1- Elif, Lâm, Ra. Bir kitap ki onun ayetleri (dış etkenlere karşı) sağlamlaştırılmış, aynı zamanda bilge ve haberdar tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
2- Allah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye. Şüphesiz ki ben sizin için O'ndan bir uyarıcı ve müjdeciyim.
3- Ve Efendinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na (itaatle) dönün ki, sizi ismi konulmuş süre sonuna kadar güzel yararlılık ile yararlandırsın ve her lütuf sahibine lütfunu(n karşılığını) versin. Ve eğer (başka tarafa) yönelirseniz, artık ben de sizin için büyük gün azabından kaygılanırım.
4- Dönüşünüz Allah'adır. Ve O, herşey üzerine ölçü koyandır.
5- Dikkat edin, şüphesiz ki onlar, ondan saklanmak için göğüslerini büküyorlar*. Dikkat edin, elbiselerine örtünmekte oldukları vakit onların gizlemekte olduklarını da açığa vurmakta olduklarını da biliyor. Şüphesiz ki O, göğüslerin sahip olduğunu en iyi bilicidir.
*Gerçek inançlarının ortaya çıkmasını istememeleri anlamında bir deyim.
6- Ve yeryüzünde canlıdan hiçbiri yoktur ki, onun rızkı Allah'ın üzerinde olmasın. Ve onun (dünyadaki) karar kılma yerini de (yaşam ile) ilgiyi kesme yerini de (kabrini) bilir. Hepsi apaçık bir yazıttadır.
7- Ve O, tahtı su üzerinde iken iş bakımından hanginiz daha güzel diye size denemek için gökleri ve yeri altı dönemde takdir edendir. Ve and olsun ki eğer sen onlara: "Şüphesiz ki siz ölümden sonra harekete geçirileceksiniz" diyecek olsan, o örtenler kesinlikle: "Bu apaçık bir sihirden başka birşey değildir" diyeceklerdir.
8- Ve and olsun ki eğer azabı onlardan (zaman parçalarından oluşan) sayılı bir topluluğa kadar sonralayacak olsak, kesinlikle: "Onu (azabı) alıkoyan nedir?" diyeceklerdir. Dikkat edin, (o azap) onlara geleceği gün onlardan çevrilmiş değildir ve onunla alay etmekte oldukları onları çepeçevre kuşatmıştır.
9- Ve and olsun ki eğer insana bizden bir rahmet tattırsak, sonra onu kendisinden çekip alsak, şüphesiz ki o kesinlikle ümit kesen nankördür.
10- Ve and olsun ki eğer ona kendisine dokunan zarardan sonra nimet tattırsak, kesinlikle: "Kötülükler benden gitti" der. Çünkü o kesinlikle sevinen böbürlenendir.
11- (Her duruma karşı) direnerek gayret edenler ve düzgünlükleri işleyenler hariç. İşte onlar var ya, onlar için bağışlanma ve büyük emek karşılığı vardır.
12- Sen onların: "Ona bir hazine indirilmiş olmalı veya onun beraberinde bir de melek gelmiş olmalı değil miydi?" demelerinden ötürü, göğsün ona daralarak sana vahyolunanın bazısını belki terk edicisin. Sen ancak ve ancak bir uyarıcısın. Ve Allah herşey üzerinde güvenilendir.
13- Yoksa: "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Öyleyse, eğer doğru söyleyenlerden iseniz onun örneği gibi yakıştırılmış on sure getirin ve Allah'ın aşağısından gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın."
14- Eğer (o çağırdıklarınız da) size cevap veremezlerse, artık bilin ki o ancak ve ancak Allah'ın bilgisi ile indirilmiştir ve şüphesiz ki O'ndan başka ilâh yoktur. Siz artık teslim olanlardan mısınız?
15- Kim şimdiki yaşamı ve onun süsünü istiyorsa, onlara işlerini orada tastamam öderiz ve onlara orada (karşılıkları) düşük tutulmaz.
16- İşte onlar o kimseler ki, onlar için sonrakinde ateşten başkası yoktur. Ve oluşturdukları orada boşa gitmiştir ve işlemekte oldukları da gerçeksizdir.
