1- Her türlü eksiklikten uzaktır ki O, kulunu bir gece, ona bizim (gözle görülen) ayetlerimizden bir kısmını göstermemiz için bizim onun çevresini bereketlendirdiğimiz o yasak mescit (Mekke) den o en uzak mescit'e (Medine'ye) yürüttü. Şüphesiz ki O, o en iyi işiticinin o en iyi görücünün ta kendisidir.
2- Ve biz Musa'ya o kitabı verdik ve onu "Benim aşağımdan bir dayanağa sahiplenmeyin" diye Yakub'un oğulları'na bir doğruya ileten yaptık.
3-Ey bizim Nuh'un beraberinde (gemiye) yüklediğimiz kimselerin soyu, şüphesiz ki o, çok şükreden bir kuldu.
4- Ve biz Yakub'un oğulları'na o kitaptaki: "Siz o yerde kesinlikle iki kere bozuculuk yapacak ve kesinlikle bir büyük yücelenme ile yüceleneceksiniz" hükmünü (nün gereğini daha önce) yerine getirmiştik.
5- Ve iki (yücelenme) den ilkinin (hükmünün gereğini yerine getirme) sözü geldiği zaman, biz sizin üzerinize bir çetin sıkıntı vermeye sahip bize ait kulları harekete geçirmiştik de o yurtların arasını yoklamışlardı. Ve bu, bir (gereği) yapılmış söz idi.
6- Sonra biz sizi onların üzerine o tekrar daha geri döndürmüştük ve sizi mallar ve oğullar ile uzatmıştık. Ve sizi savaşçı sayısınca daha çok hale getirmiştik.
7- Eğer iyilik ederseniz, kendi benlikleriniz için iyilik etmişsinizdir. Ve eğer kötülük yaparsanız, artık o da kendinizedir. Artık o son (büyüklenme)nin (hükmünü yerine getirme) sözü geldiği zaman yüzlerinizi kötü duruma düşürmeleri için ve o mescide ilk defasındaki girdikleri gibi ona girmeleri ve ele geçirdikleri şeyleri darmadağın etmeleri için (yine üzerinize şiddetli kötülük sahibi kullarımızı harekete geçiririz).
8- Efendinizin size merhamet etmesi umulur. Ve eğer tekrar dönerseniz, biz de tekrar döneriz. Ve biz cehennemi o gerçeği örtücüler için kısıtlayıcı olarak yaptık.
9- Şüphesiz ki bu okunan (Kur'an) o en sağlama iletir ve o düzgün işleri işleyen o inanan kimselere de şüphesiz ki bir büyük iş karşılığının onlar için olduğunu müjdeler.
10- Ve şüphesiz ki o son (yaşama) inanmaz kimseler var ya, biz onlara bir acı azap hazırladık.
11- Ve o insan o hayra olan çağrısı gibi o şerri de çağırır. Ve o insan çok çabukçudur.
12- Biz o geceyi ve o gündüzü iki (gözle görülen) ayet yaptık da o gecenin (gözle görülen) ayetini ortadan kaldırdık ve biz Efendinizden bir lütuf peşine düşmeniz ve o senelerin sayısını ve o hesabı bilmeniz için o gündüzün (gözle görülen) ayetini (her şeyi) bir gösterici yaptık. Ve biz her bir şeyi ayrıntılı olarak açıkladık.
13- 14- Ve biz her bir insanın kuşunu (işlediklerinden doğan sonuçları boynunda taşımaya) onu mecbur tuttuk. Ve biz o kalkışın günü (işlediklerinden doğan sonuçları) onunla karşılaşacağı bir yayılmış kitap olarak ona çıkaracağız. (Ve ona): "Oku kitabını, bugün kendi benliğin bir hesap görücü olarak sana yeter" (diyeceğiz).
15- Kim doğruya iletilirse, ancak ve ancak kendi benliği için doğruya iletilir. Ve kim saparsa ancak ve ancak kendi benliğine karşı sapar. Ve bir ağır yük taşıyıcı diğerinin ağır yükünü taşımaz. Ve biz bir elçi harekete geçirinceye kadar, azap ediciler de olmadık.
16- Ve biz bir kasabayı yok etmeyi istediğimiz zaman, onun refahlılarına buyururuz da onlar onda itaatten çıkarlar, böylece o söylenen (azap sözü) oranın üzerine bir gerçek olur da biz onu yerle bir ederiz.
