kavminin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kavminin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2015 Cumartesi

Hicr s. 89-91. Ayetleri: Semud Kavminin Devesi İle Kur'an Arasında Analojik Bir Bağ Kurma Çalışması


Kur'an'daki kıssa yollu anlatımların maksadı; bizden öncekilerin yaşadıkları hayat içindeki olumlu ve olumsuz örnekleri anlatarak, bu örneklerden bizlerin hisse almasına yöneliktir. Bu amaçla anlatılan Kur'an içindeki kıssalar doğru bir biçimde okunarak, gereken hissenin alınmasını beklemektedir.

Bu yazımızda HİCR 89 ve 91 ayetlerini ele alarak, o ayetlerdeki anlatımlardan Salih(a.s)'ın kavmine gönderilen ayet olan "Dişi Deve" ile Kur'an arasında analojik bir bağ yani benzerlik olduğundan yola çıkarak ve bu ikisi arasındaki bağı okuyarak, kıssadan hisse almaya yönelik anlatımları değerlendirmeye çalışacağız.

"Analoji"; iki farklı şey arasındaki benzerlikten yola çıkarak, birincisi için dile getirilen şeyin, diğeri için de söz konusu olduğunu ifade etmek için kullanılan bir kelimedir.

Ve kul innî enen nezîrul mubîn(mubînu).
[015.089] Ve de ki: «Ben, şüphesiz ben apaçık korkutucuyum.»

Ke mâ enzelnâ alel muktesimîn(muktesimîne).
[015.090] Muktesimlerin (yeminleşenlerin) üzerine indirdiğimiz gibi,

Ellezîne cealûl kur’âne ıdîn(ıdîne).
[015.091] Onlar ki; Kur'an'ı parçalara ayırmışlardı.

Bu ayetler Muhammed(a.s)'ın Mekkeli muhataplarına, kendilerinden önce yaşamış ve kendilerine gelen elçilere karşı çıkarak helak edilmiş kavimleri örnek gösteren ayetler özellikle Salih(a.s)'ın kavmi olan Semud, dikkate alınarak okunduğunda daha kolay anlaşılacaktır.

"Nezir" kelimesi "içinde korkutmanın da olduğu bir haberi veren kimse" anlamında olup bu kelime Allah(c.c)'nin gönderdiği elçiler için kullanılmaktadır.

"Mübin" kelimesi "bir nesnenin örtüsünü kaldırıp açığa çıkarmak" anlamına gelen "beyan" kelimesinden türemiş olup "örtüsü kaldırılıp açığa çıkarılan şey" anlamındadır.

Muhammed(a.s)'a "Nezirün Mübin" olduğunun muhataplarına hatırlatmasının emredilmesi ise, kendisine indirilmiş olan vahye iman edilmemesi neticesinde Mekkelilerin helak edileceği tehdidinin daha önceki kavimlerde vaki olduğunu hatırlatması yani onları korkutması, kendisinden önce gelen elçilere inen vahye iman etmeyen kavimlerin helak edildiği haberinin "Mübin" yani gerçek olarak daha önce vaki olduğunu ona inen vahiy vasıtası haber vermesi anlamındadır.

Kur'an'da kıssaları anlatılan elçilere baktığımızda, onların da aynı şekilde "Nezirün Mübin" olduğunu, yani kavimlerini tehdit ettikleri helak haberinin, kendilerinden önce yaşamış olan kavimler nezdinde gerçekleştiğini, kendileri için aynı helakın gerçekleşmemesi için hiçbir neden olmadığını haber vererek onları imana davet etmişlerdir. Hud(a.s) Nuh(a.s) kavminin helakını (7:69), Salih(a.s) da Hud(a.s) kavminin helakını (7:74) hatırlatarak, kavimlerini tehdit ettikleri helak haberinin gerçek olduğunu hatırlatmışlardır.

[009.070] Onlara kendilerinden öncekilerin: Nuh, Ad ve Semud kavminin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve alt üst olmuş şehirlerin haberi gelmedi mi? Bunların hepsine peygamberleri apaçık delillerle gelmişti. Demek ki Allah, onlara zulmetmiş değildi. Fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.

[014.009] Size, sizden önce gelip geçenlerin haberleri gelmedi mi? Nuh, Ad ve Semüd kavminin ve onlardan sonrakilerin ki, ayrıntılarını ancak Allah bilir! Onlara peygamberleri açık delillerle geldiler de onlar, ellerini ağızlarına ittiler ve: «Biz, sizinle gönderilen şeyi tanımıyoruz ve biz, bizi davet ettiğiniz şeyden kuşkulu bir şüphe içindeyiz.» dediler.

[041.013] Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki: «İşte sizi, Ad ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir azap ile uyardım.»

Muhammed(a.s)'a indirilen Kitap'ın içindeki ayetlerden, kendisine iman edilmediği takdirde o kavmin başına gelecek olan tehdit haberinin daha önceki kavimlerin başına geldiğini öğrenmekteyiz.

90. ayette "muktesimin" olarak geçen ve "yeminleşmek" şeklinde çevirdiğimiz kelimenin anlamının meallerde genellikle, bu kelimenin "bölmek, dağıtmak" şeklindeki anlamının dikkate alınarak verildiğini görmekteyiz. Ancak aynı kelimenin "yemin etmek" anlamı da olup 90. ayetteki kelimenin bu anlamın dikkate alınarak "yeminleşmek" şeklinde çevirisinin yapılmasının daha doğru olacağını düşünmekteyiz. Tetkik ettiğimiz meallerde, sadece Yaşar Nuri Öztürk ve "Ak evler Kur'an meali" adlı bir mealde bu şekil bir çeviri yapıldığını gördük.

"Yeminleşmek" şeklindeki anlamı tercih etme sebebimiz ise, 91. ayette geçen "cealu" kelimesinin geçmiş zaman sigası içinde kullanılmış olmasıdır. Bu kelimenin eğer Mekkeliler ile bir bağı olmuş olsaydı, şimdiki zaman kipi yani muzari sigasında kullanılması gerekirdi. Mazi sigasında kullanılmış olması, bizlere Mekkelilerden önce yaşamış olanlar ile ilgili olması ihtimalini kuvvetlendirmektedir.

"Muktesimin" kelimesine "yemin etmek, yeminleşmek" şeklinde bir anlam verdiğimizde 90. ayetin çevirisi şu şekilde olmaktadır;

90 - Tıpkı yeminleşenler üzerine indirdiğimiz gibi.

Burada "yeminleşenler" olarak bahsedilen topluluğun kim oldukları sorusunun cevabının verilmesi gerekmektedir. Bu sorunun cevabına geçmeden önce 89. ve 90. ayetlerinin anlamını hatırlayalım;

De ki; "Ben sizden önceki, yeminleşen üzerine, elçileri vasıtası ile inen vahiyde olduğu gibi helak tehdidi haberlerinin aynısını getirmiş olan apaçık bir korkutucuyum."

