24 Kasım 2024 Pazar

İSRA SURESİ MEALİ

 1- Kulunu bir gece, ona (gözle görülen) ayetlerimizden bazılarını göstermemiz için kendi çevresini bereketlendiğimiz o yasak mescit (Mekke) den o en uzak mescit'e (Medine'ye) yürüten, her türlü eksiklikten uzaktır. Şüphesiz ki O, o en iyi işiticinin o en iyi görücünün ta kendisidir.

2- Ve Musa'ya o kitabı vermiş ve onu "Benim aşağımdan bir dayanağa tutunmayın" diye Yakub oğulları'na bir doğruya ileten yapmıştık.

3-Ey Nuh'un beraberinde taşıdığımız soy, şüphesiz ki o, çok şükreden bir kuldu.

4- Ve Yakub oğulları'na o kitaptaki: "Siz o yerde kesinlikle iki kere bozuculuk yapacak ve kesinlikle bir büyük yücelenme ile yüceleneceksiniz" hükmünü (nün gereğini) yerine getirdik.

5- Ve iki (yücelenme) den ilkinin (hükmünü yerine getirme) sözü geldiği zaman, sizin üzerinize bir sert sıkıntı vermeye sahip kullarımızı harekete geçirdik de o yurtların arasını yokladılar. Ve bu, bir  yapılmış söz olmuştur.

6- Sonra sizi onların üzerine o tekrar daha geri döndürdük ve sizi mallar ve oğullar ile uzattık. Ve sizi savaşçı sayısınca daha çok hale getirdik.

7- Eğer iyilik ederseniz, benlikleriniz için iyilik edersiniz. Ve eğer kötülük yaparsanız, artık o da kendinizedir. Artık o sonraki (büyüklenme)nin (hükmünü yerine getirme) sözü geldiği zaman yüzlerinizi kötü duruma düşürmeleri için ve o Mescide ilk defasındaki girdikleri gibi ona girmeleri ve ele geçirdikleri şeyleri darmadağın etmeleri için (yine üzerinize şiddetli kötülük sahibi kullarımızı harekete geçiririz).

8- Efendinizin size merhamet etmesi umulur. Ve eğer tekrar dönerseniz, biz de tekrar döneriz. Ve cehennemi o (gerçeği) örtücüler için kısıtlama yeri yaptık.

9- Şüphesiz ki bu okunan (Kur'an) o en sağlama iletir ve o düzgün işleri işleyen o inananlara şüphesiz ki bir büyük iş karşılığının onlar için olduğunu müjdeler.

10- Ve şüphesiz ki o sonrakine inanmazlar için de onlara bir acı azap hazırladık.

11- Ve o insan o hayra olan çağrısı gibi o şerri de çağırır. Ve o insan çok çabukçudur.

12- O geceyi ve o gündüzü iki (gözle görülen) ayet olarak oluşturduk o gecenin (gözle görülen) ayetini ortadan kaldırdık ve Efendinizden bir lütuf peşine düşmeniz ve o senelerin sayısını ve o hesabı bilmeniz için o gündüzün (gözle görülen) ayetini (her şeyi) bir gösterici olarak oluşturduk. Ve her şeyi ayrıntılı olarak açıkladık.

13- 14- Ve her insanın kuşunu (işlediklerinden doğan sonuçları) mecbur tuttuk. Ve o kalkışın günü (işlediklerinden doğan sonuçları) onunla karşılaşacağı yayılmış bir kitap olarak ona çıkaracağız. (Ve ona): "Oku kitabını, bugün benliğin bir hesap görücü olarak sana yeter" (diyeceğiz).

15- Kim doğruya iletilirse, ancak ve ancak kendi benliği için doğruya iletilir. Ve kim saparsa ancak ve ancak kendisi için sapar. Ve hiçbir ağır yük taşıyıcı diğerinin ağır yükünü taşımaz. Ve biz bir elçi harekete geçirinceye kadar, azaplandırıcılar da olmadık.

16- Ve biz bir kasabayı yok etmeyi istediğimiz zaman, oranın refahlılarına buyururuz da onlar orada itaatten çıkarlar, böylelikle oranın üzerine o söz bir gerçek olur da orayı yerle bir ederiz.

17- Ve Nuh'un arkasından o kuşaklardan kaçını yok ettik. Ve senin Efendin, kullarının arkaya takılı suçlarını bir en iyi haber alıcı olarak, bir en iyi görücü olarak yeter.

18- Kim o çabuğu isterse, istediğimiz kimse için dilediğimiz şeyi orada ona çabuklandırır, sonra ona cehennemi (yurt) yaparız. Yerilmiş kovulmuş olarak oraya yaslanır.

19- Ve kim o sonrakini ister ve orası için koşar, o koşmasını da bir inanan olarak yaparsa, işte onların koşmaları şükre değerdir.

20- Her birine onlara da ve bunlara da senin Efendinin vergisinden el uzatırız. Ve senin Efendinin vergisi (tek tarafa) yığınlanmış değildir.

21- Bak, onların bir kısmını bir kısmının üzerine nasıl lütuflandırdık. Ve o sonraki ise kesinlikle kademelerce daha büyük ve lütufça daha büyüktür.

22- Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı oluşturma, yoksa yerilmiş yüzüstü bırakılmış olarak oturup kalırsın.

23- Ve senin Efendin (başkasına) kulluk etmemenize yalnızca O'na (kulluk etmenize) ve anne babaya iyilik etmeye hükmetti. Eğer ikisinden biri veya her ikisi senin yanında (yaşça) o büyüklüğe ulaşırsa, artık her ikisine de sakın "Öf" bile deme ve ikisini azarlama ve ikisine bir değerli söz söyle.

24- Ve ikisine o rahmetten dolayı o alçalmanın kanadını indir ve: "Ey Efendim, beni bir küçükken büyüttükleri gibi ikisine merhamet et" de.

25- Efendiniz benliklerinizdeki şeyleri en iyi bilendir. Eğer siz düzgünler olursanız, artık şüphesiz ki O, (suçlarından) o dönenler için bir çok bağışlayıcıdır.

26- Ve o yakınlık sahibine ve o durguna ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) hakkını ver ve savurganlıkla saçıp savurma.

27- Şüphesiz ki o saçıp savuranlar o şeytanların kardeşleridir. Ve o şeytan ise Efendisine karşı (iyiliği) çok örtücüdür.

28- Ve eğer Efendinden beklemekte olduğun bir rahmetin peşine düşerek onlardan kayıtsız kalacak olursan, artık onlara kolaylaşmış söz söyle.

29- Ve elini boynuna bağlanmış hale getirme ve onu büsbütün de genişletme, yoksa kınanmış hayıflanmış olarak oturup kalırsın.

30- Şüphesiz ki senin Efendin o rızkı, kime dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir. Şüphesiz ki O, kullarını(n işlerini) bir en iyi haber alıcıdır bir en iyi görücüdür.

31- Ve geçim darlığının endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Size de onlara da biz ve size de biz rızık veriyoruz. Şüphesiz ki onların öldürülmesi büyük bir hatadır.

32- Ve o zinaya yaklaşmayın. Şüphesiz ki o, bir hayasızlık ve kötü bir yoldur.

33- Ve Allah'ın (öldürülmesini) yasakladığı o benliği gerçek (bir neden) dışında öldürmeyin. Kim haksızlık yapılmış olarak öldürülürse, artık onun yönelenine (kısas veya diyette) bir yetki vermişizdir. Artık o da o öldürme (bu yetki) de savurganlık yapmasın. Çünkü o (bu kadarıyla) yardım olunmuştur.

34- Ve en sertliğine ulaşıncaya kadar, o en iyisi dışında o yetimin malına yaklaşmayın. Ve o antlaşmayı eksiksiz yerine getirin. Şüphesiz ki o antlaşma bir sorumluluktur.

35- Ve ölçtüğünüz zaman, o ölçeği eksiksiz yapın. (Tarttığınız zaman da) o dosdoğru terazi ile tartın. İşte bu, daha hayırlı ve geri dönüşümü bakımından en iyidir.

36- Ve hakkında sana bir bilgi olmayan şeyin peşine düşme. Şüphesiz ki o işitme ve o görme ve o gönül hepsi, işte onlar ondan bir sorumludur.

37- Ve o yerde bir çalımlanan olarak yürüme. Çünkü sen yeri asla delemez ve uzunlukça o dağlara asla ulaşamazsın. 

38- İşte bütün bunların kötü olanı senin Efendinin yanında çirkin görülmüştür.

39- İşte bu senin Efendinin sana o bilgelikten vahyettiği şeylerdendir. Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı oluşturma, yoksa kınanmış kovulmuş olarak cehennemde atılır kalırsın.

40- Yoksa Efendiniz o oğulları size saflaştırdı da kendisi de o meleklerden kızlara mı tutundu? Şüphesiz ki siz kesinlikle büyük bir söz söylüyorsunuz.

41- Ve ant olsun ki bu okunan (Kur'an)da hatırlamaları için evirip çevirdik. Ve (bütün bunlar) onlara bir nefretten başkasını arttırmıyor.

42- 43- De ki: "Eğer söylemekte oldukları gibi O'nun beraberinde tanrılar olsaydı, o takdirde (tanrılar) o tahtın sahibine karşı kesinlikle yol peşine düşerlerdi. O, her türlü eksiklikten uzaktır ve söylemekte oldukları şeylerden büyük bir yücelikle yücedir."

44- O yedi gökler ve o yer ve onlarda olan kimseler, O'nu her türlü eksiklikten uzak tutmaktadır. Ve hiçbir şey yoktur ki, O'nu övgü ile her türlü eksiklikten uzak tutmasın. Fakat siz onların her türlü eksiklikten uzak tutmalarını kavrayamazsınız. Şüphesiz ki O, bir yumuşak davranıcıdır, bir çok bağışlayıcıdır.

45- Ve okunan (Kur'an) ı okuduğun zaman, senin arana ve o sonrakine inanmazların arasına gizlenmiş bir engel oluştururuz.

46- Ve onu kavrarlar diye kalplerinin üzerine bir kamuflaj ve kulaklarına da bir ağırlık oluşturduk. Ve Efendini okunan (Kur'an)da O'nu tek olarak andığın zaman, bir nefretle arkalarına yönelirler.

47- Onlar seni dinleyecekleri zaman neyi dinleyeceklerini ve onlar gizli konuştukları zaman o haksızlık yapanların: "Siz bir sihirlenmiş adamdan başkasına takılmıyorsunuz" diyeceğini, biz en iyi bileniz.

48- Bak, sana karşı nasıl o örnekleri ortaya koydular da böylelikle saptılar. Artık (doğru) bir yola güç yetiremezler.

49- Ve: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni bir takdir edilişle harekete geçirilmişler (olacağ)iz?" dediler.

50- 51- 52- De ki: "Taş veya demir olun veya göğüslerinizde büyüyen şeylerden bir takdir ediliş olun (yine de harekete geçirileceksiniz)." Buna karşılık: "Bizi kim tekrar döndürecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defasında yarıp çıkaran." Ve sana şaşkınca başlarını sallayarak: "O ne zaman?" diyecekler. De ki: "Yakın olması umulur. O gün sizi çağıracak da siz de O'nu övgü ile cevaplandıracak ve (kabirlerde) pek az dışında kalmadığınız kanaatine varacaksınız."

53- Ve kullarıma de ki: O en iyiyi söylesinler. Şüphesiz ki o şeytan onların arasını dürtükler. Şüphesiz ki o şeytan o insan için bir açıklayan düşmandır.

54- Sizin Efendiniz sizi en iyi bilendir. Eğer dilerse size merhamet eder veya eğer dilerse size azap eder. Ve seni onlara bir dayanak olarak göndermedik.

55- Ve senin Efendin o göklerdeki ve o yerdeki kimseleri en iyi bilendir. Ve ant olsun ki o bir kısım habercileri bir kısımın üzerine lütuflandırdık ve Davud'a da (vahyimizi) yazılı metin (Zebur) olarak verdik.

56- De ki: "O'nun aşağısından iddia ettiklerinizi çağırın. Oysa onlar sizden o zorluğu kaldırma ve değiştirme gücüne sahip olamazlar."

57- İşte onların çağırmakta oldukları da Efendilerine hangisi en yakın olacak diye o yakınlık fırsatının peşine düşerler ve O'nun rahmetini beklerler ve O'nun azabından kaygılanırlar. Şüphesiz ki senin Efendinin azabı çekinilmiştir.

58- Ve hiçbir kasaba yoktur ki, o kalkışın gününden önce onu yok etmeyelim veya onu bir sert azapla azaplandırmayalım. Bu, o kitapta satırlanmıştır.

