neml etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
neml etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mayıs 2025 Pazar

NEML SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ta, Sin. Bunlar, o okunan (Kur'an)ın ve apaçık kitabın ayetleridir.

2- O inananları bir doğruya iletendir ve bir müjdedir.

3- O kimseler ki, o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirler ve onlar o diğer (yaşama) da kesinkes inanların ta kendileridir.

4- Şüphesiz ki o diğer (yaşama) inanmaz kimseler var ya, biz onların işlerini onlar için süsledik, artık onlar bocalarlar.

5- İşte onlar o kimselerdir ki, o azabın kötüsü onlar içindir ve onlar o diğer (yaşamda) da o en ziyan edenlerin ta kendileridir.

6- Ve şüphesiz ki sen bu okunan (Kur'an)ı bir en bilgenin, bir en iyi bilicinin katından karşılamaktasın. 

7- Bir zaman Musa ailesine: "Şüphesiz ki ben bir ateş sezinledim. Ben size ondan bir haber getireceğim veya sizin ısınmanız için size bir korlu ateş parçası getireceğim. demişti.

8- 9- 10- 11- 12- Ona geldiğinde: "O ateşte olan kimse ve onun çevresindeki kimseler berekelendirilmiştir. O tüm insanların Efendisi Allah, her türlü eksiklikten uzaktır. Ey Musa gerçek şu ki, ben o çok güçlü, o en bilge Allah'ın ta kendisiyim ve değneğini at" diye seslenilmişti. (Değneğini atıp) onu hızlı bir yılan  gibi titreştiğini gördüğünde, arkasını dönen olarak yönelmiş ve (değneğini) takip etmemişti. (Allah): "Ey Musa, sen sakın kaygılanma şüphesiz ki benim yanımda o gönderilmişler kaygılanmaz. Ancak kim haksızlık etmiş, sonra bir kötülüğü arkasından bir iyiliğe değiştirmişse, artık şüphesiz ki ben bir çok bağışlayıcıyım, bir çok merhamet ediciyim. Ve sen elini yakanın içine girdir, Firavun ve topluluğuna (gözle görülen) dokuz ayetin içinde olarak, hiçbir kötülük olmaksızın bembeyaz çıksın. Şüphesiz ki onlar itaatten çıkanlar topluluğu oldular" demişti.

13- Bizim (gözle görülen) ayetlerimiz onlara açıkça görülebilen olarak geldiğinde onlar: "Bu, apaçık bir sihirdir" demişlerdi.

14- Ve kendi benlikleri onlara kesinkes inandığı halde bir haksızlık yaparak ve bir yücelik taslayarak ısrarla onları reddettiler. Artık sen bak o bozucuların sonu nasıl olmuş.

15- Ve Ant olsun ki biz Davud'a ve Süleyman'a bir bilgi verdik. Ve ikisi de: "O övgü Allah'a dır O ki, bizi o inanan kullarından birçoğunun üzerine üstünleştirdi" dediler.

16- Ve Süleyman Davud'a mirasçı oldu ve: "Ey o insanlar, bize o kuşun konuşması öğretilmiştir ve bize her bir şeyden verilmiştir. Şüphesiz ki bu, kesinlikle o apaçık lütfun ta kendisidir" dedi.

17- Ve onun o cinden ve o insandan ve o kuştan (oluşan) askerleri Süleyman için sürülüp toplandı, artık onlar düzenli olarak sevk ediliyordu.

18- Nihayet o karıncaların vadisi üzerine geldikleri zaman, bir karınca: "Ey o karıncalar, kendi durulma yerlerinize girin. Süleyman ve onun askerleri kendileri fark etmezlerken sizi çerçöp edip ezip geçmesin" dedi.

19- Bunun üzerine onun bu sözünden dolayı bir gülümsemeyle tebessüm etti ve: "Ey Efendim beni, bana ve anneme babama verdiğin nimetine şükretmeme ve senin ona hoşnut olacağın bir düzgün iş işlemeye beni düzenli olarak sevk et ve beni şefkatinle o düzgün kullarının içine girdir" dedi.

20- 21- Ve o kayıp kuşu araştırdı da (bulamadı), bunun üzerine: "Bana ne oluyor ben o hüdhüd'ü göremiyorum, yoksa o algılanamayanlardan mı oldu? Ben onu kesinlikle bir çetin azapla azaplandıracağım veya ben onu kesinlikle boğazlayacağım veya bana kesinlikle bir apaçık kanıt getirecek" dedi. 

22- 23- 24- 25- 26- Bir uzak (zaman) durup bekleme olmaksızın (o hüdhüd geldi ve): "Ben, senin onu (bilgice) kuşatamadığın bir şeyi kuşattım ve ben sana Sebe'den bir kesinkes haber getirdim. Şüphesiz ki ben onlara hükümranlık eden ve her bir şeyden verilmiş bir kadın buldum ve onun bir büyük tahtı da var. Ben onu ve topluluğunu Allah'ın berisinden o güneşe boyun eğerlerken buldum. Ve o Allah'a ki o göklerde ve yerde o gizliyi çıkarana ve sizin gizlemekte olduğunuz şeyleri ve açığa vurmakta olduğunuz şeyleri bilene boyun eğmesinler diye o şeytan onların işlediklerini onlara süslemiş, böylece onları o yoldan uzaklaştırmış, artık onlar doğruya iletilmezler. Allah, O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur, o büyük tahtın Efendisidir" dedi.