Şimdi "yeminleşenler" adı verilen verilen topluluğun kimler olabileceği üzerinde düşünebiliriz.

Salih(a.s)'ın NEML Suresi içinde geçen kıssasına baktığımızda bu topluluğun "Semud" kavmi olduğunu söyleyebiliriz.

[027.045-52] Andolsun ki; Semud'a da kardeşleri Salih'i; Allah'a ibadet edin, diye gönderdik. Hemen birbirleriyle çekişen iki grup oluverdiler. Dedi ki: «Ey kavmim, neden iyilikten önce, kötülük konusunda acele davranıyorsunuz? Allah'tan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki esirgenirsiniz» Dediler ki: Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık: O da: Uğursuzluğunuz Allah katındandır. Belki siz, imtihana çekilen bir kavimsiniz, dedi. Şehirde dokuz kişi vardı ki; yeryüzünde bozgunculuk yapıyor ve ıslah etmiyorlardı. Allah'a YEMİNLEŞEREK (Tekasemu) birbirlerine şöyle dediler: «Gece ona ve ailesine baskın yapalım; sonra da velisine, 'Biz o ailenin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz' diyelim.» Onlar bir düzen kurdular. Onlar farketmezlerken Biz de bir düzen kurduk. Düzenlerinin sonunun nice olduğuna bir bak. Biz; onları ve kavimlerini toptan yerle bir ettik. İşte zulmetmelerinden dolayı çökmüş, ıpıssız kalmış evleri. Muhakkak ki bunda; bilen bir kavim için ayet vardır.

Salih(a.s) Semud kavmine, şirki terketmeleri için gönderilmiş olan "Nezirün Mübin"lerden bir tanesidir. Salih(a.s) aracılığı ile Semud kavmine, şirki terkedip tevhide dönmeleri için gerekli ikazlar yapılmış olup, Muhammed(a.s) da Salih(a.s) gibi Mekke toplumuna, kendisine iman etmedikleri takdirde Semud kavminin helakının bir benzerinin başlarına geleceğini haber vermektedir (41:13).

Şimdi burada haklı olarak, Semud kavminin Kur'an ile ne alakası olduğu sorusu akla gelecektir. Bu alakayı, Semudlular ile Mekkeliler arasında analojik bir bağ yani benzerlik kurarak anlamanın mümkün olabileceğini düşünmekteyiz. Kur'an; muhataplarına vermek istediği mesajı anlama kolaylığı sağlamak amacı ile bu tür analojiler kullanmaktadır.

Örneğin; NUH Suresi içinde gördüğümüz ve Nuh kavminin putları olarak sayılan Vedd, Suva, Yeuk, Yeğus ve Nesr adlı putlar, aslında Nuh kavminin putları değil, farklı Arap kabilelerinin tapmış olduğu putların adı olup, Nuh kavminin şirki ile Arap toplumunun şirki arasında analoji yani benzerlik kurularak, tapmış oldukları putların, tıpkı Nuh kavminin şirki ile aynı olduğu, bu sebepten ötürü Nuh kavminin uğradığı akıbetin bir benzerine uğrayabilecekleri tehdit edilmektedir.

Semud kavmine gönderilen ve "ayet" adı verilen "dişi deve"ye, Semud kavminin yaptığı muamele ile, Mekkelilere gönderilen "Kur'an" adlı ayete, Mekkelilerin yaptığı muamele arasındaki benzerliği kurmaya çalışalım.

[011.064-65] «Ey kavmim, size işte bir ayet olarak Allah'ın dişi devesi; onu serbest bırakın, Allah'ın arzında yesin. Ona kötülük (vermek niyetiy) le dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azab sarıverir.» Buna rağmen onu kesip devirdiler. O zaman Salih: «Yurdunuzda üç gün daha kalın. Bu, yalanlanmayacak bir sözdür» dedi.

[026.155-157] Dedi ki: İşte şu devedir. Su içme hakkı; belirli bir gün onun ve belirli bir gün sizindir.Sakın ona bir kötülük yapmayın. Yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir.Onlar ise onu kestiler de pişman oldular.

[007.073] Semûd kavmine de kardeşleri Salih Peygamberi, ey kavmim! Dedi: Allaha kulluk edin, ondan başka bir ilâhınız daha yok, işte size rabbınızdan açık bir ayet geldi, bu, Allahın nâkası size bir âyet, bırakın onu Allâhın Arzında otlasın, sakının ona bir fenalıkla dokunmayın ki sonra elîm bir azâba uğrarsınız

Allah(c.c)'nin göndermiş olduğu ayete yani deveye iman etmek zorunda olan Semud kavmi, o ayeti yani deveyi inkar ederek keser, onların bu deveyi kesme fiilleri "Akaru" kelimesi ile ifade edilmektedir.

"Akaru" kelimesi "bir şeyin aslına vurmak, kökünü kazımak" anlamındadır. "Akartunnahle" (Hurma ağacını kökünden kestim), "Akartulbaire" (Deveyi boğazladım).

Semud kavminin kendilerine ayet olarak gönderilen deveyi boğazlamaları, onların Allah(c.c)'nin indirdiği ayete karşı olan cüretlerini göstermektedir. Aynı cüreti Mekkeliler de göstererek, Kur'an'a karşı olan inkarlarını ve elçiye karşı olan kinlerini her fırsatta dile ve fiile getirdiklerini yine Kur'an içindeki ayetlerden öğrenmekteyiz.

[008.030] Hani bir vakitler, o kâfirler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı da, onlar tuzak kurarken Allah da karşılığında tuzak kuruyordu. Öyle ya, Allah tuzakların en hayırlısını kurar.

NEML 49 ayetinde gördüğümüz Semud kavminin elçilerinin canına kast etme niyetlerinin, aynısı Mekkeliler tarafından Muhammed(a.s)'a karşı da planlanmaktaydı.

91. ayete baktığımızda; Semud kavminin kendilerine gönderilen elçi ve ayete karşı olan tutumları aynen Mekkelilerin elçi ve ayetlere karşı olan tutumları ile benzeştirilerek anlatılmaktadır.

[015.091] Onlar ki; Kur'an'ı parçalara ayırmışlardı.

Ayetin Arapça metni olan "ellezîne cealûl kur’âne ıdîn(ıdîne)" ibaresindeki "ceale" fiilinin, geçmiş zaman sigasında kullanılması maalesef birçok meal yapıcısı tarafından dikkate alınmayarak, Mekkeliler olarak anlaşılmıştır. Ayetin metnindeki "Kur'an" ifadesinin bu anlamı desteklediği düşünülerek, hiç tereddüt edilmeden Mekkelilerin yaptığı bir işlem olarak anlam verilmiştir. Evet Mekkeliler Elçi ve Kitap'ı inkar etmekteydiler ancak onların bu inkarları, Semud kavminin inkarı ile analojik bir bağ kurularak anlatılmaktadır. Maalesef bu nokta gözden kaçırılmıştır.

