13 Haziran 2013 Perşembe

KUR'AN İNKARCILARININ ZİHNİYET ATALARI

Yazımıza bu başlığı koyma sebebimiz sayın Ebubekir sifil'in, 11 nisan 2013 tarihinde yazdığı "sünnet inkarcılarının zihniyet ataları" yazısındaki  bazı konuları "kur'ana rağmen illede rivayeti öncellemek"  mantığı ile kaleme almış olduğuna şahid olmaktayız. Sayın yazarın öncelikle sünnet-hadis ayrımını öğrenip yazısının başlığını öyle atmasını isterdik çünkü yazısı "hadis" dediğimiz sözlü rüvayetlerin inkarına binaen ele alınmış bir yazı olmasına rağmen "sünnet inkarcıları" tabirini kullanması sayın yazarın bu iki kelimenin anlam alanı konusunda eksik bilgi sahibi olduğunu göstermektedir.

Sayın yazar Ahmed b. hanbel'in müsnedinden bir rivayet alıntılayarak bu rivayet üzerinden sünnet müdafaası !! yapmaktadır.
"Abdullah b. Abbâs (r.a)’ın naklettiğine göre Hz. Ömer (r.a) bir konuşmasında “recm”den bahsetmiş ve şunları söylemiştir: “Bu konuda sakın aldanmayın! Zira recm, Allah Teala’nın haddlerinden bir haddir. Dikkat edin! Resulullah (s.a.v) da recmetti; O’ndan sonra bizler de bu cezayı uyguladık. Eğer insanların, “Ömer, Allah’ın Kitabı’na, onda olmayanı ilave etti” deme ihtimali olmasaydı, recm hükmünü mushafın (bir sayfasının) kenarına yazardım. (…) Dikkat edin! Sizden sonra birtakım insanlar gelecek; recmi, şefaati, Deccal’ı, kabir azabını ve (günahkâr) bazı (mümin) kimselerin cehennemde (bir süre azap görüp) karardıktan sonra oradan çıkacağını yalanlayacaklar.”"   

Ömer r.a söyle(til)diğine göre recm,şefaat,deccal,kabir azabı ve günahkar mü'minlerin cehennemde yandıktan sonra çıkarılacaklarını gelecekteki bazı (sünnet inkarcısı !!) insanların yalanlayacakları haber verilmiştir.    

Müslümanım diyen kime sorsak kur'anın Allah cc nin indirmiş olduğunu kabul eder ve o kitaptaki hükümler ile amel etmenin başta muhammed as olmak üzere bütün müslümanların üzerine farz olduğunu asla inkar etmezler, sayın hocaya sorsak eminiz oda kabul edecektir.  

Sayın yazarın bayraktarlığını yaptığı ehli sünnet itikadına göre recm cezası zina yapan evli kadın veya erkeğe uygulanması gereken bir cezadır. Bu cezanın dayanağı ise Allah cc tarafından indirilmiş! olmasınarağmen keçinin yediği recm cezasının yazılı olduğu bir ayettir. Recm cezasını muhammed as ın uyguladığına dair rivayetler mevcut olup ömer r.a nın söyle(til)diği bir rivayette "Eğer insanların, “Ömer, Allah’ın Kitabı’na, onda olmayanı ilave etti” deme ihtimali olmasaydı, recm hükmünü mushafın (bir sayfasının) kenarına yazardım." şeklinde bir sözde mevcuttur.  

"Ehli sünnet itikadı" adı altında kur'anın korunmuşluğuna gölge düşüren rivayetler hepimizin malumu olup özellikle "hükmü ve metni mensuh ayetler" kategorisi altında kur'ana alınmayan bir çok ayetten bahsedilmesi din düşmanlarının alay konusu dahi olmuş olup bazı kesimlerin rivayetleri kurtarma adına kur'ana eksiklik izafe etmeleri kabul edilecek bir durum değildir. 
"Recm" konusuda " metni mensuh hükmü baki" ayetler kategorisine alınarak "keçi yemiş olsada ayetin hükmü bakidir" denilerek recm cezası etrafında nasıl KURAN İNKARCILIĞI  yapıldığını ortaya koymak istiyoruz.  

Zina cezası ile ilgili ayetler bilindiği üzere nur s. ilk ayetlerinde mevcut olup bu konu ile ilgili olarak daha önce " recm kavramı ve zina fiilinin kur'ab ve tevrattaki cezası" başlığı ile bu konu hakkında müstakil bir yazımız mevcut olmasına rağmen özet olarak zina cezası ile ilgili kur'anın evli bekar ayrımı yapmadığını görelim.      

Nur s. 1. ayetinde hükümleri farz kılınan bir sure olduğu bildirildikten sonra, 2. ayetinde zina eden kadın ve erkeğin her birine 100 celde vurulması emredilmekte ve bu cezaya mü'minlerden bir tayfanın o AZABA ( 100 celde vurulmasına) şahid olması istenmektedir. Azab kelimesi anahtar bir kelime olup ilerleyen ayetlerde evli bir erkeğin karısına zina ettiği suçlaması ancak bu olaya 4 şahid getirememesi durumunda uygulanacak prosedür anlatılmaktadır. Kadın içinde aynı prosedürün uygulanması emredilmekte ve kadın zina yapmadığına dair yemin ettiği takdirde AZABIN ondan kalkacağı emredilir (nur s. 8). Şimdi soruyoruz, yeminleşen insanlar evlidir 8. ayette kadının üzerinden kalkan AZAB ikinci ayetteki AZAB değilmidir? ve yine soruyoruz, 2. ayetteki AZAB 100 celde olduğuna göre 8. ayetteki EVLİ KADININ ÜSTÜNDEN KALKAN AZAB 100 celde değilmidir?  Yine soruyoruz, nisa s. 25. ayetinde evli cariyenin zina ettiği takdirdeki cezası hür kadının yarısı olduğuna göre recm cezasının yarısı nasıl tatbik edilecektir?.     

-----69.044-7Eğer o  bizim adımıza birtakım sözler uydursaydı, onu elimizle yakalar, sonra da onun şah damarını keserdik. O zaman sizden hiç biriniz de buna engel olamazdınız.

Recm cezasını savunmak demek kur'anı inkar etmekten başka bir şey olmadığı açık iken hala sünneti müdafaa! adına muhammed as aatfen uydurulan rivayetlerin hesabını vermek kolay olmayacaktır. Görevi kendisine vahyolunanı tebliğ olan bir elçinin kur'anın açık bir hükmünü terkedip başka hükümler vermesi mümkünmüdür? . Recm cezasını kabul etmek demek hem kur'anı inkar anlamına hemde muhammed as a iftira atmak demek olduğunu bilmeleri için hesap gününümü bekliyorlar?  

-----004.082 Kuran'ı durup düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah'tan başkasından gelseydi, onda çok aykırılıklar bulurlardı.
-----018.001-4 Hamd olsun Allah'a ki, O, (insanları) kendi tarafından çetin bir azap ile ikaz etmek, iyi iş ve davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için, içinde ebedî kalacakları (cennette) güzel bir ecir bulunduğunu müjdelemek ve «Allah evlât edindi» diyenleri de uyarmak için kuluna (Muhammed'e), kendisinde hiçbir (tezat ve) eğrilik bulunmayan dosdoğru Kitab'ı indirdi.