27- 28- (Süleyman): "Sen doğru mu söyledin yoksa o yalancılardan mı oldun biz bakacağız. Sen benim bu kitabımı götür de onu onlara karşılaştır, sonra sen onlardan (başka tarafa) yönel, artık ne (cevap) ile döneceklerine bak?" dedi.

29- 30- 31- (Hükümdar): "Ey o dolular, şüphesiz ki ben bir değerli kitapla karşılaştırıldım. Şüphesiz ki o, Süleyman'dandır ve şüphesiz ki o, 'O çok şefkatli o çok merhamet edici Allah adınadır. Siz bana yücelenmeyin ve teslim olanlar olarak bana gelin' diye (yazmaktadır)" dedi.

32- (Hükümdar): "Ey o dolular, benim işimde bana bir görüş bildirin. Ben, bir işte siz bana tanıklık edene kadar, kesip atan olmadım" dedi.

33- (Dolular): "Biz, bir kuvvete sahibiz ve biz, bir çetin sıkıntı vermeye de sahibiz ve (bu konuda) o buyruk senindir. Sen neyi buyuracaksın artık bak" dediler.

34- 35- (Hükümdar): "Şüphesiz ki o hükümdarlar bir kasabaya girdikleri zaman, onu bozarlar ve onun halkının en güçlülerini en aşağılık bir hale getirirler. Ve onlar da böyle yaparlar. Ve şüphesiz ki ben onlara bir hediye göndericiyim de o gönderilmişlerin ne ile dönecek bakıcıyım" dedi.

36- 37- (O gönderilmişler hediyelerle) Süleyman'a geldiğinde: "Siz bana mal mı uzatıyorsunuz? Oysa Allah'ın bana verdiği, sizin verdiğiniz o şeyden daha hayırlıdır. Hayır, (ben değil) siz kendi hediyenizle kendiniz seviniyorsunuz. Onlara dön de (şunları söyle: Eğer bana teslim olanlar olarak gelmezlerse) biz onlara, kendilerinin onları kesinlikle önleyemeyecekleri bir orduyu getiririz ve biz onları en aşağılık bir halde küçülenler olarak ondan (Sebe'den) kesinlikle çıkarırız" dedi.

38- (Süleyman): "Ey o dolular, onlar bana teslim olanlar olarak gelmeden önce, hanginiz onun tahtını bana getirir?" dedi.

39- O cinden bir becerikli: "Sen kendi mevkiinden kalkmandan önce, ben onu sana getiririm. Ve şüphesiz ki ben, o iş üzerine kesinlikle çok kuvvetliyim, güvenilirim" dedi.

40- O kitaptan bir bilgi kendisinin yanında olan kimse: "Senin bakışın sana geri döndürülmeden önce ben onu sana getiririm" dedi. Onu kendisinin yanında sabit bir durumda gördüğünde: "Bu, ben şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni yoklaması için benim Efendimin lütfundandır. Ve kim şükrederse, ancak ve ancak kendi benliği için şükreder. Ve kim nankörlük ederse, artık şüphesiz ki benim Efendim, bir çok zengindir, bir çok cömerttir" dedi.

41- (Süleyman): "Ona tahtını yadırgattırın, biz bakalım doğruya iletilecek mi yoksa doğruya iletilmez kimselerden mi olacak?" dedi.

42- Geldiğinde ona: "Senin tahtın bu gibi miydi?" denildi. (Hükümdar) : "Sanki o, o dur" dedi. (Süleyman ve onun etrafındakiler): "Ondan (hükümdardan) önce o bilgi bize verilmişti ve biz teslim olanlar olmuştuk" (dediler).

43- Ve onu Allah'ın berisinden kulluk etmekte olduğu şeyler uzaklaştırmıştı. Şüphesiz ki o, gerçeği örtücüler topluluğundan olmuştu.

44- Ona: "O köşke gir" denildi. O, onu gördüğünde bir derin su hesap etti ve (eteğini) iki bacağından kaldırdı. (Süleyman): "Şüphesiz ki o, pürüzsüzleşmiş billurdan bir köşktür" dedi. (Hükümdar): "Ey Efendim, ben kendi benliğime haksızlık ettim ve ben Süleyman'ın beraberinde o tüm insanların Efendisi Allah'a teslim oldum" dedi.

45- Ve ant olsun ki biz Semud'a kardeşleri Salih'i "Allah'a kulluk edin" (desin) diye gönderdik. Bir anda onlar birbirleriyle çekişen iki bölük oluverdiler.

46- (Salih): "Ey topluluğum, siz niçin o iyilikten önce o kötülüğü çabuklaşmasını istiyorsunuz? Sizin merhamet olunmanız için Allah'a bağışlama istemeli değil miydiniz?" dedi.

47- (Topluluğu): "Biz senin yüzünden ve senin beraberinde olan kimseler yüzünden uğursuzluğa dolandık" dediler. (Salih): "Sizin uğursuzluğunuz (işlediğinizden doğan sonuçlarınız) Allah'ın yanındadır. Hayır, siz denenmekte olanlar topluluğusunuz" dedi.

48- Ve o şehirde dokuzlu bir küçük topluluk vardı, onlar o yerde bozuculuk yaparlar ve düzelticilik yapmazlardı.

49- (Küçük topluluk): "Biz onu ve onun ailesini kesinlikle gece (öldürme) planı yapacağız, sonra biz onun (hakkını arayabilecek) yönelenine, kesinlikle: 'Biz onun ve onun ailesinin yok edilişine biz tanık olmadık ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru söyleyenleriz' diyeceğiz diye, siz birbirinizle Allah'a yeminleşin" dediler.

50- Ve onlar bir tuzak kurdular ve biz de onlar fark etmezlerken bir tuzak kurduk.

51- Artık sen bak, onların kurduğu tuzağın sonu nasıl olmuş? Şüphesiz ki biz onları ve onların topluluğunu toplu olarak yerle bir ettik.

52- İşte bunlar, onların haksızlık yapmış olmaları nedeniyle çökmüş evleri. Şüphesiz ki bunda bilmekte olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

53- Ve biz inanmış ve korunmakta olan kimseleri kurtardık. 

54- 55- Ve Lut'u da, bir zaman topluluğuna: "Siz görmekte olduğunuz halde o hayasızlığa mı geliyorsunuz? Gerçekten siz mi o kadınların berisinden (cinsel) bir iştahla o adamlara geliyorsunuz? Hayır, siz düşüncesizlik etmekte olanlar topluluğusunuz" demişti.

56-  Bunun üzerine topluluğunun ona cevabı: "Siz, Lut'un hanedanını kasabanızdan çıkarın. Şüphesiz ki onlar çok temiz kalan insanlarmışdemelerinden başkası olmamıştı.

57- Bunun üzerine biz, onu ve karısı hariç onun halkını kurtarmış biz, onun o geride kalanlardan olması ölçüsünü koymuştuk.

58- Ve biz, onların üzerine bir yağmur yağdırmıştık. Artık ne kötüdür o uyarılmışların yağmuru.

59- De ki: "O övgü Allah'adır ve bir esenlik O'nun seçtiği kullarının üzerinedir." Allah'mı daha hayırlıdır yoksa onların ortaklaştırmakta oldukları şeyler mi? 

60- Yoksa, o gökleri ve yeri takdir etmiş olan ve sizin gökten o suyu indirmiş olan kimse mi (daha hayırlıdır?) Böylece biz onunla, göz alıcılık sahibi alımlı bahçeler bitirdik. Sizin onların bir ağacını bitirmeniz (mümkün) değildi. Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? Hayır, onlar (başkalarını) eşit tutmakta olanlar topluluğudur.

61- Yoksa, o yeri bir sabitlik yapan ve onun arasında nehirler meydana getirmiş olan ve ona çakılı dağlar yerleştirmiş olan ve o iki su kütlesinin arasına engelleyici koymuş olan kimse mi (daha hayırlıdır?) Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? Hayır, onların hiçbiri bilmezler.

62- Yoksa, kendisini çağırdığı zaman o zarar görmüşü cevaplandırmakta olan ve o kötülüğü (ondan) kaldırmakta olan ve sizi o yerde ardıllar yapmakta olan kimse mi (daha hayırlıdır?) Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? Siz ne kadar da az  hatırlıyorsunuz.

63- Yoksa, sizi o karanın ve o su kütlesinin karanlıkları içinde doğruya iletmekte olan ve kendisinin şefkati önünden o rüzgârları bir müjde olarak göndermekte olan kimse mi (daha hayırlıdır?) Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? Allah, onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

64- Yoksa, o takdir edişi başlatmakta olan sonra onu tekrar döndürmekte olan kimse mi ve size o gökten ve yerden rızık vermekte olan kimse mi (daha hayırlıdır?) Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? De ki: "Eğer siz o doğru söyleyenler iseniz, haydi kendinizin sağlam kanıtını getirin."

65- De ki: "O göklerde ve o yerde o algılanamayananı Allah'tan başka kimse bilmez. Ve onlar ne zaman harekete geçirileceklerini bile fark edemiyorlar."

66- Hayır, onların o diğer (yaşam) hakkındaki bilgisi (elçilerle) yetiştirildi. Hayır, onlar ondan bir kuşku içindedir. Hayır, onlar ondan kördürler.

67- 68- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "Biz ve bizim atalarımız bir toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi (topraktan) çıkarılmış (olacak)larız? Ant olsun ki bununla biz ve bizim atalarımız önceden söz verilmiştik. Bu, o ilklerin söylencelerinden başkası değil" dedi.

69- De ki: "Siz o yerde gezin de, o suç işleyenlerin sonu nasıl olmuş bir bakın."

70- Ve sen sakın onlara da üzülme. Ve sen sakın onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da darlık içinde olma.

71- Ve onlar: "Eğer doğru söyleyenler iseniz bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

72- De ki: "Sizin çabuklanmasını istemekte olduğunuz şeyin bir kısmının sizin için ardı ardına takılmış olması umulur."

73- Şüphesiz ki senin Efendin, o insanların üzerine kesinlikle bir lütuf sahibidir. Fakat onların tamamı şükretmezler.

74- Ve şüphesiz ki senin Efendin onların göğüslerinin kamufle etmekte olduğu şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri kesinlikle biliyor.

75- O gökte ve o yerde hiçbir algılanmayan yoktur ki, bir apaçık kitapta olmasın.

76- Şüphesiz ki bu okunan (Kur'an), Yakub'un oğullarına aykırılığa düşmekte oldukları şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır.

77- Ve şüphesiz ki o, o inananları kesinlikle bir doğruya ileten ve bir şefkattir.

78- Şüphesiz ki senin Efendin onların arasında kendisinin kararını yerine getirecektir. Ve O, o çok güçlüdür, o en iyi bilicidir.

79- O halde sen Allah' dayan. Şüphesiz ki sen, o apaçık gerçeğin üzerindesin.

80- Şüphesiz ki sen, o ölülere işittiremezsin ve sen arka dönenler olarak yöneldikleri zaman, o sağırlara da o çağrıyı işittiremezsin.

81- Ve sen o körleri sapkınlıklarından doğruya iletici de değilsin. Sen, teslim olanlar olarak bizim ayetlerimize inanan kimseden başkasına da işittiremezsin.

82- Ve biz, o söylenen onların üzerine düştüğü zaman, onlara o yerden onlar için bir canlı çıkarırız, o insanların bizim ayetlerimize inanmazlar olduklarını onlara konuşur.*

*Bu ayet, rivayet merkezli bir sürü uydurma üzerinden anlaşılmaya çalışılan bir ayetttir. Ancak bu ayeti 85. ayetten sonra okuduğumuzda, hesap gününde yaşanılacak bir olay olduğu anlaşılacak, hurafelerle anlaşılmaya gerek kalmayacaktır. Bu ayetlerin bağlamını 87- 83- 84- 89- 90- 85- 82-  sırası ile okuduğumuzda anlaşılması daha da kolaylaşacaktır.

83- Ve biz o gün her bir toplumdan bizim ayetlerimizi yalanlayan kimselerden bir bölüğü sürüp toplarız. Artık onlar düzen içinde sevk edilirler.

84- Nihayet (huzurumuza) geldikleri zaman (Allah): "Siz benim ayetlerimi onları bilgi bakımından kuşatamadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa siz ne işlemekteydiniz?" der.

85- Ve haksızlık yapmış olmaları nedeniyle o söylenen onların üzerine düştü. Artık onlar konuşamazlar.

86- Onlar görmediler mi şüphesiz ki biz o geceyi onda durulmaları için ve o gündüzü de açıkça görülebilen olarak yaptık? Şüphesiz ki bunda inanan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

87- Ve o gün o boruya üfürülür de Allah'ın dilediği dışında o göklerde ve o yerde olan kimseler dehşete düşmüştür ve her biri O'na boyun bükenler olarak gelmişlerdir.

88- Ve sen o dağları görürsün de onları hareketsiz olarak hesap edersin, oysa onlar o bulutların geçip gittiği gibi geçip giderler. (Bu), Allah'ın ustalıkla yapmasıdır ki her şeyi sapasağlam yapmıştır. Şüphesiz ki O, yapmakta olduğunuz şeyleri en iyi haber alıcıdır.

89- Kim o iyiliği getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Ve onlar o gün dehşete düşmekten güvenli olanlardır.

90- Ve kim o kötülüğü getirirse, onlar yüzleri üzerine o ateşin içine atılırlar. Onlara: "Siz işlemekte olduğunuz şeylerin başkasıyla mı karşılık göreceksiniz?" (denilir).

91- 92- (De ki): "Ben ancak ve ancak bu yörenin Efendisine ki onu(n bölgesinde bazı fiilleri) yasaklaştırmıştır, kulluk etmekle buyuruldum. Ve her bir şey, O'nundur. Ve ben o teslim olanlardan olmakla buyuruldum. Ve ben o okunan (Kur'an)ı peşi sıra okumakla (buyuruldum)." Artık kim doğruya iletilirse, ancak ve ancak kendi benliği için iletilir. Ve kim saparsa artık de ki: "Ben ancak ve ancak o uyarıcılardanım."

93- Ve de ki: "O övgü Allah'adır. Size kendi (gözle görülen) ayetlerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız.Ve senin Efendin, sizin işlemekte olduklarınızdan duyarsız değildir.


14 Kasım 2011 Pazartesi

"Tebyinül Kur'an"dan Tahrifül Kur'an örnekleri 14 (Tashih Notları Şuara,Neml,Kasas s.)

"Tebyinül kur'an dan tahrifül kur'an örekleri" seri başlıklı yazılarımıza adı geçen eserde "tashih notları " başlığı altında tashih ! edildiği ifade edilen surelerden şuara, neml ve kasas surelerindeki musa as kıssası ile ilgili ayetler ile devam ediyoruz. Eser sahibi tashihlerine şuara s. 10- 33 ayetleri mealerini vererek devamında şunları yazar.  

"A'râf ve Tâ-Hâ Sûrelerinde, yed-i beyzâ'nın [kusûrsuz güc'ün], Mûsâ peygambere yardımcı/vezir olarak verilen "Hârûn" olduğunu ifade etmiştik."  


Sayın yazarın daha önceki araf ve taha surelerini ne şekilde tashih! ederek yukarda yazmış olduğu sonuca vardığını 12. 13. yazılarımızda görmüştük. Kur'anda musa as ile ilgili geçen kıssanın bütününe baktığımız zaman firavun ve kavmine 9 tane ayet verildiği bu 9 ayetten ikisinin tuva vadisinde kendisine gösterildiğini (1-asanın yılan haline gelmesi,2- elin beyazlaması) biliyoruz. Ancak eser sahibinin kur'an kıssalarındaki kainatın işleyiş kurallarının aksine olan bazı olayları aklileştirme çabalarının ürünü olarak bu 2 olayı kendi düşüncesini kur'ana tasdiklettirme amaçlı olarak  ayetlerin diziliş sırası ve metni üzerinde nasıl oynadığını yine 12. ve 13. yazılarımızda görmüştük. Eser sahibinin yukarda yazmış olduğu cümledeki , musa as a verilen ayetlerden birinin harun as olup olamayacağını kur'an bütünlüğünde görmeye çalışalım. 

Taha suresindeki musa as  ile ilgili ayetlerde görüldüğü üzere musa as ile harun as ın ayetler ile birlikte firavuna gitmeleri emredilmektedir. Burada dikkatimizi çekmesi gereken bir nokta vardır musa as a verilen ayetlerden biriside eğer kardeşi harun as olsaydı "sen ve kardeşin ayetlerimiz ile gidin" şeklinde bir emir neden verilsin ? , kardeşi harun o ayetler içine dahil olsaydı harun as ın  istisna edilmesi gerekirdi. Şuara s. 33. ayetinde ve araf s. 108. ayetinde aynı metin olarak " ve nezea yedehu ve iza HİYE beydau linnazirin" ( elini çekip çıkardı O EL bakanlara bembeyaz göründü) şeklinde geçmektedir, metinde ve mealde büyük harfle yazmış olduğumuz "hiye " müennes ( dişi) zamirdir ve musa as ın eline racidir. Eser sahibinin iddia ettiği gibi harun as olsaydı bu zamir "hiye "şeklinde değil " hüve" müzekker ( erkek) zamiri şeklinde gelmesi gerekmezmiydi?    


Tashihlere 43-68. ayetler arası ile devam edilerek şu tashihler yapılmaktadır.  

"Bu Âyetlerde Mûsâ peygambere, bilgi birikimini kullanarak Nil nehri üzerinde barajlar kurmasının vahye dildiği, sonra da suyun dağlar gibi parçalara ayrıldığı; yani yüksek barajların yapıldığı açıklanmaktadır. Bilinen en eski baraj İ.Ö. 2900 yılında Nil nehri üzerinde kurulmuş olan 15 m. yüksekliğindeki barajdır. Kur'ân'ın açık ifadesine göre baraj birden çoktur.
Diğer Âyetlerden de anlaşıldığı üzere Mûsâ peygamber, Mısır'da kaldığı süre içinde esas niyetini saklayarak nehri barajlarla kesmiş, ovada kanallar oluşturmuş ve eski su yataklarını tarıma açmıştır. Bu nedenledir ki Firavun, "Bu altımdaki nehirler benim değil mi" demektedir:"   

Eserinde uydurma dediği rivayetlere ve israiliyata sayfalarca yer verip eserin hacmini büyütüp bir nevi sihir ve göz boyama metodunu kullanan sayın yazar bu gibi israiliyat ürünü haberlere katılmadığını beyan etmesine rağmen yeri geldiğinde " benim israiliyatım iyidir" kabilinden haberlerle düşüncelerini destekletme yoluna başvurmaktan çekinmemektedir. Tashihlerinin ! bu kısmındada diğer surelerdede örneklerini gördüğümüz üzere firavun sihirbazlarına nazire yaparcasına ayetlerin dizilişlerini değiştirerek kemeraltı üçkağıtçılarının tatkiklerini ayetlere uygulamaya kalkmaktadır. Şuara suresinin 63. ayetini 51. ve 52. ayetlerinin arasına koyarak "denizin yarılması " olayını kendi aklına uydurarak,  israiloğullarına nehirde barajlar kurdurmuş , barajları yaparken geceleri çalıştıklarını ancak, firavun ve ordusu gündüz olunca bu yapılan çalışmaları farkedip farketmediği konusunda bir düşünce serdetmemesini eksiklik! olarak gördüğümüz belitmek isteriz. Yapılan barajın tarihinide veren sayın yazar " kur'anın açık ifadesine göre baraj birden çoktur" diyerek kur'ana iftira etmektende çekinememektedir. 


Zuhruf s 51-53. de" Ve Firavun, kavminin içinde seslendi: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz? Yahut ben, şu zavallının ta kendisi olan; nerede ise açıklayamayan [meramını anlatamayan] kişiden daha hayırlı değil miyim? Hem o'nun üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber sımsıkı saflar hâlinde melekler gelmeli değil miydi?" dedi."şeklinde mealindeki  ayetin firavunun kendisi ile musa as ı kıyaslayarak kendi üstünlüğünü öne çıkarmasını ve diğer ayetlerde karşımıza çıkan klasik müşrik söylemi olan " altın bilezikler verilmeli veya beraberinde  melekler getirilmeli" şeklindeki sözleri isra suresi 90-95. ayetlerinde gördüğümüz üzere mekke müşriklerinin muhammed as için aynı şeyleri istemesi ve bunları isteyen firavunun sonundan ibret almaları mesajı olduğunu unutarak kendi önkabullerini kur'ana tasdik ettirme amacını öne çıkarıp ilgili ayetleri o doğrultuda te'vil etmektedir.  


                    NEML      SURESİ        TASHİHLERİ  


Neml suresi tashihlerine , 7-11. ayetlerin mealini vererek başlar ve ayetlerle ilgili olarak şunları der. 
7.         Hani Mûsâ, yakınlarına, "Şüphesiz ben bir ateş gördüm, ondan size bir haber getireceğim yahut ısınmanız için bir kor ateş getireceğim" demişti.
8.         Sonra oraya geldiği zaman seslenilmişti: "Ateşin içindeki ve yanı başındaki kişi mübarek kılınmıştır! Ve âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!"
9.         "Ey Mûsâ! Şüphesiz Ben, Azîz [mutlak galip] ve Hakîm [hikmet sahibi] Allah'ım!
10–11.     "Ve birikimini ortaya koy!" –Onu sanki görünmeyen bir varlık gibi hareket ettirir görüverince dönüp, arkasına bakmadan kaçtı.– "Ey Mûsâ! Korkma! Şüphesiz ki Ben; Benim yanımda elçiler korkmaz. –Ancak, kim zulüm yapar, sonra kötülüğün sonunda iyiliğe çevirirse, şüphesiz Ben, çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim."–  

"Bu Âyetlerde, birikimini kullanma emri alan Mûsâ peygamberin, kendisine peygamberlik görevi verilince bundan kaçmaya çalışmasının safhaları anlatılmaktadır.
Neml Sûresinin 10. ve Kasâs Sûresinin 30. Âyetlerinin orijinalindeki تهتزّ - tehtezzü sözcüğü, genellikle yanlış olarak "hareket eder, kıvrılır" şeklinde çevrilmektedir. Sözcüğün esas anlamı, "hareket ettirmek"tir. 35
Buradaki hareket ise asâ'nın hareketi değil, hareket ettirişi, çok çalıştırmasıdır. Burada asâ diye nitelenen birikimin, yani vahiylerin, Mûsâ peygamberin başına iş açtığı, onu çok çalışmak zorunda bıraktığı açıklanmaktadır. İşin çokluğu ve zorluğu sebebiyle Mûsâ peygamber işten kaçmaya çalışmıştır.
10. Âyetteki, Onu sanki görünmeyen bir varlık gibi hareket ettirir görüverince dönüp, arkasına bakmadan kaçtı ifadesinden, Mûsâ peygamberin peygamberlik görevinden hoşlanmadığı, korktuğu, yapmak istemediği anlaşılmaktadır. Mûsâ peygamberin bu kaçışı Kalem Sûresinde de zikredilmişti. Kalem Sûresinde bahsedilen hût sahibi, Yûnus peygamber olsa da asıl hût sahibi olan Mûsâ peygamberdir. Mûsâ peygamberin hût sahibi olduğundan, Kehf Sûresinin 61–63. Âyetlerinde bahsedilmiş, kaçışı da bu Âyetlerde açıklanmıştır."

Bu surede tashih adına yapılan işin tashihmi yoksa tahrifmi olduğunu musa as ın " tuva" da geçen kıssasını , taha ,neml ve kasas surelerindeki geçişleri ile karşılaştırarak görelim. Önce ayetlerin bu surelerdeki geçen kısımlarını sayın yazarın mealinden verelim. 

--Taha suresindeki ayetler 
17.        Sağ elindeki de nedir ey Mûsâ?
18.        O [Mûsâ], "O, benim asâmdır, ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim ve onda benim için başka yararlar da var" dedi.
19–24.     O [Allah], "Ey Mûsâ! Onu bırak/çobanlığı bırakıp yerleşik hayata geç! Firavun'a git, şüphesiz o azdı" dedi.
20.        O da onu hemen bıraktı/yerleşik hayata geçti, bir de ne görürsün! O [sağ elindeki], koşan bir candır.

--Neml suresi ayetleri yukarda verilmişti.  
--Kasas suresi ayetleri.
  30–32.     Sonra oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vadînin sağ tarafından, bir ağaçtan seslenildi: "Ey Mûsâ! Hiç şüphesiz ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah'ın ta kendisiyim! Ve birikimini ortaya at! –Onu [birikimini] sanki görünmeyen bir varlık gibi hareket ettirir görünce de dönüp, arkasına bakmadan kaçtı.– Ey Mûsâ! Beri gel, korkma. Kesinlikle sen emniyette olanlardansın. Koynundaki gücünü devreye sok, kusûrsuz bembeyaz çıkacaksın. Korkudan kanadını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Şüphesiz ki onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır."

Taha suresi ile yaptığı tashihlerle ilgili yazdığımız yazıdada belirttiğimiz üzere, taha s 17. ayetinde " sağ elindeki nedir ey musa?" sorusuna 18. ayette verdiği " o benim asamdır" cevabındaki  " O"zamirinin arapça metindeki " hiye " müennes (dişil) zamiridir.Yine neml suresi 10. ayetinde metindeki " raehe"  ( onu gördü) kelimesindeki "he " müennes ( dişil) zamiri yine asa için kullanılmıştır. Kasas s. suresi 31. ayetindede olduğu gibi anı şekilde " raehe" (onu gördü) kelimesindeki " he " zamiri müennes (dişil) olarak kullanılmıştır. Musa as ın " asa" sı kur'anda geçtiği bütün yerlerde müennes zamiri ile geçmektedir ve bu bize taha s 18. ayetindeki "koyunlara yaprak silkelenen ve ona dayanılan" obje nin musa as ın yanından hiç ayrılmadığını gösteriyor. Ancak syın yazar taha s. 18. ayetinde tahrif etmeninmümkün olmadığı "asa" kelimesini diğer ayetlerde yine arapça gramer kaidelerini göz ardı ederek " birikim" olarak mealinde yer vermiştir.


Yine eserinde kendisininde çok eleştiriye tabi tuttuğu israiliyatçılara nazire olması amacı ile olsa gerek musa as ın görevden kaçtığını nem s. 10. ayetine dayanarak delil getirip bu görevden hoşlanmadığını iddia edebilmiş ve bu iddiasını kalem suresinde geçen "hut sahibi" nin yunus as değil musa as olduğunu ve onun bu görevden kaçışının kehf suresi 61-63. ayetlerinde bildirildiği iddiasındadır.


Tashihlerine neml suresi 12-13-14. ayetleri ile deavm eden sayın yazarın bu ayetlere verdiği mealde şöyledir. 

"12.        Ve koynundaki gücünü devreye sok; dokuz Âyet içinde Firavun'a ve onun kavmine hiç kusûrsuz, mükemmel çıkacaksın. Şüphesiz onlar yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır.
13.        Sonra da Âyetlerimiz onlara parlak bir şekilde gelince, "Bu apaçık bir sihirdir" dediler.
14.        Ve onların kendileri bunlara tam bir kanaat getirdiği hâlde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları bile bile inkâr ettiler. –Şimdi bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak!–"
2. Âyette zikredilen dokuz Âyet ifadesindeki "dokuz" sayısını iki şekilde anlamak mümkündür:
A) Çokluktan kinâye. Zira İsrâil oğullarına dokuzdan daha çok Âyet/alâmet gösterilmiştir.
B) Burada kastedilen Tevrât'taki on emirin dokuz Âyette yazılı olmasıdır.
Yahudi Tevrât'ında iki ayrı emir cümlesi hâlinde zikredilen, "Karşımda başka ilâhların olmayacak" ifadesi ile "Kendin için oyma put yapmayacaksın" ifadesini Samiri Tevrât'ı tek emir cümlesi hâlinde toplamıştır. Böylece, "Komşunun evine tamah etmeyeceksin" de dâhil, emirlerin sayısı, Yahudi nüshasında on, Samiri nüshasında ise dokuzdur.   

Burada "dokuz ayet" ifadesi yaptığı yorumun üzerinde durmak istiyoruz." Dokuz sayısını iki şekilde anlamak mümkündür" dedikten sonraki "A"şıkkında iddia ettiği gibi dokuz ayet israiloğullarına değil firavun ve kavmine verilmiştir 12. ayeti ön kabullerini bir kenara atıp okumaya çalışsaydı bunu görmesi zor olmazdı. "B" şıkkındaki iddiasınıda , verilen 9 ayet ile tur dağında verilen 10 emiri kıssanın kronolojik sırasını bile alt üst etmeyi göze alarak 10-1=9 mantığı içinde bir ayeti başka ayetin içine alarak halletme yoluna gitmiştir. Bu konu ile ilgili olarak  kendisi ile yapılan bir röportajda bu düşünceyi sayın hakkı yılmazdan apardığı anlaşılan "ihsan "eliaçık" aynı olduğu anlaşılmasın diye cumartesi yasağını kaldırarak 10 emiri 9 ayet olarak hakkıyılmazla aynı paralelde bir düşünce serdetmiştir.Bu konu hakkında " musa as a verilen dokuz ayet ile on emir arasındaki fark" isimli yazımızda biraz daha geniş olarak düşüncelerimizi belirttiğimiz için bu kadarı ile yetinmek istiyoruz. 


                            KASAS SURESİ  TASHİHLERİ


Bu suredeki tashihlerine surenin 30-32. ayetlerinin başalyan eser sahibinin bu ayeter ile ilgili meallaerini yukarda verdiğimiz bu ayetler ile ilgili yorumlarını vermek istiyoruz.  


"Bu Âyetlerde, Mûsâ peygamberin verilen ve Furgân Sûresinde konu edilen iki Âyet farklı ifadelerle açıklanmaktadır. Burada mecazi ifadeler söz konusu iken, Furgân Sûresinde hakiki anlamlarıyla ifade edilmiştir.
(Furgân: 35–36) Ve andolsun ki Mûsâ'ya Kitabı verdik, kardeşi Hârûn'u da onunla birlikte vezir [yardımcı, destekçi] kıldık. Sonra da, "Haydi Âyetlerimizi yalanlayan o kavme gidin!" dedik. Sonunda da parçalayıp yok ettik."
Neml suresi ile ilgili yaptığı tashihler ile ilgili kısımda gördüğümüz üzere kur'anda musa as ın "asası" ile geçen bütün ayetler taha s. 17-18. ayetleri çerçevesinde müennes (dişil) zamiri getirilerek anlatılmış olmasına rağmen musa as a verilen 9 ayet içindeki 2 ayetin furkan 35-36. ayetlerini delil getirerek "tevrat" ve "harun" as olduğu iddiasını getirir. Gramer kurallarını ve kuran metnini hiçe sayarak " ben yaptım oldu" mantığı içinde yapılan bu yorumları yine kur'an kendi," mesani "(ikili anlatım) sistemi içinde reddererek sahibinin adeta yüzüne çarpmaktadır. 

Neml suresi 10. ayetini delil göstererek mus as ın görevden kaçmaya çalıştığını iddia eden eser sahibi 33-34-35. ayetlerde yine musa asın uyarıldığını iddia etmektedir. Neml s. 10. ayetindeki korkusu asanın yılan haline gelmesi neticesinde iken,yine asanın yılan haline gelmesindeki korkusu kasas s. 31. ayetinde bildirilmesine rağmen kasas s. 33-34. 35. ayetlerinde korkusunun bu olaydan sonraki aşamasında olduğunu göz ardı eden sayın yazar , musa as ın ağzından görevden kaçma isteğine dair hiç bir karine dahi bulunmadan aksine görevi kabul edip yanına kardeşi harunu istemesine rağmen rivayeti kendinden menkul nakillerle musa as ı aşağılamayı dahi göze almaktan kaçınmamaktadır.  

Surenin 39-40 ayetlerinin mealini verdikten sonra, daha önce araf suresinde ele aldığımız üzere, firavun ve ordusunun denizde değil nehirde boğulduğunu iddia eden eser sahibi bu boğulmaya sebebin yapılan baraj suları altında kalma sonucu gerçekleştiğini kasas s. ve zariyat s. 40 ayetlerindeki "fe nebeznehum" kelimesinin "baraj selinin önündeki sürüklenmeyi açıklamaktadır" diyerek aynı olayın başka kelime ile anlatılan ayetlerini yine parmakla kapama yoluna giderek ön kabullerinin kur'ana tasdik ettirme çabasındadır. Sayın yazar ne kadar görmek istemesede biz firavun ve ordusunun boğulma olayı ile nuh kavminin boğulma olayını anlatan diğer ayetlerin üzerini biraz aralayım inş. 

"Ağrekna,ağreknahu, ağreknahum, lituğrika, nuğrikhum, feyuğrikaküm, uğriku ,elğarku, muğrikune,  muğrikine" gibi kelimelerin kökü "ğa-re-ke" anlam olarak "boğulmak" olan bu kelimenin geçtiği ayetlere bakacak olursak en fazla firavun ve ordusu ile nuh as ın kavminin boğulması ile ilgili olarak olmak üzere denizde giden gemilerin batması ve neticesinde boğulma ile ilgili olarak geçmektedir. Firavun ve ordusunu iki ayette "fenebeznehum" şeklinde geçmesinin ifade ettiği firavun ve adamlarının  rezil bir şekilde boğulmalarını ifade etmesini  bir kenara bırakıp , rivayeti kendinden menkul çağdaş israiliyat örnekleri ile senaryolar üretmeye çalışan sayın yazar , nuh as ın kavmininde barajların açılması şeklinde boğulduklarını iddia edebilecekmidir ,çünkü firavun ve ordusunun boğulma olayı ile nuh as ın kavminin boğulma olayı " ğa-re-ke" kelimesinin türevleri ile ifade edilmektedir.  

"Tashih notları" olduğunu iddia ettiği fakat "tahrif notları" haline gelmiş notların ,şuara, neml, kasas surelerindeki düzeltmelere baktığımız zaman "düzeltme" kelimesini nasıl anladığını bozduğu ifadelerden anladığımız sayın yazar, ön kabullerini kur'ana tasdik ettirme amaçlı olarak kur'an metnini ve bozmaktan ve kur'an bütünlüğünü hiçe saymaktan çekinmeyerek düzeltmelerine!!! devam etmektedir. Rabbimiz bizleri kitabını yine kitabından anlayan kullarından kılsın.  

                          EN DOĞRUSUNUN  ALLAH  CC BİLİR.