiği , Kur'ana aykırı olan diğer kişilerin sözleri ki bu sözler Muhammed (a.s) adına söylenmiş olsa dahi onun bunları asla söylemeyeceği anlatılmalıdır. Bunlar kabul edilmeden bu konudaki anlatılanlar karşımızdaki kişi tarafından asla kabul görmeyecektir.

Şefaat konusu ile ilgili belirleyici bilgi kaynağı, sadece Kur'an olmalıdır. Kur'an ile birlikte edinilen harici bilgi kaynaklarındaki rivayetler ,Kur'an ile taban tabana zıt bir durum arz ettiği için okuyan kişinin seçim yapma zorunluluğu vardır. Ya kaynak kitap olarak Kur'anı kabul edecek diğerlerini red edecek , ya da Kur'an dışındakileri kaynak edinecek Kur'anı red edecek , bu iki alternatiften ilkini kabul etmek en doğru ve en makul seçim olacaktır.  

Ön kabullerden arınmış bir zihne sahip olduktan ve sadece Kur'anı belirleyici kitap olarak gördükten sonra, ilgili ayetler okunmaya başlanabilir. Şefaat ile ilgili ayetlerin belirli bir sıra takip edilerek okunması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu konu ile ilgili ayetleri belirli bir sıralamaya tabi tutarak okumaya çalıştığımız "Şefaat ayetlerini bir de bu sıra ile okuyalım" başlıklı yazımız da ilgili ayetleri nasıl bir sıralama dahilinde okunması gerektiğini ele almıştık.

Yunus s. 18. ayetinde müşriklerin Allah (c.c) nin dışındakilerine kulluk etme sebeblerinin , "Bunlar bizim Allah katında şefaatçilerimizdir" sözleri ve Zümer s. 43. ve 44. ayetlerinde , müşriklerin Allah (c.c) dışında şefaatçi edinmeleri red edilerek , şefaatın sadece ve sadece Allah'a ait olduğu beyan eden ayetler , şefaat ayetlerini okumanın anahtarlarıdır. Şefaat konulu bütün ayetler, bu ayetler ile çelişki teşkil etmeyecek şekilde okunmak ve anlamlandırılmak zorundadır. 

Eğer bu anahtar ayetleri merkeze almadan bir anlamlandırma yapacak olursak, ayetler arası insicam kaybolacak, bir yerde ak diyen ayet diğer yerde kara diyen duruma düşecektir. Şefaati izne bağlayan veya şefaate istisna getiren ayetleri şayet Allah (c.c) nin bazılarına şefaat izni verecekmiş anlamında okuduğumuzda, ortaya çelişkili bir durum çıkar ki bu durum Kur'anın çelişkisiz bir kitap olduğunu beyan eden ayetlere (4.82- 18.1) aykırı düşer. 

Şefaat ayetleri ile ilgili olarak kafamızda net olarak ALLAH (c.c) DIŞINDA BAŞKA BİR ŞEFAATÇİ OLMADIĞI fikri yer ettiğinde diğer ayetlerin anlamı çorap söküğü misali bizlere artık açılacaktır.

Bakara s. 48-123 ve 254. ayetlerinde, hesap gününde şefaatçi yetkisine sahip kimsenin olmadığı hatırlatılarak , ona göre bir hayat sürülmesi hatırlatılmaktadır. Allah (c.c), hem bu ayetlerde "Şefaatçi yok" diyecek , hem de başka ayetlerde birilerine izin verdiğini söyleyecek bu bir çelişkidir ve Allah (c.c) bir yerde başka bir yerde başka söz asla demez , ortada çelişki gibi görünen bir durum varsa bu çelişki Kur'andan değil bizim yanlış okuma yöntemimizden kaynaklanmaktadır.

Yunus s. 3 ve Bakara s. 255 gibi ayetlerde şefaatin izne bağlanmış olması , birilerine izin verileceği şeklinde değil, Şefaatin sadece Allah'a ait olduğunu beyan eden Zümer 44. ayeti baz alınarak okunması gerekmektedir. Bu ayet baz alınarak okunduğunda şefaatin izne tabi olduğunu beyan eden ayetler , birilerine izin verileceği şeklinde değil , müşriklerin Allah (c.c) den izinsiz olarak kendi hevalarına göre ihdas ettikleri şefaatçilere böyle bir iznin VERİLMEDİĞİ şeklinde okunacak, ilgili ayetler arasındaki çelişkili gibi görünen durum ortadan kalkacaktır.

Taha s. 109 ve Sebe s. 23. ayetlerinde şefaate istisna getiren ayetler, rivayet kültürünün etkisi altında kalınarak çevrilmiş ve sanki Allah (c.c) nin dilediği birisine böyle bir izin vereceği zannı oluşturulmuştur. Ayetlerde "BaşkasıNIN" şeklinde çevrilerek birilerinin şefaatçi olacağı gibi bir durum oluşmasına sebeb olan kelimenin çevirisi , "BaşkasıNA" çevrildiğinde anlam doğru olarak oturacak ve Allah (c.c) nin dışında rivayet kültürü baz alınarak yapılan çevirilerin yanlışlığı ortaya çıkacaktır.

Ayrıca olayı sadece şefaat ayetleri çerçevesinden değil biraz daha genişlecek olursak , hesap gününde Muhammed (a.s) ın kimseyi ateşten kurtaramayacağı , kişinin hesap gününde alacağı karşılığın Dünya hayatında yaptığı ameller karşılığı olduğu , adalet terazisinin noksansız bir şekilde işleyeceği , gibi ayetleride bu konuya eklediğimizde şefaat konusunda Allah (c.c) den başkasının sözü geçmeyeceği anlaşılır.


Hesap gününde Muhammed (a.s) ın ümmetinin tamamı af edilmeden cennete gitmeyeceği gibi rivayetler, haşa Allah (c.c) den daha merhametli bir kul portresi ortaya çıkarması açısından sakıncalı , ve daha ötesi kişiyi şirk'e götüren düşüncelerdir. Bir çok konuda olduğu gibi aşırı peygamber algısı şefaat konusu ile yakın bir alakaya sahip olup yarı ilah bir peygamber anlayışı çerçevesindeki düşüncele,r bu konu ile ilgili rivayetlerin ortaya çıkmasına sebeb olmuştur. 

Her konuda olduğu gibi "Mahalle baskısı" diyebileceğimiz bir biçimde inanç dünyamızda kemikleşmiş bir yer tutan şefaat konusu, bazılarımızda öyle bir biçimde yer etmiştir ki "Sünnet" olarak bilinen bir ameli yapma sebebi hesap gününde Muhammed (a.s) ın şefaatine nail olmak için yapılmaktadır. Bu amelleri yapmayan birine karşı getirilen itiraz , Muhammed (a.s) ın şefaatine nail olamayacakları şeklindedir. 