91. ayet içinde geçen "Idine" kelimesi "kırıldığı ve parçalandığı anda işe yaramayacak ve kullanılamaz hale gelecek olan değerli nesneler" için kullanılır. Bu kelime ile Semud kavminin ayeti yani deveyi kesmeleri için kullanılan "Akaru" kelimesi arasında "kesmek, parçalamak" anlamında bir anlam bağı vardır.

Aklımıza "neden her iki yerde de aynı kelime kullanılmamış?" şeklinde bir soru gelebilir. Buna cevap olarak "Akaru" kelimesi ile ifade edilen nesnelerin, kesildikten sonra yenilerek işe yaraması söz konusu olabilirken, "Idine" kelimesi ile ifade edilen Kur'an'ın parçalara bölünmesi halinde yani bir kısmına iman edilip, bir kısmına iman edilmemesi sonucunda hiçbir işe yaramayacağı ifade edilmektedir. Kur'an için böyle bir ifade kullanılması, böyle bir parçalamanın bize dönük mesajlarının okunmasını gerektirmektedir.

Buraya kadar yazılanları toparlayacak olursak; Mekkelilerin kendilerine gönderilen Kur'an'ı red etmeleri ile , Semud kavminin kendilerine gönderilen ayeti red etmeleri aynileştirilerek, onların deveyi yani ayeti red etmeleri, Kur'an'ı red etmeleri şeklinde analojik bir bağ ile beyan edilmektedir . Semud kavminin, ayeti yani deveyi red etmeleri sonucunda başlarına gelenler ile, Mekkelilerin ayeti yani Kur'an'ı red etmeleri sonucunda başlarına gelecek olanlar Semud kavmi örneğinde gösterilmektedir.

Buradan şunu anlamak mümkündür; Kur'an parçalanmadan yani hiçbir ayeti ötelenmeden hayat içinde bütüncül bir şekilde pratize edilmesi gereken bir hüküm kaynağıdır. Çoğumuzun yaptığı şekli ile namaz, oruç gibi ibadetleri Kur'an'dan alıp hayat içinde gerekli olan ibadet hükümlerini başka kitaplardan almanın adı, "Kur'an'ı parçalamak" anlamına gelecektir. Bu parçalama Semud kavmine gönderilen ayet olan devenin parçalanması ile aynı olup, devenin parçalanması sonucunda Semud kavminin başına gelen akıbetin benzeri, Kur'an'ı parçalayanların başına gelecektir. Bu konuyu daha etraflı bir biçimde "Semud Kavminin Helakının Örnekliğinde Helakın Evrenselliği" başlıklı bir yazıda ele almaya çalışmıştık.

Allah(c.c) göndermiş olduğu Elçi ve Kitaplar ile dünya hayatında yaşayan insanların tabi olacakları kuralların ana hatlarını belirlemiştir. İnsanlar, şayet bu kuralların yerine başka kurallar hayata geçirmeye kalktığı anda hayatın düzeni bozularak yer yüzünde fesat meydana gelecektir. Yaşanan bu fesat toplumları yıkıma götürerek onların helak olması anlamına gelir.

[017.058] Hiç bir ülke (veya şehir) olmasın ki, kıyamet gününden önce biz onu (ya) bir yıkıma uğratacağız veya onu şiddetli bir azabla azablandıracağız; bu (muhakkak) o kitapta yazılıdır.

Dünya tarihine baktığımız zaman, dünya sahnesine gelen birçok uygarlığın tarih sahnesinden silindiğini görürüz. Bu uygarlıkların tarih sahnesinden silinme sebebi, kendileri için belirlenen ilahi kurallar yerine beşeri kuralları yaşam alanına sokmalarıdır. Bu helak yasası kıyamete kadar geçerli bir yasa olup, beşeri kuralları benimseyerek, ilahi kuralları benimsemeyen bütün toplumlar tarih sahnesinden silinecektir.

Sonuç olarak; Kur'an kıssa yollu anlatımlar ile bizden önceki yaşamlardan örnekler vererek, kıssadan hisse alınmasını amaçlamaktadır. Konumuz olan ilgili ayetleri bu kıssaların, özellikle Salih(a.s) kıssası içinde geçen anlatımlar örnek alınarak okunmaya çalışılmasının daha doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmekteyiz. Yaptığımız çalışma "Deve" ve "Kur'an" kelimelerinin arasındaki ortak payda olan "Ayet" kavramı arasında analojik bir bağ kurarak ilgili ayetleri anlamaya çalışmaktır.

Yapılan meallerin bir çoğunun böyle bir analoji kurularak yapılmadığı için, Semud ile bağı kurulmamış bir halde anlam verilmeye çalışıldığını gördük. "Bizim yaptığımız doğrudur" demek istememekle birlikte, ilgili ayetlerin Salih(a.s) kıssası göz önünde bulundurularak okunduğunda, Kur'an'ın Kur'an ile tefsirinin daha isabetli yorumlar çıkaracağını söyleyebiliriz.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

16 Nisan 2015 Perşembe

Semud Kavminin Helakının Örnekliğinde Helakın Evrenselliği

Kur'anda bir çok sure içinde gördüğümüz kıssa yollu anlatımların amacı , "Sünnetullah"ın arz üzerinde nasıl işlediği ve bu işlemenin sadece adı geçen kavimlere özgü değil , aynı fiilleri işleyen topluluklarında bu işleyiş çerçevesinde helak olacaklarının bilinmesi amacına dayanmaktadır.

Salih (a.s) ın kavmi olan Semud , helak edilmiş olanlar listesinde yer almakta olan kavimlerden birisi olarak öne çıkmaktadır. Semud kavmine ayet olarak gönderilen "Dişi Deve" ile ilgili olarak klasik tefsirlerde onun kayadan çıkması , kılı , tüyü ile meşgul olunmuş , mesaj içerikli bir okumaya maalesef tabi tutulmamıştır. Kavimlerin helak edilmesi konusu gündeme geldiği zaman yapılan tartışma konusu , helakın devam eden bir süreç olup olmadığı çerçevesinde olup , bu tartışmanın yapılması bile  "Sünnetullah" olgusunun tam anlaşılamamış olmasından kaynaklanmaktadır. 

Kavimlerin helakı ile ilgili ayetler şayet "Sünnetullah" olgusu hesaba katılarak okunmuş olsaydı , bu tür tartışmaların ne kadar gereksiz olduğu anlaşılır , klasik tefsirlerde bu konu ile ilgili yapılan yorumlar ,masal tadında bir anlatım olarak okunup İsrailiyyat masalları ile güzelleştirilmeye !!! çalışılmaz , helak ile ilgili ayetlerin  "Sünnetullah" olgusunun bir gereği olarak , kıssalardaki anlatımlarda öne çıkan özellikleri taşıyan toplulukların, er veya geç helak edileceklerinin değişmez bir yasa gereği olduğu anlaşılırdı. 

