13 Mart 2024 Çarşamba

Al-i İmran s. 13. Ayetinde Hangi Topluluk Karşısındaki Topluluğu Kendilerinin İki Katı Görüyordu?

 Kur'an'ı mealinden okuyan bir kimse, bazı ayet meallerinin anlam yönünden birbirinden farklı olarak yapıldığına, şayet dikkatli bir okuma yapıyorsa, mutlaka şahit olacaktır. Bu durumun birçok farklı sebebi bulunmaktadır. Yazımıza konu edeceğimiz meal farklığı ise, "Zamirin mercii" olarak bilinen, yani zamirin ibarede hangi isme döndüğü konusundaki farklı görüşlerden kaynaklanmaktadır.

Bu durumdan kaynaklanan meal farklılıklarında, gramer konusu yönünden herhangi bir hata yapıldığını söylemek pek mümkün olmamakla birlikte, ayete verilen bazı anlamların Kur'an bütünlüğü noktasından bakıldığında, sanki Kur'an'da bir çelişki varmış gibi bir durumu ortaya çıkarması bakımından, bir takım sıkıntıları doğurduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Zamirin hangi isme döndüğü konusunda verilecek olan kararların, sadece ibarenin gramer açaısından tahlili neticesinde değil, aynı zamanda Kur'an bütünlüğü açısından herhangi bir çelişkiye yol açıp açmadığına da bakılarak verilmesi çok önemlidir.

İfade etmek istediğimiz durum, Al-i İmran s. 13. ayetine yapılan meallerde ortaya çıkmaktadır. Ayetin Arapça metni şu şekildedir: 

قَدْ كَانَ لَكُمْ اٰيَةٌ ف۪ي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَاۜ فِئَةٌ تُقَاتِلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَاُخْرٰى كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِۜ وَاللّٰهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ

Bu ayete verilen iki farklı meal de şu şekildedir:

 Örnek 1:

İbretti size birbirleriyle karşılaşan o iki bölüğün hali. Bir bölük, Allah yolunda savaşmadaydı, öbürüyse kafirdi ve inananları, gözleriyle iki misli görmedeydiler. Allah, dilediğini yardımıyla kuvvetlendirir ve şüphe yok ki bunda, görenlere kesin bir ibret var.

Örnek 2:

Birbirleriyle karşı karşıya gelen iki toplulukta sizin için ibret vardır. Bir topluluk Allah yolunda çarpışmaktaydı, diğer topluluk ise kâfirdi. Allah yolunda çarpışanlar ötekileri gözleriyle açıkça kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı. Allah dilediğini kendi yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda görebilenler için ibret vardır.

Ayet, Bedir savaşı ile ilgilidir. Ayet meallerine baktığımızda, karşılaşan iki topluluktan bahsedilmekte, bu topluluktan birinin Allah yolunda savaşan yani inanan, diğer topluluğun ise inkarcı topluluk olduğu bildirilmektedir. Bu ayet ile ilgili yapılan meallerde buraya kadar herhangi bir sıkıntı bulunmamaktadır. 

Sıkıntı, hangi topluluğun diğerini kendilerinin iki katı olarak gördükleri noktasındadır. 1. örnek mealde, inkarcı topluluğun inananları kendilerinin iki katı gördüğü şeklinde bir meal yapılırken, 2. örnek mealde  ise, inanan topluluğun inkarcıları kendilerinin iki katı gördüğü şeklinde meal yapılmıştır.

Yapılan iki farklı mealin hiçbirinde gramer yönünden hata yapıldığı için bu farklılığın ortaya çıktığını söyleyemeyiz. Farklılık, zamirin hangi isme dönmüş olabileceği notasındadır. Ayet metninde geçen يَرَوْنَهُمْ ibaresindeki هُمْ zamirinin, inananlara mı yoksa inkarcılara mı raci olduğu noktasından kaynaklanan farklı tercihlerden kaynaklanmaktadır. 

Bu noktada Kur'an bütünlüğüne göre hareket edilmesinin bizi doğruya yaklaştıracağını söyleyebiliriz. Çünkü Kur'an çelişkisiz bir kitaptır, ve onun bu çelişkisizliği zamirin mercii konusu gibi farklı anlamalardan kaynaklanan durumlarda, bize en doğru bir hakemliği yapacaktır.

Enfal s. 44. ayeti, bize bu konuda yardımcı olarak anahtar bir ayet mesabesindedir.

وَاِذْ يُر۪يكُمُوهُمْ اِذِ الْتَقَيْتُمْ ف۪ٓي اَعْيُنِكُمْ قَل۪يلًا وَيُقَلِّلُكُمْ ف۪ٓي اَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللّٰهُ اَمْرًا كَانَ مَفْعُولًاۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟

Karşı karşıya geldiğinizde, Allah, 'olacağı olan işi gerçekleştirmek' için, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Ve (bütün) işler Allah'a döndürülür.

Bu ayet yine Bedir savaşı ile ilgili olup, Al-i İmran s. 13. ayetine nasıl bir anlam verilebileceği yönünde bizlere ışık tutmaktadır şöyle ki:

Enfal s. 44. ayetinde Allah (c.c.), karşılaşan her iki topluluğu da birbirlerinin gözünde az gösterdiğini bildirmektedir. Al-i İmran s. 13. ayetine dönecek olursak, o ayette Allah (c.c.) bir topluluğu diğerinin gözünde iki katı gösterdiğini bildirmektedir. O zaman Al-i İmran s. 13. ayetinde bizim aramamız gereken nokta, hangi toplululuğa hangi topluluğun az gösterilmiş olduğu noktasında olmalıdır. Bunu da bize Enfal s. 44. ayeti sağlayacaktır.

Allah (c.c.) Enfal s. 44. ayetinde her iki topluluğu da birbirlerine karşı az gösterdiğini bildirmiş olmasından hareketle, Al-i İmran s. 13. ayetine inkarcı topluluğun inanan topluluğu kendilerinin iki katı görmüş olmaları yani çok görmüş olmaları, Enfal s. 44. ayeti ile çelişki arz edecektir. 

Yani 1. örnek mealde verdiğimiz, inkarcı topluluğun inananları kendilerinin iki katı gördükleri yönünde yapılan mealler, Enfal s. 44. ayetini baz alarak düşündüğümüzde isabetli bir çeviri değildir.

Bu durumda 2. örnek mealde verdiğimiz, inanan toplululuğun inkarcı topluluğu kendilerinin iki katı görmeleri nasıl izah edilebilir?

Bu soruya şöyle cevap verebiliriz: 

Bu durumda inkarcı topluluğun, inanan topluluğun sayısının iki katından daha fazla bir sayıya olduğunu anlamaktayız. Tarihi verilerde, Bedir savaşında inkarcıların sayısının inananların sayısının 3 katı fazla olduğu yönünde verilen bilgilerin, bu ayete göre doğru olduğu anlaşılmaktadır.

O zaman Al-i İmran s. 13. ayeti bize, Bedir'de kendilerinden 3 kat sayıya sahip olan inkarcı topluluğun, inanan topluluğun gözünde daha az gösterilerek inananların iki katı olarak gösterildiğini beyan etmektedir.

Ayeti bu şekilde anladığımızda Enfal s. 44. ayeti ile Al-i İmran s. 13. ayeti arasında herhangi bir çelişki doğmamaktadır. Yine de "Neden iki katı gösterilmiş olabilir?" şeklinde bir soru aklına gelen kimseye ise, yine Enfal s. 65. ve 66. ayetlerini gösterebiliriz. 

Enfal s. 65--- Ey Nebi! İnananları (Allah için düşmana karşı) savaşa hazırla! Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz inkârcıya galip gelir. Eğer sizden (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkârcılardan bin kişiye galip gelir. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.

Enfal s. 66--- Şimdi Allah yükünüzü hafifletti, çünkü sizin güçsüz olduğunuzu iyi biliyor. Bu durumda, sizden sabretmesini bilen (dirençli) yüz kişi çıkarsa, bunlar iki yüz kişiye galip gelir ve sizden böyle bin kişi çıkarsa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galip gelir. Çünkü Allah (zulme karşı) direnenlerle beraberdir.

Enfal s. 66. ayetine dikkat ettiğimizde Allah (c.c), sabırlı bir inanan topluluğunun kendilerinin iki katı olan bir topluluğa karşı galip gelebileceklerini bildirmektedir. Allah (c.c.) inanan topluluğa kendilerinden 3 kat gibi daha fazla olan inkarcı topluluğun sayısını, kendilerinin iki katı bir sayıya düşürerek az göstermek suretiyle onlara moral kazandırmaktadır.

Sonuç olarak: Kur'an meallerinde, zamirin hangi isme döndüğü konusunda doğan farklı anlayışlardan ötürü bazı ayetlerde birbirine zıt yapılmış çevirileri görmek mümkündür. Bu durumdan kaynaklanan farklılıkları Kur'an bütünlüğünü dikkate alarak çözmek mümkündür. Al-i İmran s. 13. ayetinde gördüğümüz farklı çevirilerden 2. örnekte verdiğimiz şekilde yapılan mealler yani, inanan topluluğun inkarcıları kendilerinin iki katı gördükleri şeklinde yapılan çevirilerin Kur'an bütünlüğüne daha uygun olduğunu söyleyebiliriz.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

7 Mart 2024 Perşembe

A'RAF SURESİ MEALİ

1- Elif, Lam, Mim, Sad.

2- Bir kitap ki sana, onunla uyarman ve inananlar için hatırlatma olarak indirilmiştir. Artık bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.

3- Rabbinizden size indirilmiş olana uyun ve O'nun aşağısından olan yönelenlere uymayın. Pek az  hatırlıyorsunuz.

4- Ve şehirlerden nicesini yok ettik. Sıkntımız onlara geceleyin veya onlar gündüz uykularında iken birden geliverdi.

5- Sıkıntımız onlara geldiğinde artık çağrıları, "Şüphesiz ki biz yanlış yapanlardandık" demelerinden başka bir şey olmadı.

6- Kendilerine (elçi)  gönderilmişlere kesinlikle bilgi isteyeceğiz, (elçi olarak) gönderilmiş olanlara da kesinlikle bilgi isteyeceğiz.

7- (Yaptıklarını) onlara kesinlikle bilgi ile anlatacağız. Biz onları algılayamayanlar değildik.

8- Ve o gün, tartı gerçektir. Artık kimin tartılacakları ağır gelirse, işte onlar arzuladığına kavuşacakların ta kendileridir.

9- Ve kimin tartılacakları hafif gelirse işte onlar ayetlerimize karşı yanlış yapmakta olduklarından dolayı kendilerini zarara uğratanlardır.

10- Ve and olsun size yeryüzünde yerleşim imkânı verdik ve orada size geçimlikler var ettik. Pek az şükrediyorsunuz.

11- Ve and olsun ki sizi yarattık, sonra sizi suretlendirdik, sonra meleklere "Adem'e boyun eğin" dedik. Derhal boyun eğdiler, ancak İblis hariç. O boyun eğenlerden olmadı.

12- (Allah) dedi ki: "Sana buyurduğum zaman seni boyun eğmekten alıkoyan ne idi?" (İblis) dedi ki: " Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

13- (Allah) dedi ki:" İn oradan artık orada senin için büyüklenmek olmaz. Hemen çık, çünkü sen aşağılananlardansın."

14- (İblis) dedi ki: "Harekete geçirilecekleri güne kadar beni gözet."

15- (Allah) dedi ki: "Şüphesiz ki sen gözetilmişlerdensin."

16- 17- (İblis) dedi ki: "Beni azdırman sebebiyle, ben de onlar için senin dosdoğru yoluna kesinlikle oturacağım. Sonra onlara önlerinden ve arkalarından, sağlarından ve sollarından kesinlikle geleceğim. Ve onların çoğunu şükrediciler olarak bulamayacaksın."

18- (Allah) dedi ki: "Kınanmış kovulmuş olduğun halde oradan çık. And olsun ki onlardan kim sana uyarsa, kesinlikle cehennemi toplu halde sizden olanlarla dolduracağım."

19- Ve (dedik ki)" Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yeyin ve yalnız şu ağaca yaklaşmayın, aksi takdirde yanlış yapanlardan olursunuz."

20- Bunun üzerine şeytan ikisine, kendilerinden gizlenmiş olan avret mahallerini açığa vurmak için fısıldayarak dedi ki: " Rabbiniz ikinizi bu ağaçtan ancak iki melek olursunuz veya ölüm yüzü görmeyenlerden olursunuz diye sakındırdı."

21- Ve ikisine, "Ben ikiniz için içtenlikle öğüt vericilerdenim" diye de yemin etti.

22- Böylece ikisini aldanmaya sarkıttı. İkisi ağaçtan tattıklarında avret mahalleri ikisine açığa çıktı. Ve ikisi cennetin yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Ve Rableri ikisine: " Ben ikinizi bu ağaç(a yaklaşmak)tan sakındırmadım mı? ve ikinize "Şeytan ikiniz için muhakkak ki apaçık düşmandır" demedim mi?" diye seslendi.

23- İkisi dediler ki: "Rabbimiz biz kendimize yanlış yaptık. Eğer bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen, kesinlikle zarar edicilerden oluruz.

24- (Allah) "Birbirinize düşman olarak inin. Ve sizin için yeryüzünde belirli bir vakte kadar yerleşim ve yararlanma vardır" dedi.

25- (Allah) "Orada yaşayacak ve orada ölecek ve oradan çıkarılacaksınız" dedi.

26- Ey Ademoğulları, size avret mahallerinizi örtecek ve süs olacak elbise indirdik. Korunma elbisesi işte o daha hayırlıdır. Bu Allah'ın ayetlerindendir, umulur ki hatırlarlar.

27- Ey Ademoğulları, şeytan, babanızı ananızı, avret mahallerini kendilerine göstermek için elbiselerini çekip soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de kötüye düşürmesin. Çünkü o ve onun yandaşları, sizin onları görmediğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları inanmayanların yönelenleri yaptık.