Kur'ana baktığımızda elçilerin dahi hesaba çekileceklerine dair olan ayetler bizlere elçilerin bir beşer olduğunu vurgulamakta ve hesap gününde konuşmaya yetkili olan tek kişi sadece Allah (c.c) olup onun sözünün üstüne söz söyleme yetkisine sahip olan bir başka ilah asla yoktur.


Sonuç olarak ; Kur'anın saf dışı edilerek rivayetlerin öne çıkarılması neticesinde Kur'anın "Müşrik inancı" olarak görerek red ettiği şefaat konusu uydurma rivayetler ile İslam inancı haline gelmiş ve akide konusunda baş yerini almıştır. Bu konunun doğru bir biçimde anlaşılması , bu konudaki rivayetlerin belirleyici olmaktan çıkarılması ile olması gerçekleşecektir , aksi takdirde Kur'anın ak dediğine , rivayetin kara dediği bir durum ortaya çıkar ki bu sözleri söylediği iddia edilen elçi Kur'ana aykırı olarak bir söz asla söylemez. Bu ve diğer konudaki rivayetlerin Kur'anla çelişenlerinin adı "UYDURMA ve İFTİRA" rivayetler kategorinde yer alarak çöpe atılmaktan başka bir işe yaramayacaktır. 

Kur'an ayetlerinin bu konudaki beyanını dinledikten sonra hala , "Ayet var diyorsun ama hadis var kardeşim" diyenler , her konuda olduğu gibi Kur'anın belirleyici olması gerektiğine inanmadıktan sonra Allah (c.c) nin dışında uydurulan bir sürü sahte şefaatçilerden medet umarak yaşamaya devam edecektir. Rabbimiz bizleri kendisinden başka şefaatçi tanımayan kullarından kılsın. 


                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

29 Nisan 2014 Salı

Şefaat Ayetlerini Bir de Bu Sıra İle Okuyalım

Şefaat konusu ile ilgili ayetler kur'anın en fazla istismara uğrayan ve en fazla yanlış anlaşılan ayetleridir. Kur'anın şefaat ile ilgili ayetlerinin anlaşılma kolaylığı  sağlaması açısından belli bir sıraya koyarak okumak bu konu ile ilgili ayetlerin doğru anlaşılmasında faydalı olacağını umduğumuz için böyle bir çalışma yaptık .  

Şefaat ile ilgili ayetleri okumaya başlamadan önce kafamızdaki ön kabullleri atarak yani geleneksel anlayışa hakim olan , "Allah cc dışında şefaatçiler var" şeklinde düşünceyi bir tarafa bırakıp, "kur'an şefaat konusu ile ilgili olarak nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabını aramak için ayetlere yaklaşmamız gerekmektedir, aksi takdirde bu ayetlere rağmen bu konuyu yanlış anlamaktan kurtulamayız. 

[10.18]  Allah'ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek, yararları da dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: «Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir» derler. De ki: «Siz, Allah'a göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk katmakta olduklarınızdan uzak ve yücedir.»

[39.43-44] Yoksa Allah'tan başka şefaat ediciler mi edindiler? De ki: «Ya onlar, hiç bir şeye malik değillerse ve akıl da erdiremiyorlarsa?»De ki: «Şefaatin tümü Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra da O'na döndürüleceksiniz.»

Yunus s. 18 , zümer s. 43-44. ayetlerine baktığımızda müşriklerin kulluk ettikleri putlarına yüklemiş oldukları vazifelerden birisinin de , Allah cc ye yaklaşmak için onları vesile edinmeleri olduğu görülmektedir.

[043.086] O'nun dışındakilere tapmakta olanlar şefaatte  malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka.

Zuhruf s. 86. ayetinde , Allah cc nin dışındakilere kulluk etmekte olup ta onlarda şefaat bekleyenlerin böyle bir asla erişemeyecekleri beyan edilmesine rağmen bu ayet şefaat konulu ayetler içinde yanlış şekilde meallendirilen ayetlerden birisidir şöyleki ; yanlış olduğunu iddia ettiğimiz meal "O'nun dışında taptıkları şefaatte bulunmaya malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka." şeklindedir , bu meali yapanlar acaba Allah cc nin dışında kulluk edilipte şefaat istisnası getirilen bir put olabilirmi diye hiç düşünmedilermi?. Ayeti dikkatle okuyan bir kişi , kur'anın bir çok ayetinde müşriklerin Allah cc dışında kulluk etmiş olduklarının kıyamet gününde onlardan kaçacağı ve onların ibadetlerini red eedeceği ayetleri görünce ilk olarak diyeceği şey kur'anda çelişki olduğu şeklinde bir düşüncedir. Okuyucu bir ayette putlar onlardan kaybolacak ayetini okuyacak , diğer ayette putlar şefaat edebilecek ayetini okuyacak bu nasıl iştir diye haliyle soracaktır. Ancak çelişkinin kur'anda değilde şefaat ayetlerini geleneksel ön kabule uygun olarak çevrilmesinde olduğunu anlayıp doğru bir mealden bu okuyunca bazı meal  yapıcılarının nasıl bir cehalet içinde kur'an meali yaptıklarına şahit olacaktır.

[10.3]  Rabbınız o Allahdır ki Gökleri ve Yeri altı günde olarak yarattı sonra Arş üzerine istivâ buyurdu emri tedbir ediyor hiç şefaatçi yok ancak onun izninden sonra, işte bu evsafın sâhibi Allahdır rabbınız, o halde ona ibadet ediniz, artık düşünmez misiniz!

[2.255]  Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.

Yunus s. 3 , bakara s. 255. ayetlere baktığımızda " onun izni olmadan" şeklinde bir istisna ibaresi görmekteyiz. Şefaat konusuna Allah cc nin dışında herhangi bir kimsenin yetkili olabileceği düşüncesinde olanlar , izin verilmesi şeklinde bir istisnayı şefaat konusunda Allah cc nin birilerine müsade ederek başka birine böyle bir yetki verebileceği zannına kapılmışlardır. Yunus s. 18 ve zümer s.43.44 ayetlerini bu izin konusu ile ilişiklendirerek okursak , müşriklerin Allah cc nin dışında kulluk ettikleri putlara yükledikleri şefaatçi olmalarının Allah cc tarafından verilen bir bilgi dahilinde olmadığı ve  onun böyle bir şeye izin vermediği anlaşılmaktadır.

[6.70] Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçı. O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.

[32.4]  Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden Allah'tır. O'ndan başka bir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünmüyor musunuz?