Bu noktada , Şuayb (a.s) kavminin öne çıkan özelliği olan ,ölçü ve tartıyı noksan tutmaları yani ekonomik hayatta adaleti gözetmemiş olmaları , Lut (a.s) ın kavminin homoseksüellik yolu ile ahlaki alanda bozulma göstermeleri onları helake götüren sebeblerdir. Bu gün bu Elçilerin kavimlerindeki yanlışların yapılmaya devam ediliyor olması, bu toplulukların er geç yıkılacağının bir habercisidir. Onların yıkımı başlarına taş yağarak gerçekleşmesini beklemek gibi bir durumdan ziyade, bu toplulukların  yaptıklarının karşılığını yaşadıkları hayat içinde görmeleri gibi bir helak olma durumuna düşmeleri olarak anlamak gerektiğini düşünüyoruz.

Helak edilen kavimlerin tamamında öne çıkan ortak nokta, o toplulukların yaşamlarını belirleyici olan Rab ve İlah'ın Allah (c.c) değil başka İlah ve Rabler olmasıdır. Allah(c.c) nin dışında belirleyiciler edinen bu kavimler , kendilerine Allah (c.c) tarafından gönderilmiş olan uyarıcı Elçileri red ederek başka belirleyicilere kulluk etmeye devam edeceklerini beyan etmişlerdir. Salih (a.s) ın kavmi olan Semud bu kavimlerden birisidir. 

[011.061]  Semûd (kavmine) de kardeşleri Salih’i elçi olarak gönderdik. «Ey benim halkım!» dedi, «Yalnız Allah’a ibadet edin, çünkü sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Sizi topraktan yetiştirip yaratan, sizi orada yaşatan O’dur. O halde O’ndan mağfiret dileyin, yine O’na dönün, tövbe edin. Çünkü Rabbim kullarına çok yakın ve onların tövbe ve dualarını kabul edendir.»
 [026.141-52] Semud halkı da resulleri yalancı saydı. Kardeşleri Salih onlara: «Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.

Verdiğimiz örnek ayet meallerinden anlaşılacağı üzere , Semud kavmi müreffeh bir hayat sürmelerine rağmen şirk esasına dayalı bir sistemi seçmişler , Arz üzerinde ıslaha değil fesada koşan bir topluluk olmuşlardır. Elçileri Salih, onlara yaptıklarının yanlış olduğunu haber vermek üzere gönderilmiş ve kavmi tarafından tekzip edilmiştir. Bunun üzerine Allah (c.c) Semud kavmine Ayet olarak dişi bir Deve göndermiş fakat kavmi onu öldürmüştür. 

 [007.073]  Semud kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber olarak gönderdik. Salih onlara dedi ki, 'Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilâhımız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi. Şu Allah'ın dişi devesi size bir delildir. Bırakın onu, Allah'ın çayırında otlasın, sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa acı bir azaba çarptırılırsınız.
 [007.077]  Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler.
 [054.027]  Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Sen onları gözetle ve sabret.
 [091.011-5]  Semûd kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın elçisini) yalanladı. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) atıldığında, Allah'ın Resûlü onlara: «Allah'ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!» dedi. Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri günahları sebebiyle onlara büyük bir felâket gönderdi de hepsini helâk etti. (Allah, bu şekilde azap etmenin) âkıbetinden korkacak değil ya!

 Salih (a.s) ın kavminin kıssası kısaca bu şekildedir , bu kıssa bize geçmişlerin masalları olarak anlatılmadığına göre , bu kıssadan bir hisse çıkarmak ve onu yaşadığımız hayat ile nasıl bir bağlantısını kurabiliriz şeklinde bir soruya şu cevabı vermek mümkündür.

Ayetlerden anlaşıldığına göre , Ayet olarak gönderilen Devenin "Allahın Arzı" olarak belirtilen yerlerde yemesine içmesine kimsenin karışmaması ve rahatlıkla otlamasına izin verilmesi istenmektedir. "Allahın Arzı" olarak özellikle vurgulanan topraklarda EMANETÇİ olduklarını unutan Semud kavmi'nin müşrik ileri gelenleri , üzerinde bulundukları topraklarda tasarruf hakkını sahiplik olgusu içinde yani ASALETEN yerine getirmeye kalkarak sadece kendilerinin hayat hakkı olduğunu iddia etmişler ve "Allahın Devesi"ni kesmişler ve helak edilmişlerdir. 

Şimdi bu kıssa bize neden anlatılmıştır ?.

Klasik tefsir anlayışında olduğu gibi sadece masal tadında köy kahvelerinde okunması veya modernist tefsir anlayışında olduğu gibi mecazi anlatımlar olup böyle bir helakın vaki olmadığı yani bir nevi ütopik bir masal olsun diye mi anlatılmıştır ?. 

İki yaklaşıma verilecek cevap , Hayır olacaktır.

"Allahın Arzı" ve "Allahın Devesi", bu iki terim kıssanın evrensel bir mesajı olduğuna dair iki önemli terimdir. 

Bu iki terim,  yaşadığımız Dünya'nın  üzerinde olan ve İnsanın emrine müsahhar kılınan , Dağ , Orman , Nehir , Hayvanlar v.s gib unsurların asıl sahibinin kim olduğuna vurgu yapmaktadır. Ahzab s. 72. Ayetinde vurgulandığı üzere , "Emanetçi" vasfına sahip olarak yaratılan İnsan , yaşamı boyunca kullandığı her ne varsa onun üzerinde asla onun asıl sahibiymiş gibi bir tasarrufta bulunmaya hakkı yoktur. 

Allah (c.c) nin , bir çok Ayette bizim emrimize amade kıldığı şeyleri yine onun gösterdiği kullanma klavuzu dahilinde kullanmak zorunda olduğunu unutan İnsanlar , kendi hevaları doğrultusunda edindikleri kullanma klavuzları doğrultusunda , kendilerine emanet edilen bu şeyleri kendi malları zannederek , istedikleri gibi kullanmışlar ve neticede büyük bir fesada sebebiyet vermişlerdir.

Bu gün üzerinde yaşadığımız Arz üzerinde her ne varsa bunları bizden sonraki kuşaklarda kullanacak ve onlardan yararlanacaktır. Ancak Arz üzerinde kan dökücü ve fesad çıkarıcı bir varlık olan İnsan , bunları unutarak sadece kendisini ve bu günü  düşünerek Arz üzerindeki dengeyi bozmaktadır. 

  [030.041]  İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.

