A'RAF etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
A'RAF etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mart 2024 Perşembe

A'RAF SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Elif, Lâm, Mim, Sad.

2- Bir kitap ki, sana indirildi. Artık onunla uyarman ve o inananlara hatırlatman için ondan dolayı göğsünde bir burukluk olmasın.

3- Efendinizden size indirilmiş olan şeye takılın ve O'nun aşağısından yönelenlere takılmayın. Ne kadar da az hatırlıyorsunuz.

4- Ve kasabadan kaçı vardı ki biz onu(n halkını) yok etmiştik te sıkntımız ona geceleyin veya onlar (onun halkı) gündüz uyuyanlar iken birden gelivermişti.

5- Sıkıntımız onlara geldiğinde artık çağrıları: "Şüphesiz ki biz haksızlık yapanlardık" demelerinden başkası da olmamıştı.

6- Kendilerine (elçi)  gönderilmiş olanlara kesinlikle soracağız ve (elçi olarak) o gönderilmiş olanlara da kesinlikle soracağız.

7- (Yaptıklarını) onlara kesinlikle bir bilgi ile anlatacağız. Ve biz onlardan (yaptıklarını) algılamayanlar değildik.

8- Ve o gün, o tartı gerçektir. Artık kimin tartılanları ağır gelirse, işte onlar o başarıya eriştirilenlerin  ta kendileridir.

9- Ve kimin tartılanları hafif gelirse, işte onlar ayetlerimize karşı haksızlık yapmakta olmaları nedeniyle kendi benliklerini ziyana sokmuş olan kimselerdir.

10- Ve ant olsun ki size o yerde olanak sağladık ve onda size geçimlikler oluşturduk. Ne kadar da az şükrediyorsunuz.

11- Ve ant olsun ki sizi takdir ettik, sonra sizi suretlendirdik, sonra biz o meleklere "Adem'e boyun eğin" dedik de İblis dışında hemen boyun eğdiler. (İblis) o boyun eğenlerden olmadı.

12- (Allah): "Sana buyurduğum zaman (Ademe) boyun eğmene seni ne alıkoydu?" dedi. (İblis): " Ben ondan daha hayırlıyım. Beni bir ateşten takdir ettin ve onu ise bir çamurdan takdir ettin" dedi.

13- (Allah):"Hemen ondan in, artık senin onda büyüklenmen olmaz. Hemen çık, şüphesiz ki sen o küçülenlerdensin" dedi.

14- (İblis): "Harekete geçirilecekleri güne kadar beni gözetle" dedi.

15- (Allah): "Şüphesiz ki sen o gözetlenmişlerdensin" dedi.

16- 17- (İblis): "Öyleyse beni azdırman nedeniyle, ben de onlar için senin o dosdoğru yoluna kesinlikle oturacağım. Sonra onlara önlerinden ve artlarından ve sağlarından ve sollarından kesinlikle geleceğim. Ve onların daha çoğunu şükrediciler olarak bulamayacaksın" dedi.

18- (Allah): "Yerilmiş kovulmuş olarak oradan çık. Ant olsun ki onlardan sana kim takılırsa, kesinlikle cehennemi toplu olarak sizden dolduracağım" dedi.

19- Ve (Allah)" Ey Adem, sen ve eşin bu bahçede durul. İkiniz dilediğiniz yerden yeyin ve sakın şu ağaca yaklaşmayın, yoksa ikiniz o haksızlık yapanlardan olursunuz" (dedi).

20- Derken o şeytan, ikisinden gizlenmiş olan avretlerini ikisine belli etmek için ikisini işkillendirdi ve: "Efendiniz ikinizi bu ağaçtan yalnızca iki melek olursunuz veya o sürekli kalıcılardan olursunuz diye vazgeçirdi" dedi.

21- Ve ikisine: "Şüphesiz ki ben ikiniz için kesinlikle o içtenlikle öğüt vericilerdenim" diye de yemin etti.

22- Böylece ikisini bir aldanmaya sarkıttı. İkisi o ağaçtan tattıklarında, avretleri ikisine belli oldu. Ve ikisi üzerlerini o bahçenin yaprağından kapatmaya başladılar. Ve Efendileri ikisine: "Ben ikinizi o ağaç(a yaklaşmak)tan vazgeçirmedim mi? Ve ikinize: "Şüphesiz ki o şeytan ikinize bir açıklanan düşmandır" demedim mi?" diye seslendi.

23- (İkisi): "Ey Efendimiz biz benliklerimize haksızlık yaptık ve eğer bizi bağışlamazsan ve bize merhamet etmezsen, kesinlikle o ziyan edenlerden oluruz" dediler.

24- (Allah): "Bir kısmınız bir kısıma düşman olarak inin. Ve o yerde belirli bir vakte kadar bir sabitleşme yeri ve bir yarar sizin içindir" dedi.

25- (Allah): "Onda yaşayacaksınız ve onda öleceksiniz ve ondan çıkarılacaksınız" dedi.

26- Ey Adem'in oğulları, kesinlikle size avretinizi gizleyecek bir elbise ve bir süslü elbise indirdik. Ve o korunma bilinci elbisesi, bu (onlardan) daha hayırlıdır. Bu, Allah'ın (gözle görülen) ayetlerindendir, umulur ki hatırlarlar.

27- Ey Adem'in oğulları, o şeytan babanızın ananızın avretlerini kendilerine göstermek için elbiselerini ikisinden çekip soyarak o bahçeden çıkardığı gibi, sizi de ayartmasın. Gerçek şu ki, o ve onun öndaşları, sizin onları görmediğiniz yerden sizi görüyorlar. Şüphesiz ki biz o şeytanları inanmaz kimselere yönelenler yaptık.

28- Ve onlar bir hayasızlık yaptıkları zaman: "Atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah da bize bunu buyurdu" derler. De ki: "Şüphesiz ki Allah, o hayasızlığı buyurmaz. Allah'a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?"

29- De ki: "Benim Efendim o hakkaniyeti buyurdu. Her boyun eğme yerinin yanında yüzünüzü kaldırın. Ve yaşam sistemini sadece O'na özgüleyenler olarak O'nu çağırın. Başlangıcınızdaki gibi tekrar (O'na) döneceksiniz."

30- Bir bölümü bir doğruya iletti ve bir bölümün üzerine de o sapkınlık gerçek oldu. Şüphesiz ki onlar o şeytanlara Allah'ın aşağısından yönelenler olarak sahiplenmişler ve kendilerini kesinlikle doğruya iletilenler olduklarını hesap ediyorlardı.

31- Ey Adem'in oğulları, her boyun eğme yerinin yanında zinetlerinizi (giysilerinizi) (üzerinizde) tutun. Ve yeyin ve için ve savurganlık yapmayın. Şüphesiz ki O, o savurganlık yapanları sevmez.