[36.23]  «Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar.»

Araf s. 70 , secde s. 4 ve yasin s. 23. ayete baktığımızda Allah cc den  başka bir şefaatçi olmadığı ve onun dışında kulluk edilen bir şeyin insanlara ne fayda ne zarar vermeye güçleri olmadıkları hatırlatılmaktadır.

 [2.48] Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun.

[2.123] Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin yarar sağlamayacağı ve onların yardım görmeyeceği günden korunun.

[2.254]  Ey inananlar! Alışverişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce sizi rızıklandırdığımızdan hayra sarfedin. İnkar edenler ancak yazık edenlerdir.

[30.12-13] Kıyamet koptuğu gün suçlular umutsuz kalıverirler.Ortak koştuklarından kendilerine şefaat edenler de bulunmaz. Ortaklarını da inkar etmişlerdir.

[006.051] Hem bununla şunları inzar eyle ki rablarının huzuruna haşrolunacaklarından korkarlar, öyle ki kendileri için onun huzurunda ne bir dost ne bir şefâatci yok, gerektir ki onlar korunurlar.

[040.018]  Onları, yüreklerin ağıza geleceği, tasadan yutkunacakları, yaklaşan kıyamet günü ile uyar. Zalimlerin ne dostu ne de sözü dinlenecek şefaatçisi olur.

Yukarıdaki ayetlere dikkat edecek olursak , kıyamet günü insanların dünyada iken medet ummuğu her ne ise onların o gün herhangi bir faydaları olmayacağı hatırlatılmaktadır.

 [19.77-87]  Ayetlerimizi inkar eden ve «bana elbette mal ve çocuk verilecektir» diyeni gördün mu?. Gaybe muttali' mi olmuş? Yoksa rahmanın huzurunda bir ahid mi almış?Hayır, söylediğini yazacağız ve onun azabını uzattıkça uzatacağız.Bahsettikleri şeyler Bize kalacaktır, kendisi Bize tek olarak gelecektir.Tuttular Allahtan başka ma'budlar edindiler ki kendilerine ızzet ve kuvvet olsunlar diye.Hayır, onlar kendilerinin ibadetlerini inkar edecekler ve aleyhlerine döneceklerdir.Şeytanları, kâfirlerin üzerine kışkırtıcı olarak saldığımızı görmedin mi? Onlara karşı acele davranma; biz onlar için ancak saydıkça saymaktayız.O gün, takva sahiplerini, heyet olarak Rahmân'ın huzuruna toplayacağız.Mücrimleri de susuz olarak Cehenneme sevkedeceğiz.Şefaate mâlik olamayacaklardır, ancak Rahmân'ın nezdinde bir ahd alan müstesna.

Meryem s. 77- 87. ayetleri arasına baktığımızda konu bütünlüğünün gözetilerek okunması gerektiği ortaya çıkmaktadır. 77. ayette hayatını küfr içinde geçiren bir kişinin bu küfrünün karşılığını göreceğini unutarak yine mallar ve çocuklar ile ahirettede zenginliğinin süreceği düşüncesini red etmekte olduğu görülmektedir. Burada müşriklerin ahiret inançlarının olmadığı gibi bilgileri hatırlayacak olursak o kafirin mallar ve çocuklarla destekleneceğini neden umduğu sorusu hatıra gelecektir. Bu sorunun cevabını kehf s. de bahçe sahipleri kıssasında ayetler ile birlikte okursak herhalde sorunun cevabı verilmiş olacaktır.
[018.036]  kıyametin kopacağını da zannetmem. Bununla beraber şayet Rabbime döndürülürsem, mutlaka bundan daha hayırlı bir sonuç bulurum.»
Kehf s. 36. ayetinde müşrik olan bahçe sahibinin kıyamet ve sonrasını inkar ettiği görülmektedir, aynı müşrik kıyamet ve ahiret olsa bile kendisinin oradada güzel bir akıbetle karşılacağını beklemektedir.Meryem s. 77. ayetindede aynı beklentiyi görmekteyiz ve bu iddiaların Allah cc tarafından red edilişini ilerleyen ayetlerden okumaktayız. Fussilet s. 49-50 . ayetlerine baktığımız zaman kıyameti inkar eden bir kafirin kıyamet saati başına gelese bile oradada iyi şeyler bulabileceğini uman bir kişi anlatılmaktadır, "İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, ye'se düşen bir umutsuzdur.Şayet kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona tarafımızdan bir rahmet tattırırsak mutlaka der ki: «Bu benim hakkımdır. Kıyametin başıma dikileceğini (kopacağını) de sanmıyorum. Faraza Rabbime döndürülecek olursam mutlaka benim için O'nun yanında daha güzeli vardır.» Fakat o zaman Biz o inkar edenlere ne yaptıklarım haber vereceğiz ve onlara mutlaka yoğun bir azap tattıracağız."

Meryem s. 87. ayeti üzerinden şefaat konusuna geleneksel olarak yaklaşanların iki açıdan hataya düştüklerini görmekteyiz. 1. hata ayetleri bağlamından kopararak okumak çünkü 87. ayeti doğru anlamak için 77. ayetten itibaren okumak gerekmektedir. 2. hata meallendirmede yapılan hatadır, ayeti gelenğin ön kabulune uygun olarak Allah cc dışında şefaatçiler olduğu var sayılarak bir çok mealde "Rahman'ın katında bir söz almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır." şeklinde görmekteyiz halbuki "şefaat etme hakkı" diye bir terim Allah cc nin dışındakiler için hiç bir ayette geçmemekte olup tamamen ön kabullere uygun olarak meallendirilmişlerdir.

[6.93-94]  Allah'a karşı yalan uydurandan veya kendisine bir şey vahyedilmemişken «Bana vahyolundu, Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim» diyenden daha zalim kim olabilir? Bu zalimleri can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış, «Canlarınızı verin, bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden, O'nun ayetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı azabla cezalandırılacaksınız» derken bir görsen! Andolsun ki Bize, ilk defa yarattığımız gibi, işte teker teker geldiniz. Ve size verip hayaline daldırdığımız servetleri arkalarınızın gerisine bıraktınız. Hani o sizin var oluşunuzda Allah'ın ortakları olduğunu yanlış yere sandığınız şefaatçıları yanınızda görmüyoruz? Gördünüz ya aranızdaki bağlar büsbütün koptu ve güvendiklerinizin hepsi kaybolup gitmiştir


[7.53]  Onlar onun akibetinden başkasını beklerler mi? onun akibeti geldiği gün ise onu evvelce unutmuş olanlar diyecektir ki: «Muhakkak Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişlerdir. İmdi bizim için şefa-atçilerden kimse var mıdır ki, bize şefaat ediversinler ve- yahut geri döndürülür müyüz ki, yapar olduğumuz şeylerin başkasını yapıverelim.» Şüphe yok ki, onlar nefislerini ziyana uğratmışlardır. Ve o iftira eder oldukları şey de onlardan çıkıp gitmiştir.