Hem Allah cc nin indirdiği kitapta çelişki yoktur ayetlerine iman edeceğiz hemde nur s. ayetlerinde evli bekar ayrımı yapmadan zina cezasının aynı olduğunu göreceğiz, hemde "evliyi recm edin" şeklinde çelişkili  olarak inen bir ayeti keçiye yedirip hem kur'anın korunmuşluğuna gölge düşüreceğiz sonra "bu kitap korunmuştur ve çelişkisizdir" diyeceğiz, Buna çocuklar bile güler sayın ebubekir sifil.     

Recm cezasının kur'ana uymadığı iddiaları dün üretilen iddialar olmayıp ibni kuteybe'nin "hadis müdafaası" adlı yüzlerce yıl önce yazdığı eserinde bu konu ile ilgili ayetleri nasıl rivayetlere uydurma gayreti içinde olduğu görüldüğü zaman ortaya çıkacaktır.

"Rivayetlerin kur'ana arz edilmesi gerekir" sözünü duydukları zaman elektrik çarpmış gibi olmalarının sebebi bu yüzden olsa gerektir'ki uydurdukları dinlerini başlarına yıkılacaktır. Eğer sizin alnınız ak başınız dikse din adına her ne iddianız varsa o dinin kaynağı olan kur'ana arzedilmesinden neden korkarsınız?

Ömer r.a söyle(til)diği rivayetler içinde isa as ın nüzulü ile ilgili bir haber verilmemesi bizi derinden üzmüş haberi uyduran zatın neden bunu atladığı merekımızı celbetmiştir, çünkü nerede kur'an dışı bilgi varsa ömer r.a gelecekte onların red edileceğini haber vermiş ama isa as ın nüzulunu red edeceklerini haber vermeyi unutmuş olduğunu tahmin ediyoruz.   

Sayın sifil yazısına şöyle devam etmektedir.

"Bu, son derece ilgi çekici bir rivayettir. Hz. Ömer (r.a)’ın, burada söylediklerini “kendi tahmini” olarak söylediğini düşünmek mümkün değildir. Burada ileride cereyan edecek bir durumdan haber verilmektedir ve Efendimiz (s.a.v)’den işitilmiş bir bilgiye dayandığında şüphe yoktur.

Yazıda katıldığımız cümle "kendi tahmini” olarak söylediğini düşünmek mümkün değildir." Kesinlikle evet ömer r. a bunları kendi tahmini olarak söylemesi mümkün olmayıp onun adına iftira uyduranlar tarafından söylenmiş olması daha mümkündür. Kendisi etiketli bir ilahiyatçı olmasına rağmen dini konularda dayandığı delili yukardaki cümlelerinden anlamak mümkün olan sayın KURAN İNKARCISI ZİHNİYETLİ yazarın atalarının kim olduğu bellidir.    

Bu kur'an inkarcısı insanların günümüzdeki uzantılarından olan sayın yazarın ömer r.a adına uydurulan rivayetlere sahiplenmesi atalar dini savunucularının tipik bir örneği olup "biz babamızdan böyle gördük" zihniyetinin devamıdır.    

Yanlış olan şey ,kabir azabı, deccal,şefaat gibi konuların kabul edilmesi olmasına rağmen yavuz hırsız edaları ile bunları red edenlerin "sünnet inkarcılığı" ile suçlanıp hakaretlere maruz kalmasıdır. Esas suçlanması gerekenler ise kur'ana rağmen bu tür rivayetlere sarılıp kuranı inkar edenler olmalıdır. 

"Usta bir propaganda dili kullanılarak insanımıza, asırlardır din adına yanlış bilgilendirildikleri telkin ediliyor ve bu telkini yapanlar, bu “tarihî arıza”yı (!) “Kur’an adına” düzeltmek için canla başla çalışıyor!!""  diyen sayın yazar kendisinin acemi bir dil kullanarak asırlardır din adına uydurulan yanlış bilgileri kur'ana rağmen inkar ettiğinin acaba farkındamıdır.     

Şimdi burada akıla bir soru geliyor, "bu kur'an inkarcılarının zihniyet ataları kim ? "diye . Bu sorunun cevabınıda kur'anın israiloğulları ile ilgili ayetlerinde bulmaktayız. İsrailoğulları ile ilgili ayetlere baktığımız zaman onların kitablarına karşı yaptıkları tahrif çalışmaları, dillerini eğip bükmeleri, kitaptan olmadığı halde kitaptan demeleri,harfleri yerinden oynatmaları gibi yaptıkları bu zihniyetin atalarının kim olduğu konusunda bizlere gerekli bilgiyi vermektedir.

UYDURULMUŞ VE İFTİRA RİVAYETLERE KARŞI ASIRLARDIR KUR'AN ADINA KARŞI ÇIKAN ZİHNİYETİN ATALARI İLE, UYDURULMUŞ RİVAYETLERİ DİN DİYE İNSANLARA ANLATAN ZİHNİYETİN ATALARI ELBETTE BİR DEĞİLDİR.


Abdullah b. Abbâs (r.a)'ın naklettiğine göre Hz. Ömer (r.a) bir konuşmasında "recm"den bahsetmiş ve şunları söylemiştir: "Bu konuda sakın aldanmayın! Zira recm, Allah Teala'nın haddlerdinden bir haddir. Dikkat edin! Resulullah (s.a.v) da recmetti; O'ndan sonra bizler de bu cezayı uyguladık. Eğer insanların, "Ömer, Allah'ın Kitabı'na, onda olmayanı ilave etti" deme ihtimali olmasaydı, recm hükmünü mushafın (bir sayfasının) kenarına yazardım. (…) Dikkat edin! Sizden sonra birtakım insanlar gelecek; recmi, şefaati, Deccal'ı, kabir azabını ve (günahkâr) bazı (mümin) kimselerin cehennemde (bir süre azap görüp) karardıktan sonra oradan çıkacağını yalanlayacaklar."[1] - See more at: http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=1322#sthash.SxPSMSl2.dpuf
Abdullah b. Abbâs (r.a)'ın naklettiğine göre Hz. Ömer (r.a) bir konuşmasında "recm"den bahsetmiş ve şunları söylemiştir: "Bu konuda sakın aldanmayın! Zira recm, Allah Teala'nın haddlerdinden bir haddir. Dikkat edin! Resulullah (s.a.v) da recmetti; O'ndan sonra bizler de bu cezayı uyguladık. Eğer insanların, "Ömer, Allah'ın Kitabı'na, onda olmayanı ilave etti" deme ihtimali olmasaydı, recm hükmünü mushafın (bir sayfasının) kenarına yazardım. (…) Dikkat edin! Sizden sonra birtakım insanlar gelecek; recmi, şefaati, Deccal'ı, kabir azabını ve (günahkâr) bazı (mümin) kimselerin cehennemde (bir süre azap görüp) karardıktan sonra oradan çıkacağını yalanlayacaklar."[1] - See more at: http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=1322#sthash.SxPSMSl2.dpuf
Abdullah b. Abbâs (r.a)'ın naklettiğine göre Hz. Ömer (r.a) bir konuşmasında "recm"den bahsetmiş ve şunları söylemiştir: "Bu konuda sakın aldanmayın! Zira recm, Allah Teala'nın haddlerdinden bir haddir. Dikkat edin! Resulullah (s.a.v) da recmetti; O'ndan sonra bizler de bu cezayı uyguladık. Eğer insanların, "Ömer, Allah'ın Kitabı'na, onda olmayanı ilave etti" deme ihtimali olmasaydı, recm hükmünü mushafın (bir sayfasının) kenarına yazardım. (…) Dikkat edin! Sizden sonra birtakım insanlar gelecek; recmi, şefaati, Deccal'ı, kabir azabını ve (günahkâr) bazı (mümin) kimselerin cehennemde (bir süre azap görüp) karardıktan sonra oradan çıkacağını yalanlayacaklar."[1] - See more at: http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=1322#sthash.SxPSMSl2.dpuf