17- Ve biz Nuh'un arkasından o kuşaklardan kaçını yok ettik. Ve kullarının arkaya takılı suçlarını bir en iyi haber alıcı olarak, bir en iyi görücü olarak senin Efendin yeter.
18- Kim o çabuk olanı isterse, biz istediğimiz kimse için dileyeceğimiz şeyi onda, ona çabuklaştırır sonra ona cehennemi (yurt) yaparız. Yerilmiş kovulmuş olarak ona yaslanır.
19- Ve kim o son (yaşamı) ister ve onun için koşar, ona koşmasını da bir inanan olarak yaparsa, işte onların koşmaları şükre değer olur.
20- Biz her birine onlara da ve bunlara da senin Efendinin vergisinden el uzatırız. Ve senin Efendinin vergisi (tek tarafa) yığınlanmış değildir.
21- Bak, biz onların bir kısmını bir kısmının üzerine nasıl lütuflandırdık. Ve kesinlikle o son (yaşam) kademeler bakımından daha büyüktür ve lütuflandırma bakımından da daha büyüktür.
22- Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı edinme, yoksa yerilmiş, yüzüstü bırakılmış olarak oturup kalırsın.
23- 24- Ve senin Efendin kendisinden başkasına kulluk etmemenize ve anne babaya bir iyilikle (davranmaya) hükmetti. Eğer ikisinden biri veya her ikisi senin yanında (yaşça) o büyüklüğe ulaşırsa, artık her ikisine de sakın "Öf" bile deme ve ikisini azarlama ve ikisine bir değerli söz söyle. Ve ikisine o şefkatten dolayı o alçalmanın kanadını indir ve: "Ey Efendim, beni küçük biriyken büyüttükleri gibi sen de ikisine merhamet et" de.
25- Efendiniz, benliklerinizdeki şeyleri en iyi bilendir. Eğer siz düzgünler olursanız, artık şüphesiz ki O, (suçlarından) o çok dönenler için bir çok bağışlayıcıdır.
26- Ve o en yakınlığın sahibine ve o durguna ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) hakkını ver ve bir savurganlıkla saçıp savurma.
27- Şüphesiz ki o saçıp savuranlar o şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Ve o şeytan ise Efendisine karşı çok nankördür.
28- Ve eğer Efendinden beklemekte olduğun bir şefkatin peşine düşerek onlardan kayıtsız kalırsan, artık onlara kolaylaşmış söz söyle.
29- Ve elini boynuna bağlanmış hale getirme ve onu büsbütün de genişletme, yoksa kınanmış, özlemiş olarak oturup kalırsın.
30- Şüphesiz ki senin Efendin o rızkı, kime dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir. Şüphesiz ki O, kullarını(n işlerini) bir en iyi haber alıcıdır, bir en iyi görücüdür.
31- Ve sakın geçim darlığının endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara ve size biz rızık veriyoruz. Şüphesiz ki onların öldürülmesi bir büyük hatadır.
32- Ve sakın o zinaya yaklaşmayın. Şüphesiz ki o, bir hayasızlıktır ve bir kötü yoldur.
33- Ve sakın Allah'ın (öldürülmesini) yasakladığı o benliği o gerçek (neden) dışında öldürmeyin. Kim haksızlık yapılmış olarak öldürülürse, artık biz onun yönelenine (kısas veya diyette) bir yetki vermişizdir. Artık o da o öldürme (bu yetki) de savurganlık yapmasın. Çünkü o (bu kadarıyla) yardım olunmuştur.
34- Ve en çetinliğine ulaşıncaya kadar, o en iyisi dışında o yetimin malına sakın yaklaşmayın. Ve o antlaşmayı tastamam yerine getirin. Şüphesiz ki o antlaşma bir sorumluluktur.
35- Ve ölçtüğünüz zaman, o ölçeği tastamam yapın. (Tarttığınız zaman da) o dosdoğru terazi ile tartın. Bu, daha hayırlı ve geri dönüşümü bakımından daha iyidir.
36- Ve hakkında sana bir bilgi olmayan şeyin peşine düşme. Şüphesiz ki o işitme ve o görme ve o gönül hepsi, işte onlar ondan bir sorumludur.
37- Ve o yerde çalımlanarak yürüme. Çünkü sen yeri asla delemeyecek ve uzunlukça o dağlara asla ulaşamayacaksın.