[26.96-102] Orada  çekişirken şöyle derler «, tallahi biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!» «Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu. «Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!» «Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!»

[074.042-48]  Nedir, diye: sizi sekare sokan?Derler: biz musallin'den değildik.Yoksulu doyurmuyorduk, «Batıla dalanlarla biz de dalardık.»«Ceza gününü yalanlardık.» «Ölüm bize o haldeyken geldi.»Artık onlara, şefaatçilerin şefaati fayda vermez.

Bu ayetlerde ise kıyamet gününde ,dünya hayatında iken Allah cc nin dışında şefaatçiler edinenlerin durumu gözler önüne serilmekte olup pişmanlıkları bizlere bildirilerek şu anda dünya hayatını yaşamakta olan bizlere böyle bir inanca sahip isek yol yakın iken terketmemizi aksi takdirde başımıza gelecekler anlatılmaktadır. Müddessir s. 48. ayetindeki "şefaatçilerin şefaatinin fayda etmemesi" sanki şefaatçilerde varsa onlara fayda etmezmiş gibi anlaşılabilir , ancak konuyu kur'an bütünlüğünde okuyacak olursak müşriklerin şefaatçi olacağı zannı ile inandıklarının onlara şefaatçi olamayacakları anlatılmaktadır.

[020.109]  O gün, Rahman (olan Allah) 'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat bir yarar sağlamaz.

[034.023]  O'nun huzurunda , izin verdiği kimselerden başkasına şefaat fayda  vermez. Nihayet kalplerinden dehşet giderildiğinde: «Rabbiniz ne buyurdu diye sorarlar,  «Hakkı.» derler. O, öyle yüksek, öyle büyüktür.
Bu ayetlerdede kıyamet günün şefaatin nasıl gerçekleşeceği anlatılmaktadır. Yunus s. 3 ve bakara s. 255. ayetlerde gördüğümüz izin konusunu yeniden hatırlayacak olursak o ayetlerde izin konusu müşriklerin Allah cc nin dışında ihdas etmiş oldukları şefaatçilerin, Allah cc tarafından onlara böyle bir izin yani bilgi verilmemesini anlatmaktadır. Taha s. 109 ve sebe s. 23. ayetlerinde de meallendirme hatasını görmekteyiz. Klasik şefaat inancına uygun olarak Allah cc den başka şefaatçiler olduğu ön kabulune uygun olarak bu ayetlerdeki "başkasına" şeklinde olması gereken kelime "başkasının" şeklinde çevrilerek Allah cc dışında bir şefaatçi olduğu düşüncesi ayete onaylattırılmak istenilmiştir. Ayetler Allah cc nin kendi dışında birisine izin vererek o kişinin isteği üzerine  kişiyi cehennemden kurtarmak gibi olayın olabileceği şeklinde değil aksine dünya hayatında iman edip salih ameller işlemiş olan mü'minlerin cennete girme iznini yani bilgisinin Allah cc tarafından o kullara verilmesidir.

[21.26-28]  «Rahman (olan Allah) çocuk edindi» dediler. O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, onlar (melekler) ikrama layık görülmüş kullardır.Onlar Allah'dan önce söz söylemezler ve ne yaparlarsa sırf O'nun emri ile yaparlar. Allah onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Allah'ın razı olacağı kimselerden başkasına şefaat etmezler. Hepsi O'nun korkusundan titrerler. 

[53.26] Göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri hiç bir şeyle yarar sağlamaz; ancak Allah'ın dileyip razı olduğu kimseye izin verdikten sonra başka

Enbiya ve necm surelerinde anlatılmakta olan şefaat konusunda, melekler'in şefaatinin nasıl olduğu anlatılmaktadır.Müşrik inancındaki melek algısı red edilerek onların Allah cc indindeki durumları anlatılmakta olup Allah cc nin izinsiz ona rağmen herhangi bir iş yapmalarının mümkün olmadığı haber verilmektedir.  

Meleklerin şefaati nasıl olacak dersek onların şefaatide yine kur'anda bildirilmiş olup dünyada iken salih ameller işleyip cenneti haketmiş olan mü'minlere cennete girerken onları karşılamaları şeklindedir.  

[013.023-4] O güzel âkıbet Adn cennetleri olup, onlar babalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi olanlarla birlikte o cennetlere girerler. Öyle ki melekler de her kapıdan yanlarına varıp: «Sabretmenize karşılık size selamlar, selametler! Dünya diyarının ne güzel âkıbetidir bu!» diyecekler.

[039.073] Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selam size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya, derler.

Sonuç olarak; şefaat konusundaki ayetleri sıralamaya çalışarak daha doğru anlaşılmasını kolaylaştırmak amacı ile böyle bir çalışma yapmaya gayret ettik.Ayetleri baştan söylediğimiz gibi mesajının ne olduğunu anlamak gayesi ile okuduğumuz zaman geleneksel şefaat inancına uygun düşebilecek en ufak bir delilin olmadığı görülecektir. Müşrik inancına ait olan ve Allah cc nin dışında edinmiş oldukları sahte ilahların kendilerine Allah indinde şefaatçi olduklarına inananların bu inançları red edilmekte olup doğru olan şefaatin sadece Allah cc ye ait olduğu onun dışında hiç kimseye böyle bir yetki ve izin kimseye vermediğini bildiren rabbimizin bu bilgilerine rağmen, özellikle Muhammed as kıyamet günü hakkında cehennem kararı verilmiş olan mü'minlerin (mü'minlerin geçici olarak cehenneme gidceği düşüncesi ayrı bir garabet)  cehennemden kurtulması için başını secdeden kaldırmayarak ümmeti af edilene kadar ısrarcı olacağı bilgileri dini kaynak olarak bilinen kitaplarda "  Hakkında azab hükmü kesinleşmiş, ateşte olan kimseyi sen mi kurtaracaksın?"( 39.19) veya "Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmedici değilim." (50.29) gibi ayetler hiçe sayılarak haşa Allah cc den daha merhametli bir peygamber portresi çizilmeye çalışılmıştır. Ayetleri bütünlük içinde okuduğumuz zaman kıyamet günü cehennemi haketmiş olan müslümanların oradan kurutlmalarını sağlamak amacı ile peygamber , din büyükleri vs gibi şahısların böyle bir yetki ile donatılacağına dair en ufak dahi bir bilgi olmamasına rağmen müşriklerin red edilen inançları müslümanlar için bir akidevi konu haline getirilmiştir.