Rum s. 41. Ayetine baktığımız zaman , Sünnetullah dediğimiz değişmez yasalardan bir tanesi karşımıza çıkmaktadır. Deniz'de ve Kara'da fesadın yani bozulmanın meydana gelmiş olmasının müsebbibi olarak İnsan gösterilmektedir , Ayetin devamında insanların yaptıklarının karşılığı olarak bu fesadın kendilerine geri döndürülerek belki bu yolu terketmelerinin beklendiği beyan edilmektedir. 

Burada bir hatırlatma yapmanın yerinde olacağını düşünmekteyiz; Kur'anda zikri geçen kavimlerin helak edilme süreci, düşündüğümüz gibi kısa bir süreç içinde olmamıştır. Elçilerin kıssalarını okuduğumuz zaman sanki böyle bir anlatım varmış zannı hakim olabilir , ancak helak edilen kavimlerin helak edildiği zaman adı geçen Elçi o kavme gönderilmiş tek Elçi değildir , adı geçen kavimlere o Elçilerden önce bir çok Elçiler gelip geçmiştir. Nuh (a.s) kıssasını hatırlayacak olursak onun 950 sene tebliğde bulunmuş olması sonucunda kavminin helak edilmiş olması sürecin ne kadar uzun olduğu konusunda fikir verebilir. 
 
 Bu gün Dünyamıza bir bakalım; adına "Çevre Felaketi" dediğimiz bir çok sıkıntılı durum biz İnsanları tehdit etmektedir. Bu tehdidin sebebi olarak , İnsanların daha rahat ve müreffeh yaşama adına geliştirmeye çalıştıkları sanayi ve teknoloji'nin, çevreye atılan atıkları ve bu atıkların ekolojik dengeyi alt üst ederek insanların yaşamını tehdit ettikleri gerçeği bu gün Dünyanın en önemli gündemini teşkil etmekte olmasına rağmen , aynı İnsan üretim adına bu fesadı devam ettirmekten kendini alamamaktadır. 

 Helak dediğimiz olayı ,Kur'anda anlatıldığı şekli ile sadece gökten taş yağması gibi algılamak , bu olayın Sünnetullah'ın bir neticesi olmasına ve evrenselliğine gölge düşürecektir. Helak dediğimiz felaketler dün nasıl meydana geldiyse bu gün de yaşanmakta bu gidişle kıyamete kadar yaşanacaktır. 

Örnek verecek olursak ; Geçtiğimiz yıllar içinde , Amerikanın Japonya ya atmış olduğu atom bombası , o ülke insanlarını yıllarca etkilemiş ve hala etkilemektedir , Çernobil atom santralı'nın patlaması ile meydana gelen olaylar , körfez savaşında Kuveyt'te ateşe verilen petrol kuyularından çıkan alev ve dumanlar , daha buraya yazamayacağımız binlerce felaket bir nevi helak edilme anlamına gelmekte olup bu felaketlerden etkilenen milyonlarca insan , ekonomik , sosyal ,siyasal , sağlık yönünden sıkıntı içinde bulunmaktadır. 

Çevreye salınan zararlı gazlar neticesinde iklimler değişmekte , ve bu değişim İnsan üzerinde bir çok sorunlar meydana getirmektedir. Bu tür fesadlar devam ettiği müddetçe , ilerleyen yıllarda daha büyük felaketlerin geleceği yolunda bir çok uyarılar yapılmasına rağmen bunlar kulak arkası edilerek bir kaç kişinin mutluluğu için binlerce kişinin hayatı tehlikeye atılmaktadır.

Semud kavminin helakı üzerinden verilmek istenen mesajı okuduğumuzda , dün Semud kavminin yaptığı fesad olan , "Allahın Arzı" nı ve "Allahın Devesi" ni sadece kendi menfaatleri doğrultusunda kullanarak , Arz üzerinde kendilerinden başkalarının da yaşam hakları olduğunu unutmaları sadece günü kurtarma hevesine dalarak yaptıkları fesad , sonuç olarak kendilerine helak olarak geri dönmüştür. Bizler aynı şekilde kendimizden başkasının yaşam hakkına saygı duymayarak yaptığımız çevre katliamlarının cezasını ekolojik dengenin bozulması neticesinde çevre felaketi olarak ödemekteyiz.

Bu gün bilim insanlarının Dünyanın karşı karşıya kaldığı çevre felaketlerinin ileride daha büyük facialara yol açacağı uyarısı, bazılarımız için "Komplo Teorisi" olarak görülmektedir  fakat , Kur'an da bahsi geçen helak olaylarının Nuh (a.s) kavmi örneğine baklacak olursak bu kavmin helakı 950 sene süren bir sürecin sonucu olduğu hatırlanacak olursa , ilerleyen yıllarda başımıza gelecek olan felaketler önlem alınmadığı takdirde bizim helakımıza sebeb olacaktır. 

Dünyanın sıcaklığının artarak kutuplardaki buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi neticesinde , deniz seviyesinin altında bir ülke olan Hollanda'nın , gelecek yıllarda sular altında kalarak , Nuh tufanına benzer bir helak ile yok olmayacağı ne malumdur. Hollanda'ya baktığımız zaman ,Lut (a.s) kavminin ahlaksızlığının zirve yapmış olduğu , Kadınlar veya Erkeklerin birbirleri ile olan evlilikleri artık resmiyet kazanmış ve Devlet tarafından karı koca belgesi verilir hale gelmiştir. Bu ülkenin zaman içinde helak olması değişmez bir yasa olup bu yasanın su baskını halinde gerçekleşmeyeceğini kim garanti edebilir ?. 

"Benden sonrası tufan" diyerek kendisinden başkalarının yaşam hakkına saygı duymayan Semud kavmi Deveyi öldürerek bu hareketinin bedelini çok ağır bir biçimde ödemiş olması bizler içinde örnek olmalı , bizler sadece kendimizi merkeze alan bir hayat yerine , Dünya üzerinde yaşayan diğer canlıları yani "Ekolojik Denge" yi gözeterek yaşamalı ve bizden sonra gelecek olanlara daha güzel bir Dünya bırakmaya çalışmalıyız aksi takdirde bunun cezasının Dünya ve Ahirette çok pahalı bir şekilde ödemek zorunda kalacağız. 

Kavimlerin helakı ile ilgili Ayetleri sadece o kavim ile sınırlı tutmayarak , mesaj içerikli bir okuma yöntemi ile okuduğumuzda karşımıza böyle bir durum çıkmaktadır. Ellerimiz ile yaptığımız fesadın cezasını hem kendimiz , hem de gelecek nesiller çekecektir.