12 Haziran 2013 Çarşamba

Ayın Yarılması Konusu ve Helakın Sünneti

Kamer s. 1. ayetinde "Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı." buyurulması etrafında şekillenen rivayetlere bakacak olursak muhammed as dan ayı yarmasını isteyen müşriklerin isteği üzerine bu olayın gerçekleştiği şeklindeki rivayetler herkesin malumu olup bu rivayetleri buraya alıp "bilgi kirliliği " tabir ettiğimiz bu rivayetlerle okuyucuyu meşgul etmek istemiyoruz.  "Ayın yarılması" ayeti  eğer gerçek olsaydı ve müşriklerin bunu inkar etmeleri sonucu önceki kavimlere uygulanan helak sünnetinin mekke içinde gerçekleşmesi gerekli olduğu konusunun diğer ayetler ile ortaya koymak gerekmektedirki ayet ile rivayet çelişitği zaman ayetin kabul edilme gerçeği bilinsin.   

 -----006.037 Ve dediler ki: Ona Rabbından bir ayet indirilmeli değil miydi? De ki: Şüphesiz Allah, ayet indirmeye kadirdir. Ne var ki, onların çoğu bilmezler.
-----006.109 Ve Allah Teâlâ'ya olanca yeminleriyle kasem ettiler ki, eğer onlara bir âyet gelirse elbette O'na imân edecekler. De ki: «Âyetler ancak Allah'ın indindedir.» Size ne bildirecektir ki, o âyet geldiği vakit de yine imân etmeyeceklerdir.
-----010.020 Bir de «Ona Rabbinden daha başka bir âyet indirilse ya!» diyorlar. De ki: «Gaybı bilmek ancak Allah'a mahsustur, bekleyiniz bakalım, ben de sizinle beraber bekleyeceğim şüphesiz.»
-----013.007 Küfredenler, derler ki: Ona Rabbından bir ayet indirilmeli değil miydi? Sen; ancak bir uyarıcısın ve her kavmin bir yol göstericisi vardır.
-----029.050-51 Ve dediler ki: «Onun üzerine Rabbinden âyetler indirilmiş olmalı değil mi idi?» De ki: «O âyetler ancak Allah'ın indindedir ve ben ancak bir apaçık nezirim.»Kendilerine okunan bir Kitap'ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır.

Vermiş olduğumuz ayet mealleri örnekleri, kendilerine gelen beşer bir elçiyi kabullenmek istemeyen müşriklerin  gönderilen ayetleri azımsayarak ilave ayetler istemesi anlatılarak, istedikleri ayetleri Allah cc nin göndermeye kadir olduğunu ancak kendilerine okunan kitap ile yetinilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Gelgelelim bu ayetleri müslümanlar sanki hiç inmemişcesine üzerlerini örterek muhammed as a atfen bir çok görsel ayet (mucize) isnad etmişlerdir.  

Kur'an, diğer elçilere verildiği bildirilen bu tür ayetlerin yalanlanması neticesinde o kavmin helak edildiğini bildirerek mekkeli muhataplarına böyle bir şet istememelerini bildirerek inanmamalarının neticesinde onlara helakın hak olacağını beyan eder.     

 017.059] [E0] O istenilen âyetler (mu'cizeler) le risalet vermekten bizi men'eden de yoktur, ancak onları evvelki ümmetler tekzib ettiler, Semude gözleri göre göre o nakayı(dişi deve) verdik de onunla kendilerine zulmettiler, halbuki biz o âyetleri ancak korkutmak için göndeririz.

İsra s. 59. ayetinde , Allah cc nin Muhammed as a kuran harici ayetler vermeme sebebi olarak , ondan önceki kavimlerin bu ayetleri red ederek helaka uğradıkları, eğer mekkelilere istedikleri verildiği takdirde onu inkar edecekleri bilindiği için istediklerinin verilmediği ve kur'an ile yetinilmesi (ankebut 50-51) gerektiği anlatılmaktadır.    

Kur'anda sadece isra s. 59. ayeti olsa dahi Muhammed as a mucize diye tabir edilen görsel ayetlerin neden verilmediği bu ayette açık ve net bir şekilde anlatılmış olmasına rağmen muhammed as adına onlarca mucize isnad edilerek onun adına iftiralar edilme yoluna gidilmesi hıristiyanvari elçi anlayışının müslümanların elinde nereleri gittiğinin açık bir göstergesidir.    

Ayın yarılması konusu mucizeler içinde ayrı bir yer bulmuş ve kur'ani bir dayanağa oturtulmaya çalışılmıştır. Ancak kamer suresinden sonra indirilen isra suresi 59. ayetinde kesinlikle böyle bir görsel ayetin indirilmediği beyan edilmesine rağmen kamer suresinde ,  Allah cc nin" indirmem"dediği görsel ayet isra sureinden önce inen kamer suresinde yerini buluyor? . Bu tür çelişkili anlayışlar miraç iddialarındada yerini bulmuş olup isra s. 1 . ayetinde anlatılan isra hadisesine ek olarak birde miraç hadisesi uyduranlar isra suresinden önce indirilen necm suresinden miracı çıkarmaya çalışmışlardır. Aynı çelişki ayın yarılma iddialarındada söz konusudur, Allah cc kamer suresinde "ay yarıldı" diyerek bir mucizeye !! işaret edecek kamer suresinden sonra indirdiği isra suresinde "indirmem" diyecek bu şekildeki bir anlayış  kur'ana iftiradan başka bir şey değildir.   

Şimdi haklı olarak, "isra 1. ayetinde isra hadisesi olağanüstü bir olay değilmi?" diye sorulabilir, bizde cevap olarak isra hadisesi Muhammed as dışında kimsenin görmüş olduğu bir olay olmayıp bu olayın inkarı neticesinde helak edilmek Sünnetullah gereği değildir deriz.   

"Ayın yarılması" olayı gerçek olarak vaki olmuş olsa kamer suresinin "Onlar, bir ayet görürlerse yüz çevirirler ve; süregelen bir büyüdür, derler.Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her işin ulaşacağı yeri vardır.And olsun ki, onları bu hallerinden vazgeçirecek nice haberler gelmiştir. Bunlar üstün bir hikmettir fakat uyarılar fayda vermiyor.Öyleyse onlardan yüz çevir; çağıran, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün;" mealindeki 2-6 ayetleri mekkelilerin helakını gerektirecek bir durumun olmadığı hem ayetlerde hemde yaşanmışlık olarak görülmüştür.   

İsra s. 59. ayetinde salih as ın kavmi Semuda dişi devenin gönderildiği fakat bu ayeti keserek helakı hak ettikleri bildirilmekte , sünnetullah gereği aynı şekilde ayet olduğu iddia edilen ayın yarılmasının gerçek olduğu iddia edildiği takdirde sünnetullahın tecellisi Mekke içinde geçerli olacağı beyan edilmektedir. Mekkenin helakı gerçekleşemediğine göre ayın yarılması iddiasının gerçek olması imkansız olup bu şekilde bir iddia elçinin değerini yükseltmek adına Allah cc nin değerini düşürme çabasıdır.  

