Çevirisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çevirisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2025 Perşembe

ŞUARA SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ta, Sin, Mim.

2- Bunlar, o apaçık kitabın ayetleridir.

3- Herhalde sen onlar inanan olmuyor diye benliğini tüketicisin.

4- Eğer biz dilersek, onların üzerine o gökten bir ayet indiririz de, onların boyunları ona yumuşayıcı oluverir.

5- Onlara Efendilerinden yenilenmiş hiçbir hatırlama gelmiyor ki, onlar ondan ancak kayıtsız kalanlar olmasınlar.

6- Onlar kesinlikle yalanladılar, artık onlara kendisini alaya almakta oldukları şeyin haberleri gelecektir.

7- Onlar görmediler mi o yeri? Biz onda her bir değerli çiftten kaçını bitirdik.

8- Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildir.

9- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

10- 11- Ve bir zaman senin Efendin, Musa'ya: "O haksızlık yapan topluluğa, Firavun topluluğuna git, onlar sakınmazlar mı" diye seslenmişti.

12- 13- 14- (Musa): "Ey Efendim şüphesiz ki ben, onların beni yalanlamalarından kaygılanıyorum, benim göğsüm daralır ve dilim çözülmez, bundan dolayı Harun'u da (benimle) gönder. Ve onların benim üzerimde (isnad ettikleri) bir arkaya takılı suç var, bundan dolayı ben, beni öldürmelerinden kaygılanıyorum" demişti.

15- 16- 17- (Allah): "Hayır. İkiniz hemen bizim ayetlerimizle gidin, şüphesiz ki biz sizin beraberinizde işiticileriz. Haydi ikiniz Firavun'a gelin de: 'Şüphesiz ki biz, Yakub'un oğullarını bizim beraberimizde gönderesin diye (gönderilmiş) o tüm insanların Efendisinin bir elçisiyiz' deyin" demişti.

18- 19- (Firavun): "Biz seni bir çocuk iken bizim içimizde büyütüp beslemedik mi? Ve sen bizim içimizde ömründen senelerce kaldın ve (sonunda) sen, senin yaptığın şeyi de yaptın ve sen o gerçeği örtücülerdensin" demişti.

20- 21- 22- (Musa): "Ben onu yaptım, oysa ben o zaman o sapkınlardandım. Bunun üzerine ben sizden kaygılandığımda kaçtım. Böylece benim Efendim bana bir karar yeteneği bahşetti ve beni o gönderilmişlerden yaptı. Senin bir nimet olarak benim başıma kaktığın ise, senin Yakub'un oğullarını köleleştirmen (nedeniyle) dir" demişti.

23- Firavun: "O tüm insanların Efendisi de nedir?" demişti.

24- (Musa): "Eğer siz kesin bilgiyle inananlarsanız, o göklerin ve o yerin ve ikisinin arasında olan şeylerin Efendisidir" demişti.

25- (Firavun) kendi etrafında olan kimselere: "Siz işitmez misiniz (neler söylüyor)?

26- (Musa): "Sizin de Efendinizdir ve o sizin o ilk atalarınızın da Efendisidir" demişti.

27- (Firavun) : "Size gönderilmiş kimse olan sizin bu elçiniz, kesinlikle cinlenmiştir" demişti.

28- (Musa): "Eğer siz bağlantı kuranlarsanız, o doğunun ve o batının ve ikisinin arasında olan şeylerin de Efendisidir" demişti.

29- (Firavun): "Eğer sen, benden başka bir tanrıyı sahiplenirsen, ben seni kesinlikle hapsedilmişlerden yapacağım" demişti.

30- (Musa): "Eğer ben, sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" demişti.

31- (Firavun): "Eğer sen, o doğru söyleyenlerden isen haydi onu getir" demişti.

32- 33- Bunun üzerine (Musa) değneğini attı, birden o bir apaçık koca yılan (oluvermiş). Ve elini (koynundan) çekip çıkardı birden o, o bakanlara bembeyaz (oluvermiş).

34- 35- (Firavun) kendi etrafındaki o dolulara: "Şüphesiz ki bu, kesinlikle en iyi bilici bir sihirbazdır. Kendi (yaptığı) sihri ile sizi, sizin yerinizden çıkarmak istiyor. Ohalde siz ne öneriyorsunuz?" demişti.

36- 37- (Dolgunlar): "Onu ve kardeşini beklet ve o şehirlerde sürüp toplayıcılar harekete geçir. Bütün en iyi bilici usta sihirbazları sana getirsinler" demişlerdi.

38- Bunun üzerine bir bilinmiş günün vakti için o usta sihirbazlar toplanmıştı.

39- 40- Ve o insanlara da: "Eğer onlar o galiplerin ta kendileri olursa, bizim o usta büyücülere takılmamız için siz de toplananlar mısınız?" denilmişti.

41- O usta sihirbazlar geldiğinde Firavun'a: "Eğer biz o yenenlerin ta kendileri olursak, şüphesiz ki bize kesinlikle bir iş karşılığı var mıdır?" demişlerdi.

42- (Firavun): "Evet ve şüphesiz ki siz o takdirde yakınlaştırılmış kimselerdensiniz" demişti.

43- Musa onlara: "Siz atıcılar olduğunuz şeyi atın" demişti.

44- Bunun üzerine onlar da kendi iplerini ve değneklerini: "Firavun gücü (hakkı) için, şüphesiz ki biz o yenenlerin ta kendileriyiz" diyerek atmışlardı.

45- Bunun üzerine Musa'da değneğini attı, birden o da onların çarpıtmakta oldukları şeyleri yutuyor.

46- 47- 48- Bunun üzerine o usta sihirbazlar boyun eğiciler olarak (yere) atılmış: "Biz o tüm insanların Efendisine, Musa'nın ve Harun'un Efendisine inandık" demişlerdi.

49- (Firavun): "Siz, benim size onay vermemden önce ona inandınız. Şüphesiz ki o, kesinlikle sizin büyüğünüzdür ki o size o sihri öğretmiştir. O halde ileride bileceksiniz. Ben kesinlikle sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazından kestireceğim ve ben kesinlikle sizi toplu olarak astıracağım" demişti.

50- 51- (Sihirbazlar: "Hiçbir zararı olmaz, şüphesiz ki biz Efendimize çevrilicleriz. Şüphesiz ki biz, bizim o inananların ilki olmamızdan dolayı, Efendimizin bizim yanılgılarımızı bize bağışlamasını umuyoruz" demişlerdi.

52- Ve biz Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt, şüphesiz ki siz peşlerine takılınmışlar (olacak) sınız" diye vahyettik.

53- 54- 55- 56- Bunun üzerine Firavun o şehirlerde: "Şüphesiz ki onlar kesinlikle bölük pörçük azınlıklardır. Ve şüphesiz ki onlar bize karşı kesinlikle öfkelidirler. Ve şüphesiz ki biz ise kesinliklebir toplu haldeki sakınanlarız" (diyerek) sürüp toplayıcılar gönderdi.

57- 58- Bunun üzerine biz onları bahçelerden ve su gözelerinden ve hazinelerden ve değerli yerlerden çıkardık.

59- Böylece biz onlara Yakub'un oğullarını mirasçı yaptık.

60- Derken onlar, gün doğma vaktine girenler iken onların peşlerine takıldılar.

61- O iki birlik birbirini gördüğünde, Musa'nın arkadaşları: "Şüphesiz ki biz, kesinlikle peşlerinden yetişilmişleriz" dedi.

62- (Musa): "Hayır. Şüphesiz ki benim Efendim, benim beraberimdedir, beni doğruya iletecektir" dedi.

63- Bunun üzerine biz Musa'ya: "Değneğini o su kütlesine vur" diye vahyettik. Böylece (su kütlesi) ayrıldı da her bir ayrığı göğe yükselen o dağ gibi oldu.

64- Ve biz o diğerleri yanaştırdık.

65- Ve biz Musa'yı ve onun beraberinde olan kimseleri kurtardık.

66- Sonra biz o diğerleri batırdık.

67- Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildi.

68- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

69- Ve onlara İbrahim'in haberini peşi sıra oku.

70- Bir zaman babasına ve topluluğuna: "Siz nelere kulluk ediyorsunuz" demişti.

71- (Topluluğu): "Biz putlara kulluk ediyoruz, biz onların üzerine kapanmaya da devam edeceğiz" demişlerdi.

72- 73- (İbrahim): "Siz çağırmakta olduğunuz zaman onlar sizi işitiyorlar mı? Veya onlar size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?" demişti.

74- (Topluluğu): "Hayır, biz kendi atalarımızı böyle yaparlarken bulduk" demişlerdi.

75- 76- 77- 78- 79- 80- 81- 82- 83- 84- 85- 86- 87- 88- 89- (İbrahim): "Sizin ve sizin eski atalarınızın kulluk etmekte oldukları şeyleri gördünüz mü? Şüphesiz ki onlar benim için bir düşmandır, o tüm insanların Efendisi başka. O ki beni takdir etti, O beni doğruya iletir. Ve O ki beni yediriyor ve suvarıyor. Ve ben hastalandığım zaman, O beni iyileştirir. Ve O ki beni öldürecektir, sonra beni yaşatacaktır. Ve O ki o karşılığın gününde benim yanılgılarımı bana bağışlamasını ummakta olduğumdur. Ey Efendim, bana bir karar yeteneği bahşet ve beni o düzgünlere kat. Ve benim için o diğerlerinde bir doğruluk dili bırak. Ve beni o nimet bahçesine mirasçı yap. Ve babamı da bağışla, şüphesiz ki o, o sapkınlardandır. Ve beni harekete geçirilecekleri gün rezil etme. O gün mal ve oğullar fayda vermez. Allah'a bir selim kalple gelmiş kimse başka" demişti.

90- Ve o bahçe o korunanlar için yanaştırıldı.

91- Ve o şiddetli ateş o azgınlar için meydana çıkarıldı.

92- 93- Ve onlara: "Sizin Allah'ın berisinden kulluk etmekte olduklarınız nerede? Onlar size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine yardım edebiliyorlar mı?" denildi.

94- Artık onlar ve o azgınlar onun içine yüzüstü atılmışlardır.

95- Ve toplu halde İblis'in askerleri de.

96- 97- 98- 99- 100- 101- 102- Onlar onun içinde birbirleriyle çekişerek: "Allah'a yemin olsun ki şüphesiz ki biz, kesinlikle ağaçık bir sapkınlık içinde idik. O zaman biz sizi o tüm insanların Efendisi ile denk tutuyorduk. Ve bizi o suçlulardan başkası da saptırmadı. Artık bizim için eşlikçilerden ve bir doğru sözlü sıcak dosttan hiçbiri yoktur. Eğer bizim için bir tekrar daha olsaydı, biz o inananlardan olurduk" dediler.

103-  Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildi.

104- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

105- Nuh'un topluluğu da o gönderilmişleri yalanladı.

106- 107- 108- 109- 110- Bir zaman kardeşleri Nuh, onlara: "Siz hiç korunmaz mısınız? Şüphesiz ki ben sizin için bir güvenilir elçiyim. Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Ve ben sizden buna karşı hiçbir iş karşılığı sormuyorum. Benim iş karşılığım o tüm insanların Efendisinden başkasının üzerinde değildir. Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin" demişti.

111- (Topluluğu): "Sana o en aşağılıklar uymuş haldeyken, biz sana inannır mıyız?" demişlerdi.

112- 113- 114- 115- (Nuh): "Benim onların işlemekte oldukları şey hakkında bilgim yoktur. Eğer siz fark edebilirseniz, onların hesabı benim Efendimden başkasının üzerinde değildir. Ve ben o inananları kovucu değilim. Ben, bir apaçık uyarıcıdan başkası değilim" demişti.

116- (Topluluğu): " Ey Nuh, eğer sen bundan vazgeçmezsen, kesinlikle o taşlanmışlardan olacaksın" demişlerdi.

117- 118- (Nuh): "Ey Efendim, şüphesiz ki topluluğum beni yalanladı. Artık benimle onların arasını bir açmayla aç ve benim beraberimde olan kimseleri kurtar" demişti.

119- 120- Bunun üzerine biz de onu o doldurulmuş gemideki onun beraberinde olan kimseleri kurtarmış, sonra biz o arkada kalıcıları batırmıştık.

121- Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildi.

122- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

123- Ve Ad o gönderilmişleri yalanladı.

124- 125- 126- 127- 128- 129- 130- 131- 132- 133- 134- 135- Bir zaman kardeşleri Hud onlara: "Siz hiç korunmaz mısınız? Şüphesiz ki ben sizin için bir güvenilir elçiyim. Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Ve ben sizden buna karşı hiçbir iş karşılığı sormuyorum. Benim iş karşılığım o tüm insanların Efendisinden başkasının üzerinde değildir. Siz, her bir tepeye bir ayet (dikkati çeken anıt) dikiyorsunuz da boş işlerle mi uğraşıyorsunuz? Ve siz, sürekli kalıcılar olmanız için görkemli yapılar mı sahipleniyorsunuz? Ve siz yakaladığınız zaman, zorbalar olarak mı yakalıyorsunuz? Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Ve korunun O (Allah'a) ki, sizi bilmekte olduğunuz şeylerle uzattı, sizi hayvanlarla ve oğullarla ve bahçelerle ve su gözeleriyle uzattı. Şüphesiz ki ben sizin için bir acı gün azabından kaygılanıyorum" demişti.

136- 137- 138- (Topluluğu): "Sen bize öğüt versen de yahut o öğüt verenlerden olmasan da bize denktir. Bu, o ilklerin takdirinden (geleneğinden) başkası değil. Ve biz, azaplandırılmışlardan da olmayacağız" demişlerdi.

139- Böylece onu yalanlamışlardı da biz de onları yok etmiştik. Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildi.

140- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

141- Semud o gönderilmişleri yalanladı.

142- 143- 144- 145- 146- 147- 148- 149- 150- 151- 152- Bir zaman kardeşleri Salih onlara: "Siz hiç korunmaz mısınız? Şüphesiz ki ben sizin için bir güvenilir elçiyim. Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Ve ben sizden buna karşı hiçbir iş karşılığı sormuyorum. Benim iş karşılığım o tüm insanların Efendisinden başkasının üzerinde değildir. Siz buradaki bahçeler ve su gözeleri ve ekinler ve tomurcukları olgunlaşmış hurmalıklar içinde güvenliler olarak hep bırakılacak mısınız? Ve siz o dağlardan şımaranlar olarak evler mi yontuyorsunuz? Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Ve siz o bozucuların buyruğuna uymayın. O kimseler ki o yerde bozuculuk yaparlar ve düzelticilik yapmazlar" demişti.

153- 154- (Topluluğu): "Sen ancak ve ancak o sihirlenmişlerdensin. Sen bizim örneğimiz bir beşerden başkası da değilsin. Eğer sen o doğru söyleyenlerden isen, haydi bir ayet getir" demişlerdi.

155- 156- (Salih): "Bu, bir dişi devedir, bir içme (hakkı) onun içindir ve bir bilinmiş gün içme (hakkı) sizin içindir. Ve siz sakın ona bir kötülükle dokunmayın, yoksa bir büyük azap sizi tutar" demişti.

157- Buna rağmen onu ayaklarını keserek ölmüşlerdi de pişman olanlardan olmuşlardı.

158- Bunun üzerine o azap onları tutuvermişti. Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildi.

159- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

160- Lut'un topluluğu da o gönderilmişleri yalanladı.

