17 Şubat 2024 Cumartesi

EN'AM SURESİ MEALİ

 1- Övgü Allah'adır. O ki gökleri ve yeri yarattı, karanlıkları ve ışığı var etti. Buna rağmen örtenler (başkalarını) Rablerine denk tutuyorlar.

2- O, sizi çamurdan yaratan, sonra süreli sonu yerine getirendir. Ve belirlenmiş süreli son onun katındadır. Buna rağmen siz tereddüde düşüyorsunuz.

3- Ve O, göklerde de  yerde de (tek ilah olan) Allah'tır. Sizin gizlediğinizi de ve gizlemediğinizi de biliyor ve kazanmakta olduklarınızı da biliyor.

4- Ve onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyiversin ki ondan ancak kayıtsız kalanlar olmasınlar.

5- Onlara geldiğinde gerçekliği yalanladılar. Artık ileride onunla alay etmekte olduklarının haberleri onlara gelecektir.

6- Onlardan önceki nesilden nicesini yok ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz yerleşim imkânlarını onlara vermiş  ve onların üzerlerine göğü (n yağmurunu) bol bol göndermiş ve altlarından akar nehirler meydana getirmiştik. Fakat onları suçları nedeniyle helak ettik ve arkalarından diğer nesli meydana getirdik.

7- Ve eğer sana kağıda yazılı halde bir kitap indirsek ve ona da elleriyle dokunmuş olsalardı, örtenler kesinlikle "Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değil" diyecekti.

8- Ve "Ona bir melek indirilmeli değil miydi?" dediler. Ve eğer melek indirmiş olsaydık, (helak) buyruk kesinlikle yerine getirilmiş olur, ayrıca onlara göz açtırılmazdı.

9- Ve eğer onu bir melek yapsaydık, (o meleği de) bir adam yapardıkta ta giydikleri şeyi giydirirdik*.

*Düştükleri şüpheye yine düşürürdük veya giydikleri şüphe elbisesini yine giydirirdik.

10- Ve and olsun ki senden önceki elçilerle de alay edildi. Bunun sonucunda onlardan  gülünç duruma düşürmüş olanları, onunla alay etmekte oldukları şey kuşatmıştır. 

11- De ki: Yeryüzünde yolculuk yapın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.

12- De ki: Göklerde ve yerde olanlar kimindir? De ki: Allah kendisine merhameti yazdı. Sizi, onda şüphe olmayan kalkış gününe kesinlikle toplayacaktır. Kendilerini zarara uğratanlar, onlar artık inanmazlar.

13- Gece ve gündüzün içinde barınan O'nundur. Ve O, her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

14- De ki: "Göklerin ve yerin yaratılış yasalarının belirleyicisi, yediren fakat kendisi yedirilmeyen Allah'tan başkasına mı yönelen olarak tutunacağım?" De ki: "Şüphesiz ki ben, teslim olanların öncüsü olmakla ve ortak koşanlardan olmamakla buyuruldum."

15-De ki: Eğer ben Rabbime baş kaldıracak olursam, büyük gün azabından kaygılanırım.

16- O gün kim ondan çevrilirse, kesinlikle O, ona merhamet etmiştir. Ve işte bu apaçık kurtuluştur.

17- Ve eğer Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, artık onu O'ndan başka kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır dokunduracak olursa, artık O, her şeyin üzerinde güç yetiricidir.

18- Ve O, kullarının üzerinde boyun eğdirici güce sahiptir. Ve O, doğru karar verici her şeyden haberdardır.

19- De ki: Hangi şey tanıklık bakımından daha büyüktür? De ki: Allah benimle sizin aranızda tanıktır. Ve bu Kur'an bana, sizi ve ulaştığı kimseleri onunla uyarmam için vahyolundu. Gerçekten Allah ile beraber diğer ilahlar olduğuna, siz mi tanıklık ediyorsunuz? De ki: Ben tanıklık etmem. De ki: O, ancak ve ancak tek ilahtır. Ve şüphesiz ben sizin ortak koşmakta olduklarınızdan uzağım.

20- Kendilerine kitap verdiklerimiz. onu (Kur'an'ı) kendi oğullarını tanır gibi tanırlar.  Kendilerini zarara uğratanlar, onlar artık inanmazlar.

21- Ve Allah üzerine yalan ortaya atmış veya O'nun ayetlerini yalanlamış olandan daha yanlış yapan kimdir? Gerçek şu ki; Yanlış yapanlar arzuladığına kavuşamazlar.

22- Ve o gün onları toplu halde sürüp toplayacak, sonra da ortak koşmuş olanlara, "İddia etmekte olduğunuz ortaklarınız nerede?" diyeceğiz.

23- Sonra onların  fitneleri "Rabbimiz, Allah'a yemin olsun ki biz ortak koşanlardan değildik" demelerinden başka birşey olmadı.

24- Bak, kendilerine karşı nasıl da yalan söylediler, ortaya atmakta oldukları (sahte ilahları) onlardan saptı.

25- Ve içlerinden seni dinleyenler vardır. Fakat onu (Kur'an'ı) kavrarlar diye kalplerinin üzerine kabuklar ve kulaklarına da ağırlık koymuşuzdur. Şayet onlar her türlü delili görseler bile ona inanmazlar. Hatta sana geldikleri zaman sana karşı üstünlük sağlamaya çalışıyor, o örtenler, "Bu öncekilerin yazdıklarından başka birşey değildir" diyorlar.

26- Ve onlar, ondan  hem (başkalarını) vazgeçirtiyorlar, hem de (kendileri) uzaklaşıyorlar. Fakat kendilerinden başkasını yok etmiyorlar ve bunun farkında değiller.

27- Ve onları Ateşin üzerine tutulduklarında, "Ah keşke (dünyaya) geri döndürülsek te Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve inananlardan olsaydık" dediklerini bir görseydin.

28- Aksine, önceden saklamakta oldukları (yeniden diriliş gerçeği) açığa vuruldu. Ve eğer onlar (dünyaya) geri döndürülmüş olsalar bile, ondan vazgeçirtildiklerine kesinlikle yine dönerlerdi. Ve onlar kesinlikle yalancıdırlar.

29- Ve onlar (dünyada iken), "Bu dünya hayatımızdan başka yoktur ve (öldükten sonra) biz harekete geçirilecekler de değiliz" demişlerdi.

30- Rablerinin huzurunda onları, (Rablerinin onlara) "Bu gerçeklik değilmiymiş" dediği zaman, (Onların da) "Rabbimize and olsun ki evet" dediğini, (Rablerinin de onlara) "Örtmekte olduğunuzdan ötürü artık tadın azabı" dediğini bir görseydin.

31- Allah ile karşılaşmayı yalanlamış olanlar kesinlikle zarar etmiştir. Nihayet saat onlara ansızın geldiği zaman, "Orada işlediğimiz kusurlardan dolayı eyvahlar olsun bize" dediler. Ve onlar (günah) yüklerini sırtlarında taşırlar. Bilmiş olun ki onların yüklendikleri ne kötüdür.

32- Ve şimdiki hayat oyun ve eğlenceden başka birşey değildir. Ve sonraki yurt korunanlar için elbette daha hayırlıdır. Hala bağ kurmayacak mısınız?

33- Onların demekte olduklarının gerçekten seni üzmekte olduğunu kesinlikle biliyoruz. Şu bir gerçek ki onlar seni yalanlamıyorlar. Fakat o yanlış yapanlar ısrarla Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar.

34- Ve and olsun ki senden önceki elçiler de yalanlandı. Fakat onlar yardımımız gelene kadar yalanlandıkları ve rahatsız edildikleri şeye karşı direnerek gayret ettiler. Ve Allah'ın (elçilerine yardım) sözlerini değiştirebilecek yoktur. Ve And olsun ki elçilerin (gerçekleşmiş olan yardım) haberinden elbette sana gelmiştir. 

35- Ve eğer onların kayıtsız kalmaları sana ağır geldiyse, eğer güç yetirebilirsen artık yerde bir tünel veya göğe ulaşabilecek bir merdiven peşine düş te, böylelikle onlara bir ayet getirebilirsen getir. Ve eğer Allah dileseydi onları doğru yol üzere elbette toplardı. Öyleyse sakın bilgisizce hareket edenlerden olma.

36- Ancak ve ancak işitmekte olanlar (olumlu) cevap verirler. Ölülere gelince onları Allah harekete geçirir, sonra da O'na döndürülürler.

37- Ve "Ona kendisinin Rabbinden bir delil indirilmeli değil miydi?" dediler. De ki: " Şüphesiz ki Allah delil indirmeye gücü yetendir." Fakat onların hiçbiri (bunu) bilmiyorlar.

38- Ve yerdeki bir canlıdan ve iki kanadı ile uçan kuştan yoktur ki sizin örneğiniz gibi yaratılış yasalarına bağlı topluluklar olmasın. Biz kitapta kusur bırakmadık*. Sonra Rablerine sürülüp toplanacaklar.

* Yarattığımız ne varsa hepsi ile ilgili işleyiş yasalarını koyduk. 

39- Ve ayetlerimizi yalanlamış olanlar, karanlıklar içindeki sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptırır ve kimi dilerse onu dosdoğru yol üzerinde kılar.

40-  De ki: "Eğer doğru söyleyenlerden iseniz bana söyleyin. Eğer Allah'ın azabı size gelse veya saat size gelse, Allah'tan başkasını mı çağırırsınız? 

41- Aksine, yalnızca O'na dua edersiniz. Eğer Allah dilerse kendisi için çağrı yapmakta olduğunuz şeyi kaldırır ve siz de ortak koşmakta olduklarınızı unutursunuz."

42- Ve and olsun ki senden önceki toplumlara da (elçiler) göndermiştik. Ardından yalvarıp yakarsınlar diye onları sıkıntı ve darlığa tutmuştuk.

43- Şiddetli azabımız onlara geldiği zaman artık yalvarıp yakarmalı değiller miydi? Fakat kalpleri katılaştı ve şeytan onlara işlemekte olduklarını süsledi.

44- Bunun ardından onunla kendilerine hatırlatıldıkları şeyleri unuttukları zaman, onların üzerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenlerle sevinç duydukları zaman onları ansızın tutuverdik. İşte o zaman onlar birden umutlarını yitirdiler.

45- Yanlış yapan topluluğun arkası böylece kesildi. Ve övgü alemlerin Rabbinedir.

46- De ki: Bana söyleyin, eğer Allah işitme ve görme yetinizi alsa ve kalplerinizin üzerini mühürlese, Allah'tan başka onu getirecek ilah kimdir? Bak ayetleri nasıl çeşitli yönlerden açıklıyoruz da sonra onlar sert bir tutum alıyorlar.

47- De ki: Bana söyleyin, eğer Allah'ın azabı size ansızın veya açıkça gelse, yanlış yapanlar topluluğundan başkası mı yok edilir?

48- Biz elçileri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmalarından başka göndermeyiz. O halde kim inanmış ve durumunu doğrultmuşsa, artık onlara ne kaygı vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir. 

49- Ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, itaatten çıkmalarından dolayı onlara azap dokuncaktır.

50- De ki: Ben size "Allah'ın kaynakları benim katımdadır" demiyorum. Ve ben duyularla algılanamayananı da bilmiyorum ve ben size "Şüphesiz ki ben meleğim" de demiyorum. Ben, bana vahyolundan başkasına uymam. De ki: "Görmeyen ile gören eşit olur mu? Halâ düşünmeyecek misiniz?"

51- Ve Rablerine sürülüp toplanacaklarından kaygılanmakta olanları korunmaları için onunla uyar ki, onlar için O'nun aşağısından ne bir yönelen ne de bir şefaatçi vardır.

52- Ve O'nun yüzünü isteyerek, sabah akşam Rablerini çağırmakta olanları kovma. Onların hesabından sana bir şey (sorumluluk) yoktur. Senin hesabından da onlara bir şey (sorumluluk) yoktur. Eğer onları kovarsan bunun sonucunda yanlış yapanlardan olursun.

53- Ve böylece onları  birbirleri ile denedik te bunun sonucunda (o müşrikler) "Allah'ın aramızdan lutfettiği kimseler bunlar mı?" diyorlar. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?

54- Ve ayetlerimize inanmakta olanlar sana geldiği zaman artık de ki: "Esenlik üzerinize olsun. Rabbiniz merhameti kendisine yazdı. Şöyle ki: Sizden kim bilgisizce hareket ederek bir kötülük işlemiş sonra (yaptığının) ardından (itaatle) dönmüş ve durumunu doğrultmuşsa, şüphesiz artık O, çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir."

55- Suçluların yolunun açıkça belli olması için ayetlerimizi ayrıntılı olarak böylece açıklıyoruz.

56- De ki: "Şüphesiz ki ben Allah'ın aşağısından olan çağırmakta olduklarınıza kulluk etmekten sakındırıldım." De ki: "Ben sizin keyfi arzularınıza uymam. Uyduğum takdirde muhakkak ki sapmış ve doğru yolu bulamamış olurum."

57- De ki: "Şüphesiz ki ben Rabbimden apaçık  bir delil üzerindeyim ve siz O'nu yalanladınız. Kendisini acele istemekte olduğunuz (azap) benim katımda değildir. Karar yetkisi hakikati anlatan Allah'tan başkasına ait değildir. Ve O ayıranların en hayırlısıdır."

58- De ki: "Kendisini acele istemekte olduğunuz (azap) şayet benim katımda olmuş olsaydı, benim ve sizin aranızdaki buyruk kesinlikle yerine getirilmiş olurdu. Ve Allah yanlış yapanları en iyi bilendir".

59- Ve duyualara algılanamayanın anahtarları O'nun katındadır. Onu O'ndan başkası bilmez. Ve karada ve denizde olanı bilir. Bir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Ve yerin karanlıklarında bir tane, ne yaş ne de kuru bir şey yoktur ki apaçık bir yazgıda olmasın.

60- Ve O, gece sizin ömrünüzü tamamlayan ve gündüz ne kazandığınızı bilen, sonra süreli sonun yerine getirilmesi için gündüzde sizi harekete geçirendir. Sonra dönüşünüz O'nadır. Sonra işlemekte olduklarınızı size haber verecektir.

61- Ve O, kullarının üzerinde boyun eğdirici güce sahiptir. Ve sizin üzerinize (yaptıklarınızı) koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği zaman elçilerimiz onun ömrünü tamamlar ve onlar (görevlerinde) kusur işlemezler.

62- Sonra gerçek yönelenleri Allah'a geri döndürülürler. Bilmiş olun karar yetkisi O'nundur ve O, hesap görücülerin en hızlısıdır.

63- De ki: "-And olsun ki eğer bizi bundan kurtarırsan, o takdirde şükredenlerden olacağız- (diye) saklıca yalvarıp yakararak O'na çağrı yapıyorsunuz. (O zaman)Karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?"

64- De ki: " Sizi ondan ve her türlü sıkıntıdan Allah kurtarıyor. Sonra da O'na ortak koşuyorsunuz".

65- De ki: "O, sizin üzerinize üstünüzden veya ayaklarınızın altından azap harekete geçirmeye veya grupçuluk elbisesini giydirerek bir kısmınızın kötülüğünü bir kısmınıza tattırmaya güç yetiricidir." Bak, kavrasınlar diye ayetleri nasıl çeşitli yönlerden açıklıyoruz.

66- Ve o, gerçek olduğu halde senin topluluğun onu yalanladı. De ki: "Ben sizin üzerinize sorumlu değilim."

67-Her haberin kararlaştırılmış zamanı vardır. İleride bileceksiniz.

68- Ve ayetlerimizi (alaya) dalanları gördüğün zaman, ondan başka söze dalıncaya kadar, artık onlardan yana kayıtsız kal. Ve eğer şeytan sana unutturacak olursa hatırladıktan sonra artık o yanlış yapanlar topluluğu ile beraber oturma.

69- Ve korunanlar için onların hesabından (sorumluluktan) bir şey yoktur. Fakat korunmaları için onlara hatırlatma vardır.

70- Ve oyuna ve eğlenceye hayat nizamı olarak tutunmuş ve dünya hayatı onları aldatmış olan kimseleri bırak. Ve hiç bir kimse kazandığı yüzünden rehin tutulmasın diye onunla hatırlatma yap. Onun için Allah'ın aşağısından ne bir yönelen ve ne de bir şefaatçi vardır. Her türlü denklik bedelini denkleştirecek olsa da ondan alınmaz. İşte onlar kazandıkları yüzünden rehin tutulanlardır. Onlar için örtmekte olduklarından dolayı kaynar sudan bir içecek ve acı azap vardır.

71-  72- De ki: "Allah'ın aşağısından bize ne fayda ve ne de zarar veremeyecek olana mı çağrı yapalım? ve Allah bize doğru yolu gösterdikten sonra ökçelerimiz üzerinde geri mi döndürülelim de şeytanların keyfi arzusuna uydurduğu, yeryüzünde şaşkın bir halde dolaşan, arkadaşlarının "Bize gel"  diye çağırmakta olduğu kişi gibi mi olalım?" De ki: "Allah'ın yolu, doğru yolun ta kendisidir. Alemlerin Rabbine teslim olmakla ve kulluk görevlerini ayakta tutmakla ve O'ndan korunmakla buyurulduk. Ve O, kendisine sürülüp toplanılacak olandır."

73- Ve O, gökleri ve yeri gerçeklikle yaratandır. "Ol" diyeceği gün (herşey) oluverir. O'nun sözü hakikattir. Sur'a üfürüleceği gün hükümranlık O'nundur. Duyularla algılanamayanın ve tanık olunanın bilicisidir. Ve O, doğru karar verici her şeyden haberdar olandır.

74- Ve bir zaman İbrahim, babası Azer'e: "Sen putlara ilahlar olarak mı tutunuyorsun? Şüphesiz ben, seni ve toplulumunu apaçık bir sapıklık içinde görüyorum" demişti.

75- Ve şüphe duymadan inananlardan olması için İbrahim'e, göklerin ve yerin hükümranlığını (n kimde olduğunu) şöyle gösteriyorduk.

76- Üzerine gece bastırdığında bir yıldız gördü. "Rabbim bu dur" demiş, kaybolduğunda ise, "Ben kaybolanları sevmem" demişti.

77- Ay'ı doğmuş halde gördüğünde, "Rabbim bu dur" demiş, kaybolduğunda ise, " And olsun ki eğer Rabbim beni doğru yola iletmemiş olsaydı o takdirde sapıklar toluluğundan olacaktım" demişti. 

78- 79- Güneş'i doğmuş halde gördüğünde, "Rabbim bu dur, bu daha büyüktür" demiş, kaybolduğunda ise, "Ey topluluğum ben sizin ortak koşmakta olduklarınızdan uzağım. Şüphesiz ki ben yaratılış ayarı üzerine meyilli olarak yüzümü göklerin ve yerin yaratılış yasalarını belirleyene yönelttim ve ben ortak koşanlardan değilim" demişti.

80- 81- 82- Toplumu onunla tartışmaya kalkışmış, (ve o şöyle) demişti: "O, beni doğru yola iletmişken Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ve ben O'na ortak koşmakta olduklarınızdan kaygılanmam, ancak Rabbimin böyle bir şeyi dilemesi hariç. Rabbim ilimce her şeyi geniştir. Halâ hatırlamayacak mısınız? Hakkında yetki indirmediği şeyleri siz Allah'a ortak koşmaktan kaygılanmıyor iken, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl kaygılanırım? Biliyorsanız (söyleyin) iki bölükten hangisi güvende olmaya daha hak sahibidir? İnanıp, inançlarını şirk elbisesi giydirmeyenler var ya, işte onlar var ya, onlar için güvende olmak vardır ve onlar doğru yolu bulmuş olanlardır"

83- Ve işte bu, kendi topluluğuna karşı İbrahim'e verdiğimiz tartışma yöntemimizdir. Dilediğimizi kedemelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin en doğru karar verici her şeyi bilicidir.

84- Ve ona İshak ve Yakub'u bahşetmiş, her birini doğru yola iletmiştik. Ve önceden de Nuh'u doğru yola iletmiştik. Ve onun soyundan Davud ve Süleyman ve Eyyub ve Yusuf ve Musa ve Harun'u da. Biz güzel davrananlara böyle karşılık veririz.

85- Ve Zekeriyya ve Yahya ve İsa ve İlyas, her biri doğrulardandır.

86- Ve İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut, hepsini insanlar üzerine üstün kılmıştık.

87- Ve babalarından ve soylarından ve kardeşlerinden de bir kısmını seçmiş ve onları dosdoğru yola iletmiştik.

88- İşte bu Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğine ona iletir. Ve eğer ( o elçiler de) ortak koşmuş olsalardı, o takdirde onların işlemekte oldukları boşa gitmişti.

89- İşte onlar kendilerine kitap ve hüküm ne habercilik verdiklerimizdir. Bunlar (Mekke müşrikleri) eğer bunları örterse, bunları örtücüler olmayan bir topluluğu, bunların yerine kesinlikle vekil kılmışızdır.

 90- İşte onlar Allah'ın doğru yola ilettikleridir.  O halde sen de onların yoluna uy. De ki: "Ben sizden onun üzerine bir emek karşılığı istemiyorum. O, ancak insanlar için hatırlatmadan başka bir şey değildir."

91- Ve "Allah, beşer üzerine bir şey indirmedi" demiş olmakla, Allah'ın kudretini (bilmeyi) gereğince yerine getiremediler. De ki: "İnsanlara ışık verici ve yol gösterici olarak Musa'nın getirdiği, yazılı kağıtlar haline getirip (bir kısmını) açığa vurduğunuz ve bir çoğunu da sakladığınız, ne sizin ve ne de atalarınızın bilmediklerinin öğretildiği kitabı kim indirdi? "Allah (indirdi)" de, sonra da onları daldıkları şeyin içinde oynamaya bırak.

92- Ve bu, önünde olanı doğrulayıcı, şehirlerin anası ve çevresinde olanları uyarman için indirdiğimiz, ilahi hayır kaynağı bir kitaptır. Sonrakine inananlar buna inanır. Ve onlar kendilerine yüklenen kulluk görevlerini korumaya devam ederler.

93- Ve Allah üzerine yalan ortaya atan, veya kendisine vahyolunmadığı halde "Bana da vahyolundu" diyen kimseden,  ve "Allah'ın indirdiğinin örneği gibi bende indireceğim" diyen kimseden daha yanlış yapan kimdir? Ve sen o yanlış yapanları ölüm sıkıntıları içinde ve melekler onlara ellerini geniş tutanlar oldukları halde, "Çıkarın canlarınızı" (derken) bir görsen. Bugün Allah'a karşı gerçeğin dışında söylemekte ve O'nun ayetlerine karşı büyüklenmenizden dolayı, alçaltıcı azapla karşılık göreceksiniz.

94- Ve and olsun ki sizi ilk defa yarattığımız gibi bize tek başınıza geldiniz. Ve size verdiklerimizi sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Ve ortaklarınız olduklarını iddia ettiğiniz şefaatçilerinizi de beraberinizde göremiyoruz. And olsun ki aranız(daki bağlar) kesilmiş ve iddia etmekte olduklarınız sizden sapmıştır.

95- Şüphesiz ki Allah, tohum ve çekirdeğin yarıcısıdır. Ölüden diriyi çıkarıyor ve diriden de ölüyü çıkarandır. Allah işte bu dur. Böyle iken nasıl döndürülüyorsunuz?

96- (O) Sabahın yarıcısıdır. Ve geceyi sükûnet zamanı, güneşi ve ay'ı da hesap ölçüsü olarak oluşturdu. Bu, güçlü, bilicinin koyduğu yasadır.

97- O, karanın ve denizin karanlıklarında onlarla doğru yolu bulasınız diye sizin için yıldızları oluşturandır. Bilenler topluluğu ayetleri kesinlikle ayrıntılı olarak açıkladık.

98- O, sizi bir kişiden meydana getirendir. Sizin için (dünyada) bir karar kılma yeri, bir de (dünya ile) ilgiyi kesme yeri (kabir) vardır. Kavrayanlar topluluğu için ayetleri kesinlikle ayrıntılı olarak açıkladık.

99- O, gökten suyu indirendir. Onunla her şeyin bitkisini çıkardık. Ondan yeşillik çıkardık. O yeşillikten birbiri üstüne binmiş taneler çıkarıyoruz. Hurma ağacı tomurcuklarından yere doğru sarkmış salkımlar, birbirine benzeyen benzemeyen üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler çıkarıyoruz. Olgunlaştığı ve ürün verdiği zaman ürününe bakın (da şükredin). Şüphesiz ki size bunlarda inananlar topluluğu için ayetler vardır.

100- Böyle iken bir de cinleri Allah'a ortaklar kıldılar. Halbuki onları da O yaratmıştır. O'na bilgisizce oğullar ve kızlar yakıştırdılar. O, onların nitelemekte oldukları her türlü eksikten uzaktır  yücedir.

101- Göklerin ve yerin örneksiz yaratıcısıdır. O'nun eşi olmadığı halde O'nun nasıl bir çocuğu olabilir? Halbuki her şeyi O yarattı ve O, her şeyi bilicidir.

102- Rabbiniz olan Allah işte bu dur. O'ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. Ve O, her şeyin üzerinde güvenilendir.

103- Gözler O'na yetişemez ama O gözlere yetişir. Ve O, lütuf sahibidir, her şeyden haberdardır.

104- Size Rabbinizden gözünüzü açacak deliller gerçekten gelmiştir. Artık kim gözünü açtıysa kendisi içindir. Ve kim kör olduysa onun aleyhinedir. Ve ben sizin üzerinizde koruyucu değilim.

105- Ve işte böylece ayetleri çeşitli yönlerden açıklıyoruz ki (inkarcılar) "Sen ders almışsın" desinler ve biz de bilenler topluluğuna da onu beyan edelim.

106- Rabbinden sana vahyolunana uy. O'ndan başka ilah yoktur. Ve ortak koşanlardan yana kayıtsız kal.

107- Ve eğer Allah dilemiş olsaydı ortak koşmazlardı. Ve seni onların üzerine koruyucu olarak kılmadık. Ve sen onların üzerinde sorumlu değilsin.

108-  Ve Allah'ın aşağısındakilere çağıranlara sakın sövmeyin, aksi takdirde onlar da bilgisizce sınırı aşarak Allah'a söverler. Her aynı inanca sahip topluma işlemekte olduklarını böyle süsledik. Sonra onların dönüşü Rablerinedir, artık işlemekte olduklarını onlara haber verecektir.  

109- Ve onlara eğer bir delil geldiği takdirde, ona kesinlikle inanacaklarına dair güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Deliller ancak ve ancak Allah'ın katındadır." O (delil) geldiği zaman ona inanmayacaklarının farkında değil misiniz?

110- Ve onların gönüllerini ve gözlerini ona ilk  defasında inanmadıkları gibi çevirir ve onları taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakırız.

111- Ve eğer biz onlara melekleri indirmiş olsak ve ölüler onlarla konuşmuş olsa ve her şeyi önlerine sürüp toplamış olsaydık bile Allah dilemedikçe kesinlikle inanacak değillerdi. Fakat onların hepsi bilgisizce hareket ediyorlar.

112- 113- Ve böylece her haberci için insanın ve cin'in şeytanlarını düşman kıldık. Onlar aldatmak için birbirlerine sözün yaldızlısını vahyeder. Ve eğer Rabbin dilemiş olsaydı bunu yapamazlardı. Artık sen onları ve ortaya atmakta olduklarını, sonrakine inanmayanların gönüllerinin ona meyletmesi ve ondan hoşnut olmaları ve kazanmakta olduklarını kazanmaya devam etmeleri için bırak.

114- O, size kitabı (sure sure) ayrılmış olarak indirmişken doğru karar veren olarak Allah'tan başkasının peşine mü düşeceğim? Ve kendilerine kitap verdiklerimiz biliyorlar ki, şüphesiz o, Rabbinden gerçeklikle indirilmiştir. Artık sakın tereddüde düşenlerden olma.

115- Rabbinin kelimesi doğru sözlülük ve denklik bakımından tamamdır. O'nun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. Ve O, her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

116- Ve eğer yeryüzün(Mekke)dekilerin çoğunluğuna itaat edecek olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar sanıdan başka bir şeye uymuyorlar. Ve onlar tahmini sözlerden başkasını söylemiyorlar.

117- Şüphesiz ki senin Rabbin, O kendi yolundan sapanı en iyi bilendir. Ve O, doğru yolu bulmuş olanları da en iyi bilendir.

118- Eğer O'nun ayetlerine inananlar iseniz, artık üzerine Allah'ın adı hatırlanmış olanlardan yeyin.

119- Ve size ne oluyor ki; (açlık sebebi ile) ona zorda kalmanız hariç, yasak kıldığı şeyleri size ayrıntılı olarak açıklamış iken, üzerine Allah'ın adı hatırlanmış olanlardan yemiyorsunuz? Ve şüphesiz birçokları keyfi arzularına uyarak bilgisizce saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin sınırı aşanları en iyi bilendir.

120- Günahın açığını da ve onun gizlisini de bırakın. Şüphesiz ki günah kazananlar, kazandıklarından dolayı karşılık göreceklerdir.

121- Ve üzerine Allah'ın adı hatırlanmamış olandan yemeyin. Ve şüphesiz o(nu yemek), itaatten çıkmaktır. Ve şüphesiz ki şeytanlar size karşı üstünlük sağlamak için, ona yönelenlere vahyeder. Ve eğer onlara itaat ederseniz, o takdirde sizler de ortak koşanlarsınız.

122- Ölü halde iken onu dirilttiğimiz ve ona insanlar arasında onunla yürüyeceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinden çıkamayan o kimsenin örneği gibi midir? Örtenlere işlemekte oldukları böyle süslendi.

123- Ve böylece her şehirde ileri gelenleri, orada tuzak kurmaları sonucunda oranın suçluları yaptık. Kendilerinden başkasına tuzak kurmuyorlar, bunun farkında değiller.

124- Ve onlara bir ayet geldiği zaman, "Allah'ın elçilerine verilenin örneği gibi, bize de verilene kadar asla inanmacağız" dediler. Allah, mesajını nereye vereceğini en iyi iyi bilir. Suçlulara kurmakta oldukları tuzaktan dolayı, Allah katından aşağılanma ve şiddetli azap erişecektir.

125- Artık Allah kimi doğru yola iletmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar. Ve kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı hale sokar. İşte Allah pisliği inanmayanların üzerine böylece yığar.

126- Ve işte bu senin Rabbinin dosdoğru olan yoludur. Hatırlayacaklar topluluğu için ayetleri kesinlikle ayrıntılı olarak açıkladık.

127- Onlar için Rablerinin katında esenliğin yurdu vardır. Ve O, yapmakta olduklarından dolayı onların yönelenidir.

128- Ve o gün onları toplu halde sürüp toplar. (Allah) "Ey cin topluluğu insanlardan (inkarcıları) çoğaltmak istediniz". İnsanlardan onları yönelen edinmiş olanları, "Rabbimiz birbirimizden yararlanmak istedik ve bizim için belirlediğin son sürenin sonuna ulaştık" dedi. (Allah) "Ateş, Allah'ın dilemesi hariç orada ölüm görmemek üzere olacak yerinizdir" dedi.  Şüphesiz ki senin Rabbin en doğru karar verici her şeyi bilicidir.

129- Biz yanlış yapanları, kazanmakta oldukları sebebiyle böylece (ateşte) birbirlerinin yöneleni yaparız.

130- (Allah) "Ey cin ve insan topluluğu! içinizden size benim ayetlerimi  anlatan ve sizi bu gününüze karşılaşmakla uyaran elçiler gelmedi mi?" (dedi). "Kendimiz aleyhine tanıklık ederiz (ki geldi)" dediler. Ve dünya hayatı onları aldattı ve örtücü olduklarına dair kendileri aleyhine tanıklık ettiler.

131- Bu (nu sormanın nedeni), senin Rabbinin şehirleri haksızlıkla ve halkı (uyarıcı elçilerden) duyarsız iken yok edici olmadığı içindir.

132- Ve herkes için yaptıklarından dolayı dereceler vardır. Ve senin Rabbin onların işlemekte olduklarından dutarsız değildir.

133- Ve senin Rabbin zengindir, rahmet sahibidir. Dilerse sizi giderir ve ardınızdan, sizi diğer topluluğun soyundan meydana getirdiği gibi, dilediğini yerinize getirir.

134- Şüphesiz ki size söz verilen kesinlikle gelecektir ve siz bunu aciz bırakabilecekler değilsiniz.

135- De ki: "Ey topluluğum, durumunuz neyi gerektiriyorsa onu işleyin. Ben de (durumum neyi gerektiriyorsa onu) işleyiciyim. Yurdun sonunun kime ait olacağını ileride bileceksiniz. Şüphesiz ki yanlış yapanlar arzuladığına kavuşamazlar."

136- Ve Allah'a, yaydığı ekinden ve hayvanlardan bir hisse ihdas ettiler. Kendi iddialarınca, "Bu Allah için ve bu da ortaklarımız için" dediler. Ortakları için olan Allah'a temas etmiyor fakat Allah için olan ise ortaklarına temas ediyor. Ne kötü karar veriyorlar.

137- Ve böylece ortakları, ortak koşanlardan birçoğuna, onları mahfetmek ve (sahte) hayat nizamlarını onlara giydirmek için çocuklarını öldürmeyi süsledi. Ve eğer Allah dilemiş olsaydı bunu yapamazlardı. Artık sen onları ve ortaya atmakta olduklarını bırak.

138- Ve kendi iddialarınca, "Bu hayvanlar ve ekin dokunulmazdır. Onları bizim dilediğimizden başkası yiyemez" dediler. Ve hayvanlar var ki, onların sırtları (onlar tarafından) yasak kılındı. Ve hayvanlar var ki, onların üzerlerine O'na  iftira atmak suretiyle Allah'ın adını hatırlamazlar. Ortaya atmakta olduklarının karşılığını yakında onlara verecektir..

139- Ve dediler ki: "Bu hayvanların karınlarında olan sadece erkeklerimize mahsustur, eşlerimize yasak kılınmıştır. Ve eğer ölü olursa onlar artık onda ortaktırlar." Nitelemelerinin karşılığını yakında verecektir. Şüphesiz ki O, en doğru karar verici her şeyi bilicidir.

140- Bilgisizlikten dolayı, akılsızca çocuklarını öldürmüş ve Allah'ın onlara verdiği rızıkları Allah'a karşı iftira ortaya atarak yasak kılmış olanlar, kesinlikle zarar etmiştir. Onlar kesinlikle sapmışlar ve doğru yolu da bulanlardan olmamışlardır.

141- Ve O, asmalı ve asmasız bahçeler, yemişleri farklı hurma ve ekinler, (tadları) birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytinler ve narlar meydana getirendir. Ürün verdiği zaman onun ürününden yeyin ve toplama gününde de onun hakkını verin ve savurganlık yapmayın. Şüphesiz ki O, savurganları sevmez.

142- Ve hayvanlardan da yük taşıyan ve (tüyünden) döşek yapılanı da. Allah'ın size rızık olarak verdiğinden yeyin ve şeytanın adımlarına uymayın. Şüphesiz ki o, sizin için apaçık düşmandır.

143- Sekiz eş; Koyundan iki, keçiden iki. De ki: İki erkeği mi yasak etti, yoksa iki dişiyi mi ? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunanı mı? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz bana bilgiyle haber verin.

144- Deveden iki, sığırdan iki. De ki: İki erkeği mi yasak etti, yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunanı mı? Yoksa Allah böyle önerirken siz tanıklar mıydınız? İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah üzerine yalan ortaya atmış olandan daha yanlış yapan kimdir? Şüphesiz ki Allah, yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

145- De ki: Bana vahyolunanda leş veya akıcı kan veya domuzun eti ki, o şüphesiz pisliktir, veya itaatten çıkmanın bir göstergesi olarak (kesilirken) Allah'tan başkasına ses yükseltilmiş olması dışında, yiyen kişi üzerine onu yemesi yasak kılınmış (bir bilgi) bulamıyorum. Artık kim (açlık sebebi ile) zorlanırsa, saldırganlık yapmamak ve sınırı aşmamak şartı ile (bunları yerse), şüphesiz ki senin Rabbin çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

146- Ve (daha önce) Yahudilere de bütün tırnaklı hayvanları haram kılmıştık. Koyun ve sığır'ın iç yağlarını, bu ikisinin sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar veya kemiğe karışanlar hariç, yasak kılmıştık. Aşırılıkları yüzünden onlara böyle karşılık verdik. Ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru söyleyenlerdeniz.

147- Eğer seni yalanlarlarsa artık de ki: Rabbiniz geniş rahmet sahibidir. Ancak O'nun şiddetli azabı da şuçlular topluluğundan geri döndürülmez.

148- Ortak koşmakta olanlar diyecekler ki: "Şayet Allah dilemiş olsaydı ne biz ne atalarımız ortak koşmaz ve hiçbir şeyi de yasak kılmazdık". Onlardan öncekilerde böyle yalanlamış, nihayet şiddetli azabımızı tatmışlardı. De ki: Yanınızda bilgiden bize karşı çıkarabileceğiniz bir şey var mı? Siz sanıdan başkasına uymuyorsunuz ve siz tahmini sözlerden başkasını söylemiyorsunuz.

149- De ki: Ulaşan kesin delil Allah'ındır. Şayet dilemiş olsaydı sizi kesinlikle toplu halde doğru yola iletirdi.

150- De ki: "Allah şüphesiz ki bunu yasak kıldı" diye tanıklık edecek tanıklarınızı getirin. Eğer onlar tanıklık ederlerse, sen onlarla beraber tanıklık etme. Ayetlerimizi yalanlayan ve sonrakine inanmayanların keyfi arzularına uyma. Ve onlar (başkalarını) Rablerine denk tutuyorlar.

151- De ki: Gelin Rabbinizin üzerinize neyi yasak kıldığını size peşi sıra okuyayım. Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın ve anne babaya güzel davranın ve fakirlik korkusundan dolayı çocuklarınızı öldürmeyin. Size ve onlara biz rızık veriyoruz. Ve hayasızlıklara, onlardan açık olanına da gizli olanına da yaklaşmayın. Ve Allah'ın (öldürülmesini) yasak kıldığı bir kişiyi gerçeklik (ölümü hak etmesi) dışında öldürmeyin. İşte size bağ kurasınız diye bunu önerdi.

152- Ve yetimin malına, o olgunluğa ulaşıncaya kadar en güzel şekilde olması dışında yaklaşmayın. Ölçeği ve tartıyı hakkaniyete uygun olarak tastamam yapın. Hiçbir kimseyi genişliğinden başkasıyla yükümlü tutmayız. Ve söz söylediğiniz zaman, eğer ki yakın akraba da olsa denkliği sağlayın.  Ve Allah'a verdiğiniz söze tastamam uyun. İşte siz hatırlayasınız diye bunu önerdi.

153- Ve şüphesiz ki bu benim dosdoğru olan yolumdur, o halde siz de ona uyun ve (başka) yollara uymayın, sonra sizi O'nun yolundan böler. İşte size korunasınız diye bunu önerdi.

154- Ayrıca, güzel davranana (nimetimi) yerine getirmek ve her şeyi ayrıntılı olarak açıklamak, yol gösterici ve rahmet olarak Musa'ya kitabı verdik ki onlar Rablerine karşılaşacaklarına inansınlar.

155- Ve bu da, indirdiğimiz ilahi hayır kaynağı bir kitaptır, öyleyse ona uyun ve bağışlanmanız için korunun.

156- "Kitap, ancak ve ancak bizden önceki iki gruba indirilmiş ve biz onların derslerinden kesinlikle duyarsızlardık" dersiniz diye (kitabı indirdik).

157- Veya: "Şayet bize bir kitap indirilmiş olsaydı, o takdirde onlardan daha doğru yolda olurduk" dersiniz diye (kitabı indirdik). İşte size Rabbinizden apaçık bir delil,  klavuz ve rahmet gelmiştir. Artık Allah'ın ayetlerini yalanlayan ve onlardan direnerek yüz çeviren kimseden daha yanlış yapan kimdir? Ayetlerimizden direnerek yüz çevirenlere, direnerek yüz çeviriyor olmalarından dolayı, karşılık olarak azabın kötüsünü karşılık olarak vereceğiz.

158- Onlar (inanmak için) kendilerine meleklerin gelmesini veya senin Rabbinin gelmesini veya senin Rabbinin bazı delillerinin gelmesine mi bakıyorlar?  Senin Rabbinin bazı delillerinin geldiği gün, önceden inanmamış veya inanmasından bir hayır kazanmamış olan bir kimsenin inanması artık ona fayda vermez. De ki: "Bekleyin şüphesiz ki biz de bekleyenleriz."

159- Şüphesiz ki onlar hayat nizamlarını parçalara böldüler ve gruplar halinde bölündüler. Sen hiçbir şekilde onlardan değilsin. Onların buyruğu ancak ve ancak Allah'a kalmıştır. Sonra onlara yapmakta olduklarını haber verecektir.

160- Kim güzellik getirdiyse, ona getirdiğinin on örneği vardır. Kim kötülük getirdiyse, ancak getirdiğinin tek örneğiyle karşılık görür ve onlar yanlışa uğratılmazlar.

161- De ki: Şüphesiz ki Rabbim beni dosdoğru yola, dimdik ayakta duran hayat nizamına, yaratılış ayarı üzerin meyilli olan İbrahim'in ortak değerine iletti.

162- 163- De ki: Şüphesiz ki benim kulluk görevim ve kurbanım ve yaşamım ve ölümüm, alemlerin Rabbi Allah'adır. Ona ortak yoktur. Ve bununla buyruldum ve ben teslim olmuşların öncüsüyüm.

164- De ki: O, her şeyin Rabbi iken, Rab olarak Allah'tan başkasının mı peşine düşeceğim Ve her kişi kendi aleyhine olandan başkasını kazanmaz. Ve hiçbir taşıyıcı da diğerinin yükünü taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir, artık ayrılığa düşmekte olduğunuz konuları size haber verecektir.

165- O, sizi yeryüzünün birbiri ardınca gelenleri yapan ve verdikleri ile sizi denemek için kiminizi kiminizin üzerine kedemelerle yükseltendir. Şüphesiz ki senin Rabbinin sonuçlandırması  hızlıdır ve şüphesiz ki O, bağışlayıcı merhamet edicidir.

 

30 Ocak 2024 Salı

İsra s. 1. Ayeti Mekke'den Kudüs'e Bir Yolculuğu mu Yoksa Mekke'den Medine'ye Yapılan Hicreti Anlatmaktadır?

Yazımıza verdiğimiz başlığın, çoğu kimsede merak ve kuşku uyandıracağını en baştan tahmin etmekteyiz. Çünkü İsra s. 1. ayeti denildiği zaman, bir çok kimsenin aklına ilk gelen şey, miraca dair en ufak bir delil bulunmamasına, hatta başka ayetlerde (isras.93) miraç isteğinin müşriklerden gelen bir istek  olduğunun beyan edilmiş olmasına rağmen,  Muhammed (a.s.) ın bir gece Mekke'den Kudüs'e, oradan da semaya yükselmesinin adına kandiller düzenlenmiş miracın anlatıldığı ayet akla gelmektedir. Biz bu yazımızda, miraç konusu ile ilgili herhangi bir bahiste bulunmayacağız. Bu yalan ve iftira hakkında daha önce bir kaç yazımız bulunmakta olup, blogumuzda bunlar mevcuttur dileyenler oradan okuyabilir.

İsra s. 1. ayeti ile ilgili olarak tefsir, hadis veya yakın zamanda yazılan eserlerde bulunan bilgileri kısaca sıralayacak olursak, 1- Mekke'den Kudüs oradan semaya yani miraca çıkış, 2- Mekke'den Kudüs'e gidiş, 3- Mekke'den Cirane vadisindeki mescide gidiş, 4- Mekke'den semada bulunduğu iddia edilen Beyt-i Mamur'a çıkış olarak sayabiliriz.

Biz, bu bilgilerin hiç birisine katılmadığımızı, İsra s. 1. ayetinin Mekke'den Medine'ye yapılan hicret ile olduğunu düşündüğümüzü en baştan söyleyerek, yazımızda bu iddiamızı dayandırdığımız temeli sizlerle paylaşmaya çalışacağız. 

Miraç yalanlarına inanmayan, Kur'an merkezli düşünenlerin çoğunluğu bile, bu ayetin Mekke'den Kudüs'e yapılan mucizevi bir yolculuğu anlattığı konusunda hemfikirdir.

سُبْحَانَ الَّذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ

Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.

Bu ayette öncelikle "İsra" kelimesinin anlamını ve bu ayetin geçtiği ayetleri anlamak gerekmektedir.

İsra kelimesi sözlükte, "Gece yapılan yürüyüş" anlamına gelmektedir. Bu yürüyüşü ifade eden kelimenin geçtiği ayet mealleri şöyledir;

---Hud s. 81- (Elçiler) dediler ki: "Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana ilişemeyecekler. Gecenin bir vaktinde ailenle birlikte yürü ve sizden kimse geriye dönüp bakmasın. Ancak hanımın hariç. Onların başına gelen onun başına da gelecektir. Onlara vaadedilen (azabın) gelme vakti sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?"

---Hicr s. 65 - Hemen gecenin bir kısmında ehlini yürüt ve sen arkalarından git ve içinizden hiç bir kimse ardına bakmasın, emrolunduğunuz yere geçin gidin.

---Taha s. 77-Andolsun ki biz Musa'ya, kullarımla geceleyin yola çık, onlara denizde kuru bir yol aç, düşmanların yetişmelerinden ve denizde boğulmaktan da korkma diye vahyetmiştik.

---Şuara s. 52- Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz takib edileceksiniz" diye vahyettik.

---Duhan s. 23- "O halde kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz takib edileceksiniz.

İsra s. 1. ayetinde Allah (c.c.), kulunu bir gece Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüğünü beyan etmektedir.  Yani olayın göğe doğru dikey bir çıkışı anlatmadığı ayan beyan ortadadır. Ayet içinde geçen "Kulunu" ifadesi ile kast edilen kulun Muhammed (a.s.) değil, Musa (a.s) olduğu yönünde iddiaların serdedildiği malumdur. Fakat biz bu iddiaya kesinlikle katılmıyoruz, bunun nedeni ise yazımızın ilerleyen bölümlerinde zaten anlaşılacaktır.

Bu iddiada bulunanların delilleri 2. ayetin başında bulunan "Vav" edatının bağlaç görevi gördüğü, dolayısı ile bu edatın, bir önceki ayet ile ilgili bulunduğu, 1. ayette bulunan "biabdihi" ifadesi ile kast edilen kişinin Musa (a.s.) olduğudur. Ancak bu edatın sadece bağlaç görevi olduğunu iddia edenler yanılgı içindedirler. Bu edatın işlevlerinden birisi de cümle başı olduğunu hatırlatması, yani kendinden önceki cümle ile bir alakası olmadığını bildirmesidir.

Ayet içinde geçen "Mescidi Haram" ifadesinin, Kabe'yi de içine alan bir bölgenin adı olduğu üzerinde herkesin ittifak ettiği malumdur. Konu "Mescidi Aksa" ile nerenin kast edildiği yönündedir. Biz burası ile ilgili farklı görüşler olduğunu yukarıda kısaca söylemiştik. Yazımızın amacı farklı görüşleri eleştirmek olmadığı için, biz kendi iddiamızı temellendirmeye çalışmaya devam edelim.

Mescidi Aksa'nın neresi olduğunu veya bu ifade ile kast edilenenin ne olduğunu anlayabilmek için, İsra suresinin devam eden ayetlerine dikkat edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü Mescidi aksa denildiği zaman hemen hemen herkesin aklına bugün Kudüs'te o isim ile bilinen yer akla gelmektedir. Ancak bu ayetin nazil olduğu zamanda Kudüs'te bulunan kutsal mabedin, bilinen böyle bir ismi kesinlikle yoktu.

Kudüs'te Yahudilerin kutsal kabul ettikleri bir mabed bulunuyor ve bunun ismi "Süleyman Mabedi" olarak biliniyordu. Bu nokta hatırdan çıkarılmamalıdır. Kudus'e Müslümanlar tarafından yapılan mescidin Ömer'in orayı fethetmesinden sonra yapıldığı tarihen sabittir. 

İsra suresinin ilerleyen ayetlerinin mealleri şu şekildedir:

2. Biz Mûsâ'ya kitap verdik ve onu, İsrailoğullarına "Benden başkasını Rab edinmeyin, benden başkasının himayesine girmeyin" diye, doğru yolu gösteren bir rehber kıldık.

3. Ey Nûh ile birlikte gemide taşıdığımız kimselerin nesli!Yalnız Bana güvenip, dayanın, Bana şükredin! Şunu bilin ki Nûh çok şükreden bir kul idi.

4. Biz İsrailoğullarına kitapta şu hükmü de bildirdik: "Siz ülkede iki kere bozgunculuk yapacak ve açık zorbalıklar edeceksiniz"

5. Onlardan birincisinin vâdesi gelince, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı sizin üzerinize musallat ettik de onlar sizi yakalayabilmek için evlerin aralarına bile girerek her tarafı didik didik edip araştırdılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.

6. Sonra o istilacılara karşı size galibiyet ve zafer verdik, servet ve oğullarla kuvvetlendirdik, sayınızı daha da çoğalttık.

7. İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz. Derken sonraki taşkınlığınızın vâdesi gelince, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve istila ettikleri yeri mahvedip dursunlar diye başınıza yine düşmanlarınızı musallat ederiz.

8. Olur ki tövbe edersiniz de Rabbiniz size merhamet eder. Eğer tekrar bozgunculuğa dönerseniz, Biz de size ceza vermeye döneriz. Zaten cehennemi kâfirlere zindan kılmışız.

 İsra s. 1. ayetinden sonra, 2. ayette Musa (a.s) a geçilmesi ve devamında İsrailoğullarına hitap edilmesi, bu ayetlerin büyük ihtimalle Mekke'de inen son ayetler olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Mekke'li müşriklerin baskıları sonunda artık bu bölgeyi terk etmenin şart olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumu aynı surenin ortalarındaki (76. ayet) ayetlerden anlamak mümkündür. 

Allah (c.c) elçisine, artık bu şehri terk etmesi gerektiğini, kitap ve elçi ile muhatap olmuş olan bir topluluğun ikamet ettiği başka bir şehre hicret etmesi gerektiğini bildirmektedir. Bu şehir MEDİNE'den başka bir şehir değildir. Surenin ilerleyen ayetleri elçiye hicret edeceği şehirde karşılaşacağı toplum hakkında hem ön bilgi vermekte, hem de o şehirdeki İsrailoğulları topluluğuna, gelecek olan elçiye karşı yanlış yaptıklarında onlara geçmişi hatırlatmaktadır.

Muhammed (a.s.) Medine'ye hicret ettiği zaman, halkın önemli bir bölümünün İsrailoğulları'ndan  oluştuğu malumdur.  Bu durumu Medine'de inen ayetlerin çoğunun İsrailoğulları ile Müslümanlar arasındaki ilişkilerden bahsetmesinden anlayabiliriz. Allah (c.c), bu toplumun da kitap ve elçi ile muhatap kılınmış olmalarından ötürü, Mekke'den gelen Muhammed (a.s.) ile aralarında ortak bir payda olduğunu onlara hatırlatmakta, Musa (a.s) ile devam eden kitap ve elçi silsilesinin bir ferdinin de, Kur'an ve Muhammed (a.s) olduğunu, gelen her kitabın mesajının aynı olduğunu, "dolayısıyla İsrailoğulları'nın da bu elçi ve kitaba inanmaları gerektiğini beyan etmektedir. 

"Nuh ile birlikte taşıdığımız kimselerin nesli" denilerek, o topraklarda yaşayan, fakat farklı topluluklara mensup olan insanların kökünün, Nuh (a.s.) a dayandığı hatırlatılarak, aralarındaki nesep bağına dikkat çekilmekte, aralarındaki ortak payda daha da genişletilerek, yakınlaşmanın sağlanması amaçlanmaktadır. (2. ve 3. ayetler)

Ancak, İsrailoğulları'nın bu yakınlaşmayı ret etmesi neticesinde başlarına neler gelebileceği ise, geçmişte yaptıkları yanlışlar ve bu yanlışlarınının onların başlarına nasıl feleketler getirdiği hatırlatılarak, ayaklarını denk almaları gerektiği, bildirilmektedir. (4.5.6.7.8. ayetler)

Konuyu Muhammed (a.s.) açısından değerlendirdiğimizde ise karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır; Mekke'de kendisine düşmanlık eden, inanmalarından artık ümidini kesmiş müşrik bir toplumu terk ederek elçi ve kitaba inandıklarını söyleyen yeni bir topluluk ile tanışmıştır. Allah (c.c), 4. ve 8. ayetler arasında hem İsrailoğullarına mesaj vermekte, hem de Muhammed (a.s) ın Medine'de muhatap olduğu toplumun nasıl bir karaktere sahip olduğunu haber vererek ona göre hazırlık yapması sağlamaktadır.

7. ayette dikkatimizi çekmesi gereken bir kelime "Mescid" kelimesidir. Bu kelime  İsrailoğullarının ibadet mekanı anlamında kullanılmaktadır. Bu kelimenin Kur'an'da sadece Müslümanların ibadet mekanı anlamında kullanılmadığının, burada önemli bir husustur. İbadet mekanları tarih boyunca insanlar tarafından kutsal olarak kabul edilmiştir. Her toplumun kendi aidiyetini ifade ettiği, onun etrafında toplandığı ve birlikteliğini sağladığı bir kutsal mekanı mutlaka bulunmaktadır. 

Nuzül dönemi çerçevesinde düşündüğümüzde Arap toplumu için Kabe, bu işlevi taşıyan bir fonksiyona sahipti. Mescidi Haram,  Kabe ve Mekke'nin içinde bulunduğu bölgenin adıdır. Kudüs ise İsrailoğulları için kutsal bir bölge olup, orada da onlar için kutsal sayılan ve adına "Süleyman Mabedi" dedikleri, İsra suresi 7. ayetinde ismi "Mescid" olarak anılan bir ibadet mekanı bulunmaktaydı. 

İsra kelimesinin "Gece Yürüyüşü" anlamından hareketle, Muhammed (a.s.) bir gece evinden çıkıp Mekke'deki müşrik toplumu terk ederek başka bir yere hicret etmiştir. Bundan sonraki mesele Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yapıldığı söylenen bu yürüyüşün neden böyle ifade edilmiş olduğu,  Mekke'den Medine'ye yürüyüş olarak neden ifade edilmediğinin anlaşılması üzerinde olması gerekmektedir. Çünkü bu yazıyı okuyanların en fazla merak ettikleri, hatta etmeleri gereken nokta da burasıdır.

Bu nokta açıklığa kavuştuğu zaman, Muhammed (a.s.) ın Medine'de neden aylarca Kabe yerine Kudüs'e yönelmiş olduğunun sebebi de anlaşılacaktır. Kıble değişimi konusunda en fazla merak edilen hususlardan birisi de bu dur. Bakara suresi içinde geçen kıble değişimi ile ilgili ayetlerde kıblenin yeniden Kabe'ye çevrildiği anlatılırken, neden Kabe yerine Kudus'e yönelme emrinin Kur'an'da bulunmadığı sorusu kafaları kurcalamaktadır. 

Bunun cevabını "Ehli Hadis" fırkası, bu değişim için Kur'an dışında ayrı bir vahiy geldiği yönünde cevaplamış olmasına rağmen, Kur'an dışı vahiy diye birşey olmadığını bilenler için sorunun cevabı aranmaktadır. Biz bunun cevabını Kur'an dışına çıkmadan cevaplamaya çalışalım.

Allah (c.c) İsra s. ilk ayetlerinde kulunu hicret etmeye sevk ederken, hicret edeceği yerdeki toplum ile ilgili bilgi de vermektedir. Bu bilgi o toplumun ilahi vahye aşina olduğu, dolayısı ile müşriklere nazaran, her ne kadar geçmişte yaptıkları yanlışları hatırlatmış olsa da, inanmaya daha yatkın bir topluluk olabileceğini elçisine bildirmektedir.

Bu bilgilere istinaden Muhammed (a.s.), İsrailoğulları ile olan ortak paydayı dikkate alarak, Kudüs'e yönelmiştir. Yani Muhammed (a.s.) Kabe yerine Kudüs'e yönelmeyi Kur'an dışı vahiyle değil, İsra suresi ilk ayetleri ile almış, İsrailoğulları ile ortak paydaları olduğu mesajını onlara vermeye çalışarak inanmaya davet etmiştir. Her ne kadar ilerleyen zamanlarda İsrailoğullarının inanma konusunda müşriklerden aşağı kalmadıkları ortaya çıkarak, kıble yeniden Kabe olarak belirlenmiş olsa da, hicretin ilk aylarındaki durum bu şekilde idi. 

Biz İsra s. 1. ayetinin Mekke'den Medine'ye yapılan hicreti anlattığını iddia ederken, ayet içinde geçen "Mescidi Aksa" nin Medine'de olduğunu veya Medine'de Müslümanlar tarafından yapılmış bir mescid olduğunu asla iddia ediyor değiliz

Bizim iddiamız, Kudüs'te bulunan kutsal mabedin 7. ayet içinde "Mescid" olarak ifade edilmiş olduğu, bu mescidin ise Kudüs'te "Süleyman Mabedi" olarak yıkılmış harap halde bulunan bir yer olduğu, dolayısı ile uzaklığına istinaden böyle bir isimle isimlendirilmiş olduğudur. Bu isim, zaman içinde Kudüs'ün Müslümanlar tarafından alınmasından sonra oraya yapılan mescide isim olarak verilmiştir. Yani Muhammed (a.s) zamanında Kudüs'te "Mescidi Aksa" adıyla bilinen bir yapı mevcut değildi.

Sanırım şimdi İsra s. 1. ayetinde Allah (c.c) nin neden kulunu Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüğünü beyan ettiği biraz daha ortaya çıkmıştır. Yani Allah (c.c) insanlar tarafından o zaman kutsal olarak bilinen iki yapıdan biri olan Kabe'nin, müşrik kontrolunda olmasından dolayı, elçisini başka bir şehre hicret ettirmiş, bu şehirde ise İsrailoğullarının yöneldiği Kudüs'ü onlarla olan ortak payda nedeniyle, ikinci kutsal yer olarak bilinen yere yönelmesini sağlamak için böyle bir ifade kullanmıştır. 

Kabe ve Mekke'nin kutsallığı Kur'an ile belirlenmiş olsa da, Kudüs'ün kutsallığı konusunda Kur'an'da herhangi bir ifade bulunmadığını burada hatırlatmak isteriz. Kudüs'ün kutsallığı İsrailoğulları tarafından benimsenmiş olsa da, Allah (c.c) kulunun buraya yönelmesinde o zaman için herhangi bir beis görmemiştir. 

İsra s. 1. ayetinde geçen "Barekna havlehu" ifadesinin, yani Muhammed (a.s) ın hicret edeceği şehrin etrafının bereketli kılınmış olması ile neyin anlatılmak istendiğine kısaca şunu söyleyebiliriz. Musa ve Lut (a.s.) ların da hicret ettikten sonra vardıkları yerlerin "Barekna" olarak ifade edilmesi, Muhammed (a.s.) ın da hicret edeceği yerin Allah tarafından onaylı bir yer olduğunu göstermekte olduğunu söyleyebiliriz. (7. 137/ 21. 71) Allah (c.c) kuluna direk olarak "şu şehre hicret et" diye bir emir vermemekte, fakat hicret etmeye daha uygun olan yerin neresi olması gerektiğini 1. ayette beyan etmektedir. 

İsra hadisesinin Mekke'den Kudüs'e yapılan mucizevi bir yolculuk olduğunu düşünmek, İsra s. 59. , 93. ve diğer benzeri ayetlerdeki beyana ters düşmesi açısından da bir hayli sakıncalıdır. Bu noktadan hareketle yapılacak bir anlama faaliyetinde, İsra s. 1. ayeti ile verilen bilginin mucizevi bir yönünün olamayacağı dikkate alınır, sonrasında ise özellikle sure içine yayılmış olan ayetlerin hicret konusu ile alakası dikkate alınarak bir sonuca varılabilir.

Biz böyle bir iddia ortaya atmakla elbette "Bizim iddiamız tek doğrudur" şeklinde bir söz söylemek istemiyoruz. Bu noktanın dikkate alınarak öylelikle yazının okunması önemlidir. 

Olayı Kur'an bütnülüğünü dikkate alarak düşündüğümüzde ortaya şu sonuç çıkacaktır; Allah (c.c.) kulu Muhammed (a.s.) ı bir gece Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüm derken, bizim anlamamız gereken ilk nokta, bu yürütmenin mucizevi bir olay olamayacağı yönünde olmalıdır. İlk düğmeyi böyle iliklediğimiz zaman sonraki düğmeler zaten doğru iliklenecektir.

Sonrasında Bakara suresi içinde bulunan kıble değişimi ile ilgili ayetleri bu konu ile birbirine bağlamaya çalışarak, Muhammed (a.s.) Medine'de İsrailoğulları ile aralarındaki ortak paydaya istinaden onlarla aynı kıbleye yönelmiş olduğunu anlayabiliriz. Bu kıblenin de Kudüs şehri olduğu üzerinde herhangi bir ihtilaf yoktur. 

Şimdi İsra s. 1. ayetinde neden Medine değil de, Mescdi Aksa denildiği daha net ortaya çıkmaktadır. Allah (c.c) kuluna, İsrailoğullarının eksriyette olduğu Medine şehrine hicret etmesini beyan etmekte, bu şehirde ise onlarla olan ortak paydayı hatırlatmak için onların kıblesine yönelmesini bildirmektedir. Bu durum ise Medine'den uzakta olan mescide yani Kudüs'teki kutsal mabede şeklinde ifade edilmektedir. "Mescidi Aksa", Medine'de yaşayan  İsrailoğullarının Mekke'den gelen elçiye karşı içlerinde bir sıcaklık ve inanç bağı hissetmesini amaçlamak açısından kullanılan bir ifadedir.

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

                                

21 Ocak 2024 Pazar

MAİDE SURESİ MEALİ

1- Ey inananlar, bağlılıklarınızı tastamam yerine getirin. Yasaklı olduğunuz halde iken avlanmayı serbest saymamak şartı ile, sizin üzerinize peşi sıra okunacaklar hariç, dört ayaklı hayvanlar size serbest kılındı. Şüphesiz ki Allah istediği kararı verir.

2- Ey inananlar, ne Allah'ın (kulluk) farkındalıklarına ve ne yasak aya ve ne kurbanlık hediyeye ve ne gerdanlık (takılmış kurbanlık)lara ve ne de Rablerinden bir lütuf ve hoşnutluk peşine düşerek yasak evi ziyarete gelenleri (hürmetsizliği) serbest sayınız. Ve yasaktan çıktığınız zaman, artık avlanabilirsiniz. Ve sizi Mescid-i Haram'dan uzaklaştırdılar diye, bir topluluğa karşı olan öfkeniz aşırı davranarak, sizi kabahate sevketmesin. Ve erdemli olma ve korunma bilincinde yardımlaşın. Ve günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah sonuçlandırması şiddetlidir.

3- Leş ve kan ve domuzun eti ve Allah'tan başkasına ses yükseltilmiş ve boğulmuş ve vurulmuş ve yüksekten düşmüş ve boynuzla süsülmüş ve yırtıcı hayvan yemiş - ölmeden önce temize çıkardığınız hariç- ve dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal okları ile pay aramanız, sizin üzerinize yasak kılındı. Bütün bunlar sizin için itaatten çıkmaktır. Örtenler bugün sizin hayat nizamınız(ı bırakmanız)dan ümit kesmiştir. Artık onlardan çekinmeyin, benden çekinin. Bugün size hayat nizamınızı eksiksiz yaptım ve sizin üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size hayat nizamı olarak İslam'a hoşnut oldum. Artık kim açlık sebebi ile darda kaldığında, (tıka basa yemeye) meyletmeksizin (yerse), artık şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

4- Senden kendilerine neyin serbest kılındığı hakkında bilgi istiyorlar. De ki : "Size temiz olanlar ve Allah'ın size öğrettiğinden öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların sizin için yakaladıkları serbest kılındı. Artık sizin için tuttuklarından üzerine Allah'ın adını hatırlayarak, yeyin. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah hesabı çabuk görendir."

5- Bugün size temiz olanlar serbest kılındı. Ve kitap verilmiş olanların yiyeceği size serbest ve sizin yiyeceğiniz de onlara serbesttir. Ve inanan kadınlardan hür kadınlar ve sizden önce kitap verilmiş olanlardan hür kadınlar, namuslu, zinadan kaçınan ve gizli dostlar tutmamışlar olarak, emeklerinin karşılığını verdiğiniz zaman (size serbesttir). Ve kim inanmayı örterse, artık onun işlediği kesinlikle boşa gitmiştir. Ve o ahirette de zarara uğrayanlardandır.

6- Ey inananlar namaza kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayın ve başlarınızı ve iki topuğa kadar ayaklarınızı  mesh edin*. Ve eğer cünüpseniz, artık iyice temizlenin. Ve eğer hasta veya sefer üzerinde veya sizden biri tuvaletten gelmiş veya kadınlara dokunmuşsunuz da (cinsel ilişki) su bulamamışsanız, artık temiz toprağa yönelip ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah sizin üzerinize sıkıntı vermek istemiyor, fakat şükretmeniz için sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor.

* Ayetin Arapça metninde geçen "Vemsehu biruusiküm ve ercüleküm" ibaresi her ne kadar ayakların yıkanmasına işaret ediyor olsa da, ibarenin olması gereken şekli "Vemsehu biruusiküm ve ercüliküm" şeklindeki okumadır. Bu okuma ise ayakların da mesh edilmesi gerektiğine işaret etmektedir.

7- Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini ve onunla sizi bağladığı ve: "işittik ve itaat ettik" dediğiniz yeminle bağlanmış sözünüzü  hatırlayın. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah göğüslerdekini en iyi bilicidir.

8- Ey inananlar, Allah için hakkaniyeti ayakta tutan tanıklar olunuz. Ve bir topluluğa olan öfkeniz onlara denk davranmayarak, sizi kabahate sevketmesin. Denk davranın; O, korunma bilincine daha yakındır. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah işlemekte olduklarınızdan haberdardır.

9- Allah, İnanan ve doğrulukları işleyenlere, onlar için bağışlama ve büyük emek karşılığı söz verdi.

10- Ve örtenler ve ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar şiddetli ateşin arkadaşlarıdır. 

11- Ey inananlar, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir zamanlar bir topluluk size ellerini geniş tutmaya eğilim göstermişti de (Allah'ta) onların ellerini sizden uzak tutmuştu. Ve Allah'a karşı korunun. Ve inananlar artık yalnızca Allah'a güvensinler.

12- Ve and olsun ki İsrailoğulları'ndan yeminle bağlanmış söz tutmuş ve içlerinden oniki lider harekete geçirmiştik. Ve Allah: "Ben sizinle beraberim. And olsun ki eğer kulluk görevlerinizi ayakta tutar ve arınmayı yerine getirir ve elçilerime inanır ve onlara sahip çıkar ve Allah'a güzel borç verirseniz, kesinlikle sizden kötülüklerinizi örter ve kesinlikle altından nehirler akar cennetlere girdiririm. Artık bundan sonra içinizden kim örtecek olursa, kesinlikle yolun düzgün olanından sapmıştır" demişti.

13- Yeminle bağlanmış sözlerini bozmaları sebebiyle onları dışladık ve kalplerini kaskatı hale getirdik. Kelimeyi konuldukları yerlerinden kaydırıyorlar. Ve onunla kendilerine hatırlatılanlardan hisse almayı unuttular. İçlerinden azı hariç, onların hainliklerine (güneş gibi) doğmaya devam edeceksin.  Yine de sen (şimdilik) onlara karşılık vermekten geç ve müsamaha göster. Şüphesiz ki Allah güzel davrananları sever.

14- Ve "Biz Hristiyanlarız" diyenlerden de yeminle kayıtlanmış sözlerini tutmuştuk. Fakat onlar, onunla kendilerine hatırlatılanlardan hisse almayı unuttular. Bunun üzerine bizde aralarına, kalkış gününe kadar (sürecek) düşmanlık ve nefret saldık. Ve Allah onların oluşturuyor olduklarını ileride haber verecektir.

15- Ey kitabın ehli, size kitaptan sakladığınız çok şeyi açıklayan ve çok şeyden de geçen elçimiz kesinlikle gelmiştir. Allah'tan size kesinlikle  bir ışık ve apaçık kitap gelmiştir.

16- Allah, hoşnutluğuna uyanı onunla esenliğin yollarına iletir ve kendi duyumuyla karanlıklardan ışığa çıkarır ve onları dosdoğru yola iletir.

17- And olsun ki: "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" demiş olanlar örtmüştür. De ki: "Eğer Meryem oğlu Mesih'i ve onun annesini ve yeryüzündekileri toplu halde yok etmeyi istese, Allah'tan bir şeye hükümran olan artık kimdir? Göklerin yerin ve ikisinin arasında olanların hükümranlığı Allah'ındır. Dileğini yaratır. Ve Allah herşeye güç yetiricidir."

18- Yahudiler ve Hristiyanlar: "Biz Allah'ın oğulları ve O'nun sevdikleriyiz" dediler. De ki: "Öyleyse suçlarınız yüzünden niçin size  azap ediyor? Aksine, siz yarattığından bir beşersiniz, dilediği kimseyi bağışlar ve dilediği kimseye de azap eder. Göklerin ve yerin ve ikisinin arasında olanların hükümranlığı Allah'ındır. Dönüş yalnızca O'nadır."

19- Ey kitabın ehli! "Bize müjdeci ve uyarıcıdan kimse gelmedi" dersiniz diye elçilerden kesiklik olduğu bir dönemde, size (yanlışlarınızı) açıklayan elçimiz gelmiştir. Artık size kesinlikle müjdeci ve uyarıcı gelmiştir. Ve Allah herşeyin üzerinde güç yetiricidir.

20- 21- Ve bir zaman Musa topluluğuna: "Ey topluluğum, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani içinizden haberciler çıkarmış ve sizi hükümdarlar yapmış ve diğer topluluklardan hiçbirine vermediğini size vermişti. Ey topluluğum, Allah'ın size yazdığı kutsal yere girin ve arkalarınızı dönmeyin, aksi takdirde zarara uğrayanlar olarak geri çevrilirsiniz" demişti.

22- (Kavmi de ona): "Ey Musa, orada zorba bir topluluk var. Ve onlar oradan çıkıncaya kadar biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer onlar oradan çıkarlarsa, artık biz de girenleriz" demişlerdi.

23- (Musa'nın topluluğunun kendilerinden)kaygılandıkları kimselerden olan, Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki adam: "Üzerlerine kapıdan girin, oradan girdiğiniz zaman, artık şüphesiz ki sizler üstün gelenlersiniz. Ve eğer inananlar iseniz, artık Allah'a güvenin" demişti. 

24- (Topluluğu): "Ey Musa, onlar orada daimi oldukları sürece biz oraya asla girmeyeceğiz. Artık git sen ve Rabbin ikiniz savaşın, biz burada oturanlarız" demişlerdi.

25- (Musa): "Rabbim, kendim ve kardeşim haricine (söz geçirmeye) hükümran değilim. Artık bizimle bu yoldan çıkanlar topluluğunun arasını böl" demişti.

26- (Allah): "Şüphesiz ki orası onlara 40 yıl yasak kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkınca dolaşacaklardır. Artık yoldan çıkmışlar toplululuğuna üzülme" demişti.

27- 28- 29- Ve onlara  iki Ademoğlunun haberini gerçeklikle peşi sıra oku. Hani ikisi de yakınlık yaklaştırmışlar, ikisinin  birinden kabul edilmiş, sonrakinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen): "Seni kesinlikle öldüreceğim" demiş, (diğeri ise): "Allah ancak ve ancak korunanlardan kabul eder. And olsun ki eğer sen beni öldürmek için elini geniş tutacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana geniş tutucu değilim. Şüphesiz ki ben  alemlerin Rabbi olan Allah'tan kaygılanırım. Ben, benim günahıma da, kendi günahına da yerleşmeni, böylelikle ateşin arkadaşlarından olmanı istiyorum. Ve işte bu yanlış yapanların karşılığıdır" demişti.

30- Bunun üzerine benliği onu kardeşini öldürmeyi ister hale getirmiş, böylelikle o da onu öldürmüş, böylece zarar edenlerden olmuştu.

31- Sonrasında Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için, yerde eşelenen bir karga harekete geçirdi. "Vay başıma gelene, şu karga örneği gibi olup ta kardeşimin cesedini gömmekten aciz mi kaldım?" demiş ve pişmanlardan olmuştu.

32- İşte bundan dolayı, İsrailoğulları'na şunu yazdık: "Gerçek şu ki, kim bir canı başka bir kişiye veya yeryüzünde bozuculuk yapmasının karşılığı olmaksızın öldürürse, sanki insanları toplu halde öldürmüş gibidir. Ve kim de o canı yaşatırsa, sanki insanları toplu halde yaşatmış gibidir." Ve and olsun ki elçilerimiz onlara apaçık deliller getirdi. Sonra bunun ardından içlerinden bir çoğu yeryüzünde kesinlikle savurganlardır.

33- Allah'a ve O'nun elçisine harp açan ve yeryüzünde bozuculuğa koşanların karşılığı, ancak ve ancak öldürülmeleri veya asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazdan kesilmesi veya bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. İşte bu, onlar için şimdikindeki rezilliktir ve onlar için sonrakinde ise büyük azap vardır.

34- Ancak üzerlerine güç yetirmenizden önce (pişman olup) dönenler hariç. Bilin ki artık Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

35- Ey inananlar, Allah'tan korunun, ve O'na (yakın olmaya) fırsat peşine düşün ve arzuladığınıza kavuşabilmeniz için O'nun yolunda çabalayın.

36- Şüphesiz ki  inkar edenler, yeryüzünde olanlar toplu halde ve onunla beraber bir o kadarı da onların olmuş olsa, kalkış'ın gününün azabından kurtulmak için onu kurtulmalık olarak verseler, onlardan kabul olunmaz. Ve acı azap onlar içindir.

37- Ateşten çıkmak isterler. Oysa onlar ondan çıkacak değillerdir. Ve kalıcı azap onlar içindir.

38- Ve erkek hırsız ve kadın hırsızın ellerini, ikisinin kazandıklarına karşılık Allah'tan bir caydırıcılık olmak üzere kesin. Ve Allah, çok güçlüdür en doğru kararı vericidir.

39- Fakat kim yaptığı yanlışından (pişmanlıkla) döner ve durumunu doğrultursa, şüphesiz ki Allah'ta artık ona (lütufla) döner. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

40- Göklerin ve yerin hükümranlığının Allah'a ait olduğunu bilmedin mi? Dilediği kimseye azap eder ve dilediği kimseyi de bağışlar. Ve Allah her şeyin üzerinde güç yetiricidir.

41- Ey Elçi, kalpleri inanmadığı halde ağızları ile "inandık" diyenlerden örtmekte koşuşturanlar seni üzmesin. Ve yahudilerden de yalana çokça dinleyen, sana (inanmış olarak) gelmeyen diğer topluluğu çokça dinleyenler vardır. Onlar kelimeyi yerlerine konulmasından sonra kaydırıyor: "Size bu verilirse, artık onu alın ve eğer o verilmezse, artık sakının" diyorlar. Allah kimin kötüye düşmesini  isterse, artık ona karşı  Allah'tan hiçbir şeye hükümran değilsin. İşte onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemedikleridir. Şimdikindeki rezillik onlar içindir. Ve sonrakinde büyük azap ise onlar içindir.

42- Onlar, yalana çokça dinleyen rüşvet fazi (v.s. yasak kazancı) çokça yiyenlerdir. Eğer sana gelirlerse, artık (istersen) aralarında karar ver veya onlardan yana kayıtsız kal. Ve eğer onlardan yana kayıtsız kalacak olursan, artık sana asla hiçbir şeyle zarar veremezler. Ve eğer karar verecek olursan, artık aralarında hakkaniyetle karar ver. Şüphesiz ki Allah hakkaniyetlileri sever.

43- Ve yanlarında onda Allah'ın kararı olan Tevrat olduğu halde, seni nasıl karar verici yapıyorlar? Sonra da bunun ardından (başka tarafa) yöneliyorlar? İşte onlar inananlar değildir.

44- Şüphesiz ki onda yol göstericilik ve ışık olan Tevrat'ı biz indirdik. Teslim olan haberciler Yahudilere onunla karar verirlerdi. Ve rabbaniler ve hahamlar, Allah'ın kitabını korumakla görevli ve onun üzerine tanıklar olmaları sebebiyle (onunla karar verirlerdi). Artık insanlardan çekinmeyin benden çekinin ve ayetlerimi az bedele satmayın. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar örtücülerin ta kendileridir.

45- Onlara, onda: Cana can ve göze göz ve buruna burun ve kulağa kulak ve dişe diş ve yaralamalarda da suça denk karşılık yazdık. Artık kim bunu (kısası) bağışlarsa, artık o kendisi için (günahını) örten bir karşılık olur. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar yanlış yapanların ta kendileridir.

46- Ve ardından Meryem oğlu İsa'yı (elçilerin) izleri üzerinde (yürümek üzere), Tevrat'tan önünde olanı doğrulayıcı olarak takip ettirdik. Ve ona, onda yol göstericilik ve ışık olan, Tevrat'tan önünde olanı doğrulayıcı ve korunanlar için bir öğüt ve yol gösterici olan İncil'i verdik.

47- Ve İncil'in ehli, ondaki Allah'ın indirdiği ile karar versin. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar itaatten çıkanların ta kendileridir.

48- Ve sana da kitabı gerçeklikle, kitap'tan (Tevrat ve İncil'den) önünde olanı doğrulayıcı ve onun üzerine gözetici koruyucu olarak indirdik. Artık  aralarında Allah'ın indirdiği ile karar ver. Sana gelen gerçekten sonra onların keyfi arzularına uyma. Sizden her biriniz için hukuk ve uygulama yöntemi kıldık. Ve eğer Allah dileseydi, sizi tek bir toplum yapardı, fakat verdikleriyle sizi denemek için (böyle yapmadı). Öyleyse hayırlarda öne geçin. Dönüşünüz toplu halde Allah'adır. Artık onda anlaşmazlığa düşmekte olduklarınızı size haber verecektir.

49- Ve aralarında Allah'ın indirdiği ile karar ver ve onların keyfi arzularına uyma ve Allah'ın sana indirdiğinin bazısından (alıkoyarak)seni kötüye düşürürler onlardan sakın diye (indirdik). Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık bil ki Allah ancak ve ancak bazı suçlarını onlara eriştirmek istiyor. Ve şüphesiz ki insanlardan çoğu, kesinlikle itaatten çıkanlardır. 

50- Yoksa onlar bilgisizliğin kararının peşine mi düşüyorlar? Şüphe duymadan inananlar topluluğu için kararca Allah'tan daha güzel olan kimdir?

51- Ey inananlar, Yahudi ve Hristiyanlara yönelenler olarak tutunmayın. Onlar birbirlerinin yönelenleridir. Ve içinizden kim onları yönelen edinirse, şüphesiz ki artık o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah, yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

52- Kalplerinde bozukluk olanların: "Bize bir felaketin erişmesinden çekiniyoruz" diyerek onlara koşuşturduğunu görürsün. Umulur ki Allah bir açılış veya kendi katından bir buyruk getirir de, böylelikle içlerinde gizlediklerinden dolayı pişman olurlar.

53- Ve (o zaman) inananlar: "Sizinle kesinlikle beraber olduklarına dair, güçlü yeminleriyle Allah'a yemin etmiş olanlar bunlar mı?" diyeceklerdir. Onların işledikleri boşa gitmiş, böylelikle de zarara uğrayanlardan olmuşlardır.

54- Ey inananlar, içinizden kim hayat nizamından geri dönecek olursa (bilsin ki); Allah ileride bir topluluk getirir, O onları sever ve onlar da O'nu severler, inananlara karşı alçak gönüllü, örtücülere karşı güçlüdürler, Allah'ın yolunda çabalar ve kınayıcının kınamasından kaygılanmazlar. İşte bu, Allah'ın dilediğine verdiği lütfudur. Ve Allah çok geniştir her şeyi bilicidir.

55- Sizin yöneleniniz ancak ve ancak, Allah ve O'nun elçisi ve kulluk görevlerini ayakta tutan ve arınmayı eğilerek yerine getiren inananlardır.

56- Ve kim Allah'ı ve O'nun elçisini ve inananları yönelen edinirse, şüphesiz ki artık Allah'a taraf olanlar üstün gelecek olanların ta kendileridir.

57- Ey inananlar, hayat nizamınızı alay ve oyun konusu tutan sizden önce kitap verilmiş olanlardan  ve örtücülerden yönelenler tutmayın. Ve eğer inananlar iseniz, Allah'a karşı korunun.

58- Ve namaza seslendiğiniz zaman ona alay ve oyun konusu olarak tutunurlar. İşte bu onların bağ kurmayan bir topluluk olmaları nedeniyledir.

59- De ki: "Ey kitabın ehli, Allah'a ve bize indirilmiş olana ve önceden indirilmiş olana inandık diye mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Şüphesiz ki çoğunuz itaatten çıkmış kimselersiniz."

60- De ki: "Allah katında ödül bundan daha şerli olanı size haber vereyim mi? O kimse ki Allah onu dışladı ve ona gazap etti ve onlardan maymunlar ve domuzlar ve taşkınlık yapana kul haline getirdi. İşte onlar durumca daha şerli ve yolun düzgün olanından daha çok sapmış olanlardır."

61- Ve size geldikleri zaman, "İnandık" derler. Oysa onlar (yanınıza) örtücülük hali ile girmiş ve onlar yine (yanınızdan) onunla(örtücü olarak) çıkmışlardır. Ve Allah onların (kalplerinde) gizlemekte olduklarını en iyi bilmektedir.

62- Ve onlardan çoğunun günah ve düşmanlık ve rüşvet faiz (v.s. yasak kazacı) yemekte koşuştuklarını görürsün. İşlemekte oldukları gerçekten ne kötüdür.

63- Rabbaniler ve ahbar'ın onları günah söylemelerinden ve rüşvet faiz (v.s. yasak kazacı)  yemelerinden vazgeçirmeleri gerekmez miydi? Oluşturuyor oldukları ne kötüdür.

64- Ve Yahudiler dedi ki: "Allah'ın eli kelepçe takılıdır.Onların elleri kelepçe takılıdırve dedikleri yüzünden dışlanmışlardır. Aksine, O'nun iki eli de geniştir, nasıl dilerse öyle harcar. Ve and olsun ki sana Rabbinden indirilmiş olan, içlerinden çoğunun taşkınlığını ve örtücülüğünü elbette arttırmaktadır. Bundan ötürü aralarını kalkışın gününe kadar (sürecek) düşmanlık ve nefretle karşılaştırdık . Her ne zaman harp için ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Ve yeryüzünde bozuculuk için koşarlar.  Ve Allah bozucuları sevmez.

65- Ve eğer kitabın ehli inanmış ve korunmuş olsalardı, bunun sonucunda kötü işlerini kesinlikle onlardan örter ve kesinlikle onları nimet cennetlerine girdirirdik.

66- Ve eğer onlar Tevrat'ı ve İncil'i ve onlara Rablerinden indirilmiş olanı gerçekten ayakta tutmuş olsalardı, bunun sonucunda üstlerinden ve ayaklarının altlarından yerlerdi*. İçlerinden ılımlı bir toplum vardır. Fakat içlerinden bir çoğunun işlemekte oldukları ne kötüdür.

*Göğün ve yerin nimetlerinden faydalanırlardı.

67- Ey Elçi, Rabbinden sana indirilmiş olanı ulaştır. Ve eğer yapmazsan, o takdirde O'nun mesajını ulaştırmamış olursun. Ve Allah insanlar(ın zararın)dan seni saracaktır. Şüphesiz ki Allah örtücüler topluluğunu doğru yola iletmez.

68- De ki: Ey kitabın ehli, Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbinizden indirilmiş olanı ayakta tutana kadar, hiçbir şey üzerinde değilsiniz. And olsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun taşkınlığını ve örtücülüğünü elbette arttırmaktadır. Artık örtücüler topluluğuna üzülme. 

69- Şüphesiz ki, İnananlar ve Yahudiler ve Sabiiler ve Hristiyanlar'dan, kim Allah'a ve sonraki güne inanır ve doğruluğu işlerse, artık onlara ne kaygı vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir.

70- And olsun ki İsrailoğullarından yeminle bağlanmış söz tutmuş ve onlara elçiler göndermiştik. Her ne zaman bir elçi onlara benliklerinin hoşlanmadığı şey getirdiyse, bir bölümünü yalanladılar bir bölümünü de öldürüyorlardı.

71- (Elçilere karşı yaptıklarının) bir kargaşaya sebep olmayacağını hesap ettiler. Bu yüzden körleştiler ve sağırlaştılar. Sonra Allah onlara (lütuf ile) döndü, sonra onlardan bir çoğu yine körleştirler ve sağırlaştılar. Ve Allah onların işlemekte olduklarını görücüdür.

72- And olsun ki, "Şüphesiz ki Allah, Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler örtmüştür. Oysa Mesih, "Ey İsrailoğulları, benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin. Gerçek şu ki; kim Allah'a ortak koşarsa, artık Allah ona cenneti kesinlikle yasak etmiştir ve onun sığınağı ateştir ve yanlış yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur" demişti.

73- And olsun ki, "Şüphesiz Allah, üçün üçüncüsüdür" diyenler örtmüştür. Oysa tek ilahtan başka ilah yoktur. Ve eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden örtenlere kesinlikle acı azap dokunacaktır.

74- Halâ Allah'a (itaatle) dönmeyecekler ve O'nun bağışlamasını istemeyecekler mi? Oysa ki  Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

75- Meryem oğlu Mesih, elçiden başka biri değildir. Ondan önce de kesinlikle elçiler gelip geçmiştir. Ve onun annesi de çok doğru söyleyen bir kadındı. İkisi de yemek yerlerdi. Bak onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl döndürülüyorlar?

76- De ki: "Allah'ın aşağısından size ne fayda ve ne de zarar vermeye hükümran olmayana mı kulluk ediyorsunuz? Ve Allah, her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir."

77- De ki: "Ey kitabın ehli, gerçek bir neden olmaksızın hayat nizamınızda ileri gitmeyin. Ve önceden sapmış, birçoklarını da saptırmış ve yolun düzgün olanından sapmış olan bir topluluğun keyfi arzularına uymayın."

78- İsrailoğulları'ndan örtenler, Davud ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle dışlanmışlardır. İşte bunun nedeni baş kaldırmaları ve sınırı aşıyor olmalarıydı.

79- Onlar yaptıkları o hoşlanılmayandan birbirlerini vazgeçirmiyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötüdür.

80- İçlerinden bir çoğunun örtenlere yönelmekte olduğunu görürsün. Kendilerinin sunduğu sebebiyle Allah'ın onlara olan kızgınlığı ne kötüdür. Ve onlar azapta ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

81- Ve eğer onlar Allah'a ve Haberci'ye ve ona indirilmiş olana inansalardı, onlara yönelenler olarak tutunmazlardı. Fakat içlerinden bir çoğu itaatten çıkmış kimselerdir.

82- And olsun ki inananlara karşı düşmanlıkta insanların en şiddetlisi olarak Yahudileri ve ortak koşanları bulursun. Ve and olsun ki inananlara karşı sevgide en onların yakını olarak "Biz Hristiyanlarız" diyenleri bulursun. İşte bu, onların içlerinde büyüklenmeyen keşişler ve rahipler olması nedeniyledir.

83- 84- Ve onları elçiye indirilmiş olanı işittikleri zaman tanıdıkları gerçekten dolayı, "Rabbimiz inandık, artık bizi tanıklarla beraber yaz.Ve bize ne oluyor ki Rabbimizin bizi doğrular topluluğuyla beraber (cennete) girdirmesini umarken Allah'a ve gerçekten bize gelmiş olana neden inanmayalım?" diyerek gözlerinin yaştan dolduğunu görürsün.

85- Allah'ta bu dediklerinden ötürü onları altlarından nehirler akar, orada ölüm görmemek üzere olacakları cennetleri ödül olarak verdi. Ve işte bu güzel davrananların ödülüdür.

86- Ve onlar ki örttüler ve ayetlerimizi yalanladılar, işte onlar şiddetli ateşin arkadaşlarıdır. 

87- Ey inananlar, Allah'ın size serbest kıldığı temiz şeyleri yasak kılmayın. Ve sınırı aşmayın. Şüphesiz ki Allah sınırı aşanları sevmez.

88- Ve Allah'ın size rızık olarak verdiğinden serbest temiz olarak yeyin ve kendisine inanan olduğunuz Allah'a karşı korunun.

89- Allah sizi rastgele yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz. Fakat kendinizi bağladığınız yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Ailenize yedirmekte olduğunuzun ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek veya bir köleyi hürleştirmek, onun (yemini bozmanın) günahının örtülmesidir. Kim bunu bulamazssa, artık üç gün oruç vardır. İşte bu, yemin ettiğiniz (ve onu bozduğunuz) zaman, yeminlerinizin günahının örtülmesidir. Ve yeminlerinizi koruyun. Allah, şükretmeniz için ayetlerini size işte böyle açıklıyor.

90- Ey inananlar, şarap ve kumar ve dikili taşlar ve fal okları, ancak ve ancak şeytan işinden olan bir pisliktir. Arzuladığınıza kavuşabilmeniz için artık ondan uzak durun. 

91- Şeytan şarap ve kumarda, aranıza ancak ve ancak düşmanlık ve kin düşürmek ve sizi Allah'ı hatırlamaktan ve kulluk görevinden uzaklaştırmak istiyor. Artık sizler vazgeçenlersiniz değil mi?

92- Ve Allah'a itaat edin ve elçiye itaat edin ve sakının. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, artık bilin ki elçimizin üzerine düşen ancak ve ancak açıkça ulaştırmaktır.

93- İnanan ve doğrulukları işleyenler, korundukları ve inanıp doğrulukları işledikleri, sonra korundukları ve inandıkları, sonra korundukları ve güzel davrandıkları sürece tattıklarında, üzerlerine sorumluluk yoktur. Ve Allah güzel davrananları sever.

94- Ey inananlar, Allah, duyularıyla algılamadığı halde O'ndan kim kaygılanıyor diye bilmek için,  ellerinizin ve mızraklarınızın ona kavuşabileceği avdan bir şeyle, and olsun ki sizi deneyecektir. Bundan sonra kim sınırı aşarsa, artık ona acı azap vardır.

95- Ey inananlar, sizler yasaklı olduğunuz halde iken av (hayvanı) öldürmeyin. Sizden kim onu kasten öldürürse,  artık öldürdüğü hayvan dengi bir karşılığı vardır ki buna da içinizden denkliği sağlayabilen iki kişi, Kabe'ye ulaşan bir kurban veya buyruğunun günahını örtecek bir karşılık olarak, yoksulları doyurmak veya bunun dengi oruç olarak, yaptığının ağırlığını tatması için karar verir. Allah geçmişte olandan geçti. Ve kim geri dönerse, artık Allah ondan intikam alır. Ve Allah çok güçlüdür intikam sahibidir.

96- Size ve yolculara bir yarar olmak üzere, denizin avı ve onu yemek size serbest kılındı. Ve karanın avı ise, yasakta kaldığınız müddetçe üzerinize haram kılındı. Artık kendisine sürülüp toplanacak olduğunuz Allah'a karşı korunun.

97- Allah, yasak ev Kabe'yi ve haram ayı ve gerdanlık takılmış (kurbanlık) ları  insanlar için (ekonomik ve sosyal açıdan) ayakta durma (vesilesi) kıldı. İşte bu, Allah'ın şüphesiz göklerde ve yerde olanları bilmekte olduğunu ve şüphesiz Allah'ın her şeyi bilici olduğunu bilmeniz içindir. 

98- Bilin, şüphesiz ki Allah'ın sonuçlandırması şiddetlidir ve şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

99-  Elçinin üzerine ulaştırmaktan başka (görev) yoktur.  Ve Allah, her ne açığa vuruyorsunuz ve her ne de gizliyorsunuz onu bilmektedir.

100- De ki: "Murdarın çokluğu seni şaşırtmış olsa bile, murdar ile temiz eşit olmaz." Ey temiz akıl sahipleri arzuladığınıza kavuşabilmeniz için, artık Allah'tan korunun.

101- Ey inananlar, açığa vurulduğunda sizi üzecek olan şeylerden bilgi istemeyin. Ve eğer Kur'an indiriliyor iken ondan bilgi isterseniz size açığa vurulur. Allah ondan (açıklamadığından) geçti. Ve Allah çok bağışlayıcıdır karşılık vermekte acele etmeyicidir.

102- Gerçekten sizden önceki bir topluluk ondan bilgi istemiş, (açıklandıktan) sonra onları örtmüşlerdi.

103- Allah, ne Bahire ve ne Saibe ve ne Vasile ve ne de Ham'dan, (serbest) kılmıştır. Fakat örtenler Allah üzerine yalan ortaya atıyor ve onların tamamı bağ kurmuyorlar.

104- Ve onlara: "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiği zaman, onlar, "Atalarımızın üzerinde bulduğumuz bize yeterlidir" dediler. Ve eğer ataları bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar bile mi?

105- Ey inananlar, siz kendi mükellefiyetlerinizi yerine getirmeye bakın. Siz doğru yolu bbulduğunuz zaman, sapmış kimse size zarar veremez. Dönüşünüz toplu halde Allah'adır, artık işlemekte olduklarınızı size O haber verecektir.

106- Ey inananlar aranızdaki (yapmanız gereken) tanıklık, birinize ölüm hazır olduğu zaman önerme vaktinde içinizden denkliği sağlayabilen iki kişi, veya yeryüzünde seferde olup ta ölüm erişeni erişmişse sizin dışınızdan diğer iki kişiyi (tanık olarak) bulundurmaktır. Eğer (bu ikisinden) şüpheye düşerseniz, namazdan sonra (bu ikisini) alıkoyarak,  "Şayet yakınımız dahi olsa bunu bir bedel karşılığı satmayız, Allah'ın tanıklığını gizlemeyiz, gizlediğimiz takdirde günahkarlardan oluruz" diye Allah'a yemin ettirin.

107- Eğer o ikisinin günah hak etmek istediği fark edilirse artık bu sefer,  üzerlerine günah işlenen hak sahiplerinden, daha layık olan diğer iki kişi, o ikinin yerine geçerek, "Bizim tanıklığımız o ikisinin tanıklığından daha yönelinmesi gerekendir, biz sınırı aşmadık, aksi takdirde yanlış yapanlardan oluruz" diye Allah'a yemin ettirilirler.

108- İşte bu,  tanıklığı yüz akıyla yerine getirmelerine veya yeminlerinden sonra (başka yeminlere başvurularak) yeminlerinin geri döndürülmesinden kaygılanmalarına daha yakındır. Allah'a karşı korunun ve dinleyin. Ve Allah itatten çıkmışlar topluluğunu doğru yola iletmez.

109- Allah toplayacağı gün: "Size ne cevap verildi?" der. (Onlar da) "Biz de bilgi yok, şüphesiz sen duyularla algılanamayananları en iyi bilensin" dediler.

110- Hani Allah: Ey Meryem oğlu İsa, senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Hani seni Ruhu'l Kudüs güçlendirmiştim. İnsanlarla çocuk halde iken de, yetişkin halde iken de konuşuyordun. Ve sana Kitab'ı ve doğruyu yanlıştan ayırmayı, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Ve benim duyumumla çamurdan, kuş biçiminde yaratıyor, ardından ona üflüyor ve ardından da benim duyumumla kuş oluyordu. Ve doğuştan körlüğü ve abraşı benim duyumumla (hastalardan) uzaklaştırıyordun. Ve ölüleri benim duyumumla çıkarıyordun. Ve İsrailoğullarını (n ellerini) senden uzak tutmuştum. Onlara apaçık deliller getirmiştin de, bunun ardından onlardan örtenler, "Bu apaçık sihirden başka bir şey değildir" demişti.

111- Ve hani Havarilere: "Bana ve elçime inanın" diye vahyetmiştim. (Onlar da) "İnandık ve tanık ol ki çünkü biz teslim olmuşlarız" demişlerdi.

112- Hani Havariler: "Ey Meryem oğlu İsa, senin Rabbin gökten bize bir sofra indirmeye güç yetirebilir mi?" demişti de, (İsa onlara) "Eğer inananlar iseniz Allah'tan korunun" demişti.

113- (Onlar da) "Biz ondan yemeyi istiyoruz ki, kalplerimiz yatışsın ve bize gerçekten doğru söylediğini bilelim ve buna tanıklardan olalım" demişlerdi.

114- Meryem oğlu İsa da: "Rabbimiz (olan) Allah'ım, gökten bize bir sofra indir, öncemiz ve sonramız için bir bayram ve senden bir delil olsun. Bizi rızıklandır ve sen rızık vericilerin hayırlısısın" demişti.

115- Allah: "Şüphesiz ben onu sizin üzerinize indiriciyim. Fakat bundan sonra sizden kim örtecek olursa, şüphesiz ki ben ona insanlardan hiç birine etmediğim o azabı ederim" demişti.

116- 117- 118- Ve Hani Allah: Ey Meryem oğlu İsa "İnsanlara bana ve anneme Allah'ın aşağısından iki ilah olarak tutunun" diye, sen mi dedin? demişti de, (İsa), "Sen her türlü eksikten uzaksın, benim için gerçek olmayan bir şeyi demek olmaz.Eğer ben o sözü söylemiş olsaydım, sen onu kesinlikle bilirdin. Sen benim kendimde olanı bilirsin, ben  ama ben senin kendinde olanı bilmem. Sen duyularla algılanamayananları en iyi bilensin. Ben onlara senin bana o, -Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin-  diye buyurduğunun başkasını demedim. Ve içlerinde kaldığım sürece onların üzerinde tanıktım. Fakat sen benim ömrümü tamamladığında üzerlerinde gözetleyici sen oldun. Ve sen her şeyin üzerinde tanıksın. Eğer onlara azap edersen, şüphesiz ki onlar senin kullarındır. Ve eğer onları bağışlarsan, artık şüphesiz sen güçlüsün doğru karar vericisin" demişti.

119- Allah dedi ki: Bu doğru söyleyenlere, doğru söylemelerinin fayda vereceği gündür. Onlara orada ebedi olarak ölüm görmemek üzere olacakları altlarından nehirler akar cennetler vardır. Allah onlardan hoşnut olmuş ve onlar da ondan hoşnut olmuşlardır. İşte bu büyük kurtuluştur.

120- Göklerin ve yerin ve bunlarda olanların hükümranlığı Allah'ındır. Ve O, herşeyin üzerinde güç yetiricidir.

 

18 Ocak 2024 Perşembe

Maide s. 93. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Mülahaza

Kur'an'ı Türkçe mealleri üzerinden okumaya ve anlamaya çalışan bir kimse, şayet bu okuma ve anlama faaliyetini, karşılaştırmalı olarak bir kaç meal üzerinden yapmaya çalışıyorsa, okuduğu bazı ayet meallerinin birbirinden farklı şekilde anlamlandırılmış olduğunu görecek, bu farklı meallerin hangisinin daha isabetli olabileceğinin cevabını arayacaktır. Biz daha önceki bazı yazılarımızda, bu meal farklılıklarına dikkat çekerek, bu farklı meallerden hangisinin daha isabetli olabileceği yönünde fikirlerimizi paylaşmaya çalışmıştık. Bu yazımızda ise, yine böyle bir farklılığa dikkkat çekmeye ve iki farklı mealden hangisinin daha isabetli olabileceğini görmeye çalışacağız. 

Konumuz ile ilgili ayet Maide s. 93. ayeti olup, orjinal metni ve bazı mealleri şu şekildedir:

لَيْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جُنَاحٌ ف۪يمَا طَعِمُٓوا اِذَا مَا اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَاَحْسَنُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟

---Abdulbaki Gölpınarlı---İman edip iyi işlerde bulunanlara; çekindikleri, inandıkları ve iyi işlerde bulundukları, sonra gene çekinmede devam ettikleri, inançlarını güttükleri, sonra da gene çekinip durdukları ve iyilik ettikleri takdirde haram edilmeden önce yedikleri şeyler yüzünden bir vebal yok ve Allah iyilik edenleri sever.

---Abdullah Parlıyan---İman edip, doğru ve yararlı işler yapanlar, yollarını Allah'ın kitabı ve elçisi ile buldukları ve gerçekten inanıp, doğru ve yararlı işler yaptıkları sürece, haram olunmazdan önce yedikleri şeylerde bir günah yoktur. Yeter ki, hayatlarını Allah'ın kitabıyla düzenlemeye çalışsınlar, iman etmeye devam etsinler ve hayatlarını Allah'ın kitabı vasıtasıyla tanzim etmeye daha da özen göstersinler ve iyilik yapmakta arzulu ve kararlı davransınlar. Çünkü Allah, iyilik yapanları sever.

Yukarıda örneğini verdiğimiz ayet meallerininMaide s. 90. ayetinden başlayan bir bağlamı bulunmaktadır. Bu ayette içki, kumar, dikili taşlar ve fal oklarının şeytan işi pislik olduğu beyan edilmekte, inananların bunlardan sakınması emredilmektedir.

Genel geçer kanıya göre ise içkinin haram edilmesi, bir defada değil aşamalı olarak gerçekleşmiş, son aşama ise Maide s. 90. ve 91. ayetleri ile gerçekleşmiştir. Bu ayet ile tefsirlerde yazılanlara baktığımızda, içkinin haram kılınmasından önce içki içen Müslümanların durumları Allah'ın elçisine sorulmuş ve 93. ayet bu soruya cevap olarak indirilmiştir.

Ancak çoğu meal yapıcısı bu durumu rivayetlerin ışığında değerlendirdiği için, ayete verdikleri meale, orjinal metinde olmamasına rağmen "Haram edilmeden önce" şeklinde bir ilave yapmış, hatta çoğu meal bu sahibi bu ilaveyi parantez içine dahi almadan, sanki orjinal metnin bir parçasıymış gibi göstermiştir.

Ancak konuyu Kur'an bütünlüğünde değerlendirmeye çalıştığımızda durum gerçekten böyle midir? şeklinde bir sorunun cevabının da verilmesi icap etmektedir.

Bakara s. 275. , Nisa s. 22. ve 23. , Maide s. 95, Enfal s. 38. ayetlerine baktığımızda, o ayetler içinde "Gad selefe" ifadesinin geçtiği görülmektedir. Bu ifade ise Bakara s. 275. ayetinde faiz yiyenlerin geçmişte yaptıklarının faizciliği terk ettikleri takdirde cezalandırılmayacağı, Nisa s. 22. ve 23. ayetlerde ise evlenme yasakları ile ilgili emirde, geçmişte yapılan fakat bu ayetlerle yasaklanan evliliklerin cezalandırılmayacağı, Maide s. 95. ayetinde ise, ihram yasaklarından önceki yapılanların cezalandırılmayacağı, Enfal s. 38. ayetinde ise inkarcıların yaptıklarını terk ederlerse geçmişlerinin cezalandırılmayacağı haber verilmektedir. 

Bu ayetleri baz alarak Maide s. 93. ayetine yeniden baktığımızda, içkinin haram kılınmasından önce içki içenlerin yaptıklarının af edildiğine dair buna benzer herhangi bir ifadeye rastlamamaktayız. Bunu söylemekle, Allah'ın bunları af etmediği veya etmeyeceğini söylemek istemediğimizi hatırlatmak isteriz. Öyleyse bu ayette başka bir şeyin kast edilmiş olabileceğini düşünmek, herhalde yanlış olmayacaktır.

Kanaatimiz o dur ki bu ayet, inanan ve yasaklardan kaçınmaya dayalı bir hayat süren mü'minlerin tatmış olduklarından dolayı sorumlu olmayacaklarını, çünkü sahip oldukları inanç onlara, sakınmayı ve korunmayı emretmekte, dolayısı ile kendilerinin cezalandırılmasına sebep olacak hatalardan otomatikman kaçınacaklarını beyan etmektedir.

Bu noktayı dikkate alarak yapılan ayet mealleri ise şöyledir:

---Bahattin Sağlam---İman edip de amel-i salihte bulunanların tattıklarında onlara bir günah yoktur. Sakındıkları takdirde, inanıp ibadet görevlerini yerine getirdikleri takdirde, sonra daha da sakınıp inandıkları takdirde, sonra daha da sakınıp bütün güzellikleri (ve ibadetleri) yaptıkları takdirde.. Şüphesiz Allah sakınıp da güzel ameller yapanları sever.

---Edip Yüksel--- İnanıp erdemli işler yapanlar, emirlere uyarak inanıp erdemli davrandıkları, günahlardan sakınıp inandıkları ve yine sakınıp iyilik yaptıkları sürece yediklerinden ötürü kendilerine bir günah yoktur. ALLAH iyi davrananları sever.

---Mahmut Özdemir---Sakınıp korundukları, iman ettikleri ve Salih Ameller işledikleri, evet yine sakınıp korundukları ve iman ettikleri, yine sakınıp korundukları ve iyilik yaptıkları zaman, tadıp yedikleri şeylerde, iman eden ve Salih Ameller işleyenlere günah yoktur.
Muhsinler’i / İyilik-Güzellik Edenler’i Allah sever.

---Muhammed Esed---İmana ermiş olup doğru ve yararlı işler yapanlar, Allah’a karşı sorumluluk bilinci duydukları ve [gerçekten] inanıp doğru ve yararlı işler yaptıkları sürece her istediklerinden serbestçe yararlanabilirler: ¹⁰⁸ yeter ki Allah’a karşı sorumluluk bilinci duymaya ve iman etmeye devam etsinler ve Allah’a karşı sorumluluklarının bilincine daha çok varsınlar ¹⁰⁹ ve iyilik yapmakta arzulu ve kararlı davransınlar. Allah iyilik yapanları sever.

---Süleymaniye Vakfı---İnanıp güvenen ve iyi işler yapanlar, yiyip içtikleri şeyden dolayı sorumlu tutulmazlar[*]. Bu, çekindikleri, inanıp güvendikleri ve iyi işler yaptıkları, yine çekindikleri, inandıkları yine de çekindikleri ve güzel davrandıkları takdirde böyledir. Allah güzel davrananları sever.

Yukarıdaki Maide s. 93. ayeti ile ilgili yapılan meallerin, Kur'an bütünlüğü açısından daha doğru olduğu kanaatimizi belirtmek isteriz. Hatırlatmak isteriz ki; En başta verdiğimiz meal örnekleri hakkında "bu anlamdaki mealler kesinlikle hatalıdır" şeklinde bir iddiamız olmamakla birlikte, bu ayetin, gördüğümüz iki farklı mealinden bir tanesinin daha isabetli olduğunu, meallerin de yine neticede bir yorum olduğunu, meal yapıcısının Kur'an ile ilgili müktesebatının yaptığı meale bir yansıması olduğunu söylemek istiyoruz. 

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.