32- De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti (giysiyi) ve o rızıktan o temizlerini kim yasakladı?" De ki: "Onlar, o kalkışın günü inanmış olanlara özel olarak, bu şimdiki yaşamda inanmış olanlar içindir." Bilmekte olan bir topluluk için o ayetleri işte böyle ayrıntılandırıyoruz.

33- De ki: "Benim Efendim ancak ve ancak, o hayasızlıkları, onlardan görünen şeyleri ve görünmeyen şeyleri ve o günahı ve o hak olmaksızın o haddi aşmayı ve hakkında bir yetki indirmediği şeyleri Allah'a ortaklaştırmanızı ve Allah'a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri söylemenizi yasakladı."

34- Ve her bir toplum için bir süre vardır. Artık onların süreleri geldiği zaman, bir saat sonralayamazlar ve önceleyemezler.

35- Ey Adem'in oğulları, eğer içinizden size benim ayetlerimi anlatan elçiler gelir de, kim korunur ve (durumunu) düzeltirse, artık onlara hiç bir kaygı olmaz ve onlar üzülmezler.

36- Ve ayetlerimizi yalanlamış ve onlardan büyüklenmiş olanlar ise, işte onlar o ateşin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

37- Artık, Allah'a karşı bir yalan yakıştırmış veya O'nun ayetlerini yalanlamış kimseden daha haksızlık yapan kimdir? İşte onlara o kitaptan hisseleri (ölümlerine kadar) kavuşacaktır. Nihayet elçilerimiz onların ömürlerini tamamlamaya geldiği zaman: "Allah'ın aşağısından çağırmakta olduğunuz şeyler nerede?" derler. (Onlar da): "Bizden saptılar" derler ve böylece gerçeği örtücüler olduklarına dair kendi benlikleri üzerine tanıklık ettiler.

38- (Allah): "Sizden önce gelip geçmiş o cinden ve o insandan olan toplumların içinde o ateşin içine girin" dedi. Her ne zaman bir toplum (o ateşe) girse, kendi kardeşini dışlar. Nihayet birbirlerine yetiştirilip onda toplu halde oldukları zaman, onların son (ateşe giren)leri onların ilk (ateşe giren)lerine: "Ey Efendimiz, bunlar bizi saptırdılar, artık onlara o ateşten (bizden) bir kat fazla azap ver" dedi. (Allah): "Her biri için katlamalıdır, fakat siz bilmezsiniz" dedi.

39- Ve onların ilkleri, onların sonlarına: "Sizin için bizim üzerimizde hiçbir lütuf yoktur (azap hepimiz için aynıdır). Kazanmakta olduğunuz şeyler nedeniyle o azabı artık tadın " dedi.

40- Şüphesiz ki bizim ayetlerimizi yalanlamış ve onlardan büyüklenmiş olanlara o göğün kapıları onlar için kesinlikle açılmaz ve o deve o iğnenin deliğine geçinceye kadar, o bahçeye giremezler. Ve biz o suç işleyenlere işte böyle karşılık veririz.

41- (Altlarından) cehennemden bir döşek, üstlerinden de (ateşten) kaplamalar onlar içindir. Ve biz o haksızlık yapanlara işte böyle karşılık veririz.

42- Ve inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlara ki, bir benliği kendi kapasitesinin dışında yükümlendirmeyiz. İşte onlar o bahçenin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

43- Ve biz göğüslerinde (kin nefret gibi) bağdan ne varsa çekip çıkardık. Onların altından o nehirler akar. Ve dediler ki: "O övgü Allah'adır, O ki bizi buna (bahçeye)iletti. Eğer Allah bizi (bahçeye)iletmeseydi, biz kendimizi (bu bahçeye) iletebilecek değildik. Ant olsun ki Efendimizin elçileri (bize) gerçeği getirmiş." Ve onlara: "Bu size, işlemekte olduğunuz nedeniyle ona mirasçı olduğunuz o bahçedir" diye seslenildi.

44- 45- Ve o bahçenin arkadaşları, o ateşin arkadaşlarına: "Biz, Efendimizin bize söz verdiği şeyi kesinlikle gerçek olarak bulduk. Artık siz de Efendinizin söz verdiği şeyi gerçek olarak buldunuz mu?" diye seslendi. (Onlar): "Evet (bulduk)" dediler. Derken onların arasından bir duyurucu: "Allah'ın dışlaması o haksızlık yapanların üzerinedir. Onlar ki Allah'ın yolundan uzaklaştırıyorlar ve onda bir eğrilik arama peşine düşüyorlardı. Ve onlar o son (yaşam) gerçeğini örtücülerdi" diye duyurdu.

46- Ve ikisinin arasında bir engel vardır. Ve o burçların üzerinde de bir takım adamlar vardır ki, onların her birini kendi işaretlerinden tanımaktadırlar. Ve onlar o bahçenin arkadaşlarına: "Selam sizin üzerinizedir" diye seslendiler. Onlar (girmeyi) umuyor oldukları halde ona henüz girmemişlerdir. 

47- Ve bakışları o ateşin arkadaşlarının karşısına çevrildiği zaman: "Ey Efendimiz, bizi o haksızlık yapanlar topluluğunun beraberinde bulundurma" dediler.

48- 49- Ve o burçların arkadaşları, işaretlerinden tanımakta oldukları adamlara: "Toplu olmanız ve büyüklük taslamış olmanız size bir zenginlik sağlamadı. 'Allah onları bir şefkate kavuşturmaz' diye yemin ettiğiniz kimseler bunlar mı?" diyerek seslendi. (Allah onlara dedi ki): "Girin bahçeye size hiçbir kaygı olmaz ve sizler üzülmezsiniz."

50- Ve o ateşin arkadaşları, o bahçenin arkadaşlarına: "Bizim üzerimize o sudan veya Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden dökün" diye seslendi. (Onlar da): "Şüphesiz ki Allah, bu ikisini de o gerçeği örtücülerin üzerine yasakladı" dediler.

51- Onlar ki, yaşam sistemlerini bir eğlence ve bir oyun olarak sahiplenmiş ve bu şimdiki yaşam onları aldatmıştı. Onlar bu günleri ile karşılaşmayı unuttukları ve ayetlerimizi ısrarla reddetmekte oldukları gibi, artık bugün biz de onları (rahmetten) unuturuz.

52- Ve ant olsun ki biz onlara, onu bir bilgi üzere ayrıntılı olarak açıkladığımız, (ona) inanmakta olan bir topluluk için bir doğruya ileten ve bir şefkat olan bir kitap getirmiştik.

53- Onlar, onun (verdiği haberin) geri dönüşümünden başka bir şeye mi bakıyorlar? Onun (verdiği haberin) geri dönüşümü geleceği gün, önceden onu unutmuş olanlar: "Efendimizin elçileri  kesinlikle bize o gerçeği getirmiş. Artık bizim için eşlikçilerden kimse varmı ki artık bize eşlikçilik edeler veya (dünyaya) geri döndürülelim de, artık bu işlemekte olduğumuzdan başkasını işleyelim" der. Kendi benliklerini kesinlikle ziyana sokmuşlardır ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

54- Şüphesiz ki sizin Efendiniz Allah'tır. O'ki, o gökleri ve o yeri altı günde takdir etmiş, sonra o tahtın üzerine denkleşmiştir. O geceyi, onu durmaksızın isteyen o gündüze kaplatır. Ve o güneş ve o ay ve o yıldızlar O'nun buyruğuna boyun eğdirilmişlerdir. Dikkat edin, o takdir ediş ve o buyruk O'nundur. O tüm insanların Efendisi Allah, bereketin kaynağıdır.

55- Efendinizi yalvarıp yakararak ve gizli olarak çağırın. Şüphesiz ki O, o sınırı aşanları sevmez.

56- Ve o yerde onun düzeltilmesinden sonra bozuculuk yapmayın. Ve O'nu kaygılanarak ve umutlanarak çağırın. Şüphesiz ki Allah'ın şefkati o iyilik edenlerden yanadır.

57- Ve O ki, şefkatinin önünden o rüzgârları bir müjde olarak gönderir. Nihayet (o rüzgârlar) bir ağır bulutu (pek hafifmiş gibi) kaldırdığı zaman, onu bir ölü yöreye sevk ederiz de onunla o suyu indirir, böylece onunla o her çeşit ürünlerden çıkarırız. O ölüleri de işte böyle çıkarırız. Umulur ki hatırlarsınız.

58- Ve o (toprağı) temiz yörenin bitkisi, kendisinin Efendisinin onayıyla (kolayca ve güzel) çıkar. Ve o (toprağı) murdar olan (beldenin bitkisi) ise zorlukla uğraşmaktan başka çıkmaz. Şükreden bir topluluk için o ayetleri işte böyle evirip çeviriyoruz.

59- Ant olsun ki Nuh'u topluluğuna gönderdik de: "Ey topluluğum Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Şüphesiz ki ben sizin için bir büyük gün azabından kaygılanıyorum" dedi.

60- Topluluğundan o dolular: "Şüphesiz ki biz seni kesinlikle bir açıklanan sapkınlık içinde görüyoruz" dedi.

61-62- 63- (Nuh): "Ey topluluğum bende bir sapkınlık yoktur. Ben ancak o tüm insanların Efendisinden bir elçiyim. Ben size Efendimin mesajlarını ulaştırıyorum ve ben size içtenlikle öğüt veriyorum ve ben Allah'tan sizin bilemeyeceğiniz şeyleri biliyorum. İçinizden bir adama sizi uyarması ve korunmanız ve merhamet edilmeniz için Efendinizden bir hatırlatma gelmesine şaştınız mı?" dedi.

64- Buna rağmen onu yalanladılar. Bunun üzerine biz de onu ve onun beraberinde o gemide olanları kurtardık ve ayetlerimizi yalanlamış olanları ise batırdık. Şüphesiz ki onlar körler topluluğu idiler.

65- Ve Ad'a da kardeşleri Hud'u: "Ey topluluğum Allah'a kulluk edin, sizin için  O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Hiç korunmaz mısınız?" dedi

66- Topluluğundan o dolu gerçeği örtmüş olanlar: "Şüphesiz ki biz seni kesinlikle bir ahmaklık içinde görüyor ve şüphesiz ki biz senin kesinlikle o yalancılardan olduğuna (kesin) kanaat getiriyoruz" dedi.

67- 68- 69 (Hud): "Ey topluluğum bende bir ahmaklık yoktur. Ben ancak o tüm insanların Efendisinden bir elçiyim. Ben size Efendimin mesajlarını ulaştırıyorum ve ben sizin için bir güvenilir içtenlikle öğüt vericiyim. İçinizden bir adama sizi uyarması için Efendinizden bir hatırlatma gelmesine şaştınız mı? Ve hatırlayın o zamani ki sizi Nuh toplumundan sonra ardıllar olarak oluşturdu ve o takdir edişte sizi genişlikçe artırdı. Başarıya eriştirilmeniz için artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın" dedi.

70- (Dolgunlar): "Sen bize o tek Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın kulluk etmekte olduğu şeyleri bırakmamız için mi geldin? Eğer o doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit etmekte olduğun şeyi haydi bize getir" dediler.

71- (Hud): "Efendinizden üzerinize bir pislik ve bir hiddet kesinlikle çökmüştür. Allah'ın onlar hakkında hiçbir yetki indirmediği, sizin ve atalarınızın onları isimlendirdiği birtakım isimler hakkında benimle tartışıyor musunuz? Artık bakının şüphesiz ki ben de sizin beraberinizde o bakınanlardanım" dedi.

72- Bunun üzerine, onu ve onun beraberinde olanları bizden bir şefkatle kurtardık ve ayetlerimizi yalanlamış ve (onlara) inanan olmayanların ise arkasını kestik. 

73- 74- Ve Semud'a da kardeşleri Salih'i: "Ey topluluğum Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Efendinizden size kesinlikle bir apaçık delil gelmiştir. Bu, size (gözle görülen) bir ayet olarak Allah'ın dişi devesidir. Onu bırakın da Allah'ın yerinde yesin ve ona sakın bir kötülükle dokunmayın, yoksa bir acı azap sizi tutar. Ve hatırlayın o zamanı ki sizi Ad'dan sonra ardıllar olarak oluşturdu ve sizi o yerde yerleştirdi. Onun ovalarından köşkler sahipleniyor ve o dağları evler olarak yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın ve bu yerde bozuculuk yapanlar olarak karışıklık çıkarmayın" dedi.

75- Topluluğundan büyüklük taslamış olan o dolular, içlerinden inanmış olan zayıf düşürülmüş kimselere: "Siz Salih'in kendisinin Efendisinden bir gönderilmiş olduğunu (gerçekten) biliyor musunuz?" dedi. (Onlar da): "Şüphesiz ki biz onunla gönderilmiş olan şeye inananlarız" dediler.

76- Büyüklük taslamış olanlar: "Şüphesiz ki biz de sizin kendisine inandığınızı örtücüleriz" dedi.

77- Derken, o dişi deveyi ayaklarından kestiler ve böylece Efendilerinin buyruğundan (uzaklaşıp) başkaldırdılar. Ve: "Ey Salih, eğer o gönderilmiş olanlardan isen, bizi tehdit etmekte olduğun şeyi bize getir" dediler.

78- Bunun üzerine o şiddetli sarsıntı onları tuttu, böylece yurtlarında diz üstü çökenler oluverdiler.

79- O da onlardan (başka tarafa) yöneldi ve: "Ey topluluğum, ant olsun ki Efendimin mesajını ben size ulaştırdım ve size içtenlikle öğüt verdim. Fakat siz o içtenlikle öğüt vericileri sevmiyorsunuz" dedi.

80- 81- Ve Lut'u da. Bir zaman topluluğuna: "O tüm insanlardan hiçbirinin onunla sizin önünüze geçmediği (sizden önce kimsenin işlemediği) o hayasızlığa mı geliyorsunuz? Şüphesiz ki sizler o kadınların aşağısından bir (cinsel) iştahla o adamlara kesinlikle geliyorsunuz. Hayır siz, bir savurganlık yapanlar topluluğusunuz" demişti.

82- Ve topluluğunun ona cevabı: "Onları kasabanızdan çıkarın, şüphesiz ki onlar çok temiz kalan insanlarmış" demelerinden başkası olmamıştı.

83- Bunun üzerine onu ve o geride kalanlardan olan karısı hariç halkını kurtarmıştık.

84- Ve onların üzerine bir yağmur yağdırmıştık. Artık bak o suç işleyenlerin sonu nasıl olmuş.

85- 86- 87- Ve Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı: "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Efendinizden size kesinlikle bir apaçık delil gelmiştir. Artık o ölçeği ve o tartıyı eksiksiz yapın. Ve o insanların eşyalarını(n değerini) düşük tutmayın.Ve o yerde onun düzeltilmesinden sonra bozuculuk yapmayın. Eğer inananlarsanız, bu sizin için daha hayırlıdır. Ve O'na inanan kimseyi tehdit ederek ve Allah'ın yolundan uzaklaştırarak ve onda bir eğrilik arama peşine düşerek her bir yola oturmayın. Ve hatırlayın hani siz az idiniz de sizi çoğalttı. Ve o bozuculuk yapanların sonu nasıl oldu bir bakın. Ve eğer içinizden onunla gönderilmiş olduğuma bir ekip inanmış ve bir ekipte inanmamışsa, artık Allah aramızda karar verinceye kadar, (bana karşı) direnip gayret etmeye devam edin. Ve O, o karar vericilerin en hayırlısıdır" dedi.

88- 89- Topluluğundan büyüklük taslamış olan o dolular: "Ey Şuayb, seni ve senin beraberindeki inanmış olan kimseleri kesinlikle kasabamızdan çıkaracağız veya kesinlikle bizim inancımıza tekrar döneceksiniz" dedi. (Şuayb): "Eğer biz çirkin görenler olsak da mı? Allah'ın bizi ondan kurtarmasından sonra, eğer sizin inancınıza tekrar dönecek olursak, Allah'a karşı kesinlikle bir yalan yakıştırmış oluruz. Efendimiz Allah'ın dilemesi dışında, bizim için ona tekrar dönmemiz olmaz. Efendimiz her bir şeyi bilgice kapsamıştır. Biz Allah'a dayandık. Ey Efendimiz, bizim aramızla topluluğumuz arasını o gerçek ile aç, sen o açanların en hayırlısısın" dedi.

90- Ve topluluğundan gerçeği örtmüş olan o dolular: "Eğer Şuayb'e takılacak olursanız, o takdirde şüphesiz ki sizler de kesinlikle ziyan edenlersiniz" dedi.

91- Bunun üzerine o şiddetli sarsıntı onları tuttu, böylece yurtlarında diz üstü çökenler oluverdiler.

92- Onlar ki Şuayb'ı yalanladılar, sanki onda zenginlik içinde hiç yaşamamış gibi (oldular). Onlar ki Şuayb'ı yalanladılar, onlar o ziyan edenler ta kendileri oldular.

93-  Onlardan (başka tarafa) yöneldi ve: "Ey topluluğum, ant olsun ki Efendimin mesajlarını ben size ulaştırdım ve size içtenlikle öğüt verdim. Artık gerçeği örtücüler toplululuğuna nasıl üzülebilirim?" dedi.

94- Ve bir kasabaya hiçbir haberci göndermedik ki, onun halkını yalvarıp yakarmaları için o sıkıntıya ve o zarara tutmamış olalım.

95- Sonra o kötülüğün yerini o iyiliğe değiştirdik. Nihayet (önceki sıkıntıyı ve zararı kafalarından) sildiler ve "Atalarımıza da kesinlikle (önce) o zarar ve (sonra da) o ferahlık dokunmuştu" dediler. Bunun üzerine biz de fark etmezlerken onları bir anda tutuverdik.

96- Ve eğer o kasabaların halkı inanmış ve korunmuş olsalardı, üzerlerine o gökten ve o yerden bereketleri açardık. Fakat yalanladılar, bunun üzerine biz de onları kazanmakta oldukları şeyler nedeniyle tutuverdik.

97- O kasabaların halkı, onlar gece vakti uyuyanlarken sıkıntımızın kendilerine gelmesinden güvende mi gördü?

 98- Veya o kasabaların halkı, onlar kuşluk vakti oyalanırlarken sıkıntımızın kendilerine gelmesinden güvende mi gördü?

99- (O kasabaların halkı) Allah'ın tuzağından güvende mi gördüler? Oysa Allah'ın tuzağından o ziyan edenler topluluğundan başkası (kendisini) güvende görmez.

100- Onların halkının arkasından, o yere mirasçı olanları (yok etme haberlerimiz) doğruya iletme(ye yetme)di mi? Eğer biz dilersek, arkaya takılı suçlarını(n karşılığını) onlara eriştirirdik. Ve kalplerinin üzerine damga vururuz da, artık onlar işitemezlerdi

101- Bu kasabalar, sana onların haberlerinden anlatıyoruz. Ve ant olsun ki elçilerimiz onlara o apaçık delilleri getirmişti. Fakat onlar önceden yalanladıkları şeye asla inananlar olmadılar. Allah, o gerçeği örtücülerin kalplerine işte böyle damga vurur.

102- Ve onların tamamında antlaşmaya hiçbir bağlılık bulmadık. Ve şüphesiz ki onların tamamını kesinlikle itaatten çıkanlar olarak bulduk.

103- Sonra onların arkalarından Musa'yı, (gözle görülen) ayetlerimizle Firavun ve onun  dolularına harekete geçirdik. Fakat onlara (ayetlerimize) karşı haksızlık yaptılar.  Artık bak o bozuculuk yapanların sonu nasıl olmuş.

104- 105- Ve Musa: "Ey Firavun, şüphesiz ki ben o tüm insanların Efendisinden bir elçiyim. Allah'a karşı o gerçekten başkasını söylememem bana yaraşandır. Size Efendinizden bir delil getirdim, artık Yakub'un oğulları'nı benim beraberimde gönder" dedi.

106- (Firavun): "Eğer (gözle görülen) bir ayet getirdiysen, eğer o doğru söyleyenlerden isen, haydi onu getir" dedi.

107- 108- Bunun üzerine değneğini attı, birden o bir apaçık koca yılan. Ve elini (koynundan) çekip çıkardı birden o, o bakanlara bembeyaz (oluvermiş).

109- 110- Firavun'un topluluğundan olan o dolular: "Şüphesiz ki bu, kesinlikle en iyi bilici bir sihirbazdır. Sizi  yerinizden çıkarmak istiyor" dedi. (Firavun): "O halde ne öneriyorsunuz?" dedi.

111- 112- (Dolgunlar): "Onu ve kardeşini beklet ve o şehirlere sürüp toplayıcılar gönder. Bütün en iyi bilici sihirbazları sana getirsinler" dediler.

113- Ve o usta sihirbazlar Firavun'a geldi. "Eğer o yenenlerin ta kendileri bizler olursak, kesinlikle bir iş karşılığı bizim içindir" dediler.

114- (Firavun): "Evet, ve şüphesiz ki siz kesinlikle yakınlaştırılmışlardansınız" dedi.

115- (Sihirbazlar): "Ya (ilk) atan sen, ya da (ilk) o atanlar biz olalım ey Musa" dediler.

116- (Musa): "Siz atın." dedi. Attıklarında o insanların gözlerini büyülediler, onları ürküttüler ve bir büyük sihir getirdiler.

117- Ve Musa'ya "Değneğini at" diye vahyettik. (Attığında) birden o da onların çarpıtmakta oldukları şeyleri yutuyor.

118- Böylece o gerçek ortaya düştü, ve işlemekte oldukları şeyler geçersiz oldu.

119- Artık orada yenildiler ve küçülenler olarak çevrildiler.

120- 121- 122- Ve o usta sihirbazlar boyun eğiciler olarak (yere) atıldı. "O tüm insanların Efendisine, Musa'nın ve Harun'un Efendisine inandık" dediler.

123- 124- Firavun: "Size ben onay vermeden önce ona inandınız. Şüphesiz ki bu, bir tuzaktır, onu bu şehirde kurdunuz ki halkını ondan çıkarasınız. İleride bileceksiniz. Ellerinizi ve ayaklarınızı kesinlikle çaprazından kestireceğim, sonra kesinlikle toplu olarak sizi astıracağım" dedi.

125- 126- (Onlar da): "Şüphesiz ki biz Efendimize çevrilicileriz. Ve sen bizden Efendimizin ayetleri bize geldiğinde onlara  inanmamızdan başka bir nedenle öç almıyorsun. Ey Efendimiz, üzerimize direnip gayret etme gücü boşalt ve ömrümüzü teslim olanlar olarak tamamla" dediler.

127- Ve Firavun'un topluluğundan olan o dolular: "Musa'yı ve onun topluluğunu, bu yerde bozuculuk yapmaları ve seni ve senin tanrılarını bırakması için mi bırakacaksın?" dedi. (Firavun): "Onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını ise yaşatacağız. Ve şüphesiz ki biz onların üstünde boyun eğdiricileriz" dedi.

128- Musa topluluğuna: "Allah'a destek isteğinde buluunun ve direnip gayret edin.Şüphesiz ki  bu yer Allah'ındır, onu kullarından kimi dilerse mirasçı yapar. Ve o son o korunanlarındır" dedi.

129- (Topluluğu): "Sen bize gelmen öncesinden de ve geldikten sonra da rahatsız edildik" dediler. (Musa): "Efendinizin sizin düşmanınızı yok etmesi ve bu yerde sizi ardıllar yapması ve nasıl işleyeceğinize bakması umulur" dedi.

130- Ve ant olsun ki Firavun'un hanedanını hatırlamaları için senelerce o kıtlıkla ve o ürünlerden bir eksiltmeyle tuttuk.

131- Onlara o iyilik geldiği zaman, "Bu bizim içindir" derlerdi. Ve eğer onlara bir kötülük eriştirilirse, Musa'ya ve onun beraberinde olanların uğursuzluğuna yorarlardı. Dikkat edin, onların uğursuzlukları (işlediklerinden doğan sonuçları) ancak ve ancak Allah'ın yanındadır. Fakat onların hiçbiri bilmezler.

132- Ve: "Bizi onunla sihirlemen için (gözle görülen) ayetten her ne getirsen de, biz sana inananlar olmayacağız" dediler.

133- Bunun üzerine biz de (zamanlara) ayrılmış (gözle görülen) ayetler olarak onların üzerine o tufanı ve o çekirgeyi ve o haşereleri ve o kurbağaları ve o kanı gönderdik. Bunlara rağmen yine de büyüklük tasladılar ve suç işleyenler topluluğu oldular.

134- Ve üzerlerine o titretici azap çöktüğünde: "Ey Musa, senin Efendinin senin yanındaki antlaşması nedeniyle bizim için çağrı yap. Eğer bizden bu titretici azabı kaldırırsan, sana kesinlikle inanacağız ve Yakub'un oğulları'nı senin beraberinde kesinlikle göndereceğiz" dediler.

135- O titretici azabı onlardan, (yeni bir sarsıntıya) ulaşıcı olacakları bir süreye kadar kaldırdığımızda, onlar hemen yeminlerini bozuyorlardı.

136- Bunun üzerine biz de onlardan öç aldık,  ayetlerimizi yalanlamış olmaları ve onlardan duyarsız kalanlar olmaları nedeniyle onları o denizin içinde batırdık.

137- Ve zayıf düşürülmekte olan o topluluğu, onda bereket verdiğimiz o yerin doğularına ve batılarına mirasçı yaptık. Ve senin Efendinin Yakub'un oğulları'na o iyiliği, direnip gayret etmeleri nedeniyle böylece tamam oldu. Ve Firavun ve topluluğunun ustalıkla yapmakta oldukları şeyleri ve yükseltmekte oldukları şeyleri yerle bir ettik.

138-139- 140- Ve Yakub'un oğulları'nı o su kütlesini geçirdik. Derken kendilerine ait putların üzerine saygı ile kapanmakta olan bir topluluğa geldiler. (Musa'ya): "Ey Musa, onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap" dediler. (Musa): "Şüphesiz ki siz, düşüncesizlik etmekte olanlar topluluğusunuz. Şüphesiz ki onların içinde oldukları şey darmadağın olmuştur ve işlemekte oldukları da geçersizdir" dedi. (Musa devamen): "O, sizi o tüm insanların üzerine üstünleştirmişken size tanrı olarak Allah'tan başkasının peşine mi düşeceğim?" dedi.

141- Ve hani sizi o azabın kötüsüne süren Firavun'un hanedanından sizi kurtarmıştık. Oğullarınızı öldürüyorlar ve kadınlarınızı yaşatıyorlardı. Bunda sizin için Efendinizden bir büyük yoklama vardı.

 142- Ve Musa ile otuz geceliğine sözleşme yaptık ve onu on ile tamamladık. Ve böylece onun Efendisinin belirlediği vakit kırk geceye tamam oldu. Ve Musa, kardeşi Harun'a: "Toplumumda bana ardıllık et ve düzelt ve o bozuculuk yapanların yoluna takılma" dedi.

143- Ve Musa belirli vaktimiz için geldiğinde ve Efendisi onunla konuştuğunda. (Musa): "Ey Efendim, bana görün de sana bakayım" dedi. (Allah): "Sen beni asla göremeyeceksin. Fakat şu dağa bak, eğer kendi yerinde sabit kalırsa, sen de beni göreceksin" dedi. Onun Efendisi kendisini o dağa ortaya çıkardığında, onu dümdüz bir hale getirdi ve Musa baygın bir halde yere kapaklandı. Ayıldığında: "Sen her türlü eksiklikten uzaksın. Sana itaate döndüm ve ben o inananların ilkiyim" dedi.

144- (Allah): " Ey Musa, şüphesiz ki ben mesajlarımla ve konuşmamla seni o tüm insanların üzerine seçtim. Artık sana verdiğim şeyi tut ve o şükredenlerden ol" dedi.

145- Ve biz ona o levhalarda her bir şeyden bir öğüt ve her bir şeyin ayrıntılı bir açıklamasını yazdık. (Musa'ya) artık onları kuvvetlice tut, kendi topluluğuna da onu en iyi şekilde tutmalarını buyur. O itaatten çıkanların yurdunu yakında size göstereceğim (dedik).

146- O yerde o hak olmaksızın büyüklenmekte olanları ayetlerimden çevireceğim. Ve eğer (gözle görülen) her ayeti görseler, ona inanmazlar. Ve eğer o olgunluğun yolunu görseler, onu yol olarak sahiplenmezler. Ve eğer o azgınlığın yolunu görseler, onu yol olarak sahiplenirler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamış olmaları ve onlara karşı duyarsız kalanlar olmaları nedeniyledir.

147- Ve ayetlerimizi ve o son (yaşam) karşılaşmasını yalanlamış olanların işledikleri, boşa gitmiştir. Onlar işlemekte oldukları şeylerden başkasıyla mı karşılık görecekler?

148- Ve Musa'nın topluluğu, onun arkasından (altın gümüş gibi) takılarından, onun böğürmesi olan bir buzağı cesedini sahiplendi. Onun onlarla konuşamaz ve onları doğru bir doğruya iletemez olduğunu görmediler mi? Onu sahiplendiler ve haksızlık yapanlardan oldular. 

149- Ve (başları pişmanlıkla) ellerine düşürülüp ve kendilerinin kesinlikle sapmış olduklarını gördüklerinde: "Eğer Efendimiz bize merhamet etmezse ve bağışlamazsa, kesinlikle o ziyan edenlerden oluruz" dediler.

150- Ve Musa topluluğuna, çok öfkeli kederli olduğu halde döndüğünde: "Benim arkamdan bana ne sıkıntılı ardıllık ettiniz. Rabbinizin (azap) buyruğunu çabuklaştırdınız mı?" dedi. Ve o levhaları attı ve kardeşinin başını onu kendisine doğru çekerek tuttu. (Kardeşi): "Ey annemin oğlu, şüphesiz ki bu topluluk beni zayıf düşürdü ve neredeyse beni öldürüyorlardı. Artık o düşmanları bana sevindirme ve beni o haksızlık yapanlar topluluğunun beraberinde görme" dedi.

151- (Musa): "Ey Efendim, beni ve kardeşimi bağışla ve bizi şefkatine girdir. Ve sen o merhametlilerin en merhametlisisin" dedi.

152- Şüphesiz ki o buzağıyı (tanrı olarak) sahiplenmiş olanlara bu şimdiki yaşamda Efendilerinden bir hiddet ve bir aşağılanma kavuşacaktır. Ve biz o (yalan) yakıştırıcılara işte böyle karşılık veririz.

153- Ve onlar ki o kötülükleri işlediler, sonra bunların arkasından itaate döndüler ve inandılar. Şüphesiz ki senin Efendin, bunların arkasından kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

154- Ve Musa'dan o hiddet yatıştığında o levhaları tuttu. Ve onların bir nüshasında "Efendilerinden ürkmekte olanlar için bir doğruya ileten ve bir şefkat" (yazılıydı).

155- 156- Ve Musa, belirli vaktimiz için topluluğuna yetmiş adam hayırladı. Onları o şiddetli sarsıntı tuttuğunda: "Ey Efendim, eğer dilemiş olsaydın, önceden onları da ve beni de yok ederdin. İçimizdeki o ahmakların yaptığı şey nedeniyle bizi yok mu edeceksin? Bu, senin denemenden başka bir şey değildir. Onunla kimi dilersen saptırırsın ve kimi dilersen de doğruya iletirsin. Sen bizim yönelenimizsin, artık bizi bağışla ve bize merhamet et ve sen o bağışlayıcıların en hayırlısısın. Ve bizim için bu şimdiki (yaşamda) ve o son (yaşamda) bir iyilik yaz. Şüphesiz ki biz sana döndük" dedi. (Allah): "Azabımı dileyeceğim kimseye eriştiririm. Ve şefkatim her bir şeyi kapsamıştır. Onu da korunmakta olanlara ve o arınmayı yerine getirmekte olanlara ve ayetlerimize inanmakta olanlara yazacağım" dedi.

157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de kendisini yazılmış olarak bulacakları o kitap bilgisi olmayan* o haberci elçi'ye takılırlar. (O elçi) onlara o benimsenene uygun olanı buyuruyor ve o yadırganandan vazgeçiriyor ve onlara o temizleri serbestleştiriyor ve o murdarları ise yasaklaştırıyor ve onlardan üzerlerinde olan ağır görevlerini ve o bağları (yasakları kaldırıp yere) koyuyor. Onlar ki ona inandılar ve onu desteklediler ve ona yardım ettiler ve onun beraberindeki indirilmiş olan o ışığa takıldılar. İşte onlar, o başarıya eriştirilenlerin ta kendileridir.

"El-ümmiyyun" kelimesi okuma yazma bilmemeyi değil, anasından doğduğu gibi olan yani kendilerine kitap bilgisi gelmemiş olan Arap toplumunu ifade etmektedir. Bu isim Yahudi ve Hristiyanlar tarafından kendilerinden olmayan Araplara verilmiştir. Kur'an (3.20.75- 62. 2)

 158- De ki: "Ey o insanlar, şüphesiz ki ben, Allah'ın, sizin hepinize (gönderilmiş)elçisiyim. O'ki, o göklerin ve o yerin hükümranlığı O'nundur, O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur, yaşatır ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve O'nun o kitap bilgisi olmayan, o haberci elçisine inanın. O ki Allah'a ve O'nun kelimelerine inanır. Doğruya iletilmeniz için ona takılın."

159- Ve Musa'nın topluluğu içinden bir toplum vardı ki onlar, o gerçeğe iletirler ve onunla da eşitliği sağlarlardı.

160- Ve onları oniki torun toplumu olarak parça parça ayırdık. Ve Musa'ya, topluluğu ondan suvarmasını istediği zaman, "Değneğini o taşa vur" diye vahyettik. Birden ondan oniki su gözesi fışkırdı. (İsrailoğullarından olan) bütün insanlar içecek yerini bildi. Ve o bulutu üzerlerine gölgelendirdik ve üzerlerine o kudret helvasını ve o bıldırcını indirdik: "Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temizlerinden yeyin" (dedik). Ve onlar bize haksızlık yapmadılar, fakat kendi benliklerine haksızlık yapmakta idiler.

161- Ve bir zaman onlara: "O kasabada durulun ve ondan nereden dilediyseniz yeyin ve 'Günahlarımızı üzerimizden dök' deyin ve o kapıdan boyun eğerek girin ki, yanılgılarınızı bağışlayalım. O iyilik edenlere (karşılığını) artıracağız" denilmişti.

162- Fakat içlerinden haksızlık yapmış olanlar, kendilerine denilmiş sözü başka sözle değiştirmişler, bunun üzerine biz de haksızlık yapmakta olmaları nedeniyle üzerlerine o gökten bir titretici azap göndermiştik.

163- Ve onlara o su kütlesinin hazırında olan o kasabadan sor. Hani onlar o dinlenme (günün)de sınırı aşıyorlardı. Balıkları, dinlenme günlerinde onlara oluk oluk gelir, dinlenme olmayan günlerinde ise onlara gelmezdi. İtaatten çıkmakta olmaları nedeniyle onları işte böyle yokluyorduk.

164- Ve hani içlerinden bir toplum: "Allah'ın kendilerini yok edici olacağı veya bir sert azapla azaplandırıcı olacağı bir topluluğa niçin öğüt veriyorsunuz?" demişti. (Onlar): "Efendinize karşı bir gerekçe ve onların korunmaları için (öğüt veriyoruz)" demişlerdi.

165- Onunla hatırlatıldıkları şeyleri unuttuklarında, biz de o kötülükten vazgeçirmekte olanları kurtarmış, haksızlık yapmış olanları ise itaatten çıkmakta olmaları nedeniyle bir sıkıntılı azapla tutmuştuk.

166- Ondan vazgeçirildikleri şeyden (uzaklaşıp) baş kaldırdıklarında, onlara: "Kovalanan maymunlar olun" demiştik.

167- Ve hani senin Efendin, onların üzerlerine o kalkışın gününe kadar, onları o azabın kötüsüne sürecek kimseleri kesinlikle harekete geçireceğini duyurmuştu. Şüphesiz ki senin Efendin, o sonuçlandırması kesinlikle çok hızlıdır. Ve şüphesiz ki O, kesinlikle çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

168- Ve onları o yerde toplumlar olarak ayırdık. Ve içlerinden o düzgün olanlar da vardır, ve içlerinden bunun aşağısında olanlar da vardır. Ve onları (bozuculuktan) dönmeleri için o iyiliklerle ve o kötülüklerle yokladık.

169- Onların ardından bir nesil onların yerine geçti ve o kitaba mirasçı oldu. O en aşağı (dünya)nın sunumunu tutuyorlar ve: "Yakında bizim için bağışlama var" diyorlar. Onlardan, Allah'a karşı gerçekten başkasını söylememelerine dair kitabın yeminle bağlanmış sözü alınmamış mıydı? Ve onun içinde olan şeyi iyice ders almamışlar mıydı? Ve o son yurt korunmakta olanlar için daha hayırlıdır. Hiç bağ kurmaz mısınız?

170- Ve onlar ki o kitabı sımsıkı tutarlar ve o kulluk görevini ayağa kaldırdılar, şüphesiz ki  biz o düzelticilerin iş karşılığını kayba uğratmayız.

171- Ve bir zaman o dağı onların üstlerine o bir gölgelikmiş gibi çekmiştik de, onun üstlerine düşücü olduğuna (kesin) kanaat getirmişlerdi. "Korunmanız için size verdiğimizi kuvvetlice tutun ve içindeki şeyleri hatırlayın" (demiştik).

172-Ve o kalkışın günü: "Şüphesiz ki biz bundan duyarsız kalanlardık" dersiniz diye, bir zaman senin Efendin, Adem'in oğullarından onların sırtlarından soylarını almış ve onları kendi benliklerine tanık yaparak: "Ben sizin Efendiniz değil miyim?" (demişti). (Onlar da): "Evet tanık olduk" demişlerdi.

173- Veya: "Atalarımız önceden ortaklaştırmışlar ve biz onların arkasından gelen bir soyduk. O geçersizcilerin yaptığı nedeniyle bizi yok mu edeceksin?" dersiniz diye.

174- Ve o ayetleri işte böyle ayrıntılandırıyoruz ve umulur ki dönerler.

175- Ve onlara, kendisine ayetlerimizi verdiğimiz fakat onlardan sıyrılmış, bu yüzden ona o şeytan takılmış, böylelikle o azgınlardan olmuş kimsenin haberini peşi sıra oku.

176- Ve eğer dileseydik, onu kesinlikle onlarla yükseltirdik. Fakat o, o yere sürekli olmak istedi (şimdiki hayatı seçti) ve keyfi arzusuna takıldı. Artık onun örneği o köpeğin örneği gibidir. Eğer üzerine yüklensen, dilini sarkıtıp solur veya onu bıraksan da dilini sarkıtıp solur. Bu, ayetlerimizi yalanlamış olan o topluluğun örneğidir. İyice düşünmeleri için onlara bu anlatıyı anlat.

177- Ayetlerimizi yalanlamış ve kendi benliklerine haksızlık yapmakta olan o topluluk örnek olarak ne kötüdür.

178- Allah kimi doğruya iletirse, artık o, o doğruya iletilendir. Ve kimi de saptırırsa, artık işte onlar o ziyan edenlerin ta kendileridir.

179- Ve ant olsun ki, o cinden ve o insandan bir çoğunu (işlediklerinin sonucunda) cehenneme yaydık. Onların kalpleri vardır onlarla kavrayamazlar. Ve onların gözleri vardır onlarla göremezler. Ve onların kulakları vardır onlarla işitemezler. İşte onlar o hayvanlar gibidir, hayır onlar daha da sapkındırlar. İşte onlar o duyarsızların ta kendileridir.

180- Ve o en iyi isimler Allah'ındır. Öyleyse O'nu onlarla çağırın. Ve O'nun isimlerinde eğriltme yapmakta olanları bırakın. Onlar işlemekte oldukları şeylerin yakında karşılığını görecekler.

181- Ve takdir etmiş olduğumuz kimselerden bir toplum vardır ki onlar o gerçeğe iletirler ve onunla da eşitliği sağlarlar.

182- Ve onlar ki ayetlerimizi yalanladılar, onları bilemeyecekleri yerden kademe kademe (azaba) yaklaştıracağız.

183- Ve ben onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz ki benim plânım sağlamdır.

184- Onlar, arkadaşlarında hiçbir cinnet olmadığını düşünmediler mi? O, bir açıklanan uyarıcıdan başkası değildir.

185- Onlar, o göklerin ve o yerin hükümranlığına ve Allah'ın herhangi bir şeyden takdir etmiş olduğuna ve sürelerinin gerçekten yaklaşmış olma ihtimaline bakmadılar mı? Artık ondan sonra hangi bir söze inanacaklar?

186- Allah kimi saptırırsa, artık onu bir yola iletici olmaz. Ve onları kendi taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakır.

187- Sana o saatten: "Onun sabitleşmesi (gerçekleşmesi) ne zaman?" diye soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi, ancak ve ancak Efendimin yanındadır. Onun vaktini O'ndan başkası ortaya çıkaramaz. (O saat) o göklerdekilere ve o yerdekilere ağır gelmiştir. Size bir andan başka şekilde gelmez." Sen onun hakkında araştıran biri gibi sana soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi ancak ve ancak Allah'ın yanındadır. Fakat (bunu soran) o insanların tamamı bilmezler."

188- De ki: "Allah'ın dilemesi dışında kendi benliğim için bir faydaya ve bir zarara hükümran değilim. Ve eğer ben o algılanamayananı bilseydim, kesinlikle maldan* çoğaltmayı isterdim ve o kötülük de bana dokunmazdı. Ben, inanmakta olan bir topluluk için bir uyarıcıdan ve bir müjdeciden başkası değilim."

*El-hayr kelimesine "Mal" anlamı vermek gerekçemiz, Bakara s. 180. ayetindeki geçişindeki anlamına binaendir.

189- O ki, sizi bir tek benlikten* takdir etmiş ve ondan da onunla durulması için onun eşini meydana getirmiştir. Onu kaplayınca (cinsel ilişki kurduğunda eşi) bir hafif yük yüklendi, böylece onunla (yüküyle bir zaman) geçip gitti. Artık (eşi) ağırlaştığında (doğumu yaklaştığında) ikisi Efendileri Allah'a: "Eğer bize bir düzgün olarak (çocuk) verirsen, kesinlikle o şükredenlerden olacağız" diye çağrı yaptılar.

*İnsanın yaratılış öyküsü Kur'an'dan öğrendiğimize göre Adem ile başlamaktadır. Adem, yaratılan ilk insan değil, insanın yaratıldığı öz'ün somut hale getirilerek edebi bir üslüp dahilindeki anlatımıdır. Eşinin ondan yaratılması ise kadın ve erkek cinsinin aynı öz'den yaratıldığının beyan edilmesidir. Klasik anlatımla önce Adem, sonra onun kaburga kemiğinden eşi yaratılmış değildir. 

190- Fakat ikisine bir düzgün olarak (çocuk) verdiğinde, ikisine verdiği şeyde O'na ortaklar koşmaya kalktılar. Oysa Allah, onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

191- Hiçbir şey takdir edemez, üstelik kendileri takdir edilmekte olanları mı ortaklaştırıyorlar?

192- Oysa onlar, onlara bir yardıma ve kendi benliklerine yardım etmeye güç yetiremezler.

193- Ve eğer onları o doğruya iletene çağırsanız, size takılmazlar. Onları çağırmış olmanız da, susanlar olmanız da sizin için denktir.

194- Şüphesiz ki Allah'ın aşağısından çağırmakta olduklarınız, sizin örnekleriniz gibi kullardır. Öyleyse doğru söyleyenler iseniz, haydi onları çağırın da sizi cevaplandırsınlar. 

195- Onların ayakları mı var onlarla yürüyorlar? Yoksa onların elleri mi var onlarla yakalıyorlar? Yoksa onların gözleri mi var onlarla görüyorlar? Yoksa onların kulakları mı var onlarla işitiyorlar? De ki: "Çağırın ortaklarınızı sonra bana plân kurun bana sakın baktırmayın."

196- Şüphesiz ki benim yönelenim Allah'tır. O ki o kitabı indirmiştir. Ve O, o düzgünlere yönelir.

197- Ve O'nun aşağısından çağırmakta olduklarınız size yardım etmeye güç yetiremezler ve kendi benliklerine de yardım edemezler.

198- Ve eğer onları o doğruya iletene çağırsanız, işitmezler. Ve onları sana bakıyorlar olarak görürsün, oysa onlar göremezler.

199- Sen (hataları) o silme (yolunu) tut ve benimseneni buyur ve o düşüncesizlerden yana kayıtsız kal.

200- Ve eğer sana o şeytandan bir dürtü seni dürtüklerse, hemen Allah'a sığın. Şüphesiz ki O, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

201- Şüphesiz ki korunmuş olanlara o şeytandan bir dolaşıcı dokunduğu zaman, onlar hatırlarlar ve birden (gerçeği) görenlerdir.

202- Onların (şeytanların) kardeşleri, onlara o azgınlığa çekerler, sonra da (bu çekmeyi) kısaltmazlar.

203- Ve onlara (gözle görülen) bir ayet getirmediğin zaman: "Onu sen derleyip toplamalı değil miydin?" derler. De ki: "Ben ancak ve ancak Efendimden bana vahyedilmekte olan şeye takılıyorum. Bu, Efendinizden inanan bir topluluk için doğruyu görmeler ve bir doğruya ileten ve bir şefkattir."

204- Ve bu okunan (Kur'an) okunduğu zaman, merhamet edilmeniz için, artık onu dinleyin ve susun.

205- Ve Efendini, o sözden yükseğin aşağısından (bir tonla) o sabah serinliği ve o akşamın erken vakti, yalvarıp yakararak ve gizli olarak kendi benliğinde hatırla ve o duyarsızlardan olma.

206- Şüphesiz ki senin Efendinin yanında olanlar O'na kulluk etmekten büyüklük taslamazlar ve O'nu her türlü eksiklikten uzak tutarlar ve O'na boyun eğerler.