161- 162- 163- 164- 165- 166- Bir zaman kardeşleri Lut onlara: "Siz hiç korunmaz mısınız? Şüphesiz ki ben sizin için bir güvenilir elçiyim. Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Ve ben sizden buna karşı hiçbir iş karşılığı sormuyorum. Benim iş karşılığım o tüm insanların Efendisinden başkasının üzerinde değildir. Ve siz eşlerinizden Efendinizin sizin için takdir ettiği şeyleri bırakıyorsunuz da o tüm insanlardan erkeklere mi geliyorsunuz? Hayır, siz bir sınırı aşanlar topluluğusunuz" demişti.

167- (Topluluğu): "Ey Lut, eğer sen bundan vazgeçmezsen, kesinlikle o çıkarılmışlardan olacaksın" demişlerdi.

168- 169- (Lut): "Şüphesiz ki ben sizin işinize kızanlardanım. Ey Efendim, beni ve halkımı onların işlemekte oldukları şeylerden kurtar" demişti.

170- 171- 172- Bunun üzerine biz de onu ve bir kocamış kadın dışında onun halkını toplu halde kurtarmış, sonra da biz o diğerlerini yerle bir etmiştik.

173- Ve biz onların üzerine bir yağmur yağdırmıştık. Artık ne kötüdür o uyarılmışların yağmuru. 

174- Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildi.

175- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

176- O ormanlık yerin arkadaşları da yalanladı.

177- 178- 179- 180- 181- 182- 183- 184- Bir zaman Şuayb onlara: "Siz hiç korunmaz mısınız? Şüphesiz ki ben sizin için bir güvenilir elçiyim. Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Ve ben sizden buna karşı hiçbir iş karşılığı sormuyorum. Benim iş karşılığım o tüm insanların Efendisinden başkasının üzerinde değildir. O ölçeği eksiksiz yapın ve (insanları) o ziyan ettirenlerden olmayın. O dosdoğru terazi ile tartın. Ve siz o insanların eşyalarını(n değerini) sakın düşük tutmayın ve siz o yerde bozuculuk yapanlar olarak sakın karışıklık çıkarmayın. Ve korunun O (Allah'a) ki, sizi ve ilk büyük toplulukları takdir etti" demişti.

185- 186- 187- (Topluluğu): "Sen ancak ve ancak o sihirlenmişlerdensin. Ve sen bizim örneğimiz bir beşerden başkası da değilsin. Ve şüphesiz ki biz senin kesinlikle o yalancılardan olduğuna kanaat getiriyoruz. Eğer sen doğru söyleyenlerden isen, haydi bizim üzerimize o gökten bir parça düşür" demişlerdi.

188- (Şuayb): "Benim Efendim sizin işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi bilendir" demişti.

189- Böylece onu yalanlamışlardı da onları o gölge gününün azabı tutmuştu.

190- Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildi.

191- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

192- Ve şüphesiz ki o, kesinlikle o tüm insanların Efendisinin bir indirmesidir.

193- 194- 195- Onu, senin o uyarıcılardan olman için apaçık bir Arabi dille senin kalbine o güvenilen esinti indirdi.

196- Ve şüphesiz ki o (nun içeriği) o ilklerin de yazılı metinlerinin içindedir.

197- Onu Yabub'un oğulları bilginlerinin (önceden) bilmesi, onlar için bir ayet (delil) olmadı mı?

198- 199- Ve eğer biz onu o bazı yabancılara indirseydik de onu onlara okusaydı, yine de ona inananlar olmayacaklardı.

200- Biz onu o suçluların kalplerine böyle soktuk.

201- Artık onlar o acı azabı görene kadar ona inanmazlar.

202- 203- Artık (o acı azap) onlar fark etmezlerken bir anda gelir de onlar: "Biz (merhametle) bakılmışlar mıyız?" derler.

204-  Şimdi onlar bizim azabımızın (hala) çabuklaşmasını istiyorlar mı?

205- 206- 207- Şimdi sen gördün mü eğer biz onları senelerce faydalandırsak, sonra onlara söz verilmekte oldukları şey gelse, faydalandırılmakta oldukları şeyler onlardan bir zenginlik sağlamaz.

208- 209- Ve biz hiçbir kasabayı onun hatırlatan uyarıcıları olmadan yok etmedik. Ve biz haksızlık yapanlar olmadık.

210- Ve onu o şeytanlar indirmedi.

211- Ve onlara (bunu yapmak) uygun düşmez ve onlar (buna) güç yetiremezler.

212- Şüphesiz ki onlar o (vahyedileni) işitmekten uzaklaştırılmışlardır.

213-  O halde sen Allah'ın beraberinde diğer bir tanrıyı sakın çağırma, yoksa sen o azaplandırılmışlardan olursun.

214- Ve sen, en yakın oymağını uyar.

215- Ve sen, kanadını o inananlardan sana takılmış olan kimseler için alçalt.

216- Buna rağmen eğer onlar sana karşı çıkarlarsa, artık sen onlara: "Şüphesiz ki ben, sizin işlemekte olduğunuz şeylerden uzağım" de.

217- Ve sen o en güçlüye, o çok mermat ediciye dayan.

218- O ki, sen ayağa kalktığın vakit seni görüyor.

219- Ve senin o boyun eğenlerin içinde çevrilip durmanı da (görüyor).

220- Şüphesiz ki O, o en iyi işiticinin, o en iyi bilicinin ta kendisidir.

221- Ben size o şeytanların kimin üzerine inmekte olduğunu haberlendireyim mi?

222- (Şeytanlar) her azılı gerçeği çarpıcının üzerine inmektedir.

223- Onlar, onlara kulak verirler ve onların tamamı yalancılardır.

224- Ve o şairlere de o azgınlar takılır.

225- Sen şüphesiz ki onların her bir vadide (susamış develer gibi) şaşkın şaşkın dolaşmakta olduklarını görmedin mi?

226- Ve (sen) şüphesiz ki onların yapmayacakları şeyleri söylemekte olduklarını (görmedin mi?).

227- İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş ve Allah'ı pek çok hatırlamış ve haksızlığa uğratılmalarından sonra yardımlaşan kimseler başka. Ve haksızlık yapan kimseler nasıl bir çevrilişle çevrileceklerini bilecek.


11 Aralık 2024 Çarşamba

MERYEM SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Kâf, Ha, Ya, Ayn, Sad.

2- (Bu), senin Efendinin kulu Zekeriyya'ya şefkatini hatırlatmasıdır. 

3- 4- 5- 6- Bir zaman kendisinin Efendisine bir gizli seslenişle seslenmiş: "Ey Efendim, şüphesiz ki o kemik benden yıldı ve o baş bir ihtiyarlıkla tutuştu. Ey Efendim, ben sana yaptığım çağrımda (hiçbir zaman) mutsuz olmadım. Ve şüphesiz ki ben, arkamdan (gelecek) o yönelenlerimden (varislerimden) kaygılandım. Ve karım da (doğurmaktan) kesik haldedir Artık bana kendi katından bir yönelen (mirasçı) bahşet ki, bana mirasçı olur ve Yakub'un hanedanından bazılarına da mirasçı olur. Ve ey Efendim onu bir hoşnut olunan yap" demişti.

7- (Allah): "Ey Zekeriyya, şüphesiz ki biz seni bir oğlan çocuğu ile müjdeliyoruz. Onun ismi Yahya'dır. Biz ona önceden (başka birini) bir isimdaş olarak yapmamıştık."

8- (Zekeriyya): "Ey Efendim, karım doğurmaktan kesik olduğu halde ve ben de (yaşça) o büyüklükten son sınıra ulaşmış olduğum halde, benim bir oğlan çocuğum nasıl olacak?" demişti.

9- (Allah): "Bu böyledir. Senin Efendin'O, bana göre basittir ve sen önceden bir şey değilken de seni kesinlikle ben takdir etmiştim' dedi" demişti.

10- (Zekeriyya): "Ey Efendim, bana bir ayet oluştur" demişti. (Allah): "Senin ayetin denk biri olduğun halde o insanlarla üç gece konuşamamandır" demişti.

11- Böylece o özel bölümden topluluğuna çıkmış, onlara: "Gündüzün erken vakti ve akşam karanlığı (her daim O'nu) her türlü eksiklikten uzak tutun" diye vahyetmişti.

12- 13- 14- (Ona): "Ey Yahya o kitabı kuvvetle tut" (demiş) ve biz ona bir çocukken o bilgeliği ve kendi katımızdan bir sevecenlik ve bir arınmışlık vermiştik. Ve bir korunan ve annesine babasına karşı bir erdemliydi ve (onlara karşı) bir zorba, bir karşı gelen değildi.

15- Ve doğduğu gün ve öleceği gün ve bir yaşayan olarak harekete geçirileceği gün, bir esenlik onun üzerinedir.

16- 17- Ve o kitapta Meryem'i de hatırla. Bir zaman, halkından doğuda bir konum yerine ayrılmış ve onların berisinden bir engel sahiplenmiş (kendisini onlardan tecrit etmiş) ti biz de ona esintimizi göndermiştik de böylece ona bir denk beşer olarak örneklenmişti.

18- (Meryem ona): "Eğer sen bir korunansan, şüphesiz ki ben senden, o çok şefkâtliye sığınıyorum" demişti.

19- (Elçi): "Ben ancak ve ancak sana bir arınmış oğlan çocuğu bahşetmem için (gönderilmiş) senin Efendinin elçisiyim" demişti.

20- (Meryem ona): "Bana bir beşer dokunmadığı ve ben bir haddi aşan da olmadığım halde, benim bir  oğlan çocuğum nasıl olacak?" demişti.

21- (Elçi): "Durum bundan ibaret. Senin Efendin'O, bana göre basittir. Bizim onu o insanlara (gözle görülen) bir ayet ve bizden bir şefkat olarak oluşturmamız için. Ve bir karara bağlanmış buyruktur' dedi" demişti.

22- Böylece onu yüklenmiş ve onunla uzakta bir konum yerine ayrılmıştı.

23- (Doğum zamanı gelince) o doğum sancısı onu o hurmanın gövdesine getirmiş, (sancının acısıyla): "Keşke ben bunun öncesinde ölseydim de bir tamamen unutulmuş olsaydım" demişti.

24- 25- 26- Bunun üzerine onun alt tarafından (bir ses) ona: "Üzülme, senin Efendin senin alt tarafından bir akarsu oluşturdu. Ve o hurmanın gövdesini kendine doğru silkele ki, (hurma) olgun yaş olarak senin üzerine peş peşe düşsün. Artık (hurmayı) ye ve (suyu) iç bir gözü ferah ol (gözün aydın olsun). Eğer o beşerden birini görürsen, artık ona 'Şüphesiz ki ben o çok şefkâtliye kendini tutma adadım. Artık bugün bir insanla asla konuşmayacağım' de" demişti.

27- 28- Böylece onu yükleyerek topluluğuna getirmişti.(Topluluğu): "Ey Meryem, ant olsun ki bir acaip yakıştırma ile geldin. Ey Harun'un (soyundan gelen) kız kardeşi, senin baban kötü bir adam değildi ve senin annen de bir haddi aşan değildi" demişlerdi.

29- Bunun üzerine ona işaret etmişti. (Topluluğu): "Biz o beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?" demişlerdi.

30- 31- 32- 33- (Çocuk): "Şüphesiz ki ben Allah'ın kuluyum. Bana o kitabı verdi ve beni bir haberci yaptı. Ve beni nerede olursam bir bereketlenmiş kıldı. Ve bana bir yaşayan olduğum sürece o kulluk görevini ve o arınmayı ve anneme karşı bir erdemli olmayı önerdi. Ve beni bir zorba mutsuz yapmadı. Ve doğduğum gün ve öleceğim gün ve bir yaşayan olarak harekete geçirileceğim gün, esenlik benim üzerimedir" demişti.

34- Bu, tereddüte düşmekte oldukları Meryem oğlu İsa hakkındaki o gerçeğin (Allah'ın) sözüdür.

35- Allah için hiçbir çocuk sahiplenmek olmaz. O, her türlü eksiklikten uzaktır. Bir buyruk yerine geleceği zaman, ona ancak ve ancak "Ol" der, o da hemen oluverir.

36- Ve (İsa şunu da demiştir): "Şüphesiz ki Allah benim Efendimdir ve sizin de Efendinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Bu, bir dosdoğru yoldur."

37- Gerçek böyleyken kendi aralarından o gruplar aykırılığa düştü. Artık yazıklar olsun bir büyük günün tanıklığından dolayı o gerçeği örtmüş olan kimselere.

38- Onlar bize gelecekleri gün neler işitecekler ve neler görecekler. Fakat o haksızlık yapanlar bugün bir apaçık sapkınlık içindedirler.

39- Ve onları o buyruğun yerine getirildiği özlemin günü ile korkut. Oysa onlar bir duyarsızlık içinde ve onlar inanmazlar.

40- Şüphesiz ki biz o yere ve onun üzerinde olan kimselere mirasçı olacağız ve onlar bize döndürülecekler.

41- Ve o kitap'ta İbrahim'i de hatırla. Şüphesiz ki o, bir çok doğru söyleyen haberciydi.

42- 43- 44- 45- Bir zaman babasına: "Ey babacığım, niçin işitmez ve görmez ve senden hiçbir şeyi zenginleştirmez şeylere kulluk ediyorsun? Ey babacığım, sana gelmeyen o bilgiden, bana kesinlikle gelmiştir, o halde bana takıl ki seni bir denk yola ileteyim. Ey babacığım, sakın o şeytana kulluk etme, şüphesiz ki o şeytan o çok şefkâtliye bir karşı gelendir. Ey babacığım, şüphesiz ki ben sana o çok şefkâtli'den bir azabın dokunup da böylece senin o şeytana bir yönelen olmandan kaygılanıyorum" demişti.

46- (Babası): "Ey İbrahim, sen benim tanrılarımdan ilgi kesici misin? Eğer sen bundan vazgeçmezsen, kesinlikle seni taşlayacağım. Artık uzun bir mühlet beni terk et" demişti.

47- 48- (İbrahim): "Selam senin üzerinedir. Efendimden senin için bağışlama isteyeceğim. Şüphesiz ki O, bana karşı bir lütufkârdır. Ve sizden ve sizin Allah'ın berisinden çağırmakta olduğunuz şeylerden uzaklaşıyor ve ben yalnızca Efendime çağrı yapıyorum. Ben, Efendime yaptığım çağrımda bir mutsuz olmamamı umuyorum" demişti.

49- Onlardan ve onların Allah'ın berisinden kulluk etmekte oldukları şeylerden uzaklaştığında, biz ona İshak'ı ve Yakub'u bahşetmiş ve her birine bir haberci yapmıştık.

50- Ve biz onlara şefkatimizden bahşetmiştik. Ve biz onlara (sonrakilerde) bir yüce doğruluk dili bıraktık.

51- Ve o kitap'ta Musa'yı da hatırla. Şüphesiz ki o, bir özgülenmişti ve bir haberci elçiydi.

52- Ve biz ona Tur'un o sağ yanından ona seslenmiş ve onu bir gizli konuşma için yakınlaştırmıştık.

53- Ve biz ona şefkatimizden kardeşi Harun'u da bir haberci olarak bahşetmiştik.

54- Ve o kitap'ta İsmail'i de hatırla. Şüphesiz ki o, o verdiği söze sadıktı ve bir haberci elçiydi.

55- Ve halkına o kulluk görevini ve o arınmayı buyururdu. Ve kendisinin Efendisinin yanında bir hoşnut olunmuştu.

56- Ve o kitap'ta İdris'i de hatırla. Şüphesiz ki o, bir doğru söyleyen haberciydi.

57- Ve biz onu bir yüce konum yerine yükseltmiştik.

58- İşte bunlar o kimselerdir ki, Allah'ın kendilerini nimetlendirmiş olduğu o habercilerden, Adem'in soyundan ve bizim Nuh'un beraberinde yüklediğimiz kimselerden ve İbrahim'in ve İsrail'in (Yakub'un) soyundan doğruya ilettiklerimizden ve derlediğimiz kimselerdendir. Onlara o çok şefkatli'nin ayetleri okunmakta olduğu zaman, bir boyun eğen olarak ve bir ağlayan olarak kapanırlardı.

59- Onlardan sonra o kulluk görevini kayba uğratan ve o iştahlarına takılan bir ardıl (nesil) onlara ardıl oldu. Onlar ileride bir azgınlık ile karşılaşacaklar.

60- İtaate dönmüş ve inanmış ve bir düzgün iş işlemiş olan kimse hariç. İşte onlar, o bahçeye girecekler ve onlar hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmazlar.

61- O çok şefkâtli'nin kullarına, o algılanamayanla  söz verdiği Adn bahçelerine. Gerçek şu ki, O'nun sözü (her zaman) yerine getirilmiştir.

62- Onlarda bir amaçsız söz işitmezler, ancak bir esenlik (sözü işitirler). Ve onlarda gündüzün erken vakti ve akşam karanlığı rızıkları (her daim) onlar içindir.

63- Bu, kullarımızdan korunan biri olan kimseleri mirasçı yapacağımız o bahçedir.

64- Ve biz senin Efendinin buyruğundan başkası ile inmeyiz. Bizim önümüzde olan şey ve bizim ardımızda olan şey ve bu ikisinin arasında olan şey, O'nundur. Ve senin Efendin bir unutan da değildir.

65- O göklerin ve o yerin ve o ikisinin arasında olan şeylerin Efendisidir. O halde O'na kulluk et. Ve O'na kulluğa direnip gayret etmeyi sürdür. Hiç O'na bir isimdaş biliyor musun?

66- Ve o insan: "Ben öldüğüm zaman mı ileride bir yaşayan olarak çıkarılacağım?" diyor.

67- Ve o insan önceden bir şey değilken, bizim onu takdir etmiş olduğumuzu hatırlamaz mı?

68- O halde senin Efendine ant olsun ki, biz onları ve o şeytanları kesinlikle sürüp toplayacağız. Sonra biz onları cehennemin çevresinde dizüstü çökmüş olarak kesinlikle hazır bulunduracağız.

69- Sonra biz her taraftardan onların o çok şefkatliye karşı hangisi başkaldırıcılık bakımından daha çetindir kesinlikle çekip çıkaracağız.

70- Sonra biz oraya yaslanmak bakımından onların hangisi daha yakındır, kesinlikle en iyi bileniz.

71- Ve (ey yeniden dirilişe inanmayanlar) sizden kimse yoktur ki ona varıcı olmasın. (Bu), senin Efendinin üzerine şart kıldığı yerine getirilmiş bir karardır.

72- Sonra biz korunmuş olan kimseleri (cehenneme atılmaktan) kurtaracağız ve o haksızlık yapanları da dizüstü çökmüş olarak onda bırakacağız.

73- Ve onlara bizim ayetlerimiz apaçık olarak peşi sıra okunmakta olduğu zaman, o gerçeği örtmüş olan kimseler inanmış olan kimselere: "Bu iki bölükten hangisi mevki bakımından daha hayırlı ve elitlik bakımından daha iyidir?" der.

74- Ve biz onların öncesi kuşaktan kaçını yok ettik. Onlar eşya bakımından ve gösteriş bakımından (onlardan) daha iyiydi.

75- De ki: "Kim o sapkınlığın içinde ise, (isterim ki) o çok şefkâtli ona (bu durumunu) bir uzatmayla uzatsın. Nihayet söz verilmekte oldukları şeyleri ya o azabı ve ya da o saati gördükleri zaman, konum yeri bakımından o daha şerli ve asker bakımından daha zayıf artık kimdir bilecekler.

76- Ve Allah doğruya iletilen kimselerin doğruya iletimini artırır.  Ve o kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşüm bakımından daha hayırlı ve geri döndürülüş bakımından daha hayırlıdır.

77- Bizim ayetlerimizi örtmüş olan ve: "Bana kesinlikle mal bakımından ve çocuk bakımından (güç) verilecek" diyen kimseyi gördün mü?

78- O algılanamayana muttali mi oldu yoksa o çok şefkâtlinin yanından bir antlaşmayı mı sahiplendi?

79- Hayır. Dediği şeyi (hesap gününde) kitaplaştıracağız ve biz ona o azaptan uzattıkça uzatacağız.

80- Ve biz onun dediği şeye mirasçı olacağız ve bize bir kişi olarak gelecek.

81- Ve onlar Allah'ın berisinden kendilerine bir güç olmaları için bir takım tanrılar sahiplendiler.

82- Hayır. (O tanrılar) onların kulluklarını (redderek) örtecekler ve onlara karşıt halde olacaklar.

83- Sen görmedin mi şüphesiz ki biz o şeytanları o gerçeği örtücülerin üzerine gönderdik de onları kışkırttıkça kışkırtıyorlar?

84- Artık onlara karşı sakın çabuklaşma. Biz ancak ve ancak onlar için (geriye) bir saymayla sayıyoruz.

85- O gün biz o korunanları o çok şefkâtli'ye seçkin konuk olarak sürüp toplayacağız.

86- Ve biz o suç işleyenleri de cehenneme su arayan olarak sevk edeceğiz.

87- O çok şefkâtli'nin yanından bir antlaşmaya sahip olan kimseler dışında o eşlikçiliğe sahip olamazlar.

88- Ve onlar: "O çok şefkâtli bir çocuk sahiplendi" dediler.

89- Ant olsun ki iğrenç bir şeyle geldiniz.

90- Ondan dolayı neredeyse o gökler çatlayacak ve o yer parçalanacak ve o dağlar da bir sarsıntı ile yere kapaklanacak.

91- O çok şefkâtli'yi çocuk sahibi olarak çağırdılar diye.

92- O çok şefkâtliye bir çocuk sahiplenmesi uygun düşmez.

93- O göklerde ve o yerde hiçbir kimse yoktur ki, o çok şefkatliye ancak bir kul olaraktan başkasıyla gelici olmasın. 

94- 95- Ant olsun ki onları sayılandırmış ve onları bir adetle adetlemiş ve o kalkışın günü onların hepsi O'na bir kişi olarak gelicidir.

96- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, o çok şefkâtli onlar için (kalplerinde) bir sevgi oluşturacaktır.

97- Biz onu, ancak ve ancak onunla o korunanları müjdelemen ve onunla bir azılı topluluğu uyarman için senin dilinle kolaylaştırdık.

98- Ve biz onların öncesi kuşaktan nicesini yok ettik. Onlardan birini hissedebiliyor musun veya onlara ait bir gizli ses dahi işitebiliyor musun?


28 Mayıs 2024 Salı

Adem Kıssasında Geçen اسْجُدُوا لِاٰدَمَ Emrinin Bazı Meallerdeki Çevirisi Bağlamında Meallerdeki Tutarsızlıklar

Kur'an'ı Türkçe meallerinden okumak durumunda olan bir kimse, birkaç meali karşılaştırmalı olarak okuduğunda bazı ayet meallerin anlamının farklı olarak yapıldığını görecek ve bu durum onu hangi çevirinin doğru olduğu yönünde cevap arayışına yönlendirecektir. Bu okuyucu hele bir de konu merkezli bir meal okuması yapacak olursa aynı konu ile ilgili aynı ibareye sahip ayetlerin bazı meal yapıcıları tarafından tutarsız bir biçimde çevrildiğini maalesef tesbit edecektir.

Sözü fazla uzatmadan ne demek istediğimizi, Adem ve İblis kıssası içinde anlatılan Ademe secde ilgili geçen اسْجُدُوا لِاٰدَمَ emrinin farklı çevirileri bağlamında anlatmaya, çeviri farklılıkları ile birlikte aynı konu bağlamında ortaya çıkan çeviri tutarsızlıklarına ve meal yapmaya soyunan kimselerin birçoğunda gördüğümüz bu hatalara dikkat çekmeye çalışacağız.

Adem ve İblis kıssası Kur'an'da 7 ayrı sure içinde geçmektedir. Kıssada geçen اسْجُدُوا لِاٰدَمَ emrinin meallerde iki farklı anlamda 1- Adem'e secde edin 2- Adem için secde edin şeklinde çevrildiği, karşılaştırmalı meal okuyanların malûmudur. 1. anlam secde emrinin Adem'in kendisine yapılması şeklinde iken, 2. anlam ise Adem'i yarattığı için secdenin Allah'a yapılmasının emredildiği şeklindedir. Biz hangi anlamın daha isabetli olduğunu değil, 2. anlamı tercih eden meal sahiplerinin aynı konu ile ilgili diğer ayetlerdeki tutarsızlıklarına dikkat çekmeye çalışacağız.

Bu farklılığın nedeni ise Lam edatından kaynaklanmaktadır. Bu edat emrin her iki şekilde çevrilebilmesine müsait bir anlam taşımaktadır. Fakat hangi anlamın daha isabetli olabileceği ise, bu kıssanın tamamının Kur'an bütünlüğünde ele alınması ve kıssada geçen bazı ibarelerin çevirisinde tutarlılığa dikkat edilmesi sonucunda ortaya çıkacaktır.

Araştırmamızda kuranmeali.com adlı sitedeki mealleri inceleme fırsatımız olduğu için 2. meal olan Adem için secde edin olarak çeviri yapılan aynı konu ile alakalı mealleri Kur'an bütünlüğünde değerlendirmeye çalışacağız. 

---Bakara s. 34. ayeti:

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

Bahattin Sağlam- Yine bir vakit, meleklere: “Âdem için secde edin!” dedik. Şeytan hariç hepsi secde etti. O büyüklendi ve kâfirlerden oldu.

Diyanet Yeni- Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.

Elmalılı (orjinal)Ve o vakit melâikeye «Adem için secde edin» dedik, derhal secde ettiler, ancak İblis dayattı, kibrine yediremedi, zaten kâfirlerden idi

Erhan Aktaş- Sonra meleklere: “Âdem için secde edin”¹ dedik. İblis² hariç hemen secde ettiler. O, yüz çevirip büyüklük tasladı. O kâfirlerdendi.

İlyas Yorulmaz- Meleklere âdem için (Rabbinize) secde edin demiştik. İblisin dışında, meleklerin tamamı secde ettiler. İblis secde etmemekte diretti ve büyüklendi. Bundan dolayı inkârcılardan oldu.

Mahmut Özdemir- Hani, Melekler’e dedik:
-“Âdem’e secde edin!”.
Hemen secde ettiler; ancak İblîs kaçındı, kibirlendi / büyüklük tasladı, Kafirler’den oldu.

Mehmet Okuyan- Hani meleklere “Âdem için (Allah’a) secde edin.” demiştik; onlar da hemen secde etmişti. İblis hariç. [*] Yüz çevirmiş, kibirlenmiş, kâfirlerden olmuştu.

Mustafa Çavdar- Meleklere “Âdem için secde edin/emre amade olun” demiştik de onlar da hemen emre amade oldular. Sadece İblis kaçınmış, büyüklenmiş ve kâfirlerden olmuştu.

Osman Fırat- Meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik, hemen secde ettiler: Yalnız İblis diretti, böbürlendi ve kafirlerden oldu.

Şaban Piriş- Meleklere:-Adem için secde edin, demiştik de onlar da hemen secde edivermişlerdi. Sadece İblis kaçınmış, büyüklenmiş ve kafirlerden olmuştu.

Yukarıda verdiğimiz ayet meallerinin Mahmut Özdemir ve Osman Fırat hariç hepsi سْجُدُوا لِاٰدَمَ emrini Adem için secde edin çevirmiştir. Mahmut Özdemir ve Osman Fırat bu ayette Adem'e secde edin şeklinde çevirmesine rağmen fakat aynı ibarenin geçtiği diğer ayetleri aynı şekilde çevirmemiştir. 

---Araf. 11. ayeti:

وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَۗ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ لَمْ يَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَ

Bahattin Sağlam- Ve andolsun! Biz sizi yarattık, sonra sizi şekillendirdik. Sonra meleklere: “Âdem için secde edin!” dedik. İblis hariç, hepsi de secde ettiler. O iblis secde edicilerden olmadı.

Diyanet Yeni- Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı.

Elmalılı (orjinal)- Hakıkat sizi evvela halkettik, sonra size sûret verdik, sonra da Melâikeye dedik ki «Âdeme secde edin» hemen secde ettiler, ancak İblis secde edenlerden olmadı

Erhan Aktaş- Ant olsun ki sizi Biz yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra meleklere, Âdem'e secde¹ edin dedik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.

İlyas Yorulmaz- Muhakkak ki sizi biz yarattık ve sonra size bulunduğunuz şekli de biz verdik. Sonra meleklere “Âdem için (bana) secde edin” dedik. İblis’in dışındaki tüm melekler secde etti, İblis (Rabbine) secde edenlerden olmadı.

Mahmut Özdemir- And olsun, sizi yarattık; sonra biçimlendirdik!
Sonra da Melekler’e:
-“Âdem için secde edin!” dedik.
Secde Edenler’den olmayan İblis dışında, secde ettiler.

Mehmet Okuyan- Yemin olsun ki sizi biz yaratmış, sonra size biçim vermiş, [*] sonra da meleklere, “Âdem için (Allah’a) secde edin.” demiştik; onlar da hemen secde etmişlerdi. İblis hariç. [*] O, secde edenlerden olmamıştı.

Mustafa Çavdar- Doğrusu sizi biz yarattık sonra sizi biçimlendirdik, sonrada meleklere, ‘Âdem’e secde edin/emrine amade olun’ dedik, İblis hariç, o secde edenlerden

Osman Fırat- Ve sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, "Âdem için secde edin" dedik. İblis’ten başka hepsi secde ettiler ancak iblis secde edenlerden olmadı.

Şaban Piriş- Sizi yaratmış sonra da şekil vermiştik. Sonra, meleklere: “Adem için secde edin.” dedik. İblis dışında hemen secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.

Yukarıda verdiğimiz ayet meallerinin Elmalılı orjinale ve Erhan Aktaş'a baktığımızda Bakara s. 34. ayetini Adem için secde edin şeklinde çevirmesine rağmen Araf s. 11. ayetini Ademe secde edin şeklinde çevirmiştir. Mahmut Özdemir ise Bakara s. 34. ayetini Adem'e secde edin şeklinde çevirmesine rağmen, Araf s. 11. ayetini Adem için secde edin şeklinde çevirmiştir. 

Hicr s. 29-33. ayetleri: Bu ayette ibare "Lehü sacidin" olarak yani 1. anlam Ona secde edin 2. anlam ise Onun için secde edin şeklindedir.

فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ

Ahmet Varol- Ben ona şeklini verdiğim ve içine ruhumdan üflediğim zaman hemen onun için secdeye varın."

Ali Fikri Yavuz- Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruh verdiğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın.”

Bahattin Sağlam- Onu (ilk çekirdeğini) düzeltip içinde ruhumdan üflediğimde, ona secdeye gidin. (Büyüyüp gelişmesini sağlayın.)

Bayraktar Bayraklı- “Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!”

Diyanet Yeni- 28,29. Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.

Kur'an Yolu- “Onun şeklini tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim vakit siz de hemen onun için secdeye kapanın.”

Diyanet Vakfı- «Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!»

Edip Yüksel- "Onu düzenleyip ona ruhumdan üflediğimde hemen onun için secdeye varın," demişti.

Elmalılı (orjinal)- Binaenaleyh onu tesviye ettiğim ve içine ruhumdan nefheylediğim vakıt derhal onun için secdeye kapanın

Hasan Basri Çantay- «O halde ben onun yaratılışını bitirdiğim, ona ruhumdan üflediğim zaman siz derhal onun için secdeye kapanın».

İlyas Yorulmaz- “Çamuru insan halinde şekillendirdiğim ve kendi diriliğimden (canlılığımdan/ ruhumdan) ona verdiğim zaman, can verilmiş beşer (insan) için (Rabbinize) secdeye kapanın” demiştik.

İsmail Hakkı Baltacıoğlu- Öyleyse Ben onu düzenleyip de kendi ruhumdan ona üfleyince, onun için secde edeceksiniz."

Mahmut Özdemir- “Onu tesviye ettiğim, ona rûhumdan üflediğim zaman onun için secdeye kapanın!”.

Mehmet Okuyan- “Ona düzgün şekil verip kendisine [rûh]umdan üflediğim zaman onun için (bana) secde edin!”

Mustafa Çavdar- “Ben ona güzel bir şekil verip ona ruhumdan üflediğim de/ona vahiyden bir pay verdiğim de, siz hemen ona secde edecek/onun hizmetine gireceksiniz.”

Osman Fırat- Ve Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen secdeye kapanın...

Ömer Nasuhi Bilmen- «Artık Ben onu tesviye ettiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman siz hemen onun için secde ediciler olarak yere kapanın.»

Süleymaniye Vakfı- Onu tamamlayıp içine ruhumdan üflediğimde onun için secdeye kapanın.”

Şaban Piriş- 29,30,31. -Onu düzenleyip, canlandırdığım zaman, derhal onun için secdeye kapanınız. Meleklerin hepsi topluca secde etti. İblis hariç, O, büyüklendi ve secde edenlerle beraber olmadı.

Bu ayette Ahmet Varol, Ali Fikri Yavuz, Ömer Nasuhi Bilmen, Süleymaniye Vakfı önceki Bakara s. 34. ve Araf s. 11. ayetlerinde 1. anlamı tercih etmesine rağmen rağmen burada 2. anlamı tercih etmişlerdirlerdir.

Mustafa Çavdar, Bakara s. 34. ayetinde 2. anlamı, Araf s. 11. ve Hicr s. 29. ayetinde ise 1. anlamı tercih etmiştir.

Osman Fırat, Bakara s. 34. ayetinde 1. anlamı, Araf s. 11. ve Hicr s. 29 ayetinde 2. anlamı tercih etmiştir.

Bahattin Sağlam, Bayraktar Bayraklı, Kur'an Yolu, Diyanet Vakfı, Hasan Basri Çantay Edip Yüksel, İsmail Hakkı Baltacıoğlu Bakara s. 34 ve Araf s. 11. ayetlerinin meallerinde 1. anlamı tercih etmesine rağmen, Hicr. s. 29. ayet mealinde 2. anlamı tercih etmişlerdir.

Hasan Basri Çantay her ne kadar Bakara s. 34. ve Araf s. 11. ayet meallerinde ihtiyat olarak parantez içine (yahud: Âdem için Allaha) şeklinde 2. anlamı vermesine rağmen, tercihinin 1. anlam olduğu anlaşılmaktadır.

Hicr. 29. ayetinde ibare her ne kadar Bakara s. 34. ve Araf s. 11. ayetiyle aynı olmasa dahi, bu ayette de "Lam" edatı bulunmaktadır. Bizim dikkat çekmek istediğimiz nokta tek olan secde emrinin eğer 2 anlamdan biri tercih edilecekse her 3 ayette de ya sadece 1. ya da sadece 2. anlamın verilmesi gerektiği noktasındadır. Halbuki meallere baktığımızda bu noktada tutarsızlık görülmektedir. Bizim illaki 1. anlam veya illaki 2. anlam tercih edilmelidir şeklinde bir iddiamız yoktur.

Şimdi de aynı surenin 33. ayetine bakalım ve 29. ayete 2. anlamı veren meal yapıcılarının bu ayete nasıl bir anlam verdiklerine bakalım.

قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ 

Ahmet Varol- Dedi ki: "Ben kuru bir çamurdan, şekillenebilir bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim."

Ali Fikri Yavuz- İblîs şöyle dedi: “- Kuru bir çamurdan şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana, benim secde etmem doğru olmaz.”

Bahattin Sağlam- İblis: “Kokuşmuş bir balçıktan, pişmemiş bir çamurdan yarattığın bir beşere (et parçasına) secde edecek değildim.” dedi.

Bayraktar Bayraklı- İblis, “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim” dedi.

Diyanet Yeni- İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”

Kur'an Yolu- Dedi ki: “Ben, şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan yarattığın bir insana asla secde etmem!”

Diyanet Vakfı- (İblis:) Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim, dedi.

Edip Yüksel- Dedi ki: "Kurumuş, yıllanmış balçıktan yarattığın insana secde edecek değilim."

Elmalılı (orjinal)- Benim, dedi: bir salsâlden, bir mesnun balçıktan yarattığın bir beşere secde etmem kabil değildir

Hasan Basri Çantay- «Ben, dedi, kuru bir çamurdan, suuretlenmiş bir balçıkdan yaratdığın beşer için secde edeyim diye (var) olmadım»!

İlyas Yorulmaz- İblis “Senin, toprağın çamurundan, kara yıllanmış balçıktan yarattığın bir insan için secde etmem olanaksız” dedi.

İsmail Hakkı Baltacıoğlu- İblis dedi: "Ben Senin balçıktan, işlenmiş kara topraktan yarattığın ademoğluna secde etmek için var olmadım."

Mahmut Özdemir- -“Mesnûn balçıktan, salsâl’den yarattığın bir beşer için secde edecek değildim” dedi.

Mehmet Okuyan- (İblis de:) “Ben (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değildim!” cevabını vermişti.

Mustafa Çavdar- İblis: “Ben, kurumuş bir balçıktan yarattığın bir beşere secde edecek biri değilim!” dedi.

Osman Fırat- İblis dedi ki: "Ben, kuru bir balçıktan yarattığın bir beşere secde etmem. "

Ömer Nasuhi Bilmen- (Şeytan) Dedi ki: «Kuru bir çamurdan, sûretlenmiş bir balçıktan yaratmış olduğun bir insana ben secde etmek için olmadım.»

Süleymaniye Vakfı- ”Kurumuş, yıllanıp kokuşmuş kara balçıktan yarattığın beşere secde edemem” dedi.

Şaban Piriş- -Ben, kuru bir çamurdan, olgun bir balçıktan yarattığın bir beşere secde etmek için var olmadım, dedi.

Burada da Hicr s. 29. ayetine 2. anlamı veren meallerden bir çoğunun Diyanet yeni, Hasan Basri Çantay, İlyas Yorulmaz, Mahmut Özdemir haricinde 33. ayete 1. anlamı vererek tutarsızlık içinde olduklarını görmekteyiz. 

Söylemek istediğimiz şu dur: Eğer siz bir kelimeye herhangi bir anlamı tercih etmişseniz, o kelime ile alakası olan ifadenin de onunla uyumlu olması gerekir şöyle ki: Hicr s. 29. ayetinde 2. anlamı tercih etmişseniz, 33. ayetine verdiğiniz anlamın da 29. ayet ile uyumlu olması gerekir. 29. ayetin mealini şayet "Onun için secde ediciler" olarak yapmışsanız, 33. ayetin mealini de ona uygun olarak "onun için secde etmem" anlamını vererek çevirmelisiniz. Yani "Lam" edatına 29. ayette hangi anlamı vermişseniz, 33. ayette de aynı anlamı vermek durumundasınız. Ancak bu uyuma birkaç meal yapıcısından başka dikkat eden olmadığını, birçok mealin 1. anlamı tercih ederek verildiğini görmekteyiz.

İsra s. 61. ayeti: Bu ayette de yine 2 tane olan "Lam" edatının çevirisinde uyumsuzluk yapılan meal örneklerini vereceğiz.

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ قَالَ ءَاَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ ط۪يناًۚ 

Ali Fikri Yavuz- Yine hatırla ki, bir vakit meleklere: “- Âdem için secde edin.” demiştik de onlar hemen secde etmişlerdi. Fakat, İblis secde etmemiş, şöyle demişti: “- Ben, bir çamur halinde yarattığın kimseye secde eder miyim?

Diyanet Yeni- Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur hâlinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.

Hasan Basri Çantay- (Şunu da) hatırla ki biz meleklere: «Âdem için secde edin» demişdik ve onlar da secde etmişlerdi de İblîs etmemiş, «Ben bir çamur olarak yaratdığın kişiye secde edermiyim?» demişdi.

Mustafa Çavdar- Hani biz meleklere: “Âdem için secde edin/onun emrine girin!” dediğimizde, İblis dışında hepsi secde etti. İblis: “Çamurdan yarattığın kimseye ben secde mi ederim?” dedi

Bu meal örneklerindeki uyumsuzluğu şu şekilde ifade edebiliriz: Eğer siz "Üscudu li ademe" emrini "Adem için secde edin" olarak çevirmişseniz, İblisin cevabını da "Çamur halinde yarattığın kimse için secde eder miyim?" şeklinde çevirmek durumundasınız. Yok şayet "Ademe secde edin" olarak çevirmişseniz, İblisin cevabını da "Çamur halinde yarattığına secde eder miyim?" şeklinde çevirmek durumundasınız. Bu uyuma dikkat eden meal örnekleri de olmakla beraber, dikkat etmeyen meal örnekleri de bulunmaktadır.

Sonuç olarak: Bu yazının amacı Adem ve İblis kıssasında geçen اسْجُدُوا لِاٰدَمَ emrinin iki farklı çevirisinden hangisinin daha isabetli olduğu konusunda değil (biz her ne kadar 1. anlamın daha isabetli olduğunu düşünüyorsak ta), çeviride takip edilmesi gereken noktalardan birisinin ayetler arasındaki uyum konusundadır. Yukarıda verdiğimiz örnekler maalesef bu noktanın gözden kaçırıldığı yönündedir.

Meal yapıcısı tutarlı olmak bakımından iki farklı anlamdan hangisini tercih ediyorsa diğer ayetlerde de aynı anlamı vermek durumundadır. Konuyu Adem ve İblis kıssasında bağlamında değerlendirdiğimiz zaman, ayet içinde geçen "Lam"edatının farklı anlamlarda kullanılmasını gerektiren herhangi bir durum sözkonusu değildir. Olay tek bir olaydır ve Allah (c.c.) yarattığı beşere meleklerin secde etmesini istemektedir. Eğer meal yapıcısı emri "Adem'e secde edin" anlamında kabul ediyorsa, ibarenin geçtiği tüm ayetler bu anlama uygun şekilde, eğer meal yapıcısı emri "Adem için secde edin anlamında kabul ediyorsa, ibarenin geçtiği tüm ayetler bu anlama uygun şekilde çevrilmelidir. Tutarlı bir meal yapmak bunu gerektirir. 

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

18 Nisan 2024 Perşembe

Bakara s. 36. Ayetinin Çevirisi Üzerinde Bir Mülahaza

Kur'an ayetleri ile ilgili olarak yapılan farklı yorum ve çevirilere baktığımızda, bu farklılıkların pek çok nedene dayandığını görürüz. Bu nedenlerden bir tanesi de "Zamirin Mercii", yani ayet içinde bulunan zamirin hangi isme döndüğü konusunda ortaya çıkan görüş ayrılıklarıdır. Bu konuda birçok müstakil eser ve akademik makale bulunmakta olup daha geniş bilgi sahibi olmak isteyenler bu makalelere bakabilirler. 

Biz bu yazımızda ilgili ayet içinde bulunan zamirin, yapılan çevirilerde genel kaide olan, zamirin en yakın isme değil, diğer bir isme döndürülmesinden kaynaklanan anlam farklılığı üzerindeki düşüncemizi ortaya koymaya çalışacağız. 

Ayetin Arapça metni ve çevirileri şu şekildedir:

فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ وَلَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ

Ancak şeytan her ikisinin de ayağını ORADAN kaydırdı ve kendilerini içinde bulundukları yerden çıkarttı. Biz de: "Birbirlerinize düşman olarak oradan inin. Yeryüzünde sizin için bir yerleşme yeri ve belli süreye kadar geçiminizi sağlayacak varlık verilecektir" dedik.

Tek bir meal örneği vermiş olmamızın nedeni, öncelikle hedefimizin mealleri yapan kişiler değil, yapılan mealler olmasındandır. Karşılaştırmalı meallerin toplandığı herhangi bir sitede bu ayetin meallerine bakanlar, bütün meallerin anlam olarak aynı olduğunu göreceklerdir.

Yapılan çeviride "oradan" kelimesini altı çizili olarak yazma nedenimiz, sıkıntının bu kelimeye "Oradan" anlamı verilmiş olmasından kaynaklanmasıdır. Arapça karşılığı ANHA olan kelime, tetkik etme imkanı bulduğumuz bütün meallerde, CENNET anlamı kast edilerek yazılmıştır. Bizim düşüncemiz ANHA edatı ile CENNET'in değil, Adem ile eşinin yaklaşmaması istenilen AĞACIN kast edilmiş olduğudur. Bu ayette

Bakara s. 35. ayeti metni ve çevirisi şu şekildedir:

وَقُلْنَا يَآ اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَاۖ وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِم۪ينَ 

Ve dedik ki: 'Ey Adem, sen ve eşin CENNETTE yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu AĞACA yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.'

Bu ayette geçen iki kelime olan "Cennet" ilk, "Ağaç" ise ikinci sıradadır. Genel geçer gramer kaidesi olarak, zamirin dönmesi gereken yer "Cennet" değil, "Ağaç" kelimesi olmalıdır. Çünkü 36. ayette geçen "Ha" zamirinin dönmesi gereken yer kendisine en yakın kelime olan "Ağaç" kelimesidir.

Burada, "Peki Kur'an meali yapanlar bu kadar basit bir kuralı bilmiyorlar mı?" şeklinde bir sorunun akla gelmesi gayet normal, hatta gereklidir.

Peki, Bakara s. 36. ayetindeki ha zamiri neden ağaca değil de cennet kelimesine döndürülmüş?.

Kur'an meali yapanların tamamı, elbette böyle bir kaidenin olduğunu bilmekte ve bu kaideyi göz önüne alarak ayet çevirilerini yapmaktadırlar. Bu soruya bizim verebileceğimiz cevaplardan bir tanesi ise dikkatli bir okuma yapılmamış olmasını düşünmemizdir. Kur'an'ı yüzlerce binlerce kez okuyup ta bazı anlamları yakalayamamak asla bir suç değil, gayet doğal bir durumdur. Çünkü okuyan kişinin bilgi birikimi, onun Kur'an'ı anlamasında önemli bir rol oynamaktadır. Biz bunu derken "Biz bu işi yalayıp yuttuk" şeklinde asla bir iddia içinde değiliz. Çünkü Kur'an, okundukça kendisini açan bir kitap'tır. Biz de defalarca okumuş olmamıza rağmen bu ayrıntıyı daha önce maalesef fark edemedik.

Bizim düşüncemize göre meal yapıcıları Kur'an'da geçen Adem ve İblis kıssasının şayet dikkatli olarak okumuş olsalardı, böyle bir hataya düşmezlerdi. Şöyle ki:

Eğer 36. ayette geçen "Anha" yerine, kıssanın geçtiği diğer ayetlerde "Cennet" yerine kullanılan edatın hangisi olduğuna bakmış olsalardı daha isabetli bir anlamı yakalayabilirdi.

Bu kıssanın geçtiği, Bakara s. 35, 38, Araf s. 13, 18, Hicr s. 34, Taha s. 123, Sad s. 77. ayetlerine bakıldığında, ayet içinde geçen "minha" edatının cennet yerine kullanıldığı, ve bu kullanımdan hareketle bile, 36. ayette geçen "Anha" edatının cennet yerine değil de ağaç yerine kullanılmış olduğu kolayca anlaşılabilirdi. 

Durum böyle olunca, "Anha" edatını ağaca götürerek bir anlam verecek olursak, Bakara s. 36. ayetinin meali nasıl olabilir?. 

فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا "Derken şeytan ikisinin ayağını (anha) ondan kaydırdı."

Dikkat edilirse "Anhaedatına bütün meallerde verilen "Oradan" anlamını değil, "Ondan" anlamını verdik. Bunun nedeni ise 35. ayette geçen وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ "ikiniz şu ağaca yaklaşmayın" emrinin şeytanın vesvesesi ile çiğnetilmiş olmasıdır. 

Yani şeytan, Adem ile eşine vesvese vererek önce onların emre karşı gelmelerini sağlamış, sonra da cennetten çıkarılmalarına sebep olmuştur. Bizim bu ayete verdiğimiz anlam şu şekildedir:

---Bakara s. 36- Derken şeytan ikisini ağaca yaklaşmama emrine riayet etmekten kaydırmış ve böylelikle ikisini içinde bulundukları yerden çıkarmış, ve biz de "Birbirinize düşman olarak inin, sizin için (bundan sonra) yeryüzünde belirli bir vakte kadar yerleşim ve faydalanma vardır" demiştik.

Meal yapıcıları eğer bu ayeti dikkatli bir biçimde okumuş olsaydı, cennetten çıkarılmanın öncesinde bir emir ihlali yapılmış olduğuna dikkat ederek, sonrasında cennetten çıkarılmanın meydana geldiğini görebilirlerdi.

Burada bazı kimseler, "Peki senden başka kimse böyle bir anlam vermediyse, senin doğru olduğunun kanıtı nedir?" diyebilir. Biz hiçbir zaman Kur'an ile ilgili olarak yaptığımız yorumlarda kendimizi tek doğru olarak asla gösterme cüretinde bulunmadık. Yanlış yaptığımızı iddia eden delilini ortaya koyar biz de bu delile göre hareket ederiz. Burada şunu da ilave etmek isteriz ki bizim bu ayete verdiğimiz anlam türedi bir anlam değildir. Zemahşeri'nin Keşşaf'ında bu ayetin tefsirine bakanlar, orada da böyle bir düşüncenin olduğunu görebilirler. Biz "Zemahşeri ne derse doğrudur" şeklinde bir iddia ile bunu söylemiyoruz. Bizim iddiamız, bu ayet üzerinde üzerinde yapılan böyle bir yorumun daha isabetli olduğu yönündedir.

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

25 Şubat 2019 Pazartesi

NİSA SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ey o insanlar, Efendinize karşı korunun. O'ki, sizi bir tek benlikten* takdir etmiş ve ondan da onun eşini takdir etmiş ve  ikisinden birçok adamlar ve kadınlar yaymıştır. Ve Allah'a karşı korunun ki O'nunla birbirinizden sorguda bulunuyorsunuz ve o yakınlık (bağlarını koparmak)tan da (korunun). Şüphesiz ki Allah, sizin üzerinizde bir gözeticidir.

*İnsanın yaratılış öyküsü Kur'an'dan öğrendiğimize göre, Adem ile temsil edilmektedir. Adem, yaratılan ilk insan değil, insanın yaratıldığı öz'ün somut hale getirilerek edebi bir üslüp dahilindeki anlatımıdır. Eşinin ondan yaratılması ise kadın ve erkek cinsinin aynı öz'den yaratıldığının beyan edilmesidir. Klasik anlatımla önce Adem, sonra onun kaburga kemiğinden eşi yaratılmış değildir. 

2- Ve o yetimlere mallarını verin. O temizi, o murdara sakın değişmeyin. Ve onların mallarını kendi mallarınıza (katarak) sakın yemeyin. Şüphesiz ki o, bir büyük günahtır.

3- Ve eğer o yetimler hakkında hakkaniyeti sağlayamamanızdan kaygılanırsanız, sizin için temiz (evlenme yasağı olmayan) o kadınlardan ikişer ve üçer ve dörder evlenebilirsiniz. Ve eğer eşitliği sağlayamamanızdan kaygılanırsanız da, bir tek (eşle) veya sağ ellerinizin sahip olduğuyla (yetinin). Bu, doğruluktan ayrılmamanıza daha yakındır.

4- Ve o kadınlara (nikâh) bağışlarını bir bağış olarak verin. Eğer benliğinden olarak ondan sizin için bir şey temiz sayarlarsa da, artık onu bir afiyetle huzurla yiyebilirsiniz.

5- Ve Allah'ın size bir ayakta kalma vesilesi yaptığı (yetimlere ait olan) mallarınızı, sakın (o malı idare edemeyecek) o ahmaklara vermeyin. Ve onlarla onlara rızık verin ve onları giydirin ve onlara bir benimsenen söz söyleyin.

6- Ve o yetimleri o evliliğin çağına ulaştıkları zamana kadar yoklayın. Eğer onlardan bir olgunluk hissederseniz, artık mallarını hemen onlara savın. Ve onları büyüyecekler (de elimizden gidecek) diye bir savurganlıkla ve bir çabuklukla sakın yemeyin. Ve kim bir zengin ise, iffetli olsun. Ve kim de bir muhtaç ise, o da benimsenene uygun olarak yesin. Mallarını onlara savdığınız zaman da, onlara karşı tanık bulundurun. Ve bir hesap görücü olarak Allah yeter.

7- Anne baba ve o en yakınların bıraktığı şeyden, o adamlar için bir hisse vardır. Anne baba ve o en yakınların bıraktığı şeyden, o şeyden bir az veya ondan birçok olsa da o kadınlar için de bir hisse vardır. Bir belirlenmiş hisse olarak (bu böyledir).

8- Ve o pay dağıtımında, (miras düşmeyen) o en yakınlığın sahibleri ve o yetimler ve o durgunlar hazır bulunduğu zaman, onlara da ondan rızık verin ve onlara bir benimsenen söz söyleyin.

9- Ve endişelensin o kimseler ki eğer artlarından bir zayıf soy bırakacak olsalardı onlara karşı kaygılanırlardı. Artık Allah'a karşı korunsunlar ve (haksızlığa) bir set çeken söz söylesinler.

10- Şüphesiz ki o kimseler , o yetimlerin mallarını bir haksızlıkla yemektedirler, onlar karınlarında ancak ve ancak ateş yiyorlar. Ve onlar yakında bir alevli ateşe yaslanacaklar.

11- Allah, size çocuklarınız hakkında o erkeğe o iki dişi hissesi öneriyor. Eğer kadınlar ikinin üstünde olurlarsa, onlara bıraktığı şeyin üçte ikisi vardır. Ve eğer kadın bir tek olursa, ona yarısı vardır. Eğer onun çocuğu olursa, babası annesi için o ikisinden her tekine bıraktığı şeyden altıda bir vardır. Eğer onun çocuğu olmadıysa ve ona babası annesi mirasçı oluyorsa, annesine üçte bir vardır. Eğer onun kardeşleri varsa, annesine altıda bir vardır. (Bu paylaşım ölmeden önce) önereceği bir öneriden ve (ödenecek) borçtan sonradır. Kendi babalarınızın ve oğullarınızın hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu siz algılayamazsınız. (Bunlar) Allah'tan bir belirlemedir. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir. 

12- Ve eşlerinizin eğer çocuğu olmadıysa, bıraktığı şeyin yarısı sizindir. Eğer onların çocuğu olduysa önerdiği bir öneriden ve (ödenecek) borcun arkasından bıraktığı şeyden dörtte bir sizindir. Eğer çocuğunuz olmadıysa, bıraktığınız şeyden dörtte bir onlarındır. Eğer çocuğunuz olduysa bıraktığınız şeyden sekizde bir, önerdiğiniz bir öneriden ve bir borçtan sonra onlarındır. Eğer adam veya kadına anne baba ve çocukları olmadığı halde mirasçı olunuyor, onun da bir erkek veya bir kız kardeşi bulunuyor ise, onlardan her tekine altıda bir vardır. Eğer (kardeşler) bundan daha çok iseler, önerilen bir öneriden ve borçtan sonra zarar verilmeksizin üçte birine onlar ortaktırlar. (Bunlar) Allah'tan bir öneridir. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir yumuşak davranıcıdır.
   
13- Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine itaat ederse, onu onda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçelere girdirir. Ve bu, o büyük başarıdır.

14- Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine karşı çıkar ve O'nun sınırlarını aşarsa, onu onda sürekli olarak kalıcı olacağı bir ateşe girdirir. Ve bir alçaltıcı azap onun içindir.

15- Ve kadınlarınızdan o hayasızlık (suçlaması) ile gelenlere karşı, sizden dört tanık isteyin. Eğer onlar tanıklık ederlerse, artık onları o ölüm onların ömürlerini tamamlayıncaya veya  Allah onlara bir yol açıncaya kadar, o evlerde sıkıca tutun.

16- Ve sizden onunla (o hayasızlık suçlamasıyla) gelen iki erkeğin ikisini de, (sert önlemlerle) rahatsız edin. Eğer itaate dönerler ve (durumlarını) düzeltirlerse, artık o ikisin(e önlemden)den kayıtsız kalın. Şüphesiz ki Allah, lütufla bir çokça dönücüdür, bir çok merhamet edicidir.

17- (Kabulü) Allah'ın üzerine olan o itaate dönüş, ancak ve ancak o kimseler içindir ki, bir düşüncesizlikle o kötülüğü işlerler, sonra yakın zamanda (ölüm anından önce) itaate dönerler. İşte onlar, Allah'ın kendilerine lütufla dönecekleridir. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

18- Ve (kabul olan) o itaate dönüş, o kötülükleri işleyerek, nihayet o ölüm onlardan birisine hazır olduğu zaman: "Şüphesiz ki ben, şimdi itaate döndüm" diyen için ve azılı gerçeği örten olarak ölen kimseler için değildir. İşte onlar var ya, biz onlar için bir acı azap hazırladık.

19- Ey inanmış olan kimseler, o kadınlara zorlayarak mirasçı olmanız size serbest olmaz. Ve onlara verdiğiniz şeyin bir kısmını götürmeniz için, onlar bir açıklanan hayasızlık (suçu) getirmedikçe sakın onlara sertlik göstermeyin. Ve onlarla o benimsenene uygun olarak geçinin. Eğer onlardan hoşlanmıyorsanız, sizin hoşlanmadığınız bir şeyin kendisinde Allah birçok hayır oluşturabilir.

20- Ve eğer bir eşin yerini (başka) bir eşle değiştirmek isterseniz ve onlardan birine bir kantar (altın) vermiş olsanız bile, artık ondan sakın hiçbir şey almayın. Onu bir dehşetli yalan ve bir apaçık günah (yüklenerek) alır mısınız?

21- Ve onu nasıl alırsınız? Ve bir kısmınız bir kısmı ile kesinlikle içli dışlı olmuş ve onlar da sizden (haklarını gözetme hususunda) bir yeminle bağlanmış sağlam söz almışlardı.

22- Ve o kadınlardan kendi babalarınızın evlendikleriyle sakın evlenmeyin. Geçmişte olan şey hariç. Şüphesiz ki o bir hayasızlık ve bir öfke duyulan ve bir kötü yoldu.

23- Size analarınız ve kızlarınız ve kız kardeşleriniz ve halalarınız ve teyzeleriniz ve o erkek  kardeşin kızları ve o kız kardeşin kızları ve sizi emzirmiş (süt) anneleriniz ve o (aynı süt anneden) emiştiğiniz kız kardeşleriniz ve kadınlarınızın anneleri ve kendileri ile (zifafa) girdiğiniz kadınlarınızın sizin odalarınızda himayenizdeki üvey kızlarınız (ile evlenmek) yasaklandı. Eğer onlarla dahil olmadıysanız (zifafa girmediyseniz), artık sizin üzerinize hiçbir sorumluluk olmaz. Ve kendi sırtınızdan olan oğullarınızın helalleri (eşleri) ve o iki kız kardeşin arasını (evlilikle) toplamanız da (size yasaklandı). Geçmişte olanlar hariç. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

24- Ve o kadınlardan sağ ellerinizle sahip olduğunuz (savaş esiri olanlar) hariç, o (evlenerek) korunmuş olanlar ile de (evlenmeniz yasaklandı). (Bunlar) Allah'ın size yazgısıdır. Ve sizin için bunların ötesindekilerin, korunarak zinadan kaçınmışlar olarak mallarınız ile (mehirlerini vererek) peşine düşmeniz size serbestleştirilmiştir. Onlardan hangisiyle yararlandıysanız, belirlenen iş karşılıklarını onlara verin. O belirlenmeden sonra kendisiyle karşılıklı hoşnutluk olduğunuz (erkeğin mehri arttırması veya kadının mehrin bir kısmından geçmesi gibi) şeyde, sizin üzerinize hiçbir sorumluluk olmaz. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

25- Ve sizden kim o korunan (hür) inanan kadınlarla evlenmeye uzunluk olarak (maddi bakımdan) güç yetiremezse, sağ ellerinizle sahip olduğunuz o inanan genç kızlarınızdan (alsın). Ve Allah sizin inancınızı en iyi bilendir. Bir kısmınız bir kısımdansınız. Öyleyse onlarla korunarak zinadan kaçınmış ve gizli dostlar sahiplenmemiş olmaları şartıyla, sahiplerinin onayıyla iş karşılıklarını o benimsenene uygun olarak vererek evlenin. Artık (evlenerek) korundukları zaman eğer bir hayasızlık (suçu) getirirlerse, onlara o korunmuş (evli) inanan kadınların üzerindeki (100 celde) o azaptan yarısı vardır. Bu (ruhsat), sizden (günaha düşmekten dolayı) o şiddetli sıkıntıdan endişelenen kimse içindir. Ve direnip gayret etmeniz, sizin için daha hayırlıdır. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

26- Allah, size açıklamayı ve sizden önceki kimselerin yasalarına iletmeyi ve size lütufla dönmeyi istiyor. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

27- Ve Allah, size lütufla dönmeyi istiyor. Ve o iştahlarına takılan kimseler ise, sizin bir büyük sapma ile sapmanızı istiyor.

28- Allah sizden (yükü) hafifletmeyi istiyor. Ve o insan zayıf olarak takdir edilmiştir. 

29- Ey inanmış olan kimseler, mallarınızı sizden karşılıklı hoşnutluktan (yapılan) bir ticaret olması dışında aranızda o geçersizlikle sakın yemeyin. Ve benliklerinizi de (meşru gerekçesiz) sakın öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah, size karşı bir çok merhamet edicidir.

30- Ve kim bir düşmanlıkla ve bir haksızlıkla bunu yaparsa, biz onu ileride bir ateşe yaslandıracağız. Ve bu, Allah'a göre kolaydır. 

31- Eğer kendisinden vazgeçirilmekte olduğunuz büyük günahlardan uzaklaşırsanız, biz de sizden kötülüklerinizi örter ve sizi bir değerli girilecek yere girdiririz.

32- Ve sakın Allah'ın onunla bir kısmınızı bir kısmın üzerine üstünleştirdiği şeylerin dileğinde bulunmayın. O adamlar için kazandıkları şeyden bir hisse ve o kadınlar için de kazandıkları şeyden de bir hisse vardır. Ve Allah'ın kendi lütfundan sorun. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyi bir en iyi bilicidir.

33- Ve biz her biri için o anne baba ve o en yakınların bıraktığı şeyden, yönelenler (mirasçılar) oluşturduk. (Mirasçı olmadığı halde) yeminlerinizin bağladığı (mirastan hisse sözü verilen) kimselere de, hisselerini verin. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerinde bir tanıktır.

34- O adamlar (kocalar), Allah'ın (insanların) bir kısmını bir kısmın üzerine üstünleştirmesi nedeniyle ve (ailesi için) mallarından harcamaları nedeniyle, o kadınların (eşlerinin) üzerinde koruyucu ve yöneticidirler. O düzgün kadınlar, o gönülden bağlanan, Allah'ın ( kendi haklarını) kollaması nedeniyle o algılanmaması gereken (avret mahallerini) kollayan kadınlardır. Ve kalkışmasından kaygılanmakta olduğunuz kadınlara (eşlerinize) öğüt verin ve onları yataklarında ayrı bırakın ve (kalkışmaya devam ederlerse) onlara vurun. Eğer size itaat ederlerse, sakın onlara karşı yol peşine düşmeyin. Şüphesiz ki Allah, bir çok yücedir, bir çok büyüktür.

35- Ve eğer ikisinin arasının ayrışmasından kaygılanırsanız, artık erkeğin halkından bir hakem ve kadının halkından bir hakem harekete geçirin. Bu ikisi eğer bir düzgünlük isterlerse, Allah o ikisinin (karı kocanın) arasını uygunlaştırır. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir en iyi haber alıcıdır.

36- Ve Allah'a kulluk edin ve sakın O'nu hiçbir şeye ortaklaştırmayın. Ve anne babaya ve o en yakınlığın sahiplerine ve o yetimlere ve o durgunlara ve o en yakınlığın sahibi o komşuya ve o uzak komşuya ve yanınızdaki o arkadaşa ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) ve sağ ellerinizle sahip olduklarınıza bir iyilikle (davranın). Şüphesiz ki Allah, bir çalımlanan, bir övünen olan kimseyi sevmez.

37- Onlar ki, cimrilik ederler ve o insanlara da o cimriliği buyururlar ve Allah'ın kendi lütfundan onlara verdiği şeyleri gizlerler. Ve o gerçeği örtücüler için bir alçaltıcı azap hazırladık.

38- Ve o kimseler ki mallarını o insanlara gösteriş olarak harcarlar ve Allah'a ve o diğer güne inanmazlar. Ve kim ki o şeytan ona bir arkadaş olursa, artık o ne kötü bir arkadaştır.

39- Ve eğer Allah'a ve o diğer güne inanmış ve Allah'ın onlara rızık olarak verdiği şeylerden (gösterişsiz) harcamış olsalardı, onlara ne olurdu? Ve Allah onları bir en iyi bilicidir.

40- Şüphesiz ki Allah, bir zerre ağırlığınca haksızlık yapmaz. Ve eğer bir iyilik olursa, onu katlandırır ve kendi katından bir büyük iş karşılığı verir.

41- Her biz bir toplumdan bir tanık getirdiğimiz ve seni de bunların üzerine bir tanık olarak getirdiğimiz zaman (halleri) nasıl olacak?

42- O gün gerçeği örtmüş olan ve o elçiye karşı çıkmış olan kimseler o yerle denk olmalarını arzu edecek ve Allah'a karşı bir sözü gizleyemeyecekler.

43- Ey inanmış olan kimseler, siz sarhoşken dediğiniz şeyi bilinceye kadar ve cünüpken de bir yolu geçen olmanız hariç yıkanıncaya kadar, sakın o kulluk görevine (namaza) yaklaşmayın. Ve eğer bir hasta veya bir sefer üzerinde veya sizden biri o tuvaletten gelmiş veya o kadınlarla dokunuşmuş da (cinsel ilişki kurmuş) bir su bulamadıysanız, artık bir temiz toprağa yeltenin de yüzlerinizi ve ellerinizi sıvazlayın. Şüphesiz ki Allah, (hataları) bir çok silicidir, bir çok bağışlayıcıdır.

44- Sen görmedin mi o kimseleri ki, onlara o kitaptan bir hisse verilmişti? (O kitabı) o sapkınlığa değişiyorlar ve sizin de o yolu sapıtmanızı istiyorlar?

45- Ve Allah düşmanlarınızı en iyi bilendir. Ve bir yönelen olarak Allah yeter. Ve bir yardımcı olarak da Allah yeter.

46- Dönmüş (Yahudi) olan kimselerden* bir kısmı o kelimeleri konuldukları yerlerinden oynatıyorlar ve kendi dillerini eğip bükerek ve o yaşam sistemine dil uzatarak: "İşittik ve karşı çıktık, işit işitemez olası" ve "Bize çobanlık et" diyorlar. Ve eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik ve işit ve bize bak" demiş olsalardı, onlar için kesinlikle daha hayırlı ve daha sağlam olurdu. Fakat Allah onları gerçeği örtmeleri nedeniyle dışlamıştır. Artık bir azı dışında inanmazlar.

*Genelde Yahudiler olarak anlam verilen Hadu kelimesine "Dönmüş olanlar" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.

47- Ey o kitap verilmiş olan kimseler, bizim bir takım yüzleri silip enselerine geri döndürmemiz* veya onları o dinlenme (günü) nin arkadaşlarını (yasaklarını çiğneyenleri) dışladığımız gibi dışlamamız öncesinden, sizin beraberinizde olan şeyi bir doğrulayıcı olarak indirdiğimize inanın. Allah'ın (azap) buyruğu (her zaman) yapılagelmiştir. 

(*) Bu bir deyim olup, "Doğru yolu bir daha bulamayacak bir şekilde saptırmazdan, türlü türlü mahrumiyet ve zilletlere uğratmazdan önce" anlamındadır. (Kurtubi)

48- Şüphesiz ki Allah, kendisinin ortaklaştırılmasını (hesap gününde) bağışlamaz. Ve bunun berisinden olan şeyi kime dilerse bağışlar. Ve kim Allah'ı ortaklaştırırsa, kesinlikle bir büyük günah yakıştırmıştır.

49- Sen görmedin mi o kimseleri ki, kendi benliklerini arındırmaktadırlar? Aksine, Allah kimi dilerse arındırır. Ve çekirdek lifi kadar haksızlığa uğratılmazlar.

50- Bak sen, o yalanı Allah'a karşı nasıl da yakıştırıyorlar. Ve bu bir apaçık günah olarak ona yeter.

51- Sen görmedin mi o kimseleri ki, kendilerine o kitaptan bir hisse verilmişti? Put'a ve o taşkınlık yapana inanıyorlar ve o gerçeği örtmüş olan kimseler için: "Bunlar yolca, inanmış olanlardan daha doğrudur" diyorlar. 

52- İşte onlar o kimselerdir ki, Allah onları dışlamıştır. Ve Allah kimi dışlarsa, artık sen onun için bir yardımcı asla bulamayacaksın.

53- Yoksa onların o hükümranlıktan bir hisseleri mi var? Öyle olsaydı, o insanlara bir çekirdek çukuru dahi vermezlerdi.

54- Yoksa onlar, Allah'ın kendi lütfundan o insanlara verdiği şeyleri çekemiyorlar mı? Oysa biz İbrahim'in hanedanına kesinlikle o kitabı ve o bilgeliği verdik. Ve biz onlara bir büyük hükümranlık da verdik.

55- İçlerinden ona (İbrahim'e) inanmış olan da vardır ve ondan uzaklaşmış olan da vardır. Ve bir alevli ateş olarak cehennem yeter.

56- Şüphesiz ki o kimseler, bizim ayetlerimizi örttüler, biz onları ileride bir ateşe yaslandıracağız. Onların derileri her ne zaman pişip kızarsa, biz onların derilerini o azabı tatmaları için onların başkalarıyla değiştireceğiz. Şüphesiz ki Allah, bir en güçlüdür, bir en bilgedir.
 
57- Ve o kimseler ki, inandılar ve o düzgün işleri işlediler, biz onları onda sonsuz olarak sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçelere girdireceğiz. Onlara onda temizlenmiş eşler vardır. Ve onları bir koyu gölgeye girdireceğiz.

58- Şüphesiz ki Allah, size o korunması gerekenleri onların sahibine ödemenizi ve o insanların arasında karar verdiğiniz zaman o eşitlikle karar vermenizi buyuruyor. Şüphesiz ki Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi görücüdür.

59-  Ey inanmış olan kimseler, Allah'a itaat edin ve o elçiye de itaat edin ve sizden olan buyruk sahiplerine de. Eğer bir şeyde birbirinizle çekişecek olursanız, ki eğer Allah'a ve o diğer güne inanıyorsanız, artık onu Allah'a ve o elçiye geri döndürün. Bu, daha hayırlı ve geri dönüşümce daha iyidir.

60- Sen görmedin mi o kimseleri ki, sana indirilmiş olan şeye ve senden önce indirilmiş olan şeye inandıklarını iddia ediyorlar da o taşkınlık yapana hakemleşmek istiyorlar? Oysa onu kesinlikle örtmekle buyurulmuşlardı. Ve o şeytan onları bir uzak sapkınlıkla saptırmayı istiyor.

 61- Ve onlara: "Allah'ın indirdiği şeye ve o elçiye gelin" denildiği zaman, o ikiyüzlülerin senden tamamıyla uzaklaşmakta olduklarını görürsün.

62- Kendi ellerinin öncelediği nedeniyle onlara bir hoş olmayan durum eriştirildiği zaman (halleri) nasıl olacak? Sonra sana: "Biz bir iyilik ve bir uygunluktan başka  bir şey istemedik" diye, Allah'a yemin ederek gelecekler.

63- İşte onlar o kimselerdir ki, onların kalplerindeki şeyi Allah bilmektedir. Artık onlardan yana kayıtsız kal ve onlara öğüt ver ve onların kendi benliklerine bir ulaşan söz söyle.

64- Ve biz hiçbir elçiyi Allah'ın onayıyla itaat edilmesinden başka bir amaçla göndermedik. Ve eğer onlar kendi benliklerine haksızlık yaptıkları zaman sana gelseler de Allah'a bağışlanma istemiş olsalar ve o elçi de onlar için bağışlanma istemiş olsaydı, kesinlikle Allah'ı bir lütufla çokça dönücü, bir çok merhamet edici olarak bulurlardı.

65- Hayır, Efendine ant olsun ki, onlar kendi aralarındaki dallanıp budaklanan meselelerde seni hakem tayin edinceye, sonra senin yerine getirdiğin şeyden kendi benliklerinde bir burukluk bulmadan tam bir teslimiyetle teslim oluncaya kadar, inanmış olmazlar.

66- Ve eğer biz onlara benliklerinizi (savaşmak suretiyle) öldürün veya yurtlarınızdan çıkın diye yazmış olsaydık, içlerinden bir azı dışında onu yapmazlardı. Ve eğer onlar onunla öğütlenmekte oldukları şeyi yapsalardı, onlar için kesinlikle daha hayırlı ve (inançları) sabitlikçe daha çetin olurdu.

67- 68- Ve o takdirde biz onlara kendi katımızdan kesinlikle bir büyük iş karşılığı verir ve onları kesinlikle bir dosdoğru yola iletirdik.

69- Ve kim Allah'a ve o elçiye itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerini nimetlendirdiği o habercilerden ve o doğru söyleyenlerden ve o tanıklardan ve o düzgün işleri işleyenlerden olan kimselerin beraberindedir. Ve işte onlar yoldaşça ne iyidir.

70- Bu, Allah'tan o lütuftur. Ve bir en iyi bilici olarak Allah yeter.

71- Ey inanmış olan kimseler, sakınma tedbirinizi alın. Küçük birlikler olarak sefere çıkın veya toplu olarak sefere çıkın.

72- Ve şüphesiz ki sizden kesinlikle ağırdan alan kimseler vardır. Eğer size bir hoş olmayan durum eriştirilirse: "Allah gerçekten beni nimetlendirdi de (iyi ki) o zaman onların beraberinde ben bir tanık olmadım" der.

73- Ve ant olsun ki eğer Allah'tan size bir lütuf eriştirilirse de, sizin ile kendisi arasında bir sevgi olmamış gibi kesinlikle: "Keşke ben onların beraberinde olsaydım, ben de bir büyük başarıyı elde etseydim" der.

74-  Bu şimdiki yaşamı o diğer (yaşam)a  değişen kimseler, Allah'ın yolunda öldürüşsün. Ve kim Allah'ın yolunda öldürüşür de, öldürülür veya yenerse, ona ileride bir büyük iş karşılığı vereceğiz.

75- Ve size ne oluyor ki; Allah'ın yolunda ve: "Ey Efendimiz, bizi halkı haksızlık yapan bu kasabadan çıkar ve kendi katından bize bir yönelen tayin et ve kendi katından bize bir yardımcı tayin et"  diyen, o adamlardan ve o kadınlardan ve o çocuklardan (oluşan) zayıf düşürülmüş kimselerin uğrunda öldürüşmüyorsunuz?

76- İnanmış olan kimseler, Allah'ın yolunda öldürüşürler. Ve gerçeği örtmüş olan kimseler ise, o taşkınlık yapanın yolunda öldürüşürler. Öyleyse siz, o şeytanın yönelenleri ile öldürüşün. Şüphesiz ki o şeytanın plânı, zayıftır.

77- Sen görmedin mi o kimseleri ki, kendilerine: "Ellerinizi (öldürüşmekten şimdilik) uzak tutun ve o kulluk görevini ayağa kaldırın ve o arınmayı yerine getirin" denilmişti? Üzerlerine o öldürüşmek yazıldığında içlerinden bir bölük birden Allah'ın endişesi gibi hatta daha çetin bir endişeyle o insanlardan endişeleniyor. Ve onlar: "Ey Efendimiz, niçin bu öldürüşmeyi bize yazdın? Bizi bir yakın süreye kadar ertelemeli değil miydin?" diyorlar. De ki: "Bu şimdiki (yaşamın) yararı bir azdır. Ve o diğer (yaşam) ise korunan kimse için daha hayırlıdır. Ve siz bir çekirdek lifi kadar haksızlığa uğratılmasınız."

78- Her nerede olursanız o ölüm size yetişir; Ve eğer ki sağlamlaştırılmış kalelerde olsanız da. Ve eğer onlara bir iyilik eriştirilse: "Bu, Allah'ın yanındandır" derler. Ve eğer onlara bir kötülük eriştirilse: "Bu, senin yanındandır" derler. De ki: "Her biri Allah'ın yanındandır." Bu topluluğa ne oluyor ki hiçbir sözü kavramaya yanaşmıyorlar?

79- Sana bir iyilikten eriştirilen şey, Allah'tandır. Ve sana bir kötülükten eriştirilen şey de kendi benliğindendir. Ve biz seni o insanlara bir elçi olarak gönderdik. Ve bir tanık olarak Allah yeter.

80- Kim o elçiye itaat ederse, kesinlikle Allah'a itaat etmiştir. Ve kim (başka tarafa) yönelirse, artık biz seni onlara bir kollayıcı olarak göndermedik.

81- Ve onlar (senin yüzüne karşı) "itaat" diyorlar. Senin yanından (ayrılıp) ortaya çıktıkları zaman ise onlardan bir ekip senin dediğinin tersine gece planı kuruyor. Allah onların gece planlamakta olduğu şeyleri yazmaktadır. Artık sen onlardan yana kayıtsız kal ve Allah'a dayan. Ve bir dayanak olarak Allah yeter.

82- Onlar bu okunan (Kur'an)ı derinlemesine hiç düşünmezler mi? Ve eğer o Allah'tan başkasının yanından olsaydı, onda kesinlikle birçok aykırılık bulurlardı.

83- Ve onlara (ifşa edilmemesi gereken) o güvenden veya o kaygıdan (gizli) bir buyruk geldiği zaman, onu ifşa ederler. Ve eğer onu (ifşa etmek yerine) o elçiye ve içlerinden buyruk sahiplerine geri döndürmüş olsalardı, içlerinden doğru sonuç çıkarabilen kimseler, onu kesinlikle bilirdi. Ve eğer Allah'ın sizin üzerinizde lütfu ve kendisinin şefkati olmasaydı, bir azınız dışında o şeytana kesinlikle takılırdınız.

84-Artık sen Allah'ın yolunda öldürüş. Benliğinden başkasıyla yükümlü değilsin. Ve o inananları da teşvik et. Umulur ki Allah gerçeği örtmüş olanların verdiği sıkıntıyı (bu şekilde) uzak tutar. Ve Allah, sıkıntı verme bakımından en çetindir ve ibretlik ceza verme bakımından da en çetindir.

85- Kim bir iyi eşlikçilikle eşlikçilikte bulunursa, ona ondan bir hisse olur. Ve kim bir kötü eşlikçilikle eşlikçilikte bulunursa, ona da ondan bir kötü hisse olur. Ve Allah, her şeyin üzerinde bir eksiksiz ihtiyaç karşılayıcıdır.

86- Ve bir selâmla (esenlik temennisi) selâmlandığınız zaman, ondan daha iyisiyle veya onu (aynısıyla) geri döndürerek selâmlayın. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerinde bir hesap görücüdür.

87- Allah, O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Onda hiçbir belirsizlik olmayan o kalkışın gününe kesinlikle sizi toplayacaktır. Ve sözce Allah'tan daha doğru sözlü kimdir?

88- Size ne oluyor ki o ikiyüzlüler hakkında iki birliğe ayrıldınız? Oysa Allah onları kazandıkları nedeniyle baş aşağı etmiştir. Allah'ın saptırdığı kimseyi siz doğruya iletmek mi istiyorsunuz? Ve Allah kimi saptırırsa, artık sen onun için bir yol asla bulamayacaksın.

89- Kendileri gerçeği örttükleri gibi, sizin de gerçeği örtmenizi, böylece denk olmanızı arzu ettiler. Allah'ın yolunda göç edinceye kadar, artık onlardan hiçbirini yönelenler sahiplenmeyin. Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık onları nerede bulursanız tutun ve onları öldürün. Ve sakın onlardan hiçbirini bir yönelen ve bir yardımcı olarak da sahiplenmeyin.

90- Sizinle onların arasında bir yeminle bağlanmış söz bulunan bir topluluğa ilişenler veya sizinle öldürüşmekten veya kendi toplulukları ile öldürüşmekten göğüsleri sıkışmış olarak size gelenler başka. Ve eğer Allah dilemiş olsaydı, size karşı onları kesinlikle yetkilendirir, böylece onlar da sizinle öldürüşürlerdi. Eğer sizden uzaklaşırlar da sizinle öldürüşmezler ve sizi o barışla karşılarlarsa, artık Allah onlara karşı size bir yol bırakmamıştır.

91- Diğerlerini de hem sizden güvende olmayı hem de kendi topluluklarından güvende olmayı isterler olarak bulacaksın. Her ne zaman o kargaşaya geri döndürülseler, onun içine hemen baş aşağı atlarlar. Eğer sizden uzaklaşmazlar ve sizi o barışla karşılamazlar ve ellerini sizden önlemezlerse, artık onları nerede ele geçirirseniz tutun ve onları öldürün. Ve işte onlar, biz onlara karşı size bir apaçık yetki bıraktık.

92- Ve bir inanan için bir inananı yanılgı dışında öldürmesi (doğru) değildir. Ve kim bir inananı bir yanılgıyla öldürürse, bir inanan köleyi özgürleştirme ve (öldürülenin) ailesine onların (diyeti) bağışlamaları dışında, teslim edilmiş bir diyet vardır. Eğer (öldürülen) bir inanan olmakla birlikte size bir düşman topluluktan ise, bir inanan boyunduruk altındakini özgürleştirme vardır. Ve eğer (öldürülen) sizinle onların arasında bir yeminle bağlanmış söz bulunan bir topluluktan ise, ailesine teslim edilmiş bir diyet ve bir inanan boyunduruk altındakini özgürleştirme vardır. Fakat kim bunu bulamadıysa, Allah'tan lütufla bir dönüş olarak aralıksız iki ay oruç vardır. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

93- Ve kim bir inananı kasıtlı olarak öldürürse, onun karşılığı onda sürekli olarak kalıcı olacağı cehennemdir. Ve Allah ona hiddetlenmiş ve onu dışlamış ve ona büyük azap hazırlamıştır. 

94- Ey inanmış olan kimse, Allah'ın yolunda (yola) vurduğunuz zaman, iyice açıklık kazandırın ve sakın sizi o barışla karşılamış kimseye, bu şimdiki yaşamın sunumunun peşine düşerek: "Sen bir inanan değilsin" demeyin. Allah'ın yanında bir çok ganimetler vardır. Önceden siz öyle idiniz de Allah size büyük iyilikte bulundu, öyleyse iyice açıklık kazandırın. Şüphesiz ki Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.

95- 96- O inananlardan o zorluğu olmadığı halde (savaşa çıkmayarak) o oturanlarla Allah'ın yolunda mallarıyla ve benlikleriyle o güçlerini kullananlar, denk olmaz. Allah, mallarıyla ve benlikleriyle o güçlerini kullananları, o oturanların üzerine bir kademe lütuflandırmıştır. Ve her birine o iyiliği söz vermişse de, Allah o güçlerini kullananları, oturanların üzerinde kendisinden kademeler ve bir bağışlama ve bir şefkat bakımından, bir büyük iş karşılığıyla lütuflandırmıştır. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

97- Şüphesiz ki o kimseler, o melekler onların benliklerini haksızlık yapanlar olarak ömürlerini tamamlamışlardır, onlara: "Ne haldeydiniz?" dediler. (Onlar): "Biz o yerde zayıf  düşürülmüşlerdik" dediler. (O melekler): "(Mekke dışındaki)Allah'ın arzı kapsayıcı değil miydi? Siz de onda hicret etseydiniz ya" dediler. İşte onların sığınağı cehennemdir. Ve o ne kötü dönüş yeridir.

98- O adamlardan ve o kadınlardan ve o çocuklardan (oluşan) bir çareye güç yetiremez o zayıf düşürülmüşler ve (Medine'ye gidebilmek için) bir yola iletilemezler başka.

99- İşte onlar, Allah'ın onlardan (hatalarını) silmesi umulur. Ve Allah, (hataları) bir çok silicidir, bir çok bağışlayıcıdır.

100- Ve kim Allah'ın yolunda göç ederse, o yerde (ayrıldığı topluluğun burunlarının sürtülmesine neden olacak) birçok imkan ve (maddi) kapsayıcılık bulur. Ve kim de evinden Allah'a ve O'nun elçisine göç ederek çıkar, sonra kendisine o ölüm yetişirse, onun iş karşılığı kesinlikle Allah'ın üzerine düşmüştür. Ve Allah bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

101- Ve o yerde (yola) vurduğunuz zaman, o gerçeği örtmüş olan sizi kimselerin kargaşaya düşürmesinden kaygılanırsanız, o kulluk görevinden (namazdan) kısaltmanızda artık sizin üzerinize bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz ki o gerçeği örtücüler size bir apaçık düşmandırlar. 

102- Ve sen onların içinde olup da onlara o kulluk görevini (namazı) ayağa kaldırmaya kalktığın zaman, içlerinden bir ekip senin beraberinde ayağa kalksın ve silâhlarını (yanlarında) tutsunlar. Secde ettikleri zaman, (diğer ekip) arkanızda olsunlar ve kulluk görevini (namazı) yerine getirmeyen diğer bir ekip gelsin ve senin beraberinde kulluk görevini (namazı) yerine getirsinler, sakınma tedbirlerini ve silâhlarını (yanlarında) tutsunlar. Gerçeği örtmüş olan kimseler arzu etti ki, silâhlarınızdan ve yararlılıklarınızdan duyarsız kalasınız da üzerinize bir tek saldırıyla saldırsınlar. Ve eğer yağmurdan bir rahatsızlık olur veya hasta olursanız, silâhlarınızı (başka bir yere) koymanızda, sizin üzerinize hiçbir sorumluluk olmaz. Ve sakınma tedbirinizi (yanınızda) tutun. Şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtücülere bir alçaltıcı azap hazırlamıştır.

103- Artık o kulluk görevini (namazı) yerine getirdiğiniz zaman, artık ayakta olarak ve oturarak ve yanlarınız üzereyken (yani savaşırken de her durumda) Allah'ı hatırlayın. Artık rahatladığınız zaman, o kulluk görevini (namazı kısaltmadan) ayağa kaldırın. Şüphesiz o kulluk görevi (namaz) o inananların üzerine bir vakitlenmiş yazgıdır.

104- Ve sakın o topluluğun peşine düşmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, şüphesiz ki onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Oysa siz onların Allah'tan beklemeyecekleri şeyleri bekliyorsunuz. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

105- Şüphesiz ki biz o kitabı sana o insanların arasında Allah'ın sana gösterdiğiyle karar vermen için o gerçekle indirdik. Ve hainler için bir çekişen olma.

106- Ve Allah'a bağışlama iste. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

107-Ve kendi benliklerine hainlik eden kimselerden yana da söz dalaşı yapma. Şüphesiz ki Allah, hainlikte direnen günahkâr kimseleri sevmez.

108- O insanlardan gizlerler ve Allah'tan gizlemezler. Oysa O, o söylenenden hoşnut olmayacağı şeyleri gece planlamakta oldukları zaman onların beraberindedir. Ve Allah, onların işlemekte oldukları şeyleri kuşatıcıdır.

109- İşte siz onlarsınız ki bu şimdiki yaşamda onlardan yana söz dalaşı yaptınız, peki ya o kalkışın günü Allah'a karşı onlardan yana kim söz dalaşı yapacak? Ya da kim onlara bir dayanak olacak?

110- Ve kim bir kötülük işler veya kendi benliğine haksızlık yapar sonra da Allah'a bağışlama isterse, Allah'ı bir çok bağışlayıcı, bir çok merhamet edici olarak bulur.

111- Ve kim bir günah kazanırsa, onu ancak ve ancak kendi benliğine kazanır. Ve Allah bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

112- Ve kim bir yanılgı ya da günah kazanır, sonra da onu bir beriye (masuma) atarsa, kesinlikle bir dehşetli yalan ve bir apaçık günah yüklenmiştir.

113- Ve eğer Allah'ınsenin üzerinde lütfu ve kendisinin şefkati olmasaydı, içlerinden bir ekip kesinlikle seni saptırmaya eğilim gösterirdi. Oysa onlar kendi benliklerinden başkasını saptıramıyorlar ve sana da hiç bir şeyden zarar veremiyorlar. Ve Allah sana o kitabı ve o bilgeliği indirmiş ve sana bilmekte olmadığın şeyleri öğretmiştir.  Ve (böylelikle) Allah'ın senin üzerindeki lütfu büyük oldu.

114- Onların başbaşa konuşmalarından birçoğunda hiçbir hayır yoktur. Bir bağışı veya bir benimseneni veya o insanların arasını bir düzeltmeyi buyurmuş kimsenin ki başka. Ve kim Allah'ın hoşnutluğunun peşine düşmek için bunu yaparsa, biz ona ileride bir büyük iş karşılığı vereceğiz.

115- Ve kim kendisine o doğruya iletenin apaçık belli olmasından sonra o elçiyle ayrışır ve o inananların yolundan başkasına takılırsa, onu yöneldiği şeye yöneltiriz (sonunda) onu cehenneme yaslandırırız. Ve o ne kötü dönüş yeridir.

116- Şüphesiz ki Allah, kendisinin ortaklaştırılmasını bağışlamaz. Ve bunun berisinden olan şeyi kime dilerse bağışlar. Ve kim Allah'ı ortaklaştırırsa, kesinlikle bir uzak sapkınlıkla sapmıştır.

117- Onlar, O'nun berisinden birtakım dişilerden başkasını çağırmıyorlar. Ve onlar, bir inatçı şeytandan başkasını çağırmıyorlar.

118- 119- Allah onu dışlamış ve (o da): "Kullarından bir belirlenmiş hisseyi kesinlikle sahipleneceğim. Ve kesinlikle onları saptıracağım ve kesinlikle onların boş dilekte bulunmalarını sağlayacağım ve  kesinlikle onlara buyuracağım da o hayvanların kulaklarını yaracaklar ve kesinlikle onlara emredeceğim de, Allah'ın takdir edişini başkalaştıracaklar" demişti. Kim o şeytan'ı Allah'ın berisinden bir yönelen olarak sahiplenirse, kesinlikle bir apaçık ziyanla ziyan etmiştir.

120- Onlara söz veriyor ve onların boş dilekte bulunmalarını sağlıyor. Oysa o şeytan onlara bir aldatmadan başkasını söz vermiyor.

121- İşte onların sığınağı cehennemdir. Ve ondan bir kaçış yeri de bulamazlar.

122- Ve o kimseler ki, inandılar ve o düzgün işleri işlediler, onları onda sonsuz olarak sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçelere girdireceğiz. (Bu) Allah'ın bir gerçek söz vermesidir. Ve sözce Allah'tan daha doğru sözlü kimdir?

123- (Bu söz) ne sizin boş dileklerinize, ne de o kitabın halkının boş dileklerine göredir. Kim bir kötülük işlerse, onunla karşılık görür. Ve kendisi için Allah'ın berisinden bir yönelen ve bir yardımcı bulamaz.

 124- Ve bir erkekten veya bir dişiden kim bir inanan olarak o düzgün işleri işlerse, işte onlar o bahçeye girerler ve bir çekirdek çukuru kadar haksızlığa uğratılmazlar.

125- Bir iyilik eden olarak yüzünü Allah'a teslim eden ve (fıtrat yasalarına) bir meyleden olan İbrahim'in inanç sistemine takılmış kimseden, yaşam sistemi bakımından daha güzel olan kimdir? Ve Allah İbrahim'i bir dost olarak sahiplenmişti.

126- O göklerde olan ve şeyler o yerde olan şeyler Allah'ındır. Ve Allah, her bir şeyi bir kuşatıcıdır.

127- Ve senden o kadınlar hakkında görüş bildirmeni istiyorlar. De ki: "Allah onlar hakkında size görüş bildiriyor. Ve kendilerine yazılmış şeyi vermeyip onlarla evlenmeye ilgi duyduğunuz o kadınların yetimleri ve o çocuklardan zayıf düşürülmüşler ve o yetimlere karşı hakkaniyeti ayağa kaldırmanız hakkında size o kitapta peşi sıra okunmakta olan var. Ve bir hayırdan ne işliyorsanız, şüphesiz ki Allah, onu bir en iyi bilicidir."

128- Ve eğer bir kadın kocasından bir kalkışma veya bir kayıtsızlıktan kaygılanırsa, karı ve kocanın aralarını bir uzlaşıyla düzeltmelerinde her ikisinin de üzerine hiçbir sorumluluk olmaz. Ve o uzlaşı, daha hayırlıdır. Ve o benlikler o cimriliğe hazırlanmıştır. Ve eğer iyi davranırsanız ve korunursanız, şüphesiz ki Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.

129- Ve siz eğer o kadınlar arasında eşitliğe istekli olsanız da, asla güç yetiremeyeceksiniz. Öyleyse siz bütün meylinizle (bir kadına) sakın meyletmeyin ki, diğerini (askıya) asılmış gibi bırakmayın. Ve eğer düzeltirseniz ve korunursanız, şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

130- Ve eğer ayrılırlarsa, Allah her birini kendi kapsayıcılığından zenginleştirir. Ve Allah, (her şeyi) bir kapsayıcıdır, bir en bilgedir.

131- Ve o göklerdeki olan şeyler ve o yerdeki olan şeyler Allah'ındır. Ve ant olsun ki sizden önce o kitap verilmiş olan kimselere ve size de "Allah'a karşı korunun" diye önerdik. Ve eğer gerçeği örtseniz dahi, şüphesiz ki göklerde olan şeyler ve yerde olan şeyler Allah'ındır. Ve Allah, bir çok zengindir, bir övgüye çok layıktır.

132- Ve o göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler Allah'ındır. Ve bir dayanak olarak Allah yeter.

133- Eğer dilerse sizi giderir de ey o insanlar, (yerinize) diğerlerini getirir. Ve Allah, buna bir ölçü koyucudur.

134- Kim bu şimdiki (yaşam) ödülünü isterse, bu şimdiki (yaşamın) ve o diğer (yaşamın) ödülü Allah'ın yanındadır. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi görücüdür.

135- Ey inanmış olan kimseler, eğer kendi benlikleriniz veya anne baba ve o en yakınlar aleyhine de olsa, Allah için hakkaniyeti ayakta tutan tanıklar olun. Eğer bir zengin veya bir fakir de olsa, Allah her ikisine de daha yakındır. Öyleyse eşitliği sağlamada sakın o keyfi arzuya takılmayın. Ve eğer eğip büker veya (şahitlikten) yana kayıtsız kalırsanız, şüphesiz ki Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.

136- Ey inanmış olan kimselere, Allah'a ve O'nun elçisine ve O'nun elçisine indirdiği o kitaba ve önceden indirdiği o kitaba inanın. Ve kim Allah'ı ve O'nun meleklerini ve O'nun kitaplarını ve O'nun elçilerini ve o diğer günü (reddederek) örterse, kesinlikle bir uzak sapkınlıkla sapmıştır.

137- Şüphesiz ki o kimseler, (önce) inandılar, sonra gerçeği örttüler, sonra inandılar, sonra (yine) gerçeği örttüler, sonra da gerçeği örtmeyi artırdılar, Allah onları asla bağışlacak ve onları bir yola iletecek değildir.

138- O ikiyüzlülere bir acı azabın onlar için olduğunu müjdele.

139- O kimseler ki, o inananların berisinden o gerçeği örtücülere yönelenler olarak sahipleniyorlar. O güçlülüğün peşine onların yanında mı düşüyorlar? Oysa şüphesiz ki o güçlülük, toplu olarak Allah'ındır.

140- Ve O, size o kitap'ta: "Allah'ın ayetlerini, onları örtülmekte ve onları alay edilmekte olarak işittiğiniz zaman, ondan başka bir söze dalıncaya kadar, artık onların beraberinde sakın oturmayın, aksi takdirde şüphesiz ki sizler de onların  örneği gibisiniz" diye (öğüt) indirmiştir. Şüphesiz ki Allah, o ikiyüzlüleri ve o gerçeği örtücüleri toplu olarak cehennemde toplayıcıdır.

141- O kimseler ki, sizi bekleyip dururlar. Eğer size Allah'tan bir fetih olursa: "Biz sizin beraberinizde değil miydik?" derler. Ve eğer o gerçeği örtücüler için bir hisse olursa: "Sizi etkili taraf olarak o inananlar(ın zararın)dan alıkoymadık mı?" derler. Allah, o kalkışın günü aranızda karar verecektir. Ve Allah, o gerçeği örtücülere, o inananlara karşı bir yol asla açmayacaktır.

142- Şüphesiz o ikiyüzlüler (güya) Allah'ı aldatıyorlar, Oysa O, onları aldatandır. Ve onlar o kulluk görevine (namaza) kalktıkları zaman üşenenler olarak kalkmaktadırlar, o insanlara gösteriş yaparlar ve bir az dışında Allah'ı hatırlamazlar.

143- Bunun (iki taraf) arasında bocalayanlar olarak. Ne onlara ve ne de bunlara (karşı net bir duruş sergilemezler). Ve Allah kimi saptırırsa, artık sen onun için bir yol asla bulamayacaksın.

144- Ey inanmış olan kimseler, o gerçeği örtücüleri o inananların berisinden yönelenler olarak sakın sahiplenmeyin. Size karşı Allah'a bir apaçık yetki vermek mi istiyorsunuz?

145- Şüphesiz ki o ikiyüzlüler, o ateşten o en aşağı tabakadadır. Ve sen onlar için bir yardımcı asla bulamayacaksın.

146- İtaate dönmüş ve (durumlarını) düzeltmiş ve Allah'a sarılmış ve yaşam sistemlerini sadece Allah'a özgülemiş olan kimseler başka. İşte onlar artık o inananların beraberindedir. Ve Allah, o inananlara ileride bir büyük iş karşılığı verecektir.

147- Eğer şükrederseniz ve inanırsanız, Allah sizin azabınızı ne yapar? Ve Allah, bir şükredicidir, bir en iyi bilicidir.

148- Allah haksızlığa uğrayan kimse dışında o söylenenden, o kötü olanının açıkça söylenmesini sevmez. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

149- Bir hayrı belli ederseniz veya onu gizlerseniz veya bir kötülükten silerseniz, şüphesiz ki Allah da (kötülükleri) bir silicidir, bir ölçü koyucudur.

150- 151- Şüphesiz ki o kimseler, Allah'ı ve O'nun elçilerini(n getirdiklerini) örtüyorlar ve Allah ve O'nun elçilerinin arasını ayrıştırmak istiyorlar ve: "Bir kısmına inanırız ve bir kısmını (n getirdiklerini) örteriz" diyerek, bu ikisi arasında bir yolu sahiplenmek istiyorlar, işte onlar, o gerçek örtücülerin ta kendileridir. Ve gerçeği örtücüler için bir alçaltıcı azap hazırladık.

152- Ve o kimseler ki, Allah'a ve O'nun elçilerine inandılar ve onlardan hiçbirinin arasını ayrıştırmadılar. İşte onlara iş karşılıkları ileride verilecektir. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

153- O kitabın halkı senden üzerlerine gökten bir kitap indirmeni soruyor. Onlar bundan daha büyüğünü kesinlikle Musa'ya sormuşlar: "Bize Allah'ı açıkça göster" demişlerdi. Bunun üzerine haksızlıkları nedeniyle onları o yıldırım tutmuştu. Sonra kendilerine o apaçık deliller geldikten sonra o buzağıyı (tanrı olarak) sahiplenmişlerdi. Biz bu (hataları)ndan da sildik ve Musa'ya bir apaçık yetki verdik. 

154- Yeminle bağlanmış sözleri nedeniyle biz Tur'u onların üstlerine yükseltmiş ve onlara: "O kapıdan  boyun eğen olarak girindemiş ve yine onlara: "O dinlenme (günün)de sakın sınırı aşmayın" demiş ve onlardan bir yeminle bağlanmış sağlam söz almıştık. 

155- Yeminle bağlanmış sözlerini bozmaları ve Allah'ın ayetlerini örtmeleri ve o habercileri bir  gerçek olmaksızın öldürmeleri ve: "Kalplerimiz (senin bizi çağırdığına karşı) kılıflıdırdemeleri nedeniyle ki; Aksine, gerçeği örtmeleri sebebiyle Allah onların (kalplerinin) üzerine damga vurmuştur. Bir azı dışında artık inanmazlar. 

156- Ve bir de gerçeği örtmeleri ve Meryem'in üzerine bir dehşetli büyük yalan demeleri...

157- Ve: "Allah'ın elçisi Meryem oğlu İsa Mesih'i şüphesiz ki biz öldürdük" demeleri. Oysa onu öldüremediler de onu asamadılar da. Fakat onlar şüpheye düşürüldü. Ve şüphesiz ki onun hakkında aykırılığa düşen kimseler, ondan yana kesinlikle bir kuşku içindedirler. Onların, onun hakkında o (yanlış) kanaate takılmak dışında hiçbir bilgileri yoktur. Ve kesinkes olarak onu öldüremediler.

158- Aksine, Allah onu kendisine yükseltti. Ve Allah, bir en güçlüdür, bir en bilgedir.

159- Ve o kitabın halkından kimse yoktur ki onun (İsa'nın) ölümünden önce ona (İsa'ya) inanmasın. Ve o kalkışın günü o da (İsa) onlara bir tanık olacaktır.

160- 161- Dönmüş* (Yahudi) olan kimselerden haksızlıkları nedeniyle ve birçoklarını Allah'ın yolundan uzaklaştırmaları ve kesinlikle ondan vazgeçirildikleri halde o faizi almaları ve o insanların mallarını o geçersizlikle yemeleri nedeniyle, serbestleştirilmiş (bazı) temizleri onlara yasaklaştırdık. Ve içlerinden o gerçeği örtenler için bir acı azap hazırladık.

*Genelde Yahudiler olarak anlam verilen Hadu kelimesine "Dönmüş olanlar" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.

162- Fakat içlerinden o bilgide derinleşenler ve o inananlar, sana indirilmiş olan şeye ve senden önce indirilmiş olan şeye  inanırlar. Ve o kulluk görevini ayakta tutanlar ve o arınmayı yerine getirenler ve Allah'a ve o diğer güne inananlara işte onlara yakında bir büyük iş karşılığı vereceğiz.

163- Şüphesiz ki biz Nuh'a ve ondan sonraki o habercilere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve biz İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a ve Yakub'a ve o torunlara ve İsa'ya ve Eyyub'a ve Yunus'a ve Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Ve biz Davud'a da (vahyimizi) yazılı metin (Zebur)  olarak verdik.

164- Ve önceden sana kesinlikle anlattığımız elçilere ve sana anlatmadığımız elçilere de (vahyettik). Ve Allah Musa ile (onun işitebileceği) bir konuşmayla konuştu.

165- Müjdeleyici ve uyarıcı elçiler olarak (gönderdik) ki o elçilerden sonra o insanların Allah'a karşı bir delili olmasın. Ve Allah, bir en güçlüdür, bir en bilgedir.

166- Fakat Allah sana indirdiği şeye tanıklık eder ki O, onu kendi bilgisiyle indirmiştir. Ve o melekler de tanıklık ederler. Ve bir tanık olarak Allah yeter.

167- Şüphesiz ki o kimseler gerçeği örttüler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırdılar, onlar kesinlikle bir uzak sapkınlıkla sapmışlardır.

168- Şüphesiz ki o kimseler, gerçeği örttüler ve haksızlık yaptılar, Allah onları kesinlikle bağışlayacak ve onları kesinlikle bir yola iletecek değildir.

169- Onda sonsuz olarak kalıcı olacakları cehennem yolu hariç. Ve bu, Allah'a göre kolaydır.

170- Ey o insanlar, o elçi size Efendinizden kesinlikle o gerçeği getirmiştir. O halde kendinize bir hayır olarak inanın. Ve eğer gerçeği örtseniz dahi, şüphesiz ki o göklerde ve o yerde olan şeyler Allah'ındır. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

171- Ey o kitabın halkı, yaşam sisteminizde sakın ileri gitmeyin ve Allah'a karşı sakın o gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih yalnız ve yalnız, Allah'ın elçisi ve onu Meryem'e karşılaştırdığı bir kelimesi ve kendisinden bir esintidir. O halde Allah'a ve O'nun elçilerine inanın ve sakın "üçtür" demeyin. Kendinize bir hayır olarak vazgeçin. Allah, ancak ve ancak bir tek tanrıdır. O, bir çocuk sahibi olmaktan uzaktır. O göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler O'nundur. Ve bir dayanak olarak Allah yeter.

172- Mesih ve o yakınlaştırılmış melekler, (hesap gününde) Allah'a bir kul olmaktan asla kaçınmayacaktır. Ve kim O'na kulluk etmekten kaçınır ve büyüklük taslarsa, artık onları yakında kendisine toplu olarak sürüp toplayacaktır.

173- İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimselere gelince, onların iş karşılıklarını tastamam verecek ve kendi lütfundan da artıracaktır. Ve kaçınanlara ve büyüklük taslayan kimselere gelince, artık onları bir acı azapla azaplandıracaktır. Onlar kendileri için Allah'ın berisinden bir yönelen ve bir yardımcı da bulamazlar.

174- Ey o insanlar, size Efendinizden bir sağlam kanıt kesinlikle geldi ve biz size bir apaçık ışık indirdik.

175- Allah'a inanmış ve O'na sarılmış olan kimselere gelince, artık onları kendisinden bir şefkate ve lütfa girdirecek ve onları kendisine bir dosdoğru yoluna ilecektir.

176- Senden görüş bildirmeni istiyorlar. De ki: "Allah, Kelale (babası ve çocuğu olmayan) hakkında size görüş bildiriyor. Eğer bir erkek yok olur (ölür), onun da bir çocuğu yok bir kız kardeşi varsa, ona bıraktığı şeyin yarısı vardır. Eğer onun (ölen kız kardeşin) bir çocuğu yoksa, erkek kardeş ona mirasçı olur. Eğer iki kız kardeş olursa, o ikisine bıraktığı şeyin üçte ikisi vardır. Ve eğer kardeşler adamlar ve kadınlar  ise, artık erkek için o iki dişinin hissesi vardır." Allah size saparsınız diye açıklıyor. Ve Allah, her bir şeyi en iyi bilicidir.