59- Ve bizi o (ggözüle görünen) ayetleri göndermekten, o ilklerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey alıkoymadı. Ve Semud'a o dişi deveyi gösterici bir şekilde verdik de ona haksızlık yaptılar. Ve o (gözle görünen) ayetleri kaygılandırmaktan başka amaçla göndermiyoruz.

60- Ve bir zaman sana: "Şüphesiz ki senin Efendin o insanları kuşatmıştır" demiştik. Ve sana gösterdiğimiz o rüyayı ve o okunan (Kur'an)daki o dışlanmış ağacı o insanlara bir denemeden başka amaçla oluşturmadık. Ve biz onları kaygılandırıyoruz da bu (kaygılandırmamız) onlara büyük bir taşkınlıktan başkasını da artırmıyor.

61-Ve bir zaman o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. (İblis): "Ben çamur olarak takdir ettiğin kimseye boyun eğer miyim?" demişti.

62- (İblis devamla): "Bu benim üzerime çok değerli kıldığını görüyor musun? Ant olsun ki eğer beni o kalkışın gününe kadar sonralarsan, onun soyunu pek azı dışında yularlayacağım" demişti.

63- 64- 65- (Allah): "Git, içlerinden kim sana takılırsa, artık şüphesiz ki cehennem bollaştırılmış bir karşılık olarak sizin karşılığınızdır. Ve içlerinden güç yetirebildiğin kimseyi sesinle tedirgin et, atlılarını ve yayalarını onların üzerine görevlendir ve o mallarda ve o çocuklarda onlara ortak ol ve onlara söz ver. Ve o şeytan onlara bir aldatmadan başka söz vermez. Şüphesiz ki benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve senin Efendin, bir dayanak olarak yeter" demişti.

66- Sizin Efendiniz sizin için O'nun lütfundan (olan nimetlerin) peşine düşmeniz için o gemileri o su kütlesinde sürükleyendir. Şüphesiz ki O, size karşı bir çok merhamet edicidir.

67- Ve size o su kütlesinde o zorluk dokunduğu zaman, (O'nun aşağısından) çağırdıklarınız kaybolur yalnızca O hariç. Fakat sizi o karaya (çıkarıp) kurtardığında ise, (O'na) kayıtsız kalırsınız. Ve (Allah'a ortak koşan) o insan (iyiliği) çok örtücüdür.

68- O karanın tarafında sizi dibe sokmasından veya üzerinize bir kızgın taş yağdıran fırtına göndermesinden güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bir dayanak da bulamazsınız.

69- Yoksa sizi diğer bir kere daha oraya tekrar döndürüp, üzerinize o rüzgârdan kırıp geçiren fırtına gönderip de (iyiliği) örtmeniz nedeniyle sizi batırmasından güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bize karşı ona (size yapılanın arkasına aramaya) bir takılan da bulamazsınız.

70- Ve ant olsun ki Ademoğullarını çok değerli kıldık ve onları o karada ve o su kütlesinde taşıdık ve onları o temizlerden rızık verdik ve onları takdir ettiklerimizden birçoğunun üzerine çokça lütuflandırdık.

71- O gün bütün insanları önderleri ile çağırırız. Artık kimin kitabı sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve çekirdek lifi kadar dahi haksızlık yapılmaz.

72- Ve kim bunda kör ise, artık o sonrakinde de kördür ve yolca da daha şaşkındır.

73- Ve neredeyse bizim sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı yakıştırman için seni ayartacaklar ve o takdirde de kesinlikle sana bir dost olarak tutunacaklardı.

74- Ve eğer seni kalıcılaştırmamış olsaydık, ant olsun ki neredeyse sen onlara az da olsa yanaşacaktın.

 75- O takdirde o yaşamın katlamalı (azabını) ve o ölümün katlamalı (azabını) sana tattırırdık, sonra kendin için bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.

76- Ve neredeyse seni o yer (Mekke) den çıkarmaları için seni tedirgin edecekler. Ve o takdirde onlar da senin ardından (Mekke'de) pek az (bir süre) dışında kalamazlar.

77- Senden önce göndermiş olduğumuz elçilerimizden (bazılarının toplumlarına) uygulanan bir yasadır. Ve sen bizim yasamız için bir değiştirme bulamazsın.

78- O güneşin batıya yönelmesinden o gecenin karanlığına kadar o kulluk görevini ayakta tut ve o şafağın okumasını da. Şüphesiz ki o şafağın okuması tanık olunmuştur.

79- Ve gecenin bir kısmında sana bir fazlalık olarak onunla (Kur'an ile) uyan. Senin Efendinin seni övülmüş bir konuma* (Mekke'ye tekrar geri) harekete geçirmesi umulur.

*Makam-ı Mahmud, tefsirlerde her ne kadar "Şefaat makamı" olarak anlaşılmış olsa da. Biz "Makam" kelimesinin Bakara s. 125. ve Al-i İmran s. 97. ayetinde İbrahim (a.s.) ve Mekke ile bağlantılı olarak kullanılmasından hareketle Makam-ı Mahmud ifadesini Mekke olarak anlamayı tercih ettik ve 80. ve 81. ayetlerin de hicret ile alâkasını dikkate alarak, 79. ayetin Muhammed (a.s.)ın bulunduğu şehirden başka bir şehre hicret etmesini ve sonra o şehre tekrar muzaffer olarak geri dönmesini ifade ettiğini düşünüyoruz. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

80- Ve de ki: "Ey Efendim, beni (Medine'ye) doğru bir girdirişle girdir ve (Mekke'den) doğru bir çıkarışla çıkar ve katından bana yardımcı bir yetki oluştur."

81- Ve de ki: "O gerçek geldi ve o geçersiz perişan oldu. Şüphesiz ki o geçersiz perişan olucudur.

82- Ve o okunan (Kur'an) dan o inananlara bir iyileştirme ve bir rahmet olan o şeyleri indiriyoruz. Oysa (indirdiklerimiz) o haksızlık yapanlara ziyandan başkasını artırmaz.

83- Ve o insanı nimetlendirdiğimiz zaman, kayıtsız kalır ve yan çizerek uzaklaşır. Ve ona o şer dokunduğu zaman ise, ümitsizliğe düşer.

84- De ki: "Herkes (işini) inandığı değerler üzerine işler. Ve sizin Efendiniz yolca daha doğruya iletilen o kimseyi en iyi bilendir."

85- Ve sana o esintiden soruyorlar. De ki: "O esinti, benim Efendimin buyruğundandır. Ve size (bunun hakkında) o bilgiden pek az (bir bilgi) dışında verilmemiştir." 

86- Ve ant olsun ki eğer dilersek, sana vahyettiğimizi kesinlikle gideririz, sonra kendine onun için bize karşı bir dayanak da bulamazsın. 

87- Senin Efendinden bir rahmet olması başka. Şüphesiz ki O'nun senin üzerindeki lütfu büyüktür.

88- De ki: "Ant olsun ki eğer o insan ve o cin bu okunan (Kur'an)ın bir örneğini getirmeleri üzerine toplanmış olsa, ve eğer onların bir kısmı bir kısmına da bir sırt veren olsa da, onun bir örneğini getiremezler."

89- Ve ant olsun ki o insanlara bu okunan (Kur'an)da her örnekten evirip çevirdik. Buna rağmen o insanların daha çoğu ancak (gerçeği) örtmekte diretti.

90- 91- 92- 93- Ve dediler ki: "Bizim için o yerden bir kaynak fışkırtmana kadar, sana asla inanmayacağız veya senin hurmalıklardan ve üzümden bir bahçen olmalı da onun arasından o nehirleri fışkırttıkça fışkırtmalı veya iddia ettiğin gibi o göğü üzerimize tek parça olarak düşürmeli veya Allah'ı ve o melekleri önümüze getirmelisin veya senin altından bir evin olmalı veya o göğe yükselmelisin. Ve senin (o göğe) yükselmene de sen üzerimize onu okuyacağımız bir kitap indirene kadar, asla inanmayacağız." De ki: "Efendimi her türlü eksiklikten uzak tutarım. Ben bir beşer elçiden başkası mı oldum (ki bunları yerine getirebileyim)?"

94- Ve o insanları, onlara o doğru yol geldiği zaman inanmalarına, onların: "Allah bir beşer elçiyi mi harekete geçirdidemelerinden başkası alıkoymadı.

95- De ki: "Eğer o yerde rahat rahat yürüyenler melekler olsaydı, kesinlikle onların üzerine o gökten bir melek elçi indirirdik."

96- De ki: "Allah, benimle sizin aranızda bir tanık olarak yeter. Şüphesiz ki O, kullarını (n işlerini) bir en iyi haber alıcıdır bir en iyi görücüdür."

97- Ve Allah kimi doğruya iletirse, artık o, o doğruya iletilmiştir. Ve kimi saptırırsa, artık onlar için O'nun aşağısından yönelenler asla bulamazsın. Ve o kalkışın günü onları yüzleri üzerine körler ve dilsizler ve sağırlar olarak sürüp toplayacağız. Onların sığınakları cehennemdir. Her ne zaman ateş yavaşlarsa, alev olarak onlara artırırız.

98- İşte bu, onların karşılığıdır. Çünkü onlar, ayetlerimizi örtmüşler ve: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni takdir edilişle harekete geçirilmişler (olacağ)iz?" demişlerdi.

99- Onlar şüphesiz ki Allah'ın o gökleri ve o yeri takdir ettiğini ve onların bir örneğini takdir etmeye de güç yetirici olduğunu görmediler mi? Ve onlar için onda bir belirsizlik olmayan bir süre belirledi. Fakat o haksızlık yapanlar (inanmak yerine) sadece (gerçeği) örtmekte diretti.

100- De ki: "Eğer sizler benim Efendimin rahmet depolarına sahip olsaydınız, o takdirde o harcamanın endişesiyle onu kesinlikle sımsıkı tutardınız. Ve o insan bir cimridir.

101- Ve ant olsun ki Musa'ya apaçık dokuz (gözle görünen) ayet vermiştik. Yakub oğulları'na sor, (Musa) onlara geldiği zaman Firavun ona: "Şüphesiz ki ben seni kesinlikle bir sihirlenmiş olduğun kanaatine varıyorum Ey Musa" demişti.

102- (Musa'da ona): "Ant olsun ki bunları doğruyu görmeler olarak o göklerin ve o yerin Efendisinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsindir. Ve şüphesiz ki ben seni kesinlikle bir yok olmuş olduğun kanaatine varıyorum ey Firavun" demişti.

103- Böylece (Firavun) onları o yerde tedirgin etmeyi istemişti de biz de onu ve onun beraberinde olanları toplu olarak batırmıştık.

104- Ve onun (batırılmasının) arkasından Yakub oğulları'na: "O yerde durulun. Artık o sonrakinin sözü geldiği zaman, sizi birbirine geçmiş olarak (hesap için) getireceğiz" demiştik.

105- Ve onu o gerçekle indirdik ve o da o gerçekle indi. Ve seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olmaktan başka (bir görevle de) göndermedik.

106- Ve bir okunan olarak onu o insanlara, durup bekleyerek (zaman içinde) okuman için onu ayırdık. Ve onu peyderpey olarak indirdik.

107- 108- De ki: "Ona inanın veya inanmayın. Şüphesiz ki onun öncesinden o bilgi verilmişlere okunmakta olduğu zaman, boyun eğerek çeneleri üzerine yere kapanırlar. Ve 'Efendimizi her türlü eksiklikten uzak tutarız. Şüphesiz ki Efendimizin sözü kesinlikle yapılmıştır' derler."

109- Ve ağlayarak çeneleri üzerine kapanırlar ve (o okunan) onların saygısını artırır.

110- De ki: "Allah diye çağırın veya Rahman (çok şefkatli) diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, o en iyi isimler O'nundur." Ve kulluk görevini (insanlara çağrını) açıkça yapma ve onu yavaş sesle de yapma ve bunun arasında bir yol peşine düş.

111- Ve de ki: "O övgü o Allah'a ki bir çocuğa tutunmamıştır ve O'nun hükümranlıkta ortağı da  olmamıştır ve O'nun o alçalmışlıktan dolayı bir yöneleni de olmamıştır." Ve O'nu büyükledikçe büyükle.


13 Kasım 2024 Çarşamba

NAHL SURESİ MEALİ

 1- Allah'ın (elçilerini yalanlayanlar hakkındaki azap) buyruğu (önceki topluluklara) gelmiştir. Artık onun çabuklanmasını istemeyin. O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

2- Kullarından kime dilerse: "Gerçek şu ki, benden başka tanrı yok, artık benden korunun" (diyerek insanları) uyarın diye kendi buyruğundan o esinti ile o melekleri indirir.

