5 Aralık 2024 Perşembe

KEHF SURESİ ÇEVİRİSİ

1- 2- 3- 4- O övgü Allah'adır, O ki kuluna o kitabı indirdi ve onu eğriliği olan (bir kitap) olarak yapmadı. (Aksine) onu kendi katından bir çetin sıkıntıyı uyarması ve o düzgün işleri işleyen o inanan kimselere, onda sonsuz olarak durup bekleyici olacakları bir iyi iş karşılığının onlar için olduğunu müjdelemesi ve "Allah bir çocuk sahiplendi" diyen kimseleri uyarması için dosdoğru (bir kitap) olarak (yaptı).

5- Onların ve onların atalarının bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Onların ağızlarından çıkan kelime büyük (bir yalandır). Onlar bir yalandan başkasını söylemiyorlar.

6- Herhalde sen bu söze inanmadılar diye, onların izleri üzerinde benliğini kederlenerek tüketicisin

7- Şüphesiz ki biz o yerin üzerinde olan şeyleri, iş olarak onların hangisi daha iyi işleyecek diye yoklamak için, ona bir süs olarak yaptık.

8- Ve şüphesiz ki biz onun üzerinde olan şeyleri, kesinlikle bir kupkuru toprak haline de getiricileriz.

9- Yoksa sen o mağara ve o yazıt arkadaşlarının bizim şaşılacak ayetlerimizden olduğunu mu hesap ettin?

10- Bir zaman o genç erkekler o mağaraya sığınmıştı da: "Ey Efendimiz kendi katından bize bir şefkat ver ve işimizden dolayı bizim için bir olgunluk hazırla" demişlerdi. 

11- Bunun üzerine biz de (uyanmamaları için) onların kulaklarının üzerine o mağarada seneler sayısınca vurmuştuk.

12- Sonra biz onları, (mağarada) kaldıkları zamanı süre bakımından o iki grubun hangisinin daha iyi sayan olduğunu bilmemiz için harekete geçirmiştik.

13- Biz, sana onların haberini o gerçekle anlatıyoruz. Şüphesiz ki onlar Efendilerine inanmış olan genç erkeklerdi ve biz de onların doğruya iletilmelerini artırmıştık.

14- 15- Ve ayağa kalkıp: "Bizim Efendimiz, o göklerin ve o yerin Efendisidir. Biz O'nun aşağısından hiçbirini tanrı olarak asla çağırmayacağız, (eğer çağırırsak) o takdirde ant olsun ki haktan uzak bir söz söylemiş oluruz. Şu bizim topluluğumuz, O'nun aşağısından bir takım tanrılar sahiplendiler. Onlar hakkında bir açık yetki getirmeliler değil miydi? Artık Allah'a karşı bir yalan yakıştırmış kimseden daha haksızlık yapan kimdir?" dedikleri zaman, kalplerinin (sağlamlaşması için) üzerine bağ vurmuştuk.

16- (İçlerinden biri): "Ve madem ki siz onlardan ve onların Allah'tan başka kulluk etmekte oldukları şeylerden uzaklaştınız, artık o mağaraya sığının ki Efendiniz size kendi şefkatinden yaysın ve size içinizden dirseklik (rahat bir ortam) hazırlasın" (demişti).

 17- Ve sen onlar onun geniş bir yerinde (uyuyor) iken sen (orada olsaydın) o güneşi aydınlandığı zaman onların mağaralarından o sağın tarafına eğrilmekte olduğunu ve battığı zaman da o solun tarafına aşmakta olduğunu görürdün. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah kimi doğruya iletirse, artık o, o doğruya iletilendir. Ve kimi saptırırsa, artık sen onun için yönelen bir olgunlaştıran asla bulamayacaksın

18- Ve sen (orada olsaydın) onları uyanıklar olarak hesap ederdin oysa onlar uyuyorlardır. Ve biz onları o sağın tarafına ve o solun tarafına çeviriyorduk. Ve onların köpekleri de iki kolunu o girişe genişleticiydi. Eğer sen onların üzerine aydınlatılsaydın (hallerine tanık olsaydın), kesinlikle onlardan kaçarak (başka tarafa) yönelir ve onlardan dolayı kesinlikle (içine) bir korku doldurulurdu.