                                     EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

11 Ocak 2013 Cuma

Şefaat İle İlgili Tahrif Edilen Ayetler

Şefaat konusundaki ayetler kur'anın anlam olarak tahrif edilen ayetlerinin maalesef başında gelmektedir. Metin olarak tahrif edemedikleri kitabı önkabullu okumalar neticesinde anlam olarak tahrif etme başarısına ulaşıldığını üzülerek müşahede etmekteyiz. Daha önceki yazılarımızda şefaat ile ilgili bütün ayetleri ele alıp bu konunun kur'anda nasıl anlatıldığını görmüştük, bu yazımız  şefaati izine ve istisnaya bağlayan ayetler üzerinde olup bu ayetlerin bazı meallerde nasıl saptırılarak yanlış anlamaya vesile olduğu ve izin ve istisnalı şefaat ayetlerinin nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde olacaktır.  

Kur'an şefaat konusu ile ilgili ayetler ile yeni bir günden ortaya atmamış var olan gündemi red etme üzerine bu ayetler indilmiştir. Yunus s 18. ayeti bu gündemi anlatmakta ve müşriklerin bu yanlış inancını red etmektedir. " Onlar, Allah'ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar: «Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır» derler. De ki: «Göklerde ve yerde, Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz?» Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir."Kur'anın şefaat konusu ile ilgili olarak anlaşılması gereken ayeti yunus s. 18. ayetidir, çünkü bu ayet nuzül öncesi müşrik inancını yansıtmakta olup şefaat konusu ile ilgili diğer bütün ayetler bu inancı red etmektedir. Kur'anın hiçbir ayeti geleneksel şefaat inancında geçerli olan , günahkar müslümanların bir başka kişinin aracılığı ile Allah cc den günahlarının bağışlanmasını istemek şeklinde değildir, aksine bunun bir müşrik inancı olduğu vurgusu ve bu inancın reddi üzerinde olmasına rağmen geleneksel şefaat inancı bunu benimsemiş ve bunun üzerine ayrı bir din kurulmuştur. Şefaati tümden red eden ayetler üzerinde herhangi bir tahribata giremeyen gelenkesel inanç izin ve istisna konusundaki ayetleri görüp " bak izin verilenler varmış demekki onlar şefaat edeceklermiş" diyerek bilerek veya bilmeyerek kur'anı çelişkili bir kitap ve diğer ayetlerin üzeirni örten bir mantıkla okuma yoluna gitmişlerdir. Şimdi anlam tahrifatına uğraya bu ayetlerin üzrinde teker teker durmaya gayret edelim.  

Yunus s.3. ayeti  
Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden, işi düzenleyen Allah'tır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz?

Bakara s 255 . ayeti
Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.
Bu ayetteki "onun izni olmadan şefaat edecek olan kimdir?" cümlesi ön kabullu bir okuma ile "  izin verirse birileri şefaat edecek" şeklinde anlam tahrifine uğratılmıştır. Halbuki , "kur'ana kafamızdakini nasıl söyletiriz " mantığı ile okumayıp " bu konu hakkında kur'an ne diyor" mantığı ile bir okuma yapılsa şefaat düşüncesinin kur'andaki arka planı hatırlanılıp müşriklerin Allah cc den başka tapmış oldukları sahte ilahlarına yüklemiş oldukları o inancın red edilerek ve o müşriklerin Allah cc den başka edinmiş oldukları şefaatçilerin yaratılmış olduğunu " Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir," mealindeki cümleden anlaşılması gerektiği, şefaat etme yetkisinin ancak yarattıkların herşeyini bilen Allah cc den başkasına ait olmayacağı hatırlatılmaktadır. Yunus s. 3. ayetindeki izin konusuda bakara s. 255. ayeti ile aynı şekilde anlaşılması gerekmektedir.     

Şura s. 21. ayette , "Yoksa, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer kesin yargı bulunmayacak olsaydı aralarında hemen hükmedilirdi. Doğrusu, zalimlere can yakıcı azap vardır." buyurularak dinde herhangi bir konuda izin verme yetkisinin Allah cc ye ait olduğu hatırlatılmaktadır. Şefaat yetkisininde bu izne dahil olması gerekir ve Allah cc nin izin vermediği bir konuda başkalarının ayrı bir din uydurarak karar verme yetkisi olamaz. 

                     *********************************************  
Meryem s 87. ayeti  
Rahmanın nezdinde bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaate malik olamıyacaklar.

Bu ayet hem meal hemde bağlamdan kopuk bir okuma yapılarak anlam tahrifatına uğratılan ayetlerden biridir. Meal olarak anlam tahrifatına uğratılmasına örnek olarak "Rahman'ın katında bir ahd almış olandan başkası asla şefaatte bulunamıyacaktır."şeklinde yapılan mealler , gelenekteki Allah cc den başkasınada şefaat hakkı veren anlayışa parelel olarak yapılmış olan bir başkaına şefaat hakkı tanımak şeklinde meal tahrifatına uğratılmışlardır. Bağlamdan kopuk bir okuma yapılarak anlam tahrifatı ise bu ayeti cımbızlama metodu ile okuma neticesindedir halbuki 77. ayetten itibaren konu bütünlüğü içinde okunduğu takdirde ahdi kimin aldığı ve o inkarcılara böyle bir ahid verilmediği ahid verilenlerin takva sahipleri olduğu ve onlarında Allah cc tarafından kurtarıldıkları meryem s 72. ayetinde beyan edilmektedir.  

77. (Resûlüm!) Âyetlerimizi inkâr eden ve "Muhakkak surette bana mal ve evlât verilecek" diyen adamı gördün mü?
78. O, gaybı mı bildi, yoksa Allah'ın katından bir ahidmi  aldı?
79. Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız.
80. Onun dediğine biz vâris oluruz, (malı ve evlâdı bize kalır); kendisi de bize yapayalnız gelir.
81. Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allah'tan başka tanrılar edindiler.
82. Hayır, hayır! (Taptıkları), onların ibadetlerini tanımayacaklar ve onlara hasım olacaklar.
83. (Resûlüm!) Görmedin mi? Biz, kâfirlerin üzerine, kendilerini iyice (isyankârlığa) sevkeden şeytanları gönderdik.
84. Öyle ise onlar hakkında acele etme. Biz onlar için (günlerini) teker teker sayıyoruz.
85. Takvâ sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan Allah'ın huzurunda toplayacağımız gün.
86. Günahkârları da susuz olarak cehenneme süreceyiz.
87. O gün Rahmân (olan Allah)'ın nezdinde söz ve izin alandan başkaları şefâata malik olmayacaklardır.  