28- Ve onlar bir hayasızlık yaptıkları zaman, "Atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah'ta bize bunu buyurdu" dediler. De ki: "Allah hayasızlığı buyurmaz. Allah üzerine (doğruluğun) bilmediğiniz birşeyi mi söylüyorsunuz?"

29- De ki: "Rabbim hakkaniyetli olmayı buyurdu. Her secde yerinde yüzünüzü doğru tutun. Ve hayat nizamını sadece O'na katışıksız kılanlar olarak O'na çağrı yapın.Sizi ilkin yarattığı gibi (O'na) geri döneceksiniz."

30- Bir bölümünü doğru yola iletti ve bir bölümüne de sapıklık hak oldu. Çünkü onlar şeytanları Allah'ın aşağısından yönelenler edinmişler ve kendilerinin muhakkak doğru yolu bulmuş olduklarını hesap ediyorlardı.

31- Ey Ademoğulları, her secde yerinde giysilerinizi* giyin. Ve yeyin ve için ve savurganlık yapmayın. Muhakkak ki O, savurganları sevmez.

*"Zinet" kelimesine giysi anlamını verme nedenimiz, müşriklerin giyinik tavafı haram saymaları nedeniyle tarihsel bağlamı dikkate almamızdır.

32- De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı giysiyi ve rızıktan temiz olanlarını kim yasakladı? De ki: O, dünya yaşamında inananlar için (helal)*dir. Kalkışın gününde ise (inkarcılar için haram)* sadece inananlar için (helal)* dir. Bilenler topluluğu için ayetleri ayrıntılı olarak böylece açıklıyoruz

*Bu parantezleri açma sebebimiz, aynı surenin 50. ayeti ile bağlantı kurduğumuz içindir.

33- De ki: Rabbim ancak ve ancak, hayasızlıkları, onlardan açık olanını ve gizli olanını ve günah işlemeyi ve meşru bir neden olmaksızın saldırganlığı ve Allah'a hakkında yetki indirmediği halde ortak koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasakladı.

34- Her toplum için bir son süre vardır. Artık son süreleri geldiği zaman ne bir saat sonralanırlar ve ne de öne çekilirler.

35- Ey Ademoğulları, size içinizden benim ayetlerimi anlatan elçiler gelir de, kim korunmuş ve durumunu doğrultmuşsa artık onlara ne kaygı vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir.

36- Ve onlar ki ayetlerimizi yalanladılar ve onlardan büyüklendiler, işte onlar ateşin arkadaşlarıdır. Onlar orada ölüm görmeyeceklerdir.

37- Artık Allah üzerine yalan ortaya atmış veya O'nun ayetlerini yalanlamış olandan daha yanlış yapan kimdir? İşte onlara yazgıdan hisseleri (ölümlerine kadar) kavuşacaktır. Nihayet elçilerimiz onlara ömürlerini tamamlamaya geldiği zaman onlara, "Allah'ın aşağısından çağırmakta olduklarınız nerede?" dediler. (Onlar da) "Bizden saptılar" dediler. Ve böylece kendilerinin örtücüler olduklarına dair aleyhlerine tanıklık ettiler.

38- (Allah) "Sizden önce gelip geçmiş cin ve insandan olan toplumla ateşe girin" dedi. Her ne zaman bir toplum (ateşe) girdiyse  yoldaşını dışladı. Nihayet birbirlerine yetişip orada toplu halde olunca, onların sonrakileri onların öncekileri için, "Rabbimiz işte bunlar bizi saptırdılar, onlara ateşten, bir kat fazla azap ver" dedi. (Allah) "Hepiniz için bir kat fazla vardır. Fakat siz bilmiyorsunuz" dedi.

39- Onların öncekileri, onların sonrakilerine dedi ki: "Sizin bizim üzerimizde bir üstünlüğünüz yoktur (azap hepimiz için aynıdır).O halde kazanmakta olduklarınızdan dolayı tadın azabı."

40- Şüphesiz ki onlar ayetlerimizi yalanladılar ve onlardan büyüklendiler. Onlar için göğün kapıları açılmaz ve deve iğnenin deliğinden girinceye kadar cennete giremezler. Biz suçlulara işte böyle karşılık veririz.

41--Onlar için cehennemden bir yatak, üstlerinde de (ateşten) örtüler vardır. Biz yanlış yapanlara işte böyle karşılık veririz.

42- Ve onlar ki inandılar ve doğrulukları işlediler ki, bir kimseyi genişliğinden başkasıyla yükümlü tutmayız. İşte onlar cennetin arkadaşlarıdır. Onlar orada ölüm görmeyeceklerdir.

43- Ve göğüslerinde kinden ne varsa çekip çıkardık. Altlarından nehirler akar. "Övgü Allah'adır. O'ki bizi buna (cennete)iletti. Eğer Allah bizi (cennete)iletmemiş olsaydı, biz kendimizi (cennete) iletebilecek değildik. And olsun ki Rabbimizin elçileri gerçekliği getirdi" dediler. Ve onlara "İşlemekte olduklarınızdan dolayı ona varis kılındığınız cennet işte bu dur" diye seslenildi.

44- 45- Ve cennetin arkadaşları, ateşin arkadaşlarına, "Biz Rabbimizin bize söz verdiğini gerçekleşmiş olarak bulduk. Artık siz de Rabbinizin size söz verdiğini gerçekleşmiş olarak buldunuz mu?" diye duyurdu. Dediler ki: "Evet." Derken aralarından bir duyurucu, "Allah'ın dışlaması yanlış yapanların üzerinedir. Onlar ki Allah'ın yolundan uzaklaştıranlar ve onda eğrilik durumu peşine düşenler ve onlar sonrakini örtenlerdi" diye duyurdu.

46- Ve ikisinin arasında engel vardır. A'raf'ın üzerinde de bir takım adamlar vardır ki, onların her birini (durumlarının) belirtilerinden tanırlar. Ve onlar cennetin arkadaşlarına, "Selâm üzerinize olsun" diye seslendiler. Onlar oraya henüz girmediler fakat girmeyi umuyorlar.

47- Ve gözleri ateşin arkadaşlarının karşısına çevrildiği zaman, "Rabbimiz bizi yanlış yapanlar topluluğu ile beraber kılma" dediler.

48- 49- Ve A'raf'ın arkadaşları, (durumlarının) belirtilerinden tanımakta oldukları adamlara seslenerek, "Ne toplu halde olmanız ne de büyüklenmekte olmanız sizden bir zenginlik sağlamadı. Allah onları rahmete kavuşturmayacaktır diye yemin ettiğiniz bunlar mı? dediler. (Allah'ta onlara şöyle dedi) "Girin cennete size kaygı yoktur ve sizler üzülecek olanlar değilsiniz."

50- Ve ateşin arkadaşları, cennetin arkadaşlarına, "Bize su'dan veya Allah'ın size verdiği rızıktan dökün" diye seslendi. (Onlar da) "Şüphesiz ki Allah, örtücülere bu ikisini yasakladı" dediler.

51- Onlar ki, eğlence ve oyunu hayat nizamı edinmiş ve dünya yaşamı onları aldatmıştı. Artık onlar bu günlerine karşılaşmayı unuttukları ve ayetlerimizi ısrarla reddediyor oldukları gibi, bu gün biz de onları unuturuz.

52- Ve and olsun ki biz onlara, onu bilgi üzere ayrıntılı şekilde açıkladığımız, inananlar topluluğu için klavuz ve rahmet olan bir kitap getirmiştik.

53- Onlar, onun (inkarcılar için verdiği haberin) dönüşümünden başka bir şeyi mi gözetiyorlar? Onun (inkarcılar için verdiği haberin) sonucu meydana geldiği gün, önceden onu unutmuş olanlar, "Rabbimizin elçileri  kesinlikle bize gerçekliği getirmiş. Artık bizim için eşlikçiler varmı ki bize eşlik ederler veya geri döndürülelim de, artık bu işlemekte olduğumuzdan başkasını işleyelim" derler. Kendilerini kesinlikle zarara uğratmışlar, ortaya atmakta oldukları (sahte ilahları) onlardan sapmıştır (kaybolmuştur).

54- Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra taht üzerinde (yönetime) oturan, geceyi onu durmadan isteyen gündüze örten, güneş ve ay ve yıldızları buyruğuna boyun eğdiren Allah'tır. Dikkat edin, yaratma ve emr (yönetme) O'nundur. En yüce hayır kaynağı olan Allah, alemlerin Rabbidir.

55- Rabbinize yalvarıp yakararak ve saklıca çağrı yapın. Şüphesiz ki O, sınırı aşanları sevmez.

56- Ve yeryüzünde, onun doğrultulmasından sonra bozuculuk yapmayın. Ve O'na kaygılanarak ve umarak çağrı yapın. Şüphesiz ki Allah'ın rahmeti güzel davrananlara yakındır.

57- O, rahmetinin önünden müjdeci olarak rüzgarları gönderendir. Nihayet (o rüzgarlar) ağır bulutları pek hafifmiş gibi kaldırdığı zaman, onu ölü bir yerleşim bölgesine süreriz de onunla su indirir, böylece onunla her çeşit ürünlerden çıkarırız. Ölüleri de işte böyle çıkarırız, umulur ki hatırlarsınız.

58- Ve (toprağı) temiz yerleşim bölgesinin bitkisi, kendisinin Rabbinin duyumuyla (kolayca ve güzel) çıkar. (Toprağı) murdar olan (beldenin bitkisi) ise zorlukla uğraşmaktan başka bir şekilde çıkmaz. Şükredenler topluluğu için delilleri çeşitli yönlerden böyle açıklıyoruz.

59- And olsun ki Nuh'u kendi topluluğuna gönderdik ve dedi ki: "Ey topluluğum Allah'a kulluk edin. Sizin için ilah'tan O'ndan başkası yoktur. Şüphesiz ki ben sizin için büyük gün azabından kaygılanıyorum."

60- Kendi topluluğundan ileri gelenleri dedi ki: "Şüphesiz ki biz seni kesinlikle apaçık sapıklık içinde görüyoruz."

61-62- 63- (Nuh) dedi ki: "Ey topluluğum bende bir sapıklık yoktur. Ben ancak alemlerin Rabbinden (gönderilen) bir elçiyim. Ben size Rabbimin mesajlarını ulaştırıp duyuruyorum ve ben size içtenlikle öğüt veriyorum ve ben Allah'tan sizin bilmediklerinizi biliyorum. İçinizden bir adam(vasıtasıyl)a  sizi uyarması, korunmanız ve merhamet olunmanız için Rabbinizden hatırlatma gelmesi sizi şaşırttı mı?"

64- Uyarılarına rağmen onu yalanladılar. Bunun üzerine biz de onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık ve ayetlerimizi yalanlayanları ise boğduk. Çünkü onlar körler topluluğu idiler.

65- Ve Ad'a da kardeşleri Hud'u (gönderdik) dedi ki: "Ey topluluğum Allah'a kulluk edin. Sizin için ilah'tan O'ndan başkası yoktur. Halâ korunmayacak mısınız?"

66- Kendi topluluğundan örten ileri gelenler dedi ki: "Şüphesiz biz seni kesinlikle bir akılsızlık içinde görüyor ve şüphesiz biz senin kesinlikle yalancılardan olduğun sanısına sahibiz."

67- 68- 69 (Hud) dedi ki: "Ey topluluğum bende bir akılsızlık yoktur. Ben ancak alemlerin Rabbinden (gönderilmiş) bir elçiyim. Ben size Rabbimin mesajlarını ulaştırıyorum ve ben sizin için güvenilir bir içtenlikle öğüt vericiyim. İçinizden bir adama sizi uyarması için Rabbinizden hatırlatma gelmesi sizi şaşırttı mı? Ve hatırlayın ki Nuh toplumundan sonra onların ardına gelenler yapmış ve yaratılışta sizi onlardan dafa fazla geniş tutmuştu. Artık arzulağınıza kavuşabilmeniz için Allah'ın nimetlerini hatırlayın."

70- (Topluluğu) dediler ki: "Sen bize O tek olan Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın kulluk etmekte olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen bize söz vermekte olduğun şeyi haydi  getir."

71- (Hud) dedi ki: "Rabbinizden muhakkak ki üzerinize pislik ve gazap çökmüştür. Allah'ın haklarında  yetki indirmediği, sizin ve atalarınızın onları isimlendirdiği, birtakım isimler hakkında benimle mi tartışıyor musunuz? Artık gözetin şüphesiz ki ben de sizinle beraber gözetenlerdenim."

72- Bunun üzerine, onu ve onunla beraber olanları bizden bir rahmetle kurtardık ve ayetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmayanların ise arkasını kestik. 

73- 74- Ve Semud'a da kardeşleri Salih'i (gönderdik) dedi ki: "Ey topluluğum Allah'a kulluk edin. Sizin için ilah'tan O'ndan başkası yoktur. Size Rabbinizden kesinlikle apaçık bir delil gelmiştir. İşte bu sizin için bir delil olarak Allah'ın dişi devesidir. Onu bırakın da Allah'ın arz'ında yesin .Ve ona sakın kötülükle dokunmayın yoksa acı azap sizi yakalar. Ve hatırlayın ki sizi Ad'dan sonra sizleri onların ardına gelenler yapmış ve sizi bu ülkeye yerleştirmişti.Ovalarından köşkler ediniyor ve dağları evler haline yontarak evler haline getiriyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın ve bozucular olarak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın."

75- Kendi topluluğundan büyüklenen ileri gelenler, içlerinden inanmış olan zayıf bırakılmışlara dedi ki: "Siz Salih'in kendisinin Rabbinden gönderilmiş olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?" Dediler ki: "Şüphesiz ki biz onunla gönderilmiş olana inananlarız."

76- Büyüklenenler dedi ki: "Şüphesiz ki biz de sizin inandığınızı örtücüleriz."

77- Derken, dişi deveyi ayaklarından kestiler ve böylece Rablerinin buyruğundan (çıkıp) ileri gittiler. Ve dediler ki: "Ey Salih, eğer gönderilmişlerden isen  bize söz vermekte olduğun şeyi getir."

78- Derken, şiddetli sarsıntı onları tuttu, bunun sonucunda yurtlarında diz üstü çökenler oldular.