Sonuç olarak ; Kavimleri helak edilmesi ile ilgili Ayetleri onların helak edilme sebebi olan başta şirk olmak üzere , Şuayb (a.s) ın kavmi örneğinde ölçü ve tartıda haksızlık , Lut (a.s) ın kavmi örneğinde cinsel sapmalar , Salih (a.s) ın kavmi örneğinde ekolojik dengeye zarar vermek şeklinde okuduğumuzda aynı hataların bu gün de tekrarlanıyor olması helakın kaçınılmaz bir son olduğunu göstermektedir. Helak edilme denildiği zaman aklımıza sadece Kur'anda zikri geçen kavimler gelmemeli , helak edilen kavimlerin işlemiş oldukları fiiler akla gelmeli , Sünnetullah gereği bu fiillerin toplulukları zaman içinde helaka sürüklediği hatırdan çıkarılmamalıdır. Kur'an kıssa yollu anlatımlar ile zikri geçen kavimlerin yapmış oldukları hataları öne çıkararak , sonraki gelenlerin bu fiileri işlememelerini öğütlemekte , aksi takdirde başlarına neler geleceğini göstermektedir. 

                                  EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

29 Mart 2014 Cumartesi

Salih a.s Kıssası ve Kavminin Deve İle İmtihanı

Salih as Allah cc nin insanlar içinden seçmiş olduğu elçilerden olup kıssası kur'anın bir kaç suresinde bizlere anlatılmaktadır. Salih as ın kavmine imtihan için gönderilmiş olan dişi deve üzerinden verilmek istenen mesaj ve o mesajın bizler için ne ifade ettiğini anlamaya çalışacağımız bu yazımızda, önce kıssanın kur'anda geçen ayet meallerini vermek istiyoruz. 

Araf s. 73-79. ayetlerinde anlatılan kıssanın meali şöyledir. 

73 - Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i : "Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi. İşte şu, Allah'ın devesi, size bir ayettir; bırakın onu Allah'ın yeryüzünde yesin , sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa sizi acı bir azap yakalar."
74 - Düşünün ki  Âd'dan sonra sizi hükümdarlar kıldı. Ve yer yüzünde sizi yerleştirdi: O'nun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.
75 - Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler, içlerinden zayıf görünen müminlere: "Siz, dediler, Sâlih'in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" (Onlar da): ", doğrusu biz onunla gönderilene inananlarız!" dediler.
76 - Büyüklük taslayanlar: "Biz, sizin inandığınızı inkâr edenleriz!" dediler.
77 - Derken dişi deveyi boğazladılar ve Rablerinin buyruğundan dışarı çıktılar; "Ey Sâlih, eğer hakikaten elçilerdensen, bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize getir! "dediler.
78 - Bunun üzerine hemen onları, o sarsıntı yakaladı, yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
79 - Sâlih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! And olsun ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz." 

Kıssanın araf suresinde anlatılan ayetlerine baktığımızda semud kavminin öne çıkan özelliğinin diğer kavimlerde görüldüğü gibi şirk olduğudur.
[006.123]  Böylece, her kentte ileri gelenleri, oranın suçluları yaptık ki, orada hileler çevirsinler. Halbuki bunlar, kötülüğü başkasına değil kendilerine yapıyorlar da farkına varmıyorlar.
[017.016]  Bir memleketi helâk etmek murad ettiğimiz vakıt ise oranın mütrefine (itaat) emrederiz, onlar itaat etmez de orada fısk yaparlar, bunun üzerine o memleket aleyhine huküm, hakkolur artık onu tedmir eder de ederiz.

Enam s 123. ayeti ve isra s. 16. ayetinde buyurulduğu üzere "müşriklerin sünneti" olarak tabir edebileceğimiz yoldan Salih as ın kavmininde geçtiği görülecektir.

Helak edilen kavimlere baktığımız zaman gelen elçilere ilk çıkanların o beldenin "mütref" ve "müstekbir" olarak tabir edilen önde gelenleri olduğu görülür. Salih as a karşı çıkanlarda semud kavminin müstekbirleri olmuştur. Müstekbirler ellerinde tuttukları servet ve güç ile , müstaz'af olarak tabir edilen kavmin servet ve güç bakımından geride olanları üzerinde kurdukları tahakkümle onların ne yapacaklarına karar verecek konumda olduklarını iddia etmekte olup bunlara rağmen gelen elçiye iman eden muvahhidler bu müstekbirlere rağmen iman etmektedirler.    

Salih as'ın kıssasında semud'a imtihan için ayet olarak bir dişi deve gönderilmiştir. Tefsirlere baktığımız zaman bu devenin kayadan çıktığı ve israiliyyat kabilinden hikayelerin sayfalarca yer aldığı deve üzerinden verilmek istenen mesajın ne olduğu şeklinde herhangi bir düşünde serd edilmediği görülür. Kıssanın diğer surelerinde deve ile ilgili olarak bize dönük mesajları hakkında düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.

Muhammed as ın mekkeli müşrik muhatapları'da ondan aynı şekilde "görülebilir ayet" istemiş olup Salih as ın kavmine gönderilen görülebir (mubsireten) ayet ve sonra onun kavminin o ayete yapmış olduğu muamele sonrası kavminin başına gelenler ile mekkelilerin ayet istemelerinin red edilmesi gerekçesi olarak gösterilmiştir. isra s. 59. ayetinde bu durum şöyle anlatılır. "O istenilen âyetler le risalet vermekten bizi men'eden de yoktur, ancak onları evvelki ümmetler tekzib ettiler, Semude gözleri göre göre o nakayı verdik de onunla kendilerine zulmettiler, halbuki biz o âyetleri ancak korkutmak için göndeririz"

 Salih as'ın hud s. 61-68. ayet mealleri arasında anlatılan kıssası şöyledir. 

 61. Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i . Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı. Ve sizi orada yaşattı. O halde O'ndan mağfiret isteyin; sonra da O'na tevbe edin. Çünkü Rabbim (kullarına) çok yakındır, (dualarını) kabul edendir.
62. Dediler ki: Ey Sâlih! Sen bundan önce içimizde ümit beslenen birisiydin,  babalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi engelliyor musun? Doğrusu biz, bizi kendisine çağırdığın şeyden ciddi bir şüphe içindeyiz.
63. (Sâlih) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden (verilen) apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana kendinden bir rahmet  vermişse, buna ne dersiniz? Bu durum karşısında O'na âsi olursam beni Allah'tan  kim korur? O zaman siz de bana ziyan vermekten fazla bir şey yapamazsınız.
64. Ey kavmim! İşte size ayet olarak Allah'ın devesi. Onu bırakın, Allah'ın arzında yesin . Ona kötülük dokundurmayın; sonra sizi yakın bir azap yakalar.
65. Fakat Semûd kavmi o deveyi, ayaklarını keserek öldürdüler. Sâlih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha yaşayın!" Bu söz, yalanlanamayan bir tehdit idi.
66. Emrimiz gelince, Sâlih'i ve onunla beraber iman edenleri, bizden bir rahmet olarak (azaptan) ve o günün zilletinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin kuvvetlidir,  galip gelendir.
67. Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı ve yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
68. Sanki orada hiç oturmamışlardı. Biliniz ki, Semûd kavmi gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilesiniz ki, Semûd kavmi uzak kılındı.