3- O gökleri ve o yeri gerçek (bir neden)le takdir etti. Onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

4- O insanı bir döllenmiş hücreden takdir etti. Buna rağmen o, bir açıklayan çekişmecidir.

5- Ve o hayvanlar, onları da takdir etti. Onlarda sizin için ısınma ve faydalar vardır ve onların bir kısmından da yiyorsunuz.

6- Ve sizin için onlarda (akşam) serinlediğiniz vakit (ağıla koyarken) ve (sabah ağıldan) salıverdiğiniz vakit bir güzellik vardır.

7- Ve ağırlıklarınızı o benliklerin çatlaması dışında ona ulaşıcı olmadığınız bir yöreye taşır. Şüphesiz ki sizin Efendiniz kesinlikle çok acıyıcıdır çok merhamet edicidir.

8- Ve o atları ve o katırları ve o eşekleri sizin onlara binmeniz için ve süs olarak (takdir etti). Ve sizin bilemeyeceğiniz şeyleri de takdir etmektedir.

9- Ve o yolun ılımlı olanı Allah'a aittir ve ondan bazısı da eğridir. Ve eğer dilemiş olsaydı, sizi toplu olarak doğruya iletirdi.

10- O, sizin için o gökten bir su indirendir. Ondan size içecek vardır ve ondan sürülerinizi otlattığınız yeşillik yetişir.

11- Onunla sizin için o ekinleri ve o zeytinleri ve o hurmalıkları ve o üzümleri ve bütün o ürünlerden bitirir. Şüphesiz ki işte bunda, düşünen bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

12- Ve o geceyi ve o gündüzü sizin için boyun eğdirdi. Ve o güneş ve o ay ve o yıldızlar O'nun buyruğuna boyun eğdirilmişlerdir. Şüphesiz ki işte bunda, bağ kuran bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

13- Ve o yerde o renkleri aykırı olan şeyleri de sizin için yaydı. Şüphesiz ki işte bunda, hatırlayan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

14- Ve O, ondan taze bir et yemeniz ve ondan onu takınacağınız bir süs eşyası çıkarmanız için, o su kütlesini size boyun eğdirdi. Ve O'nun lütfundan olanların peşine düşmeniz ve şükretmeniz için o gemileri, onda (suyu) yaranlar olarak (gittiklerini) görürsün.

15- Ve o yerde sizi sarsar diye sabitlikler ve (gideceğiniz) doğruya iletilmeniz için de o nehirler ve yollar bıraktı. 

16- Ve (daha nice) bilmelikler. Ve o yıldızla onlar (gidecekleri) doğruya iletilirler.

17- Öyleyse takdir eden kimse, takdir edemez kimse gibi midir? Halâ hatırlamaz mısınız?

18- Ve eğer Allah'ın nimetini adetlemeye kalksanız, onu sayılandıramazsınız. Şüphesiz ki Allah, kesinlikle çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

19- Ve saklamakta olduğunuz şeyleri ve açığa vurmakta olduğunuz şeyleri Allah bilir.

20- Ve onların Allah'ın aşağısından çağırmakta oldukları hiçbir şey takdir edemezler, (üstelik) onların kendileri takdir edilmektedirler.

21- Ölülerdir, yaşayanlar değildir. Ve onlar ne zaman harekete geçirileceklerinin fark edemiyorlar.

22- Sizin tanrınız tek bir tanrıdır. O sonrakine inanmazların kalpleri ise bunu yadırgayıcıdır ve onlar büyüklük taslayanlardır.

23- Suç olmaz şüphesiz ki Allah, onların saklamakta oldukları şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri bilir. Şüphesiz ki O, o büyüklük taslayanları sevmez.

24- Ve onlara: "Rabbiniz neyi indirdi?" denildiği zaman (onlar): "O ilklerin söylencelerini" derler.

25- Bunun sonucunda o kalkışın günü kendi ağır yüklerini eksiksiz olarak ve bir bilgi olmaksızın saptırdıklarının ağır yüklerinden bir kısmını taşırlar.  Dikkat edin, yüklenmekte oldukları şey ne kötüdür.

26- Onlardan öncekiler de kesinlikle hile kurmuştu da Allah onların yapılarına o temellerinden gelmiş, böylece o tavan üstlerinden üzerlerine kapaklanmış ve o azap onlara fark edemeyecekleri yerden gelmişti.

27- Sonra o kalkışın günü onları rezil eder ve şöyle der: "Kendileri uğrunda (inananlarla) bir çatışma içinde olduğunuz ortaklarım nerede?" Kendilerine o bilgi verilmiş olanlar: "Şüphesiz ki bugün o rezillik ve o kötülük, o (gerçeği) örtücülerin üzerinedir" dedi.

28- Onlar ki, o meleklerin, kendi benliklerine haksızlık yapanlar oldukları halde ömürlerini tamamlamakta olduklarıdır: "Biz hiçbir kötülük işleyen değildik" (diyerek onları) o teslimiyetle karşıladılar. Hayır şüphesiz ki Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi bilicidir.

29- Orada sürekli kalıcılar olarak cehennem kapılarına artık girin. Kesinlikle ne sıkıntılıdır o büyüklenenlerin barınağı.

30- Ve o korunanlara:"Efendiniz neyi indirdi?" denildi. (Korunanlar): "Hayrı (indirdi)" dediler. İyilik edenler için bu şimdikinde bir güzellik vardır. Ve o sonrakinin yurdu ise kesinlikle daha hayırlıdır. Ve o korunanların yurdu kesinlikle ne iyidir.

31- Adn bahçeleri, oraya girerler. Altından o nehirler akar. Onlar için orada dileyecekleri şeyler vardır. Allah, o korunanlara işte böyle karşılık verir.

32- Onlar ki, o meleklerin onların ömürlerini temizler oldukları halde tamamlamakta olduklarıdır: "Esenlik üzerinize olsun, işlemekte olduklarınız nedeniyle o bahçeye girin" derler.

33- Onlar, kendilerine o meleklerin gelmesinden veya senin Efendinin buyruğunun gelmesinden başka bir şeye mi bakıyorlar? Onlardan öncekiler de işte böyle yapmıştı. Ve Allah onlara haksızlık yapmamış, fakat onlar benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

34- Böylece işledikleri şeylerin kötülüğü, onlara eriştirildi ve onu alaya almakta oldukları şey onları çepeçevre kuşattı.

35- Ve ortaklaştıranlar: "Eğer Allah dilemiş olsaydı, biz ve atalarımız, O'nun aşağısından hiçbir şeye kulluk etmez ve O'nun aşağısından (birinin buyruğu ile) hiçbir şeyi  yasaklamazdık" dedi. Onlardan öncekiler de işte böyle yapmıştı. Artık o elçilerin üzerine o apaçık ulaştırmadan başkası var mıdır?

36- Ve ant olsun her bir topluma: "Allah'a kulluk edin ve o taşkınlık yapandan uzaklaşın" (diyerek uyarsın) diye bir elçi harekete geçirdik. Bunun sonucunda içlerinden kimine Allah doğruya iletti ve içlerinden kimine de o sapkınlık gerçek oldu. Artık o yerde dolaşın da, o yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir bakın.

37- Onların doğruya iletimine ne kadar istekli olsan da şüphesiz ki Allah, saptırdığı kimseyi doğruya iletmez. Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

38- Ve: "Allah ölen kimseyi (yeniden) harekete geçirmez" (diyerek) güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, O'nun üzerine gerçek bir söz olarak (bunu yapacaktır). Fakat (bunu söyleyen) o insanların tamamı bunu bilmezler.

39- Hakkında aykırılaşmakta olduklarını onlara açıklaması için ve (gerçeği) örtenlerin kendilerinin kesinlikle yalancılar olduğunu bilmesi için (bunu yapacaktır).

40- Bir şey için onu(n olmasını) istediğimiz zaman ona sözümüz ancak ve ancak "Ol" dememizdir, o da hemen oluverir.

41- Ve haksızlık yapılmalarından sonra Allah'a göç edenleri, bu şimdikinde kesinlikle bir iyilikle yerleştireceğiz. Ve o sonrakinin iş karşılığı ise daha büyüktür. Keşke biliyor olsalardı.

42- Onlar ki, direnip gayret etmişler ve Efendilerine dayanmaktadırlar.

43- Ve biz senden önce de kendisine vahyediyor olduğumuz adamlardan başkasını da göndermemiştik. Eğer bilmezlerseniz, artık o Hatırlatma'nın (Tevrat'ın) halkına sorun.

44- O apaçık deliller ve o yazılı metinlerle. Ve o insanlara kendilerine indirilmiş olan şeyi açıklaman ve onların da düşünmeleri için, sana bu Hatırlamayı indirdik.

45- O kötülükleri (yapmak için) hile kuranlar, Allah'ın onları o yerin dibine sokmasından veya o azabın kendilerine fark edemeyecekleri yerden gelmesinden güvende mi gördü?

46- Veya (normal yaşamları) içinde çevrilip dururlarken onları tutuvermesinden (güvende mi gördü?) Oysa onlar (Allah'ı) başarısız bırakıcılar değillerdir.

47- Veya kaygılandırma üzerine kendilerini tutuvermesinden (güvende mi gördü?) Oysa şüphesiz ki sizin Efendiniz, kesinlikle çok acıyıcıdır çok merhamet edicidir.

48- Allah'ın herhangi bir şeyden takdir ettiğinin gölgelerinin Allah'a boyun bükenler olarak o sağdan ve o sollardan dönmekte olduğunu görmediler mi?

49- Ve canlıdan o göklerdeki olan şeyler ve o yerdeki olan şeyler ve o melekler, büyüklük taslamazlar olarak Allah'a boyun eğer. 

50- Kendilerinin üstünde olan Efendilerinden kaygılanırlar ve buyuruldukları şeyi yaparlar.

51- Ve Allah: "İki tanrıya tutunmayın. O, ancak ve ancak tek bir tanrıdır. Artık yalnızca benden ürkün" dedi.

52- Ve o göklerdeki ve o yerdeki olan şeyler O'na aittir. Ve o itaat nizamı da sürekli olarak O'na aittir. Artık Allah'tan başkasına karşı mı korunuyorsunuz?

53- Ve nimetten sizde olan şey, Allah'tandır. Sonra size o zorluk dokunduğu zaman, artık O'na feryat edersiniz.

54- Sonra o zorluğu sizden kaldırdığı zaman, içinizden bir bölük hemen Efendilerini ortaklaştırırlar. 

55- Onlara verdiğimiz şeylere (biraz daha) nankörlük etmeleri için. (Şimdilik) yararlanın, ileride bileceksiniz.

56- Ve onlara rızık olarak verdiğimiz şeylerden, bilmez (görmez, işitmez) şeylere hisse ayırıyorlar. Allah'a yemin olsun ki yakıştırmakta olduğunuz şeylerden kesinlikle sorulacaksınız.

57- Ve o kızları Allah'a ayırıyorlar, O, her türlü eksiklikten uzaktır. Ve kendilerine de zevklendikleri şeyleri (erkek çocukları ayırıyorlar).

58- Ve onlardan biri o kız ile müjdelendiğinde (öfkesinden) yutkunarak yüzü simsiyah olur.

59- Kendisiyle müjdelendiği şeyin kötülüğünden dolayı o topluluktan gizlenir. Onu bir önemsizlik üzere tutacak mı yoksa onu o toğrağa gömecek mi? Dikkat edin karar vermekte oldukları şey ne kötüdür.

60- Sonrakine inanmazlar için o kötülüğün örneği vardır. Ve Allah için ise o en yüce örnek vardır. Ve O, o çok güçlüdür, o en bilgedir.

61- Ve eğer Allah o insanları haksızlıkları nedeniyle (hemen) tutmuş olsaydı, onun üzerinde (haksızlık yapan) hiçbirini canlı olarak bırakmazdı. Fakat onları bir isimlenmiş süreye kadar sonralamaktadır. Artık süreleri geldiği zaman, bir saat sonralayamazlar ve öne çekemezler.

62- Ve hem çirkin görmekte oldukları şeyleri Allah'a ayırıyorlar ve hem de o en iyisi şüphesiz ki kendilerinin diye dilleri o yalan nitelemeyi yapıyor. (Allah'a) suç olmaz, şüphesiz ki onlar için o ateş vardır. Ve hiç şüphesiz ki onlar ölçüyü kaçırmışlardır.

63- Allah'a yemin olsun ki senden önceki toplumlara da muhakkak (elçiler) göndermiştik de o şeytan onlara işlerini süslemişti. (Önceki ortak koşanların yöneleni olduğu gibi) artık o, bugün onların da (Mekke'li ortak koşanların) yönelenidir. Ve bir büyük azap onlar içindir. 

64- Ve sana da o kitabı hakkında aykırılaştıkları konuları onlara açıklaman ve inanan bir topluluk için bir doğruya ileten ve bir rahmet olmasından başka (bir amaçla) indirmedik.

65- Ve Allah o gökten bir su indirdi de onun ölümünden sonra o yeri yaşattı. Şüphesiz ki işte bunda, işiten bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

66- Ve şüphesiz ki sizin için o hayvanlarda kesinlikle bir ders vardır. Onların karınlarındaki şeyden atık ile kan arasından o içenler için kolay yutulabilir olan katışıksız süt ile sizi suvarmaktayız.

67- Ve o hurmalıkların ve üzümlerin meyvelerinden de (sizi suvarıyoruz). Ondan (su çıkararak) bir sarhoşluk verici ve bir iyi rızık (ile hayata) tutunuyorsunuz. Şüphesiz ki işte bunda, bağ kuran bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

68- 69- Ve senin Efendin o bal arısına: "O dağlardan ve o ağaçlardan ve (yaptıkları) çardaklardan evlere tutun. Sonra o bütün ürünlerden ye, böylece senin Efendinin sana (bal yapmak için) boyun eğdirdiği yollarına sokul" diye vahyetti. Onların karınlarından renkleri aykırı bir içecek çıkar ki onda o insanlar için bir iyileştirme vardır. Şüphesiz ki işte bunda, düşünen bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

70- Ve Allah sizi takdir etti, sonra sizin ömrünüzü tamamlar. Ve içinizden kimi bilgiden sonra hiçbir şey bilmez olması için o ömrün en aşalığına geri döndürülür. Şüphesiz ki Allah, en iyi bilicidir, en doğru ölçü koyucudur.

71- Ve Allah bir kısmınızı bir kısım üzerine o rızıkta lütuflandırmıştır. Artık lütuflandırılmış olanlar rızıklarını sağ elleriyle sahip olduklarına geri döndürücü değillerdir ki artık onlar onda denk olsunlar. Şimdi onlar ısrarla Allah'ın nimetini mi reddediyorlar?

72- Ve Allah size kendi benliklerinizden eşler oluşturdu ve sizin için eşlerinizden oğullar ve torunlar oluşturdu ve sizi o temizlerden rızık verdi. Şimdi onlar geçersize inanıyor ve Allah'ın nimetini mi örtüyorlar?

73- Ve Allah'ın aşağısından kendileri için o göklerden ve o yerden hiçbir şeyle bir rızka hükümran olamaz ve güç yetiremez şeylere kulluk ediyorlar.

74- Artık Allah için o örnekleri ortaya koymayın. Şüphesiz ki Allah bilir ve siz bilmezsiniz.

75- Allah, hiçbir şeye gücü yetmez sahiplenilmiş bir kulu ve kendisini bizden biri iyi rızıkla rızık verdiğimiz, ondan saklı ve açık olarak harcayan bir kimseyi bir örnek olarak ortaya koydu. Onlar denk midir? O övgü Allah'adır. Hayır, onların daha çoğu bilmezler.

76- Ve Allah iki adamı bir örnek olarak ortaya koydu: O ikiden biri dilsizdir hiçbir şeye gücü yetmez, sahibinin üzerine bir yüktür. Onu nereye yöneltirse hiçbir hayır getirmez. Şimdi o, o denkliği buyuran ve kendisi de bir dosdoğru yol üzerinde olanla denk midir?

77- Ve o göklerin ve o yerin algılanamayananı Allah'ındır. O saatin buyruğu da ancak o gözün açıp kapaması gibi hatta o (ondan) daha yakın (bir zaman)dır. Şüphesiz ki Allah her şeyin üzerine en doğru ölçü koyucudur.

78- Ve Allah sizi annelerinizin karınlarından hiçbir şey bilmezler olarak çıkardı. Ve şükretmeniz için size o işitmeyi ve o görmeleri ve o gönülleri oluşturdu.

79- O göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş o kuşları görmediler mi? Onları Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz ki işte bunda, inanan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

80- Ve Allah sizin için evlerinizden bir durgunlaşma oluşturdu ve sizin için o hayvanların derilerinden göçerlik gününüzde ve yerleşik gününüzde onlarla hafifleyeceğiniz evler oluşturdu. Ve onların yünlerinden ve yapağılarından ve kıllarından belirli bir vakte kadar eşyalar ve yararlanmalık yaptı.

81- Ve Allah takdir ettiği şeylerden sizin için gölgelikler oluşturdu. Ve sizin için o dağlardan kamuflajlar oluşturdu. Ve sizin için o sıcaktan koruyacak gömlekler ve savaşınızda sizi koruyacak gömlekler oluşturdu. Teslim olmanız için sizin üzerinize olan nimetini işte böyle tamamlıyor.

82- Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık senin üzerinde olan ancak ve ancak o açıklayan ulaştırmadır.

83- Allah'ın nimetini tanıyorlar (ve faydalanıyorlar) sonra onu yadırgıyorlar. Ve onların tamamı o (gerçeği) örtücülerdir.

84- Ve o gün her bir toplumdan bir tanık harekete geçireceğiz. Sonra (gerçeği) örtenlere (özür dilemeleri için) onay verilmez ve (Allah'ın) azap etmeme istekleri de kabul edilmez.

85- Ve haksızlık yapanlar o azabı gördüğü zaman, artık (o azap) onlardan hafifletilmez ve onlar bakılmazlar.

86- Ve ortaklaştıranlar ortaklarını gördüğü zaman: "Ey Efendimiz, senin aşağından çağırmakta olduklarımız işte şunlardır" derler. Onlar da onları şu sözü atarlar: "Şüphesiz ki sizler kesinlikle yalancılarsınız."

87- Ve o gün o teslimiyeti Allah'a atmışlar ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

88- Onlar ki, (gerçeği) örttüler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırdılar, bozuculukta olmaları nedeniyle onlara o azabın üstüne azabı artırdık.

89- Ve her bir toplumun üzerine kendi benliklerinden bir tanık harekete geçireceğimiz ve seni de işte şunların (elçi gönderildiğin toplumun)  üzerine tanık olarak getirdiğimiz gün (halleri nasıl olacak). Ve sana o kitabı her şey için bir açıklama, o teslim olanlara bir doğruya ileten ve bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.

90- Şüphesiz ki Allah, o denkliği sağlamayı ve o iyiliği ve o yakınlık sahiplerine vermeyi ve o hayasızlıktan ve o yadırganandan ve o saldırganlıktan vazgeçirmeyi buyuruyor. Hatırlamanız için size öğüt veriyor.

91- Ve antlaşma yaptığınız zaman Allah'ın antlaşmasını eksiksiz yerine getirin ve Allah'ı üzerinize bir güvence olarak göstererek onların pekiştirilmesinden sonra o yeminleri bozmayın. Şüphesiz ki Allah, ne yaparsanız bilir.

92- Ve bir toplumun diğer bir toplumdan sayıca fazla olmasından dolayı, yeminlerinize aranızda bozuculuk sebebi olarak tutunarak, ipliğini bir kuvvetle eğirmenin arkasından söküp bozan kadın gibi olmayın. Allah onunla sizi ancak ve ancak sizi yoklamaktadır. Ve o kalkışın günü hakkında aykırılaşmakta olduğunuz şeyleri size kesinlikle açıklayacaktır.

93- Ve eğer Allah dilemiş olsa, sizi tek bir topluma dönüştürür. Fakat kimi dilerse saptırır ve kimi dilerse doğruya iletir. Ve işlemekte olduğunuz şeylerden sorulacaksınız.

94- Ve yeminlerinize aranızda bozuculuk sebebi olarak tutunmayın. Yoksa ayak onun kalıcılaşmasından sonra kayar ve Allah'ın yolundan uzaklaştırmanız nedeniyle o kötülüğü tadarsınız. Ve büyük azap sizin içindir.

95- Ve Allah'ın antlaşmasını az bir bedele satmayın. Eğer bilmekte olanlarsanız sizin için ancak ve ancak o Allah'ın yanında olan daha hayırlıdır. 

96- Sizin yanınızda olan şey tükenir ve Allah'ın yanında olan şey ise kalıcıdır. Ve direnip gayret edenlerin iş karşılığını işlemekte oldukları şeylerin daha iyisi ile kesinlikle vereceğiz

97- Erkekten veya dişiden kim bir inanmış olarak bir düzgün iş işlerse, artık onu güzel bir yaşamla yaşatacağız ve onların iş karşılığını işlemekte oldukları şeylerin daha iyisi ile kesinlikle karşılıklandıracağız.

98- 99- 100- O okunan (Kur'an)ı okuyacağın zaman, artık o taşlanan şeytandan Allah'a sığın. Gerçek şu ki, onun inanmışlar üzerinde ve Efendilerine dayananlar üzerinde bir yetkisi yoktur. Onun yetkisi ancak ve ancak onu yönelen edinenler ve onu (Efendilerine) ortak koşanlar üzerindedir.

101- Ve biz bir ayetin yerini (başka) bir ayetle değiştirdiğimiz zaman -ki Allah neyi indireceğini en iyi bilendir- "Sen ancak ve ancak bir yakıştırıcısın" derler. Hayır, onların tamamı bilmezler.

102- De ki: "Onu senin Efendinden inanmışları kalıcılaştırmak için ve o teslim olanlara bir doğruya ileten ve bir müjde olarak o Kutsal'ın esintisi indirdi."

103- Ve ant olsun onların: "Ona ancak ve ancak bir beşer öğretiyor" demekte olduklarını şüphesiz ki biliyoruz. Kendisine eğrilmekte oldukları kişinin dili bir yabancıdır ve işte bu (Kur'an) ise bir açıklayan  Arabi dildir.

104- Allah'ın ayetlerine inanmazlar (var ya), şüphesiz ki Allah onları doğruya iletmez. Ve acı bir azap onlar içindir.

105- O yalanı ancak ve ancak Allah'ın ayetlerine inanmazlar yakıştırır. Ve işte onlar, o yalancıların ta kendileridir.

106- Kim inanmasının arkasından Allah'ı (ret ederek) örterse- zorlanmış ve kalbi o inançla rahatlamış olan başka- fakat kim (zorlama olmaksızın) o (gerçeği) örtmeye göğüs açarsa, artık Allah'tan bir hiddet onların üzerinedir. Ve büyük bir azap onlar içindir.

107- İşte bu, bu şimdiki yaşamı o sonrakinin üzerine tercih etmelerindendir. Ve şüphesiz ki Allah, o (gerçeği) örtücüler topluluğunu doğruya iletmez.

108- İşte onlar, Allah'ın kalplerine ve işitmelerine ve görmelerine damga vurmuş olduklarıdır. Ve işte onlar, o duyarsızların ta kendileridir.

109- (Allah'a) suç olmaz, şüphesiz ki onlar o sonrakinde o ziyan edenlerin ta kendileridir.

110- Sonra şüphesiz ki senin Efendin denemeye uğramalarının arkasından göç edenlerin ve güçlerini kullananların ve direnip gayret edenlerin (yardımcısıdır). Şüphesiz ki senin Efendin bunların arkasından kesinlikle çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

111- O gün gelir her bir benlik benliğinden yana söz dalaşı yapar ve her bir benliğe işlediği şey eksiksiz ödenir ve onlara haksızlık yapılmaz.

112- Ve Allah bir kasabayı bir örnek olarak ortaya koydu. (Bu kasaba) güvenlikte rahatlıkta idi, onun rızkı da her taraftan bol bol geliyordu. Durum böyleyken (o kasaba) Allah'ın nimetlerine nankörlük etti de ustalıkla yapmakta oldukları nedeniyle, artık Allah ona o açlığın ve o kaygının elbisesini tattırdı.

113- Ve ant olsun ki içlerinden bir elçi gelmişti de onu yalanlamışlardı, bunun üzerine o azap onları haksızlık yaparlarken tutuverdi.

114- Öyleyse Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden serbest temiz olarak yeyin ve eğer yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, Allah'ın nimetine şükredin.

115- Size ancak ve ancak o ölü hayvanı ve o kanı ve o domuzun etini ve (kesilirken) kendisine Allah'tan başkasına ses yükseltilmişi yasaklamıştır. Artık kim (açlık sebebi ile) zorlanırsa, saldırganlık yapmaksızın ve sınırı aşmaksızın (yiyebilir), şüphesiz ki artık Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

116- Ve dillerinizin o yalan nitelendirmesi dolayısıyla o yalanı Allah'a karşı yakıştırmak için "Bu serbesttir ve bu yasaktır" demeyin. Şüphesiz ki o yalanı Allah'a karşı yakıştıranlar, başarıya eriştirilmezler.