79- O da onlardan (başka tarafa) yöneldi ve dedi ki: "Ey topluluğum and olsun ki Rabbmin mesajını size ulaştırıp duyurdum ve size içtenlikle öğüt verdim. Fakat siz içtenlikle öğüt verenleri sevmiyorsunuz."

80- 81- Ve Lut'u da (gönderdik). Hani topluluğuna demişti ki: "İnsanlardan  bir kimsenin bile onunla sizin önünüze geçmediği (sizden önce kimsenin işlemediği) hayasızlığa mı varıyorsunuz? Şüphesiz ki siz kadınların aşağısından (cinsel) düşkünlükle adamlara varıyorsunuz. Hayır siz savurganlar topluluğusunuz."

82- Kendi topluluğunun ona cevabı, "Onları şehrinizden çıkarın, çünkü onlar (erkeklere varmayarak) çok temiz kalan insanlar" demelerinden başka bir şey olmadı.

83- Bunun üzerine, karısı hariç onu ve (inanan) halkını kurtardık. O, geride kalanlardan oldu.

84- Üzerlerine (azabı) yağmur halinde yağdırdık. Artık gözet suçluların sonu nasıl oldu?

85- 86- 87- Ve Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik dedi ki: "Ey topluluğum Allah'a kulluk edin. Sizin için ilah'tan O'ndan başkası yoktur. Size Rabbinizden kesinlikle apaçık bir delil gelmiştir. Artık ölçeği ve tartıyı tastamam yapın. Ve insanların eşyalarını(n değerini) düşük tutmayın.Ve yeryüzünde onun doğrultulmasından sonra bozuculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz sizin için böyle yapmanız daha hayırlıdır. Ve O'na inanmış kimseyi tehdit ederek ve Allah'ın yolundan uzaklaştırarak ve onda eğrilik peşine düşerek her yola oturmayın. Ve hatırlayın ki siz pek az idiniz, sizi (Allah) çoğalttı. Ve bozucuların sonu nasıl oldu bir gözetin. Eğer içinizden bir grup onunla gönderildiğime inanmış ve bir grupta inanmamışlarsa, artık Allah aramızda karar verinceye kadar direnerek (bana karşı) gayret etmeye devam edin. O, karar vericilerin hayırlısıdır."

88- 89- Kendi topluluğundan büyüklenen ileri gelenler dedi ki: "Ey Şuayb, seni ve seninle beraber olan inananları şehrimizden kesinlikle çıkaracağız veya kesinlikle bizim ortak değerimize tekrar döneceksiniz." (Şuayb) dedi ki: "Ve eğer ki biz onu istemeyenlerden olsakta mı (döndüreceksiniz)? Allah bizi ondan kurtardıktan sonra eğer sizin ortak değerinize geri dönecek olursak, o takdirde Allah üzerine yalan ortaya atmış oluruz. Rabbimiz olan Allah'ın dilemesi hariç, bizim için ona geri dönmek olmaz. Rabbimizin ilimce her şeyi geniştir. Biz Allah'a güvendik.Rabbimiz, bizimle topluluğumuz arasını gerçeklik ile aç, sen açanların hayırlısısın."

90- Ve kendi topluluğundan örten ileri gelenler dedi ki: "And olsun ki eğer Şuayb'e uyacak olursanız,o  takdirde siz de zarar edenlerdensiniz."

91- Derken, şiddetli sarsıntı onları tuttu, bunun sonucunda yurtlarında diz üstü çökenler olarak sabaha çıktılar.

92- Onlar ki Şuayb'ı yalanladılar, sanki orada hiç zenginlik yaşamamış gibi oldular. Onlar ki Şuayb'ı yalanladılar, ve onlar zarar edenlerin ta kendileri oldular.

93-  Onlardan (başka tarafa) yöneldi ve dedi ki: "Ey topluluğum and olsun ki Rabbmin mesajlarını size ulaştırıp duyurdum ve size içtenlikle öğüt verdim. Artık örtücüler toplululuğuna nasıl üzülebilirim?"

94- Ve bir şehre haberci göndermedik ki, oranın halkını yalvarıp yakarsınlar diye sıkıntı ve darlık ile yakalamamış olalım.

95- Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerini güzelliğe (bolluğa) değiştirdik. Nihayet çoğaldılar ve "Atalarımıza da kesinlikle (önce)darlık ve (sonra) ferahlık dokunmuştu" dediler. Bunun üzerine biz de onları farkında olmadıkları bir halde ansızın yakaladık.

96- Ve eğer şehirlerin halkı inanmış ve korunmuş olsalardı, o takdirde üzerlerine gökten ve yerden bollukları açardık. Fakat yalanladılar, biz de kazanmakta oldukları sebebiyle onları yakaladık.

97- O şehirlerin halkı, sıkıntımızın geceleyin onlar uyumuş haldeler iken onlara gelmesinden güvende mi oldular?

 98- Veya o şehirlerin halkı, sıkıntımızın, kuşluk vakti onlar oyalanır halde iken onlara gelmesinden güvende mi oldular?

99- (Şehirlerin halkı) Allah'ın tuzağından* güvende mi oldular? Fakat Allah'ın tuzağından zarar edenler topluluğundan başkası güvende olmaz.

*Allah'ın kulu hiç farkedemeyeceği bir şekilde yakalaması, onu adım adım helake sürüklemesi. (Zemahşeri)

100- (Helak olan şehirlerin) halkından sonra, yeryüzüne varis olanları doğru yola iletme(ye yetme)di mi? Şayet dilemiş olsaydık günahlarını(n karşılığını) onlara eriştirir ve kalplerinin üzerini damgalardık ta, onlar artık işitemez hale düşerlerdi.

101- İşte o şehirler, sana onların haberlerinden anlatıyoruz. Ve and olsun ki elçilerimiz onlara apaçık deliller getirmişti. Önceden yalanlamaları sebebiyle inananlar olmadılar. Allah örtücülerin kalbini böylece damgalar.

102- Ve onların hiçbirini sözüne bağlı bulmadık. Fakat onların hepsini itaatten çıkanlar olarak bulduk.

103- Sonra onların arkalarından Musa'yı, delillerimizle Firavun ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar ayetlerimize karşı yanlış yaptılar. Bozucuların sonu nasıl oldu artık bir gözet.

104- 105- Ve Musa dedi ki: "Ey Firavun, şüphesiz ki ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim. Üzerimdeki vazife Allah üzerine hakikatten başkasınını demememdir. Size Rabbinizden apaçık bir delil getirdim, artık İsrailoğullarını benimle beraber gönder."

106- (Firavun) dedi ki: "Eğer bir ayet getirmişsen, eğer doğru söyleyenlerden isen hemen onu getir."

107- 108- Bunun üzerine (Musa) asasını karşısına attı. Attığında asa birden apaçık bir yılan oldu. Ve elini (koynundan) çekip çıkardı bakanlar için birden eli bembeyaz oldu.

109- 110- Firavun topluluğundan olan ileri gelenler dedi ki: "Şüphesiz ki bu bilici bir sihirbazdır. Sizi  toprağınızdan çıkarmak istiyor." (Firavun dedi ki): "Ne (yapmamı) buyuruyorsunuz?"

111- 112- (İleri gelenler) dediler ki: "Onu ve kardeşini beklet ve şehirlere sürüp toplayıcılar gönder. Bütün bilgin sihirbazları sana getirsinler."

113- Sihirbazlar Firavun'a geldi. "Eğer üstün gelenler biz olursak muhakkak emek karşılığı bizim içindir" dediler.

114- (Firavun) dedi ki: "Evet, o takdirde siz yakınlaştırılmışlardansınız."

115- (Sihirbazlar) dediler ki: "Ya sen karşımıza (ilk) atarsın, ya da karşına (ilk) atanlar biz oluruz ey Musa."

116- (Musa) dedi ki: "Siz karşıma atın." Attıklarında insanların gözlerini büyülediler, onları ürkütmek istediler ve onlara büyük sihir getirdiler.

117- Musa'ya "Asanı at" diye vahyettik. (Attığında) asa birden onların döndürmekte olduklarını yutuyor.

118- Böylece hakikat ortaya çıktı, ve işlemekte oldukları geçersiz oldu.

119- Orada üstün gelindiler ve küçülenler olarak çevrildiler.

120- 121- 122- Ve sihirbazlar boyun eğenler olarak atıldılar. "Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandık" dediler.

123- 124- Firavun dedi ki: "Ben size duyuru yapmadan önce ona inandınız. Bu, kesinlikle halkını oradan çıkarmak için şehirde kurduğunuz bir tuzaktır. İleride bileceksiniz. Ellerinizi ve ayaklarınızı kesinlikle çaprazlama keseceğim, sonra kesinlikle toplu halde asacağım."

125- 126- Dediler ki: "Şüphesiz ki biz Rabbimize çevrilicileriz.Sen bizden, Rabbimizin delilleri bize geldiğinde onlara  inanmış olmamızdan başka bir sebeple nefret duymuyorsun. Rabbimiz, bize direnerek gayret etme gücü yağdır ve ömrümüzü sana teslim olanlar olarak tamamla."

127- Firavun topluluğundan olan ileri gelenler dedi ki: "Musa'yı ve onun topluluğunu, bu toprakta bozuculuk yapmaları ve seni ve senin ilahlarını da bırakması için mi bırakacaksın?" (Firavun) dedi ki: "Oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını ise yaşatacağız. Şüphesiz ki biz onların üzerinde boyun eğdirici bir güce sahibiz."

128- Musa topluluğuna dedi ki: "Allah'a yardım talebinde bulunun ve direnerek gayret edin.Şüphesiz ki  yeryüzü Allah'ındır, onu kullarından dileğine varis kılar. Ve sonuç korunanlarındır."

129- Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de ve geldikten sonra da rahatsız edildik." (Musa) dedi ki: "Rabbinizin düşmanınızı yok etmesi ve bu toprakta sizi onların ardına getirmesi ve nasıl işler işleyeceğinizi gözetmesi umulur."

130- Ve and olsun ki Firavun halkını hatırlamaları için kıtlık ve ürünlerden noksanlaştırma ile yakaladık.

131- Onlara güzellik (bolluk) geldiği zaman "Bu bizdendir" dediler. Ve eğer onlara kötülük erişirse Musa'ya ve onun beraberinde olanlara yüklerlerdi. Dikkat edin, onların yüklemeleri (nin sebebi) ancak ve ancak Allah katındadır, fakat hiçbiri bilmezler.

132- Ve dediler ki: "Bizi onunla büyülemek için delilden her ne getirirsen biz sana inananlar değiliz."

133- Bunun üzerine biz de (zamanlara) ayrılmış deliller olarak onların üzerine tufan ve çekirge ve haşere ve kurbağalar ve kan gönderdik. Bunlara rağmen yine büyüklendiler ve suçlular topluluğu oldular.

134- Üzerlerine sarsıntı çöktüğünde dediler ki "Ey Musa, Rabbinin senin yanındaki söze göre bizim için çağrı yap. And olsun ki eğer bizden bu sarsıntıyı kaldırırsan o takdirde sana inanacağız ve İsrailoğullarını senin beraberinde göndereceğiz."

135- Onlardan sarsıntıyı, (yeni bir sarsıntıya) ulaşacakları bir süreye kadar kaldırdığımız zaman, onlar birden sözlerini bozuyorlardı.

136- Bunun üzerine biz de onlardan denizde boğmak suretiyle intikam aldık. Çünkü onlar delillerimizi yalanlamışlar ve onlara karşı duyarsız kalmışlardı.

137- Ve zayıf bırakılmışlar topluluğunu, bereketli kıldığımız o yeryüzünün doğularına ve batılarına varis yaptık. Ve senin Rabbinin İsrailoğullarına olan güzel sözü, direnerek gayret etmelerinden ötürü böylece tamam oldu (yerine geldi). Ve Firavun ve topluluğunun oluşturuyor olduğunu ve yükselttiklerini yerle bir ettik.

138-139- Ve İsrailoğullarını denizi geçirdik, derken kendilerine ait putların üzerine saygı ile kapanan bir topluluğa geldiler. Dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları gibi bize de bir ilah yap." (Musa) dedi ki: "Şüphesiz ki siz bilgisizce hareket etmekte olan bir topluluksunuz. Şüphesiz ki bunların içinde oldukları şey yıkılmaya mahkumdur ve işlemekte oldukları da geçersizdir."

140- (Musa devamen) dedi ki: "O, sizi alemler (Firavun ve ordusu) üzerine üstün yapmışken size ilah olarak Allah'tan başkasının peşine mi düşerim?

141- Ve bir zaman, oğullarınızı öldürmek kadınlarınızı yaşatmak suretiyle, size azabın kötüsüne süren Firavun ordusundan* sizi kurtarmıştık. Ve sizin için bunda Rabbinizden büyük lütuf ile deneme vardı.

 * "Al-i Fir'avne kelimesine "Firavun ve ordusu" anlamı verme sebebimiz, suda boğulanların onlar olmasındandır.

142- Ve Musa ile otuz gece sözleştik ve otuzu on ile tamamladık. Ve böylece onun Rabbinin belirlediği vakit kırk geceye tamam oldu. Ve Musa, kardeşi Harun'a dedi ki: "Toplumumda bana ardıllık et ve doğru ol ve bozucuların yoluna uyma."

143- Ve Musa belirlediğimiz vaktimiz için geldiğinde ve onun Rabbi onunla konuştu. (Musa) dedi ki: "Rabbim bana görün de seni gözeteyim." (Allah) dedi ki: "Sen beni asla göremezsin. Ancak şu dağı gözet, eğer o yerinde kalırsa artık o zaman sen de beni görebilirsin." Onun Rabbi kendisini dağda ortaya çıkardığında, onu dümdüz yaptı ve Musa baygın halde yere düştü. Kendisine gelip yerden kalktığında dedi ki: "Sen her türlü eksikten uzaksın. Sana (itaatle) döndüm ve ben inananların öncüsüyüm."

144- (Allah) dedi ki: " Ey Musa, mesajlarımla ve konuşmamla seni insanlar üzerinde süzdürdüm. Artık sana verdiğimi tut ve şükredenlerden ol."

145- Ve biz onun için levhalarda her şeyden bir öğüt ve her şeyin ayrıntılı bir açıklamasını yazdık. (Musa'ya) artık onu kuvvetlice tut, kendi topluluğuna da onu en güzel şekilde tutmalarını buyur. Yoldan çıkanların yurdunu size yakında size göstereceğim (dedik).

146- Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri delillerimden çevireceğim. Ve onlar her delili görseler, ona inanmazlar. Ve onlar erginliğin yolunu görseler, onu yol olarak edinmezler. Ve onlar azgınlığın yolunu görseler, onu yol olarak edinirler. Bunun nedeni delillerimizi yalanlamış ve onları duyarsız kalmalarındandır.

147- Ve delillerimizi ve sonrakinin karşılaşmasını yalanlamış olanların işledikleri boşa gitmiştir. Onlar işlemekte olduklarından başkasıyla mı karşılık görecekler?

148- Ve Musa topluluğu onun ardından, onların (altın gümüş gibi) değerli süslerinden, onun böğürmesi olan bir buzağı heykeli (ni ilah) edindi. Görmediler mi o, onlarla konuşmuyor ve onları bir yola iletmiyor. Onu (ilah) edindiler ve yanlış yapanlardan oldular. 

149- Ve (başları pişmanlıkla) ellerine düşürüldüğünde ve onlar kesinlikle saptıklarını gördüler. "And olsun ki eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bağışlamazsa, o takdirde zarar edenlerden oluruz" dediler.

150- Ve Musa kendi topluluğuna, öfkeli kederli bir durumda olduğu halde döndüğünde dedi ki:"Benim ardımdan bana ne sıkıntılı ardıllık ettiniz. Rabbinizin buyruğuna acele mi ettiniz?" Ve levhaları karşılarına attı ve kardeşinin başını tutarak onu kendisine doğru çekti. (Kardeşi) "Annem oğlu şüphesiz ki bu topluluk beni zayıf düşürdü ve neredeyse beni öldüreceklerdi. Artık düşmanları bana güldürme ve beni yanlış yapanlar topluluğu ile beraber tutma" dedi.

151- (Musa) "Rabbim beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine girdir. Ve sen merhamelilerin en merhametlisisin" dedi.

152- Buzağıyı (ilah) edinmiş olanlara dünya yaşamında Rablerinden gazap ve alçaklık kavuşacaktır. Ve biz (yalan) ortaya atıcılara işte böyle karşılık veririz.

153- Ve onlar ki kötülükleri işlediler, sonra bunların ardından (itaatle)döndüler ve inandılar. Şüphesiz ki senin Rabbin bunun ardından kesinlikle bağışlayıcı merhamet edicidir.

154- Ve Musa'dan öfke yatıştığında, nüshasında "Rablerinden ürkenler için kılavuz ve rahmet"  (yazılı) olan levhaları aldı.

155- 156- Ve Musa, belirlediğimiz vakit için topluluğundan yetmiş adam seçti. Şiddetli sarsıntı onları tuttuğunda dedi ki: "Rabbim şayet dilemiş olsaydın önceden onları da ve beni de yok ederdin. İçimizdeki akılsızların yapmış olduğu yüzünden bizi yok eder misin? Bu senin denemenden başka bir şey değildir. Onunla sen dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim yönelenimizsin, artık bizi bağışla ve bize merhamet et ve sen bağışlayıcıların hayırlısısın. Ve bize bu şimdikinde ve sonrakinde güzellik yaz. Şüphesiz ki biz sana döndük." (Allah) dedi ki: "Azabımı dilediğime eriştiririm. Ve rahmetim her şeye geniştir. Onu da korunanlar ve arınmayı yerine getirenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım."

157- Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil'de onu yazılı olarak buldukları (önceden) kitap bilgisi olmayan* Haberci Elçi'ye uyarlar. (O elçi) onlara benimseneni buyuruyor ve benimsenmeyenden vazgeçiriyor ve onlara temizleri serbest bırakıyor ve murdarları ise yasaklıyor ve onlardan üzerlerindeki ağır yüklerini ve kelepçeleri indiriyor. Onlar ki ona inandılar ve ona sahip çıktılar ve ona yardım ettiler ve onun beraberindeki indirilmiş olan ışık vericiye uydular. İşte onlar var ya, onlar arzuladığına kavuşacaklardır.

"El-ümmiyyun" kelimesi okuma yazma bilmemeyi değil, kendilerine kitap gelmemiş olan Arap toplumunu ifade etmektedir. Bu isim Yahudi ve Hristiyanlar tarafından kendilerinden olmayan Araplara verilmiştir. Bknz Kur'an (3.20.75- 62. 2)

 158- De ki: "Ey insanlar, şüphesiz ki ben, göklerin ve yerin yönetim hükümranlığı O'nun olan, O'ndan başka ilah olmayan, yaşatan ve öldüren Allah'ın, toplu haldeki size (gönderilmiş)elçisiyim.Artık Allah'a ve onun, Allah'a ve kelimelerine inanan (önceden) kitap bilgisi olmayan Haberci Elçisine inanın ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız."

159- Ve Musa'nın topluluğu içinden bir toplum vardı ki onlar, gerçekliğe iletir ve onunla denkliği sağlarlardı.

160- Ve onları oniki torun toplumu haline ayırdık. Musa'ya, topluluğu ona su vermesini istediği zaman, "Asa'nı taşa vur" diye vahyettik. Birden ondan oniki su gözesi fışkırdı. (İsrailoğullarından olan) bütün insanlar  içecek yerlerini bildi. Ve bulutu üzerlerine gölge yaptık ve üzerlerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Size rızık olarak verdiğimiz temiz şeylerden yeyin" (dedik). Ve onlar yanlışı bize yapmadılar, fakat yanlışı kendilerine yapıyorlardı.

161- Ve bir zaman onlara, "Şu şehre yerleşin ve ondan istediğiniz yerden yeyin ve "Günahlarımızı üzerimizden dök" deyin ve kapıdan boyun eğmiş olarak girin ki yanılgılarınızı bağışlayalım. Güzel davrananlara (karşılığını) artıracağız" denilmişti.

162- Fakat içlerinden yanlış yapanlar, kendilerine denilmiş olan sözü başka sözle değiştirmişler, buna karşılık biz de, yanlış yapmakta olduklarından dolayı üzerlerine, gökten sarsıntı göndermiştik.

163- Ve onlara denizin hazırındaki şehirden bilgi iste. Hani onlar tatil(Cumartesi)de sınırı aşıyorlardı. Balıkları, tatil(Cumartesi) günlerinde onlara açıktan açığa geliyor, tatil Cumartesi) olmayan günde ise onlara gelmiyordu. İtaatten çıkmalarından dolayı onları böyle deniyorduk.

164- Ve hani içlerinden aynı inanca sahip bir toplum şöyle demişti: "Allah'ın yok edeceği veya şiddetli azapla azaplandıracağı bir topluluğa niçin öğüt veriyorsunuz?" (Onlarda) "Rabbinize karşı bir mazeret ve onların korunması için (öğüt veriyoruz)" demişlerdi.

165- Artık ne zaman ki onunla kendilerine hatırlatıldıkları şeyleri unuttular, biz de kötülükten vazgeçirenleri kurtarmış, yanlış yapanları ise itaatten çıkmalarından dolayı sıkıntılı azapla yakalamıştık.

166- Artık ne zaman ki vazgeçirildikleri şeyin dışına çıkıp azdılar,  onlara "Kovalanan maymunlar olun" demiştik.

167- Hani senin Rabbin, onların üzerlerine kalkışın gününe kadar, onlara azabın kötüsüne sürecek olanları kesinlikle harekete geçirecektir diye duyurmuştu. Şüphesiz ki senin Rabbin sonuçlandırması kesinlikle çabuktur ve şüphesiz ki O,  kesinlikle bağışlayıcı merhamet edicidir.

168- Ve onları yeryüzünde aynı inanca sahip toplumlar haline ayırdık. Ve içlerinden doğrulardan olanlar da vardır, bunun aşağısından olanlar da vardır. Ve onları (bozuculuktan) dönmeleri için güzellikler ve kötülüklerle denedik.

169- Onların ardından kitaba varis olan kötü bir nesil yerlerine geçti. Onlar bu şimdikinin sunumunu alıyor ve "Bize bağışlanma var" diyorlar. Ve eğer onlara onun örneği sunum gelirse onu alıyorlar. Onlardan, Allah'a karşı hakikat olandan başkasını söylememelerine dair kitabın yeminle bağlanmış sözü alınmamış mıydı? Ve onda olanı ders almamışlar mıydı? Oysa sonraki yurt korunanlar için daha hayırlıdır. Hala bağ kurmayacak mısınız?

170- Ve kitaba sımsıkı sarılan ve kulluk görevlerini ayakta tutmuş olanlara gelince, şüphesiz ki  biz doğrultanların emeklerinin karşılığını göz ardı etmeyiz.

171- Ve bir zamanlar dağı üzerlerine o gölgelikmişçesine çekmiştik te, onu tepelerine düşücü olduğunu sanmışlardı. Size verdiğimizi kuvvetlice tutun ve onda olanı hatırlayın ki korunasınız.

172-Ve kalkışın gününde "Biz bundan duyarsızlardık" dersiniz diye, bir zaman senin Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından soylarını almış ve onları kendilerine tanık tutarak "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti). (Onlar da) "Evet tanık olduk" demişlerdi.

173- Veya: "Atalarımız önceden ortak koşmuşlar ve biz onlardan sonra gelen bi soyduk. Geçersiz iş yapanların yüzünden bizi yok mu edeceksin?" dersiniz diye.

174- Ve dönerler diye ayetleri ayrıntılı olarak böylece açıklıyoruz.

175- Ve onlara, ayetlerimizi verdiğimiz fakat onlardan sıyrılmış, böylece onu şeytanın takip ettiği, bunun üzerine azgınlardan olmuş olan kişinin haberini peşi sıra oku.

176- Ve eğer dilemiş olsaydık kesinlikle onu ayetlerimizle yükseltirdik. Fakat o yere yapıştı (alçalmayı seçti) ve keyfi arzusuna uydu. Artık onun örneği köpeğin örneği gibidir. Üzerine yüklenecek olsan da dilini sarkıtıp solur, veya onu bırakacak olsan da dilini sarkıtıp solur. Ayetlerimizi yalanlamış olan topluluğun misali işte böyledir. İyice düşünmeleri için onlara bu anlatıyı anlat.

177- Ayetlerimizi yalanlamış ve kendilerine karşı yanlış yapmakta olan topluluğun örneği ne kötüdür.

178- Allah kimi doğru yola iletirse, o doğru yolu bulmuş olur. Ve kimi de saptırırsa, işte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir.

179- Ve and olsun ki, cinden ve insandan bir çoğunu cehenneme yaydık. Onların kalpleri vardır onlarla kavramazlar ve onların gözleri vardır onlarla görmezler ve onların kulakları vardır onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir, aksine onlar daha da şaşkındırlar. İşte onlar var ya, onlar duyarsız kalanlardır.

180- Ve en güzel isimler Allah'ındır. Öyleyse O'na onlarla çağrı yapın. ve O'nun isimlerini saptıranları bırakın. Onlar işlemekte olduklarının karşılığını görecekler.

181- Ve yarattıklarımız içinde bir toplum vardır ki onlar, gerçekliğe iletirler ve onunla denkliği sağlarlar.

182- Ve ayetlerimizi yalanlamakta olanları bilemeyecekleri yerden kademe kademe (helaka) yaklaştıracağız.

183- Ve onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz ki benim plânım başkaları tarafından bozulamaz.

184- Arkadaşlarında cinnet hali olmadığını düşünmezler mi? O, apaçık bir uyarıcıdan başkası değildir.

185- Göklerin ve yerin hükümranlığına ve Allah'ın yarattığı şeylere ve  sürelerinin sonuna yakınlaşmış olmasını gözetmezler mi? Artık bundan sonra hangi söze inanırlar?

186- Allah kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur. Ve onları taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakır.

187- Sana, "Onun sabitleşmesi (gerçekleşmesi) ne zaman?" diye saatten bilgi istiyorlar. De ki: "Onun bilgisi Rabbimin katındadır. O'ndan başkası onu vaktinde ortaya çıkaramaz. Göklere ve yere ağır gelmiştir. Size ansızın olmaktan başka şekilde gelmez." Sanki sen ondan bilgi sahibiymişin gibi sana bilgi istiyorlar. De ki: "Onun bilgisi ancak ve ancak Allah katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler."

188- De ki: "Allah dilemedikçe kendim için ne fayda ve ne de zarar vermeye güç sahibi değilim. ve şayet ben duyularla algılanamayananı bilmiş olsaydım, o takdirde maldan* çoğaltmak isterdim ve bana kötülük de dokunmazdı. Ben inananlar topluluğu için uyarıcı ve müjdeciden başkası değilim."

*El-hayr kelimesine "Mal" anlamı vermek gerekçemiz, Bakara s. 180. ayetindeki geçişindeki anlamına binaendir.

189- O, sizi bir kişiden* yaratan ve ondan da onunla sukûn bulması için eşini meydana getirendir. Eşini örttüğünde (cinsel ilişki kurduğunda eşi) hafif yük yüklendi, böylece onunla belirli bir zaman geçirdi. Bir müddet sonra ağırlaştığında (doğum yaklaştığında) ikisi Rablerine, "And olsun ki eğer bize doğru düzgün (bir çocuk) verirsen o takdirde şükredenlerden olacağız" diye dua ettiler.

*İnsanın yaratılış öyküsü Kur'an'dan öğrendiğimize göre Adem ile başlamaktadır. Adem, yaratılan ilk insan değil, insanın yaratıldığı öz'ün somut hale getirilerek edebi bir üslüp dahilindeki anlatımıdır. Eşinin ondan yaratılması ise kadın ve erkek cinsinin aynı öz'den yaratıldığının beyan edilmesidir. Klasik anlatımla önce Adem, sonra onun kaburga kemiğinden eşi yaratılmış değildir. 

190- Ne zaman ki ikisine doğru düzgün (bir çocuk) verdiğinde, verdiği şeyde O'na ortaklar kıldılar. Oysa Allah onların ortak koşmakta olduklarından yücedir.

191- Hiçbir şey yaratamayan, kendileri yaratılmakta olanları mı ortak koşuyorlar?

192- Oysa (ortak koştukları) ne onlara yardıma, ne de kendilerine de yardım etmeye güç yetiremezler.

193- Ve eğer onları doğru yola çağıracak olsanız, size uymazlar. Onları çağırmış olsanız da, susmuş olsanız da sizin için eşittir.

194- Şüphesiz ki Allah'ın aşağısından çağırmakta olduklarınız, sizin örneğiniz gibi kullardır. Öyleyse doğru söyleyenlerden iseniz çağırın onları da size cevap versinler. 

195- Onların ayakları mı var onlarla yürüyorlar? Yoksa onların elleri mi var onlarla tutuyorlar? Yoksa onların gözleri mi var onlarla görüyorlar? Yoksa onların kulakları mı var onlarla işitiyorlar? De ki: "Çağırın ortaklarınızı sonra bana plân kurun ve beni gözetmeyin."

196- Şüphesiz ki benim yönelenim kitabı indiren Allah'tır. Ve O, doğruların yönelenidir.

197- Ve O'nun aşağısından çağırmakta olduklarınız ne size yardıma, ne de kendilerine yardım etmeye güç yetiremezler.

198- Ve eğer onları doğru yola çağıracak olsanız işitemezler. Onları seni gözetiyorlar olarak görürsün, halbuki onlar göremezler.

199- Cezalandırmaktan vazgeçmeyi (yolunu) tut ve benimseneni buyur ve bilgisizce hareket edenlerden yana kayıtsız kal.

200- Ve eğer sana şeytandan bir dürtü seni dürtüklerse, hemen Allah'a sığın. Şüphesiz ki O, her şeyi işitici her şeyi bilicidir.

201- Şüphesiz ki korunanlara şeytandan bir dolaşıcı dokunduğu zaman, hatırlarlar ve hemen basiretli davranırlar.

202- Onların kardeşleri, onları azgınlığa çekerler, sonra da  (azgınlığa çekmekten) gevşek davranmazlar.

203- Ve onlara bir delil getirmediğin zaman: "Onu sen derlemeli değilmiydin?" dediler. De ki: "Ben ancak ve ancak Rabbimden bana vahyedilene uyarım. Bu, Rabbinizden inananlar topluluğu için gözünüzü açacak deliller, kılavuz ve rahmettir."

204- Ve Kur'an okunduğu zaman artık onu dinleyin ve susun ki, merhamet olunasınız.

205- Ve Rabbini sabah akşam, yalvarıp yakararak ve kaygılanarak ve yükseğin aşağısından bir sesle içinden an ve duyarsız kalanlardan olma.

206- Şüphesiz ki senin Rabbinin katında olanlar O'na kulluk etmekten büyüklenmezler ve O'nu her türlü eksikten uzak tutarlar ve O'na boyun eğerler.


20 Şubat 2024 Salı

A'raf s. 43. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Düşünce

 Kur'an mealini karşılaştırmalı olarak birkaç mealden birden dikkatli okuyanlar, bazı ayetlerin anlam açısından birbirinden farklı şekilde çevrilmiş olduğunu göreceklerdir. Bu durumla karşılaşan meal okuyucusu, hangi anlamın daha isabetli olduğunu haklı olarak araştırmaya gidecektir.

A'raf s. 43. ayeti, bir meal okuyucusunun böyle durumla karşılaşacağı ayetlerden biridir. Bu ayeti okuyan bir kimse, ayetin birbirinden farklı olarak çevrilmiş iki farklı anlama sahip olduğunu görecektir. Yazımızın konusu, bu farklı anlamdan hangisinin daha isabetli olabileceği yönünde olacaktır.

İlgili ayetin Arapça metni ve iki farklı çeviriden ilkinin mealleri şu şekildedir: 

وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Ahmet Varol

Gönüllerinde kin adına ne varsa hepsini çıkarmışızdır ve altlarından ırmaklar akmaktadır. "Bizi doğru yola ileterek buraya kavuşturan Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermiş olmasaydı biz doğru yola giremezdik. Şüphesiz ki Rabbimizin elçileri hakkı getirdiler" derler. Onlara: "İşte bu cennete yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındınız" diye seslenilir.

Ali Bulaç

Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: 'Bizi buna ulaştıran Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi doğruya ermeyecektik. Andolsun, Rabbimizin elçileri hak ile geldiler.' Onlara: ' İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir' diye seslenilecek.

Cemal Külünkoğlu

Onların içlerinde kinden ne varsa söküp atarız. Altlarından ırmaklar akarken derler ki: “Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bize doğru yolu göstermeseydi kendiliğimizden hidayete eremezdik. Andolsun ki; Rabbimizin resulleri hakkı getirmiştir.” (Onlara:) “İşte (dünyada yapmış olduğunuz) güzel işlere karşılık, şu cennete vâris kılındınız” diye seslenilir.

Diyanet Vakfı

(Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: «Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik. Hakikaten Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler.» Onlara: İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir.

Elmalılı (sadeleştirilmiş)

Orada kalblerinde bulunan kini çıkarıp atarız. Onların altlarından ırmaklar akar. "Bizi buna erdiren Allah'a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola sevk etmeseydi biz doğru yola erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmişler." derler. Onlara şöyle seslenilir: "İşte size cennet! Yaptıklarınıza karşılık buna varis oldunuz".

Alıntı yaptığımız mealler, www.kuranmeali.com adlı siteden olup, burada sadece birkaç meali örnek olarak alıntıladık. Alıntı yaptığımız mealler övgü veya yergi amaçlı değildir.

A'raf s. 43. ayetine yukarıda verilen 1. grup meallerin ortak yönü, cennete girmiş olanlar tarafından söylenen "Allah bize doğru yolu göstermemiş olsaydı biz kendimiz doğru yolu bulamazdık" şeklindeki ifadedir.

Şimdi aşağıya aynı ayetin farklı şekilde yapılmış 2. grup meal örneklerinden birkaç tanesini verelim:

Bayraktar Bayraklı

Onların göğüslerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atmışızdır. O cennette altlarından ırmaklar akmaktadır. “Lütfedip bizi buraya getiren Allah'a hamdolsun. Allah bizi getirmeseydi biz bunu bulamazdık. Rabbimizin peygamberleri gerçeği getirmişler” dediler. Onlara, “İşte size cennet, yaptıklarınıza karşılık size miras verildi” diye seslenilecektir.

Hasan Basri Çantay

Kinden göğüslerinde (dünyâdan kalma) ne varsa söküb atacağız. Altlarından ırmaklar akacakdır. «Hamd olsun Allaha ki, derler, bizi hidâyetiyle buna kavuşdurdu. Eğer Allah bize hidâyet etmeseydi kendiliğimizden bunun yolunu bulmuş olamazdık. Andolsun ki, Rabbimizin peygamberleri gerçeği getirmişlerdir». Onlara: «İşte (dünyâda) yapmakda devam etdiğiniz (iyi işler) sayesinde mîrascı edildiğiniz cennet budur» diye nida edilecekdir.

Yaşar Nuri Öztürk

Göğüslerinde düşmanlıktan ne varsa söküp atmışızdır. Irmaklar akar altlarından. Şöyle derler: "Hamd olsun bizi buraya ulaştıran Allah'a. Eğer Allah bize kılavuzluk etmeseydi, biz buraya ulaşamazdık. Yemin olsun ki, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler." Şöyle seslenilir: "İşte size, yaptıklarınıza karşılık mirasçı kılındığınız cennet!"

Elmalılı (orjinal)

Bir halde ki derunlarında kîn kabilinden ne varsa hepsini söküb atmışızdır, altlarından ırmaklar akar «hamdolsun o Allaha ki hidayetile bizi buna muvaffak kıldı, o bize hidayet etmese idi bizim kendiliğimizden bunun yolunu bulmamıza imkân yoktu, hakıkat rabbımızın Peygamberleri emri hakk ile geldiler» demektedirler, ve şöyle nidâ olunmaktadırlar: işte bu gördüğünüz o Cennet ki buna amelleriniz sebebiyle vâris kılındınız

2. grupta verdiğimiz meallerin ortak yönü, yine cennete girmiş olanlar tarafından söylenen, "Kendilerini cennete Allah'ın ulaştırdığı, kendilerinin Allah'ın nimeti böyle bir şeye ulaşmalarının imkansız" olduğu yönündeki sözleridir.

Ayetin iki farklı mealini verdikten sonra, aradaki farklı anlama sebep olan duruma geçebiliriz.

Ayete iki farklı anlam verilme sebebi, ayet içinde geçen هَدٰينَا- لِنَهْتَدِيَ-هَدٰينَا 

kelimeleridir. Bu 3 kelime aynı kökten olup sözlük olarak, "Yol göstermek, iletmek, klavuzluk yapmak" anlamına gelmektedir. 

Kanaatimizce aradaki anlam farkı, bu kelimenin ıstılahi anlamda mı yoksa lügat anlamında mı kullanılmış olduğunun tercihi noktasındadır. 1. grupta bulunan mealler, kelimeyi ıstılahi anlamda kullanırken, 2. gruptaki mealler, kelimeyi lügat anlamında kullanmayı tercih etmişlerdir.

Peki bu iki farklı mealden hangisi daha isabetlidir?. Meallerden bir grubun doğru diğer grubun ise yanlış olduğunu söylemediğimizi burada önemle hatırlatmak istiyoruz. 

Konunun başlangıcı bir önceki ayet olan 42. ayetten başlamaktadır.

------A'raf s. 42- Onlar ki inandılar ve bozuculuğu önleyici filler işlediler. Hiçbir kimseye gücünün üzerinde bir mükellefiyet yüklemeyiz. İşte onlar cennetin arkadaşlarıdır, orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

Bu ayette yaşamını iman ve salih amel üzerine sürdürmüş ve o halde ölmüş olan insanların, ahiretteki alacakları karşılık bildirilmektedir. 

43. ayetin ilk bölümünde, "Ve göğüslerinde kinden ne varsa söküp attık. Altlarından nehirler akarbuyurularak onların ahiretteki durumları ve verilecek nimetlerden bir kısmı bildirilmektedir.

Ayetin ikinci bölümünde ise, cennete girenlerin sözleri yer almakta, farklı mealler bu bölümün çevirisinden kaynaklanmaktadır. Diğer bölümlerin çevirilerinde herhangi bir farklılık bulunmamaktadır.

وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖي هَدٰينَا لِهٰذَا 

Dediler ki: "Övgü Allah'adır. O'ki bizi buna (cennete)iletti"

Dikkat edilirse cennet ehlinin ağzından çıkan ve ayet içinde geçen "Li heze" işaret zamiri cenneti işaret etmektedir. Çünkü konuşanlar cennettedir. Yani cennet ehli kendilerini cennete ulaştıran Allah'a hamd etmektedir. Cümlenin devamına verilecek anlam, bu ibareye verilecek anlam ile doğrudan alakalı olup, farklı meallerin bu zamirin cenneti işaret ettiğine dikkat edilmemesinden kaynaklandığı kanaatindeyiz.

Cennet ehlinin kendilerini cennete yerleştiren Allah'a hamd ettiklerini dikkate alan bir meallendirme yapıldığında ayetin devamı şu şekilde gelecektir: 

"Eğer Allah bizi (cennete)iletmemiş olsaydı, biz kendimizi (cennete) iletebilecek değildik. And olsun ki Rabbimizin elçileri gerçeği getirdi."

Bu durumda, 2. grupta bulunan meal örmeklerinin, 1. gruptaki meal örneklerine nazaran daha isabetli olduğunu söyleyebiliriz. Dikkat edilirse 1. Elmalılı (sadeleştirilmiş), 2. grupta ise Elmalılı (orjinal) meali örnek verilmiştir. Burada dikkat çekmek istediğimiz husus, 2. grupta bulunan orjinal meal ile, 2. grupta bulunan sadeleştirilmiş mealin birbirleri ile uyumlu olmadığıdır. Maalesef Elmalılı mealini sadeleştirmek için ellerine alanlar, Elmalılı'nın verdiği ayet bazı ayet meallerini anlamadan kendi kafalarınca meal vermeye çalışmışlardır.

A'raf s. 43. ayetine bu şekilde verilen farklı mealler, bazılarımız için önemsiz görülebilir. Ancak bizim amacımız meal yapıcılarını övmek veya yermek değil, yapılan meal örneklerini vererek meal okuyucularının bazılarının kafalarında oluşabilecek soru işaretlerine cevap verebilmektir.

A'raf s. 43. ayetine bizim tarafımızdan verilmeye çalışılan meal ise şu şekildedir:

Ve göğüslerinde kinden ne varsa söküp attık. Altlarından nehirler akar. "Övgü Allah'adır. O'ki bizi buna (cennete)iletti. Eğer Allah bizi (cennete)iletmemiş olsaydı, biz kendimizi (cennete) iletebilecek değildik. And olsun ki Rabbimizin elçileri gerçeği getirdi" dediler. Ve onlara "Yapmakta olduklarınızdan dolayı mirasçı kılındığınız cennet işte bu dur" diye seslenildi.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

17 Şubat 2024 Cumartesi

EN'AM SURESİ MEALİ

 1- Övgü, gökleri ve yeri yaratan karanlıkları ve ışığı var eden Allah'adır. O ki, gökleri ve yeri yarattı, karanlıkları ve ışığı var etti. Böyleyken örtenler (başkalarını) Rablerine denk tutuyorlar.

2- O, sizi çamurdan yaratan, sonra süreli sonu yerine getirendir. Ve ismi konulmuş süreli son O'nun katındadır. Böyleyken siz tereddüde düşüyorsunuz.

3- Ve O, göklerde ve  yerde (tek ilah olan) Allah'tır. Sizin gizlediğinizi ve gizlemediğinizi biliyor ve kazanmakta olduklarınızı da biliyor.

4- Ve onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyiversin ki ondan ancak kayıtsız kalanlar olmasınlar.

5- Onlara geldiğinde gerçekliği kesinlikle yalanladılar. Artık ileride onunla alay etmekte olduklarının haberleri onlara gelecektir.

6- Onlardan önce nesilden nicesini yok ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz yerleşim imkânlarını onlara vermiş  ve onların üzerlerine göğü(n yağmurunu) bol bol göndermiş ve altlarından akar nehirler meydana getirmiştik. Fakat onları suçları nedeniyle helak ettik ve arkalarından sonraki nesli meydana getirdik.

7- Ve eğer sana kağıda yazılı halde bir kitap indirmiş olsak ona da elleriyle dokunmuş olsalardı, örtenler kesinlikle "Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değil" derdi.

8- Ve "Ona bir melek indirilmeli değil miydi?" dediler. Ve eğer melek indirseydik, buyruk kesinlikle yerine getirilmiş olur sonra onlar gözetilmezdi.

9- Ve eğer onu bir melek yapsaydık, onu da kesinlikle bir adam yapardık da giydikleri şeyi giydirirdik*.

*Düştükleri şüpheye yine düşürürdük veya giydikleri şüphe elbisesini yine giydirirdik.

10- Ve and olsun ki senden önceki elçilerle de alay edildi. Bunun sonucunda içlerinden maskaraya alanları, onunla alay etmekte oldukları şey kuşatmıştır. 

11- De ki: "Yeryüzünde yolculuk yapın, sonra da yalanlayanların sonu nasıl olduş bir gözetin."

12- De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" De ki: "Allah'ındır."Rahmeti kendi üzerine yazmıştır. Sizi, onda şüphe olmayan kalkış gününe and olsun ki toplayacaktır. Kendilerini zarara uğratanlar, işte onlar artık inanmazlar.

13- Gece ve gündüzün içinde barınan O'nundur. Ve O, her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

14- De ki: "Göklerin ve yerin yaratılış yasalarının belirleyicisi, gıdalandıran fakat gıdalandırılmayan Allah'tan başkasına mı yönelen olarak tutunacağım?" De ki: "Şüphesiz ki ben, teslim olanların öncüsü olmakla ve ortak koşanlardan olmamakla buyuruldum."

15-De ki: "Eğer ben Rabbime baş kaldıracak olursam, büyük gün azabından kaygılanırım."

16- O gün kim ondan çevrilirse, kesinlikle ona merhamet etmiştir. Ve işte bu apaçık kurtuluştur.

17- Ve eğer Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, artık onu O'ndan başka kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır dokunduracak olursa, artık O, her şeyin üzerinde güç yetiricidir.

18- Ve O, kullarının üzerinde boyun eğdirici güce sahiptir. Ve O, en doğru kararı verici her şeyden haberdardır.

19- De ki: "Hangi şey tanıklık bakımından en büyüktür?" De ki: "Allah benimle sizin aranızda tanıktır. Ve bu Kur'an bana, sizi ve ulaştığı kimseyi onunla uyarmam için vahyolundu. Gerçekten Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna, siz mi tanıklık ediyorsunuz?" De ki: "Ben tanıklık etmem." De ki: "O, ancak ve ancak tek ilâhtır. Ve şüphesiz ben sizin ortak koşmakta olduklarınızdan uzağım."

20- Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Kur'an'ı) kendi oğullarını tanır gibi tanırlar.  Kendilerini zarara uğratanlar, işte onlar artık inanmazlar.

21- Ve Allah üzerine yalan yakıştırmış veya O'nun ayetlerini yalanlamış olandan, daha yanlış yapan kimdir? Gerçek şu ki; Yanlış yapanlar arzuladığına kavuşamazlar.

22- Ve o gün onları toplu halde sürüp toplayacak, sonra da ortak koşmuş olanlara: "İddia etmekte olduğunuz ortaklarınız nerede?" diyeceğiz.

23- Sonra onların çareleri: "Rabbimiz, Allah'a yemin olsun ki biz ortak koşanlardan değildik" demelerinden başka birşey olmadı.

24- Gözet, kendilerine karşı nasıl da yalan söylediler. Ve yakıştırmakta oldukları (sahte ilahları) onlardan saptı.

25- Ve içlerinden seni dinleyenler vardır. Fakat onu (Kur'an'ı) kavrarlar diye kalplerinin üzerine korunak ve kulaklarına da ağırlık koymuşuzdur. Ve eğer onlar her türlü delili görseler, yine de ona inanmazlar. Hattâ sana geldikleri zaman sana karşı üstünlük sağlamaya çalışıyorlar, o örtenler: "Bu öncekilerin satır satır yazdıklarından başka birşey değildir" diyorlar.

26- Ve onlar, ondan hem vazgeçiriyorlar, hem de (kendileri) uzak duruyorlar. Ancak kendilerinden başkasını yok etmiyorlar ve bunun farkında değiller.

27- Ve onları Ateşin üzerine durduruldukları zaman: "Ah keşke geri döndürülsek de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak" dediklerini bir görseydin.

28- Aksine, önceden saklamakta oldukları (yeniden diriliş gerçeği) açığa çıktı. Ve eğer onlar (dünyaya) geri döndürülmüş olsalar bile, ondan vazgeçirtildiklerine kesinlikle yine dönerlerdi. Ve şüphesiz ki onlar kesinlikle yalancılardır.

29- Ve onlar (dünyada iken): "Bu şimdiki yaşamızdan başka (yaşam) yoktur ve (öldükten sonra) biz harekete geçirilecekler de değiliz" demişlerdi.

30- Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman onları bir görsen. (Rableri onlara): "Bu gerçeklik değilmiymiş" dedi. (Onlar): "Rabbimize and olsun ki evet" dediler. (Rableri de onlara): "Örtmekte olmanız nedeniyle artık azabı tadın" dedi.

31- Allah ile karşılaşmayı yalanlamış olanlar kesinlikle zarar etmiştir. Nihayet saat onlara ansızın geldiği zaman yüklerini sırtlarında taşıyarak: "Orada işlediğimiz kusurlardan dolayı eyvahlar olsun bize" derler. Dikkat edin onların yükleri ne kötüdür.

32- Ve şimdiki yaşam oyun ve eğlenceden başka birşey değildir. Ve sonraki yurt korunanlar için elbette daha hayırlıdır. Hala bağ kurmayacak mısınız?

33- Kesinlikle biliyoruz gerçek şu ki; Onların demekte oldukları kesinlikle seni üzüyor. Şüphesiz ki onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o yanlış yapanlar Allah'ın ayetlerini ısrarla reddediyorlar.

34- Ve and olsun ki senden önceki elçiler de yalanlandı. Fakat onlar yardımımız gelene kadar yalanlandıkları ve rahatsız edildikleri şeye karşı direnerek gayret ettiler. Ve Allah'ın (elçilerine yardım) kelimelerini değiştirebilecek yoktur. Ve And olsun ki elçilerin (gerçekleşmiş olan yardım) haberinden elbette sana gelmiştir. 

35- Ve eğer onların kayıtsız kalmaları sana ağır geldiyse, eğer güç yetirebilirsen artık yerde bir tünel veya göğe (ulaşabilecek) bir merdiven peşine düş, böylelikle onlara bir ayet getir. Ve eğer Allah dileseydi, onları doğru yol üzere elbette toplardı. Öyleyse sakın bilgisizce hareket edenlerden olma.

36- Ancak ve ancak işitmekte olanlar (olumlu) cevap verirler. ve ölüleri ise onları Allah harekete geçirir sonra da O'na döndürülürler.

37- Ve: "Ona kendisinin Rabbinden bir delil indirilmeli değil miydi?" dediler. De ki: "Şüphesiz ki Allah delil indirmeye güç yetiricidir." Fakat onların hiçbiri (bunu) bilmiyorlar.

38- Ve yerdeki bir canlıdan ve iki kanadı ile uçan kuştan (hiç biri) yoktur ki, sizin örneğiniz gibi (yaratılış yasalarına bağlı) toplumlar olmasın. Biz kitapta kusur bırakmadık*. Sonra Rablerine sürülüp toplanacaklar.

* Yarattığımız ne varsa hepsi ile ilgili işleyiş yasalarını koyduk. 

39- Ve ayetlerimizi yalanlamış olanlar, karanlıklar içindeki sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptırır ve kimi dilerse onu dosdoğru yol üzerinde kılar.

40-  De ki: "Eğer doğru söyleyenlerden iseniz bana söyleyin. Eğer Allah'ın azabı size gelse veya saat size gelse, Allah'tan başkasını mı çağırırsınız? 

41- Aksine, yalnızca O'na dua edersiniz. Eğer Allah dilerse kendisi için çağrı yapmakta olduğunuz şeyi kaldırır ve siz de ortak koşmakta olduklarınızı unutursunuz."

42- Ve and olsun ki senden önceki toplumlara da (elçiler) göndermiştik. Ardından yalvarıp yakarsınlar diye onları sıkıntı ve darlığa tutmuştuk.

43- Sıkıntımız onlara geldiği zaman artık yalvarıp yakarmalı değiller miydi? Fakat kalpleri katılaştı ve şeytan onlara işlemekte olduklarını süsledi.

44- Derken onunla kendilerine hatırlatıldıkları şeyleri unuttuklarında, onların üzerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenlerle sevinç duydukları zaman, onları ansızın tutuverdik. O zaman onlar birden umutlarını yitirenler oldular.

45- Yanlış yapan topluluğun arkası böylece kesildi. Ve övgü alemlerin Rabbinedir.

46- De ki: "Bana söyleyin, eğer Allah işitmenizi ve görmenizi tutsa ve kalplerinizin üzerini mühürlese, Allah'tan başka onu getirecek ilâh kimdir?" Gözet, ayetleri nasıl çeşitli yönlerden açıklıyoruz da sonra onlar sert bir tutum takınıyorlar.

47- De ki: "Bana söyleyin, eğer Allah'ın azabı size ansızın veya açıkça gelse, yanlış yapanlar topluluğundan başkası mı yok edilir?"

48- Biz elçileri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmalarından başka göndermeyiz. O halde kim inanır ve durumunu doğrultursa, artık onlara ne kaygı vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir. 

49- Ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, itaatten çıkmalarından dolayı onlara azap dokunacaktır.

50- De ki: "Size 'Allah'ın kaynakları benim katımdadır' demiyorum. Ve ben duyularla algılanamayananı da bilmem ve size 'Şüphesiz ki ben meleğim' de demiyorum. Ben, bana vahyolundan başkasına uymam." De ki: "Görmeyen ile gören eşit olur mu? Halâ düşünmeyecek misiniz?"

51- Ve Rablerine sürülüp toplanacaklarından kaygılanmakta olanları korunmaları için onunla uyar ki, onlar için O'nun aşağısından ne bir yönelen ne de bir eşlikçi vardır.

52- Ve O'nun yüzünü isteyerek sabah ve akşam Rablerini çağırmakta olanları kovma. Onların hesabından sana bir şey (sorumluluk) yoktur. Senin hesabından da onlara bir şey (sorumluluk) yoktur. Eğer onları kovarsan, o takdirde yanlış yapanlardan olursun.

53- Ve böylece onları: "Allah'ın aramızdan büyük iyilikte bulunduğu kimseler bunlar mı?" demeleri için birbirleri ile denedik. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?

54- Ve ayetlerimize inanmakta olanlar sana geldiği zaman artık de ki: "Esenlik üzerinize olsun. Rabbiniz rahmeti kendisine yazdı. Şöyle ki: Sizden kim bilgisizce hareket ederek bir kötülük işler sonra onun ardından (itaatle) döner ve durumunu doğrultursa, şüphesiz artık O, çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir."

55- Suçluların yolunun açıkça belli olması için ayetlerimizi ayrıntılı olarak böylece açıklıyoruz.

56- De ki: "Şüphesiz ki ben Allah'ın aşağısından olan çağırmakta olduklarınıza kulluk etmekten vazgeçirildim." De ki: "Ben sizin keyfi arzularınıza uymam. Uyduğum takdirde muhakkak ki sapmış ve doğru yolu bulamayanlardan olurum."

57- De ki: "Şüphesiz ki ben Rabbimden apaçık  bir delil üzerindeyim ve siz O'nu yalanladınız. Kendisini acele istemekte olduğunuz (azap) benim katımda değildir. Karar gerçeği anlatan Allah'tan başkasına ait değildir. Ve O ayıranların en hayırlısıdır."

58- De ki: "Kendisini acele istemekte olduğunuz (azap) şayet benim katımda olmuş olsaydı, benim ve sizin aranızdaki buyruk kesinlikle yerine getirilmiş olurdu. Ve Allah yanlış yapanları en iyi bilendir."

59- Ve duyularla algılanamayanın anahtarları, O'nun katındadır. Onu O'ndan başkası bilmez. Ve karada ve denizde olanı bilir. Bir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Ve yerin karanlıklarında ne bir tane, ne yaş ne de kuru bir şey yoktur ki, apaçık bir yazıtta olmasın.

60- Ve O, geceleyin sizin ömrünüzü tamamlayan ve gündüzleyin açtığınız yarayı bilen, sonra ismi konulmuş süreli sonun yerine getirilmesi için onda sizi harekete geçirendir. Sonra dönüşünüz O'nadır. Sonra işlemekte olduklarınızı size haber verecektir.

61- Ve O, kullarının üzerinde boyun eğdirici güce sahiptir. Ve sizin üzerinize (yaptıklarınızı) koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği zaman, elçilerimiz onun ömrünü tamamlar ve onlar (görevlerinde) kusur işlemezler.

62- Sonra gerçek yönelenleri Allah'a geri döndürülürler. Dikkat edin, karar yetkisi O'nundur ve O, hesap görücülerin en hızlısıdır.

63- De ki: " 'And olsun ki eğer bizi bundan kurtarırsan, o takdirde şükredenlerden olacağız' (diye) saklıca yalvarıp yakararak O'na çağrı yapıyorsunuz. (O zaman)karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?"

64- De ki: "Sizi ondan ve her türlü sıkıntıdan Allah kurtarıyor. Sonra da siz O'na ortak koşuyorsunuz."

65- De ki: "O, sizin üzerinize üstünüzden veya ayaklarınızın altından azap harekete geçirmeye veya grupçuluk elbisesini giydirerek bir kısmınızın kötülüğünü bir kısmınıza tattırmaya güç yetiricidir." Gözet, kavrasınlar diye ayetleri nasıl çeşitli yönlerden açıklıyoruz.

66- Ve o, gerçek olduğu halde senin topluluğun onu yalanladı. De ki: "Ben sizin üzerinize sorumlu değilim."

67-Her haberin kararlaştırılmış zamanı vardır. İleride bileceksiniz.

68- Ve ayetlerimizi (alaya) dalanları gördüğün zaman, ondan başka söze dalıncaya kadar artık onlardan yana kayıtsız kal. Ve eğer şeytan sana unutturacak olursa, hatırladıktan sonra artık o yanlış yapanlar topluluğu ile beraber oturma.

69- Ve korunanlar için onların hesabından (sorumluluktan) bir şey yoktur. Fakat korunmaları için onlara hatırlatma vardır.

70- Ve oyuna ve eğlenceye hayat nizamı olarak tutunmuş ve dünya yaşamı onları aldatmış olan kimseleri bırak. Ve hiç bir kimse kazandığı nedeniyle tutsak olmasın diye onunla hatırlatma yap. Onun için Allah'ın aşağısından ne bir yönelen ve ne de bir eşlikçi vardır. Her türlü denklik bedelini denkleştirecek olsa da ondan alınmaz. İşte onlar kazandıkları yüzünden tutsak tutulanlardır. Onlar için örtmekte olduklarından dolayı kaynar sudan bir içecek ve acı azap vardır.

71-  72- De ki: "Allah'ın aşağısından bize ne fayda ve ne de zarar veremeyecek olana mı çağrı yapalım? ve Allah bize doğru yolu gösterdikten sonra ökçelerimiz üzerinde geri döndürülelim de şeytanların keyfi arzusuna uydurduğu, yeryüzünde şaşkın bir halde dolaşan, arkadaşlarının onu 'Bize gel'  diye çağırmakta olduğu kişi gibi mi olalım?" De ki: "Allah'ın yolu, doğru yolun ta kendisidir. Alemlerin Rabbine teslim olmakla ve kulluk görevlerini ayakta tutmakla ve O'ndan korunmakla buyurulduk. Ve O, kendisine sürülüp toplanılacak olandır."

73- Ve O, gökleri ve yeri gerçeklikle yaratandır. "Ol" diyeceği gün (herşey) oluverir. O'nun sözü hakikattir. Sur'a üfürüleceği gün hükümranlık O'nundur. Duyularla algılanamayanın ve tanık olunanın bilicisidir. Ve O, en doğru kararı verici her şeyden haberdar olandır.

74- Ve bir zaman İbrahim, babası Azer'e: "Sen putlara ilâhlar olarak mı tutunuyorsun? Şüphesiz ben, seni ve topluluğunu apaçık bir sapıklık içinde görüyorum" demişti.

75- Ve şüphe duymadan inananlardan olması için İbrahim'e, göklerin ve yerin hükümranlığını (n kimde olduğunu) şöyle gösteriyorduk.

76- Üzerine gece bastırdığında bir yıldız görmüş, "Rabbim bu dur" demiş, kaybolduğunda ise, "Ben kaybolanları sevmem" demişti.

77- Ay'ı doğmuş halde gördüğünde, "Rabbim bu dur" demiş, kaybolduğunda ise, " And olsun ki eğer Rabbim beni doğru yola iletmemiş olsaydı, kesinlikle sapıklar toluluğundan olurdum" demişti. 

78- 79- Güneş'i doğmuş halde gördüğünde, "Rabbim bu dur, bu en büyük" demiş, kaybolduğunda ise, "Ey topluluğum ben sizin ortak koşmakta olduklarınızdan uzağım. Şüphesiz ki ben yaratılış ayarı üzerine meyilli olarak yüzümü göklerin ve yerin yaratılış yasalarını belirleyene yönelttim ve ben ortak koşanlardan değilim" demişti.

80- 81- 82- Toplumu onunla tartışmaya kalkışmış o da: "Beni doğru yola iletmişken Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ve ben O'na ortak koşmakta olduklarınızdan kaygılanmam, ancak Rabbimin bir şeyi dilemesi hariç. Rabbim ilimce her şeyi genişliğine almıştır. Halâ hatırlamayacak mısınız? Hakkında yetki indirmediği şeyleri siz Allah'a ortak koşmaktan kaygılanmıyor iken, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl kaygılanırım? Biliyorsanız (söyleyin) iki bölükten hangisi güvende olmaya daha hak sahibidir? İnanıp, inançlarına yanlış yapmayı giydirmeyenler, işte güvende olmak onlar içindir ve onlar doğru yolu bulmuş olanlardır"demişti.

83- Ve işte bu, kendi topluluğuna karşı İbrahim'e verdiğimiz tartışma delilimizdir. Dilediğimizi kademelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin en doğru kararı verici her şeyi bilicidir.

84- Ve ona İshak ve Yakub'u bahşetmiş, her birini doğru yola iletmiştik. Ve önceden de Nuh'u doğru yola iletmiştik. Ve onun soyundan Davud ve Süleyman ve Eyyub ve Yusuf ve Musa ve Harun'u da. Biz güzel davrananlara böyle karşılık veririz.

85- Ve Zekeriyya ve Yahya ve İsa ve İlyas, her biri doğrulardandır.

86- Ve İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut, her birini insanlar üzerine üstün kılmıştık.

87- Ve babalarından ve soylarından ve kardeşlerinden de. Onları seçmiş ve dosdoğru yola iletmiştik.

88- İşte bu, Allah'ın onunla kullarından dilediğine ilettiği doğru yoludur. Ve eğer ( o elçiler de) ortak koşmuş olsalardı, işlemekte oldukları kesinlikle onlardan boşa gitmişti.

89- İşte onlar, kendilerine kitap ve doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti ne habercilik (görevi) verdiklerimizdir. Eğer onlar (Mekke müşrikleri) bunu örterse, bunu örtücüler olmayan bir topluluğu, onların yerine kesinlikle sorumlu kılmışızdır.

 90- İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettikleridir.  O halde sen de onların yolunu örnek al. De ki: "Ben sizden onun üzerine bir emek karşılığı istemiyorum. O, ancak insanlar için hatırlatmadan başka bir şey değildir."

91- Ve: "Allah, beşer üzerine bir şey indirmedi" demekle, Allah'ın gücünü (bilmeyi) gereğince yerine getiremediler. De ki: "İnsanlara ışık verici ve yol gösterici olarak Musa'nın getirdiği, yazılı kağıtlar haline getirip (bir kısmını) açığa vurduğunuz ve bir çoğunu da sakladığınız, ne sizin ve ne de atalarınızın bilmediklerinin öğretildiği kitabı kim indirdi? "Allah (indirdi)" de, sonra da onları daldıklarının içinde oynamaya bırak.

92- Ve işte bu, önünde olanı doğrulayıcı şehirlerin anası ve çevresinde olanları uyarman için indirdiğimiz ilâhi hayır kaynağı bir kitaptır. Sonrakine inananlar buna inanırlar. Ve onlar kulluk görevlerini koruyanlardır.

93- Ve Allah üzerine yalan yakıştıran, veya kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı halde "Bana da vahyolundu" diyen kimseden,  ve "Allah'ın indirdiğinin örneği gibi bende indireceğim" diyen kimseden daha yanlış yapan kimdir? Ve sen o yanlış yapanları ölüm sancıları içinde ve melekler onlara ellerini geniş tutanlar oldukları halde: "Çıkarın canlarınızı bugün Allah'a karşı gerçeğin dışında söylemekte ve O'nun ayetlerinden büyüklenmeniz nedeniyle alçaltıcı azapla karşılık göreceksiniz" (derken) bir görsen. 

94- Ve and olsun ki sizi ilk önce yarattığımız gibi bize tek başınıza geldiniz. Ve insan gücü olarak size verdiğimizi sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Ve ortaklarınız olduklarını iddia ettiğiniz eşlikçilerinizi de sizinle beraber göremiyoruz. And olsun ki aranız(daki bağlar) kesilmiş ve iddia etmekte olduklarınız sizden sapmıştır.

95- Şüphesiz ki Allah, tohum ve çekirdeğin yarıcısıdır. Ölüden yaşayanı çıkarıyor ve yaşayandan da ölüyü çıkarandır. Allah işte budur. Böyle iken nasıl döndürülüyorsunuz?

96- (O), Sabahın yarıcısıdır. Ve geceyi sükûnet zamanı, güneşi ve ay'ı hesap ölçüsü kıldı. Bu, en güçlünün her şeyi bilicinin ölçüsüdür.

97- O, karanın ve denizin karanlıklarında onlarla doğru yolu bulasınız diye sizin için yıldızları oluşturandır. Bilenler topluluğu için ayetleri kesinlikle ayrıntılı olarak açıkladık.

98- O, sizi bir candan meydana getirendir. (Sizin için) bir karar kılma yeri, bir de (dünya ile) ilgiyi kesme yeri (kabir) vardır. Kavrayanlar topluluğu için ayetleri kesinlikle ayrıntılı olarak açıkladık.

99- O, gökten suyu indirendir. Onunla her şeyin bitkisini çıkardık. Ondan yeşillik çıkardık. O yeşillikten birbiri üstüne binmiş taneler çıkarıyoruz. Hurma ağacı tomurcuklarından yere doğru sarkmış salkımlar ve birbirine benzeyen benzemeyen üzümlerden ve zeytinlerden ve narlardan bahçeler çıkarıyoruz. Olgunlaştığı ve ürün verdiği zaman ürününü gözetin (de şükredin). Şüphesiz ki sizin için bunlarda inananlar topluluğuna  kesinlikle deliller vardır.

100- Ve cinleri Allah'a ortaklar kıldılar. Halbuki onları da O yaratmıştır. O'na bilgisizce oğullar ve kızlar yakıştırdılar. O, onların nitelemekte oldukları her türlü eksikten uzaktır yücedir.

101- Göklerin ve yerin örneksiz olarak yaratanıdır. O'nun eşi olmadığı halde O'nun nasıl bir çocuğu olabilir? Ve her şeyi O yarattı ve O, her şeyi bilicidir.

102- İşte bu sizin Rabbiniz olan Allah. O'ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır, artık O'na kulluk edin. Ve O, her şeyin üzerinde güvenilendir.

103- Gözler O'na yetişemez ama O gözlere yetişir. Ve O, çok lütuf sahibidir, her şeyden haberdardır.

104- Size Rabbinizden gözünüzü açacak deliller gerçekten gelmiştir. Artık kim görürse, kendisi içindir. Ve kim kör olursa, onun aleyhinedir. Ve ben sizin üzerinizde koruyucu değilim.

105- Ve (inkarcıların) "Sen ders almışsın" demeleri ve bilenler topluluğuna da onu açıklamak için, işte böyle ayetleri çeşitli yönlerden açıklıyoruz.

106- Rabbinden sana vahyolunana uy. O'ndan başka ilah yoktur. Ve ortak koşanlardan kayıtsız kal.

107- Ve eğer Allah dilemiş olsaydı, ortak koşmazlardı. Ve seni onların üzerine koruyucu olarak kılmadık. Ve sen onların üzerinde sorumlu da değilsin.

108-  Ve Allah'ın aşağısında olanları çağıranlara sakın sövmeyin, aksi takdirde onlar da bilgisizce sınırı aşarak Allah'a söverler. Her topluma işlemekte olduklarını böyle süsledik. Sonra onların dönüşleri Rablerinedir. Artık işlemekte olduklarını onlara haber verecektir.  

109- Ve onlara eğer bir delil geldiği takdirde, ona kesinlikle inanacaklarına dair güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Deliller ancak ve ancak Allah'ın katındadır." O (delil) geldiği zaman da ona inanmayacaklarının farkında değil misiniz?

110- Ve onların gönüllerini ve gözlerini ona ilk  defasında inanmadıkları gibi çevirir ve onları taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakırız.

111- Ve eğer biz onlara melekleri indirmiş olsak ve ölüler onlarla konuşmuş olsa ve her şeyi önlerine sürüp toplamış olsaydık, Allah dilemedikçe kesinlikle inanacak değillerdi. Fakat onların hepsi bilgisizce hareket ediyorlar.

112- 113- Ve böylece her haberci için insanın ve cin'in şeytanlarını düşman kıldık. Onlar aldatmak için birbirlerine sözün yaldızlısını vahyeder. Ve eğer Rabbin dilemiş olsaydı, bunu yapamazlardı. Artık sen onları ve yakıştırmakta olduklarını, sonrakine inanmayanların gönüllerinin ona meyletmesi ve ondan hoşnut olmaları ve gayret ederek kazanmakta olduklarını kazanmaya devam etmeleri için bırak.

114- O, size kitabı (zamanlara) ayrılmış olarak indirmişken doğru karar veren olarak Allah'tan başkasının peşine mi düşeceğim? Ve kendilerine kitap verdiklerimiz biliyorlar ki, şüphesiz o, Rabbinden gerçeklikle indirilmiştir. Artık sakın tereddüde düşenlerden olma.

115- Ve senin Rabbinin kelimesi doğru sözlülük ve denklik bakımından tamamdır. O'nun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. Ve O, her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

116- Ve eğer yeryüzün(Mekke)dekilerin çoğunluğuna itaat edecek olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar sanıdan başka bir şeye uymuyorlar. Ve onlar saçma sözlerden başkasını söylemiyorlar.

117- Şüphesiz ki senin Rabbin, O kendi yolundan sapanı en iyi bilendir. Ve O, doğru yolu bulanları da en iyi bilendir.

118- Eğer O'nun ayetlerine inananlar iseniz, artık üzerine Allah'ın adı hatırlanmış olanlardan yeyin.

119- Ve size ne oluyor ki; (açlık sebebi ile) ona zorda kalmanız hariç, yasakladığı şeyleri size ayrı ayrı olarak açıklamışken, üzerine Allah'ın adı hatırlanmış olanlardan yemiyorsunuz? Ve şüphesiz ki birçokları keyfi arzularına uyarak bilgisizce saptırıyorlar. Şüphesiz ki senin Rabbin, O ki sınırı aşanları en iyi bilendir.

120- Günahın açığını da ve onun gizlisini de bırakın. Şüphesiz ki günah kazananlar, gayret ederek kazandıklarından dolayı karşılık göreceklerdir.

121- Ve üzerine Allah'ın adı hatırlanmamış olandan yemeyin. Ve çünkü o(nu yemek), kesinlikle itaatten çıkmaktır. Ve şüphesiz ki şeytanlar size karşı üstünlük sağlamak için, ona yönelenlere kesinlikle vahyederler. Ve eğer onlara itaat ederseniz, şüphesiz ki sizler de kesinlikle ortak koşanlarsınız.

122- Ölü halde iken ona yaşam verdiğimiz ve ona insanlar arasında onunla yürüyeceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinden çıkamayan o kimsenin örneği gibi midir? Örtenlere işlemekte oldukları böyle süslendi.

123- Ve böylece her şehirde (ekonomik ve sosyal açıdan) en büyükleri, orada tuzak kurmaları sonucunda oranın suçluları yaptık. Oysa kendilerinden başkasına tuzak kurmuyorlar ve bunun farkında değiller.

124- Ve onlara bir ayet geldiği zaman: "Allah'ın elçilerine verilmiş olanın örneği gibi, bize de verilene kadar asla inanmacağız" dediler. Allah, mesajını nereye kılacağını en iyi bilendir. Suçlulara kurmakta oldukları tuzaktan dolayı, Allah katından aşağılanma ve şiddetli azap erişecektir.

125- Artık Allah kimi doğru yola iletmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar. Ve kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı hale sokar. İşte Allah inanmayanların üzerine pisliği böylece yığar.

126- Ve işte bu, senin Rabbinin dosdoğru olan yoludur. Hatırlayacaklar topluluğu için ayetleri kesinlikle ayrı ayrı açıkladık.

127- Rablerinin katında esenliğin yurdu onlar içindir. Ve O, işlemekte olduklarından dolayı onların yönelenidir.

128- Ve o gün onları toplu halde sürüp toplar. (Allah): "Ey cin takımı, insanlardan (inkarcıları) çoğaltmak istediniz." Ve onların insandan olan yönelenleri, "Rabbimiz birbirimizden yararlanmak istedik ve bize belirlediğin son sürenin sonuna ulaştık" dedi. (Allah): "Ateş, Allah'ın dilemesi hariç orada ölüm görmemek üzere olacak yerinizdir" dedi.  Şüphesiz ki senin Rabbin en doğru kararı verici her şeyi bilicidir.

129- Biz yanlış yapanları, kazanmakta oldukları sebebiyle böylece (ateşte) birbirlerine yönelen yaparız.

130- (Allah): "Ey cin ve insan takımı, içinizden size benim ayetlerimi anlatan ve sizi bu gününüze karşılaşmakla uyaran elçiler gelmedi mi?" (dedi). "Kendimiz aleyhine tanıklık ederiz (ki geldi)" dediler. Ve şimdiki yaşam onları aldattı ve örtücü olduklarına dair kendileri aleyhine tanıklık ettiler.

131- İşte bu, senin Rabbinin şehirleri haksızlıkla ve halkı (elçilerden) duyarsız iken yok edici olmadığındandır.

132- Ve herkes için işlediklerinden dolayı dereceler vardır. Ve senin Rabbin onların işlemekte olduklarından duyarsız değildir.

133- Ve senin Rabbin zengindir, rahmet sahibidir. Dilerse sizi giderir ve ardınızdan, sizi diğer topluluğun soyundan meydana getirdiği gibi, dilediğini yerinize getirir.

134- Şüphesiz ki size söz verilen kesinlikle gelecektir ve siz aciz bırakabilecekler değilsiniz.

135- De ki: "Ey topluluğum, durumunuz neyi gerektiriyorsa onu işleyin. Ben de (durumum neyi gerektiriyorsa onu) işleyiciyim. Yurdun sonunun kime ait olacağını ileride bileceksiniz. Gerçek o ki, yanlış yapanlar arzuladığına kavuşamazlar."

136- Ve yaydığı ekinden ve hayvanlardan Allah'a bir hisse ihdas ettiler. Kendi iddialarınca, "Bu Allah için ve bu da ortaklarımız için" dediler. Ortakları için olan Allah'a ulanmıyor, fakat Allah için olan ise ortaklarına ulanıyor. Ne kötü karar veriyorlar.

137- Ve böylece ortakları, ortak koşanlardan birçoğuna onları mahvetmek ve (sahte) hayat nizamlarını onlara giydirmek için çocuklarını öldürmeyi süsledi. Ve eğer Allah dilemiş olsaydı, bunu yapamazlardı. Artık sen onları ve yakıştırmakta olduklarını bırak.

138- Ve kendi iddialarınca: "Bu hayvanlar ve ekin yasaklıdır. Onları bizim dilediğimizden başkası gıdalanamaz" dediler. Ve hayvanlar var ki, onların sırtları (onlar tarafından) yasaklandı. Ve hayvanlar var ki, onların üzerlerine O'na  yakıştırarak Allah'ın adını hatırlamazlar. Yakıştırmalarının karşılığını yakında onlara verecektir..

139- Ve dediler ki: "Bu hayvanların karınlarında olan sadece erkeklerimize mahsustur ve eşlerimize yasaklanmıştır. Ve eğer ölü olursa, artık onlar onda ortaktırlar." Nitelemelerinin karşılığını yakında verecektir. Şüphesiz ki O, en doğru kararı verici her şeyi bilicidir.

140- Bilgisizlikten dolayı akılsızca çocuklarını öldüren ve Allah'ın onlara verdiği rızıkları Allah üzerine yakıştırma yaparak yasaklayanlar, kesinlikle zarar etmiştir. Onlar kesinlikle sapmışlar ve doğru yolu da bulanlar olamamışlardır.

141- Ve O, asmalı ve asmasız bahçeleri ve yemişleri farklı hurma ve ekinleri ve (tadları) birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytinleri ve narları meydana getirendir. Ürün verdiği zaman onun ürününden yeyin ve biçme gününde de onun hakkını verin ve savurganlık yapmayın. Şüphesiz ki O, savurganları sevmez.

142- Ve hayvanlardan da yük taşıyan ve (tüyünden) döşek yapılanı da. Allah'ın size rızık olarak verdiğinden yeyin ve şeytanın adımlarına uymayın. Şüphesiz ki o, sizin için apaçık düşmandır.

143- Sekiz eş; Koyundan iki ve keçiden iki. De ki: "İki erkeği mi yasakladı, yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinin kapsadığını mı? Eğer doğru söyleyenler iseniz bana bilgiyle haber verin."

144- Deveden iki ve sığırdan iki. De ki: "İki erkeği mi yasakladı, yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinin kapsadığını mı? Yoksa Allah size bunu önerirken tanıklar mıydınız?" İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah üzerine yalan yakıştırmış olandan artık daha yanlış yapan kimdir? Şüphesiz ki Allah, yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

145- De ki: "Bana vahyolunanda leş veya akıcı kan veya domuzun eti, şüphesiz ki o pisliktir veya itaatten çıkmak olarak onunla Allah'tan başkasına ses yükseltilmiş olması dışında, gıdalanan kişi üzerine onu gıda olarak alması yasaklanmış (bir bilgi) bulamıyorum. Artık kim (açlık sebebi ile) zorlanırsa, saldırganlık yapmamak ve sınırı aşmamak şartı ile, şüphesiz ki senin Rabbin artık çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir."

146- Ve (daha önce) Yahudilere de bütün tırnaklı hayvanları yasaklamıştık. Sığırdan ve koyundan iç yağlarını, bu ikisinin sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar veya kemiğe karışanlar hariç, yasaklamıştık. İşte bu aşırılıkları nedeniyle onlara olan karşılığımızdır. Ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru söyleyenlerdeniz.

147- Eğer seni yalanlarlarsa artık de ki: "Rabbiniz geniş rahmet sahibidir. Ancak O'nun sıkıntısı da şuçlular topluluğundan geri döndürülmez."

148- Ortak koşanlar diyecekler ki: "Şayet Allah dilemiş olsaydı, ne biz ne atalarımız ortak koşmaz ve hiçbir şeyi de yasaklamazdık". Onlardan öncekilerde böyle yalanlamış, nihayet sıkıntımızı tatmışlardı. De ki: "Yanınızda bilgiden bir şey varmı ki onu bize karşı çıkarabilesiniz? Siz sanıdan başkasına uymuyorsunuz ve siz saçma sözlerden başkasını söylemiyorsunuz."

149- De ki: "En yükseğe ulaşan kesin delil Allah'ındır. Şayet dilemiş olsaydı, sizi kesinlikle toplu halde doğru yola iletirdi."

150- De ki: " 'Allah şüphesiz ki bunu yasakladı' diye tanıklık edecek tanıklarınızı getirin. Eğer onlar tanıklık ederlerse, sen onlarla beraber tanıklık etme. Ve ayetlerimizi yalanlayan ve sonrakine inanmayanların keyfi arzularına uyma. Ve onlar (başkalarını) Rablerine denk tutuyorlar.

151- De ki: "Gelin Rabbinizin üzerinize neyi yasakladığını size peşi sıra okuyayım. Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın ve anne babaya güzel davranın ve geçim darlığından çocuklarınızı öldürmeyin. Size ve onlara biz rızık veriyoruz. Ve hayasızlıklara, ondan açık olanına da kapalı olanına da yaklaşmayın. Ve Allah'ın (öldürülmesini) yasak kıldığı bir canı gerçeklik (ölümü hak etmesi) olmadan öldürmeyin. İşte size bağ kurmanız için bunu önerdi."

152- "Ve o olgunluğa ulaşıncaya kadar en güzel şekilde olması dışında yetimin malına yaklaşmayın. Ölçeği ve tartıyı hakkaniyete uygun olarak tastamam yapın. Hiçbir kimseyi genişliğinden başkasıyla yükümlü tutmayız. Ve söylediğiniz zaman, eğer ki yakınlık sahibi de olsa denkliği sağlayın. Ve Allah'ın sözüne tastamam uyun. İşte siz hatırlamanız bunu önerdi."

153- Ve şüphesiz ki bu benim dosdoğru olan yolumdur, artık siz de ona uyun. Ve (başka) yollara uymayın, sonra sizi O'nun yolundan böler. İşte size korunmanız için bunu önerdi.

154- Ayrıca, güzel davranana (nimetimi) yerine getirmek ve her şeyi ayrıntılı olarak açıklamak, yol gösterici ve rahmet olarak Musa'ya kitabı verdik ki onlar Rablerine karşılaşacaklarına inansınlar.

155- Ve işte bu da, indirdiğimiz ilahi hayır kaynağı bir kitaptır. Artık ona uyun ve korunun ki bağışlanasınız.

156- "Kitap, ancak ve ancak bizden önceki iki gruba indirilmiş ve biz onların derslerinden kesinlikle duyarsızlardık" dersiniz diye (kitabı indirdik).

157- Veya: "Şayet bize bir kitap indirilmiş olsaydı, o takdirde onlardan daha doğru yolda olurduk" dersiniz diye (kitabı indirdik). İşte size Rabbinizden apaçık bir delil ve yol gösterici ve rahmet gelmiştir. Artık Allah'ın ayetlerini yalanlayan ve onlardan yana sert tutum takınan kimseden daha yanlış yapan kimdir? Ayetlerimizden yana sert tutum takınanlara, sert tutum takınmaları nedeniyle azabın sıkıntılısını karşılık olarak vereceğiz.

158- Onlar (inanmak için) kendilerine meleklerin gelmesini veya senin Rabbinin gelmesini veya senin Rabbinin bazı delillerinin gelmesini mi gözetiyorlar?  Senin Rabbinin bazı delillerinin geldiği gün, önceden inanmamış veya inanmasından bir hayır kazanmamış olan bir kimsenin inanması artık ona fayda vermez. De ki: "Gözetin şüphesiz ki biz de gözetenleriz."

159- Şüphesiz ki onlar hayat nizamlarını parçalara böldüler ve gruplar halinde bölündüler. Sen hiçbir şekilde onlardan değilsin. Onların buyruğu ancak ve ancak Allah'a kalmıştır. Sonra onlara yapmakta olduklarını haber verecektir.

160- Kim güzellik getirdiyse, ona getirdiğinin on örneği vardır. Ve kim kötülük getirdiyse, ancak getirdiğinin örneği kadar karşılık görür ve onlar yanlışa uğratılmazlar.

161- De ki: "Şüphesiz ki Rabbim beni dosdoğru yola, dimdik ayakta duran hayat nizamına, yaratılış ayarı üzerin meyilli olan İbrahim'in ortak değerine iletti. Ve o ortak koşanlardan değildi."

162- 163- De ki: "Şüphesiz ki benim kulluk görevim ve kurbanım ve yaşamım ve ölümüm, alemlerin Rabbi Allah içindir. Ona ortak yoktur. Ve bununla buyuruldum ve ben teslim olanların öncüsüyüm."

164- De ki: "O, her şeyin Rabbi iken, Rab olarak Allah'tan başkasının mı peşine düşeceğim? Ve her kişi kendi aleyhine olandan başkasını kazanmaz. Ve hiçbir taşıyıcı da diğerinin yükünü taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir, artık ayrılığa düşmekte olduğunuz konuları size haber verecektir."

165- O, sizi yeryüzünün birbiri ardınca gelenleri yapan ve verdiği ile sizi denemek için kiminizi kiminizin üzerine kademelerle yükseltendir. Şüphesiz ki senin Rabbinin sonuçlandırması  hızlıdır ve şüphesiz ki O, çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.