19- 20- Ve böylece kendilerinin arasında birbirlerine sormaları için biz onları harekete geçirdik. Onlardan bir sözcü: "Siz kaç (zaman) kaldınız?" dedi. (Onlar): "Biz bir gün veya bir günün kısmı kadar kaldık" dediler. (Bu cevabı alanlar): "Sizin kaldığınız zamanı Efendiniz en iyi bilendir. Birinizi şu gümüş paranızla hemen şu şehre harekete geçirin de yiyecek bakımından onun hangisi daha arınmış ona baksın ondan size bir rızık getirsin. Ve (şehir halkına) lütufkâr davransın ve sakın sizi bir kimseye fark ettirmesin. Şüphesiz ki onlar eğer sizin üzerinize üstün gelirlerse, sizi taşlarlar veya sizi inanç sistemlerine tekrar döndürürler ve o takdirde de sonsuz olarak asla başarıya eriştirilmezsiniz" dediler. 

21- Ve böylece biz Allah'ın söz vermesinin bir gerçek olduğunu ve o saat ki onda hiçbir belirsizlik olmadığını bilmeleri için, onları fark ettirdik. O zaman (şehir halkı yapacakları) işlerini kendilerinin arasında çekişiyorlardı. (Onlar öldükten sonra bazıları): "Onların üzerine bir yapı inşa edin. Efendileri onları en iyi bilendir" dediler. Onların (yapacakları) işleri üzerine (çekişmede) yenen kimseler ise: "Onların üzerine kesinlikle boyun eğilen bir yer sahipleneceğiz" dedi.

22- (Kimileri) diyecekler ki: "Üçtüler onların dördüncüsü köpekleriydi." Ve o algılanamayananı taşlayarak (kimileri de): "Beştiler onların altıncısı köpekleriydi" diyecekler. Ve (kimileri de): "Yedidiler ve onların sekizincisi köpekleriydi" diyecekler. De ki: Benim Efendim onların sayısını en iyi bilendir. Onları bir az kimseden başkası bilmiyor." Artık sakın onlar hakkında (sana bilgisi kapalı olmayan) bir görünür münakaşadan başka münakaşa etme. Ve sakın onlar hakkında onlardan bir kimseden de görüş isteme.

23- 24- Ve hiçbir şey için de, "Eğer Allah'ın dilemesi başka" (demeden): "Şüphesiz ki ben bunu bir sabah serinliği yapıcıyım" sakın deme. Ve unuttuğun zaman da, Efendini hatırla ve: "Efendimin olgunlukça beni bundan daha yakına iletmesini umulur" de.

25- Ve (dediler ki): "Onlar mağaralarında 300 sene kaldılar ve bunu 9 (sene) artırdılar."

26- De ki: "Allah, onların kaldıkları zamanı en iyi bilendir. O göklerin ve o yerin algılanamayananı (n bilgisi) O'nundur. O, neler görür ve neler işitir. Onların O'nun aşağısından hiçbir yöneleni yoktur. Ve kendi kararında bir kimseyi ortaklaştırmaz."

27- Ve senin Efendinin kitabından sana vahyedilen şeyi peşi sıra oku. O'nun kelimelerini hiçbir değiştirici olmaz. Ve sen O'nun aşağısından bir sığındırıcı da asla bulamayacaksın.

28- Ve O'nun yüzünü isteyerek sabah serinliği ve akşam karanlığı (sürekli olarak) Efendilerini çağırmakta olanlarla beraber benliğinle direnip gayret et. Ve sakın iki gözünü bu şimdiki yaşamın süsünü isteyerek onlardan ayırma. Ve sakın keyfi arzusuna takılmış, işi kusur işlemek olan ve bizi hatırlamaktan kalbini duyarsızlaştırdığımız kimseye de itaat etme.

29- Ve de ki: "O gerçek Efendinizdendir. Artık dileyen kimse inansın ve artık dileyen kimse de gerçeği örtsün." Şüphesiz ki biz o haksızlık yapanlar için bir ateş hazırladık ki onun surları onları kuşatmıştır. Ve eğer yana yakıla yardım isterlerse, onlara o yüzleri kavuran o yağ tortusu gibi bir suyla yardım edilir. Ne kötü içecektir ve (o ateş) dirseklikçe de (rahat bir ortamca) ne kötüdür. 

30- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, şüphesiz ki biz bir iş bakımından daha iyi kimsenin iş karşılığını kayba uğratmayız.

31- İşte onlar, onların altından o nehirler akar Adn bahçeleri onlar içindir. Onlarda o süslü koltuklar üzerine dayananlar olarak onlarda altından bileziklerden takınacaklar ve ince ipekten ve kalın ipekten giysiler giyeceklerdir. Ne iyi ödüldür ve dirseklikçe de (rahat bir ortamca) ne güzeldir. 