17- (Şimdiki hayatı ve süsünü isteyen kimse) kendisinin Efendisinden bir delil üzerinde olan ve kendisini O'ndan bir tanığın (İncil'in) peşi sıra izlediği ve ondan (İncil'den) önce de önder ve rahmet olarak Musa'nın kitabı (ile haber verilmiş) olan kimse gibi midir? İşte bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar. Ve taraflardan hangisi onu örterse, artık ona söz verilmiş yer ateştir. Artık ondan yana bir tereddüte düşme. Çünkü o, senin Efendinden bir gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar.
18- Ve Allah üzerine yalan yakıştırmış olandan daha yanlış yapan kimdir? İşte onlar Efendilerine sunulurlar ve tanıklar da: " İşte bunlar Efendileri üzerine yalan söyleyenlerdir" der. Dikkat edin, Allah'ın dışlaması yanlış yapanların üzerinedir.
19- Onlar, Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar ve onda eğrilik peşine düşerler. Ve onlar sonrakini örtücülerin ta kendileridir.
20- İşte onlar, yeryüzünde beceriksiz bırakıcılar olmadılar ve onlar için Allah'ın aşağısından olan yönelenlerden de kimse yoktur. Onlar için kat kat azap vardır. Onlar işitmeye tahammül edemiyorlar ve onlar göremiyorlardı.
21- İşte onlar, kendilerini zarara uğratanlardır ve yakıştırmakta oldukları da onlardan sapmıştır.
22- Hiç kuşku yok şüphesiz ki onlar, sonrakinde zarara uğrayanların ta kendileridir.
23- Şüphesiz ki onlar, inandılar ve düzgünlükleri işlediler ve Efendilerine gönülden boyun eğdiler. İşte onlar cennetin arkadaşlarıdır. Onlar orada ölüm görmeyeceklerdir.
24- İki bölüğün örneği görmeyen ve işitmeyenle, gören ve işiten gibidir. Bu ikisi örnek bakımından eşit olur mu? Halâ hatırlamayacak mısınız?
25- 26- Ve and olsun ki Nuh'u kendi topluluğuna gönderdik. (Onlara): "Şüphesiz ki ben sizin için Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diye (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcıyım. Şüphesiz ki ben sizin üzerinize acı gün azabından kaygılanıyorum" (dedi).
27-Bunun üzerine kendi topluluğundan olan dolgun örtenler: "Biz seni bizim örneğimiz gibi bir beşerden başkası olarak görmüyoruz ve biz sana uyanı da bizim aşağı durumda olan basit görüşlü olanlarımızdan başkası olarak ta görmüyoruz. Ve biz sizin için bizim üzerimizde bir lütuftan bir eser de göremiyoruz. Aksine bizi sizi yalancılardan sanıyoruz.
28- 29- 30- 31- (Nuh): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Efendimden bir delil üzerinde isem ve bana kendi katından bir rahmet vermiş, bu da sizin üzerinize köreltildiyse, siz ondan hoşlanmayanlar olduğunuz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız? Ve ey topluluğum, ben sizden buna karşı bir mal sormuyorum. Benim emeğimin karşılığı Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve ben inananları kovucu da değilim. Çünkü onlar Efendileri ile buluşacaklardır. Fakat ben sizi bilgisizce hareket eden bir topluluk olarak görüyorum. Ve ey topluluğum, eğer ben onları kovacak olursam, o takdirde Allah'tan (gelecek olana karşı) bana yardım edecek kimdir? Halâ hatırlamayacak mısınız? Ve ben size 'Allah'ın kaynakları benim yanımdadır' demiyorum ve ben duyularla algılanamayananı da bilmem ve ben 'Ben meleğim' de demiyorum ve ben gözlerinizin hor gördüğü kimseler için 'Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir' de demiyorum. Allah, onların içlerinde olanı en iyi bilicidir. (Eğer onları kovacak olursam) o takdirde şüphesiz ki ben yanlış yapanlardan olurum" dedi.
32- (Onlar): "Ey Nuh, bize karşı üstünlük sağlamaya uğraştın hem bizimle uğraşıyı da çok uzattın. Öyleyse eğer doğru söyleyenlerden isen bizi tehdit ettiğin o şeyi getir" dediler.
33- 34- (Nuh): "Onu eğer dilerse size ancak ve ancak Allah getirir. Ve siz beceriksiz bırakabilecekler değilsiniz. Ve eğer Allah sizi azdırmayı istemişse, size içtenlikle öğüt vermek istesem bile, içtenlikle verdiğim o öğüt size fayda vermez. O, sizin Efendinizdir ve yalnızca O'na döndürüleceksiniz" dedi.
35- Yoksa, "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Eğer onu kendim ortaya atmış isem, artık suçum benim üzerimedir ve ben sizin suçlarınızdan uzağım."
36- 37- Ve Nuh'a: "Durum şu ki; Topluluğundan (şimdiye kadar) inanmış olandan başka kimse asla inanmayacaktır. Artık onların yapmakta olduklarından dolayı sıkıntılanma. Ve bizim gözetimimiz ve vahyimizle gemiyi oluştur ve yanlış yapanlar hakkında bana söz söyleme. Çünkü onlar boğulmuş (olacak)lardır" diye vahyolundu.
38- 39- Ve (Nuh) gemiyi oluşturuyor, kendi topluluğundan dolgunlar her ne zaman ona uğramış olsa, onu (gemiden dolayı) maskaraya alıyorlardı. (Nuh): "Eğer siz biz(im yaptığımız gemi)den dolayı maskaraya alırsanız, şüphesiz ki sizin bizi maskaraya aldığınız gibi, biz de sizi maskaraya alacağız. Rezil edecek azabın kime geleceğini ve kalıcı azabın kimin üzerine serbestleşeceğini ileride bileceksiniz" dedi.
40- Nihayet buyruğumuz geldiği ve tandır kaynadı (yerden sular fışkırmaya başladı) ğı zaman, (Nuh'a): "Her çiftten ikişer ve üzerine söz geçmiş dışındaki aile halkını ve inanmış kimseyi ona yükle" dedik. Onunla beraber olan pek az kimseden başkası inanmamıştı.
41- Ve (Nuh): "Ona binin. Onun akması ve onun durması Allah adıyladır. Şüphesiz ki benim Efendim kesinlikle çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.
42- Ve o (gemi), onları dağlar gibi dalgalarda akıtıyordu. Ve Nuh uzak kalmış oğluna: "Ey oğulcuğum bizimle beraber bin ve örtücüler ile beraber olma" diye seslendi.
43- (Oğlu): "Dağa sığınacağım o beni sudan sarar" dedi. (Nuh): "Bugün Allah'ın buyruğundan, merhamet ettiği kimse dışında (seni) sarabilecek yoktur" dedi. Ve dalga ikisinin arasına engel olarak girdi, böylelikle (oğlu) boğulmuşlardan oldu.
44- Ve: "Ey yer suyunu yut ve ey gök sen de tut" denildi. Ve su eksildi böylece buyruk yerine getirildi. Ve (gemi) Cudi üzerine oturdu. Ve: "Uzaklık yanlış yapanlar topluluğuna olsun" denildi.
45- Ve Nuh Efendisine seslenerek: "Efendim, oğlum şüphesiz ki benim aile halkımdandı ve şüphesiz ki senin sözün gerçektir ve sen karar vericilerin en doğru karar vericisisin" dedi.
46- (Allah): "Ey Nuh, şüphesiz ki o, senin aile halkından değildi. Şüphesiz ki o (nun yaptığı) düzgün olmayan bir işti. Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi bana sorma. Şüphesiz ki ben sana bilgisizce hareket edenlerden olursun diye öğüt veriyorum." dedi.
47- (Nuh): "Efendim, şüphesiz ki ben hakkında bilgim olmayan şeyi sana sormaktan sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, zarara uğrayanlardan olurum" dedi.
48- Ve: "Ey Nuh, sana ve seninle beraber toplumlara bizden bir esenlik ve bolluklarla (gemiden) in. (Sizden sonra) bir takım toplumlar olacak, onları yararlandıracağız sonra onlara bizden acı azap dokunacaktır" denildi.
49- İşte bu, duyularla algılanamayanın haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Bundan önce ne sen ve ne de senin topluluğun onu biliyordun. Artık direnerek gayret et. Şüphesiz ki (güzel) sonuç korunanlarındır.
50- 51- 52- Ve Ad'a da onların kardeşleri Hud'u. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin. Sizin için ilah'tan O'ndan başkası yoktur. Siz yakıştırma yapanlardan başkası değilsiniz. Ey topluluğum, ben sizden onun üzerine bir emek karşılığı istemiyorum. Benim emeğimin karşılığı benim yaratılış yasalarımı belirleyenden başkasının üzerinde değildir. Halâ bağ kurmayacak mısınız? Ve ey topluluğum, Efendinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na (itaatle) dönün ki üzerinize göğü(n yağmurunu) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın ve suçlular olarak (başka tarafa) yönelmeyin."
53- 54- 55- 56- 57- (Onlar da): " Ey Hud, bize apaçık bir delil getirmedin ve biz ilâhlarımızı (sadece) senin sözünden dolayı bırakıcılar değiliz ve biz sana inananlar değiliz. Biz 'Bazı ilâhlarımız seni kötü çarpmış' tan başka da birşey demiyoruz" dediler. (Hud'da onlara): "Şüphesiz ki ben Allah'ı tanık tutarım ve şüphesiz ki ben, sizin O'nun aşağısından olan ortaklaştırmakta olduklarınızdan uzağım. Haydi toplu halde bana plân kurun sonra bana bakmayın. Şüphesiz ki ben, benim de Rabbim ve sizin de Efendiniz Allah'a güvendim. Canlıdan hiçbir yoktur ki O, onun perçeminden tutucu olmasın. Şüphesiz ki benim Efendim, dosdoğru yol üzerindedir. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, onunla gönderildiğimi size kesinlikle ulaştırıp duyurdum. Ve benim Efendim ardınıza sizden başka bir topluluğu getirir. Ve siz de O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Şüphesiz ki benim Rabbim, herşey üzerinde koruyucudur" dedi.
58- Ve buyruğumuz geldiğinde Hud'u ve onunla beraber olan inananları, bizden bir rahmetle kurtardık. Ve onları sert azaptan kurtardık.
59- Ve işte bu Ad, Efendilerinin ayetlerini ısrarla reddettiler ve O'nun elçisine baş kaldırdılar ve her zorba inatçının buyruğuna uydular.
60- Ve arkalarına bu şimdikinde de ve kalkışın döneminde de dışlama takıldı. Dikkat edin şüphesiz ki Ad, Efendilerini (nden geleni) örttüler. Dikkat edin, uzaklık Hud topluluğı Ad içindir.
61- Ve Semud'a da onların kardeşleri Salih'i. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin. Sizin için ilah'tan O'ndan başkası yoktur. O, sizi yeryüzünde meydana getiren ve size orada ömür verendir. Artık O'nun bağışlamasını isteyin sonra O'na (itaatle) dönün. Şüphesiz ki benim Efendim (kullarına) yakındır cevap vericidir" dedi.
62- (Onlar da): "Ey Salih, sen bundan önce içimizde (iyi şeyler) beklenen birisiydin. Sen bizi atalarımızın kulluk etmekte olduklarına, kulluk etmekten vaz mı geçiriyorsun? Şüphesiz ki biz, bizi kendisine çağırdığına karşı kuşkulu bir belirsizlik içindeyiz" dediler.
63- 64- (Salih'te onlara): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Efendimden bir delil üzerinde isem ve bana kendisinden bir rahmet vermişse, eğer ben de O'na baş kaldıracak olursam, Allah'tan (gelecek azaba karşı) bana kim yardım eder? O zaman siz benim zararımdan başkasını arttırmış olmuyorsunuz. Ve ey topluluğum, bu size bir delil olarak Allah'ın dişi devesi. Artık onu bırakın Allah'ın yeryüzünde yesin ve ona sakın kötülükle dokunmayın, aksi takdirde yakın azap sizi tutar" dedi.
65- Derken onu ayaklarını keserek öldürdüler. Bunun üzerine (Salih): "Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalan söylenmemiş bir sözdür" dedi.
66- Süre bitip buyruğumuz geldiğinde Salih'i ve onunla beraber olan inananları, bizden bir rahmetle o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz ki senin Efendin O, çok kuvvetlidir çok güçlüdür.
67- Ve yanlış yapanları korkunç ses tuttu, birden yurtlarında diz üstü çökenler oldular.
68- Sanki orada zenginlik içinde hiç olmamışlar gibi. Dikkat edin, şüphesiz ki Semud Efendilerini örttüler. Dikkat edin, uzaklık Semud içindir.
69- Ve and olsun ki elçilerimiz ibrahim'e müjde getirip "Selâm" dediler. (İbrahim'de) "Selâm" dedi. Gecikmeden kızartılmış buzağıyı getirdi.
70- Fakat ellerinin ona bitişmediğini gördüğünde, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir kaygı düşürdü. (Elçiler'de): "Kaygılanma, şüphesiz ki biz Lût topluluğuna gönderildik" dediler.
71- Ve onun karısı da ayakta idi, bunun üzerine güldü. Biz de ona hemen İshak'ı ve İshak'ın ardından da Yakub'u müjdeledik.
72- (O da): "Vay başıma gelene, ben beceriksiz bir kadın ve bu kocam da yaşı ilerlemiş bir adam olduğu halde, ben doğuracak mıyım? Şüphesiz ki bu kesinlikle şaşılacak bir şeydir" dedi.
73- (Elçiler'de): "Allah'ın buyruğundan dolayı mı şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve O'nun bollukları sizin üzerinizedir ey evin halkı. Çünkü O, övgüye lâyıktır şanı yücedir" dediler.
74- İbrahim'den korku gittiği ve ona müjde geldiğinde, Lût topluluğu hakkında bize karşı üstünlük sağlamaya çalıştı.
75- Şüphesiz ki İbrahim, kesinlikle iyi huylu başkaları için üzüntü duyan yönelen biriydi.
76- (Elçiler): "Ey İbrahim, bundan kayıtsız kal. Gerçek şu ki; senin Efendinin buyruğu kesinlikle gelmiştir. Ve şüphesiz ki geri döndürülmeyecek azap onlara gelicidir" (dediler).
77- Ve elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlardan dolayı kötüleşti ve onlardan dolayı göğsü daraldı ve: "Bu sıkı ve zorlu bir gündür" dedi.
78- Ve önceden kötülükleri işlemekte olan topluluğu, koştura koştura ona geldi. (Lût): "Ey topluluğum, bunlar benim kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. Artık Allah'tan korunun ve beni misafirlerime karşı rezil etmeyin. İçinizde hiç ergin adam yok mu?" dedi.
79- (Topluluğu ona): "And olsun ki senin kızlarında bizim bir hakkımız olmadığını sende bilmektesin. Ve şüphesiz ki sen bizim ne istemekte olduğumuzu da kesinlikle biliyorsun" dediler.
80- (Lût): "Keşke benim size karşı bir kuvvetim olsa veya sağlam bir dayanağa sığınabilseydim" dedi.
81- (Elçiler): "Ey Lût, biz senin Efendinin elçileriyiz sana asla bitişemezler. Artık geceden bir kesitte karın hariç olmak üzere halkını yürüt ve içinizden bir kimse arkasına eğilim göstermesin. Gerçek şu ki, onlara erişecek olan ona da erişicidir. Şüphesiz ki onların verilmiş sözleri (azap vakitleri) sabah vaktidir. Sabah vakti de yakın değil midir?" dediler.
82- 83- Artık buyruğumuz geldiğinde oranın üstünü altına getirdik ve üzerlerine senin Efendinin katında pişirilmiş çamurdan birbirini izleyen alametlendirilmiş taşlar yağdırdık. Ve orası (Mekke'li) yanlış yapanlardan uzakta da değildir.
84- 85- 86- Ve Medyen'e de onların kardeşleri Şuayb'ı. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin. Sizin için ilah'tan O'ndan başkası yoktur. Ve ölçeği ve tartıyı eksik yapmayın. Şüphesiz ki ben sizi refah içinde görüyorum ve şüphesiz ki ben sizin için kuşatıcı gün azabından kaygılanıyorum. Ve ey topluluğum ölçeği ve tartıyı hakkaniyete uygun olarak tastamam yapın ve insanların eşyalarını(n değerini) düşük tutmayın ve bozucular olarak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın. Eğer inananlar iseniz, Allah'ın kalıntısı (bıraktığı kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ve ben sizin üzerinizde koruyucu değilim" dedi.
87- (Topluluğu): "Ey Şuayb, atalarımızın kulluk etmekte olduğunu veya mallarımızda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi, sana inancın mı buyuruyor? Oysa sen kesinlikle iyi huylu ergin birisin" dediler.
88- 89- 90- (Şuayb): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Efendimden bir delil üzerinde isem ve beni kendisinden güzel rızık ile rızık vermişse (sizi engellemekten nasıl geri dururum?) Ve ben sizi ondan vazgeçirmeye çalıştığım şeylerde size aykırı hareket etmek istemiyorum. Ben, gücüm yettiğince (yanlışlarınızı) düzeltmekten başka bir şey istemiyorum. Benim uzlaşmam Allah'tan başkasına da değildir (sizinle asla uzlaşamam). Yalnızca O'na güvendim ve yalnızca O'na yöneldim.Ve ey topluluğum, bana olan ayrışmanız, Nuh topluluğu veya Hud topluluğu veya Salih topluluğuna erişenin örneğinin size de erişmesine sebep olmasın. Ve Lût topluluğu da sizden uzakta değildir.Ve Efendinizin bağışlamasını isteyin sonra O'na (itaatle) dönün. Şüphesiz ki benim Rabbim çok merhametlidir (dönen kullarını)sevendir" dedi.
91- (Topluluğu): "Ey Şuayb söylemiş olduğun şeylerin çoğunu kavramıyoruz. Ve biz seni içimizde kesinlikle zayıf olarak görüyoruz. Ve şayet küçük topluluğun olmasaydı, seni kesinlikle taşlardık. Ve sen bizim üzerimizde gücü olan birisi de değilsin" dediler.
92- 93- (Şuayb): "Ey topluluğum, küçük topluluğum sizin üzerinizde Allah'tan daha mı güçlüdür ki, O'nu arkanıza atılacak bir şey olarak tutundunuz? Şüphesiz ki benim Efendim işlemekte olduklarınızı kuşatıcıdır. Ve ey topluluğum, durumunuz neyi gerektiriyorsa onu işleyin. Ben de işleyiciyim. İleride onu rezil edecek azabın kime geleceğini ve o yalancının kim olduğunu bileceksiniz. Artık gözetleyin şüphesiz ki ben sizinle beraber gözetleyiciyim" dedi.
94- Ve buyruğumuz geldiğinde Şuayb'ı ve onunla beraber olan inananları, bizden bir rahmetle kurtardık. Ve yanlış yapanları ise korkunç ses tuttu, böylece yurtlarında diz üstü çökenler oldular.
95- Sanki orada zenginlik içinde hiç olmamışlar gibi. Dikkat edin, uzaklık Medyen içindir, Semud'un uzaklığı gibi.
96- 97- Ve and olsun ki Musa'yı delillerimizle ve apaçık bir kanıtla, Firavun ve onun dolgunlarına gönderdik. Fakat onlar Firavun'un buyruğuna uydular. Ve Firavun'un buyruğu ise ergin (bir buyruk) değildi.
98- Kalkışın döneminde kendi topluluğunun önüne geçerek onları su yerine ateşe vardırdı. Ve o ne sıkıntılı su dur varılmış olan su.
99- Ve arkalarına, bu yaşamda da ve kalkışın döneminde de dışlama taktırıldı. O ne sıkınıtlı bir armağandır verilmiş olan armağan.
100- Bu, şehirlerin haberlerindendir, onları sana anlatıyoruz. Onlardan kimi ayaktadır, kimi de biçilmiştir.
101- Ve biz onlara yanlış yapmadık, fakat onlar kendilerine yanlış yaptılar. Allah'ın aşağısından olan çağırmakta oldukları ilâhları, senin Efendinin buyruğu geldiğinde onları hiçbir şeyden zengin kılmadı Ve onlara yıkımdan başka bir şeyi de artırmadı.
102- Ve şehirleri yanlış yapanlar oldukları halde tuttuğu zaman, senin Efendinin tutması işte böyledir. Şüphesiz ki O'nun yakalaması acıdır şiddetlidir.
103- Şüphesiz ki bunda sonrakinin azabından kaygılanan kimse için kesinlikle bir delil vardır. Bu, insanların kendisinde toplanmış olacakları bir dönemdir. Ve bu tanık olunmuş bir dönemdir.
104- Ve biz onu sayılı bir süre sonundan başkası için sonralamıyoruz.
105- O dönem gelir, hiç kimse O'nun duyurusu olmadıkça konuşamaz. Artık onlardan kimi mutsuz ve (kimi de) mutludur.
106- Mutsuzlara gelince, artık onlar ateştedirler. Onlar için orada korkuç soluk alıp vermeler vardır.
107- Gökler ve yer daimi olduğu müddetçe senin Efendinin dilemesi hariç, onlar ölüm görmemek üzere oradadırlar. Şüphesiz ki senin Rabbin ne istiyorsa mutlaka yapandır.
108- Ve mutlulara gelince, artık onlar cennettedirler. Gökler ve yer daimi olduğu müddetçe senin Efendinin dilemesi hariç, onlar ölüm görmemek üzere kesintisiz bir veriş olarak oradadırlar.
109- Artık onların kulluk etmekte olduklarından yana bir tereddüte düşme. Onlar atalarının önceden kulluk etmekte olduklarından başka bir şekilde kulluk etmiyorlar. Ve şüphesiz ki biz onlara hisselerini eksiksiz olarak tastamam vereceğiz.
110- Ve and olsun ki Musa'ya kitabı verdik, fakat onda aykırılığa düşüldü. Ve eğer senin Efendinden geçmiş bir kelime olmasaydı, aralarında (karar) kesinlikle yerine getirilirdi Ve şüphesiz ki onlar (Mekkeliler), ondan (Kur'an'dan) kuşkulu bir belirsizlik içindedirler.
111- Ve şüphesiz ki senin Efendin onların her birine işlerini(n karşılığını) tastamam verecektir. Çünkü O, onların işlemekte olduklarından haberdardır.
112- Artık sen, senin beraberinde olan (itaatle) dönenlerle, buyurulduğun gibi dosdoğru ol. Ve taşkınlık yapmayın. Çünkü O, işlemekte olduklarınızı görücüdür.
113- Ve yanlış yapanlara dayanmayın, yoksa ateş size de dokunur. Sizin için Allah'ın aşağısından olan yönelenlerden kimse yoktur. Sonra yardım olunmazsınız.
114- Ve gündüzün iki tarafında ve geceden de gündüze yakın kısımda kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki güzellikler kötülükleri giderir. İşte bu, hatırlayıcılar için bir hatırlatmadır.
115- Ve direnerek gayret et. Şüphesiz ki Allah, güzel davrananların emeğinin karşılığını göz ardı etmez.
116- Sizden önceki nesillerden kalıntı sahiplerinin, yeryüzünde bozuculuktan vazgeçirtmeleri gerekmez miydi? O kimselerden içlerinden kurtardığımız pek azı hariç (bunu yapmadı). Ve yanlış yapanlar içinde şımartıldıkları refaha uydular ve suçlular oldular.
117- Ve senin Efendin oranın halkı düzeltenler oldukları halde iken şehirleri yanlış yaparak yok edecek değildir.
118- Ve eğer senin Efendin şayet dilemiş olsaydı, insanları kesinlikle tek toplum yapardı. Fakat aykırılık halinde olmaya devam edeceklerdir.
119- Senin Efendinin merhamet ettiği hariç. Ve onları bunun (merhamet etmek) için takdir etmiştir. Ve senin Efendinin: "Cehennemi kesinlikle cinden ve insanlardan toplu halde dolduracağım" kelimesi (Rablerinin merhametini geri tepmeleri neticesinde) tamam oldu.
120- Ve elçilerin haberlerinden onunla gönlünü yerinde tutacak her birini sana anlatıyoruz. Ve bunda sana gerçek ve inananlar için bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.
121- 122- Ve inanmayanlara de ki: "Durumunuz neyi gerektiriyorsa onu işleyin, biz de işleyicileriz. Ve bakının şüphesiz ki biz de bakınanlarız."
123- Ve göklerin ve yerin duyularla algılanamayananı Allah'ındır. Ve buyrukların hepsi yalnızca O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et ve O'na güven. Ve senin Efendin işlemekte olduklarınızdan duyarsız değildir.