117- Az bir yararlanmadır. Ve acı bir azap onlar içindir.

118- Ve Dönenlerin* üzerine de önceden sana anlattığımızı yasaklaştırmıştık. Ve biz onlara haksızlık yapmadık. Fakat onlar benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

*Hadu kelimesine "Dönenler" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.

119- Sonra şüphesiz ki senin Efendin düşüncesizce o kötülüğü işlemiş sonra bunun arkasından (itaatle) dönmüş ve (durumlarını) düzeltmiş olanları (bağışlar). Şüphesiz ki senin Efendin bunun arkasından da kesinlikle çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

120- 121-122- Şüphesiz ki İbrahim Allah'a bağlanan bir önder, (fıtrat yasalarına) bir meyilli idi. Ve o, o ortak koşanlardan değildi. O'nun nimetlerine şükrediciydi. O, onu derleyip toplamış ve bir dosdoğru yola iletmişti. Ve ona şimdikinde bir iyilik vermiştik. Ve şüphesiz ki o sonrakinde de kesinlikle o düzgünlerdendir.

123- Sonra sana: "(Fıtrat yasalarına) bir meyilli olarak İbrahim'in inancına takıl. Ve o, o ortak koşanlardan değildi" diye vahyettik.

124- O dinlenme (günü) ancak ve ancak onun hakkında aykırılaşanların üzerine şart kılındı. Ve şüphesiz ki senin Efendin o kalkışın günü hakkında aykırılaşmakta oldukları şeylerde onların arasında kesinlikle karar verecektir.

125- Senin Efendinin yoluna o bilgelikle ve o iyi öğütle çağır. Ve onlarla o en iyi yöntemle söz dalaşı yap. Şüphesiz ki senin Efendin, kendisinin yolundan sapanı en iyi bilenin ta kendisidir ve o doğruya iletilenleri de en iyi bilenin de ta kendisidir.

126- Ve eğer sonlandıracaksanız, artık size kendisiyle sonlandırılanın örneği kadar sonlandırın. Ve eğer direnip gayret ederseniz, ant olsun ki o direnip gayret edenler için daha hayırlıdır.

127- Ve direnip gayret et, senin direnerek gayretin Allah'tan başkasına değildir. Ve onlara üzülme. Ve onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da darlık içinde olma.

128- Şüphesiz ki Allah korunanların ve iyilik edenlerin beraberindedir.


21 Ekim 2024 Pazartesi

Kabirde Kalma Süresi Örneğinde Ayetlerin Rivayetler Işığında Anlaşılma Çabaları

 Allah (c.c.) son kitabı olan Kur'an'ı "Hakem Kitap" olarak indirmiş olmasına rağmen, bu kitabın hakemliği maalesef çok kısa bir zaman sürmüş, zaman içinde hakem olarak Allah'ın kitabı değil rivayet kitapları hakem kitap olarak görülmeye başlanmış, bu durum halâ da devam etmektedir. Bu durum öyle bir raddeye gelmiştir ki Kur'an ayetleri bile artık rivayetler doğrultusunda anlaşılmaya başlanmış ilgili ayetler parantez açılarak veya hiç açılmadan direk tahrifata uğratılarak rivayetleri onaylar hale getirilmeye çalışılmıştır.

Bu duruma pek çok konuda örnek vermek mümkün olmasına rağmen biz bu yazımızda ölümden sonra diriliş safhasının anlatıldığı ayetlerde geçen konuşmaların bazı meallerde parantez açılarak veya hiç açılmadan kabir azabının olduğu önyargısıyla nasıl tahrifata uğratıldığını ele almaya çalışacağız.

Aşağıda vereceğimiz ayet meal örnekleri bir aslına uygun çevrilen bir de tahrifata uğramış şekilde çevrilen olmak üzere iki örnek olacaktır. Amacımız bu örneklerde meallerin kimin tarafından yapıldığına değil nasıl yapıldığına dikkat çekmek olacağı için herhengi bir isim verilmeyecektir.

--- İlk vereceğimiz ayet örneği Yunus s. 45. ayetidir.

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْۜ قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ

Örnek 1-- Allah’ın onları, sanki günün ancak bir saati kadar kaldıklarını zanneder vaziyette yeniden diriltip toplayacağı gün aralarında birbirleriyle tanışırlar. Allah’ın huzuruna varmayı yalanlayanlar elbette zarara uğramışlardır. Zira onlar doğru yola gitmemişlerdi.


Örnek 2-- Allah onları mahşerde topladığı gün, sanki dünyada sadece günün bir saatinde birbirleriyle tanışmaya yetecek kadar kısa bir süre kaldıklarını sanacaklardır. Allah’a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yola bulamayanlar o gün kesinlikle hüsrâna uğramışlardır
Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir meal örneğidir. Örnek 2 de verdiğimiz  meal örneğinin içinde geçen "dünyada" Kelimesi Arapça metinde olmamasına rağmen metne parantez dahi açılma ihtiyacı duyulmadan ilave edilmiştir.

--- 2. örneğimiz İsra s. 52. ayetidir.

يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَج۪يبُونَ بِحَمْدِه۪ وَتَظُنُّونَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا۟

Örnek 1-- O sizi çağıracağı gün derhal ona kemali ta'zîm ile icabet edeceksiniz ve zannedeceksiniz ki pek az bir müddet kaldınız

Örnek 2-- Sizi (kabirlerinizden) çağıracağı gün, hemen O'na hamd ederek (da'vetine) icâbet edeceksiniz ve (dünyada) ancak pek az kaldığınızı zannedeceksiniz.

Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir örnektir. Örnek 2 de yine parantez içine "dünyada" yazılarak önyargılar meale yansıtılmıştır.

--- 3. örneğimiz Taha s. 103. ayetidir. Örnek 2-- Örnek

يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا عَشْرًا

Örnek 1--«Ondan fazla durmadınız» diye aralarında gizli gizli konuşacaklar

Örnek 2--Aralarında (korkularından) gizlice şöyle konuşacaklar: “- Dünyada ancak on gece kaldınız, değil mi?”

Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir örnektir. Örnek 2 de paranteze bile gerek duyulmadan "dünyada" ilâvesi yapılmıştır. Yine bu ayette de parantez açılarak veya açılmadan önyargılar Kur'an'a onaylatılmaya çalışılmıştır. 

--- 4. örneğimiz Mü'minun s. 112-113-114. ayetleridir. 

قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ

قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ

قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Örnek 1--(Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar.

Örnek 2--(Allah, kâfirlere kıyamet günü şöyle) buyuracak: “- Dünyada veya mezarda ne kadar seneler sayısınca kaldınız?”

Örnek 1 de verilen meal metne uygun bir örnek olup, örnek 2 de ise "Dünyada veya mezarda" şeklinde verilen anlamın metinde yeri yoktur. Meal yapıcısı kendisi ikilem içinde kaldığı için bunu meale yansıtarak sanki Allah'ın böyle bir soru sorduğunu patanteze dahi gerek duymadan göstermeye çalışmıştır. Halbuki metinde her iki kelime de bulunmamaktadır. Şayet parantez açılarak (mezarda) şeklinde bir anlam verilmiş olsaydı daha isabetli olabilirdi. 113. ve 114. ayetlerin meallerinde genelde sıkıntı olmadığı için 112. ayet meali ile yetiniyoruz.

--- 5. örneğimiz Rum s. 55- 56. ayetlerdir.

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ

وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

Örnek 1--  O gün ki saat gelir Kıyamet kopar, mücrimler, bir saatten fazla durmadıklarına yemîn ederler evvel de böyle çeviriliyorlardı

Örnek 2-- Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da haktan) böyle döndürülüyorlardı.  

Örnek 1 de verilen meal metne daha uygun, örnek 2 deki ise yine önyargının bir eseri parantez açılarak (dünyada) anlamı ilave edilmiştir.

--- 6. örneğimiz Ahkaf s. 35. ayetidir.

فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ اُو۬لُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِلْ لَهُمْۜ كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَۙ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍۜ بَلَاغٌۚ فَهَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ

Örnek 1-- Artık sabret, resûllerden azim sahiplerinin sabrettiği gibi ve onlar için isti'cal etme. Sanki onlar vaadolunduklarını görecekleri gün, gündüzden bir saatten başka durmamışlar gibi olacaklardır. (Bu) Bir tebliğdir, fâsıklar olan kavimden başkası, helâke uğratılacak mıdır? (Elbette uğratılmayacaktır).

Örnek 2-- Azim ve sebat sahibi peygamberler nasıl sabrettiyse, sen de sabret; onlar için acele etme. Kendilerine vaad olunan günü gördüklerinde, onlar dünyada gündüzün bir saatinden fazla kalmadıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Yoldan çıkmışların güruhundan başkası helâk olur mu hiç?

Örnek 1 de yine metne daha uygun bir meal verilmiş olup, örnek 2 de ise parantez dahi açılmadan dünyada ilavesi yapılmıştır.

Bu verdiğimiz örneklerden anlaşılmaktadır ki meal yapıcılarının bir kısmında belirleyici olan kitap Kur'an değildir. Onlar için hakem kitap rivayet kitapları olup, Kur'an ayetlerini bu doğrultuda çevirmektedirler. 

Eğer bu kimseler Kur'an'ı belirleyici olarak görmüş olsalardı Bakara s. 259 ve Kehf s. 19. ayetlerini diğer ayetleri anlamak konusunda ayetleri anlamada baz alırlardı. 

---- Bakara s. 259. ayeti:

اَوْ كَالَّذ۪ي مَرَّ عَلٰى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَاۚ قَالَ اَنّٰى يُحْي۪ هٰذِهِ اللّٰهُ بَعْدَ مَوْتِهَاۚ فَاَمَاتَهُ اللّٰهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُۜ قَالَ كَمْ لَبِثْتَۜ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانْظُرْ اِلٰى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْۚ وَانْظُرْ اِلٰى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَانْظُرْ اِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًاۜ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُۙ قَالَ اَعْلَمُ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


---Bakara s. 259- Veya çatıları üzerine çökmüş haldeki bir şehre uğrayan kişiyi (görmedin mi). "Allah buraya ölümünden sonra nasıl yaşam verecek?" demişti. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl öldürmüş, sonra yeniden harekete geçirmişti. (Allah ona) "Ne kadar kaldın?" demiş, o da: "Bir gün veya bir günün bir kısmı kadar kaldım" demişti. (Allah): "Aksine yüz yıl kaldın, gıdana ve içeceğine bak hiç bozulmamış. Ve eşeğine de bak, seni insanlara böylece delil yapmak için. Ve  kemiklere de bak onları nasıl ayaklandırıyor, sonra et giydiriyoruz." (Sorusunun cevabı) apaçık belli olduğunda: " Biliyorum şüphesiz ki Allah her şeyin üzerine ölçü koyandır" demişti.

Bakara s. 259. ayeti, 100 yıl ölü kalan ve sonrasında diriltilen bir kişiden bahsetmekte ve bu kişiye sorulan soruya verdiği cevap örnek ayetleri anlama noktasında anahtar konumdadır. Hiçbir meal yapıcısı "Ne kadar kaldın?" sorusuna "Dünyada" ilavesi yapmamıştır. Bunun nedeni ise ayetin ölüm ile diriliş süresi arasında geçen süreden açık ve net bir şekilde bahsetmesidir.

----Kehf s. 19

وَكَذٰلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَٓاءَلُوا بَيْنَهُمْۜ قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْۜ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالُوا رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُٓوا اَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هٰذِه۪ٓ اِلَى الْمَد۪ينَةِ فَلْيَنْظُرْ اَيُّهَٓا اَزْكٰى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ اَحَدًا

----Kehf s. 19-- Yine böyle onları ba's de ettik ki aralarında soruşsunlar diye: içlerinden bir söyliyen «ne kadar durdunuz?» Dedi, bir gün yâhud bir gün yâhud bir günün birazı dediler, ne kadar durduğunuza dediler: rabbınız a'lemdir, şimdi siz birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangisi yiyecekçe daha temiz ondan size bir rızık getirsin, hem çok kurnaz davransın ve zinhar sizi birine sezdirmesin.