32- Ve onlara iki adamı bir örnek olarak ortaya koy. Biz ikisinden birine üzümlerden iki bahçe vermiş ve o ikisini de hurmalıkla kuşatmış ve ikisinin arasını da bir ekinlik yapmıştık.

33- O iki bahçenin her ikisi de yemişini vermiş ve ondan (yemişini vermekten) yana hiçbir şeyi haksızlık yapmamıştı. Ve biz ikisinin arasından bir de nehir fışkırtmıştık.

34- Ve onun (o adamın başka) ürünü de olmuştu. Durum böyleyken onunla karşılıklı konuşurken arkadaşına: "Ben senden mal bakımından daha çok ve insan gücü bakımından da daha güçlüyüm" demişti.

35- 36- Ve kendi benliğine haksızlık yapan biri olarak bahçesine girmiş ve: "Ben bunun kuruyup yok olacağına sonsuz olarak kanaat getirmiyorum ve ben o saatin ayağa dikileceğine de kanaat getirmiyorum. Ve eğer Efendime geri döndürülecek olursam da, çevrilmişlik bakımından kesinlikle bundan daha hayırlısını bulurum" demişti.

37- 38- 39- 40- 41- Onunla karşılıklı konuşurken arkadaşı ona: "Seni bir topraktan sonra bir döllenmiş hücreden takdir etmiş sonra da seni bir adam olarak denkleştirmiş olan kimseye nankörlük mü ettin? Fakat ben, O Allah benim Efendimdir ve ben, benim Efendime hiçbirini ortaklaştırmam. Ve her ne kadar sen beni senden mal bakımından ve çocuk bakımından daha az olarak görüyor olsan da bahçene girdiğin zaman, '(Bu bahçe) Allah'ın dilemesidir, Allah'tan başka hiçbir kuvvet yoktur' demeli değil miydin? Buna rağmen benim Efendimin bana senin bahçenden daha hayırlısını vermesi ve onun üzerine gökten bir hesap gönderip böylece kaygan bir toprak olması umulabilir. Veya onun suyu çukura çekilir olması onu (tekrar yukarı) istemeye asla güç yetiremeyeceğin (umulabilir)" demişti.

42- Ve onun ürünü kuşatıldı. Böylece onun tavanları üzerine çökmüş haldeki (bahçesine bakıp) onda harcadığı şeye (içi yanarak) iki elini oğuşturmaya ve: "Keşke ben Efendime hiçbirini ortaklaştırmasaydım" demeye başladı. 

43- Ve ona Allah'ın aşağısından ona yardım edecek hiçbir askeri birlik olmadı ve kendisi öç alıcı da olamadı.

44- İşte orada o gerçek yönelim Allah'a aittir. O, dönüşüm bakımından daha hayırlı ve son bakımından daha hayırlıdır.

45- Ve onlara bu şimdiki yaşamın örneğini ortaya koy. (Bu şimdiki yaşam) bizim onu o gökten indirdiğimiz böylece o yerin bitkisinin birbirine karıştığı gökten indirdiğimiz bir su gibidir. Derken (o bitki) o rüzgârların savurmakta olduğu bir ot kırıntısı oluverdi. Ve Allah her bir şey üzerine bir ölçü koyucudur.

46- O mal ve o oğullar, bu şimdiki yaşamın bir süsüdür. Ve o kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşüm bakımından daha hayırlıdır ve beklenti bakımından daha hayırlıdır.

47- Ve o gün biz o dağları gezdiririz ve sen o yeri (bir uçtan bir uca) belirgin olarak görürsün. Ve biz onlardan hiçbirini geride bırakmaksızın sürüp toplamışızdır.

48- Ve bir saf halinde senin Efendine sunulmuşlardır. Ant olsun ki bizim sizi ilk defasındaki takdir etmiş olduğumuz gibi bize geldiniz. Oysa ki bizim sizin için (belirlenmiş) bir söz zamanı asla belirlemeyeceğimizi iddia etmiştiniz.

49- Ve o kitap konulmuştur, artık o suç işleyenlerin onun içindeki şeylerden dolayı: "Yazıklar olsun bize bu kitaba ne oluyor ki küçük ve büyük geride bırakmadan onu sayılandırmış" diyerek korkuyla titreyenler olduklarını görürsün. Ve işledikleri şeyleri hazır olarak bulmuşlardır. Ve senin Efendin bir kimseye haksızlık yapmaz.