Peki kamer suresi ilk ayetini nasıl anlamak gerekir denilecektir. İlk dönem tefsirlerinde dahi "ayın yarılma" iddiaları ihtilaflı bir konu olması bu iddianın dayanağının çürüklüğü konusunda bilgi verebilir. "Şakkul kamer" arapların günlük dilde kullandığı , "herşey ayan beyan ortaya çıktı" anlamında kullandıkları bir deyim olduğunu ragıp el isfahani "el müfredat" adlı eserinde belirtmektedir.   

Allah cc diğer kavimlerin aksine olarak mekke toplumunu helak etmeme sebeblerinden biriside diğer elçilere vermiş olduğu görsel ayetlerin muhammed as a verilmemesidir, eğer rivayet kitaplarında anlatıldığı gibi onlarca mucizeyi gösteren muhammed as a inanmayan müşriklerin bir kere değil defalarca helakı söz konusu olması gerekirdi. Kamer s. 1-6 ayetleri doğru okunduğu takdirde böyle bir mucizenin sözkonusu olmadığı görülür. Salih as ın kvmine gönderilen dişi deve o kavme bir ayet olarak gönderilmiş ve o deveyi kesip ayeti inkar etmeleri neticesinde kavmin helakı hak olmuştur. Ayın yarılması eğer bir ayet olmuş olsayıd bunun inkarı neticesindede mekke toplumunun helak edilmesi bir sünnetullah gereğidir. Bu konu ile ilgili olarak "kavimlerin helakı ve helakın sünneti" başlıklı yazımıza bakılabilir.

Sonuç olarak, Muhammed as ın ayı yardığına dair getirilen rivayetlere dayanak yapılmaya çalışılan Kamer s 1. ayeti ayın gerçek olarak yarılmış olduğunu bildiren bir ayet olmayıp, arap dilinde "her şeyin ayan beyan ortaya çıkması" ile ilgili olarak kullanılan bir deyimdir. İsra s. 59. ayetinde muhammed as ın diğer elçilere verilen görsel ayetlerle(mucize) gönderilmeme sebebi ,o ayetin inkarı neticesinde sünnetullah gereği mekkenin helakı ile sonuçlanması demek olduğu için Kur'andan başka hiçbir şekilde mucize denilebilecek şeylerin ona verilmediğini beyan eder. Kur'anın beyanı aksine ayın yarıldığını iddia etmek Muhammed asın diğer elçileriden aşağı bırakmamak adına yapılan bir yanlış olması yanında daha büyük bir cürüm olarak Allah cc nin sünnetini hiçe saymak anlamına gelir.   

                              EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.


 

7 Haziran 2013 Cuma

Mü'minleri Bırakıp Kafirlerin Yanında İzzet Arayanlar

Son günlerde Türkiyede yaşanan olayların Müslümanlar tarafından okunacak yönleri olması ve bazı ayrışımların gün yüzüne çıkması açısından önemli bir fitne (deneme) konusu olduğu görülmüştür. Bilindiği üzere taksim gezi parkında bazı düzenlemelere karşı çıkmak şeklinde başlayan olaylar tahmin edilmedik bir biçimde büyümüş Türkiye nin birçok şehrinde gösterilere neden olmuştur. İstanbulda başlayan bir olayın müsebbibinin İstanbul da olmasına bakılmadan bir çok şehirdeki gösterilerde mevcut iktidar protesto edilmiştir. Yazımızın amacı olayları analiz değil bu olaylar vesilesi ile kendilerini "Anti kapitalist Müslümanlar" olarak adlandıran bazı kişilerin bu olayların içine dahil olarak gösterilere katılması ve onları desteklemesidir.   

Allah cc nin kendisine vermiş olduğu ismi yetersiz görerek ismini "şucu bucu müslüman" olarak lanse edenlerin bu isimleri bile en başta kur'anın hoş görmediği bir durumdur.   

 -----22.078 Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size «müslümanlar» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır! 
-----41.033 (İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve «Ben müslümanlardanım» diyenden kimin sözü daha güzeldir?

Allah cc nin vermiş olduğu "Müslim" ismini yeterli görmeyerek önüne "anti kapitalist" eki koymak, "Ben Müslümanlardanım" demenin her türlü zulme karşı ayağa kalkmak olduğunu unutup bazılarının yanındaki ezikliklerini giderme amaçlı koyulmuş olan ilaveden başka bir şey değildir. Müslüman olmamız demek sadece belli bir zümrenin zulmüne karşı çıkmak değil her türlü zulme karşı çıkmak olduğunu unutan"ilave isimli müslümanlar" karşı taraftaki zulmu bırakın protesto etmeyi onlara destek olarak protestocuları  sahabelerle özdeşleştirme terbiyesizliğine kadar işi götürmeye cür'et edebilmişlerdir.

Olayların başlangıcının gezi parkındaki ağaçlar olarak başlaması devamının bu olayın sadece ağaç katliamını önlemek amaçlı olmadığı ,onun sadece bahane olduğu bazı önde gelen sanatçıların! mesajlarından anlaşılmış olup asıl amacın mevcut iktidarın "özel yaşama  müdahelesi" olarak tabir edilen bazı yasaklamalarına karşı çıkmak olduğu özellikle alkol yasağına karşı olan tepkilerinden anlaşılmıştır.   

Ellerinde alkollü içecek şişeleri ile "şerefine Tayyip" diye bağıranların mevcut iktidarın uygulamalarına hangi argümanlarla karşı çıktıkları belli olmuştur. Olayların asıl amacının iktidarın muhafazakar kesimim memnun eden uygulamaları olup bu uygulamalara karşı olanları çok rahatsız etmiş görünmektedir. Kısacası olayların temelinde iktidarın insanları "müslümanlaştırma" korkusu yatmakta olup karşı çıkanlar , "acaba bizde Müslüman mı olacağız" korkusu içinde bir ayaklanma girişiminde bulunmuşlardır.   

Yazıdaki amacımız iktidar uygulamalarının tahlili değil bu ayaklanmada ilave isimli Müslümanların duruşları olup izzeti nerede ,nasıl , kimin yanında aradıklarıdır.  

 -----4.139 Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.
-----35.010 Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. O'na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah'a amel-i sâlih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.

Al-i imran s 139. ayetinde " Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir." buyuran rabbimiz bizlere, kimseye karşı bir ezikliğimiz olamayacağı üstün olmak ölçüsünün inanmak olduğu ve inananların birbirleriyle kardeş olduğu (hucurat s. 10) izzet ve şeref aramak adına kafirler ile birlikte olmamamız gerektiği yolundaki ayetlerle yol haritamızı belirlemiştir.  

Bu yol haritasında, asıl amaçları dinin öngördüğü yasakları hazmedememek olan bazı gurupların yanında yer alarak onların kuyruğu altında izzet aramak bir Müslümana yakışmaz. Hele hele dini argümanları kullanarak o insanları sahabeye benzeterek övmek kişinin kalbindeki marazı ortaya çıkaran bir durum olması itibarı ile dikkat çekici bir durumdur.   

Medinede inen ayetlere baktığımız zaman bu ayetlerde savaş ile ilgili durumların anlatıldığı ayetlerin fazlalığı dikkat çekici olup bu ayetlerin içinde en fazla yer tutan konu islam toplumu içinde "inandım" deyip fitne yani deneme zamanlarında yaz çizip gerçek yüzlerini ortaya koyanların nifakları dır.   