Hud suresinde anlatılan bölümde , Semud'un müstekbirleri klasik müşrik söylemi olan "atalar dini" söylemini öne çıkararak kendi haklılıklarına, babalarının'da müşrik oldukları gerekçesini göstermektedirler. Dikkat edileceği üzere gerekçeleri"biz atalarımızı böyle bulduk" olup gelen vahyi red etmelerinin sebeblerinden biridir. Bu söylem aynı şekilde Muhammed as ın mekkeli muhatapları tarafından'da dile getirilmiştir.

Şuara s.141-159. ayetler meali şöyledir.

 141. Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı.
142. Kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
143. Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
144. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
145. Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
146. Siz burada, güven içinde bırakılacak mısınız ?
147. "Böyle bahçelerde, çeşme başlarında ?"
148. "Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında?"
149.  dağlardan ustaca evler yontuyorsunuz .
150. Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.
151. "O aşırıların emrine uymayın."
152. "Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyenler(in sözüyle hareket etmeyin).
153. Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!
154. Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir.
155. Salih: İşte bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi.
156. Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı yakalayıverir.
157. Buna rağmen onlar deveyi kestiler; ama pişman da oldular.
158. Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
159. Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. 
 
 Şuara suresinde anlatılan bölüme baktığımız zaman surede anlatılan kıssalardaki ortak nokta olan "ücret istememe" konusu ön planda olup bu konu Muhammed as ın mekkeli muhataplarına söylediği sözlerdendir. Ücret karşılığı bir iş yapmama kişinin iyi niyetinin bir göstergesi olup bütün elçilerin ortak noktalarından birisini oluşturmaktadır.   

Deve'nin görünür ayet olarak gönderilmesi ve onun imtihan olması , bu suredeki anlatımda öne çıkmaktadır. Semud ahalisi ile deve'nin su içme hakkı belli günler için sınırlandırılmış olup bu şekil bir imtihan bizlere Allah cc nin bizleri tabi tuttuğu deneme konularında bizler tarafından herhangi bir sorgulama yapmadan teslim olmaktan başka şansımız olmadığı mesajını vermektedir. 

Şöyle bir düşünelim, bir köy muhtarı köyün su alma hakkını bir gün kendisine, bir gün bütün köye şeklinde bir taksimde bulunmuş olsa bu muhtarın adı zalim muhtar denilip bütün köyün isyan etmesine sebeb bir durumdur. Ancak Allah cc kullarının imtihan için semud kavmine bir gün, deveye bir gün tayin ettiği zaman bunun adı imtihan olup Allah cc için zalim gibi bir söz söylemek kimsenin haddi olamaz. İşte böyle bir durum semud kavmine gönderilen deve üzerinden örneklendirilerek kulların Allah cc den gelen her şeye boyun eğmek durumunda oldukları isyan etmek şeklindeki tepkilerin karşılığının ne  olabileceği gösterilmektedir.




Neml s. 45-53. ayetleri meali şöyledir.

45. Andolsun ki, "Allah'a kulluk edin!" (demesi için) Semûd kavmine kardeşleri Sâlih'i gönderdik. Hemen birbiriyle çekişen iki zümre oluverdiler.
46. Sâlih dedi ki: Ey kavmim! İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz? Allah'tan mağfiret dileseniz olmaz mı? Belki size merhamet edilir.
47. Şöyle dediler: Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık. Sâlih: Size çöken uğursuzluk , Allah katından  dır. Hayır, siz imtihana çekilen bir kavimsiniz, dedi.
48. O şehirde dokuz kişi  vardı ki, bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı.
49. Allah'a and içerek birbirlerine şöyle dediler: Gece ona ve ailesine baskın yapalım (hepsini öldürelim); sonra da velisine: "Biz (Sâlih) ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz" diyelim.
50. Onlar böyle bir tuzak kurdular. Biz de kendileri farkında olmadan, onların planlarını altüst ettik.
51. Bak işte, tuzaklarının âkıbeti nice oldu: Onları da; (kendilerine uyan) kavimlerini de (nasıl) toptan helâk ettik!
52. İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Anlayan bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır.
53. İman edip Allah'a karşı gelmekten sakınanları ise kurtardık.

Neml suresinde anlatılan bölüme baktığımız zaman , kavmin birbirleri ile çekişen iki gurup yani mü'min ve müşrik şeklinde ikiye ayrıldığını görmekteyiz. Her elçinin çağrısına az da olsa müstaz'aflar dan olan bir gurup iman etmiş ve bunlar müstekbirler tarafından hor ve hakir görülmüşlerdir. 47. ayette kavminin Salih as a onun ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğratıldıkları şeklinde bir şikayetleri vardır.
"Biz hangi kente (ülkeye) bir elçi gönderdikse, ora halkını, yalvarıp yakarsınlar diye, darlık ve sıkıntıya uğratmışızdır."
Araf suresi 94. ayetinde bildirilen bu durum Salih as ın kavmi içinde geçerli olup aynı durum Musa as ın kıssasında firavun kavmi için uygulanmıştır.

Bu surede semud kavminin müstekbir taifesinden olan 9 kişilik bir çeteden bahsedilmektedir. Bunlar kavmin önde gelen müstekbirleri olup kendilerini kavm ile ilgili son sözü söyleyenler  olarak görmek gibi bir durumları olduğu göze çarpmaktadır, Salih as ı öldürüp sonra biz yapmadık diyerek faili meçhul bir cinayet ile onu ortadan kaldırma planları kurmalarına karşın bu planlarının işiten ve gören Allah cc tarafından nasıl başlarına yıkıldığı malumdur.

Zariyat s. 43-45. ayet mealleri şöyledir. 

43 - Semud kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani onlara: "Belirli bir süreye kadar dünyadan yararalanıp, geçinin!" denmişti.
44 - Onlarsa Rablerinin emrine karşı büyüklük tasladılar. Bunun üzerine kendilerini, bakıp dururlarken yıldırım yakalayıp, çarptı.
45 - Artık onlar, ne kendi kendilerine ayağa kalkabildiler, ne de yardım gördüler.
 
Kamer s. 23-32. ayet mealleri şöyledir. 

 23 - Semûd da o uyarıları yalanladılar.
24 - "Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz." dediler.
25 - "Zikir, aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır o, yalancı, küstahın biridir" (dediler).
26 - Yarın onlar, yalancı, küstahın kim olduğunu bilecekler.
27 - Biz onlara, kendilerini imtihan etmek için dişi deveyi göndereceğiz. Onun için sen onları gözet ve sabırlı ol.
28 - Onlara suyun aralarında paylaştırılacağını haber ver; her içene düşen miktar, hazır kılınmıştır.
29 - Bunun üzerine arkadaşlarına bağırdılar. O da (bıçağı) çekerek (deveyi) kesti.
30 - Ama azabım ve uyarılarım nasıl oldu.
31 - Biz onların üzerine tek sayha (korkunç bir ses) gönderdik; ağılcının topladığı çalı çırpı kırıntıları gibi kırılıp dökülüverdiler.
32 - Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
 

Şems s. 11-15. ayetleri meali şöyledir.  