50- Ve biz bir zaman o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. O cinden olmuş böylelikle kendisinin Efendisinin buyruğundan çıkmıştı. Şimdi onlar size bir düşman olduğu halde, siz benim aşağımdan onu ve onun soyunu yönelenler olarak mı sahipleniyorsunuz? O haksızlık yapanlar için değişim bakımından ne kötüdür.

51- Ben onları o göklerin ve o yerin takdir edilişine ve kendi benliklerinin takdir edilişine tanıklaştırmadım. Ve ben o saptırıcıları bir pazu (güçlü kol) olarak da sahiplenen olmadım.

52- Ve o gün (Allah): "Bana ortaklar olduğunu iddia ettiğiniz şeylere seslenin" der. Bunun üzerine onları çağırmışlar fakat onlar kendilerini cevaplandırmamışlardır. Ve biz onların arasına bir uçurum koymuşuzdur.

53- Ve o suç işleyenler o ateşi görmüş, artık şüphesiz ki kendilerinin de ona düşücüler olduklarına (kesin) kanaat getirmişlerdir. Ve ondan çevrilecek bir yer de bulamamışlardır.

54- Ve ant olsun ki biz bu okunan (Kur'an) da o insanlara her bir örnekten evire çevire açıkladık. Ve o insanın söz dalaşıcılığı ise her bir şeyden (diğer canlılardan) daha çoktur

55- Ve o insanları, onlara o doğruya ileten geldiği zaman inanmalarına ve Efendilerinden bağışlama istemelerine o ilklerin yasasının onlara gelmesinden veya o azabın karşılarına gelmesinden başkası alıkoymadı.

56- Ve biz o gönderilmiş olanları müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmalarından başkasıyla göndermiyoruz. Ve gerçeği örtmüş olan kimseler ise onunla gerçeği kaydırmaları için o geçersizle söz dalaşı yapıyorlar. Ve onlar benim ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyi bir alay konusu olarak sahiplendiler.

57- Ve kendisinin Efendisinin ayetleri ona hatırlatıldığı halde, buna rağmen onlardan kayıtsız kalmış ve iki elinin öncelediği şeyi unutmuş kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? Şüphesiz ki biz onu (Kur'an'ı) kavrarlar diye kalplerinin üzerine bir kamuflaj ve kulaklarına da bir ağırlık oluşturduk. Eğer sen onları o doğruya iletene çağırsan, yine de onlar sonsuz olarak asla doğruya iletilmeyecekler.

58- Ve senin Efendin çok bağışlayıcıdır, çok şefkat sahibidir. Eğer onları kazandıkları şeyler nedeniyle (hemen) tutmuş olsaydı, onlar için o azabı kesinlikle çabuklaştırırdı. Aksine, onlar için (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır ki (o zaman gelince) O'nun aşağısından kurtulacak bir yer de asla bulamayacaklar.

59- Şu kasabalar, biz onları haksızlık yaptıklarında yok etmiştik. Ve biz onların yok edilmeleri için bir söz zamanı belirlemiştik.

60- Ve bir zaman Musa genç uşağına: "O iki su kütlesinin birleştiği birleştiği yere ulaşmama kadar (yürümekten) ayrılmayacağım veya (oraya ulaşmak için) uzun bir zaman geçireceğim" demişti.

 61- İkisi, ikisinin (iki su kütlesinin) arasının birleştiği yere ulaştıklarında, balıklarını unutmuşlar, böylece o da o su kütlesinde gözden kaybolarak yolunu tutmuştu.

62- İkisi (orayı) geçtiklerinde (Musa) genç uşağına: "Sabah serinliği (yemeği)mizi bize getir, ant olsun ki bu seferimizden dolayı bir yorgunlukla karşılaştık" demişti.

63- (Genç uşağı): "Gördün mü, o kayaya sığındığımız zaman şüphesiz ki ben o balığı unuttum. Ve onu hatırlamamı bana o şeytandan başkası unutturmadı ve o da o su kütlesinde şaşılacak bir şekilde yolunu tuttu" demişti.

64- (Musa): "Bu, peşine düşmekte olduğumuz şeydir" demişti. İkisi de hemen eserlerinin üzerini takip ederek geri dönmüşlerdi.

65- (Oraya vardıklarında) ikisi, bizim ona kendi yanımızdan bir şefkat verdiğimiz ve ona kendi katımızdan bir bilgi öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul bulmuşlardı.