Bu ayette senelerce bir mağarada uyutulanların uyandıktan sonra birbirlerine sordukları soruyu görmekteyiz. Bu ayette aynı Bakara s. 259. ayeti gibi yukarıda verdiğimiz örnek ayetleri doğru anlama noktasında anahtar konumda bir ayettir. Yine bu ayette hiçbi meal yapıcısı "Ne kadar kaldınız?" sorusuna "Dünyada" ilavesi yapmamıştır. Çünkü her iki ayette böyle ilaveye gerek duyulmamaktadır.

Peki her iki ayette ilaveye gerek duyulmadığı halde diğer örnek ayetlerde neden böyle bir ilaveye gerek duyulmuştur?

Bunun tek bir cevabı vardır. O da ilave yapan meal yapıcılarının kafalarında rivayetlerden devşirilmiş olan "Kabir Azabı" inancı bulunmaktadır ve ayetleri de bu inanç doğrultusunda tahrif etme gereği duymuşlardır. 

Halbuki Ümmi bir kafayla bu kitabı okusalar hiçbir yerde kabir azabına dair bir bilgi kırıntısı dahi bulamayacaklar ve örnek ayetleri de Bakara s. 259 ve Kehf s 19. ayetlerini dikkate alarak ölümden sonra diriliş arasında geçen süreden hiçbir şekilde ölen kişinin haberi olmadığı sanki uykudan uyanır gibi uyandığı anlaşılır ve ilgili ayetlere eğer parantez açılacaksa "Dünyada" parantezi veya ilavesi değil "KABİRDE" parantezi açılarak daha doğru anlaşılması sağlanabilirdi. Bazı meallerde bu şekilde parantez açılmış olduğunu karşılaştırmalı meal okuyaanlar görebileceklerdir.

Bu noktada bazı kimseler Mümin s. 46. ayetinin kabir azabına işaret ettiğine dair itiraz edebilir. Onlara da Allah (c.c.) kitabının bir yerinde başka bir yerinde başka şey diyerek çelişkili bir kitap indirmediğini hatırlatmak isteriz.

Kur'an'da sadece tek bir ayet bile ölüm ile diriliş arasında geçen zamanın doğru anlaşılması açısından yeterli olmasına rağmen kitabın içinde binlerce ayet dahi olsa rivayetleri hakem kitap olarak gören kimseler yine de ikna olmayacaklar " Vay seni kabir azabını inkar mı ediyorsun ?" diyerek itirazlarından vazgeçmeyeceklerdir.

--- Yasin s. 52. ayeti:

قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَاۢ هٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ

Derler ki: “Eyvâh bize! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? Bu, Rahmân'ın va'd ettiği şeydir; demek peygamberler doğru söylemiş!”

Şimdi soruyoruz: Eğer kabir azabı inancı doğru bir inanç olsaydı kabirden kaldırılan bu inkarcılar böyle bir soru ile kalkarlar mıydı?

Eğer böyle bir inanç doğru olsaydı kabirde çektikleri azabın ifadesi olan bazı sözlerle kabirlerinden kalkmazlar mıydı?

Sonuç olarak: Kur'an'ın önyargılardan arınmış bir halde okunması bu kitabı doğru anlamanın olmazsa olmazlarındandır. Şayet bu yapılmazsa yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi önyargılarını onaylatılmaya çalışıldığı bir kitap olmaktan öteye gitmeyen bir kitap karşımıza çıkacaktır.

                                            EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

17 Ağustos 2024 Cumartesi

HİCR SURESİ MEALİ

1- Elif, Lâm, Ra. Bunlar, o kitabın ve açıklayan okunan (Kur'an)ın ayetleridir.

2- (Gerçeği) örtenler, nice zamanlar: "Keşke teslim olanlar olsaydık" diye arzu edecekler.

3- Onları yemeye ve yararlanmaya ve o beklentinin eğlendirmesine bırak. Artık ileride bilecekler.

4- Ve hiçbir kasabayı onun bilinmiş bir yazgısı olmadan yok etmedik.

5- (O şehirlerde yaşayan) hiçbir toplum kendi süresini öne çekemiyor ve sonralayamıyordu.

6- 7- Ve: "Ey üzerine o hatırlatma indirilmiş olan, şüphesiz ki sen kesinlikle cinlenmişsin. Eğer o doğru sözlülerden isen, bize o melekleri getirmeli değil miydin?" dediler.

8- Biz o melekleri o gerçek (yok etme nedeni) olmadıkça indirmiyoruz. (İndirdiğimiz) takdirde de bakılmışlardan da olmazlar.

9- Şüphesiz ki o hatırlatmayı biz indirdik ve şüphesiz ki biz onu (o hatırlatmayı) kesinlikle (cin, şeytan müdahalesinden) kollayıcılarız.

10- Ve ant olsun ki senden önce, o ilk taraftarlara da (elçiler) göndermiştik.

11- Onlara hiçbir elçi gelmiyordu ki, ancak onu alaya alıyor olmasınlar.

12- Biz onu (o hatırlatmayı) o suçluların kalplerine işte böyle sokarız.

13- Ona (o hatırlatmaya) inanmazlar. Oysa ki (onlar gibi inanmayanlara uygulanan) o ilklerin yasası kesinlikle gelip geçmiştir.

14- 15- Ve eğer üzerlerine gökten bir kapı açsak oradan yükseliyor olsalar, yine de kesinlikle: "Gözlerimiz ancak ve ancak sarhoşlaştırıldı. Aksine biz sihirlenmişler topluluğuyuz" derlerdi.

16-  17- Ve ant olsun ki o gökte kaleler oluşturduk ve onları o bakanlara süsledik. Ve onları her taşlanan şeytandan kolladık.

18- Ancak (buna rağmen yine de) o kulak hırsızlığına kalkışan olursa, artık ona da bir açıklayan ateş parçası takılır.

19- Ve o yeri uzattık ve oraya sabitlikler bırakrtık ve orada her şeyden tartılmış olarak bitirdik.

20- Ve sizin için ve kendisini rızık vericiler olmadığınız canlılar için, orada geçimlikler oluşturduk.

21- Ve hiçbir şey yoktur ki onun depoları bizim yanımızda olmasın. Ve biz onu bir bilinmiş ölçü olmadan da indirmiyoruz.

22- Ve o rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik de, böylelikle o gökten bir su indirdik böylece onunla sizi suvardık. Ve oysa siz onun depolayıcıları da değilsiniz.

23- Ve şüphesiz ki biz kesinlikle biz yaşatırız ve öldürürüz. Ve biz o mirasçı olanlarız.

24- Ve ant olsun ki içinizden o öncekileri de bildik ve ant olsun ki o sonraya kalanları da bildik.

25- Ve şüphesiz ki O senin Efendin, onları sürüp toplayacaktır. Şüphesiz ki O, en bilgedir en iyi bilicidir.

26- Ve ant olsun ki o insanı kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan takdir ettik.

27- Ve o Cann'ı da onu önceden o kavurucu ateşten takdir etmiştik.

28- 29- Ve bir zaman senin Efendin o meleklere: "Şüphesiz ki ben kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan bir beşer takdir edenim. Artık onu denkleştirdiğim ve ona esintimden (yaşam verme gücümden) üflediğim zaman, hemen ona boyun eğenler olarak çökün" demişti.

30- O meleklerin hepsi toplu olarak hemen boyun eğmişti

31- İblis hariç. O boyun eğenlerin beraberinde olmaya direnmişti.

32- (Allah): "Ey İblis, sana ne oluyor ki o boyun eğenlerin beraberinde olmuyorsun?" demişti.

33- (İblis): "Ben kuru çamurdan şekillenmiş bir balçıktan takdir ettiğin bir beşere boyun eğmek için (var) olmadım" demişti.

34- 35- (Allah): "Oradan hemen çık. Çünkü artık sen taşlanansın. Ve şüphesiz ki o itaatin gününe kadar o dışlama senin üzerinedir" demişti.

36- (İblis): "Ey Efendim, harekete geçirilecekleri döneme kadar beni gözet" demişti.

37- 38- (Allah): " Şüphesiz ki o bilinmiş vaktin gününe kadar sen o gözetilmişlerdensin" demişti.

39- 40- (İblis): "Ey Efendim, senin beni azdırman nedeniyle, bende onlara o yerde (kötülükleri) kesinlikle süsleyeceğim ve onları toplu olarak kesinlikle azdıracağım. Ancak içlerinden senin o özgülenmiş kulların hariç" demişti.

41- 42- 43- 44- (Allah): "İşte bu, bana göre dosdoğru yoldur. Şüphesiz ki sana takılan o azgınlardan başka, benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve şüphesiz ki cehennem, onlara toplu olarak söz verilmiş yerdir. Onun yedi kapısı vardır. Her kapı için onlardan paylaşılmış bir grup vardır" demişti.

45- Şüphesiz ki o korunanlar bahçelerde ve su gözelerindedir.

46- (Onlara) "Bir esenlikle ve güvenliler olarak oraya girin" (denilir).

47- Ve onların göğüslerinde (kin nefret gibi) bağdan ne varsa çekip çıkardık. Kardeşler olarak karşılıklı yüksek oturma yerlerindedirler.

48- Onlara orada yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılmış da olmayacaklar.

49- Kullarıma haber ver ki: Şüphesiz ki ben (evet) ben o çok bağışlayıcıyım o çok merhamet ediciyim.

50- Ve şüphesiz ki benim azabım da, o son derece acı bir azaptır.

51- Ve onlara İbrahim'in konuklarından haberlendir.

52- Ve yanına girdikleri zaman "Selâm" demişlerdi. (İbrahim): "Biz sizden ürperenleriz" demişti.

53- (Konuklar): "Ürperme, şüphesiz ki biz sana bilgin bir oğulu müjdeliyoruz" demişlerdi.

54- (İbrahim): "Üzerime (yaşça) o büyüklük dokunmuşken beni mi müjdelediniz? Hangi nedenle müjdeliyorsunuz?" demişti

55- (Konuklar): "Sana o gerçeği müjdeledik. Artık sakın o karamsarlardan olma" demişlerdi

56- (İbrahim de): "Kendisinin Efendisinin rahmetinden o sapkınlardan başkası kim karamsar olur?" demişti.

57- (İbrahim): "Başka derdiniz nedir ey o elçiler?" demişti.

58- 59- 60- (Elçiler): " Şüphesiz ki biz suçlular topluluğuna gönderildik. Lût ailesi hariç. Şüphesiz biz onları onun karısı hariç toplu olarak kurtaracağız. Çünkü onun (işledikleri sonucunda) kesinlikle o geride kalanlardan olması ölçüsünü koyduk" demişlerdi.

61- 62- O elçiler Lût ailesine geldiğinde (Lût onlara): "Şüphesiz ki sizler bir tanınmayanlar topluluğusunuz" dedi.

63- 64- 65- (Elçiler): "Aksine, biz sana onların, hakkında tereddüte düşmekte oldukları şeyi getirdik. Ve sana o gerçeği getirdik ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru sözlüleriz. Artık o geceden bir kesitte halkını yürüt ve sen de onların arkalarına takıl ve içinizden bir kimse arkasına (kalan kimseye) eğilim göstermesin. Ve nereye buyurulacaksanız geçip gidin" dediler.

66- Ve ona işte şu: "Şüphesiz ki onların arkası sabahlarlarken kesilmiş olacaktır" buyruğunu yerine getireceğimizi bildirdik.

67- Ve o şehrin halkı müjdeleşerek geldi.

68- 69- (Lût): "Şüphesiz ki işte bunlar benim konuklarımdır. Artık beni rezil etmeyin. Ve Allah'a karşı korunun ve beni rezil duruma düşürmeyin" dedi.

70- (Halk): "Biz seni o tüm insanlar(ın işine karışmak)dan vazgeçirmemiş miydik?

71- (Lût): "Eğer (doğru olanı) yapanlarsanız, işte bunlar benim kızlarım" dedi.

72- (Elçiler): "Ömrüne ant olsun ki şüphesiz ki onlar kesinlikle sarhoşlukları içinde bocalıyorlar" (dediler).

73- Gün ağarma vaktine girdiklerinde o korkunç ses birden onları tutuverdi.

74- Oranın üstünü altına getirdik ve onların üzerine de pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

75- Şüphesiz ki işte bunda, işaretlerden anlayanlar için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

76- Ve şüphesiz ki orası kalıcı (gelip geçilen) bir yol üzerindedir.

77- Şüphesiz ki işte bunda, o inananlara kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

78- Ve şüphesiz ki o ormanlık yerin arkadaşları da kesinlikle haksızlık yapanlardı.

79- Bu yüzden biz de onlardan öç aldık. Ve şüphesiz ki bu ikisi (Eyke ve Lut'un şehri) kesinlikle bir (gücümüzü) açıklayan önder (şehirler)dir.

80- Ve ant olsun ki o taşlık yerin arkadaşları da o gönderilmişleri yalanladı.

81- Onlara ayetlerimizi vermiştik, fakat onlardan kayıtsız kalanlar oldular.

82- Ve o dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.

83- Sabahlarlarken o korkunç ses birden onları tutuverdi.

84- Artık kazanmakta oldukları şeyler onlara bir zenginlik sağlamadı.

85- Ve biz o gökleri ve o yeri ve o ikisinin arasında olan şeyleri o gerçek (bir neden) den başka takdir etmedik. Ve şüphesiz ki o saat kesinlikle gelicidir. Artık sen o güzel müsamaha ile davran.

86- Şüphesiz ki senin Efendin, o tekrar tekrar takdir edicinin o en iyi bilicinin ta kendisidir.

87- Ve ant olsun ki sana o tekrarlanan elçilik gücünden* ve o büyük okunan (Kur'an)ı verdik.

* Ayette geçen "Seb'an" kelimesine "Güç" anlamı verme gerekçemiz, bu ayetin yorumu ile ilgili çok farklı görüşlerin olması ve bu kelimenin sadece 6 dan sonraki bir rakamı ifade etmemesi ve sembolik bir anlamının da olmasındandır. Ayrıca Maide s. 3. ayetinde de geçen bu kelimenin güçten kinaye olarak yırtıcı hayvanlar için kullanılmış olması, bizi bu kelimeye "Güç" anlamı vermeye yöneltmiştir. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

88- İçlerinden bazılarını onunla çifter çifter olarak yararlandırdığımız şeylere iki gözünü sakın uzatma. Ve onlara da üzülme. Ve o inananlara da kanadını alçalt.

89- Ve de ki: "Şüphesiz ki ben (evet) ben o açıklayan uyarıcıyım."

90- Nitekim (Salih'i öldürmek için aralarında) yemin edenlerin üzerine de (azap) indirmiştik.*

* Bu ayete diğer meâllere göre farklı bir meâl verme gerekçemiz, surenin 80-84. ayetleri arasında Hicr topluluğundan bahsediliyor olması ve Neml s. 49. ayeti ile bağ kurmamızdır.

91- Onlar ki, o okunan (Kur'an)ı parça parça hale soktular.

92- 93- Artık senin Efendine ant olsun ki işlemekte oldukları şeylerden dolayı onlara toplu olarak soracağız.

94- Artık sen sana buyurulmakta olanı (safları birbirinden net olarak) ayırırcasına ortaya koy ve o ortak koşanlardan kayıtsız kal.

95- Şüphesiz ki o alaya alıcılara karşı biz sana yeteriz.

96- Onlar ki, Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı oluşturuyorlar. Artık ileride bilecekler.

97- Ve ant olsun ki onların söylemekte oldukları şeylere göğsünün daralmakta olduğunu biliyoruz.

98- Artık Efendini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tut ve o boyun eğenlerden ol.

99- Ve o kesinkes bilgi ( olan ölüm) sana gelene kadar Efendine kulluk et.


12 Ağustos 2024 Pazartesi

Hicr s. 9. Ayeti: Kur'an'ın Korunmuşluğu Üzerine

Kur'an üzerine yapılan konuşmalarda açılan konulardan bir tanesi de, onun kıyamete kadar Allah tarafından korunacağı üzerinedir. Bu konuşmanın delil getirildiği ayet ise Hicr s. 9. ayetidir. Biz bu yazımızda konu ile ilgili olarak delil getirilen bu ayetin böyle bir anlama gelip gelemeyeceği üzerinde durmaya çalışacağız.

Kur'an üzerinde yapılan konuşmalarda genel olarak yapılan hatalardan bir tanesi de, bütüncül okuma değil parçacı okuma yapılmasıdır. Bu okumanın altında yatan en önemli etken ise, kişinin ön kabulünü Kur'an'a onaylatma çabasıdır. Yani birçok kişinin "Kur'an acaba bu konuda ne demiş olabilir?" sorusunun cevabını aramak yerine, "Ben ön kabulümü Kur'an'a nasıl onaylatabilirim?" sorusunun cevabına yönelik okuma yapmasıdır

Kanaatimizce, Hicr s. 9. ayeti ile ilgili varılan sonuç ta böyle bir parçacı okumanın sonucu olup, eğer bütüncül bir okuma yapılacak olduğunda, daha farklı bir anlam ortaya çıkacaktır. İlgili ayeti daha doğru anlamanın yolu öncelikle surenin 6. ayetinden itibaren okumaya başlamak olduğunu düşünmekteyiz.

Hicr s. 6- 7- Ve (inkâr edenler): "Ey  üzerine Hatırlatma (Ezzikr) indirilmiş olan, şüphesiz ki sen kesinlikle cinlenmişsin. Eğer doğrulardan isen bize melekleri getirmeli değil miydin?" dediler.

Hicr s. 8- Biz melekleri bir gerçek olmadıkça indirmeyiz. İndirdiğimiz takdirde de süre verilmişlerden de olmazlar.

Hicr s. 6. ve 7. ayetlerinde Mekke müşriklerinin Muhammed (a.s.) ın elçiliğini ret etmek için ortaya sürdükleri iddialardan bir tanesi onun "Mecnun" Yani "Cinlenmiş" olduğu iddiasıdır. Bu kelime, birçok mealde hatalı olarak "Deli" olarak çevrilmekte ve Kur'an'ın bu konuda vermek istediği mesajın doğru anlaşılmamasına sebebiyet vermektedir. Çünkü "Mecnun" olmak nüzul ortamında cinlerle alâka kuranlar için söylenen bir sözdür. Bu iddianın temelinde cinlerden haber alan, söylediği sözün o kişiye cinler tarafından ilham edilmiş olduğu yönünde bir inanç mevcuttur. 

Bu iddia Mekke müşriklerinin Muhammed (a.s.) ı çağrısını insanlar gözünde küçük düşürmek için ortaya atılan iddialardan bir tanesidir. Yani ona indirilen vahyin Allah (c.c.) tarafından değil, cinler tarafından ilham edildiğidir. Cinlerin kendisine musallat olduğu bir kişinin de söyledikleri ciddiye alınacak sözler değildir. İşte surenin 6. ve 7. ayetleri bu iddiayı dile getirmektedir.

Hicr. s. 6. ve 7. ayetleri böyle okuduktan sonra 9. ayeti okuyabiliriz.

Hicr s. 9- Şüphesiz ki Hatırlatmayı (Ezzikr) biz indirdik ve şüphesiz ki biz onu (Hatırlatmayı) kesinlikle (cin müdahalesinden de) koruyucularız.

Ayette bir koruma konusunun olduğu göz ardı edilemez. Fakat bu korumanın kime ve nasıl bir koruma olduğu konusu öncelerden beri tartışma konusudur. Eski tefsirlere bakıldığında, ayetin Arapça metninde geçen "Lehu"  edatının kimin için kullanılmış olabileceği yönünde farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı tefsirciler bu edatın Muhammed (a.s.) için kullanılmış olabileceği yönünde görüşler serd ederek, ayetin Muhammed (a.s.) ın korunacağı yönünde bir beyanı olduğunu iddia etmişler, bu iddialarına da başka ayetlerden ve gramer kurallarından delil getirmişlerdir.

Biz bu görüşün asla kabul edilemez olduğunu düşünmemekle birlikle, olayı Kur'an bütünlüğünde ve nuzül dönemi arka plânı dahilinde düşündüğümüzde bu görüşün isabetli olamayacağı kanaatinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Çünkü;

Nuzül dönemi arka plânına baktığımızda, kendilerine "Mecnun, Kâhin, Arraf" gibi isim verilen bazı kimselerin insanüstü güçlerden yani "CİN" adı verilmiş olan varlıklardan gökyüzünden haberler aldıklarına dair yaygın bir inanç mevcuttur. Mekkeli müşriklerde böyle bir inanca istinaden Muhammed (a.s.) ın aldığı vahyin böyle bir durumun neticesi olduğu kanaatine sahip olmuşlar ve onu "Mecnun" olarak nitelemişlerdir.

Hicr s. 9. ayetini anlamak, böyle bir iddiayı merkeze aldımızda kolaylaşacaktır. Ayrıca aynı surenin 16.17.18 ayetleri, Saffat s. 6.7. 8. 9. ve 10. ayetleri, Cin s. 8. ve 9. ayetleri, Muhammed (a.s.)a inen vahyin herhangi bir şeytan veya cin bulaşması olmadan ona Allah- Melek elçi- Beşer elçi yoluyla indirildiğini beyan etmektedir. Yani Mekke müşriklerinin vahye ve elçiye karşı olan bu iddialarını yalanlamaktadır.

İşte Hicr s. 9. ayeti böyle korunmuşluktan bahsetmektedir. Muhammed (a.s.) indirilmekte olan ve ayette "Ezzikr" olarak ifade edilen kitap, hiçbir şekilde dış etken olmadan Allah (c.c) den melek elçiye ondan da beşer elçiye ulaşmaktadır. Yani Kur'an vahyediliş sürecinde korunan bir kitaptır ve ona asla herhangi bir dış etken müdahalesi olmamıştır. 

Hicr s. 9. ayeti ile ilgili durum böyle iken, " Şimdi siz Kur'an korunmamıştır mı demek istiyorsunuz?" şeklinde bir sorunun sorulması gayet yerinde bir sorudur. 

El cevap: Hayır, "Kur'an korunmamıştır" şeklinde bir iddiamız asla ve kat'a yoktur. Bizim iddiamız, Hicr s. 9. ayetinin mushafın kıyamete kadar Allah tarafından korunacağının bu ayet ile garanti altına alınmış olduğu düşüncesinin doğru olmadığıdır.

         --------- Peki, Kur'an korunmuş mudur yoksa korunmamış mıdır? --------

Bir kitabın korunmuş veya korunmamış olduğunun bilinmesi, o kitabın asıl nüshası ile karşılaştırılması suretiyle olması gerektiği, bu soruya verilebilecek cevaplardan bir tanesidir.

Biz Tevrat ve İncil'in bugün Yahudi ve Hristiyanlarca kabul edilen kısmının, tamamının Allah (c.c.) tarafından indirilen Tevrat ve İncil olmadığını iddia ederken, Kur'an'ı baz almaktayız. Biz Kur'an'ın Allah (c.c) tarafından indirilen bir kitap olduğuna inanmış olmamızdan dolayı, Kur'an'da Tevrat ve İncil'in tahrif edildiği yönündeki ayetler bizim için delil mesabesindedir.

Eğer Kur'an tahrif edilmiş ise, böyle bir şey mümkün olmamakla beraber, bugün yeni bir kitabın inerek bu kitap üzerinde bazı tahrifatların yapıldığını beyan eden ayetlerin olması gerekir ki, biz Kur'an'ın Muhammed (a.s.) sonrasında tahrif edilmiş olduğuna inanalım.

Bugün Kur'an merkezli düşünce sahibi olduğunu iddia eden bazı kimselerin, Kur'an'ın orjinal metni sanki kendi ellerindeymiş gibiymişcesine, bazı kelimeler üzerinde şahsi tasarruflar yaparak Kur'an'ın tahrif olduğunu ve bu tahrifatın kendileri tarafından düzeltiliyor olduğu iddiası, yeni bir Kur'an yazma çalışmasından başka birşey değildir. Bu kişilerin en garip iddialarından bir tanesi, Kur'an'ın yazılı olarak indirildiği iddiasıdır. 

Onlara göre Kur'an yazılı ve harekesiz olarak inmiş, sonradan harekelendiği için bazı kelimeler üzerinde tahrifat yapılmış, ve ellerinde orjinal metin olan! bu kimseler bu tahrifatları düzeltmektedirler.

Yazımızın konusu Kur'an'ın tahrif edilip edilmediği konusu olmadığı için fazla uzatmamak adına kısaca bu kadarını söylemek istiyoruz.

Hasılı kelâm; Hicr s. 9. ayeti mushafın kıyamete kadar korunacağının garanti alnda olduğunu beyan eden bir ayet değil, onun iniş sürecinde dış etkenlerden korunmuş olduğunu beyan eden bir ayettir. Bununla birlikte Kur'an'ın tahrif edilmiş olduğu yönünde bir düşüncemiz de asla yoktur.

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH(C.C.) BİLİR.


11 Ağustos 2024 Pazar

İBRAHİM SURESİ MEALİ

1- Elif, Lâm, Ra. Bir kitap ki Efendilerinin onayıyla o insanları o karanlıklardan o ışığa, O en güçlü o övgüye lâyık (Allah)ın yoluna iletmen için, onu sana indirdik.

2- O Allah'ki, o göklerdeki olan şeyler ve o yerdeki olan şeyler O'nundur. Ve bir sert azaptan dolayı yazıklar olsun o (gerçeği) örtücülere.

3- Onlar ki, bu şimdiki yaşamı o sonrakinin üzerine tercih ederler  ve Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar ve onda bir eğrilik peşine düşerler. İşte onlar, uzak bir sapkınlık içindedirler.

4- Ve hiçbir elçiyi onlara açıklaması için topluluğunun dilinden başkası ile göndermedik. Böylece Allah kimi dilerse saptırır ve kimi dilerse doğruya iletir. Ve O, o çok güçlüdür, o en bilgedir.

5- Ve ant olsun ki Musa'yı: "Topluluğunu o karanlıklardan o ışığa çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye, ayetlerimizle gönderdik. Şüphesiz ki işte bunda, her çokça direnip gayret eden şükreden için kesinlikle ayetler vardır.

6- 7- Ve bir zaman Musa topluluğuna: "Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani sizi, oğullarınızı boğazlayarak kadınlarınızı yaşatarak o azabın kötüsüne süren Firavun yoldaşlarından kurtarmıştı. Ve işte bunda size Efendinizden büyük bir yoklama vardı. Ve hani Efendiniz - Ant olsun ki eğer şükrederseniz, kesinlikle size artırırım ve ant olsun ki eğer (gerçeği) örterseniz, şüphesiz ki benim azabım kesinlikle serttir- diye duyurmuştu" demişti.

8- Ve Musa (devam ederek): "Eğer siz ve o yerdeki kimseler toplu olarak (gerçeği) örtecek olursanız, şüphesiz ki Allah kesinlikle zengindir övgüye lâyıktır" demişti.

9- Size, sizden önceki Nuh ve Ad ve Semud ve onların arkasındaki topluluğunun ki onları Allah'tan başkası bilmez, haberi gelmedi mi? Elçileri onlara o apaçık delilleri getirmiş, buna karşılık onlar da ellerini ağızlarına geri döndürmüşler ve: "Şüphesiz ki biz sizin onunla gönderildiğiniz şeyi (ret ederek) örttük ve şüphesiz ki biz, sizin bizi kendisine çağırmakta olduğunuz şeyden de bir kuşkulu belirsizlik içindeyiz" demişlerdi.

10- Elçileri: "O göklerin ve o yerin yarıp çıkarıcısı Allah'tan yana bir kuşku mu var? Sizi arkaya takılı suçlarınızdan bir kısmını bağışlaması ve sizi bir isimlenmiş süreye kadar sonralaması için çağırıyor" demişti. (Onlar da): "Siz bizim örneğimiz bir beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi atalarımızın kulluk etmekte olduğu şeylerden uzaklaştırmak istiyorsunuz. Öyleyse bize bir açıklayan yetki getirin" demişlerdi.

11- 12- Elçileri: "(Evet) biz sizin örneğiniz bir beşerden başkası değiliz. Fakat Allah kullarından kime dilerse büyük iyilikte bulunur. Ve bizim için Allah'ın onayı olmadıkça size bir yetki getirmemiz olamaz. Ve o inananlar artık yalnızca Allah'a dayansın. Ve bize ne oluyor ki, O bizi yollarımıza iletmişken Allah'a dayanmayalım? Ve biz, sizin bize verdiğiniz rahatsızlığa karşı kesinlikle direnip gayret edeceğiz. Ve o dayananlar artık yalnızca Allah'a dayansın" demişti

13- 14- Ve (gerçeği) örtenler elçilerine: "Sizi kesinlikle yerimizden çıkaracağız ya da hemen bizim inancımıza tekrar döneceksiz" demişlerdi. Bunun üzerine Efendileri onlara: "O haksızlık yapanları kesinlikle yok edeceğiz. Ve onların arkasından sizi kesinlikle o yerde durultacağız. İşte bu, benim mevkimden kaygılanan ve tehdidimden kaygılanan kimse içindir" diye vahyetmişti.

15- Ve (elçiler) fetih istemişler Ve her zorba inatçı perişan olmuştu.

16- Onun (perişanlığın) ardından da cehennem vardır. Ve irinli bir sudan suvarılır.

17- Onu yutmaya çalışacak, fakat neredeyse onu boğazından geçiremeyecektir. Ve o ölüm ona her taraftan gelecek, oysa o ölecek de değildir. Ve onun ardından daha da sert azap vardır. 

18- Efendilerini(nden gelen gerçeği) örtenlerin işlediklerinin örneği, fırtınalı bir günde o rüzgârın onu sertçe savurduğu bir kül gibidir. (Bu kimseler) kazandıkları şeylerden hiçbir şey elde edemezler. İşte bu, o uzak sapkınlığın ta kendisidir.

19- 20- Allah'ın o gökleri ve o yeri gerçek (bir neden)le takdir ettiğini görmedin mi? Eğer dilerse sizi giderir ve yeni bir takdir ediliş getirir. Ve bu da Allah'ın üzerine güç değildir.

21- Ve toplu olarak Allah'a (hesap için) meydana çıktılar. O zayıflar büyüklük taslayanlara: "Şüphesiz ki biz size takılmıştık. Şimdi siz bizi Allah'ın azabından az bir şeyden de olsa zenginleştirici misiniz?" dedi. (Büyüklük taslayanlar): "Eğer Allah bizi doğruya iletmiş olsaydı, biz de sizi doğruya iletirdik. Artık sızlansak da dirensek de bizim için denktir. Bizim için kaçacak hiçbir yer yok" dediler.

22- Ve o buyruk yerine getirildiğinde o şeytan: "Şüphesiz ki Allah, size o sözün gerçek olanını söz verdi. Ve ben de size söz verdim, fakat ben size (verdiğim söze) aykırılaştım. Benim sizin üzerinizde hiçbir yetkim yoktu. Ancak ben sizi sadece çağırdım, siz de beni (olumlu) cevaplandırdınız. Artık beni kınamayın, benliklerinizi kınayın. Ben size imdat edici değilim ve siz de bana  imdat ediciler değilsiniz. Şüphesiz ki ben, sizin beni (kendisine) ortaklaştırdığınız (Allah)ı (n buyruklarını) önceden (redderek) örtmüştüm. Şüphesiz ki o haksızlık yapanlar için acı azap vardır" dedi.

23- Ve inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlar, Efendilerinin onayıyla orada sürekli kalacakları altlarından o nehirler akar bahçelere girdirildi. Oradaki esenlik temennileri "Selâm" dır. 

24- 25- Görmedin mi Allah nasıl bir örnek ortaya koydu? Temiz bir kelime, onun kökü kalıcı ve onun dalı o gökteki temiz bir ağaç gibidir. Kendisinin Efendisinin onayıyla yemişini her vakit verir. Ve Allah o insanlara hatırlamaları için o örnekleri böyle ortaya koyuyor.

26- Ve murdar bir kelimenin örneği ise, gövdesi o yerin üstünden koparılmış hiçbir sabitliği olmayan bir murdar ağaç gibidir. 

27-Allah inanmışları bu şimdiki yaşamda ve o sonrakinde o kalıcı sözle kalıcılaştırır. Ve Allah o haksızlık yapanları saptırır ve Allah ne dilerse yapar.

28- 29- Allah nimetini (gerçeği) örtmeyle değiştirenleri ve topluluklarına o yıkımın yurdunu serbest hale getirenleri görmedin mi? Cehennem. Ona yaslanacaklar. Ve o ne sıkıntılı sabitliktir.

30- Ve O'nun yolundan saptırmak için Allah'a denkler oluşturdular. De ki: "(Şimdilik) yararlanın. Şüphesiz ki dönüşünüz artık o ateşedir."

31- İnanmış kullarıma de ki; Onda ne alışverişin ve ne de dostluğun olacağı gün gelmesi öncesinden, o kulluk görevini ayakta tutsunlar ve onlara rızık olarak verdiğimiz şeylerden, saklı veya açık olarak harcasınlar.

32- 33-  Allah, o gökleri ve o yeri takdir eden ve o gökten bir su indirip onunla size bir rızık olarak o ürünlerden çıkaran ve O'nun buyruğu ile o su kütlesinde akması için o gemileri size boyun eğdiren ve o nehirleri size boyun eğdirendir. Ve o güneşi ve o ayı, aynı minval üzere size boyun eğdiren ve o geceyi ve o gündüzü de size boyun eğdirendir.

34- Ve sorduğunuz şeylerin hepsinden size verdi. Ve eğer Allah'ın nimetini adetlemeye kalksanız, onu sayılandıramazsınız. Şüphesiz ki o insan, kesinlikle çok haksızlık yapandır çok nankördür.

35- 36- 37- 38- 39- 40- 41- Bir zaman İbrahim: "Ey Efendim, burayı bir güvenli yöre olarak yap ve beni ve oğullarımı o putlara kulluk etmemizden uzak tut. Ey Efendim, şüphesiz ki onlar o insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana takılırsa, şüphesiz ki o bendendir. Ve kim bana karşı çıkarsa, şüphesiz ki sen çok bağışlayıcısın çok merhamet edicisin. Ey Efendimiz, şüphesiz ki ben soyumdan bir kısmını ekinsiz bir vadide, senin o yasaklaştırılmış evinin yanında yerleştirdim. Ey Efendimiz, o kulluk görevini ayakta tutmaları için. Artık o bir kısım insanlardan onlara arzulu bir gönül oluştur ve şükretmeleri için onları o ürünlerden rızık ver. Ey Efendimiz, şüphesiz ki neyi saklıyoruz neyi açığa vuruyoruz sen onu bilirsin. Ve Allah'a o yerde ve o gökte hiçbir şey gizli kalmaz. O övgü O Allah'a dır ki, bana (yaşça) bu büyüklüğüme rağmen İsmail'i ve İshak'ı bahşetti. Şüphesiz ki benim Efendim o çağrıyı kesinlikle işiticidir. Ey Efendim, beni o kulluk görevini ayakta tutan olarak yap ve soyumdan da. Ey Efendimiz, ve çağrımı kabul et. Ey Efendimiz, o hesabın ayağa kalkacağı günde beni ve anne babamı ve o inananları bağışla" demişti.

42- Ve Allah'ı o haksızlık yapanların işlemekte olduğu şeylerden duyarsız halde olduğunu sakın hesap etme. Onları ancak ve ancak onda o gözlerin donup kalacağı gün için sonralamaktadır.

43- Başlarını dikerek (develer gibi) koşacaklar. Bakışları onlara geri döndürülmez (gözlerini açıp kapayamazlar). Ve gönülleri de bomboştur (kendileri için rahmet beklentileri yoktur).

44- 45- Ve o insanları onlara o azabın geleceği günle uyar. (O gün geldiğinde) haksızlık yapanlar: "Ey Efendimiz, bizi bir yakın süreye kadar sonrala da senin çağrını (olumlu) cevaplandıralım ve o elçilere takılalım" derler. (Onlara karşılık olarak): "Önceden kendiniz için değişme olmayacağına dair yemin etmiş değil miydiniz? Ve sizler benliklerine haksızlık yapanların durulma yerlerinde durulmuştunuz ve onlara (sizden önce) nasıl yaptığımız size apaçık belli olmuş ve sizlere o örnekleri de ortaya koymuştuk" (denir).

46- Ve onlar gerçekten hilelerini kurmuşlardı. Ve onların kurdukları hileleri (n bilgisi ve karşılığı) Allah'ın yanındadır. Ve eğer ki onların kurdukları hileler, (o hilenin gücün)den dolayı o dağlar (yerinden) değişse de.

47- O halde sakın Allah'ı, elçilerine olan (yardım) sözüne aykırılaşıcı hesap etme. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür öç sahibidir.

48- O gün o yer, o yerin başkasıyla değiştirilir ve gökler de (değiştirilir ve insanlar da) O tek O boyun eğdirici güce sahip Allah'a (hesap için) meydana çıkmışlardır.

49- 50- Ve o gün o suçluların o zincirlerle birbirlerine yaklaştırılmış olarak görürsün. Giysileri eritilmiş bakırdandır ve yüzlerini de o ateş kaplar.

51- Sonuçta Allah (haksızlık yapan) her benliğe kazandığı şeyin karşılığını verir. Şüphesiz ki Allah, o hesabı görenin en hızlısıdır.

52- İşte bu, o insanlara onunla uyarılmaları ve O'nun ancak ve ancak tek bir tanrı olduğunu bilmeleri ve o temiz akıl sahiplerinin hatırlaması için, bir ulaştırma duyurmadır.