38- Bütün bunların kötü olanı, senin Efendinin yanında çirkin görülmüştür.
39- Bunlar, senin Efendinin o bilgelikten sana vahyettiği şeylerdendir. Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı edinme, yoksa kınanmış, kovulmuş olarak cehennemde atılır kalırsın.
40- Yoksa Efendiniz o oğulları size seçti ve kendisi de o meleklerden dişileri mi sahiplendi? Şüphesiz ki siz kesinlikle bir büyük söz söylüyorsunuz.
41- Ve ant olsun ki biz bu okunan (Kur'an)da hatırlamaları için evire çevire açıkladık. Oysa (bunlar) onlara nefretten bir başkasını arttırmıyor.
42- 43- De ki: "Eğer söylemekte oldukları gibi O'nun beraberinde tanrılar olsaydı, o takdirde (tanrılar) o tahtın sahibine karşı kesinlikle yol peşine düşerlerdi. O, her türlü eksiklikten uzaktır ve söylemekte oldukları şeylerden bir büyük yücelikle yücedir."
44- O yedi gökler ve o yer ve onlarda olan kimseler, O'nu her türlü eksiklikten uzak tutmaktadır. Ve hiçbir şey yoktur ki, O'nu övgü ile her türlü eksiklikten uzak tutmasın. Fakat siz onların her türlü eksiklikten uzak tutmalarını kavrayamazsınız. Şüphesiz ki O, bir yumuşak davranıcıdır, bir çok bağışlayıcıdır.
45- Ve biz okunan (Kur'an)ı okuduğun zaman, seninle ve o son (yaşama) inanmaz kimselerin arasına bir gizlenmiş engel koyarız.
46- Ve biz onu kavrarlar diye kalplerinin üzerine bir kamuflaj ve kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Ve Efendini okunan (Kur'an)da O'nu tek olarak hatırladığın zaman, nefretli olarak arkalarına yönelirler.
47- Onlar seni dinlemekte oldukları zaman onu hangi nedenle dinlemekte olduklarını ve onlar gizli konuştukları zaman o haksızlık yapanların: "Siz bir sihirlenmiş adamdan başkasına takılmıyorsunuz" demekte olduğunu, biz en iyi bileniz.
48- Bak, sana karşı nasıl o örnekleri ortaya koydular da böylelikle saptılar. Artık (doğru) bir yola güç yetiremezler.
49- Ve: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar halinde olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni bir takdir edilişle harekete geçirilmişler (olacağ)iz?" dediler.
50- 51- 52- De ki: "Taş veya demir halinde olun veya göğüslerinizde büyüyen şeylerden bir takdir ediliş halinde olun (yine de harekete geçirileceksiniz)." Buna karşılık: "Bizi kim tekrar döndürecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defasında açığa çıkaran kimse." Ve sana şaşkınca başlarını sallayacaklar ve: "O ne zaman?" diyecekler. De ki: "Bir yakın (zamanda) olması umulur. O gün sizi çağıracak da siz de O'nu övgü ile cevaplandıracaksınız ve (kabirlerde) bir az dışında kalmadığınız kanaatine varacaksınız."
53- Ve kullarıma de ki: O en iyiyi söylesinler. Şüphesiz ki o şeytan onların arasını dürtükler. Şüphesiz ki o şeytan o insan için bir apaçık düşmandır.
54- Sizin Efendiniz sizi en iyi bilendir. Eğer dilerse size merhamet eder veya eğer dilerse sizi azaplandırır. Ve seni onlara bir dayanak olarak göndermedik.
55- Ve senin Efendin o göklerdeki ve o yerdeki kimseleri en iyi bilendir. Ve ant olsun ki biz o bir kısım habercileri bir kısımın üzerine lütuflandırdık ve Davud'a da (vahyimizi) yazılı metin (Zebur) olarak verdik.
56- De ki: "O'nun aşağısından iddia ettiğiniz kimseleri çağırın. Oysa onlar sizden o zararı kaldırma ve (o zararı başkasıyla) bir değiştirme gücüne sahip olamazlar."
57- İşte onların çağırmakta oldukları, Efendilerine hangisi en yakın olacak diye o yakınlık fırsatının peşine düşmekte olan ve O'nun şefkatini beklemekte olan ve O'nun azabından kaygılanmakta olan kimselerdir. Şüphesiz ki senin Efendinin azabı çekinilmiştir.
58- Ve hiçbir kasaba yoktur ki, o kalkışın gününden önce onu yok edici olmayalım veya ona bir çetin azapla azap edici olmayalım. Bu, o kitapta satırlanmıştır.
59- Ve bizi (gözle görünen) o ayetleri göndermekten, o ilklerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey alıkoymadı. Ve biz Semud'a o dişi deveyi gösterici bir şekilde vermiştik de ona haksızlık yapmışlardı. Ve biz (gözle görünen) o ayetleri kaygılandırmaktan başka amaçla göndermiyoruz.
60- Ve bir zaman biz sana: "Şüphesiz ki senin Efendin o insanları kuşatmıştır" demiştik. Ve bizim sana gösterdiğimiz o rüyayı ve o okunan (Kur'an)daki o dışlanmış ağacı biz o insanlara bir denemeden başka amaçla yapmadık. Ve biz onları kaygılandırıyoruz, oysa bu onlara büyük bir taşkınlık halinden başkasını da artırmıyor.
61-Ve bir zaman biz o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. (İblis): "Ben bir çamur olarak takdir ettiğin kimseye boyun eğer miyim?" demişti.
62- (İblis devamla): "Bu benim üzerime çok değerli kıldığın kimseyi görüyor musun? Eğer beni o kalkışın gününe kadar sonralarsan, onun soyunu bir azı dışında kesinlikle yularlayacağım" demişti.
63- 64- 65- (Allah): "Git, onlardan kim sana takılırsa, artık şüphesiz ki cehennem bir bollaştırılmış karşılık olarak sizin karşılığınızdır. Ve onlardan güç yetirebildiğin kimseyi sesinle tedirgin et, atlılarını ve yayalarını onların üzerine görevlendir ve o mallarda ve o çocuklarda onlara ortak ol ve onlara söz ver. Ve o şeytan onlara bir aldatmadan başka söz vermez. Şüphesiz ki benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve bir dayanak olarak senin Efendin yeter" demişti.
66- Sizin Efendiniz sizin için O'nun lütfundan bir kısmın peşine düşmeniz için o gemileri o su kütlesinde sürüklemektedir. Şüphesiz ki O, size karşı bir çok merhamet edicidir.
67- Ve size o su kütlesinde o zarar dokunduğu zaman, (O'nun aşağısından) çağırdığınız kimseler kaybolur, yalnızca O (kalır). Fakat sizi o karaya (çıkarıp) kurtardığında ise, (O'na) kayıtsız kalırsınız. Ve (kayıtsız kalan) o insan çok nankördür.
68- O karanın tarafında sizi dibe sokmasından veya üzerinize bir kızgın taş yağdıran fırtına göndermesinden güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bir dayanak da bulamazsınız.
69- Yoksa sizi diğer bir kere daha ona tekrar döndürüp, üzerinize o rüzgârdan kırıp geçiren fırtına gönderip de nankörlüğünüz nedeniyle sizi batırmasından güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bize karşı ona (size yapılanın arkasına aramaya) bir takılan da bulamazsınız.
70- Ve ant olsun ki biz Adem 'in oğullarını çok değerli kıldık ve onları o karada ve o su kütlesinde yükledik ve onları o temizlerden rızık verdik ve onları bizim takdir ettiğimiz kimselerden birçoğunun üzerine bir lütufla lütuflandırdık.
71- O gün biz bütün insanları önderleri ile çağıracağız. Artık kimin kitabı sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve çekirdek lifi kadar dahi haksızlık yapılmazlar.
72- Ve kim bunda kör ise, artık o son (yaşamda) da kördür ve yol bakımından da daha şaşkındır.
73- Ve neredeyse onlar, bizim sana vahyettiğimiz şeyden başkasını bize karşı yakıştırman için seni ayartacaklardı ve o takdirde de kesinlikle seni bir dost olarak sahipleneceklerdi.
74- Ve eğer biz seni sabitleştirmemiş olsaydık, ant olsun ki neredeyse sen onlara az bir şey olsa da yanaşacaktın.
75- O takdirde de kesinlikle sana o yaşamın katlamalı (azabını) ve o ölümün katlamalı (azabını) tattırırdık, sonra kendin için bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.
76- Ve neredeyse onlar, seni bu yer (Mekke) den çıkarmak için ondan seni tedirgin etmek istiyorlar. Ve o takdirde onlar da senin ardından (Mekke'de) bir az (bir süre) dışında kalamazlar.
77- Bizim senden önce göndermiş olduğumuz elçilerimizden olan kimselerin bir kısmına (toplumlarına) uygulanan bir yasadır. Ve sen bizim yasamız için (başka yasayla) bir değiştirme bulamazsın.
78- O güneşin batıya yönelmesinden o gecenin karanlığına kadar o kulluk görevini ayağa kaldır ve o şafağın okumasını da. Şüphesiz ki o şafağın okuması tanık olunmuştur.
79- Ve gecenin bir kısmında sana bir fazlalık olarak onunla (Kur'an ile) uyan. Senin Efendinin seni bir övülmüş mevkiye* (Mekke'ye tekrar geri) harekete geçirmesi umulur.
*Makam-ı Mahmud, tefsirlerde her ne kadar "Şefaat makamı" olarak anlaşılmış olsa da. Biz "Makam" kelimesinin Bakara s. 125. ve Al-i İmran s. 97. ayetinde İbrahim (a.s.) ve Mekke ile bağlantılı olarak kullanılmasından hareketle Makam-ı Mahmud ifadesini Mekke olarak anlamayı tercih ettik ve 80. ve 81. ayetlerin de hicret ile alâkasını dikkate alarak, 79. ayetin Muhammed (a.s.)ın bulunduğu şehirden başka bir şehre hicret etmesini ve sonra o şehre tekrar muzaffer olarak geri dönmesini ifade ettiğini düşünüyoruz. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.
80- Ve de ki: "Ey Efendim, beni (Medine'ye) doğru bir girdirişle girdir ve (Mekke'den) doğru bir çıkarışla çıkar ve kendi katından bana bir yardımcı yetki oluştur."
81- Ve de ki: "O gerçek geldi ve o geçersiz perişan oldu. Şüphesiz ki o geçersiz perişan olucudur.
82- Ve biz o okunan (Kur'an) dan öyle şeyler indiriyoruz ki o, o inananlar için bir iyileştirme ve bir şefkattir. Ve (o indirdiklerimiz) o haksızlık yapanlara bir ziyandan başkasını artırmaz.
83- Ve biz o insanı nimetlendirdiğimiz zaman, kayıtsız kalır ve yanıyla uzaklaşır. Ve ona o şer dokunduğu zaman ise, ümitsiz biri olur.
84- De ki: "Herkes kendi şekline (inandığı değerlere) göre işler. Ve sizin Efendiniz yolca daha doğru olan o kimseyi en iyi bilendir."
85- Ve sana o esintiden soruyorlar. De ki: "O esinti, benim Efendimin buyruğundandır. Ve size (bunun hakkında) o bilgiden bir az dışında verilmemiştir."
86- Ve eğer biz dilersek, sana vahyettiğimiz şeyi kesinlikle gideririz, sonra kendine onun için bize karşı bir dayanak da bulamazdın.
87- Senin Efendinden bir şefkat olması başka. Şüphesiz ki O'nun senin üzerindeki lütfu büyük olmuştur.
88- De ki: "Eğer o insan ve o cin bu okunan (Kur'an)ın bir örneğini getirmeleri üzerine toplanmış olsa, ve eğer onların bir kısmı bir kısmına sırt vererek olsa da, onun bir örneğini getiremezler."
89- Ve ant olsun ki biz o (inanmayan) insanlara bu okunan (Kur'an)da her bir örnekten evire çevire açıkladık. Buna rağmen o insanların tamamı ancak gerçeği örtmekte diretti.
90- 91- 92- 93- Ve dediler ki: "Bizim için o yerden bir kaynak fışkırtmana kadar, sana asla inanmayacağız veya senin hurmalıklardan ve üzümden bir bahçen olmalı da onların arasından o nehirleri fışkırttıkça fışkırtmalı veya iddia ettiğin gibi o göğü bizim üzerimize tek parça olarak düşürmeli veya Allah'ı ve o melekleri önümüze getirmelisin veya senin altından bir evin olmalı veya o göğe yükselmelisin. Ve senin (o göğe) yükselmene de sen bizim üzerimize onu okuyacağımız bir kitap indirene kadar, asla inanmayacağız." De ki: "Efendimi her türlü eksiklikten uzak tutarım. Ben bir beşer elçiden başkası değil miyim?"
94- Ve o (inanmayan) insanları, onlara o doğru yol geldiği zaman inanmalarına, onların: "Allah bir beşer elçiyi mi harekete geçirdi" demelerinden başkası alıkoymadı.
95- De ki: "Eğer o yerde rahat rahat yürüyenler melekler olsaydı, kesinlikle biz onların üzerine o gökten bir melek elçi indirirdik."
96- De ki: "Allah, benimle sizin aranızda bir tanık olarak yeter. Şüphesiz ki O, kullarını (n işlerini) bir en iyi haber alıcıdır bir en iyi görücüdür."
97- Ve Allah kimi doğruya iletirse, artık o, o doğruya iletilendir. Ve kimi saptırırsa, artık sen onlar için O'nun aşağısından yönelenler asla bulamayacaksın. Ve biz onları o kalkışın günü yüzleri üzerine körler ve dilsizler ve sağırlar olarak sürüp toplayacağız. Onların sığınağı cehennemdir. Her ne zaman ateş yavaşlarsa, biz onlara alev olarak artırırız.
98- Bu, onların karşılığıdır. Çünkü onlar, bizim ayetlerimizi örtmüşler ve: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni takdir edilişle harekete geçirilmişler (olacağ)iz?" demişlerdi.
99- Onlar Allah'ın o gökleri ve o yeri takdir etmiş olan ve onların bir örneğini takdir etmeye de bir ölçü koyan kimse olduğunu görmediler mi? Ve onlar için onda hiçbir belirsizlik olmayan bir süre belirledi. Buna rağmen o haksızlık yapanlar sadece gerçeği örtmekte diretti.
100- De ki: "Eğer sizler benim Efendimin şefkat depolarına sahip olsaydınız, o takdirde o harcamanın endişesiyle onu kesinlikle sımsıkı tutardınız. Ve o insan bir cimridir.
101- Ve ant olsun ki biz Musa'ya apaçık dokuz (gözle görünen) ayet verdik. Haydi Yakub'un oğulları'na sor, hani (Musa) onlara gelmişti de Firavun ona: "Şüphesiz ki ben seni kesinlikle sihirlenmiş biri olduğun kanaatine varıyorum Ey Musa" demişti.
102- (Musa'da ona): "Ant olsun ki bunları doğruyu görmeler olarak o göklerin ve o yerin Efendisinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsindir. Ve şüphesiz ki ben seni kesinlikle yok olmuş biri olduğun kanaatine varıyorum ey Firavun" demişti.
103- Bunun üzerine (Firavun) onları o yerde tedirgin etmek istemişti de biz onu ve onun beraberinde olanları toplu olarak batırmıştık.
104- Ve onun (batırılmasının) arkasından biz Yakub'un oğulları'na: "O yerde durulun. Artık o sonun sözü geldiği zaman, biz sizi birbirine geçmiş olarak (hesap için) getireceğiz" demiştik.
105- Ve biz onu o gerçekle indirdik ve o da o gerçekle indi. Ve biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olmaktan başka (bir görevle de) göndermedik.
106- Ve biz bir okunan olarak onu o insanlara, durup bekleyerek (zaman içinde) okuman için onu ayırdık. Ve biz onu peyderpey olarak indirdik.
107- 108- De ki: "Ona inanın veya inanmayın. Şüphesiz ki onun öncesinden o bilgi verilmiş olan kimselere okunmakta olduğu zaman, boyun eğen olarak çeneleri üzerine yere kapanırlar. Ve 'Efendimizi her türlü eksiklikten uzak tutarız. Şüphesiz ki Efendimizin sözü kesinlikle yapılmıştır' derler."
109- Ve ağlayarak çeneleri üzerine kapanırlar ve (o okunan) onların saygısını artırır.
110- De ki: "Allah diye çağırın veya Rahman (çok şefkatli) diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, o en iyi isimler O'nundur." Ve sen kulluk görevini (insanlara çağrını sesini) yükselterek de ve onu yavaş sesle de yapma ve bunun arasında bir yol peşine düş.
111- Ve de ki: "O övgü o Allah'adır, O ki bir çocuk sahiplenmemiştir ve O'nun hükümranlıkta ortağı da olmamıştır ve O'nun o alçalmışlıktan dolayı bir yöneleni de olmamıştır." Ve O'nu büyükledikçe büyükle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder