29 Haziran 2024 Cumartesi

TEVBE SURESİ MEALİ

1- Bu, Allah'tan ve O'nun elçisinden ortak koşanlardan sözleşme yaptıklarınıza, uzak durma bildirisidir.

2- Artık yeryüzünde dört ay dolaşın ve bilin ki şüphesiz ki sizler, Allah'ı geri bırakabilecekler değilsiniz ve şüphesiz ki Allah, inkârcıları rezil edicidir.

3- Ve Allah'tan ve O'nun elçisinden büyük hacc günü, Allah'ın ortak koşanlardan uzak olduğuna ve O'nun elçisinin de (uzak olduğuna) dair, insanlara bir duyurudur. Bu durumda eğer (itaatle) dönerseniz, artık sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yakınkığı terk ederseniz artık bilin ki, şüphesiz ki sizler Allah'ı geri bırakabilecekler değilsiniz. Ve inkâr edenleri acı azapla müjdele.

4- Ancak ortak koşanlardan sözleşme yaptıklarınız, bu sözleşmelerinden birşeyi bile noksan yapmayanlar ve size karşı bir kimseye bile arka çıkmayanlar hariçtir. Artık onların sözleşmelerini uzatma sonuna kadar tamamlayın. Şüphesiz ki Allah korunanları sever.

5- Yasaklı aylar sıyrıldığında (bittiğinde), artık ortak koşanları bulduğunuz yerde öldürün ve onları tutun ve onları alıkoyun ve onlar için bütün gözetleme yerlerine oturun. Eğer (itaatle) döndükleri ve kulluk görevlerini ayakta tutttukları ve arınmayı yerine getirdikleri takdirde, artık onlara yollarını boş bırakın. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

6- Ve ortak koşanlardan birisi, eğer senden yakınlık istediği takdirde, artık sen de ona yakınlık göster ki Allah'ın kelâmını işitebilsin. Sonra da onu, onun güvende olacağı yere ulaştır. Bunun sebebi de, onların bilmeyenler topluluğu olmalarındandır. 

7- Mescid-i Haram yanında sözleşme yaptıklarınız haricinde, ortak koşanlar için Allah'ın katında ve O'nun elçisinin katında nasıl bir sözü (sözlşemesi) olabilir? Onlar size karşı dosdoğru oldukları takdirde, artık siz de onlara karşı dosdoğru olun. Şüphesiz ki Allah korunanları sever.

8- Nasıl (bir sözleşme olabilir ki)? Ve eğer size karşı üstün gelecek olsalardı, o takdirde sizin hakkınızda ne bir yakınlık bağını ve ne de sözleşme sadakâtini gözetmezlerdi. Onlar ağızları ile sizi hoşnut ederler, fakat kalpleri ise kaçınır ve onların tamamı itaatten çıkanlardır.

9- Onlar, Allah'ın ayetlerini az bedele satıp, O'nun yolundan uzaklaştırdılar. Şüphesiz ki onların yapmakta oldukları ne kötüdür.

10- Bir inanan hakkında ne bir yakınlık bağını  ve ne de sözleşme sadakâtini gözetmezler. Ve işte onlar sınırı aşanların ta kendileridir.

11-  Eğer (itaatle) döndükleri ve kulluk görevlerini ayakta tuttukları ve arınmayı yerine getirdikleri takdirde, artık hayat nizamında sizin kardeşlerinizdir. Ve bilenler toplululuğu için ayetlerimizi ayrıntılı olarak açıklıyoruz.

12- Eğer sözlerinin ardından yeminlerini bozacak ve hayat nizamına dil uzatacak olurlarsa, o takdirde sizde inkarın önderlerini öldürün. Çünkü onların (geçerli bir) yeminleri yoktur. Umulur ki (düşmanlıktan) vazgeçerler.

13- Yeminlerini bozan ve elçiyi (Mekke'den) çıkarmayı önemseyen ve sizinle (savaşmaya) ilk önce başlayan bir toplulukla savaşmaz mısınız? Yoksa onlardan çekiniyor musunuz? Eğer inananlardan iseniz, artık Allah, kendisinden çekinmenize daha hak sahibidir.

14- 15- Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin ve onları rezil etsin ve onlara karşı size yardım etsin ve inanan topluluğun göğüslerine şifa versin. Ve onların kalplerindeki kini gidersin. Ve Allah dilediğinin dönüşünü kabûl eder. Ve Allah her şeyi bilicidir en doğru karar vericidir.

16- Yoksa siz içinizden çabalayanları ve ne Allah'tan ne O'nun elçisinden ve ne de inananların aşağısından katılacak bir yere tutunmayanları Allah bilmeden bırakılıvereceğinizi mi hesap ettiniz? Ve Allah, işlemekte olduklarınızdan haberdardır.

17- İnkârcı olduklarına kendileri tanıklar iken, ortak koşanların Allah'ın boyun eğilen yerlerini imar etmeleri olacak iş değildir. İşte onların işledikleri boşa gitmiştir. Ve onlar orada ölüm görmeyeceklerdir.

18- Allah'ın boyun eğilen yerlerini ancak ve ancak, Allah'a ve ahiret gününe inanan ve kulluk görevlerini ayakta tutan ve arınmayı yerine getiren ve Allah'tan başkasından çekinmeyen kimseler imar edebilir. İşte doğru yolu bulanlardan olması umulanlar onlardır.

19- Yoksa siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram'ı imar etmeyi, Allah'a ve sonraki güne inanan ve Allah'ın yolunda çabalayan kimse(nin yaptığı) gibi (aynı) mi kıldınız? Bunlar Allah'ın katında eşit olmazlar. Ve Allah, yanlış yapanları doğru yola iletmez.

20- İnananların ve hicret edenlerin ve Allah'ın yolunda malları ve canları çabalayanların kademeleri, Allah'ın katında daha büyüktür. Ve işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

21- Rableri onları kendisinden bir rahmet ve hoşnutluk ve orada kalıcı nimetler olan cennetler ile müjdeliyor.

22- Orada ölüm görmemek üzere ebedidirler. Şüphesiz ki Allah, büyük mükâfat O'nun katındadır.

23- Ey inananlar, babalarınız ve kardeşleriniz, eğer inkârı inanmaya tercih ediyorlarsa, o takdirde onlara yakınlar olarak tutunmayın. İçinizden kim onları yakın edinirse işte onlar yanlış yapanların ta kendileridir.

24- De ki: Babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve eşleriniz ve aşiretiniz ve kazandığınız o mallar ve kötüye gitmesinden çekinmekte olduğunuz o ticaret ve o hoşlandığınız dinlenme  yerleri, eğer size Allah'tan ve O'nun elçisinden ve O'nun yolundan çabalamaktan daha sevimli ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Ve Allah itaatten çıkanlar topluluğunu sevmez.

25- And olsun ki Allah size size birçok meydanda ve Huneyn gününde de yardım etmişti. Hani çok olmanız sizi şaşırtmıştı da bu sizden hiçbir şeyi (yenilgiyi) gidermemiş ve yeryüzü tüm genişliğine rağmen size dar gelmiş, sonra arkanızı çevirerek yakınlığı terk etmiştiniz.

26- Sonra Allah, elçisinin üzerine ve inananların üzerine güven duygusu indirdi ve sizin  görmediğiniz askerleri indirdi ve inkar edenleri böylece azaplandırdı. İnkârcıların karşılığı işte böyledir.

27- Sonra bunun ardından Allah dilediğine (lütuf ile) döner. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

28- Ey inananlar, ortak koşanlar ancak ve ancak pisliktir. Artık bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Ve eğer fakirlikten korkacak olursanız, Allah dilediği takdirde sizi ileride kendi lütfundan zengin edecektir. Şüphesiz ki Allah, her şeyi bilicidir en doğru karar vericidir.

29- Kitap verilmiş olanlardan, Allah'a ve sonraki güne inanmayan ve Allah ve O'nun elçisinin yasak saydığını haram saymayan ve varlığı ve gücü gerçek olan(Allah)ın hayat nizamını (kendileri için de) hayat nizamı edinmeyenlerle, onlar aşağılık hale düşmüşler olarak elden (maddi savaş) karşılığı verinceye kadar savaşın.

30- Ve Yahudiler, "Uzeyr Allah'ın oğludur" dedi. Ve Hristiyanlar da "Mesih Allah'ın oğludur" dedi. Bu ağızlarının (delilsiz olarak) söyledikleridir. Önceki inkâr edenlerin sözüne benzetiyorlar. Allah onları kahretsin nasıl da çevriliyorlar.

31- Hahamlarına ve rahiplerine ve Meryem oğlu Mesih'e Allah'ın aşağısından olarak rabler olarak tutundular. Halbuki tek olan ilâh'a kulluk etmekten başkasıyla emrolunmamışlardı. O'ndan başka ilah yoktur. O, onların ortak koşmakta olduklarından uzaktır.

32- Ağızları ile Allah'ın ışığını söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah ise inkarcılar hoşlanmasa da ancak ışığını tamamlamaktan kaçınmaz.

33- O elçisini, ortak koşanlar hoşlanmasa da hayat nizamının tamamını ona açıklamak için doğru yol ve gerçek olan(Allah)ın hayat nizamı ile gönderendir.  

34- Ey inananlar, şüphesiz ki hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını elbette geçersiz yolla yerler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar. Ve onlar ki altını ve gümüşü yığarlar ve onları Allah'ın yolunda harcamazlar, artık onları acı azapla müjdele.

35- O gün onlar cehennemin ateşinde kızdırılır ve onlarla, onların alınları ve yanları ve sırtları "Bu kendiniz için yığdığınızdır, yığmakta olduklarınızı artık tadın" (denilerek) dağlanır.

36- Şüphesiz ki Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazgısında, ayların sayısı Allah'ın katında oniki aydır. Onlardan dördü yasaklıdır. İşte bu dimdik duran hayat nizamıdır. Öyleyse bu aylarda  birbirinize yanlış yapmayın ve ortak koşanlarla onların sizinle el birliğiyle savaştığı gibi sizde onlarla el birliğiyle savaşın. Ve bilin ki şüphesiz ki Allah korunanlarla beraberdir.

37- (Yasak ayı) ertelemek ancak ve ancak inkârda artırmadır ki onunla inkâr edenler saptırılır. Onu bir sene serbest sayıyorlar, bir yılda yasak sayıyorlar ki Allah'ın yasak kıldığının sayısına denkleştirsinler de böylece Allah'ın yasak kıldığını serbest yapsınlar. Kötü işleri onlara süslü gösterildi. Ve Allah, inkârcılar topluluğunu doğru yola iletmez.

38- Ey inananlar, size ne oluyor ki, size "Allah'ın yolunda sefere çıkın" denildiği zaman yere yığılıp kaldınız. Yoksa sonrakinden (vazgeçip) şimdiki hayata mı hoşlandınız? Fakat şimdiki hayatın yararı, sonrakine göre ancak çok azdır.

39- Eğer siz sefere çıkmazsanız, size acı azapla azap eder ve sizi diğer bir toplulukla değiştirir ve siz de O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Ve Allah herşey üzerinde güç yetiricidir. 

40- Eğer siz ona (elçiye) yardım etmezseniz, inkâr edenler ikinin ikincisi olarak onu çıkardığı zaman da Allah ona kesinlikle yardım etmişti. Hani ikisi mağarada iken arkadaşına "Üzülme Allah bizimle beraberdir" diyordu. Bunun üzerine Allah onun üzerine güven duygusunu indirdi ve sizin görmediğiniz askerlerle onu güçlendirdi ve inkar edenlerin sözünü en aşağı kıldı. Ve Allah'ın sözü ise, o en yüksektir. Ve Allah güçlüdür doğru karar vericidir.

41- Zor da gelse kolay da gelse, sefere çıkın ve mallarınız ve canlarınız ile Allah'ın yolunda çabalayın. Eğer bilirseniz sizin için bu daha hayırlıdır.

42- Şayet yakın bir sunum ve meşakkatsiz bir sefer olmuş olsaydı, o takdirde kesinlikle sana uyarlardı. Fakat zorlu sefer onlara uzak geldi. Ve "Eğer gücümüz yetmiş olsaydı o takdirde kesinlikle seninle beraber çıkardık" diye Allah' yemin edecekler. Onlar (böyle demekle) kendi kendilerini yok ediyorlar. Ve Allah onların kesinlikle yalancılar olduklarını biliyor.

43- Allah sen(i cezalandırmak)den geçti. Doğru söylemiş olanlar sana belli oluncaya kadar ve sen yalancıları bilinceye kadar onlara niçin duyuru yaptın?

44- Allah'a ve sonraki güne inanan ve mallarıyla ve canlarıyla çabalayanlar senden (savaşa çıkmamak için) duyuru istemez. Ve Allah korunanları en iyi bilicidir.

45- Senden ancak ve ancak Allah'a ve sonraki güne inanmayan ve kalpleri şüphe edip, şüpheleri içinde bir oraya bir buraya döndürülüp duranlar duyuru ister.

46- Şayet çıkmayı istemiş olsalardı, onun için elbette (araç gereç) hazırlığı hazırlarlardı. Fakat Allah onların (savaş için) harekete geçmelerini istemedi de onları böylelikle yerlerinde bıraktı ve onlara "Oturanlar ile beraber oturun" denildi.

47- Şayet sizinle çıkmış olsalardı bile, size bozgundan başka birşeyi  artırmazlar ve sizi kargaşaya düşürmek için aranızda dolaşırlardı. Ve içinizde onlara kulak verenler vardır. Ve Allah, yanlış yapanları en iyi bilicidir.

48- And olsun ki önceden de kargaşaya düşürmeye çalışmışlar ve senin için (arkandan) işler çevirmişlerdi. Nihayet hakikat geldi ve onlar bundan hoşlanmayanlar oldukları halde Allah'ın emri üstün geldi.

49- Ve içlerinden kimi var ki "Bana (savaşmamak için) duyuru yap ve beni ateşe düşürme" diyor. İyi bilin ki onlar ateşe düşmüşlerdir. Ve şüphesiz ki cehennem kesinlikle inkârcıları kuşatıcıdır.

50- Eğer sana bir iyilik erişirse,  bu onları üzer. Ve eğer sana bir (kötü)erişme erişirse, "Biz buyruğumuzu yerine getirmiştik" diyerek, sevinç duymuşlar olarak yakınlığı terk ederler.

51- De ki: "Bize Allah'ın bizim için yazdığından başkası erişmez. O, bizim yakınımızdır. Ve inananlar artık yalnızca Allah'a güvensin."

52- De ki: "Siz bizim için, iki güzelliğin birinden başkasını mı bekliyorsunuz? Ve oysa biz sizin için, Allah'ın kendi katından veya bizim elimizle size bir azap eriştirmesini bekliyoruz. Artık bekleyin şüphesiz ki biz de sizinle beraber bekleyenleriz."

53- De ki: "Gönüllü olduğunuz halde veya gönülsüz olduğunuz halde harcayın, sizden asla kabûl olunmayacaktır. Çünkü siz itaatten çıkanlar topluluğu oldunuz."

54- Onlardan harcamalarının kabûl olunmasını, onların Allah'ı ve O'nun elçisini inkâr etmeleri ve kulluk görevlerine üşenerek oldukları halden başka şekilde gelmemeleri ve hoşlanmayanlar oldukları halde harcama yapmalarından başka birşey  alıkoymadı.

55- Artık onların ne malları ve ne de çocukları seni şaşırtmasın. Allah bunlarla ancak ve ancak, onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının onlar inkârcı oldukları halde çıkmasını istiyor.

56- Ve onlar sizden olduklarına dair yemin ediyorlar, halbuki onlar sizden değildir. Ve onlar ancak korkak bir topluluktur.

57- Eğer onlar bir sığınacak bir yer veya mağaralar veya girecek bir delik bulsalardı, onlar kesinlikle koşturur oldukları halde ona yakınlaşırlardı.

58- Ve içlerinden kimi bağışlar konusunda sana dil uzatır. Eğer onlardan kendilerine verilirse hoşnut olurlar ve eğer onlardan verilmezse birden kızgın hale gelirler.

59- Eğer onlar Allah'ın ve O'nun elçisinin onlara verdiğine hoşnut olmuş olsalar ve "Allah bize yeterlidir, Allah bize lütfundan verecektir ve O'nun elçisi de, şüphesiz ki biz sadece Allah'ı arzulayanlarız" (demiş olsalardı, bu onlar için daha hayırlı olurdu).

60- Bağışlar Allah'tan bir zorunluluk olarak ancak ve ancak, fakirlere ve yoksullara ve onun üzerinde (toplamak için) çalışanlara ve kalpleri ısındırılacak olanlara ve kölelere ve borçlulara ve Allah'ın yoluna ve yolun oğluna (yolda kalmışa) dır. Ve Allah her şeyi bilicidir en doğru karar vericidir.

61- Ve onlardan kimileri Habeci'yi rahatsız ederek "O bir kulaktır"* diyorlar. De ki: "O, sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a inanır ve inananlara güvenir. Ve içinizden inananlar için bir rahmettir." Ve onlar ki Allah'ın elçisine rahatsız veriyorlar, onlar için acı azap vardır.

*Her duyduğu şeyi onaylayan ve herkesin sözünü kabûl eden kişi.

62- Sizi hoşnut etmek için Allah'a yemin ediyorlar. Eğer inananlardan iseler hâlbuki Allah ve O'nun elçisi, kendisini razı etmelerine daha hak sahibidir.

63- Allah'a ve O'nun elçisine kim sınır koyarsa, artık şüphesiz ki onun için, içinde ölüm görmemek üzere olacağı cehennem ateşi olduğunu bilmediler mi? İşte bu büyük rezilliktir.

64- İkiyüzlüler, kalplerinde olanı onlara bildirecek bir surenin üzerlerine indirilmesinden sakınırlar. De ki: "Alay edin. Şüphesiz ki Allah sakınmakta olduğunuzu ortaya çıkarıcıdır."

65- Ve and olsun ki eğer onlara (alaylarının sebebini) soracak olsan, sana kesinlikle "Biz ancak ve ancak (lâfa) dalmıştık ve (ciddi bir amacımız olmadan) oynuyorduk" diyeceklerdir. De ki: "Allah'ı ve O'nun ayetlerini ve O'nun elçisini mi alaya almaktasınız?"

66- Hiç (bahane uydurup) mazeret ileri sürmeyin, siz inanmanızdan sonra inkâr ettiniz. Eğer içinizden bir grup(u tevbelerinden dolayı cezalandırmak) tan geçmiş olsak bile, bir gruba( tevbe etmeyerek) onların suç işlemekte olmalarından dolayı azap edeceğiz.

67- İkiyüzlü erkekler ve ikiyüzlü kadınlar birbirlerindendir, hoşlanılmayanı buyurur ve hoşlanılandan vazgeçirtir ve (cimrilik yaparak) ellerini sıkarlar. Onlar Allah'ı unuttular buna karşılık Allah'ta onları (rahmetinden pay vermeyi) unuttu. Şüphesiz ki iki yüzlüler itaatten çıkanların ta kendileridir.

68- Allah, ikiyüzlü erkeklere ve ikiyüzlü kadınlara ve azılı inkârcılara, orada ölüm görmemek üzere kalacakları  cehennem ateşini söz verdi. O, onlara yeterlidir. Ve Allah onları dışlamıştır. Ve onlar için kalıcı azap vardır.

69- Sizden öncekiler gibi. Onlar sizden kuvvet bakımından daha şiddetli ve mallar ve çocuklar bakımından da daha çoktu. Onlar böylece kendileri için yaratılanlarla yararlandılar. Sizler de böylece sizden öncekilerin kendileri için yaratılanlarla yararlandıkları gibi, sizler için yaratılanlarla yararlandınız ve onların daldıkları gibi siz de (şimdiki hayata) daldınız. İşte onların işledikleri şimdikinde ve sonrakinde boşa gitmiştir. Ve işte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir.

70- Onlara, kendilerin önceki Nuh ve Ad ve Semud topluluğu ve İbrahim topluluğu ve Medyen arkadaşları ve altı üstüne çevrilmiş şehirlerin haberi gelmedi mi? Elçileri onlara apaçık delillleri getirmişti. Allah onlara yanlış yapacak değildi. Fakat onlar kendilerine yanlış yapmaktaydılar.

71- Erkek inananlar ve kadın inananlar birbirlerinin yakınlarıdır. Hoşlanılanı buyururlar ve hoşlanılmayandan vazgeçirirler ve kulluk görevlerini ayakta tutarlar ve arınmayı yerine getirirler ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat ederler. İşte onlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz ki Allah güçlüdür doğru karar vericidir.

72- Allah, erkek inananlara ve kadın inananlara orada ölüm görmemek üzere olacakları altlarından nehirler akar cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler söz verdi.Allah'tan bir hoşnutluk ise en büyüktür. İşte bu büyük kurtuluşun kendisidir.

73- Ey Haberci azılı inkârcılara karşı çaba göster ve onlara karşı sert davran. Ve onların sığınağı cehennemdir. Ve ne kötü dönüş yeridir.

74- Demediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Ve and olsun ki onlar inkârın kelimesini söylemişler teslim olmalarından sonra inkâr etmişler ve ulaşamadıkları şeyi önemsemişlerdir. Onların hoşlanmama nedeni ise, Allah ve O'nun elçisinin kendi lütfundan onları zengin etmiş olmasından başka birşey değildir. Eğer (itaatle) dönerlerse, bu kendileri için hayırlı olur. Eğer yakınlığı terk ederlerse, Allah onlara şimdikinde ve sonrakinde acı azapla azap edecektir. Ve onlar için yeryüzünde ne bir yakından ve ne de yardımcıdan kimse yoktur.

75- Ve içlerinden kimi, "And olsun ki eğer kendi lütfundan verdiği takdirde, biz de kesinlikle bağış vereceğiz ve doğrulukları işleyenlerden olacağız" diye Allah'a söz vermişti.

76- Kendi lütfundan verdiğinde ise, onunla cimrilik ettiler ve kayıtsız kalarak yakınlığı terk ettiler.

77- İkiyüzlüğü, Allah'a karşı O'na verdikleri söze sırt dönmelerinden ve yalanlamaları sebebiyle, ta ki O'nunla karşılaşıncaya kadar kalplerinde bir sonuç yaptı.

78- Şüphesiz ki Allah'ın onların gizlediklerini ve başbaşa konuşmalarını ve şüphesiz ki Allah'ın görünmeyenleri çok iyi bilmekte olduğunu bilmediler mı?

79- Onlar, inananlardan gönüllü olarak bağış verenlere ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanlara dil uzatarak gülünç duruma düşürüyorlar. Allah onları gülünç duruma düşürecektir ve onlar için acı azap vardır.

80- Onlar için ister bağışlanma talep et veya ister onlar için bağışlanma talep etme. Eğer onlar için yetmiş kere bağışlanma talep edecek olsan bile, Allah onları asla bağışlamayacaktır. Çünkü onlar Allah'ı ve O'nun elçisini inkâr etmişlerdir. Ve Allah, itaatten çıkanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

81- Geri bırakılanlar, Allah'ın elçisine sırt dönerek (evlerinde) oturmalarına sevinç duydu ve Allah'ın yolunda mallarıyla ve canlarıyla çabalamaktan isteksiz durdular ve "Bu sıcakta sefere çıkmayın" dediler. Onlara de ki: "Cehennem ateşi sıcaklık bakımından daha şiddetlidir." Keşke kavrayabilselerdi.

82- Artık kazanmakta oldukları sebebiyle az gülsünler çok ağlasınlar.

83- Eğer Allah seni onlardan bir gruba döndürür de, onlar senden (sefere) çıkmak için duyuru isteyecek olurlarsa artık onlara de ki: "Benimle ebedi olarak asla çıkamayacak ve benimle bir düşmanla asla savaşamayacaksınız. Çünkü siz ilk önce oturmaya hoşnut oldunuz. Artık arkada kalanlar ile beraber oturun."

84- Ve onlardan ölen birine dua da etme ve onun kabrinin başında da durma. Çünkü onlar Allah'ı ve O'nun elçisini inkâr ettiler ve itaatten çıkanlar olarak öldüler.

85- Ve onların malları ve çocukları seni şaşırtmasın. Allah bunlarla ancak ve ancak onlara dünyada azap etmek ve canlarının onlar inkârcı oldukları halde çıkmasını istiyor.

86- Ve "Allah'a inanın ve O'nun elçisi ile birlikte gayret edin" diye (emreden) bir sure indirildiği zaman maddiyat sahipleri senden duyuru istemiş ve "Bizi bırak oturanlarla birlikte oturalım" demişlerdi.

87-Arkada kalan kadınlarla beraber oturmaya hoşnut oldular. Ve onların kalplerinin üzeri damgalanmıştır, artık onlar kavrayamazlar.

88- Ancak elçi ve onunla beraber olanlar mallarıyla ve canlarıyla çabaladılar. Ve onlar için hayırlar vardır. Ve işte onlar arzuladığına kavuşacakların ta kendileridir.

89- Allah onlar için orada ölüm görmemek üzere kalacakları  altlarından nehirler akar cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.

90-Ve bedevilerden (geçerli bir mazeretleri olmadığı halde) mazeret uyduranlar onlara (savaşmama) duyurusu verilmesi için geldi de, Allah'a ve O'nun elçisine yalan söyleyenler (hiçbir mazeret ileri sürmeden) oturdu. Onlardan inkâr edenlere acı azap erişecektir.

91- Ne zayıflar üzerine ve ne hastalar üzerine ve ne de (savaşa çıkmak için) harcayacak birşey bulamayanlara, Allah'a ve O'nun elçisine içtenlikle samimi oldukları sürece sıkıntı yoktur. İyilik edenler üzerine de yol(sorumluluk)dan hiçbir şey yoktur. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

92- Ve ne de (savaş için) binek sağlamak için sana geldikleri  zaman, "Sizi onun üzerine bindirecek birşey bulamıyorum" dediğinde, harcayacak birşey bulamamalarından ötürü üzüntülü bir durumda gözleri yaş dökerek yakınlığı terk edenlerin üzerine (sorumluluk yoktur).

93- Yol (sorumluluk) ancak ve ancak, maddi gücü yerinde olduğu halde senden duyuru isteyerek arkada kalan kadınlarla beraber oturmaya hoşnut olanların üzerinedir. Ve onların kalplerinin üzerine damga vurulmuştur, artık onlar bilmezler.

94- (Savaş bitip) onlara döndüğünüz zaman size mazeret ileri sürerler. De ki: "Hiç mazeret ileri sürmeyin, size asla inanmayacağız. Haberlerinizden Allah bize kesinlikle haber vermiştir. Ve işlediğinizi Allah görecek ve O'nun elçisi de (görecek) sonra tanık olunmayanın ve tanık olunanın bilicisine geri döndürüleceksiniz, artık O'da size  işlemekte olduklarınızı haber verecektir."

95- (Savaş bitip) onlara çevrildiğiniz zaman onlar(ı sorgulamak)dan yana kayıtsız kalmanız için size Allah adına yemin edecekler. Artık onlardan yana kayıtsız kal. Çünkü onlar pisliktir. Ve onların sığınağı kazanmakta olduklarının bir karşılığı olarak cehennemdir.

96- Onlardan hoşnut olmanız için size yemin ederler. Eğer siz onlardan hoşnut olsanız dahi, şüphesiz ki Allah itaatten çıkanlar topluluğundan hoşnut olmaz.

97- Bedeviler inkâr ve ikiyüzlülük bakımından (şehirlilere göre) daha şiddetli ve Allah'ın elçisi üzerine indirdiği sınırları bilmemeye daha yatkındırlar. Ve Allah her şeyi bilicidir en doğru karar vericidir.

98- Ve bedevilerden kimi (Allah'ın yolunda) harcayacağını (geri ödenmek üzere verilmiş) bir borç olarak tutar ve (kötü) dönemlerin sizi kuşatmasını bekler. Dönemlerin kötüsü onların üzerine olsun. Ve Allah her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

99- Ve bedevilerden kimi Allah'a ve sonraki güne inanır ve (Allah'ın yolunda) harcayacağını Allah'ın katında yakınlıklar ve elçinin dualarına vesile olarak tutar. Bilin ki harcayacakları onlar için bir yakınlık vesilesidir. Allah onları rahmetine girdirecektir. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

100- Ve öne geçen ilkler olan Muhacirler ve Ensardan ve onlara güzellikle uyanlar var ya, Allah onlardan hoşnut olmuş ve onlarda O'ndan hoşnut olmuşlardır. Ve orada onlara ebedi olarak ölüm görmemek üzere olacakları altlarından nehirler akar cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.

101- Ve çevrenizdeki bedevilerden bazı kimseler vardır ki onlar ikiyüzlülerdir. Ve Medine halkından da ikiyüzlülük üzerinde ısrar edenler vardır ki sen onları bilmezsin, onları biz biliriz. Onlara iki defa azap edeceğiz sonra da büyük azaba geri döndürülecekler.

102- Ve doğruluk işini diğer kötüsüyle karıştıran diğerleri, suçlarını itiraf ettiler. Allah'ın onlara (lütufla) dönmesi umulur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

103- Onların mallarından bağış al ki onunla onları temizleyesin ve onları arındırasın. Ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için güven duygusudur. Ve Allah her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

104- Onlar, Allah'ın kullarından (itaatle) dönüşü kabul edecek olanın ve bağışları alacak olanın şüphesiz ki O olduğunu bilmediler mi? Şüphesiz ki Allah (kulllarına lütufla) çokça dönücü bağışlayıcı O dur.

105- De ki: "(İşleyeceğinizi) işleyin, artık işlediğinizi Allah görecek ve O'nun elçisi  ve inananlar da (görecek) ve (sonra da) tanık olunmayanın ve tanık olunanın bilicisine geri döndürüleceksiniz. Artık O'da size işlemekte olduklarınızı haber verecektir."

106-Ve diğerleri Allah'ın buyruğu için beklemeye bırakılmışlardır. Onlara ya azap eder ya da onlara (lütufla) döner. Ve Allah, her şeyi bilicidir en doğru karar vericidir.

107- Ve onlar zarar vermek ve inkâr etmek ve inananlar arasında bölücülük yapmak ve önceden Allah ve O'nun elçisi ile harp edeni (destek için) gözetlemek amacıyla boyun eğilen yere (mescide) tutundular. (Sizi inandırmak için de) "Biz güzellikten başka birşey istemedik" diye kuvvetli bir şekilde yemin ediyorlar. Ve Allah tanıktır ki şüphesiz ki onlar kesinlikle yalancılardır.

108- Orada ebediyyen durma. İlk günden beri korunma üzerine kurulmuş olan boyun eğilen yer, orada durmana daha hak sahibidir. Orada adamlar vardır ki temizlenmeyi severler. Ve Allah temizlenenleri sever.

109- Yapısını Allah'tan korunma ve hoşnutluk üzerine kuran mı daha hayırlıdır, yoksa yapısını kösecek olan bir uçurum kenarına kurup ta onunla beraber cehennem ateşine kösüp giden mi? Ve Allah yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

110- İnşa etmiş oldukları yapıları, onların kalpleri parçalanana kadar kalplerinde bir şüphe (vicdanlarında bir sızı) olarak kalmaktan eksik olmayacaktır. Ve Allah her şeyi bilicidir en doğru karar vericidir.

111- Şüphesiz ki Allah inananlardan mallarını ve canlarını, onlara karşılığı cennet olarak satın almıştır. Allah'ın yolunda savaşırlar, ölürler ve öldürürler. Tevrat'ta ve İncil'de ve Kur'an'da,  üzerine yükümlülük olarak aldığı bir söz olarak.  Ve Allah'tan daha çok sözünü tastamam yerine getiren kimdir? Artık O'nunla yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. Ve işte bu büyük kurtuluşun kendisidir.

112- (Ki onlar itaatle) dönenler, kulluk edenler, övgüde bulunanlar, (yeryüzünde) dolaşanlar, eğilenler, boyun eğenler, hoşlanılanı buyuranlar ve hoşlanılmayandan vazgeçirtenler ve Allah'ın sınırlarını koruyanlardır. Ve inananları müjdeler.

113- Bir Haberci ve inananlar için, yakınlık sahipleri olsalar dahi, onların ateşin arkadaşları olduğu onlara açıklandıktan sonra, ortak koşanlar için bağışlanma istemeleri olacak şey değildir.

114- İbrahim'in babası için bağışlanma istemiş olması, sadece ona vermiş olduğu sözden başka bir sebepten dolayı değildi. Onun Allah'a düşman olduğu, ona açıklandığında ise o, ondan ilişiğini kesti. Şüphesiz ki İbrahim başkaları için çokça üzüntü duyan yumuşak huylu biriydi.

115- Allah'ın bir topluluğu doğru yola ilettikten sonra, korunmaları gerekeni onlara açıklayana kadar onları saptırması (sorumlu tutması) olacak şey değildir. Şüphesiz ki Allah herşeyi bilicidir.

116- Şüphesiz ki göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Diriltir ve öldürür. Ve sizin için Allah'ın aşağısından ne bir yakın ve ne de bir yardımcı yoktur.

117- And olsun ki Allah, Haberci'ye ve Muhacirlere ve Ensar'a (lütufla) dönmüştür. Onlar ki içlerinden bölüğün neredeyse kalpleri eğrilmek üzereyken, zorluğun saatinde ona uydular. Sonra onlara (lütufla) döndü. Çünkü O, onlara karşı çok acıyandır merhametlidir.

118- Ve geri bırakılmış üç kişiye de (lütufla dönmüştür). Hattâ ki yeryüzü tüm genişliğine rağmen onlara dar gelmiş ve canları da onlara dar gelmiş ve artık Allah'tan O'na sığınmaktan başka bir yol olmadığını sanısına sahip olmuşlardı. Sonra onlar (önceki hallerine) dönsünler diye onlara (lütufla) döndü. Şüphesiz ki Allah daima (lütufla) çokça dönücü merhamet edicidir.

119- Ey inananlar, Allah'tan korunun ve doğru söyleyenlerle beraber olun.

120- Medine halkından ve onların çevresindeki bedevilerden Allah'ın elçisinden geri kalmaları ve kendi canlarını onun canına arzulamaları olacak şey değildir. Çünkü onlara ne bir susuzluk ve ne bir yorgunluk ve ne Allah'ın yolunda bir açlık erişmez ki ve ne de azılı inkarcıları kızdıracak bir yere ayak basmazlar ve ne de düşmandan bir başarıya nail olmazlar ki, onunla onlara doğru iş (işlediği) yazılmış olmasın. Şüphesiz ki Allah güzel davrananların mükâfatını göz ardı etmez.

121- Ve ne küçük ve ne büyük harcama harcamamış olsunlar ve ne de bir vadiyi kesmemiş (geçmemiş) olsunlar ki bunun sonucunda Allah onlara işlemekte olduklarının en güzeli ile karşılık vermemiş olsun.

122- (Medine haricindeki) inananların el birliğiyle (Medine'ye) seferber olmaları olacak şey değildir. Onlardan her bölükten bir grubun hayat nizamında anlayış sahibi olmaları ve döndüklerinde topluluklarını uyarmaları için (Medine'ye) seferber olmaları gerekmez miydi?

123- Ey inananlar, azılı inkârcılardan yakınınızdakilerle savaşın ki sertliği sizde bulsunlar. Ve bilin ki Allah korunanlar ile beraberdir.

124- Ve bir sure indirildiğinde içlerinden kimi "Bu hanginizin inancını artırdı?" der. İnananlara gelince ise bu onların inançlarını artırmış ve onlar birbirleri ile müjdeleşir haldedirler.

125- Ve kalplerinde bozukluk olanlara gelince pisliklerine pislik artırmış ve inkârcılar oldukları halde ölmüşlerdir.

126- Ve onlar her yıl bir veya iki defa denemeden geçirildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da hatırlayanlar olarak (itaatle) dönmüyorlar.

127- Ve bir sure indirildiği zaman birbirlerine bakarak "Sizi gören bir kimse var mı? (diyerek) çevrildiler. Allah onların kalplerini çevirmiştir. Çünkü onlar kavramayanlar topluluğudur.

128- And olsun ki size içinizden sizin sıkıntıya düşmeniz kendisine ağır gelen, size karşı istekli, inananlara karşı ise çok acıyan merhametli olan bir elçi gelmiştir.

129- Eğer yakınlığı terk edecek olurlarsa artık onlara de ki: "Allah bana yeterlidir. O'ndan başka ilâh yoktur. O'na güvendim ve O, büyük taht'ın Rabbidir."


13 Haziran 2024 Perşembe

Enfâl s. 33. Ayetinde وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ İfadesinde Kast Edilenler Kimlerdir?

 Enfal s. 33. ayeti ile ilgili daha geniş bilgi sahibi olmak isteyen bir kimse, bu ayet ile ilgili olarak yapılan yorumlara ve meâllere baktığında bağlam ile alakası olmayan bilgiler olduğunu görecektir. Bazı meâl ve yorumlarda yazımıza başlık yaptığımız ifade ile inananların kast edildiği yönünde bilgiler olduğunu gördüğü zaman, "Acaba öyle mi?" sorusunun cevabını arayacaktır. Biz bu yazımızda bu ayetin bağlamı üzerinden bir anlama çalışması yapmaya çalışacağız. 

Ayetin metni şu şekildedir: 

وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

Bu ayete verilen meâller genelde şöyledir:

Fakat sen, onların içinde oldukça onları azaplandırmaz ve gene yarlıganma dilerlerken Allah onlara azap vermez.

Oysa (ey Resulüm!) Sen onların içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azaplandıracak değildi. Ve onlar, (tevbe istiğfar edip) bağışlanmalarını dilerlerken de, Allah onları azaplandıran olmayacaktır.

Halbuki sen (Ey Rasûlüm), onların içindeyken Allah onlara azap verecek değildi. İstiğfar ettikleri halde de Allah onlara azap edecek değil...

Oysa sen onların içinde bulundukça Allah, onlara azab edecek değildi ve onlar istiğfar ederlerken (içlerinde istiğfar edenler var iken) de Allah, onlara azab edecek değildi.

Yukarıdaki meâl örneklerini anlamak için 32. ayetten başlayan bir okuma yapmak gerektiğini düşünmekteyiz. 

Enfâl s. 32----Hani yine onlar, “Allahımız! Eğer bu kitap senin katından gelen gerçek ise, gökten üzerimize taş yağdır veya bize elem verici bir azap ver!” demişlerdi.

Bu ayette Mekke'li müşriklerin Kur'an'a karşı açıkça meydan okumalarını görmekteyiz. Allah (c.c) ayetin devamında, onların bu meydan okumalarına cevap vermektedir. 33. ayetin metnine dikkat ettiğimizde, 32. ayette Kur'an'a meydan okuyan Mekke'liler, burada "Hum" (onlar) zamiri ile ifade edilmektedir. Ayet içinde 4 adet "Hum" zamiri bulunmakta ve hepsi de Mekke'li müşriklere işaret etmektedir.

Fakat 4. zamirin geçtiği وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesi ile ilgili tefsirlere ve bazı meâllere baktığımızda, bu ifade ile inananların kast edildiği yönünde izahlar bulunmaktadır. Arapça gramer kaidelerinde her ne kadar bazı istisnai durumlar olsa da, zamir en yakınındaki isme racidir, şeklinde genel bir kaide vardır. Bu kaideden haberi olan bir kimse, "Acaba neden böyle bir yoruma gidildi? sorusunu haklı olarak soracaktır.

Yorumlar hakkında "Bu düşünce kesinlikle yanlıştır" şeklinde bir iddiamız olmamakla birlikte, Kur'an bütünlüğü dikkate alınarak bir okuma yapılsaydı, 33. ayette geçen  وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesi ile yine Mekke'li müşriklerin kast edildiği rahatlıkla anlaşılacak farklı yorumlara da gerek kalmayacaktı. 

Hud s. ilk ayetlerine baktığımızda, Allah'ın elçisinin muhataplarına O'ndan bağışlama istemelerini söylediğini görmekteyiz. 

Hud s. 1--- Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından 'birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış' bir Kitap'tır.

Hud s. 2--- Öyle ki, Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, sizi O'nun tarafından uyaran ve müjdeleyenim;

Hud s. 3--- Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.

Hud s. 3. ayetinde Allah'ın elçisinin muhataplarına bağışlama istemelerini söylenmektedir. Hud suresinin bağlamına baktığımızda, önceki elçilerin de muhataplarına bu doğrultuda mesajlar verdiğini görmekteyiz. 

Konumuz olan ayete dönecek olursak, Allah (c.c.) azap için belirli bir şart koşmaktadır. 1- Elçi onların içlerinde olduğu sürece, 2- Onlar Allah'tan bağışlama istedikleri sürece. 

Ancak bu ayet ile ilgili yapılan meâller, 2. şart ile ilgili olarak, halen bağışlanma isteyenler olduğu şeklinde bir anlam vermişlerdir. Bu anlamı vermenin sebebi ise, Mekke'de halen inananların olmasından ötürü, onların Allah'tan bağışlanma istemekte oldukları şeklinde tefsirlerde yapılan yorumların dikkate alınmış olmasıdır. 

Halbuki ayetin siyak ve sibakında inananlar ile ilgili olarak hiçbir ifade bulunmamaktadır. Biz bu tür yorumların Kur'an bütünlüğünün dikkate alınmamasının neticesinde yapıldığını düşünmekteyiz. 

Halbuki وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesini, Mekke'li müşriklerin bağışlanma istedikleri takdirde şeklinde anlamış olsalardı, daha isabetli yorum ve anlam vermiş olacaklarını düşünmekteyiz. Yani Allah (c.c.) Mekke'li müşriklerin azap isteklerinin geri çevrilmesini, onların bağışlanma istemeleri şartına bağlamaktadır. Yani 33. ayette Allah (c.c) Mekke'li müşriklere dolaylı olarak şöyle söylemektedir:

"Ey Mekke'li müşrikler siz bana meydan okuyarak sizi helâk etmemi istiyorsunuz, ancak benim sizi helâk etmem iki şarta bağlıdır. 1- Benim elçim sizin yaşadığınız topraklarda olduğu sürece sizi helâk etmem, ancak elçi aranızdan giderse 1. şart gerçekleşebilir. 2- Siz inkarı bırakıp inanmaya dönüp bağışlanma istediğiniz takdirde sizi helâk etmem, ancak bunu yapmayıp inkara devam ederseniz o zaman helâk ederim."

Konu ile ilgili ayeti bağlamı dahilinde okuduğumuzda şöyle bir anlam vermek daha isabetli olacaktır.

Enfâl s. --- 30- Ve bir zaman o inkar edenler, seni kısıtlamaları veya seni öldürmeleri veya seni (Mekke'den) çıkarmaları için sana tuzak kuruyordu. Ve onlar tuzak kuruyorlar, Allah'ta onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah tuzakları boşa çıkaranların hayırlısıdır.

Enfâl s. --- 31- Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman, "İşittik, şayet dilemiş olsaydık bunu örneği gibisini biz de deriz. Bu öncekilerin yazdıklarından başka birşey değildir." dediler.

Enfâl s. --- 32- Ve bir zaman, "Ey Allah'ımız, eğer bu senin katından bir hakikat ise, o takdirde üzerimize gökten taş yağdır veya bize acı veren azabı getir" demişlerdi.

Enfâl s. --- 33- Ve sen onların içlerinde olduğun halde iken, Allah onlara azap edecek değildir. Ve onlar bağışlanma istiyor halde oldukları takdirde de, Allah onlara azap edici değildir.

Enfâl s. --- 34- Ve onlar, onun sahip çıkan koruyucuları olmadıkları halde, Mescid-i Haram'dan uzaklaştırmaktalar iken, Allah onlara niçin azap etmesin?  Onun sahip çıkan koruyucuları korunanlardan başkası değildir. Fakat onların hiçbiri bunu bilmezler.

Enfâl s. --- 35- Onların, Ev'in (Kabe'nin) çevresindeki tavafları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka birşey değildir. İnkar etmekte olmanızdan dolayı artık azabı tadın. 

Ayetleri bağlam dahilinde okuduğumuzda "Onlar" olarak ifade edilenlerin hepsinin Mekke'li müşrikler olduğu anlaşılmaktadır. Bağlam ve anlam müsade etmediği halde, araya inananların sıkıştırılmış olmasının, bağlam ve bütünlük gözetilmemesi sonucunda olduğunu düşünmekteyiz.

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

12 Haziran 2024 Çarşamba

ENFAL SURESİ MEALİ

1- Sana ganimetlerden soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah'ın ve elçinindir. Artık Allah'tan korunun ve aranızı doğrultun. Ve eğer inananlardan iseniz, Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin.

2- İnananlar ancak o kimselerdir ki, Allah hatırlatıldığı zaman kalpleri ürperti hisseder ve O'nun ayetleri onlara peşi sıra okunduğu zaman (bu ayetler) inançlarını artırır ve onlar Rablerine güvenirler.

3- Onlar kulluk görevlerini ayakta tutarlar ve rızık olarak verdiğimizden harcarlar.

4- İşte onlar gerçek inananların ta kendileridir. Onlar için Rablerinin katında kademeler ve bağışlanma ve değerli rızık vardır.

5- (Ganimet taksiminden ötürü inananların bazılarının durumu Bedir'de) Rabbinin seni evinden gerçeklikle (meşru bir gerekçe için) çıkardığı durum gibidir. İnananlardan bir grup(Bedir'de savaş için) isteksizlerdi.

6- Hakikat (savaşma kararı) açıkça belli olduktan sonra bile, sanki baka baka ölüme sürülüyorlar gibi sana karşı üstünlük sağlamaya çalışıyorlardı.

7- Ve hani Allah size iki bölükten birini "O sizindir" diye söz veriyordu. Siz ise dikensiz (silahsız) olanın sizin olmasını arzu ediyordunuz. Allah ise kelimeleri ile hakikati ortaya koymak ve inkarcıların arkasını kesmek istiyordu.

8- İnkarcılar hoşlanmasa da gerçeği gerçek hale getirmek ve gerçek olmayanı da gerçek olmayan hale getirmek için.

9- Hani siz Rabbinizden yoğun olarak yardım istiyordunuz da, buna karşılık (O'da) " Şüphesiz ki ben size meleklerden ardı ardına bin tanesi ile (el) uzatacağım" (diye) cevap vermişti.

10- Allah bunu ancak müjde ve onunla kalplerinizin yatışması için yaptı. Yardım ancak Allah'ın katındandır. Şüphesiz ki Allah güçlüdür doğru karar vericidir.

11- Hani kendisinden bir güvenlik olmak üzere hafif bir uyku sizi örtüyor ve onunla sizi temizlemek ve sizden sarsıntıyı gidermek ve kalplerinizi bağlamak ve onunla ayaklarınızı sağlam tutmak için üzerinize gökten su indiriyordu.

12- Hani senin Rabbin meleklere, Şüphesiz ki ben sizinle beraberim artık inananları(n ayaklarını) sağlam tutun. İnkar edenlerin kalplerini ürkeklikle karşılaştıracağım. Artık vurun boyunlarının üzerine ve vurun onların parmaklarına" (diye) vahyediyordu.

13- Çünkü onlar Allah'a ve O'nun elçisine karşı ayrışım içine girmişlerdi. Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine karşı ayrışım içine girerse, artık şüphesiz ki Allah'ın sonuçlandırması şiddetlidir.

14- İşte bu sizin içindir artık onu tadın. Ve şüphesiz ki inkarcılar için ayrıca ateşin azabı vardır.

15- Ey inananlar, ordu halinde iken inkar edenlerle karşılaştığınız zaman, artık sakın arkalarınızı çevirerek yakınlığı terk etmeyin. 

16- Ve kim o gün savaş (taktiği) için bir tarafa kayma hali veya askeri birliğe katılma hali haricinde yakınlığı terk ederse, artık kesinlikle Allah'tan bir gazaba yerleşmiştir ve onun sığınağı cehennemdir. Ve orası ne kötü dönüş yeridir.

17- Sonuçta onları siz öldürmediniz, onları ancak Allah öldürdü. Ve attığın zaman da sen atmadın ancak Allah attı. Ve inananları kendisinden güzel lütufla denemek için (yaptı). Şüphesiz ki Allah her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

18- İşte bu sizin içindir. Ve şüphesiz ki Allah, inkarcıların plânlarını gevşeticidir.

19- Eğer zafer istiyorsanız işte zafer! size gelmiştir. Ve eğer (düşmanlıktan) vazgeçerseniz artık bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer (düşmanlığa) geri dönerseniz, o zaman biz de geri döneriz. Ve askeri birliğiniz çok olsa da sizden hiçbir şeyi gideremeyecektir. Ve şüphesiz ki Allah inananlarla beraberdir.

20- Ey inananlar, Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin. Ve işittiğiniz halde iken ondan yakınlığı terk etmeyin.

21- Ve işitmedikleri (kulak asmadıkları) halde "İşittik" diyenler gibi olmayın.

22- Şüphesiz ki Allah'ın katında canlıların en beteri sağırlar ve dilsizlerdir.

23- Ve şayet Allah onlarda bir hayır bilmiş olsaydı, onlara kesinlikle işittirirdi. Ve şayet işittirmiş olsaydı da onlar kayıtsız kalarak yakınlığı terk ederlerdi.
  
24- Ey inananlar, sizi diriltecek şeye çağırdığı zaman Allah'a ve elçiye (olumlu) cevap verin. Ve bilin ki Allah, kişi ile onun kalbi arasına girer. Ve şüphesiz ki O'na sürülüp toplanacaksınız.

25- Ve içinizden yalnızca yanlış yapanlara erişmekle kalmayacak olan bir kargaşadan sakının. Ve bilin şüphesiz ki Allah'ın sonuçlandırması şiddetlidir.

26- Ve hatırlayın ki siz bir zaman yeryüzün(Mekke)de azınlık olduğunuz halde güçten düşürülmüşler idiniz, (müşrik) insanların sizi kapıp götürüvermelerinden korkuyordunuz da, şükretmeniz için sizi yardımıyla sığındırmış ve güçlendirmiş ve temiz şeylerden size rızık vermişti.

27- Ey inananlar, Allah'a ve elçiye ihanet etmeyin. Ve siz biliyor olduğunuz halde iken emanetlere de ihanet etmeyin.

28- Ve bilin ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak ve ancak bir denemedir. Ve şüphesiz ki Allah, büyük mükâfat O'nun katındadır.

29- Ey inananlar, eğer Allah'a karşı korunursanız, buna karşılık O'da size (doğru ile yanlışı birbirinden) bölme gücü verir ve günahlarınızı sizden örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.

30- Ve bir zaman o inkar edenler, senin elini kolunu bağlamak veya seni öldürmeleri veya seni (Mekke'den) çıkarmaları için sana tuzak kuruyordu. Ve onlar tuzak kuruyorlar, Allah'ta onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah tuzakları boşa çıkaranların hayırlısıdır.

31- Ve ayetlerimiz onlara peşi sıra okunduğu zaman, "İşittik, şayet dilemiş olsaydık bunu örneği gibisini biz de deriz. Bu öncekilerin yazdıklarından başka birşey değildir." dediler.

32- Ve bir zaman, "Ey Allah'ımız, eğer bu senin katından bir hakikat ise, o takdirde bize gökten taş yağdır veya bize acı azabı getir" demişlerdi.

33- Ve sen onların içlerinde olduğun halde iken, Allah onlara azap edecek değildir. Ve onlar bağışlanma istiyor oldukları takdirde de, Allah onlara azap edici değildir.

34- Ve onlar, onun sahip çıkan yakınları olmadıkları halde, Mescid-i Haram'dan uzaklaştırmaktalar iken, Allah onlara niçin azap etmesin?  Onun yakınları korunanlardan başkası değildir. Fakat onların hiçbiri bunu bilmezler.

35- Onların, Ev'in (Kabe'nin) çevresindeki tavafları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka birşey değildir. İnkar etmekte olmanızdan dolayı artık azabı tadın.

36- Şüphesiz ki inkar etmekte olanlar mallarını Allah'ın yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Onları (aynı yolda) harcamaya devam edecekler, sonra (bu harcamaları) onlara pişmanlık olacak, sonra da üstün gelineceklerdir. Ve o inkar edenler cehenneme toplanacaklar.

37- Pis olanı temiz olandan ayırması ve pis olanın kimini, kiminin üzerine toplu halde yığması ve böylece onu cehenneme atması için (bunu yapacaktır). İşte onlar var ya, onlar zarara uğrayanlardır.

38- O inkar edenlere de ki: Eğer (düşmanlıktan) vazgeçerlerse, o takdirde onların geçmişleri bağışlanacaktır. Ve eğer (düşmanlığa) geri dönerlerse, o takdirde de öncekilerin değişmeyen yasaları (uygulamaya) geçmiştir.

39- Ve kargaşa ortadan kalkıncaya ve hayat nizamı (belirleme yetkisi) nın tamamı Allah'ın oluncaya kadar, onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, o takdirde şüphesiz ki Allah, işlemekte olduklarını görücüdür.

40- Ve eğer yakınlığı terk ederlerse artık bilin, şüphesiz ki Allah, yakınınızdır. O, ne güzel yakın ve ne güzel yardımcıdır.

41- Ve bilin ki, eğer Allah'a ve bölünmenin gününde, iki topluluğun karşılaşmasının gününde kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, ganimet olarak aldığınız şeyden beşte bir Allah'a ve elçiye ve yakınlık sahiplerine ve yoksullara ve yolun oğluna (yolda kalmışa)dır. Ve Allah, herşeyin üzerinde güç yetiricidir.

42- Hani siz vadinin yakın tarafında ve onlar ise vadinin uzak tarafında ve binekliler (kervan) ise sizden daha aşağıda idi. Ve şayet sözleşme yapmış olsanız dahi, yine de sözleşme vaktinde anlaşmazlığa düşerdiniz. Fakat Allah (her zaman) yapılagelmiş bir buyruğun yerine gelmesi için (böyle yaptı) ki, yok olacak olan apaçık bir delilden ötürü yok olsun ve var olacak olan da apaçık bir delilden ötürü var olsun. Ve şüphesiz ki Allah, kesinlikle her şeyi işitici her şeyi bilicidir.

43- Hani Allah uykunda sana onları az halde gösteriyordu. Ve şayet sana onları çok halde göstermiş olsaydı, o takdirde siz yılgınlık gösterir ve  (savaş) buyruğu konusunda birbirinizle çekişirdiniz. Fakat Allah (sizi) esenliğe çıkardı. Çünkü O, göğüslerdekini en iyi bilicidir.

44- Ve hani onlarla karşılaştığınız zaman, Allah (her zaman) yapılagelmiş bir buyruğun yerine gelmesi için onları sizin gözünüzde az halde gösteriyor ve sizi de onların gözünde az gösteriyordu. Ve işler Allah'a döndürülür.

45- Ey inananlar, bir askeri birlikle karşılaştığınız zaman, artık sağlam durun ve arzuladığınıza kavuşabilmeniz için Allah'ı çokça hatırlayın.

46- Ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin, yoksa yılgınlığa düşersizin ve rüzgârınız (gücünüz) gider. Ve direnerek mücadele edin. Şüphesiz ki Allah direnerek gayret edenlerle beraberdir.

47- Ve yurtlarından şımararak ve insanlara gösteriş yapmak ve Allah'ın yolundan uzaklaştırmak için çıkanlar gibi olmayın. Ve Allah onların işlemekte olduklarını çepeçevre kuşatıcıdır.

48- Ve o zaman şeytan onların işlediklerini onlara süslemiş ve "Bugün insanlardan size üstün gelecek yoktur ve şüphesiz ki ben sizin yakınınızım" demiş, fakat iki askeri birlik birbirini gördüğünde ise, iki ökçesi üzerinde geri kaçmış ve "Şüphesiz ki ben sizden uzağım. Şüphesiz ki ben sizin görmediğinizi ben görüyorum. Şüphesiz ki ben Allah'tan korkuyorum" demişti. Ve Allah'ın sonuçlandırması şiddetlidir.

49- O zaman ikiyüzlüler ve kalplerinde bozukluk olanlar, "Hayat nizamları bunları aldattı" diyordu. Ve kim Allah'a güvenirse, artık şüphesiz ki Allah güçlüdür doğru karar vericidir.

50- Ve melekler, inkar edenlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak ve "Yakıcı azabı tadın" (diyerek) ömürlerini tamamladıkları zaman, (onların halini) bir görseydin.

51- İşte bu, elleriniz ile sunduklarınız sebebiyledir. Yoksa Allah kullarına karşı asla yanlış yapan değildir.

52- (Bunların izledikleri yol) Firavun yoldaşları ve ondan öncekilerin aynı minval üzere hali olan gibidir. Onlar Allah'ın delillerini inkar ettiler, bundan dolayı Allah'ta onları suçları ile tutuverdi. Şüphesiz ki Allah kuvvetlidir sonuçlandırması kuvvetlidir.

53- İşte bu (yakalama), Allah'ın bir topluluğa olan nimetini, ta ki onlar kendilerinde olanı başkalaştırmadıkları sürece, (O'nun da) başkalaştırıcı olmadığı sebebiyledir. Ve şüphesiz ki Allah her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

54-  (Bunların izledikleri yol) Firavun yoldaşları ve ondan öncekilerin gidişi gibidir. Onlar Rablerinin delillerini yalanladılar, bundan dolayı biz de Firavun yoldaşlarını suçları sebebiyle boğarak yok ettik. Ve hepsi yanlış yapmışlardı.

55- Şüphesiz ki Allah'ın katında canlıların en beteri inkar edenlerdir. Onlar artık inanmazlar.

56- Onlar, kendilerinden söz aldığın, sonra da her seferinde sözlerini bozan kimselerdir. Onlar artık korunmazlar.

57- Bundan dolayı, eğer onları harpte yakalayacak olursan, hatırlamaları için artık onların arkalarındakilere gözdağı verecek bir karşılık ver.

58- Ve eğer bir topluluğun (anlaşmaya) ihanetinden korkacak olursan, sende (anlaşmayı) onlara eşit şekilde at. Çünkü Allah hainleri sevmez.

59- O inkar edenler öne geçtiklerini (kaçtıklarını) sakın hesap etmesinler. Çünkü onlar (bizi) geri bırakamazlar.

60- Ve onlara karşı gücünüz yettiğince kuvvetten (askerden silahtan) ve (eğitilmiş) bağlı atlardan hazırlayın. Bununla Allah'ın düşmanını ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında diğerlerini -ki siz onları bilmiyorsunuz, Allah onları biliyor- ürkütürsünüz.  Ve Allah'ın yolunda şey(savaş ile ilgili araç gereç)den ne harcarsanız, size tastamam ödenir ve siz yanlışa uğratılmazsınız.

61-Ve eğer onlar barışa kanat açarlarsa, artık sen de ona kanat aç ve Allah'a güven. Çünkü O, her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

62- Ve eğer seni aldatmak isterlerse, şüphesiz ki artık Allah sana yeterlidir. O, seni yardımıyla ve inananlarla güçlendirendir.

63- Ve (O, inananların) kalplerinin arasını ısındırdı. Eğer yeryüzündekileri toplu halde onların kalplerinin arasını ısındırmak için harcamış olsaydın, yine de ısındıramazdın. Allah onların ancak aralarını ısındırdı. Çünkü O, güçlüdür doğru karar vericidir.

64- Ey Haberci, Allah ve inananlardan sana uyan, sana yeterlidir.

65- Ey Haberci, inananları savaşmaya teşvik et. Eğer içinizden direnerek gayret eden yirmi kişi olursa, iki yüz kişiye üstün gelirler. Ve eğer içinizden yüz kişi olursa, inkar edenlerden bin kişiye üstün gelirler. Çünkü onlar kavramayanlar topluluğudur.

66- Allah şimdi sizde zayıflık olduğunu bildi ve sizden hafifletti. Artık eğer içinizden direnerek gayret eden yüz kişi olursa, iki yüz kişiye üstün gelirler. Ve eğer içinizden bin kişi olursa, Allah'ın duyumu dahilinde iki bin kişiye üstün gelirler. Ve Allah direnerek mücadele edenlerle beraberdir.

67- Hiçbir Haberci için yeryüzünde ağırlığını tam olarak kabul ettirene kadar, esirler alması olmamıştır. Siz şimdikinin sunumunu istiyorsunuz, ve Allah ise sonrakini (tercih etmenizi) istiyor. Ve Allah güçlüdür doğru karar vericidir.

68- Eğer Allah'tan geçmiş bir yazgı (fidye almanın helâlliği) olmasaydı, o takdirde size, aldığınızdan dolayı kesinlikle büyük azap dokunurdu.

69- Artık ganimet olarak aldığınızdan serbest temiz olarak yeyin ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir

70- Ey Haberci, o esirlerden ellerinizde olanlara de ki:"Eğer Allah sizin kalplerinizde bir hayır bilirse, o takdirde size sizden alınmış olandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir."

71- Ve eğer sana ihanet etmek isterlerse, onlar önceden  Allah'a da ihanet etmişler, O'da size onlara karşı imkân vermişti. Ve Allah her şeyi bilicidir en doğru karar vericidir.

72- Şüphesiz ki onlar inandılar ve hicret ettiler mallarıyla ve canlarıyla Allah'ın yolunda çabaladılar ve onları sığındırdılar ve onlara yardım ettiler, işte onlar birbirlerinin yakınıdır. Ve inanan fakat hicret etmeyenlere gelince, onlar ta ki hicret edinceye kadar sizin onlar için hiçbir şeyle yakınlığınız yoktur. Ve eğer hayat nizamı ile ilgili sizden yardım isterlerse o zaman size onlara yardım düşer. Ancak sizinle onlar arasında yeminle bağlanmış söz bulunan topluluğa karşı (yardım istekleri olması) hariç. Ve Allah işlemekte olduklarınızı görücüdür.
 
73- Ve inkar ise birbirlerinin yakınlarıdır. Eğer siz de böyle (birbirinizin sahip çıkan koruyuculuğunu) yapmazsanız, o takdirde yeryüzünde kargaşa ve büyük bozgun meydana gelir.

74- Ve onlar ki inandılar ve hicret ettiler ve Allah'ın yolunda çabaladılar ve onları sığındırdılar ve onlara yardım ettiler, işte onlar gerçek inananların ta kendileridir. Onlar için bağışlanma ve değerli rızık vardır.

75- Ve onlar ki sonradan inandılar ve hicret ettiler ve sizinle birlikte çabaladılar. İşte onlar artık sizinle beraberdir. Rahim sahipleri (akrabalar) Allah'ın yazgısında birbirlerine daha yakındır. Şüphesiz ki Allah herşeyi bilicidir.

Enfâl s. 64. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Mülâhaza

Enfâl s. 64. ayet meâlini karşılaştırmalı olarak okuyan bir kimse, bu ayet ile ilgili olarak birbirinden farklı iki meâle rastlayacaktır. Ancak bu iki farklı meâlden birisinin doğru, diğerinin ise yanlış olduğunu söylemek yanlış olacaktır. Çünkü irab kaideleri bakımından farklı tercihler, bu ayetin iki farklı şekilde çevrilmesini mümkün kılmaktadır. 

Ayetin Arapça metni ve iki farklı meâli şöyledir: 

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّٰهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟

1. Meâl----Ey peygamber! Allah sana da yeter, sana uyan inanmış kişilere de. 

2. Meâl----Ey Peygamber! Allah ve sana uyan müminler, sana yeter. 

Dikkat edilirse 1. Meâlde, Allah'ın Nebi'ye ve inananlara yeteceği şeklinde bir anlam verilmişken, 2. Meâlde ise, Allah'ın ve inananların Nebi'ye yeteceği şeklinde bir anlam verilmiştir. Bu iki farklı meâlden birisinin doğru, diğerinin ise yanlış olduğunu söylemenin yanlış olacağını yukarıda belirtmiş, bu farklı meâllerin sebebinin ise irab kurallarının tercihlerinden kaynaklandığını söylemiştik.

Ancak bağlama dikkat edersek, hangi anlamın doğruya daha yakın olduğu konusunda bir fikir olmamız mümkün olacaktır. Biz de bağlama riayet ederek bu ayetleri okumaya çalışacağız. Konuyu fazla uzatmamak adına, surenin 62. ayetinden itibaren okumaya başlayacağız.

Konunun daha öncesi müşriklerle savaş ve anlaşmayı bozması ile ilgilidir. 

Enfâl s. 62----- Sana hile yapmak isterlerse, sana Allah yeter. O seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir.

Bu ayette Allah'ın elçisini kendi yardımı ve inananlarla desteklediği beyan edilmektedir. Bu nokta 64. ayeti anlamak için bize bir ipucu vermektedir. Allah (c.c.) elçisini hem kendi yardımıyla hem de inananlarla desteklemesi ayetin anlaşılması için önemli bir noktadır. 

Enfâl s. 63----- (Allah) onların kalplerinin arasını birleştirmiştir. [*] Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerinin arasını birleştiremezdin fakat Allah onların arasını kaynaştırdı. Şüphesiz ki O güçlüdür, doğru hüküm verendir.

Bu ayette ise Allah (c.c.) inananlarla ilgili olarak, onların daha önce bozuk olan aralarının düzeltilmiş olduğu beyan edilmektedir. 

Enfâl s. 64----- Ey Peygamber! Allah ve sana uyan müminler, sana yeter.

Enfâl s. 64. ayetinin iki farklı şekilde yapılmış meâlinden, bizim tercihimiz 2. meâldir. bunun nedeni ise 62. ayette Allah'ın elçisini inananlarla desteklemiş olduğunu beyan etmesidir Çünkü buradaki anlam 64. ayetin anlamı ile yakından alâkalıdır.

Kur'an ayetleri ile ilgili yorum ve çevirilerde Arapçanın irab kurallarından kaynaklanan farklı yorum ve çeviriler, birçok Kur'an ayetinden rastlamaktadır. Bizler bu farklılıkları doğru veya yanlış olarak ifade etmek yerine, doğruya daha yakın hangisidir? sorusunun cevabını bulmaya çalışmanın daha yerinde olacağını düşünmekteyiz. Bu noktada bağlama dikkat etmek bizi daha doğruyu bulma noktasında önemli bir katkı sağlayacaktır.

                                         EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

3 Haziran 2024 Pazartesi

Kur'an Meali Çalışması İle İlgili Birkaç Söz

Blogda yayınlamaya başladığım çalışma, yıllardır okumaya, anlamaya ve yaşamaya çalıştığım Kur'an'ın daha iyi ve doğru anlamak için yapmaya gayret ettiğim bir meal çalışmasıdır. Bu çalışmanın amacı, "Ben herkesten daha iyi meal yaparım" gibi bir iddia asla değildir. Ancak meallerde görülen bazı aksaklıkları tekrar etmemek üzerine kurulmuş bir düşüncenin pratiğe aktarılmaya çalışılan bir ürünü olma gayretiyle yapılmaktadır.

"Her meal kişisel bir yorumdur" düşüncesinin doğru tarafı olmakla birlikte, bu doğruluk "Anlam Yorum" tarzında yapılan mealler için daha geçerlidir. Benim yapmaya çalıştığım "Lafzi Meal" tarzı, kişisel yorumu en fazla kısıtlayan ve metne sadakat esasına dayalı bir yöntem olması açısından her türlü eleştiriye açıktır. Anlam yorum tarzında kişisel yorum daha fazla öne çıktığı için eleştiri alanı daha kısıtlıdır.

Kur'an meallerini karşılaştırmalı okuyan bir kimsenin karşılaştığı en büyük sorun, ayet içindeki herhangi bir kelimenin veya ibarenin aynı kelime ve ibarenin geçtiği ayetlerdeki anlam uyumuna pek dikkat edilmemesidir. Kur'an'da bulunan herhangi bir kelimenin anlamı kitabın her yerinde kök anlamına uygun biçimde olduğu kanaatine sahip olduğumuz için, bütün kelimeleri kök anlama uygun biçimde vermeye gayret ediyoruz.

Kur'an'ı Arapça metninden okuyan bir kimse birçok cümlenin özellikle ayet sonlarının farklı surelerde aynı kalıpta geldiğini görecektir. Fakat aynı kalıpta gelen bu cümle veya kelimeler aynı kişi tarafından farklı şekilde anlam verilmiştir. Çevirmenin yapması gereken şey, mealini bitirdikten sonra sadece tekrar gözden geçirerek aynı şekilde gelen ibarelerin çevirisinde uyum sorunu olup olmadığını kontrol etmektir. Maalesef bu kontrolun pek yapılamadığını okuduğumuz meallerden görmekteyiz.

Biz bu hataya düşmemek adına meali her daim kontrol ederek uyum sorunu olup olmadığı noktasında herhangi bir yanlışı düzeltme cihetine gidiyoruz. Bundan dolayı mealimizde her zaman düzeltme yapmamız sözkonusu olmaktadır. 

Eleştiriler bizim için önemli bir katkı sağlama açısından dikkate alınacaktır.

Gayret bizden başarı Allah'tandır.

28 Mayıs 2024 Salı

Adem Kıssasında Geçen اسْجُدُوا لِاٰدَمَ Emrinin Bazı Meallerdeki Çevirisi Bağlamında Meallerdeki Tutarsızlıklar

Kur'an'ı Türkçe meallerinden okumak durumunda olan bir kimse, birkaç meali karşılaştırmalı olarak okuduğunda bazı ayet meallerin anlamının farklı olarak yapıldığını görecek ve bu durum onu hangi çevirinin doğru olduğu yönünde cevap arayışına yönlendirecektir. Bu okuyucu hele bir de konu merkezli bir meal okuması yapacak olursa aynı konu ile ilgili aynı ibareye sahip ayetlerin bazı meal yapıcıları tarafından tutarsız bir biçimde çevrildiğini maalesef tesbit edecektir.

Sözü fazla uzatmadan ne demek istediğimizi, Adem ve İblis kıssası içinde anlatılan Ademe secde ilgili geçen اسْجُدُوا لِاٰدَمَ emrinin farklı çevirileri bağlamında anlatmaya, çeviri farklılıkları ile birlikte aynı konu bağlamında ortaya çıkan çeviri tutarsızlıklarına ve meal yapmaya soyunan kimselerin birçoğunda gördüğümüz bu hatalara dikkat çekmeye çalışacağız.

Adem ve İblis kıssası Kur'an'da 7 ayrı sure içinde geçmektedir. Kıssada geçen اسْجُدُوا لِاٰدَمَ emrinin meallerde iki farklı anlamda 1- Adem'e secde edin 2- Adem için secde edin şeklinde çevrildiği, karşılaştırmalı meal okuyanların malûmudur. 1. anlam secde emrinin Adem'in kendisine yapılması şeklinde iken, 2. anlam ise Adem'i yarattığı için secdenin Allah'a yapılmasının emredildiği şeklindedir. Biz hangi anlamın daha isabetli olduğunu değil, 2. anlamı tercih eden meal sahiplerinin aynı konu ile ilgili diğer ayetlerdeki tutarsızlıklarına dikkat çekmeye çalışacağız.

Bu farklılığın nedeni ise Lam edatından kaynaklanmaktadır. Bu edat emrin her iki şekilde çevrilebilmesine müsait bir anlam taşımaktadır. Fakat hangi anlamın daha isabetli olabileceği ise, bu kıssanın tamamının Kur'an bütünlüğünde ele alınması ve kıssada geçen bazı ibarelerin çevirisinde tutarlılığa dikkat edilmesi sonucunda ortaya çıkacaktır.

Araştırmamızda kuranmeali.com adlı sitedeki mealleri inceleme fırsatımız olduğu için 2. meal olan Adem için secde edin olarak çeviri yapılan aynı konu ile alakalı mealleri Kur'an bütünlüğünde değerlendirmeye çalışacağız. 

---Bakara s. 34. ayeti:

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

Bahattin Sağlam- Yine bir vakit, meleklere: “Âdem için secde edin!” dedik. Şeytan hariç hepsi secde etti. O büyüklendi ve kâfirlerden oldu.

Diyanet Yeni- Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.

Elmalılı (orjinal)Ve o vakit melâikeye «Adem için secde edin» dedik, derhal secde ettiler, ancak İblis dayattı, kibrine yediremedi, zaten kâfirlerden idi

Erhan Aktaş- Sonra meleklere: “Âdem için secde edin”¹ dedik. İblis² hariç hemen secde ettiler. O, yüz çevirip büyüklük tasladı. O kâfirlerdendi.

İlyas Yorulmaz- Meleklere âdem için (Rabbinize) secde edin demiştik. İblisin dışında, meleklerin tamamı secde ettiler. İblis secde etmemekte diretti ve büyüklendi. Bundan dolayı inkârcılardan oldu.

Mahmut Özdemir- Hani, Melekler’e dedik:
-“Âdem’e secde edin!”.
Hemen secde ettiler; ancak İblîs kaçındı, kibirlendi / büyüklük tasladı, Kafirler’den oldu.

Mehmet Okuyan- Hani meleklere “Âdem için (Allah’a) secde edin.” demiştik; onlar da hemen secde etmişti. İblis hariç. [*] Yüz çevirmiş, kibirlenmiş, kâfirlerden olmuştu.

Mustafa Çavdar- Meleklere “Âdem için secde edin/emre amade olun” demiştik de onlar da hemen emre amade oldular. Sadece İblis kaçınmış, büyüklenmiş ve kâfirlerden olmuştu.

Osman Fırat- Meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik, hemen secde ettiler: Yalnız İblis diretti, böbürlendi ve kafirlerden oldu.

Şaban Piriş- Meleklere:-Adem için secde edin, demiştik de onlar da hemen secde edivermişlerdi. Sadece İblis kaçınmış, büyüklenmiş ve kafirlerden olmuştu.

Yukarıda verdiğimiz ayet meallerinin Mahmut Özdemir ve Osman Fırat hariç hepsi سْجُدُوا لِاٰدَمَ emrini Adem için secde edin çevirmiştir. Mahmut Özdemir ve Osman Fırat bu ayette Adem'e secde edin şeklinde çevirmesine rağmen fakat aynı ibarenin geçtiği diğer ayetleri aynı şekilde çevirmemiştir. 

---Araf. 11. ayeti:

وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَۗ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ لَمْ يَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَ

Bahattin Sağlam- Ve andolsun! Biz sizi yarattık, sonra sizi şekillendirdik. Sonra meleklere: “Âdem için secde edin!” dedik. İblis hariç, hepsi de secde ettiler. O iblis secde edicilerden olmadı.

Diyanet Yeni- Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı.

Elmalılı (orjinal)- Hakıkat sizi evvela halkettik, sonra size sûret verdik, sonra da Melâikeye dedik ki «Âdeme secde edin» hemen secde ettiler, ancak İblis secde edenlerden olmadı

Erhan Aktaş- Ant olsun ki sizi Biz yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra meleklere, Âdem'e secde¹ edin dedik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.

İlyas Yorulmaz- Muhakkak ki sizi biz yarattık ve sonra size bulunduğunuz şekli de biz verdik. Sonra meleklere “Âdem için (bana) secde edin” dedik. İblis’in dışındaki tüm melekler secde etti, İblis (Rabbine) secde edenlerden olmadı.

Mahmut Özdemir- And olsun, sizi yarattık; sonra biçimlendirdik!
Sonra da Melekler’e:
-“Âdem için secde edin!” dedik.
Secde Edenler’den olmayan İblis dışında, secde ettiler.

Mehmet Okuyan- Yemin olsun ki sizi biz yaratmış, sonra size biçim vermiş, [*] sonra da meleklere, “Âdem için (Allah’a) secde edin.” demiştik; onlar da hemen secde etmişlerdi. İblis hariç. [*] O, secde edenlerden olmamıştı.

Mustafa Çavdar- Doğrusu sizi biz yarattık sonra sizi biçimlendirdik, sonrada meleklere, ‘Âdem’e secde edin/emrine amade olun’ dedik, İblis hariç, o secde edenlerden

Osman Fırat- Ve sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, "Âdem için secde edin" dedik. İblis’ten başka hepsi secde ettiler ancak iblis secde edenlerden olmadı.

Şaban Piriş- Sizi yaratmış sonra da şekil vermiştik. Sonra, meleklere: “Adem için secde edin.” dedik. İblis dışında hemen secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.

Yukarıda verdiğimiz ayet meallerinin Elmalılı orjinale ve Erhan Aktaş'a baktığımızda Bakara s. 34. ayetini Adem için secde edin şeklinde çevirmesine rağmen Araf s. 11. ayetini Ademe secde edin şeklinde çevirmiştir. Mahmut Özdemir ise Bakara s. 34. ayetini Adem'e secde edin şeklinde çevirmesine rağmen, Araf s. 11. ayetini Adem için secde edin şeklinde çevirmiştir. 

Hicr s. 29-33. ayetleri: Bu ayette ibare "Lehü sacidin" olarak yani 1. anlam Ona secde edin 2. anlam ise Onun için secde edin şeklindedir.

فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ

Ahmet Varol- Ben ona şeklini verdiğim ve içine ruhumdan üflediğim zaman hemen onun için secdeye varın."

Ali Fikri Yavuz- Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruh verdiğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın.”

Bahattin Sağlam- Onu (ilk çekirdeğini) düzeltip içinde ruhumdan üflediğimde, ona secdeye gidin. (Büyüyüp gelişmesini sağlayın.)

Bayraktar Bayraklı- “Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!”

Diyanet Yeni- 28,29. Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.

Kur'an Yolu- “Onun şeklini tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim vakit siz de hemen onun için secdeye kapanın.”

Diyanet Vakfı- «Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!»

Edip Yüksel- "Onu düzenleyip ona ruhumdan üflediğimde hemen onun için secdeye varın," demişti.

Elmalılı (orjinal)- Binaenaleyh onu tesviye ettiğim ve içine ruhumdan nefheylediğim vakıt derhal onun için secdeye kapanın

Hasan Basri Çantay- «O halde ben onun yaratılışını bitirdiğim, ona ruhumdan üflediğim zaman siz derhal onun için secdeye kapanın».

İlyas Yorulmaz- “Çamuru insan halinde şekillendirdiğim ve kendi diriliğimden (canlılığımdan/ ruhumdan) ona verdiğim zaman, can verilmiş beşer (insan) için (Rabbinize) secdeye kapanın” demiştik.

İsmail Hakkı Baltacıoğlu- Öyleyse Ben onu düzenleyip de kendi ruhumdan ona üfleyince, onun için secde edeceksiniz."

Mahmut Özdemir- “Onu tesviye ettiğim, ona rûhumdan üflediğim zaman onun için secdeye kapanın!”.

Mehmet Okuyan- “Ona düzgün şekil verip kendisine [rûh]umdan üflediğim zaman onun için (bana) secde edin!”

Mustafa Çavdar- “Ben ona güzel bir şekil verip ona ruhumdan üflediğim de/ona vahiyden bir pay verdiğim de, siz hemen ona secde edecek/onun hizmetine gireceksiniz.”

Osman Fırat- Ve Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen secdeye kapanın...

Ömer Nasuhi Bilmen- «Artık Ben onu tesviye ettiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman siz hemen onun için secde ediciler olarak yere kapanın.»

Süleymaniye Vakfı- Onu tamamlayıp içine ruhumdan üflediğimde onun için secdeye kapanın.”

Şaban Piriş- 29,30,31. -Onu düzenleyip, canlandırdığım zaman, derhal onun için secdeye kapanınız. Meleklerin hepsi topluca secde etti. İblis hariç, O, büyüklendi ve secde edenlerle beraber olmadı.

Bu ayette Ahmet Varol, Ali Fikri Yavuz, Ömer Nasuhi Bilmen, Süleymaniye Vakfı önceki Bakara s. 34. ve Araf s. 11. ayetlerinde 1. anlamı tercih etmesine rağmen rağmen burada 2. anlamı tercih etmişlerdirlerdir.

Mustafa Çavdar, Bakara s. 34. ayetinde 2. anlamı, Araf s. 11. ve Hicr s. 29. ayetinde ise 1. anlamı tercih etmiştir.

Osman Fırat, Bakara s. 34. ayetinde 1. anlamı, Araf s. 11. ve Hicr s. 29 ayetinde 2. anlamı tercih etmiştir.

Bahattin Sağlam, Bayraktar Bayraklı, Kur'an Yolu, Diyanet Vakfı, Hasan Basri Çantay Edip Yüksel, İsmail Hakkı Baltacıoğlu Bakara s. 34 ve Araf s. 11. ayetlerinin meallerinde 1. anlamı tercih etmesine rağmen, Hicr. s. 29. ayet mealinde 2. anlamı tercih etmişlerdir.

Hasan Basri Çantay her ne kadar Bakara s. 34. ve Araf s. 11. ayet meallerinde ihtiyat olarak parantez içine (yahud: Âdem için Allaha) şeklinde 2. anlamı vermesine rağmen, tercihinin 1. anlam olduğu anlaşılmaktadır.

Hicr. 29. ayetinde ibare her ne kadar Bakara s. 34. ve Araf s. 11. ayetiyle aynı olmasa dahi, bu ayette de "Lam" edatı bulunmaktadır. Bizim dikkat çekmek istediğimiz nokta tek olan secde emrinin eğer 2 anlamdan biri tercih edilecekse her 3 ayette de ya sadece 1. ya da sadece 2. anlamın verilmesi gerektiği noktasındadır. Halbuki meallere baktığımızda bu noktada tutarsızlık görülmektedir. Bizim illaki 1. anlam veya illaki 2. anlam tercih edilmelidir şeklinde bir iddiamız yoktur.

Şimdi de aynı surenin 33. ayetine bakalım ve 29. ayete 2. anlamı veren meal yapıcılarının bu ayete nasıl bir anlam verdiklerine bakalım.

قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ 

Ahmet Varol- Dedi ki: "Ben kuru bir çamurdan, şekillenebilir bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim."

Ali Fikri Yavuz- İblîs şöyle dedi: “- Kuru bir çamurdan şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana, benim secde etmem doğru olmaz.”

Bahattin Sağlam- İblis: “Kokuşmuş bir balçıktan, pişmemiş bir çamurdan yarattığın bir beşere (et parçasına) secde edecek değildim.” dedi.

Bayraktar Bayraklı- İblis, “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim” dedi.

Diyanet Yeni- İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”

Kur'an Yolu- Dedi ki: “Ben, şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan yarattığın bir insana asla secde etmem!”

Diyanet Vakfı- (İblis:) Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim, dedi.

Edip Yüksel- Dedi ki: "Kurumuş, yıllanmış balçıktan yarattığın insana secde edecek değilim."

Elmalılı (orjinal)- Benim, dedi: bir salsâlden, bir mesnun balçıktan yarattığın bir beşere secde etmem kabil değildir

Hasan Basri Çantay- «Ben, dedi, kuru bir çamurdan, suuretlenmiş bir balçıkdan yaratdığın beşer için secde edeyim diye (var) olmadım»!

İlyas Yorulmaz- İblis “Senin, toprağın çamurundan, kara yıllanmış balçıktan yarattığın bir insan için secde etmem olanaksız” dedi.

İsmail Hakkı Baltacıoğlu- İblis dedi: "Ben Senin balçıktan, işlenmiş kara topraktan yarattığın ademoğluna secde etmek için var olmadım."

Mahmut Özdemir- -“Mesnûn balçıktan, salsâl’den yarattığın bir beşer için secde edecek değildim” dedi.

Mehmet Okuyan- (İblis de:) “Ben (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değildim!” cevabını vermişti.

Mustafa Çavdar- İblis: “Ben, kurumuş bir balçıktan yarattığın bir beşere secde edecek biri değilim!” dedi.

Osman Fırat- İblis dedi ki: "Ben, kuru bir balçıktan yarattığın bir beşere secde etmem. "

Ömer Nasuhi Bilmen- (Şeytan) Dedi ki: «Kuru bir çamurdan, sûretlenmiş bir balçıktan yaratmış olduğun bir insana ben secde etmek için olmadım.»

Süleymaniye Vakfı- ”Kurumuş, yıllanıp kokuşmuş kara balçıktan yarattığın beşere secde edemem” dedi.

Şaban Piriş- -Ben, kuru bir çamurdan, olgun bir balçıktan yarattığın bir beşere secde etmek için var olmadım, dedi.

Burada da Hicr s. 29. ayetine 2. anlamı veren meallerden bir çoğunun Diyanet yeni, Hasan Basri Çantay, İlyas Yorulmaz, Mahmut Özdemir haricinde 33. ayete 1. anlamı vererek tutarsızlık içinde olduklarını görmekteyiz. 

Söylemek istediğimiz şu dur: Eğer siz bir kelimeye herhangi bir anlamı tercih etmişseniz, o kelime ile alakası olan ifadenin de onunla uyumlu olması gerekir şöyle ki: Hicr s. 29. ayetinde 2. anlamı tercih etmişseniz, 33. ayetine verdiğiniz anlamın da 29. ayet ile uyumlu olması gerekir. 29. ayetin mealini şayet "Onun için secde ediciler" olarak yapmışsanız, 33. ayetin mealini de ona uygun olarak "onun için secde etmem" anlamını vererek çevirmelisiniz. Yani "Lam" edatına 29. ayette hangi anlamı vermişseniz, 33. ayette de aynı anlamı vermek durumundasınız. Ancak bu uyuma birkaç meal yapıcısından başka dikkat eden olmadığını, birçok mealin 1. anlamı tercih ederek verildiğini görmekteyiz.

İsra s. 61. ayeti: Bu ayette de yine 2 tane olan "Lam" edatının çevirisinde uyumsuzluk yapılan meal örneklerini vereceğiz.

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ قَالَ ءَاَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ ط۪يناًۚ 

Ali Fikri Yavuz- Yine hatırla ki, bir vakit meleklere: “- Âdem için secde edin.” demiştik de onlar hemen secde etmişlerdi. Fakat, İblis secde etmemiş, şöyle demişti: “- Ben, bir çamur halinde yarattığın kimseye secde eder miyim?

Diyanet Yeni- Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur hâlinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.

Hasan Basri Çantay- (Şunu da) hatırla ki biz meleklere: «Âdem için secde edin» demişdik ve onlar da secde etmişlerdi de İblîs etmemiş, «Ben bir çamur olarak yaratdığın kişiye secde edermiyim?» demişdi.

Mustafa Çavdar- Hani biz meleklere: “Âdem için secde edin/onun emrine girin!” dediğimizde, İblis dışında hepsi secde etti. İblis: “Çamurdan yarattığın kimseye ben secde mi ederim?” dedi

Bu meal örneklerindeki uyumsuzluğu şu şekilde ifade edebiliriz: Eğer siz "Üscudu li ademe" emrini "Adem için secde edin" olarak çevirmişseniz, İblisin cevabını da "Çamur halinde yarattığın kimse için secde eder miyim?" şeklinde çevirmek durumundasınız. Yok şayet "Ademe secde edin" olarak çevirmişseniz, İblisin cevabını da "Çamur halinde yarattığına secde eder miyim?" şeklinde çevirmek durumundasınız. Bu uyuma dikkat eden meal örnekleri de olmakla beraber, dikkat etmeyen meal örnekleri de bulunmaktadır.

Sonuç olarak: Bu yazının amacı Adem ve İblis kıssasında geçen اسْجُدُوا لِاٰدَمَ emrinin iki farklı çevirisinden hangisinin daha isabetli olduğu konusunda değil (biz her ne kadar 1. anlamın daha isabetli olduğunu düşünüyorsak ta), çeviride takip edilmesi gereken noktalardan birisinin ayetler arasındaki uyum konusundadır. Yukarıda verdiğimiz örnekler maalesef bu noktanın gözden kaçırıldığı yönündedir.

Meal yapıcısı tutarlı olmak bakımından iki farklı anlamdan hangisini tercih ediyorsa diğer ayetlerde de aynı anlamı vermek durumundadır. Konuyu Adem ve İblis kıssasında bağlamında değerlendirdiğimiz zaman, ayet içinde geçen "Lam"edatının farklı anlamlarda kullanılmasını gerektiren herhangi bir durum sözkonusu değildir. Olay tek bir olaydır ve Allah (c.c.) yarattığı beşere meleklerin secde etmesini istemektedir. Eğer meal yapıcısı emri "Adem'e secde edin" anlamında kabul ediyorsa, ibarenin geçtiği tüm ayetler bu anlama uygun şekilde, eğer meal yapıcısı emri "Adem için secde edin anlamında kabul ediyorsa, ibarenin geçtiği tüm ayetler bu anlama uygun şekilde çevrilmelidir. Tutarlı bir meal yapmak bunu gerektirir. 

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

20 Mayıs 2024 Pazartesi

Nisa s. 81. Ayeti Örneğinde Kur'an Meallerindeki Hatalar

Kur'an'ı Türkçe meallerinden, birkaç meali karşılaştırmalı olarak okuyan bir kimse, okuduğu bazı ayet meallerinin birbirinden olduğunu görecek, bu farklılıklar ise onun kafasını karıştıracaktır. Bu farklılıkların birçok nedeni olmakla birlikle, bir nedeni de çevirinin hatalı yapılmış olmasıdır. Her farklı meal hatalı olmamakla birlikte bazı ayet meallerinde farklı çevirinin nedeni, meal yapıcısının ayeti hatalı çevirmiş olmasıdır.

Bu yazımızda böyle bir çeviri hatasına dikkat çekmeye çalışacağız. Hatalı yapıldığını düşündüğümüz meal Nisa s. 81. ayetidir. Ayetin Arapça metni şu şekildedir:

 وَيَقُولُونَ طَاعَةٌۘ فَاِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذ۪ي تَقُولُۜ وَاللّٰهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَۚ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا 

Ayetin kelime kelime kelime çevirisi ise şu şekildedir:

ve yekulûne ve diyorlar/ taât itaat, bağlılık, kabul etme/ fe o zaman, böylece/ iza berazu ayrıldıkları zaman/ min indi-ke senin katından, senin tarafından, senden /beyyete gece gizlice plân kurdular /taifetun taife, bir grup, topluluk /min-hum onlardan/gayra dışında, başka, olmaksızın /ellezi o ki, ki o /tekulû sen söylüyorsun, söylersin /ve allahu ve Allah /yektubu yazıyor /ma o şeyi ki /yubeyyutune geceleyin gizlice plan kuruyorlar / fe o zaman, böylece /a'rıd yüz çevir /an-hum onlardan /ve tevekkel ve tevekkül et, güven /alâllahi Allah'ın üzerine /ve kefebi ve kâfidir /allahi Allah / vekilen vekil olarak


Aşağıda vereceğimiz Nisa. 81. ayeti hatalı çeviriye bir örnektir.

(O münâfıklar) senin yüzüne karşı, “tamam” derler, fakat senin yanından çıkar çıkmaz, onlardan bir kısmı, sana söylediklerinin tam tersini yaparlar.¹ Allah da onların (bu yaptıklarını) yazar. Sen onlara aldırış etme. Allah’a güven. Koruyucu olarak sana, Allah yeter.

Ayetin çevirisinde yapılan hata, ayetin Arapça metninde geçen tekulû kelimesinin çevirisinde yapılmıştır. Ayet, anlam olarak münafıkların elçinin yanında geldiklerinde "sana itaat edeceğiz" dediklerini, fakat elçinin yanından ayrıldıklarında elçinin onlara söylediği sözün tersine planlar kurduklarını beyan etmektedir. Ayet içinde geçen tekulû kelimesi, anlam olarak senin söylediğinin anlamına gelmesine rağmen, bazı meallerde yukarıdaki meal örneğinde olduğu gibi, sana söylediklerinin şeklinde çevrildiğini görmekteyiz ve böyle bir çeviri hatalıdır. Ayet içinde geçen kelime Arapça gramer olarak müfret müzekker muhatap anlamına sahipken, kelimeye cemi müzekker gaib anlamı verilerek çevrilmiştir. 

Ayrıca bu ayetin bazı çevirileri ise tekulû kelimesinin muhatap anlamı olan sen kelimesini çevirilere yansıtmayarak okuyucunun kafasında soru işareti oluşturucak şekilde çevrilmiştir ki bu tür çeviri de hatalıdır.

Bu şekilde yapılmış bir meal örneği de şöyledir:

(Sana) 'itaat ettik” derler. Yanından ayrılınca da onlardan bir bölümü söylediklerinin tersini yaparak gecelerler. Allah, onların nasıl gecelediğini kaydediyor. Sen de onlardan yüz çevir ve Allah'a dayan. Vekil olarak Allah yeter.

Bu meal örneğinde ise müfret müzekker mutahap olan tekulû kelimesine, gaip mi yoksa muhatap mı olduğu belli olmayan cemi, yani çoğul anlamı verilmiştir ki bu çeviri de hatalı sayılır.  Çeviride  söylediklerinin şeklinde verilen anlam, elçinin söylediklerinin mi yoksa münafıkların söylediklerinin mi olduğunu, ayetin metninde muhatap "te" si olmasına rağmen açıklığa kavuşturacak şekilde yapılmamıştır. Bu ayeti okuyan bir kişi söylediklerinin şeklinde anlam verilen kelimeyi okuduğunda, kelimeye çoğul anlam verilmesinden dolayı elçinin değil münafıkların söylediklerinin tersini yaptığını anlayacaktır ki bu da ayetin yanlış anlaşılmasına yol açacaktır.

Eğer bu şekil çeviriyi yapan kimse eğer, " Ben tekulû kelimesini böyle çevirmekle, elçinin söylediğini kast etmiştim" demiş olsa  bile ayetin Arapça metninde geçen tekulû kelimesi müfret müzekker yani tekil anlama sahiptir ve bunu çoğul olarak anlam vermek yine hatalıdır.

Ayetin doğru şekilde örneği de şöyledir:

Tamam-kabul' derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar. Allah, karanlıklarda kurduklarını yazıyor. Sen de onlardan yüz çevir ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.

Örnek olarak verdiğimiz bu ayet meallerinin kimin tarafından yapıldıklarını vermeme sebebimiz, doğru veya yanlış meallerin kimler tarafından yapıldığını öne çıkarmak değil, yapılan yanlışlığa dikkat çekmektir. Yanlışı veya doğruyu kimin yaptığı değildir. Üzülerek ifade etmek isteriz ki bu kadar basit bir kuralı görmeden yapılan bir meal örneği bilgisizlikten değil, dikkatsizlikten kaynaklanmaktadır. Meal yapıcıları bu konuda daha dikkatli davranmaları gerekirken basit hatalar yapmaları mazur görülemez.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C. BİLİR.