Yaşanan son olaylar bizlere de bazılarının kalplerindeki nifakın gün yüzüne çıkarmalarına vesile olması yönünden okunabilecek mesajlar vermesi açısından önemlidir. İsminin önüne ilave koyarak ayrımcı mezhepçi bir yaklaşım sergilemesi öteden beri rahatsızlık konusu olan bu insanların başı durumundaki İhsan Eliaçık ın daha önceki söylemlerinde öne çıkan kur'an hakkındaki sapkın düşüncelerinin kendisinin kayma eğiliminin bir göstergesi olduğu bilinen bir durum idi.    

İzzeti aradıkları adamların dün Müslümanlara yapılan zulümlerde onların yanında yer almayarak kafirce dik bir duruş sergilemelerine aldırmadan kafirlerin rahatsız oldukları bazı islami yasaklara karşı onların yanında yer almaları onların isimlerinin ancak " ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLAR" dan başka bir isim olamayacağını göstermiştir.   

Kalem suresinde elçisine müşriklere hiçbir zaman "müdahene" (dalkavukluk) etmemesini emreden rabbimizin bu emri arkaya atılarak kafirlerin kuyruğu altında islami argümanları kullanarak yer almaları kafirleri memnun edeceğine inanmaları safdillikten başka bir şey olamaz.    

Allah cc nin indirdikleri ile hükmetmeyenlerin zalim,kafir ve fasıklar olduğu hiç bir zaman akıldan çıkarılmaması gerekirken, mevcut iktidarın muhafazakar uygulamaları bir kesim müslümanı atalete uğratmış ve tağuti rejimden rahatsızlık duymadan rahat bir hayat sürmelerine vesile olmuştur.    

Bugün müslümanların bu rejime karşı bir ayaklanmaya girişmeleri halinde "ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLARIN" nerede yer alacakları merak  konusudur. Çünkü bugün kuyruklarının altında izzet aradıkları o kafirlerin müslümanların yanında olmayacakları açıktır.

"Ben müslümanlardanım" demenin zulmun her türlüsüne karşı çıkmak demek olduğunu unutup bir kesimin zulmune karşı çıkan diğer zalimin yanında yer almak münafıkça bir tavır olup "düşmanımın düşmanı benim dostumdur" sloganı ile yola çıkan ikiyüzlülerin yapacakları iştir.   

"Müslüman olmak" demenin, argümanlarını sadece kur'andan alıp zulme nasıl ve kime karşı mücadele etmeyi bilmek olduğunu unutmadan bugün kalbindeki nifakı ortaya çıkaran insanların kafirlerin yanında izzet aramaları artık safların belirli bir hale geldiği müslüman toplum içindeki münafıkların saflarını kafirlerin yanında almak suretiyle belli ettiği görülmelidir. Tavsiyemiz müslüman isminin başına ilave isimler alarak ve o ismin yerine "münafık"" ismin koyarak müslümanlar içinde fitne konusu olan ihsan eliaçığın nifakının samimi insanlar tarafından görülmesidir. Dün eleştirmiş olduğu , "nurcu müslüman ", "tasavvufçu müslüman" vs gibi ilaveli isimlere karşı kendisinede "anti kapitalist müslüman" adı vererek fırkalaşmaya giden insanların samimi olduklarını söyleyebilmek çok zor olup, son söylemleri ile müslümanların yanında bile olmaya dayanamadığı belli olan ihsan eliaçığın başını çektiği fırkanın ismi ancak " ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLAR" olmaya yakışır.  

6 Haziran 2013 Perşembe

Yusuf s. 52. Ayetinde Konuşan Yusuf as mı Melik'in Karısı mı ?

Yusuf as ın kıssasının anlatıldığı yusuf suresi 52. ayeti ile ilgili olarak, ayetteki konuşan kişinin Yusuf as veya Melik'in karısı olduğu yönünde tefsirlerde tartışılmış olduklarını görmekteyiz. Konuşan kişinin kim olduğu ilgili ayetleri tefsir usulunda kullanılan bir yol olan "takdim-tehir" metodu ile okunduğu zaman daha kolay ortaya çıkmaktadır.   

Yusuf as hapiste iken meliğin rüyasını yorumlar ve bu yorum üzerine melik yusuf as ın yanına getirilmesini emreder, fakat yusuf as bu çağrıyı red ederek meliğin kadınların ellerini kesme sebebini sormasını kendisine gelen elçiden ister. 
-----12.050]  Melik: «Onu bana getirin» dedi. Yusuf'a elçi gelince, «Efendine dön, kadınlar niçin ellerini kesmişlerdi bir sor; doğrusu Rabbim onların hilesini bilir» dedi.

Yusuf as bu isteğinin sebebi ise 52.53. ayetlerde şu şekilde beyan edilmektedir.
-----12.052 Bu işte şunun için ki bilsin hakıkaten ben, ona gaybında hıyanet etmedim ve hakıkaten Allah hâinlerin hiylesini muvaffakıyyete erdirmez.
-----012.053 Nefsimi temize de çıkarmıyorum, çünkü nefis kötülüğü emreder; meğer Rabbim rahmetiyle bağışlaya, çünkü Rabbim çok bağışlayan, çok merhamet edendir.»

Yusuf as ın isteğinin meliğe bildirilmesi üzerine 51. ayette melik kadınları toplar ve sorar.  
-----12.051 (Melik  kadınlara) dedi ki: Yusuf'un nefsinden murat almak istediğiniz zaman durumunuz neydi? Kadınlar, Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik, dediler. Azizin karısı da dedi ki: «Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murat almak istemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir.»

54. ayette yusuf as ın suçsuzluğu belli olduktan sonra melik yusuf as ın tekrar getirilmesini emreder ve suçsuz olduğu kendisine bildirilen yusuf as bu çağrıyı kabul ederek meliğin huzuruna gelir.  
-----12.054Melik de dedi: getirin bana onu kendime tahsıs edeyim! bunun üzerine vaktâ ki onunla konuştu, dedi: sen bu gün, nezdimizde cidden bir mevkı' sahibisin, eminsin.

Sonuç olarak, tefsirlerde tartışma konusu yapılan yusuf s. 52. ayetindeki konuşanın kim olduğu meselesi ilgili ayetlerin takdim-tehir metodu ile , 50-52-53-51-54  sıralaması okunması sonucu daha kolay anlaşılarak 52. ayette konuşan kişinin yusuf as  olduğu ortaya çıkmaktadır. Yapılan meallerin bir çoğunda konuşan kişinin yusuf as olduğu yönündeki tesbitlerin doğru yapılmış olmasına rağmen son zamanlarda farklı olmak adına yapılan bazı ayet meallendirmelerinde bazı şazz görüşlere rağbet edildiğini, bu şazz görüşlerinde ayetin siyak sibakı veya kur'an bütünlüğü ile uyum sağlayıp sağlamadığı göz önüne alınmadan yapıldığına şahid olduğumuz için yusuf s 52. ayeti ile ilgili olarak yapılabilecek bu tür şazz meallendirmenin doğru olmadığını düşünmekteyiz.    