 Ayetlerin bağlamına baktığımız zaman inkar eden birisinin ahirette mal ve çocuklar ile şefaat edileceği inancı red edilmekte şefaate malik olacakların ancak iman ve salih amellerin karşılığında şefaat ahdi alacağı bunun dışındakilere böyle bir sözğün verilmediği aksine bunların cehennem ile cezalandırılacağı bildirilmektedir. Dikkat edilcek olursa Allah cc dışında kimseye şefaat etme yetkisi diye bir şey sözkonusu değildir.    

                           ********************************************** 
Taha s. 108-112 

108. O gün insanlar, dâvetçiye  uyacaklar. Ona karşı yan çizmek yoktur. Artık, çok esirgeyici Allah hürmetine sesler kısılmıştır. Bu yüzden, fısıltıdan başka bir ses işitemezsin.
109. O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasına şefaati fayda vermez.
110. O, insanların geleceklerini de geçmişlerini de bilir. Onların ilmi ise bunu kapsayamaz:
111. Bütün yüzler (insanlar), diri ve her şeye hakim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur.
112. Her kim, mümin olarak iyi olan işlerden yaparsa, artık o, ne zulümden ne de hakkının çiğnenmesinden korkar.   

Taha s. 109. ayeti meal olarak tahrifata uğratılmış ayetlerden birisidir. Birçok mealde yanlış şefaat inancının yansıması olarak Allh cc den başka birisinin şefaat etmesi inancı doğrultusunda  "O gün Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez." meal verilmiştir. Yanlış olan kelime " başkasının" şeklinde çevrilmesi olup doğu çeviri " başkasına" şeklinde olması gerekmektedir.    

                       *********************************************** 

Enbiya s. 26-29   
 26. Rahmân (olan Allah, melekleri) evlât edindi, dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmuş kullardır.
27. O'ndan (emir almazdan) önce konuşmazlar; onlar, sadece O'nun emri ile hareket ederler.
28. Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!
29. Onlardan her kim: "Tanrı O değil, benim!" derse, biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz, zalimlere böyle ceza veririz!   

Enbiya s. deki bu ayetlerde müşriklerin melekler hakkındaki yanlış inancını red etmekte ve onların Allh cc indindeki yerlerinin sadece ikramlı kullar olduğu beyan edilmektedir. Şefaat edecekelri kimselere baktığımız zaman" Allhın rızasına ulaşmış kimseden başkasına" olmadığı bildirilmektedir. Şimdi yanlış şefaat inancını savunanlara şunu soruyoruz, Allah cc nin rızasına ulaşmış olanın başka birinden yardıma ihtiyacı olabilirmi? elcevap tabiki hayır , öyleyse melekler o insanlara nasıl şefaat ederler diye sorarsak bunun cevabınıda 
-----13. 23-24" O güzel âkıbet Adn cennetleri olup, onlar babalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi olanlarla birlikte o cennetlere girerler. Öyle ki melekler de her kapıdan yanlarına varıp: «Sabretmenize karşılık size selamlar, selametler! Dünya diyarının ne güzel âkıbetidir bu!» diyecekler."
-----39.73-"
Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: «Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin» derler. ayetlerinin mealleri örneğinde görmekteyiz , melekler , işlediği salih ameller karşılığında cenneti hakeden kulu cennette karşılayarak onlara şefaat edeceklerdir. 

Aynı konu necm s . ayetlerindede görülmektedir. 
--------53.026Ve göklerde nice melekler vardır, onların şefaatleri hiçbir fâide vermez, meğer ki, Allah Teâlâ'nın dilediği ve razı olduğu kimse için müsaade verdiğinden sonra olsun.
Bu ayettede aynı şekilde melekler, salih ameller işleyerek cenneti haketmiş ve Allh cc nin razı olduğu kimseye cennette şefaat edeceklerdir.    

                      ************************************************ 
Sebe s. 23. ayeti 
 O’nun huzurunda O’nun izin verdiğinin dışındakine şefaat fayda sağlamaz. Sonuçta kalplerinden korku giderilince derler ki: Rabbiniz ne buyurdu? Derler ki: Hakikati. O pek yüce ve çok büyüktür. 
Bu ayette yine yanlış şefaat inancına uygun olarak bir çok mealde "
"O'nun katında, kendisine izin verdiğinden başkası şefaat edemez. Nihayet kalblerindeki korku giderilince: Rabbınız ne dedi? dediler. Hakkı, dediler. Ve O, Aliyy'dir, Kebir'dir
şeklinde çevrilerek Allah cc den başkasına şefaat hakkı verdirilmeye çalışılmıştır. Dikkat edilecek olursa hesaplar görüldükten sonra karşılıkların "hak" olarak verilmiş olduğu "maliki yevmiddin" ayeti gereğince o günde yetkinin sadece kendisine ait olduğu vurgulanmaktadır.    

                     *************************************************** 
Zuhruf s. 86. ayeti  
O’nun dışındakine dua edenler şefaat elde edemezler. Sadece bilerek hakka şahit olanlar şefaatten nasiplenirler. 
Bu ve benzeri ayetleri yine zümer s. 44. ayeti çerçevesi içinde anladığımız zaman kur'anın şefaat hakkındaki mesajı anlaşılmış olacaktır.  

 De ki: «Bütün şefaat Allah'a aittir. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz!»

Sonuç olarak,  sadece Allah cc nin yetkisi dahilinde olan bir yetkinin müşriklerce ondan başkasına verilmesine karşı reddiye sadedinde olan ayetler yanlış rivayetler neticesinde müşrik inancı doğrultusunda anlaşılmış ve şefaatle bazı ayetlerde bu yanlış inanç doğrultusunda çevrilerek anlam tahribatına uğratılmıştır. Çelişkisiz bir kitap olan kur'andaki bir kısım ayet " şefaat sadece Allahındır" diyecek bir kısım ayet ise" Allah cc den başkasına izin verilecek" desin bu mümkün değildir . Rabbimiz bizleri kendisinin şefaatine mazhar etsin.  

                         EN DOĞRUSUNU ALLAH CC  BİLİR. 