11 - Semud, azgınlığıyla Hakk'ı yalanladı,
12 - En azgınları ileri atılınca,
13 - Allah'ın Rasulü (Salih ) onlara: "Allah'ın devesini ve onun su nöbetini gözetin." demişti.
14 - Fakat onlar peygamberi yalanlayıp deveyi kestiler. Rableri de günahlarını başlarına geçiriverdi de orayı dümdüz etti.
15 - Öyle ya, Allah bu işin sonundan korkacak değil ya. 


Sonuç olarak; Salih as Allah cc nin semud kavmine göndermiş olduğu elçilerden olup, helak ile neticelenen bir son ile kur'anda yerini almış bir kavmin elçisidir. Muhammed as ın mekkeli muhatapları bir çok ayette "ona bir ayet indirilmeli değilmiydi" şeklinde isteklerine karşın kur'an, semud kavminin ayet isteği sonucunda onlara gönderilen dişi deve ayetine karşı yaptıkları muamele sonucunda helak edildiklerini hatırlatarak, mekkeli müşrik muhataplara görsel ayet göndermeme gerekçesini semud kavminin sonunu hatırlatarak geri çevirmiştir. Dişi deve ayeti üzerinden verilmek istenen mesajlardan biriside , Allah cc nin kulları için seçmiş olduğu imtihan yolları konusunda kulların onu sorgulamak veya itiraz etmek gibi bir seçenekleri olmadığının , tek seçeneklerinin bu imtihan karşısında boyun eğerek gereğini yapmak olduğu olup red ve isyan şeklinde verilen bir cevabın neticesinin kullara neye mal olacağının canlı bir göstergesi semud kavmi üzerinden gösterilmiştir.

                                     EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

4 Haziran 2013 Salı

Lut a.s Kavminin İmtihan Sonucunun Önceden Bilinmesi

Kur'anda "ibrahim'in misafirleri" adı altında anlatılan, hud,hicr, ankebut ve zariyat surelerinde geçen kıssa'da ibrahim as a müjde verilmesi ve lut kavminin helak edileceği haberi verilir. Lut as ın kavminin helak edileceği haberi artık geri dönülmez bir karar olarak elçiler tarafından ibrahim as a bildirilmesinin bize mesaj veren yönlerinden birisi, Allah cc nin kulunun imtihan sonucunu önceden bildiği mesajıdır. Lut as ın kavminin imtihanı devam etmekte ancak karısının geride kalacaklardan olduğunun geri çevrilemez bir karar olması onların imtihanlarının sonucunun daha bitmeden önce bilindiğinin bir haberidir.    

İbrahim as a gelen elçilerin ona lut as kavmi ile ilgili verdikleri haber şöyledir.  

 -----11.074-76 Vaktaki İbrâhim’in kalbinden korku geçip gitti ve ona müjde geldi, hemen tuttu Lût’un halkı hakkında bizimle mücadeleye başladı. Çünkü İbrâhim çok yumuşak huylu, yufka yürekli ve kendisini Allah’a teslim eden bir kuldu. «Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü gerçek şu ki, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir.»
-----015.058-60 «Haberin olsun» dediler, «Biz suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik. Ancak eşi dışında Lut’un ailesi müstesna. Çünkü onların hepsini kurtaracağız. Eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük.»
-----029.031 Vaktâ ki elçilerimiz, İbrahim'e müjde ile geldiler. Dediler ki: «Biz muhakkak şu kasabanın ahalisini helâk edeceğiz. Çünkü onun ahalisi, zalimler oldular.» Dedi ki: «Orada muhakkak ki, Lût vardır. Dediler ki: «Biz orada kim olduğunu daha iyi biliriz. Elbette O'nu ve ehlini kurtaracağız, karısı müstesna. O geride kalanlardan oldu.»
-----051.032-37  «Biz» dediler, «Suçlu bir güruhun, haddini aşanların tepelerine, çamurdan pişirilip de Rabbinin nezdinde damgalanmış taşları indirmek için görevlendirildik.»Bu arada, mü'minlerden orda kim varsa çıkardık. Fakat orada müslümanlardan bir haneden başka bulmadık.Ve pek acıklı azabtan korkacaklar için orada bir alâmet bıraktık.

4 ayrı surede anlatılan lut kavminin helak öncesi durumları o kavmin geri çevrilmez bir azaba çarptırılacakları , hatta zariyat s. de anlatılan bölümü olayın olmadan önce olacak olan şeklini anlatan bir bölümdür.    

Lut kavminin helakının bu şekilde bildirilmesi o kavmin imtihanı devam etmekte iken olan bir durum olup özellikle karısının iman etmeyeceğinin bildirilmesi lut as ın karısının imtihanın devam etmekte iken onun iman etmeyeceği ve geride kalanlardan olacağının takdir edilmiş olmasının bildirlmesi , "Allah cc nin kulunun imtihan sonucunu bilmeyeceği" düşüncesi ile örtüşmez. Zariyat s.de anlatılan bölümde ise olayın olduktan sonraki hali daha olmadan anlatılarak bir tek ev halkından başka iman eden olmayacağının bildirilmesi sonucun önceden bilinmesinin daha açık bir anlatım ile beyanıdır.   

Elçiler lut as a geldiklerinde helak kararının önceden verilmiş olması artık o kavmin iman etsede helak edileceğini göstermez. Karısı veya kavmi elçiler geldiği zaman toptan iman etme niyetleri olmuş olsaydı acaba onlara ," sizin helak kararınız verildi artık iman edemezsiniz" mi denilecekti ? tabiki hayır ancak helak anındaki iman etmeleri onlara fayda etmeyecekti.  

Sonuç olarak , "ibrahim as kıssası içinde anlatılan "ibrahim'in misafileri" bölümündeki lut as ın kavminin helak kararının ibrahim as ave bu haber verilmesi o kavmin helakının geri dönülmez olduğu imtihan sonucunun önceden bilindiğinin bir haberi olması açısından mesaj taşımaktadır. Kulun imtihan sonucunun önceden bilinmesi demek o kulun işledikleri üzerinde bir baskı yapılarak Allah cc nin istediği yönde bir sonuç alması demek değildir. "Gayb" dednilen kavramın Allah cc için geçerli olmadığı onun gaybı bilmesi demenin kulları için gayb olan şeyi bilmesi demek olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. "Kulun imtihan sonucunu biliyorsa imtihanın ne  önemi var" gibi düşünceler kur'an kaynaklı bir düşünce olmayıp felsefik kader inancının bir yansıması olup kur'an dışı kader inancının kur'ana onaylattırılmaya çalışılmasından başka bir şey değildir.    

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.