                                         EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

4 Haziran 2013 Salı

Lut a.s Kavminin İmtihan Sonucunun Önceden Bilinmesi

Kur'anda "ibrahim'in misafirleri" adı altında anlatılan, hud,hicr, ankebut ve zariyat surelerinde geçen kıssa'da ibrahim as a müjde verilmesi ve lut kavminin helak edileceği haberi verilir. Lut as ın kavminin helak edileceği haberi artık geri dönülmez bir karar olarak elçiler tarafından ibrahim as a bildirilmesinin bize mesaj veren yönlerinden birisi, Allah cc nin kulunun imtihan sonucunu önceden bildiği mesajıdır. Lut as ın kavminin imtihanı devam etmekte ancak karısının geride kalacaklardan olduğunun geri çevrilemez bir karar olması onların imtihanlarının sonucunun daha bitmeden önce bilindiğinin bir haberidir.    

İbrahim as a gelen elçilerin ona lut as kavmi ile ilgili verdikleri haber şöyledir.  

 -----11.074-76 Vaktaki İbrâhim’in kalbinden korku geçip gitti ve ona müjde geldi, hemen tuttu Lût’un halkı hakkında bizimle mücadeleye başladı. Çünkü İbrâhim çok yumuşak huylu, yufka yürekli ve kendisini Allah’a teslim eden bir kuldu. «Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü gerçek şu ki, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir.»
-----015.058-60 «Haberin olsun» dediler, «Biz suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik. Ancak eşi dışında Lut’un ailesi müstesna. Çünkü onların hepsini kurtaracağız. Eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük.»
-----029.031 Vaktâ ki elçilerimiz, İbrahim'e müjde ile geldiler. Dediler ki: «Biz muhakkak şu kasabanın ahalisini helâk edeceğiz. Çünkü onun ahalisi, zalimler oldular.» Dedi ki: «Orada muhakkak ki, Lût vardır. Dediler ki: «Biz orada kim olduğunu daha iyi biliriz. Elbette O'nu ve ehlini kurtaracağız, karısı müstesna. O geride kalanlardan oldu.»
-----051.032-37  «Biz» dediler, «Suçlu bir güruhun, haddini aşanların tepelerine, çamurdan pişirilip de Rabbinin nezdinde damgalanmış taşları indirmek için görevlendirildik.»Bu arada, mü'minlerden orda kim varsa çıkardık. Fakat orada müslümanlardan bir haneden başka bulmadık.Ve pek acıklı azabtan korkacaklar için orada bir alâmet bıraktık.

4 ayrı surede anlatılan lut kavminin helak öncesi durumları o kavmin geri çevrilmez bir azaba çarptırılacakları , hatta zariyat s. de anlatılan bölümü olayın olmadan önce olacak olan şeklini anlatan bir bölümdür.    

Lut kavminin helakının bu şekilde bildirilmesi o kavmin imtihanı devam etmekte iken olan bir durum olup özellikle karısının iman etmeyeceğinin bildirilmesi lut as ın karısının imtihanın devam etmekte iken onun iman etmeyeceği ve geride kalanlardan olacağının takdir edilmiş olmasının bildirlmesi , "Allah cc nin kulunun imtihan sonucunu bilmeyeceği" düşüncesi ile örtüşmez. Zariyat s.de anlatılan bölümde ise olayın olduktan sonraki hali daha olmadan anlatılarak bir tek ev halkından başka iman eden olmayacağının bildirilmesi sonucun önceden bilinmesinin daha açık bir anlatım ile beyanıdır.   

Elçiler lut as a geldiklerinde helak kararının önceden verilmiş olması artık o kavmin iman etsede helak edileceğini göstermez. Karısı veya kavmi elçiler geldiği zaman toptan iman etme niyetleri olmuş olsaydı acaba onlara ," sizin helak kararınız verildi artık iman edemezsiniz" mi denilecekti ? tabiki hayır ancak helak anındaki iman etmeleri onlara fayda etmeyecekti.  

Sonuç olarak , "ibrahim as kıssası içinde anlatılan "ibrahim'in misafileri" bölümündeki lut as ın kavminin helak kararının ibrahim as ave bu haber verilmesi o kavmin helakının geri dönülmez olduğu imtihan sonucunun önceden bilindiğinin bir haberi olması açısından mesaj taşımaktadır. Kulun imtihan sonucunun önceden bilinmesi demek o kulun işledikleri üzerinde bir baskı yapılarak Allah cc nin istediği yönde bir sonuç alması demek değildir. "Gayb" dednilen kavramın Allah cc için geçerli olmadığı onun gaybı bilmesi demenin kulları için gayb olan şeyi bilmesi demek olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. "Kulun imtihan sonucunu biliyorsa imtihanın ne  önemi var" gibi düşünceler kur'an kaynaklı bir düşünce olmayıp felsefik kader inancının bir yansıması olup kur'an dışı kader inancının kur'ana onaylattırılmaya çalışılmasından başka bir şey değildir.    

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

2 Haziran 2013 Pazar

İbrahim a.s ın İmtihanı'nın Sonucunun Bilinip İshak ve Yakub'un Önceden Müjdelenmesi

Atamız ibrahim as ın kıssası içinde anlatılan onun imtihan edilip ishak ve yakub'un hediye edilmesi ve bu hediyenin daha çocuklar dünyaya gelmeden  kur'anda daha önce bildirilmesinin bizlere verdiği mesajlardan birisi son zamanlarda yeniden ortaya atılan "Allah cc kişinin imtihanın sonucunu bilmez" veya " Allah cc senin kiminle evleneceğini bilmez" şeklinde söylenen, Allah cc nin bilgisine sınır koyma şeklindeki düşüncelerin yanlışlığını ortaya koyması açısından mesaj taşıyan bir kıssadır.   

"İbrahim'in misafirleri" olarak anlatılan elçilerin lut as ın kavminin helakından önce ibrahim as a uğrayarak ona ve eşine vermiş oldukları çocuk müjdesinin taşıdığı mesajlardan birisi Allah cc nin kulunun imtihan sonucunun önceden bildiği hatta kulunun kiminle evleneceğini'de bildiğinin mesajını taşıyan bir anlatımdır. Çocuk müjdesinin verildiği ayetleri görüp sonra onlara "ishak ve yakub" un  müjdelendiği ayetin mesajını anlamaya çalışalım.  

 -----011.071 Bu arada, İbrahim'in ayakta duran karısı gülünce, «Ona İshak'ı ardından Yakub'u müjdeleriz» dediler.
-----015.053Dediler ki: Korkma; biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz.
-----051.028 Derken onlardan korkmaya başladı. «Korkma» dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
Vermiş olduğumuz  ayet mealleri ibrahim as a gelen misafir elçilerin ona ve eşine verdiği çocuk müjdesini anlatmaktadır. Ayetlerde  hud s. 71. de "ishak ve yakub" hicr s. 53 ve zariyat s 28. de "bilgin bir oğul" olarak müjde verildiği görülmektedir.

Kur'an kıssalarının sadece yaşanmış olduğu zamanı anlatan bir hikaye olmayıp , muhataplarına mesaj verme amaçlı olduğu düşünülecek olursa bir kıssa içinde yaşanmış olan bir olayın kur'anda farklı ibareler ile anlatılma sebebini daha kolay anlayabiliriz. Bu satırları kişi olarak bu kıssadaki farklı anlatımın sebebini "Allah cc kişinin imtihan sonucunu bilmez" veya "Allah cc senin kiminle evleneceğini bilmez" sözlerini duyana kadar bilmiyordu, bu düşünceler ortaya atıldığı zaman baktık'ki bu tür anlatımların mesaj taşıyan yönü Allah cc nin kulunun imtihan sonucunun ne olacağını imtihan'dan bilirmiş.   

İbrahim as ın ilk oğlu ismail as olduğu yine kur'andan öğrendiğimiz bir bilgi olup ishak as, ismail as ile tabi tutulduğu imtihan sonucu ona hediye edilmiştir. Hud s. 71. ayetinde gelen elçilerin, diğer ayetlerdeki tek oğlu müjdesinin aksine o tek oğuldan sonraki gelecek olanları haber vermesinin bize mesaj veren yönü saffat s. de anlatılan ibrahim as ile oğlunun imtihanı neticesi ile birlikte okunarak anlamak mümkündür.  

 -----037.104-113 Biz ona: «Ey İbrahim» diye seslendik.Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Hiç şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.» Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı. Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim'e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.Sâlihlerden bir peygamber olarak O'na (İbrahim'e) İshak'ı müjdeledik. Kendisini ve İshak'ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.

Saffat s. ayetleri, ibrahim ve oğlu ismail as ile birlikte bir imtihana tabi tutulup bu imtihanı yüz akı ile başarıp sonunda bu imtihanın hediyesi olarak ishak as ın müjdelendiğini bildirir. Hud s. 71. ayetinde ishak ve yakubun ismail as ın doğumundan önce zikredilmesinin bize mesaj veren yönü ibrahim as ın , ilk oğlu ismail as doğduktan sonra onların bir imtihana tabi tutulup bu imtihandan yüz akı çıkacaklarının önceden bilindiğinin mesajıdır. Tabiki bu önceden bilinme onların iradelerinin başarılı olacak şekilde zorlanması ile gerçekleşmeyip serbest iradelerini kullanmışlardır, Allah cc bu kıssa içindeki vermiş olduğu mesajla bu bilginin önceden kendi ilminde olduğunu bildirmektedir. Üstüne üstlük birde ishak as ın kiminle evleneceğini bile bilmiş daha ortada ne ismail ve ishak as lar yokken yakub isminide vererek ishak as ın kiminle evleneceğini bilmiştir.  

"Allah kulunun imtihanının sonucunu bilmez" iddiasının nasıl çürük ve yanlış bir iddia olduğu bu kıssadaki mesajdan çıkmakta olup kıssaların vermek istediği arka plan mesajlarına örnek olabilecek bir konudur. Kıssalardaki farklı anlatımların aynı olayın 3 ayrı yaşanmışlığı değil o olay üzerinden muhataplarına mesaj vermesi olup imtihanın sonucunun daha önceden bilinmesine güzel bir örnektir. 

Bazı ayetlerde geçen "Allah bilinceye kadar" şeklindeki sözlerden , Allah "bilmiyorum" diyor anlayışı çıkarılarak ön kabul sonucu oluşturulan düşüncelerin desteklenmesi yoluna gidildiği görülmektedir. Allah cc nin kuluna ahirette vereceği karşılığın onun işlediği ameller neticesinde olduğu bir gerçek olup,  o kulun herhangi bir amel işlemeden cennet veya cehennem şeklinde bir karşlık alamayacağıda malmdur. Allah cc nin "bilinceye kadar" buyurması onun haşa" bilmiyorum" demesi değil kuluna olan adaletinin bir sonucu olup o kulun amel işleyip sonucunun karşılığını alması anlamında olup "bilmiyorum diyor" şeklindeki sözler ona atılan iftiradan başka bir şey değildir.

"Allah kulunun kiminle evleneceğini bilmez" şeklindeki iddianın kur'an tarafından yanlış olduğunun delilleri diğer elçiler ile ilgili ayetlerde'de mevcut olmasına rağmen konuyu uzatmamak için ibrahim as kıssası dahilindeki bir anlatımının nasıl bir mesaj taşıyabileceği örneği ile sınırlandırmakla yetiniyoruz.

Sonuç olarak, kuran kıssalarını okurken mesaj taşıması yönünden okunmasının bizlere nasıl farklı bilgiler verebileceğinin bir örneği olan ibrahim as ın misafirleri kıssası içinde anlatılan ismail as dan sonra doğacak çocukların anlatılma sebebi ibrahim as ve oğlunun tabi tutulacağı imtihandan yüz akı ile çıkacaklarının bilgisinin Allah cc katında daha önceden mevcut olması olup bu bilinmesi onların iradelerini zorlayarak başarmaları şeklinde olmamıştır. Allah cc için gayb diye bir şey olmadığı onun bildiği gayb'ın kullar için gayb olan şeyler olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Allah cc nin bilgisine sınır koyan düşüncelerin kur'an tarafından onay almadığı bu tür düşüncelerin ön kabuller sonucu kur'ana onaylattırılmaya çalışılan düşünceler olduğu unutulmamalıdır.    

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.




1 Haziran 2013 Cumartesi

Ahzab s. 37. Ayeti ve Resulun Örnekliği

Allah cc nin, muhammed as a kadar gönderdiği elçileri vasıtası ile kullarına bildirdiği vahyi hayat sahasına koyan yine aynı elçileri olmuştur. Allah cc nin dininin  yaşanması imkansız kurallar bütünü olarak değil hayat içinde tatbik olunabilir kurallar olduğu yine o elçilerin örnekliğinde gösterilmiştir. Bunun açık örneğini ahzab s. 37. ayetinde "fiili sünnet" diyebileceğimiz bir uygulama şeklinde resul sav üzerinden onun mü'minler nezdindeki durumu canlı olarak gösterilmiştir.

Nisa s. 22. ayette "Babalarınızın evlendikleri kadınlarla evlenmeyin, geçmişte olanlar artık geçmiştir çünkü bu bir fuhuş ve igrenç bir şeydi, ne kötü yoldu!" buyurulmuş ve evlenilmesi haram olanlar listesine eklenmiş ve bu yolla bir evlilik yasaklanmıştır.  

 -----33.4-5 Allah, bir adamın içinde iki kalp yaratmadığı gibi, «zıhâr» yaptığınız eşlerinizi de analarınız yerinde tutmadı ve evlâtlıklarınızı da öz oğullarınız olarak tanımadı. Bunlar sizin ağızlarınıza geliveren sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola O eriştirir. Onları (evlât edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın. Allah yanında en doğrusu budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin. Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yok; fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. 

Ahzab s. 4.5. ayetlerde evlatlıklar ile ilgili hükümler yeniden düzenlenip onların özoğullar olmadığı doğru olanın onların babalarının ismi ile anılması yani nesil emniyeti açısından neslinin kimden geldiğinin belli olması gerektiği , eğer babaları bilinmiyorsa onların din'de kardeşler olduğu önceki yanlış uygulamaların bir vebal olmadığı bildirilmektedir. Kur'an'ın yetimlere iyi davranılması hususundaki emirlerine binaen bir yetimi barındırıp onu hayata kazandırmak kişi için büyük bir ecir kaynağıdır, ancak bunu yaparken o yetimin gerçek ebeveyninin isminin kimliğinde yer alması gerekir, onu evlat edinen ailenin kendi ismini onun kimliğine anne ve babası olarak yazdırmaları kur'anın neslin emniyeti açısından kabul etmediği bir durumdur.   

 -----33.021 Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.
Ahzab s. 21. ayeti yine bu konuya ön hazırlık mahiyetinde hatırlatıcı bir ayet olup resulun örnekliği ve bu örnekliğin kimler için olduğu beyanı vardır.   

 -----33.036 Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.
Ahzab s. 36. ayetinde verilen bir hüküm karşısında o hüküm ile muhatap olanların durumu beyan edilmekte olup bu hükme resul sav in de muhatap olduğu ve itiaraz edemeyeceği gelecek ayetten belli olmaktadır.