66- Musa ona: "Sana bir olgunluk olarak öğretilmiş olan şeyden, senin de bana öğretmen için sana takılabilir miyim?" demişti.

67- 68- (Kul): "Şüphesiz ki sen benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin. Ve haber bakımından onu kuşatamadığın bir şeye karşı nasıl direnip gayret edebileceksin?" demişti.

69- (Musa): "Eğer Allah dilemişse, beni direnip gayret eden biri olarak bulacaksın ve sana iş konusunda karşı çıkmayacağım" demişti.

70- (Kul): "Eğer sen bana takılacak olursan, ben sana ondan bir hatırlatma açıklama yapıncaya kadar, sakın bana hiçbir şeyden sormayacaksın" demişti.

71- Böylece ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet ikisi o gemiye bindikleri zaman (kul) onu delmişti. (Musa): "Onun halkını batırman için mi sen onu deldin? Ant olsun ki sen iş bakımından (tehlikeli)bir şeyle geldin" demişti.

72- (Kul): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin dememiş miydim?" demişti.

73- (Musa): "Unutmam nedeniyle sakın beni (sorumlu) tutma ve benim işimden (itirazımdan) dolayı sakın beni bir zorluğa büründürme" demişti.

74- Yine ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet bir oğlan çocuğu ile karşılaştıkları zaman (kul) hemen onu öldürmüştü. (Musa): "Sen bir arınmış haldeki benliği, bir benliği (öldürmesinin karşılığı) olmaksızın öldürdün mü? Ant olsun ki sen çok yadırgama bakımından (korkunç) bir şeyle geldin" demişti.

75- (Kul): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin dememiş miydim?" demişti.

76- (Musa): "Eğer bundan sonra ben sana bir şeyden sorarsam, artık bana arkadaşlık etme. Benim katımdan kesinlikle bir gerekçeye ulaştın" demişti.

77- Yine ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet ikisi bir kasaba halkına geldikleri zaman, onun halkından yiyecek istemişler, fakat onlar ikisini konuklamaktan direnmişlerdi. Durum böyle iken ikisi onda yıkılmak isteyen bir duvar bulmuşlar o (kul) da hemen onu ayağa kaldırmıştı. (Musa): "Eğer dileseydin, buna karşı kesinlikle bir iş karşılığı tutardın" demişti.

78- 79- 80- 81- 82- (Kul): Bu (soru), seninle benim aramın ayrılmasıdır. Kendisine karşı direnip gayret etmeye güç yetiremediğin şeylerin geri dönüşümünü seni haberlendireceğim. O gemiye gelince, o su kütlesinde çalışmakta olan durgunlara aitti. Ben onu kusurlu yapmak istedim, çünkü onların ötesinde her gemiyi zor kullanarak tutan bir hükümdar vardı. Ve o oğlan çocuğuna gelince, Onun babası annesi iki inanan idi. Dolayısıyla biz onun, ikisini bir taşkınlığa ve bir nankörlüğe büründürmesinden endişelendik. Böylece biz ikisinin Efendisinin onlara arınmış bakımından ondan daha hayırlısıyla ve merhamet bakımından da daha yakınıyla değiştirmesini istedik. Ve o duvara gelince, O şehirdeki yetim o iki oğlan çocuğuna aitti ve onun altında ikisine ait bir hazine vardı ve ikisinin babaları da düzgün biriydi. Dolayısıyla senin Efendin o ikisinin en çetinliklerine ulaşmalarını ve senin Efendinden bir şefkat olarak hazinelerini (o zaman) çıkarmalarını istedi. Ve ben bunu kendi buyruğumdan dolayı yapmadım. Bu, kendisine direnip gayret etmeye güç yetiremediğin şeylerin geri dönüşümüdür" demişti.

83- Ve sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: "Size ondan bir hatırlatmayı, peşi sıra okuyacağım."

84- 85- Şüphesiz ki biz ona o yerde olanak sağladık ve ona her şeyden bir araç verdik. Böylece o da bir araca takıldı (ordusuyla yola çıktı).

86- Nihayet o güneşin battığı yere ulaştığı zaman, onu bir kara balçık gözesinde batıyor buldu ve onun yanında da bir topluluk buldu. Biz ona: "Ey Zülkarneyn, (onlara) ya o azabı etmen ve ya da onlara iyilikle sahiplenmen (sana kalmış)" dedik.