4 Temmuz 2011 Pazartesi

KUR'AN VE ŞEFAAT KAVRAMI (3)

Bundan önceki iki yazımızda şefaat kavramının, kur'an çerçevesinde arka planını ve şefaat ile ilgili ayetlerin kur'anda bu arka plan çerçevesinde anlaşılması gerektiği, günümüz geçerli anlayışında şefaatın , günahkar bir müslüman için bir başkasının ahirette onun için Allah cc den onun affı için istek şeklinde kesinlikle kur'anın hiçbir yerinde olmadığını ayetler ışığında görmüştük . Aksine böyle anlayış bizleri Allahın merhametinden ziyade kulların merhametine sığınmaya teşvik etmesi açısından yanlış  bir anlayıştır. Bu anlayışa sebeb olan düşüncelerin başında başka konulardada yanlışa düşmemize sebeb olan, ayetleri bağlamından kopartarak okumaktır. Şefaat konusunda "izin  verilen " ve "ahid almış kimseler" olarak şefaate istisna getiren ayetlerdede bu bağlamdan kopuk okuma neticesi bazı özel şefaatçılar çıkarılmaya gayret edilmiştir. Bunun en bariz örneğini bu konu ile ilgili  meryem suresinde geçen bölümdür. Önce o suredeki e ayetin mealini vererek ve sonrada konuyu bir bütünlük halinde anlatan ayetleri vererek bu suredeki şefaat kavramının nasıl anlatıldığını görelim.


87- Rahmanın Katında ahid almışların dışında (onlar) şefaate malik olmayacaklardır.  


Bu ayeti  tek olarak okuduğumuz zaman "ahid almış olanların " şefaat yetkisi olabileceği gibi anlayış bazılarına hakim olmaktadır. Ancak kur'ana baktığımız zaman bu ahid verilenlerden bahsetmiyor. Allah cc ahid verdiği kimselere şefaat yetkisi vermiş olsaydı onların vasıflarındanda bahsetmesi gerekirdi. Ancak bu "ahid almış kişilerin " ne demek ve kimler olduğunu konu bütünlüğünde öğreniyoruz. Meryem s. 87. ayetindeki "ahid almış kimsenin" kim olduğunu görmek için 77. ayetten itibaren okumak gerekmektedir.


77- Ayetlerimizi inkar edip, bana: "Elbette mal ve çocuklar verilecektir" diyeni gördün mü?
78- O, gayba mı tanık oldu, yoksa Rahman (olan Allah)ın Katında(n) bir ahid mi aldı?
79- Asla; demekte olduğunu yazacağız ve onun için azapta(n) da süre tanıdıkça tanıyacağız.
80- Onun söylemekte olduğuna Biz mirasçı olacağız; o Bize, 'yapayalnız tek başına' gelecektir.
81- Kendilerine güç (izzet) sağlasınlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler.
82- Hayır; (o yalancı ilahlar) onların tapınışlarını inkar edecekler ve onlara karşı çelişkiye düşecekler.
83- Görmedin mi, Biz gerçekten şeytanları, kafirlerin üzerine gönderdik, onları tahrik edip kışkırtıyorlar.
84- Onlara karşı acele davranma; Biz onlar için ancak saydıkça sayıyoruz.
85- Takva sahiplerini bir heyet halinde Rahman (olan Allah'ın huzurun)a toplayacağımız gün,
86- Suçlu-günahkarları susamışlar olarak cehenneme süreceğiz.
87- Rahmanın Katında ahid almışların dışında (onlar) şefaate malik olmayacaklardır.  

77. ayette ,hem Allahın ayetini inkar edip hemde ahirette kendisine mal ve çocuklar verilerek şefaate nail olacağını idda eden bir kafirin bu iddiası red edilmektedir. Bilindiği gibi müşriklerin red ettikleri konuların başında" yeniden dirilme" konusu gelmektedir, buna rağmen kehf suresinde anlatılan " bahçe sahipleri" kıssası örneğinde gördüğümüz üzere orada kıyameti ve yeniden dirilmeyi inkar eden müşrik bahçe sahibinin " kıyamet olsa bile dünyadaki zenginliğine güvenerek oradada aynı zenginliğe kavuşturulacağı iddiası anlatılmaktadır. Meryem suresi 77-87. ayetleri arsında bir müşriğin iddiaları verilerek bu iddiasının ne kadar boş ve yanlış olduğu vurgulanmasına rağmen tamamen ön kabullerin neticesinde bu ayettede sanki birisinin Allahtan şefaat etmek için ahid aldığı izlenemi verilmek istenilmektedir. Şefaat konusunda izin ve istisna getirilerek anlatılan ayetlerde aklımızdan çıkarmamamız gerekn nokta şudur, şefaate" nail olacak kişiden" kasıt şefaat yetkisi verilen bir kişi değil cenneti dünyada yaptığı salih ameller neticesinde hak eden kişidir.


"o gaybamı tanık oldu yoksa rahmandan bir sözmü aldı" şeklindeki ayette, onun bu iddiasının  olması gereken dayanağı bildiriliyor. 1- gayba tanık olması,2- rahmandan söz alması, Allah cc gaybına kimseyi muttali kılmayacağını ancak razı olduğu resuller haricindeki kimselere (buradaki istisna edilen resullere gelecek ile ilgili gayb değil geçmiş ile ilgili gayb bildirilmiştir. Kur'an ayetlerinin bazılarında " bunlar sana bildirdiğimiz gayb haberleridir ayetinden bunu anlamaktayız). Rahman olan Allah cc kendisine iman eden müminlere cennette eşlerle ve sevdikleriyle birleştirerek onlara "şefaat" edeceğini bildirmektedir. Burada  şefaat edilmek onları  bir başkası tarafından  rica minnnet bağışlanma isteği değil şefaat kelimesinin lugat anlamına uygun olarak onları birleştirmesidir , kafirlerin böyle bir nimete layık olmadıkalrı birçok ayette bildirilmektedir.79. ayette bu sözü rededilerek aksine bu sözünün onun onu azaba sürükleyeceği bildirilmektedir. 80. ayette onun bu iddiasının aksine "tek başına" geleceğidir bu tek başına gelmesi enam suresi 94. ayetinde şu şekilde anlatılmaktadır.


94- Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) TEK BAŞINIZA ' Bize geldiniz ve size lütfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız  ŞEFAATÇİLERİNİZİ  şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır. 


 
60.3 Yakınlarınız ve çocuklarınız size kıyamet gününde bir fayda veremezler. Allah onlarla sizi ayırır. Allah işlediklerinizi görendir. 
 
 

Ayetlerin devamında " onların  Allahtan başka edindikleri ilahların onları terkedeceği, bu iddialarının şeytanların iğvası olduğu" , hesap gününde takva sahiplerinin aksine bunların cehenneme sürüleceği bildiriliyor. Bu ayetlerin ışığında 87. ayeti şimdi anlayabiliriz. "rahmanın katında ahid almışlardan başkası şefaate malik olamayacaklardır" konu ile ilgili ayetlerde, ahirette kendisine mal çocuklar ile şefaatte bulunulacağını iddia eden bir kafirin bu iddiasının iftira olduğu ,bu iftirasının onu cehenneme sürükleyeceği ve kendisine böyle bir ahidde bulunulmadığı , kur'anın diğer ayetlerinde bir kişinin cenneti ve cehennemi haketmesinin  dünyada iken işlediği amellerin bir karşılığı olduğu ve hesap gününde herkesin dünyada kazandığının  kendisine eksiksiz olarak ve haksızlık yapılmadan verileceğini görüyoruz.
                     ------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ahiretteki şefaat meselesi bu kavramın lugat anlamına uygun olarak kullanılan" bir şeyi kendisine ilave etmek, eklemek, katmak" anlamlarında kur'anda cenneti hak eden müminlerin yakınlarıyla beraber olması anlamına gelmektedir. bu konu ile ilgili kur'adaki ayetlerin meali şöyledir.  


13.23 (O yurt) Adn cennetleridir; oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından sâlih olanlarla beraber girecekler, melekler de her kapıdan onların yanına varacaklardır.


40.8 «Rabbimiz! Müminleri ve babalarından, eşlerinden, soylarından iyi olanları, kendilerine söz verdiğin Adn cennetlerine koy; şüphesiz güçlü olan, Hakim olan ancak Sensin. 


 Kur'andaki şefaat kavramı ,cahiliye arka planına baktığımız zaman o günkü putların kendilerini Allah katında kayıracağını iddia eden müşriklerin bu iddialarının boş bir iddia olduğunu bildirerek şefaat ile ilgili ayetlerin bu arkaplan çerçevesi içinde olduğunu gösteriyor. Kur'an bizlere bir çok ayette ahiretteki görecek olduğumuz manzarayı çok açık bir biçimde anlatarak ,o günde hiçbir alışveriş ve dostluğun olmadığı, babanın oğula, malın ve mülkün kimseye  fayda vermeyeceğini, karşılığını göreceğimiz şeyin dünyada iken yaptığımız ameller olduğu, ve bu ameller karşılığında cenneti ve cehennemi hakedeceğimizi, hesap görülürken kimseye zerre kadar haksızlık yapılmayacağını , kendilerinin ahirette Allahtan başka taptıkları putlar tarafından kayıralacağının iddia edenlerede bunun bir iftira olduğunu bildiriyor. Bu ayetlere rağmen birçok müslüman ahirette  işlemiş olduğu günahlarının başta resulullah olmak üzere , buraya sığdıramayacağımız çoğunlukta herhangi bir sebebten ölenleri "şehid" kategorisine koyup onların şefaatte bulunacakları, kerameti kendin menkul "evliyaullahın" şefaat makamında olacakları, hatta müridlerini almadan cennete girmeyi rededecekleri gibi Allaha kafa tutmaya kadar giden cüretlerini görmekteyiz.Kendilerini Allah cc den daha merhametli duruma koyan bu insanlar meryem suresindeki ayetlerde bilirilen insanlardan bir farkları yoktur. 


Bazı kişilerin "kardeşim iyi hoş ama bir sürü hadisi nereye koyacağız ?" sorusunu haklı olarak duyar gibiyiz , çünkü bu onudaki hadisler ile kur'an ayetleri tamamen birbibine zıt bir mahiyet arzetmektedir. Muhammed sav kur'ana ters herhangi bir sözde bulunmayacağına göre, kur'an ters olan bir sözün onun sözü olamayacağına göre, onun sözüdür diye bizlere sunulan kur'ana ters bir sözün nereye atılacağını söylememize gerek yoktur. Burada çok meşhur olan bir şefaat  uydurması örnek olarak vererek bu tip sözlerin arka planınıda göstermiş olalım. 


Buharide rivayet bir hadise göre peygamberimiz" şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenleridir" buyurmuştur. Dikkat edersek bu hadiste öne çıkan şefaat değil "büyük günah " tır. İslamın ilk dönemlerinde başgösteren siyasi olayların bir" itikad "haline gelmesi neticesi  büyük günah işleyenin müminmi kafirmi olduğu konuşulmaya başlanmıştır. Örneklerini çokça gördüğümüz o devirde kur'an dışı oluşturulan akidevi konuların ayetleri te'vil ederek yada hadis uydurarak kendi haklılıklarını bunlara dayandırma fikri neticesinde, mürcie fırkasının , harici fırkasının "büyük günah işleyen kafirdir" söylemine karşılık , büyük günah işleyenin kafir olmadığı yolundaki bu hadisi uydurmuştur. Hadis aslında şefaatle ilgili değil haricilerin iddiasına karşı mürcienin, büyük günah işleyenin kafir olmadığı aksine onların "ümmetten" olduğu ve mümin olmaları hasebiyle bu günahlarının şefaat yoluyla bağışlanacağı uydurmasıdır. Düşünün bir peygamber ve Allahtan daha merhametli mahşer gününde  secdeden "ümmetim ümmetim" diyerek ümmeti afoluncaya kadar ısrarla secdeden kalkmayacağını söyleyen bu insanlar herhalde cehennnemde zebanilerle şefaat edileceklerdir( eşleştirilecekleridir ).


Sonuç olarak , Kur'andaki şefaat kavramı kur'anın nazil olması ile gündeme gelen bir kavram değil, nuzul öncesi müşriklerin ortak koştukları putlarının kendilerini Allah katında şefaatçi olacaklarına dair olan inançların batıl olduğunu ifade etmek etmek kullanılan izin veya istisna edilerek kullanılan şefaatı red eden ayetlerin aksine günümüzde bazı müslümanlarda, uydurulan hadisler vasıtası ile, Allahın adil ve merhemetli olduğunun aksine kerameti kendinden menkul din baronlarının ekmek kapısı olmuştur.Bizlere resulullah sav adına gelen bir haberin doğruluğunu ölçeceğimiz yegane kaynak olan kur'anda bu hadisleri bize doğrulayacak olan tek bir ayet olmamasına rağmen bu ayetlere değil hadis adı altında gelen uydurmalara sarılmak müslümana yakışmaz. MÜSLÜMANA YAKIŞAN ODURKİ KENDİSİNE GELEN BİR HABERİ KUR'ANLA ÖLÇEREK DOĞRULUĞUNU VEYA YANLIŞLIĞINI KUR'ANDAN ÖĞRENMESİDİR. ŞEFAATİ ALLAH CC NİN "BENDEN BAŞKA ŞEFAATÇİ YOK" DEMESİNE RAĞMEN  BAŞTA RESULULLAH SAV DEN OLMAK ÜZERE ŞEYHLERİNDEN ÜSTADLARINDAN BEKLEYENLER AHİRETTE ANCAK AVUCUNU YALAYACAKLARDIR. 
       EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.