-----33.037 Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye: «Eşini bırakma, Allah'tan sakın» diyor, Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah'tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kestiğinde onu seninle evlendirdik, ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda müminlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir.

Ahzab s. 37. ayeti artık nihai hüküm olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği gibi "zeyd" muhammed asın evlatlığı olup onu "zeyneb binti cahş" ile evlendirmiş fakat bu evlilik  bazı sebeblerden ötürü yürümemiştir. Bazı sebebler olarak kısa geçtiğimiz o sebebler ile ilgili olarak tefsir ve siyer kitaplarındaki bilgi kirliliği buraya onları almamıza engel olup ayet çerçevesinden dışarı çıkmak istemiyoruz. 

Muhammed as ın isteği ile evlenen zeyd ile  zeyneb validemiz boşandıktan sonra, Allah cc zeyneb validemizi muhammed as ile evlendirerek evletlıklar konusunda verdiği hükmün hayat sahasında nasıl tatbik edilebileceği örneğini elçisinin örnekliği üzerinden mü'minlere göstermiştir. 

Yukarda okuduğumuz ayetler bilindiği gibi evlatlık olarak alınan kişilerin onu evlatlık olarak alanların nezdindeki durumlarını düzenlemekte, evlatlıkların onların gerçek çocukları olmadığı bildirilmektedir. Toplum içinde bir tabu olabilecek bir durum olan evlatlıkların onların gerçek çocuklarının olmadıklarının net bir şekilde belli olması için evlenilmesi haram olan kişilerin dışında tutularak bir tabu olmaktan çıkarılmış ve bunun yıkılması elçinin fiili olarak uygulaması ile gösterilmiştir. Bu ayetten bir kaç ayrı mesaj çıkarılması mümkündür.  

Bir kişinin resul dahi olsa kendini toplumun yerleşik kurallarından ayrı bir konumda tutamayacağı ve yerleşik örfe aykırı bir davranışta bulunumayacağı muahmmed as ın 37. ayetinde bildirilen çekincesinde görülmekte olup, Allah cc çekinmesi gerekenin toplum baskısı değil kendisi olduğunu elçisi üzerinden bizlere bildirmektedir.  

Tabiki böyle bir durum belki herhangi bir uygulamaya gerek duyulmadan sadece ayet emri ile yapılabilirdi ve mü'minler için yine bu şekilde bir emir bağlayıcı sayılırdı. Ancak evlatlık olarak bildiğimiz birisinin ne bizim gerçek evladımız , evlatlık olan kişininde onu besleyip büyüten kişilerin gerçek anne babası olmadıklarının net bir şekilde belli olması için böyle bir uygulamaya gidilmiş olup bu durum bizler  içinde örneklik olarak bilinmesi ve uygulaması gereken bir durum olduğu beyan edilmektedir.  

Allah cc nin verdiği bir hükmü gönül rahatlığı ile uygulama konusu'da ayetin mesajları içinde sayılabilir. 36. ayet verilen bir hüküm konusunda muhatabın olması gereken tavrını bildirmekte olup ne elçinin nede toplumun bu uygulama karşısında yadırganacak bir durum olmadığını bilmeleri istenmektedir.   

Ahzab s. 37. ayetinden çıkarılabilecek mesajların en önemlisi elçilerin örnekliği meselesidir. Allah cc göndermiş olduğu elçileri vahyi tebliğ ve onu uygulama sahasına koymakla görevli olduğunu kur'anın diğer ayetlerinde bizlere bildirmektedir. Muhammed as sadece vahyi iletmekle kalmamış o vahyin hükümlerini bizzat kendi örnekliğinde yaşayarak topluma göstermiştir. 37. ayetteki durum elçilerin görevlerinin sadece vahyi iletmekle sınırlı olmadığının mesajını vermesi açısından önemli bir ayet olup zeyneb validemize gönlü kaymışmı kaymamışmı şeklindeki tefisir ve siyer kitaplarında sayfalar tutan rivayetler onun canlı örnekliği konusundaki anlama eksikliğinin bir göstergesidir.    

Kur'anı öncelliğini iddia edip elçinin adını duyduğu zaman elektirik çarpmış gibi saçları diken diken olan bazı kişilerin elçi as ın geleneksel anlayıştaki yanlış konumlandırılmasına karşın onu hepten dışlayıcı bir tavır içinde olduklarını görmek bir yanlışa karşı diğer yanlış anlayış olarak karşımıza çıkmakta olup ahzab s. 37. ayeti çerçevesindeki ayetlerin daha dikkatli okunması gereğini ortaya çıkarmaktadır.
 

 -----33.040Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir; fakat Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi hakkıyla bilendir.
Ahzab s. 40. ayeti, aynı konunun devamı olan ayetlerden olup muhammed as ın toplum nezdindeki konumunu bildiren bir ayettir. Ancak bu ayetin bağlamından ayrı olarak düşünülüp nebi ve resul kavramları bağlamında okunmaya çalışıldığını görmekteyiz. "nebilerin sonuncusu" mealindeki ifade sanki resullerinde sonuncusu değildir anlamında okunarak ,resullukleri kendinden menkul çakma resuller üremesine sebeb olmuştur. Bir kişinin "ben resulum " diye ortaya çıkmasının onun Allah cc den almış olduğu vahiy ile mümkün olabileceğini bilmeyen bazıları vahiy almadan " ben resulum" diyerek ortalarda gezmekte onlardan daha uyanık olan ve bu işin gereçekten vahiy almadan mümkün olmadığını bilen bazı sahte resuller " ben vahiy aldım " diyerek elçiliklerini vahye dayandırmak yoluna gitmektedirler. Nebi olmadan resul olunmayacağı gerçeğini bilen kişiler ise bunların sadece yalancı ve iftiracı olduğunu bilerek onların yalancılıklarını dünyada onlara haber vermekte olup,  ahirette onların ne ile muhatab olacaklarını enam s. 93.94. ayetleri haber vermektedir. 

 -----6.93-94- Allah'a karşı yalan uydurandan veya kendisine bir şey vahyedilmemişken «Bana vahyolundu, Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim» diyenden daha zalim kim olabilir? Bu zalimleri can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış, «Canlarınızı verin, bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden, O'nun ayetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı azabla cezalandırılacaksınız» derken bir görsen!Onlara: «And olsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi size verdiklerimizi ardınızda bırakarak bize birer birer geldiniz; içinizde Allah'ın ortakları olduğunu sandığınız şefaatçılarınızı beraber görmüyoruz. And olsun ki aranızdaki bağlar kopmuş, ortak sandıklarınız sizden ayrılmışlardır» denecek.

Sonuç olarak, insanlar içinden seçilmiş olan elçilerin görevi sadece o vahyi iletmekle kalmayıp o vahyin gerçek hayat içinde nasıl uygulamaya konulacağının örnekliği olması açısından önemli bir görev yüklendiklerinin bilinmesi gereği ortada olup elçilerin sadece postacı mesabesinde olmadığı ahzab s. 37. ayetinde görülmektedir. "Fiili sünnet" olarak tabir edebileceğimiz bir şekilde gerçekleştirilen bu evlilik elçilerin "usvetun hasene" olmalarının bir gerçeği olup bu en güzel örneklik bugün, yarın ve her zaman bizler için göz önüne alınması gerekli bir olan  bir durumdur.    

                                             EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.