87- 88- O da: "Haksızlık yapan kimselere gelince, biz onu ileride azaplandıracağız. Sonra kendisinin Efendisine geri döndürülür, böylece O'da onu yadırganan bir azapla azaplandırır. Ve inanan ve bir düzgün iş işleyen kimseye gelince, ona da o en iyinin karşılığı vardır. Ve biz ona buyruğumuzdan bir kolaylık söyleyeceğiz" dedi.

89- Sonra bir araca takıldı (ordusuyla yola devam etti).

90- Nihayet o güneşin aydınlandığı yere ulaştığı zaman onu, onun (güneşin) aşağısından kendilerine bir engel yapmadığımız bir topluluğun üzerine aydınlanıyor olarak buldu.

91- Biz böylece onun katında olan şeyleri haber (alma) bakımından kesinlikle kuşatmıştık.

92- Sonra bir araca takıldı (ordusuyla yola devam etti).

93- Nihayet iki seddin arasına ulaştığı zaman, o iki seddin aşağısında neredeyse hiçbir şey sözü kavrayamaz (dili yabancı) bir topluluk buldu.

94- (Topluluk): "Ey Zülkarneyn, şüphesiz ki Ye'cüc ve Me'cüc bu yerde bozuculuk yapanlardır. Biz, bizimle onların arasına senin bir sed yapmana karşı, sana bir vergi verelim mi?" dediler.

95- 96- (Zülkarneyn): "Benim Efendimin bu konuda bana sağladığı olanak daha hayırlıdır. Artık siz beni kuvvetle destekleyin de bizim aramızla onların arasına dayanıklı bir engel yapayım. Bana o demirin tomarlarını getirin" dedi. Nihayet o iki yamacın arası denkleştiği zaman: "Üfleyin (ateşi körükleyin)" dedi. Nihayet onu (demiri) bir ateş haline soktuğu zaman : "Bana getirin de onun üzerine bir erimiş bakır boşaltayım" dedi.

97- (Yapıldıktan sonra) artık ona üstün gelmeye güç yetiremediler ve onu delmeye de güç yetiremediler.

98- (Zülkarneyn): "Bu, benim Efendimden bir şefkattir Artık benim Efendimin sözü(nün zamanı) geldiği zaman, onu dümdüz yapar. Ve benim Efendimin sözü bir gerçektir" dedi.

99- Ve o gün biz onların bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanır hale bırakmışızdır ve o boruya üfürülmüş böylece biz onları toplu olarak toplamışızdır.

100- Ve o gün biz cehennemi o gerçeği örtücülere bir sunumla sunmuşuzdur.

101- O kimseler ki, gözleri benim hatırlamamdan bir perde içindeydi ve onu işitmeye de dayanamazlardı.

102- O gerçeği örtmüş olan kimseler, benim aşağımdan kullarıma yönelenler olarak sahipleneceklerini mi hesap etti? Şüphesiz ki biz cehennemi o (gerçeği) örtücülere bir ikramlık olarak hazırladık.

103- 104- De ki: "İş bakımından o en ziyan edenleri sizi haberlendireyim mi? O kimseler ki, kendilerinin bu şimdiki yaşamda ustalıkla yaparak iyilikler işlemekte olduklarını hesap ettikleri halde, koşmaları boşa gitmiş olanlardır."

105- İşte onlar o kimselerdir ki, Efendilerinin ayetlerini ve O'nun karşılamasını örtmüşler, böylece onların işleri de boşa gitmiştir. Artık biz o kalkışın günü onlar için bir tartı kurmayacağız.

106- Bu, onların gerçeği örtmüş olmalarının ve benim ayetlerimi ve elçilerimi bir alay konusu olarak sahiplenmelerinin karşılığı cehennemdir.

107- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, o firdevs bahçeleri onlar için bir ikramlık olmuştur.

108- Onlarda sürekli kalıcıdırlar. Onlardan bir değişim peşine de düşmezler.

109- De ki: "Eğer o su kütlesi benim Efendimin kelimeleri için bir mürekkep olsa, ve eğer ki biz onun bir örneğini de bir mürekkep olarak getirsek, benim Efendimin kelimelerinin tükenmesinden önce o su kütlesi tükenirdi."

110- De ki: "Ben ancak ve ancak sizin örneğiniz bir beşerim. Bana sizin tanrınızın ancak ve ancak bir tek tanrı olduğu vahyediliyor. Artık kim kendisinin Efendisinin karşılamasını bekliyorsa, bir düzgün iş işlesin ve kendisinin Efendisine kullukta bir kimseyi ortaklaştırmasın."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder