ayetlerindeki etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ayetlerindeki etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mayıs 2017 Perşembe

Hakkı Yılmaz'ın Maide s. 6. ve Nisa s. 43. Ayetlerindeki "Cünüben" Kelimesine Verdiği Anlam Üzerine Bir Mülahaza

Allah (c.c) sünnetinin bir gereği olarak, gönderdiği elçi ve kitapları, o elçi ve kitaba muhatap olan kavmin dili ile göndermiştir. Elçilere indirilen kitap, o kavmin konuştuğu dil ve anlatım üsluplarını kullanarak inmekte, dolayısı ile muhatap kavmin bu kitabı anlamaması gibi sorun ortaya çıkmamaktaydı. 

Kur'an, Arap kavmine mensup ve Arap dilini konuşan insanların dilini ve dil üsluplarını kullanan bir kitap olarak inmiştir. Bu kitabın bizler tarafından anlaşılması ise, bu kitap içindeki kelimelere, ilk muhatapların yükledikleri anlamların bilinmesi ile mümkün olacaktır. Kur'an'ı anlama faaliyetlerinden olan, onun başka bir dile çevrilmesi ve ayetlerinin yorumlanmasının, bu durumun dikkate alınarak yapılması, anlama faaliyetinin doğru bir mecrada yürümesini sağlayacaktır.

Allah (c.c) nin gönderdiği kitaba uymakta çeşitli nedenlerle zorlanan bazı kimselerin, bu kitap içindeki ayetleri hevalarına uygun biçimde anlamaya çalışarak veya bu tür çalışmalar yapanları destekleyerek, kendilerine yüklenen sorumluklardan kurtulmaya çalıştıkları malumdur. Hevaya göre anlam yükleyerek, kitabın ayetleri üzerinde oynama yapmanın adı ise bilindiği üzere tahriftir.

Kelimelere farklı anlamlar yüklemek sureti ile yapılan çevirilerin ve yorumların arkasında, bazı ön yargıları Kur'an'a onaylatmak amacı olduğunu öncelikle ifade etmek istiyoruz. Bu iddiamızı bundan önce yazmaya çalıştığımız bazı yazılarda delillendirerek ortaya koymaya, bu konuda başı çeken kimselerden olduğunu düşündüğümüz sayın Hakkı Yılmaz'ın Tebyin-ül Kur'an adlı eserinden bazı alıntılar yaparak, bu konudaki maharetini !! göstermeye çalışmıştık. 

Bu yazımızda, mezkur şahsın İşte Kur'an adlı sitesinde bulunan CÜNÜPLÜK VE CENABET adlı makalesinde, kişinin cünüp sayılma durumu hakkında getirdiği yorumu, Maide s. 6. ve Nisa s. 43. ayetindeki Cünüben kelimesine yüklediği anlam üzerinde durmaya çalışacağız. 

Sayın Yılmaz, Cünüplük ve Cenabet adlı makalesinde, klasik anlamda bilinen cünüplüğün Kur'an'ın bahsettiği cünüplük ile alakası olmadığını iddia ederek, bu konudaki düşüncelerini sıralamakta ve makalesini şöyle bitirmektedir;


"Özetlersek “cünüp” sözcüğü kısaca; “uzak olan; kopuk” anlamına gelmektedir. Nisa suresinin 43. ve Maide suresinin 6. ayetleri ışığında değerlendirilecek olursa bu sözcüğün; “şehvetin kabarması, nefsin uyanması sebebiyle hayattan kopuk olan, dengesini yitirmiş, sağduyulu davranamayan” demek olduğu anlaşılmaktadır. Zira herkesin bildiği gibi, bu hâldeki insan hayattan, dünyadan kopuk olur, sağduyusunu yitirir. Nitekim böyle kişilere halk arasında “aklı bilmem nesine takılı” denir ve insanın bu duruma gelmesine sebep olan fizikî hazların tatmin aracı olan organlar için de “dini imanı olmaz” tabiri kullanılır.
Buradan anlaşılan odur ki cünüplük; meninin gelmesi ile yıkanma arasındaki hâl değil, şehvetin kabarması ile meninin inmesi arasındaki gergin hâldir.
İşte Rabbimiz, hem Nisa; 43 hem de Maide; 6 ayetlerinde, kişilerin bu gergin hâlde iken salâta çıkmamalarını öngörmüştür. Bir başka ifade ile, şehvet kabarması sebebiyle hayattan kopuk olan ve sağduyulu davranamayan insanların bu gibi sosyal faaliyetlere katılmalarını yasaklamış, gergin olanların önce nefislerini söndürmelerini, sonra da yıkanıp toplum huzuruna çıkmalarını emretmiştir. Çünkü gerginliğini atmış (orgazm olmuş) insanın zihninde artık cünüplük hâlinin yol açtığı bir dikkat toplama sorunu söz konusu olmayacak, bu kişiler sakin, anlayışlı birer birey olarak salâtın gereğini yerine getirebileceklerdir. Zaten boşalarak dinginleşmiş insanın kimseye zararı dokunmayacağından, onun toplumdan uzak tutulmasının da bir anlamı yoktur, lanetlenmeleri anlamsızdır."
Kur'an ayetleri ile ilgili olarak herkesin yorum yapma hakkı olduğunu kabul etmekle birlikte, yapılan yorumun kelimelere farklı anlamlar vererek yerinden oynatmamak şartı ile olması, yorumcunun bu konuda nasıl bir düşünce içinde olduğunun bilinmesi açısından önemlidir. 

Sayın Yılmaz'ın Maide s. 6. ve Nisa s. 43. ayetlerine verdiği anlamlar şöyledir;

Maide s. 6.Ey iman etmiş kişiler! Salâta [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarına] doğru kalktığınız/toplum içine çıktığınız zaman, hemen yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve iki topuğa kadar ayaklarınızı el ile silin. Ve eğer cünüp/aşırı şehvet nedeniyle aklınız başında olmayacak durumda iseniz temizlik üstüne temizlik yapın [cinsel ilişkiye girin, orgazm olun ve yıkanın]. Ve eğer hasta iseniz yahut yolculukta iseniz yahut sizden birisi tuvaletten gelmişse yahut kadınlarla temaslaştıysanız/cinsel ilişkiye girdiyseniz, sonra da su bulamamışsanız, hemen temiz bir toprağa yönelin. Sonra da temiz topraktan yüzlerinizi ve ellerinizi el ile silin. Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez, fakat sizi temizlemek ve kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödemeniz için üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister.

Nisa s. 43.Ey iman etmiş kişiler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüb iken de –yolcu olanlar bu hükmün dışındadır– yıkandırılıncaya kadar, salâta [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarına] yaklaşmayın/ toplum içine çıkmayın. Eğer hasta iseniz veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz tuvaletten geldiyse veya kadınlarla temaslaştıysa, su da bulamamışsanız o zaman, hemen tertemiz bir toprağa yönelin. Sonra da yüzlerinizi ve ellerinizi el ile silin. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.


Sayın Yılmaz, Maide s. 6. ayetinde geçen Eğer cünüp iseniz temizlenin ifadesine "aşırı şehvet nedeniyle aklınız başında olmayacak durumda iseniz temizlik üstüne temizlik yapın [cinsel ilişkiye girin, orgazm olun ve yıkanın]" şeklinde anlam vermektedir.


Biz cünüp olmanın ne anlama geldiği hakkında herhangi bir yorum yapmak yerine, sayın Yılmaz'ın cünüplüğe yüklediği anlamı ele almaya çalışacağımızı hatırlatmak isteriz. Bizim amacımız, mezkur şahsın bu konu ile ilgili olan iki ayetin yaptığı çevirisinde düştüğü çelişkiye dikkat çekmek, ve ön yargılı bir çalışmanın kişiyi nasıl bir duruma düşürdüğünü göstermeye çalışmak olacaktır.

Maide s. 6. ayeti, salata yaklaşılamayacak durumlardan birisini, kişinin Cünüp olması şartına bağlamıştır. Ayet, cünüplükten kurtulma durumunu ise Fettahharu kelimesi ile ifade etmektedir. Sayın Yılmaz bu kelimeye "cinsel ilişkiye girin, orgazm olun ve yıkanın" anlamı vermektedir. Yıkanın şeklinde verilen anlam aslında yeterli olmasına rağmen, cünüp kelimesine yüklemeye çalıştığı anlamı doğrulatmak uğruna ayete"Cinsel ilişkiye girin orgazm olun" ilavesini yapmak ihtiyacı hissetmiştir.

Tahere; Maddi veya manevi kirlerden arınmak, temizlenmek anlamındadır.  Kadının hayız halinden kurtulup yıkanması, Tahuret- il mer'etü olarak ifade edilmektedir. 

Maide s. 6. ayetindeki bu kelimenin, maddi anlamda temizlenmeyi ifade ettiğini anlamamak zor değildir. Ayetin bütünlüğüne dikkat edildiğinde, salat öncesi yapılacak olan ameliyenin su ile olacağı, su bulunmadığı takdirde temiz toprağa yönelmek gerektiği beyan edilmektedir. Sayın Yılmaz'ın Fettahharu kelimesine yüklediği Cinsel ilişki ve Orgazm şeklindeki anlam, en hafif tabiri ile zorlama ve ön yargılı bir okumanın sonucudur.

Cünüben kelimesi, Nisa s. 43. ayetinde de geçmektedir. Maide s. 6. ayetinde geçen cünüplükten kurtulmanın yolunun Fettahharu kelimesi ile beyan edilmesi, bu kelimenin nasıl bir anlama sahip olduğunu, cünüplükten kurtulmanın yolunun nasıl olacağını bu ayet içinde daha net ve açık bir şekilde beyan etmektedir.

Nisa s. 43. ayetindeki Hatta tağtesilu (yıkanıncaya kadar) kelimesi, cünüplükten kurtulmanın yolunun (istisnai durumlar hariç) su ile olacağını açık ve net bir şekilde göstermektedir. Fakat sayın Yılmaz, bu kelimeye doğru bir anlam verdiği takdirde, Maide s. 6. ayetindeki yaptığı zorlama yorum ile çelişeceğini bildiği için, bu kelimeye de farklı bir anlam yükleyerek çelişkiden kurtulmaya çalışmak istemişse de, elini yüzüne daha beter bulaştırarak, bu kelimeye yıkandırılıncay kadar şeklinde bir anlam vermiştir. Yıkandırılmanın ne demek olduğu, ne anlama geldiği konusunda ise şunları söylemektedir; 

"Dikkat çeken bir başka nokta da âyetteki, فاغتسلوا[fağtesilû/yıkandırılın] ifadesidir. Bu sözcük de maalesef, “gusül yapmak” olarak anlaşıla gelmiştir. Bu sözcük, غسل[ğasl/yıkamak] iftial kalıbından gelmekte olup, “yıkandırılmak” [bir etki ile kirlenip yıkanmak zorunda bırakılmak] demektir. Konumuz olan âyetteki, ولا جنبا الا عابرى سبيل حتّى تغتسلوا [ve lâ cünüben illâ âbîri sebîlin hattâ tağtesilû] ifadesinin doğru anlamı, “cünüb iken de –yolcu olanlar müstesnâ– yıkandırılıncaya kadar” demektir. Bu ifadeler Mâide/6'da, و ان كنتم جنبا فاتّحّررا [ve inkuntum cünüben fettahherû/ve eğer cünüb/kopuk/şehveti kabarık iseniz, temizlik üstüne temizlik yapın/cinsel ilişkiye girin, orgazm olun ve yıkanın] şeklinde yer almıştır. Buradaki, fettahherû emri de, hem fiziksel hem de zihinsel temizliği ifade etmektedir."

Sayın Yılmaz, Fağtesilu kelimesinin Gusul yapmak yani yıkanmak şeklindeki anlamının yanlış olduğunu iddia ederek, bu kelimeye iftial kalıbından gelmiş olmasından dolayı yıkandırılıncaya kadar şeklinde anlam verilmesi gerektiğini söylemektedir. Ayetin devamındaki Fe lem tecide maen (eğer su bulamamışsanız) ifadesi, Fağtesilu kelimesinin su ile yıkanmak anlamına sahip olduğunu net bir şekilde ortaya koymasına rağmen, ön yargının kör ettiği gözler maalesef bu noktayı görememiştir. 

Ayrıca  fağtesilu kelimesi malum (etken) bir kelimedir. Bu kelimeye Yıkandırılıncaya kadar anlamı verilebilmesi için kelimenin meçhul (edilgen) olması yani Tuğteselu şeklinde olması gerekmektedir. Sayın yazar Kur'an içinde iftial kalıbında geçen kelimelere burada yaptığı gibi edilgen kalıbına sokarak bir anlam acaba verebilir mi?.

Ğasele kelimesinin iftial kalıbında kullanılışı, Eyyub (a.s) kıssasının anlatıldığı Sad s. 42. ayetinde de geçmektedir. 

Ürkud bi riclike heze muğteselun baridun ve şerabun. 

Bu ayete sayın Yılmaz'ın verdiği anlam şu şekildedir;

Sad s. 42.Hemen, hızlıca, yaya olarak oradan uzaklaş! İşte yıkanılacak bir yer, soğuk içecek!

Sayın Yılmaz'ın Nisa s. 43. ayetinde geçen Tağtesilu kelimesine verdiği, yıkandırılıncaya kadar anlamı için ortaya koyduğu gerekçeye göre, Sad s. 42. ayetinde geçen Muğteselun kelimesine de kendisi tarafından Yıkandırılacak şeklinde bir anlam verilmiş olması gerekirdi. Halbuki sayın Yılmaz, Sad s. 42. ayetinde geçen bu kelimeye doğru anlam vermesine rağmen, Nisa s. 43. ayetinde doğru anlam vermemiştir. İkisi de iftial kalıbında olmasına rağmen bir kelimeye farklı, diğer kelimeye farklı bir anlam vermeye çalışmanın sebebi, ön yargılarını Kur'an'a onaylatmaya çalışmaktan başka ne olabilir?.

Görülmektedir ki Kur'an, kendisini koruyan bir kitap olarak ön yargılarını Kur'an'a onaylatmaya çalışanları her zaman rezil ve rüsvay eden bir kitaptır. Kelimelerle oynamak sureti ile Kur'an'ı oyuncak haline getirmeye çalışanların yapmaya çalıştıkları tahrifler, Kur'an bütünlüğü dikkate alındığında ortaya çıkmaktadır.


Sonuç olarak; Salat kelimesine yüklediği anlamı doğrulatmaya çalışmak adına, bu kelime ile alakalı olan diğer kelimeleri de konulduğu yerden oynatmak ihtiyacı duyan sayın Yılmaz'ın yaptığı yanlışları, yine Kur'an ortaya çıkarmaktadır. Biz onun bu konulardaki yorumlarına karşı çıkmak yerine, yaptığı yorumlardaki Kur'an ayetleri üzerinde yapmaya çalıştığı oynamaları dikkate alarak, düştüğü çelişkiyi ortaya koymaya çalıştık Ayeti tahrif ederek ortaya konulan yorumların ne kadar doğru olabileceğini ise, dinini ve Kur'an'ı bu kişinin eserlerini okuyarak öğrenmeye çalışanların takdirine bırakıyoruz. 

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR. 

22 Mart 2017 Çarşamba

Bakara s. 54. ve 85. Ayetlerindeki "Nefisleri Öldürmek" Deyiminin Anlamı Üzerine Bir Mülahaza

Türkiye'de son yıllarda artan bir eğilim olan İslamın Kur'an'dan öğrenilmesi, bu kitabın Türkçe çevirilerinin artmasına da neden olmuştur. Sevindirici bir gelişme olarak gördüğümüz bu durum, bir takım okuma ve anlama sıkıntılarını da beraberinde getirmiştir. Bazı meal okuyucuları, Kur'an'da gördükleri bir kelimenin her ayette anlamının aynı olmamasından dolayı bir takım ikilemlere düşmekte, ve kafalarında oluşan bazı sorulara cevap aramaktadır. Meallerin tefsir gibi geniş bir alanı olmaması, meale bağlı kalarak okuma yapanlarda daha fazla sorunun oluşmasına neden olduğu da bir gerçektir.

Bundan önceki bazı yazılarımızda, kelimelerin bağlı bulunduğu cümle içinden çekip çıkarılarak, cümleden kopuk olarak anlaşılmaya çalışılmasının bir takım sıkıntılara yol açacağı konusundaki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışmıştık. Bu yazımızda Bakara s. 54. ve 85. ayetlerde geçen Nefisleri Öldürmek  deyiminin üzerinde durmaya çalışacağız.

وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُواْ إِلَى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ عِندَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ

[002.054] Musa, kavmine dedi: «Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (ilah) edinmekle nefislerinize zulmettiniz. Hemen, yaratanınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır.» Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

ثُمَّ أَنتُمْ هَؤُلاء تَقْتُلُونَ أَنفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقاً مِّنكُم مِّن دِيَارِهِمْ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِم بِالإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَإِن يَأتُوكُمْ أُسَارَى تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاء مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

[002.085] Sonra sizler; nefislerinizi öldüren, aranızdan bir takımını yurtlarından süren, onlara karşı günah ve düşmanlıkla birleşen, onları (yurtlarından) çıkarmak haram kılınmışken esir olarak geldiklerinde fidyeleşmeye kalkan kimselersiniz. Yoksa kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanın cezası; dünya hayatında rezil olmaktan başka birşey değildir. Kıyamet gününde ise onlar, azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

Eline ilk defa meal alarak okuyan veya ayetlerin bağlam ve bütünlüğüne dikkat etmeyen bir kimsenin kafasında bu ayetleri okuduğu zaman, Allah bir ayette nefislerinizi öldürün derken, diğer ayette ise nefislerini öldürenlerin yanlış yaptığını söylüyor şeklinde bir istifhamın oluşması muhtemeldir.

Bu tür ayetler, bazı art niyetli kişilerin elinde bir silah olarak kullanılmakta, Kur'an'da çelişki arayan yaman hafiyelerin !!!, bulduk zannettikleri çelişkiler gibi görünmektedir. Yazımızın bu tür kimseleri ikna etmek gibi bir amacı olmadığını hatırlatmak isteriz.

Her dilde olduğu gibi kelimeler Hakiki Anlam- Mecaz Anlam olarak tarif edilen anlamlara sahiptir. Bir kelimenin hangi anlama sahip olacağı, o kelimenin cümle içindeki bağlamından anlaşılabilir. Konumuz olan ayet böyle bir duruma örnek verebileceğimiz ayetlerden olup, aynı deyim bir ayette mecaz, diğer ayette ise hakiki anlamda kullanılmaktadır. 

Bakara s. 54. ayetinde geçen Nefislerinizi öldürün emrinin bulunduğu ayet, Bakara s. 51. ayetten başlayan bir bağlama sahiptir. 

[002.051]  Ve hani, Musa ile kırk geceyi vaidleşmiştik. Yine siz zalimler olarak onun arkasından buzağıyı (ilah) edinmiştiniz.
[002.052]  sonra bunun arkasından da sizden afvettik, gerekti ki şükredecektiniz
[002.053]  Ve hani bir zamanlar Musa'ya o kitabı ve furkanı verdik, gerekirdi ki, doğru yolda gidesiniz.
[002.054] Musa, kavmine dedi: «Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (ilah) edinmekle nefislerinize zulmettiniz. Hemen, yaratanınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır.» Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

Ayetleri bağlamını gözeterek okuduğumuzda, buzağıyı ilah edinmekle yapılan yanlıştan dönmenin tevbe etmek ile mümkün olacağını görmekteyiz. Nefislerinizi öldürün şeklindeki emir, hakiki anlamda bir öldürmekten değil, mecaz anlamda bir öldürmekten yani, Nefislerinizde mevcut olan sizi şirke götüren kötü duyguları öldürün anlamındadır. Meallerin bir çoğu zaten parantez açmak sureti ile, ayetin emrinin mecazi anlamda olduğuna işaret etmektedir. 

Bakara s. 85. ayetinin ise, 83. ayetten başlayan bir bağlamı bulunmaktadır. 

[002.083]  Ve bir vakit İsrailoğullarından şöyle söz almıştık: «Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana-babaya, yakınlığı olanlara, öksüzlere ve biçarelere de iyilik yapacaksınız. İnsanlara güzel söz söyleyin, salatı ayakta tutun, zekatı verin.» Sonra pek azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hala da dönüyorsunuz!
[002.084] Kanınızı dökmeyin, birbirinizi yurdunuzdan sürmeyin diye sizden söz almıştık, sonra bunu böylece kabul etmiştiniz, buna siz şahitsiniz.
[002.085] Sonra sizler; nefislerinizi öldüren, aranızdan bir takımını yurtlarından süren, onlara karşı günah ve düşmanlıkla birleşen, onları (yurtlarından) çıkarmak haram kılınmışken esir olarak geldiklerinde fidyeleşmeye kalkan kimselersiniz. Yoksa kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanın cezası; dünya hayatında rezil olmaktan başka birşey değildir. Kıyamet gününde ise onlar, azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
[002.086] Onlar ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir, bu yüzden azabları hafifletilmez, onlar yardım da görmezler.

Bakara s. 54. ayetindeki nefislerin öldürülmesi emrinin mecaz olmasına karşın, 85. ayetteki nefislerini öldürülmesi, İsrailoğullarının birbirlerinin kanını dökmek sureti ile yaptıkları hakiki anlamda bir eylemdir. 84. ayete dikkat ettiğimizde Kanınızı dökmeyin şeklindeki emre isyan ederek, birbirlerinin kanını döktükleri, 85. ayetten anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak; Kur'an'ın doğru anlaşılmasında bağlam ve bütünlük gözetmenin önemine dikkat çekmeye çalıştığımız, Bakara s. 54. ve 85. ayetlerindeki Nefisleri Öldürmek deyimi, 54. ayette mecaz anlamda, 85. ayette ise hakiki anlamda kullanılmaktadır. Bir kelimenin veya deyimin hakiki veya mecaz anlamlardan hangisine sahip olabileceğini anlamanın yolu, o kelime veya deyimi bağlı bulunduğu cümleden koparmak yolu ile değil, bağlı bulunduğu cümle, ayet, sure bütünlüğüne dikkat etmek sureti ile olacağı görülmektedir.

Bazı ayetler üzerinde ön yargıları kabul ettirmek şeklinde bir okuma yapanların vardıklarını zannettikleri sonuç, bazı kelime ve deyimleri bağlamından koparmak sureti ile gerçekleştirilmiş olduğu dikkate alındığında, bağlam ve bütünlük gözetilmesi daha fazla önem kazanmaktadır. 

Bakara s. 54. ve 85. ayetlerinde geçen birbirine benzer deyimlerin aynı anlamda olmadığı, ayetlerin bağlı bulunduğu cümle ve konu bütünlüğünden anlaşılmaktadır. Dikkat çekmek istediğimiz asıl konu, bir kelime ve deyimin anlamının tek başına değil, bağlı olduğu cümle dikkate alınarak anlaşılabileceğidir.

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Hakka s. 40. ve Tekvir s. 19.Ayetlerindeki Kerim Elçi Kim?

Hakka suresi 40. ve tekvir suresi 19. ayetleri aynı ibarelerle "İNNEHU LEKAVLUN RESULİN  KERİM" mealen "MUHAKKAKKİ O KERİM BİR ELÇİNİN SÖZÜDÜR" şeklinde kur'anda yer almaktadır.Kur'an Allah azze ve cellenin   kelamı olduğuna göre bu ayetlerdeki kerim elçiler kimlerdir? sorusu karşımıza çıkmaktadır. Maalesef bugün karşımıza çıkan acı bir tablo bu ayetlerin siyak ve sibakına bakılmadan kur'anın muhammed as mın sözü veya cebrailin sözü olduğuna dair "kuran merkezli düşünce" adı altında geliştirlmeye çalışılmaktadır. Kur'anın Allah cc nin kelamı olduğu yolunda hiçbir müslümanın kuşkusu olmadığı halde ayetteki "resul" kavramının içeriğini kavrayamayan bazıları "kur'anın kaynağı sorunu" şeklinde   bir sorun  çıkarmaya çalışmaktadırlar.  Konu ile ilgili ayet mealleri şunlardır. Tekvir s ayet 15 ile 21 arası

15- Artık hayır; yemin ederim (gündüz) sinip (gece) dönen (gezegen)lere,
16- Bir akış içinde yerini alanlara;
17- Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun,
18- Ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha;
19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;
20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.
21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.
Hakka suresi 38 ile 48 ayet mealleri de şunlardır.
38- Hayır; gördüklerinize yemin ederim,
39- Görmediklerinize de.
40- Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
41- O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
42- Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
43- Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.
47- O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı.
48- Çünkü o (Kur'an, Allah'tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür.
Birde Allah cc nin kullaryla iletşim nasıl kurduğunu şura s 51. ayetinin mealinden öğrenelim.
51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.  

Konu ile ilgili olarak vakıa s 75 ile 81 ayetlerinin mealide şöyledir.  

75- Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim.
76- Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
77- Elbette bu, bir Kur'an-ı Kerim'dir.
78- Saklanmış-korunmuş bir Kitap'ta (yazılı)dır.
79- Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz.
80- Alemlerin Rabbinden indirilmedir.
81- Şimdi siz bu sözü mü hor görüp-küçümsüyorsunuz. 

Şura s 51. ayetinin mealinden anlaşılacağı üzere Allah cc yeryüzündeki kullarıyla 3 şekilde iletişim kuracağından bahsetmektedir. 3. şekil olan "bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi" şeklinin kur'anın vahyedilme şekliyle ilşkisi bulunmaktadır. Yine mealini verdiğimiz vakıa suresinin ve buruc s. 22.  ayetlerinden anlaşılacağı üzere "levhi mahfuz"denilen  yani Allahın ilminde saklı olan bir kitaptan "mutahharun" diye vasfedilen meleklerden başkasının dokunamadığı ( buradaki dokunmaktan kasıt vahye cin veya şeytan gibi dışardan bir müdahelenin olmadığıdır) bir yerden alınan kur'an Allah cc nin yeryüzünde seçmiş olduğu Muhammed as a vahyedilmektedir.  "kerim" olarak vasıflandırdığı kitabını şura s 51. ayetinden anlaşıldığı üzere yeryüzündeki kullarına yine resulleri vasıtasıyla indirdiğini belirten rabbimiz bu " kerim " olan kitabını yine "kerim resulleri" vasıtasyla indirmiştir
Hakka s 40 ve tekvir s 19. daki "kerim resulun sözü " olma meselesinide "resul" kavramının açılmıyla izah edebiliriz. Resul kelimesi sözlükte haberci anlamına gelmektedir. ıstılah  anlamı oarak Allah cc nin,  vahyini iletmek amacıyla şeçtiği kullarına verilen isimdir.Bir kimsenin "resulluk" vasfını taşıması mesajını ilettiği kimsenin mesajına eksiltme  veya ilave etme yönünde herhangi bir müdahalede bulunma hakkını vermez. Kur'an bilindiği gibi sözlü olarak vahyedilmiş bir kitaptır. Ve kaynağı, hakka 43,fussilet 2,42 vakıa 80 , isra 106, taha 4 vb ayetlerdede belirtildiği üzere ALLAH cc dir. Kur'anın yeryüzündeki kullarına iletimini sağlayan iki tane resul vardır. birincisi nahl s. 102 ve şuara s. 93. ayetlrinde "ruhul emin ve ruhul kuds" olarak vasfedilen cebrail , ikinciside muhammed as.dır.Tekvir s. 19 . ayetteki "kerim resul" 20. ve 21. ayetleri vasıfları belirtilen cebraildir. Ancak hakka s.40. ayetindeki "kerim resul" bazıları tarafından buradada cebrail olarak anlaşılmaktadır. Burada cebrail dışında birinin sözü olarak anlaşıldığı takdirde kurana şüphe düşürme korkusuyla muhammed as olarak anlaşılmamasını bir samimiyet göstergesi olarak görsekte ayetlerin siyak ve sibakı maalesef hakka 40. daki "kerim resulu" cebrail olarak görmemize  engeldir. 

Hakka s. 40. ayettindeki "kerim resulu" muhammed as olarak anlamak için kur'an bütünlüğünden faydalanmak gerekmektedir. Hakka 41. ayetindeki" o bir şairin sözü değildir ne az inanıyorsunuz" mealindeki ayetten anlaşıldığına göre kur'anın şair sözü olmadığı belirtiliyor. Kur'anın diğer ayetlerine baktığımız zaman  muhammed as için şairlik şuçlaması yapıldığını görmekteyiz ".Onlar: «Hayır; bunlar karışık rüyalardır», «Hayır; onu uydurmuştur», «Hayır; o şairdir», «Haydi önceki peygamberler gibi o da bize bir mucize getirsin» dediler." enbiya s.5. ayet.   ,  " Yoksa senin için şöyle mi derler: «Şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz.»" tur s. 30 ayet ,  " Biz ona şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kuran'dır" yasin s. 69. ayet  , " O şairlere gelince; onlara azgınlar uyar".şeklindeki ayetlerden gördüğümüz gibi müşriklerin  "obir şairdir" iddialarına karşı kur'anın şair sözü olmadığı belirtilmektedir. Tur s.29 ayetinde ise  "Öğüt ver; Rabbinin nimetiyle sen, ne kahinsin ne de delisin."buyurularak müşriklerin kahinlik iddiaları rededilmektedir. müşriklerinin kur'ana getirdikleri itirazlardan birisi ayetlerden gördüğümüz gibi onun şair ve kahin olduğu iddialarıdır.Hakka s. ayetlerinde ise müşriklerin şair ve kahin diye suçladıkları dolayısıyla kur'anında şair ve kahin sözü olma durumunda olduğu yolundaki müşrik iddiaları red edilerek " KUR'ANIN ALEMLERİN RABBİNDEN İNDİRİLMİŞ BİR KİTAP OLDUĞU VE MUHAMMED AS INDA NE ŞAİR NE DE KAHİN OLMADIĞI  BİLDİRİLMEKTEDİR.   

Sonuç olarak tekvir s. 19. ve hakka s. 40. ayetlerindeki "kerim elçiler" tekvir 19 da cebrail olarak, hakka s. 40 ayetinde ise muhammed as olarak anlaşılması gerekmektedir.Günümüzde "kur'an merkezli düşünce" iddasıyla yola çıkarak kur'an bütünlüğünü gözetmeden kur'anı anlamak durumunda olan bazı kişiler için tekvir 19. ve hakka 40. ayetindeki "kerim resul" her iki ayettede cebrail olarak anlaşılmaktadır(.Burada maalesef kur'an merkezli düşünce"  iddiasıyla yola çıkarak arabayı şarampole deviren bazı kimselerde cebrail yada vahiy meleği diye bir olguyu kabul etmemektedirler.Konumuz cebrailin var olup olmadığı meselesi olmadığı için bunu parantez içi bahsedip parantezi kapatalım.) Alemlerin rabbi olan ALLAH cc kullarına emir ve nehiylerini bildirmek  için indirdiği "kerim" kitabını yine "kerim" olan cebrail ve muhammed as elçiliği ile kullarına indirmiştir. Bu işlemlerde Allah cc nin vahyine ne cebrailin nede muhammed as ın sözü karışmıştır. KUR'ANI KERİM ALEMLERİN RABBİ OLAN ALAH CC DENYİNE KERİM ELÇİLER OLAN CEBRAİL VE MUHAMMED AS ELÇİLİĞİ İLE İNDİRİLMESİ SIRASINDA RESULLERİN, VAZİFELERİ GEREĞİ GETİRDİKLERİ MESAJI OLDUĞU GİBİ BİLDİRMEK DURUMUNDA OLMALARI HASEBİYLE ELİMİZDEKİ MESAJIN İÇERİĞİ ALLAH CC DEN İNDİRİLDİĞİ ŞEKLİ İLE ELİMİZDE MEVCUTUR. NE CEBRAİLE NEDE MUHAMMED AS A AİT OLAN BİR SÖZ İÇERMEMEKTEDİR. en doğrusunu Allah cc bilir.