adem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
adem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eylül 2017 Çarşamba

Adem İle Eşinin Cennette Yerleştirilmesi Bize Dair Neler Söylemektedir?

Adem ve İblis kıssasının, yaratılmış bütün insanları direk olarak ilgilendiren bir kıssa olması nedeniyle, Kur'an içindeki kıssaların en önemlisi (diğer kıssaların önemsiz olduğunu iddia etmediğimizi hatırlatmak isteriz) olduğunu söyleyebiliriz. Kıssa içinde geçen Adem ile eşinin cennette yerleştirilmesi ile ilgili olarak tefsirlerde tartışılan konulardan bir tanesi de, onların yerleştikleri cennetin nerede olduğu yönündedir. 

Bu gibi soruların, kıssayı anlamaktan daha çok anlamamayı, yani kıssadan hisse alamamayı beraberinde getirmesi bakımından vakit kaybından başka bir şey olmadığını düşünmekteyiz. Halbuki, Bu kıssa bize dönük ne gibi mesajlar içeriyor olabilir? sorusu sorularak, bu sorunun cevabı aranmaya çalışılmış olsa idi, bu gibi soruların cevaplarını aramaya çalışmakla vakit kaybedilmeyerek kıssadan hisse alınması mümkün olabilirdi.

Biz bu yazımızda, Adem ile eşinin cennette yerleştirilmesi bize dair neler söylemektedir? sorusunun cevabını aramaya çalışacağız. Bu sorunun cevabını bulabilmek için, Bakara s. içindeki kıssada geçen Ademin yaratılışı ile ilgili ayetler, bize yol gösterecektir.

[002.030] Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim» demişti; melekler, «Orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni överek yüceltiyor ve Seni devamlı takdis ediyoruz» dediler; Allah «Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim» dedi.

Bakara s. 30 ayetinde geçen Orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? cümlesi, fıtratına uygun davranmayan insanın bozguncu yönünü göstermesi bakımından dikkat çekici bir cümledir.

[002.031] Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: «Eğer doğru sözlüler iseniz, bunları bana isimleriyle haber verin» dedi.

Allah'ın Adem'e isimleri öğretmesini, İnsanın yaşamını doğru biçimde idame ettirmesini sağlayacak olan doğuştan sahip olduğu tüm fıtri bilgi ve yetenekler olarak okumak mümkündür.

[002.032] Dediler ki: «Sen münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen hem bilensin, hem Hakim'sin».

Bu ayette meleklerin söylediği "Sen münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur" cümlesi. Bilginin öğrenilmesi gereken adresi göstermesi açısından önemli bir cümledir. Alim ve Hakim olan Allah'ın öğrettiği bilgiden başka bilgiler ve öğreticiler aramak, arayanları hüsrana düşürecektir. Kıssada Adem'in düştüğü yanlış, Allah'ın kendisine öğrettiği bilgiyi terk ederek, Şeytanın iğvasını tercih etmiş olmasıdır.

[002.033] (Allah:) «Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver» dedi. O da, bunları onlara isimleriyle haber verince, (Allah) dedi ki: «Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten ben bilirim, gizli tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da ben bilirim.»

Ademin isimleri haber vermesi, bu isimleri öğrendiğini göstermektedir. Bu durum bize bütün insanların yaşamlarında doğru biçimde ilerlemelerini sağlayacak olan bilgiler ile mücehhez olduğunu da göstermektedir. Aynı zamanda Allah'ın Ademi yaratacağı zaman meleklerin, "Orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" şeklindeki itirazlarının yersiz olduğu, Ademe Allah'ın kan dökücülüğü ve fesat çıkarıcılığı öğretmediği anlaşılmaktadır. 

Bu noktada, İnsan fesadı ve kan dökücülüğü Allah'tan öğrenmedi ise o zaman kimden öğrendi? sorusu akla gelecek, bu sorunun cevabı ise kıssa içinde önemli bir aktör olan İblis'in ağzından dökülen insana ne gibi kötülükler yapacağını vaat eden sözlerden öğrenilebilecektir.

Bundan sonraki olaylar, Adem'in şahsında yaşamı için gerekli olan fıtri bilgileri donanmış olan insanın, mükellef bir varlık olarak hayat sahasına atılması, ve bu yolda önüne çıkan en büyük engel olan Şeytan tarafından nasıl tökezlenebileceğini gösterecektir.

[002.034] Meleklere, «Adem'e secde edin» demiştik, İblis müstesna hepsi secde ettiler, o ise kaçındı, büyüklük tasladı ve inkar edenlerden oldu.

Tüm meleklerin Adem'e secde etme emrine karşı gelen İblisin, secde etmeme gerekçesini ve kendisine mühlet verildiği takdirde insana ne gibi kötülükler yapabileceğini, bu kıssanın geçtiği diğer suredeki ayetlerde görmekteyiz. Şeytan artık bundan sonra insanın kıyamete kadar en büyük düşmanıdır, ve bu düşman insana en büyük kötülüğü onu cennetten çıkararak yapmış, ve halen de yapmakta, kıyamete kadar da yapacaktır.

[002.035] Dedik ki; «Ey Adem, sen ve eşin Cennette yerleşiniz, oranın yiyeceklerinden istediğinizi bolbol yiyiniz, fakat şu ağaca yanaşmayınız, yoksa zalimlerden olursunuz.»

Adem yaratılmış, akabinde meleklerin ona secde etmesi emredilmiş, İblis hariç bütün melekler secde etmiş, bundan sonra İblis artık Şeytan olarak anılmaya başlanmış, insana kıyamete kadar düşman olacağını ilan etmiştir. Şeytan Adem'in şahsında bütün insanlar için artık amansız bir düşmandır.

Bakara s. 35. ayetine gelince Allah (c.c) Adem ve eşini bir ağaç haricinde oradaki bütün nimetlerden faydalanabileceklerini söyleyerek cennette yerleştirmiştir. Bu ayet ile ilgili yapılan tefsirlere bakıldığında yapılan yorumların Adem ile eşinin yerleştirildiği cennetin, ahiretteki cennet mi yoksa dünya üzerindeki bir bahçe mi olduğu tartışılmış, ve bu tartışma halen yapılmaktadır. Biz bu tartışmaların hiç bir tarafında olmadığımızı hatta bu tartışmaların gereksiz olduğunu yeniden hatırlatarak, bu yerleştirilmenin bizim için ne ifade edebileceğini düşünmeye çalışacağız.

Allah (c.c) Adem'e isimleri öğretmesini, onun yaşamı içinde ona gerekli olan fıtri bilgilere sahip olması olarak okumak gerektiğini merkeze aldığımızda, Adem ve eşi Allah (c.c) tarafından kendilerine yüklenmiş olan fıtri bilgileri taşıdığı sürece cennette kalacaklardır. Bu durumu bizler için düşündüğümüzde şunları söyleyebiliriz.

Bütün insanlar tıpkı Adem gibi yaşamları içinde kendilerinin doğru yolda yürümelerini sağlayacak olan fıtri bilgileri mücehhez olarak yaratılmışlardır. İnsan şayet hayatı boyunca bu fıtri bilgileri kendisine rehber edinerek hayat yolunda yürüdüğü zaman, bu yolun sonu ebedi cennete varacaktır. Adem ile eşinin cennette yerleştirilmiş olması işte bu durumu ifade etmektedir. Adem ve eşi şayet Allah (c.c) tarafından kendilerine öğretilen isimleri hayatlarında tatbik ettikleri sürece cennette kalacaklardır. 

Ancak Şeytan bu noktada devreye girmekte, insanın ayağına çelme takmak için her an tetikte beklemektedir. Ona yüklene fıtri bilgileri ona unutturmak, insanın unuttuğu fıtri bilgiden doğan açığı, kendisinin iğva ettiği bilgi ile doldurmak, onun ana görevidir.

Her insan yaratıldığı andan itibaren potansiyel cennet adayı bir birey olarak doğmaktadır. Allah (c.c) bütün insanların fıtratlarına yükledikleri bilgiyi yaşamları boyunca herhangi bir dış faktörün etkisi altına girmeden pratiğe aktardıkları sürece, sahip oldukları fıtri bilgiler onları cennete taşıyacaktır.

Bakara s. 30. ayetinde geçen insanın yeryüzünde fesat çıkarıcılığı ve kan dökücülüğü, Allah'ın ona öğrettiği isimleri, yani Allah'ın ona öğrettiği doğru fıtri bilgileri kullanmayarak, başkaları tarafından öğretilen isimlere yani fıtratını bozacak bilgilere yönelmesi, insanı fesada ve kan dökücülüğe yöneltmektedir. İnsanın kan dökücü ve fesat çıkarıcı olması, fıtratındaki bilgileri başka bilgiler ile değiştirmek neticesinde meydana gelmektedir.

[002.036] Şeytan oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı, onlara «Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz» dedik.

Şeytanın Adem ile eşine ne gibi vesveseler vererek onların ayaklarını cennetten kaydırdığına dair ayetler, kıssanın diğer surelerindedir. Adem ile eşi, şayet Allah tarafından kendilerine öğretilen isimleri hayata geçiren bir yaşam sürmüş olsalardı, böyle bir cezaya çarptırılmayacaklardı. Fakat insanın ebedi düşmanı Şeytan onu hiç bir zaman yalnız bırakmamakta, Allah'ın onlara öğrettiği isimleri, yani fıtri bilgileri unutan bir hayat sürmeleri için, onlara her zaman iğvada bulunmaktadır.

[002.037] Derken Âdem Rabb'ından birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.

Şeytanın iğvası sonucu hata yapan insanın, bu hatasından tevbe ederek dönmesi mümkündür. Adem'in Şeytanın iğvası sonucunda düştüğü hatanın telafisi bu şekilde mümkün olmuştur. İnsan şayet yaşadığı hayat içinde böyle bir hataya düşecek olursa, yaptığı hatadan dönme imkanı bulunmaktadır. 

Allah'ın Adem ile eşine yasakladığı ağaç bizim için ne ifade etmektedir?.

Allah (c.c) Adem ile eşine yasakladığı ağaç, onun bize emrettiği yasakları sembolize etmektedir. Allah kullarının hayatlarına bir takım yasaklar koymak sureti ile müdahale etmekte, onun tarafından konulan bu yasaklar insan tarafından elçileri aracılığı ile gönderdiği kitaplarda bulunmakta, bu yasaklar insan fıtratı ile herhangi bir uyumsuzluk arz etmemektedir. Şeytan insana olan düşmanlığını onlara bu yasakları çiğnetmek sureti ile gerçekleştirmekte, bu yasakları çiğnetirken ise, bu yasakları onlara güzel göstermektedir.

Burada insana düşen görev, Allah (c.c) ona neyi yasaklamış ise, o yasakların delinmesi için yapılan hiç bir tavsiyeye prim vermemesi olmalıdır. Şeytan denilince aklımıza, bizim ayağımızı cennetten kaydırmak için çalışan her türlü kişi, kuruluş, düşünce gibi şeyler geldiği zaman, bu kavramın anlamı daha net anlaşılacaktır.

Buraya kadar söylediklerimizi toparlayacak olursak; Adem kıssası bütün insanları birebir ilgilendiren bir kıssa olması nedeniyle hepimizi yakından ilgilendirmektedir. Onun ve eşinin cennete yerleştirilmesi, insanın doğuştan sahip olduğu fıtri bilgileri kullanan bir hayat sürdüğü takdirde potansiyel bir cennet adayı olması anlamına gelmektedir.

Ancak Şeytan bu noktada devreye girmekte, insanın ayağını cennetten kaydırmak amacı ile ona her türlü iğvayı yapmaya çalışmaktadır. Şeytanın iğvasına kapılan insan için bu hatasından dönme imkanı bulunmakta, tevbe ettiği takdirde tevbesi kabul olmaktadır.

Adem ile eşinin cennette yerleştirilmesini hangi cennette yerleştirilmiş olabileceği üzerinden yapılan tartışmalar, kıssanın bize dair ne gibi mesajları olabileceğini anlamaktan uzak tartışmalar olması nedeniyle bu tür kısır tartışmalardan uzak durulması daha doğru olacaktır. 

                                            EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


26 Nisan 2017 Çarşamba

Araf Suresindeki Adem ve İblis Kıssasını Tarihi Bağlamında Okumak

Kur'an, bilindiği üzere bundan yaklaşık olarak 1500 sene önce, Mekke ve Medine şehirlerinde yaşayan insanlara inmiş bir kitaptır. Bu kitabın doğru anlaşılmasında, ilk indiği zaman ve mekanda yaşayan insanların sosyokültürel alt yapısının bilinmesi büyük bir öneme haizdir. İnen ayetler ilk olarak bu zaman ve mekanda yaşayan insanların algılarına ve inançlarına hitap etmektedir. İlk hitabın doğru anlaşılması, bu hitabın sonrakilere dair neler söylemiş olabileceği konusunda daha doğru yaklaşımlar sergilenmesine yardımcı olacaktır.

Kur'an kıssa yollu anlatımlar ile tarihi bilgiler vermeyi değil, muhataplarına doğru yolu göstermeyi amaçlamaktadır. Dikkatli Kur'an okuyucuları, herhangi bir kıssanın Kur'an içinde birden fazla geçişlerinde aynı olayın farklı olarak anlatıldığını görecektir. Bu farklılığın sebebi, anlatılan bir olay üzerinden muhataplarına mesaj  vermektir. 

Adem ve İblis kıssası, Kur'an içinde 7 ayrı sure içinde geçen bir kıssadır. Kıssanın Kur'an içinde geçtiği bütün sureler dikkatli okunduğunda, aynı kıssanın farklı olarak anlatıldığı görülecektir. Bu farklı anlatımların amacı, muhataplara bu kıssa üzerinden mesajlar vermek amacına matuf olup, okuyucunun, Bu kıssa bize nasıl bir mesaj vermektedir? sorusunun cevabını aramak olması gerektiğini düşünmekteyiz

Adem ve İblis kıssasının Araf suresi bölümünü okuduğumuzda gözümüze çarpan nokta, Adem ile eşinin kendilerine verilen ağaca yaklaşmama emrini çiğnediklerinde çıplak kalmaları ve örtünmek için üzerlerini cennet yaprakları ile örtmeye çalışmalarıdır. Kur'an ayetlerinin öncelikle ilk muhataplara ne dediğinin anlaşılması, sonrakilere ne demiş olabileceğinin anlaşılmasında kolaylıklar sağlayacağını dikkate aldığımızda, Mekke müşriklerinin Kabeyi çıplak olarak tavaf ettikleri tarihi bilgilerden öğrenilmekte, bu bilgiler ise Araf suresinde geçen kıssanın ana mesajını oluşturmaktadır. Ayrıca Mekkelilerin helal haram tayin etme noktasında kendilerini belirleyici kılmak sureti ile, bazı ekinler ve hayvanlar haram kıldıkları Enam suresinde bildirilmektedir. 

İlk muhataplardan olan Mekke müşriklerinin bu durumu dikkate alınarak okunduğunda, Araf suresi içinde geçen Adem İblis kıssasının anlaşılmasında önemli bir adım atılmış olacaktır. 

[007.011] And olsun ki, sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, «Adem'e secde edin» dedik; İblis'ten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden olmadı.
[007.012] (Allah) Dedi: «Sana emrettiğimde, seni secde etmekten engelleyen neydi?» (İblis) Dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.»
[007.013] Ona, «İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, defol, sen alçağın birisin» dedi.
[007.014] «İnsanların tekrar diriltilecekleri güne kadar beni ertele» dedi.
[007.015] (Allah:) «Sen gözlenip-ertelenenlerdensin» dedi.
[007.016] De ki: «Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.»
[007.017] «Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!» dedi.
[007.018] (Allah) Dedi: «Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.»
[007.019] «Ey Adem! Sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.»

Kıssanın buraya kadar olan ayetlerinde, Ademe secde emrini yerine getirmeyen İblisin kovulması, Adem ile eşine verilen ağaca yaklaşmama emrini içeren ayetler bulunmaktadır. Kıssanın devam eden ayetlerinde, İblisin artık Şeytan olarak vasfedilerek, insanın ayağını cennetten kaydıran her unsurun bu isim altında anılarak evrensel bir anlama kavuşması dikkat çekmektedir. Şeytanın Adem ile eşine tuzak kurarak onları çıplak bırakmak için onlara oynadığı oyunu, Mekke müşriklerinin Kabeyi çıplak olarak tavaf etmelerini dikkate alarak okuduğumuz zaman, kıssanın ilk muhataplara olan mesajı ortaya çıkacaktır.

[007.020] Derken onların, kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: «Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti.» dedi.
[007.021] Ve: «Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim» diye yemin de etti.
[007.022] Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: «Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın da sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?»
[007.023] Her ikisi, «Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz» dediler.
[007.024] «Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz.»
[007.025] «Orada yaşar, orada ölür ve oradan dirilip çıkarılırsınız» dedi.

Kıssanın bu bölümündeki ayetlerde Şeytan, Adem ile eşini çıplak bırakmak için onlara yalan vaadler vererek amacına ulaşmaktadır. Yaptıkları hatanın sonucunda çıplak kalan Adem ile eşinin örtünmek için cennet yapraklarını kullanmaları, örtünmenin insanın fıtratından gelen bir özelliği olduğunu göstermektedir. Örtülü yaşamanın fıtri, çıplak yaşamanın ise arızi bir durum olduğunu, bu ayetler öncelikle Kabeyi çıplak tavaf eden Mekke müşriklerine öğretmektedir. Bu öğretiyi kıssanın ilerleyen ayetlerinde daha net görmekteyiz.

[007.026] Ey ademoğulları, size ayıp yerlerinizi örtecek ve süslenmenizi sağlayacak elbiseler inzal ettik. Takva elbisesi bunlardan daha hayırlıdır. Bu Allah'ın ayetlerinden biridir. Ola ki, düşünüp ders alırlar.
[007.027] Ey ademoğulları, şeytan, ana ve babanızı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak nasıl cennetten çıkardıysa; sakın size de bir fitne yapmasın. O da, taraftarları da sizin onları görmediğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanı; iman etmeyenlerin velileri yaptık.

Bu ayetler çıplaklığın Şeytanın Adem oğullarının ayağını cennetten kaydırmak için oynadığı oyunlardan bir tanesi olduğunu vurgulayarak, bundan sakınılmasını emretmektedir.

[007.028] Onlar; bir hayasızlık yaptıkları zaman: Biz atalarımızı da onun üzerinde bulduk. Allah da bize onu emretti, dediler. De ki: Allah; hiçbir zaman hayasızlığı emretmez. Siz, bilmediğiniz şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?

28. ayet, Mekke müşrikleri tarafından Kabenin çıplak olarak tavaf edilmesinin çirkinliğini, Fahişeten kelimesi ile ifade etmekte, Mekkeliler ise bu fahşayı atalarından devraldıklarını ve bunu onlara Allah'ın emrettiğini söylemelerine karşın, bu durumun asla Allah tarafından emredilmediğini ve Mekkeliler'in yalan söylediğini bildirmektedir.

[007.029] De ki: «Benim Rabbim adâletle emretmiştir. Ve her secde yerinde yüzlerinizi doğru tutunuz ve O'na dinde muhlis kimseler olarak ibadette bulununuz. Sizi iptidaen yarattığı gibi, yine O'na döneceksinizdir.»

29. ayet, Allah'ın insanlara dair olan emirlerinin adalet dairesinin dışına çıkmadığını, Allah'ın insanlara böyle bir şey emretmediğini, insanların ona karşı nasıl kulluk yapması gerektiğini beyan etmektedir.

[007.030] O, bir kısmını doğru yola iletti, bir kısmına da sapıklık hak oldu. Çünkü onlar, Allah'ı bırakıp şeytanları veliler edindiler. Bir de kendilerini doğru yolda sanırlar.

30. ayet, bu yanlışı bir kısım insanın gördüğünü, bir kısım insanın ise görmeyerek sapkınlığa devam ederek Şeytanı veli edindiğini, bu yolun doğru yol olduğunu zannettiklerini bildirmektedir.

[007.031] Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.

31. ayet içinde geçen Zinet kelimesi , İnsanı dünya ve ahirette ona leke getirmeyen, onu rezil etmeyen, onu çirkinleştirmeyen şey anlamındadır. Buna göre zinetin takılması demek , insanı dünya ve ahirette rezil etmeyen ve çirkinleştirmeyen bir hayat sürülmesinin gerektiği anlamındadır. Mekkeliler'in Kabeyi çıplak yani zinetsiz olarak tavaf etmelerinin, onları dünya ve ahirette rezil eden ve çirkinleştiren bir durum olduğu hatırlatılmaktadır.

[007.032] De ki: «Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?» De ki: «Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır.» Bilen bir topluluk için ayeteri böyle birer birer açıklarız.

32. ayet, Haram belirleme yetkisinin Allah'a ait olduğunu hatırlatarak, Mekkeliler'in tayin ettiği haramların yanlışlığına vurgu yapmaktadır. Allah'a iman eden kimselerin böyle bir yanlışa düşmeyeceğini hatırlatan ayet, dünya hayatında bu yanlışa düşenlerin kıyamet gününde bu zinet ve temiz rızıklardan mahrum kalacaklarını haber vermektedir.

[007.033] De ki: Rabbım, açığıyla, gizlisiyle tüm hayasızlıkları, günahı, Allah'a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.

İnsanların yegane rabbi ve ilahı olmasının kendisine verdiği yetki ile onlar üzerinde tasarruf sahibi olan Allah (c.c), haram koyma yetkisine dayanarak bu ayette Mekkeliler'in helal gördüğü şeylerin haram olduğunu beyan etmektedir. 28. ayette Fahişeten olarak geçen Kabeyi çıplak tavaf etmenin Mekkeliler tarafından helal olarak görülerek şirk işlenmesinin haram olduğu ve bu durumun Allah'a karşı bilmedikleri şeyi söylemek olduğu haber verilmektedir.

[007.034] Her ümmet için belirli bir süre vardır; vakitleri dolunca ne bir saat gecikebilir ne de öne geçebilirler.
[007.035] Ey Adem oğulları! Size aranızdan ayetlerimizi okuyan peygamberler geldiğinde, onların bildirdiklerine karşı gelmekten sakınan ve gidişini düzeltenlere, işte onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
[007.036] Ayetlerimizi yalanlayıp onlara karşı büyüklük taslayanlara gelince, işte onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.

Bu ayetler ise, dünya hayatının belirli bir süre olduğunu bildirerek, yaşadıkları hayat içinde kendilerine gelen elçilere itaat edenlerin kurtuluşa ereceklerini haber vermekte, dünya hayatında ayetleri yalanlayan bir hayat sürenleri ise ebedi cehennem ile tehdit etmektedir.

Sonuç olarak; Adem ve İblis kıssasını tarihi bağlamında okuduğumuzda bu sure içinde anlatılan kıssanın ana mesajının çıplaklığın çirkinliği olduğu görülecektir. Mekkeliler'in Kabeyi çıplak tavaf etmelerinin çirkinliğini hatırlatarak, bu çirkinlikten vazgeçmelerini öğütleyen ayetler, elbette sadece Mekkeliler ile sınırlı ve tarihselliğe gömülecek ayetler değildir. 

Bu ayetler evrensel mesaj olarak, insanın örtülü olmasının fıtratından gelen bir hal olduğunu, çıplaklığın Şeytan işi olduğunu, insanların örtülerini atmak sureti ile gezmelerinin Şeytan iğvası olduğunu belirterek, fıtratın gerektirdiği şekilde bir hayat sürmenin insanları dünya ve ahirette rezil etmeyeceğini ve çirkinleştirmeyeceğini haber vermektedir. 

İnsan hayatında helal ve haramları tayin yetkisinin sadece Allah'a ait olduğu vurgulanan kıssada, bu tayin yetkisini insanlara vermenin şirk olduğu da hatırlatılmaktadır.

Özellikle bayanların güzellik uğruna örtülerin atmaları, onları Allah indinde rezil ve çirkin duruma düşüreceği bu ayetlerin mesajı dahilindedir. 

                                          EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

27 Şubat 2015 Cuma

Adem ve İblis Kıssasının Araf Suresi Bölümü İle İlgili Bir Değerlendirme

Adem ve İblis kıssası, Kur'anın 7 ayrı suresinde geçmekte olup , Mushaf dizilişine göre 2. olarak Araf s. içindeki Ayetlerde geçmektedir. Bu sure içinde geçen kısmı diğer surelerden farklı olarak, kıssa anlatıldıktan sonra devam eden Ayetlerde ki "Ey Adem oğulları" hitabı ile başlayan Ayetlerin , bu kıssanın sadece belli bir zaman ve mekan içinde değerlendirilmekten çok yaşayan bütün insanların kıssası olduğunu göstermesi açısından önemli mesajlar içermektedir.

Bu kıssa ile ilgili yorumlara bakıldığında, bir çok konuda müşkilat olduğu ve bu müşkilatların , Kur'an bağlamında değil zan ve İsrailiyyat bağlamında çözüme kavuşturulmaya çalışıldığını görmekteyiz. Kur'an geneline yayılmış olan bu kıssayı okurken dikkat edilmesi gereken hususları , "Adem ve İblis Kıssasını Okuma Klavuzu" başlıklı bir yazımızda değinmeye çalışmıştık.

İnsanların nasıl çoğaldığı sorusu herkes tarafından merak edilen bir soru olup , bu sorunun cevabının , bu kıssada verildiği düşüncesi ile bir takım yorumlar getirilmiştir. Meşhur olan yorum , ilk yaratılanın Adem ve eşi olması nedeniyle bunlardan olan çocukların çapraz vari evlilik yaparak çoğaldığı yorumudur. Bu yorum tabi ki problemli bir yorum olup , kardeş evliliğinin haram olması nedeniyle bunun mümkün olmadığı iddiası dile getirilmektedir.

Kardeş evliliği yorumuna karşı getirilen , bir başka yorum bu surenin 11. Ayetinde ," Andolsun ki, sizi yarattık, sonra size suret verdik. Sonra da, «Âdem'e secde ediniz,» diye meleklere emrettik, derhal secde ettiler. Ancak iblis, o secde edenlerden olmadı." şeklinde buyurulmasından hareketle Adem den önce yaratılmış olan İnsanlar var olduğu , çoğalmanın bu yolla gerçekleştiği yönünde iddiaların ortaya atıldığını görmekteyiz.

Ancak bu veya başka surelerde "Ey Adem oğulları" şeklinde başlayan hitaplar bizlere , Adem den önce insanlar var olduğu iddiasının da doğru bir iddia olmadığını göstermektedir. Şayet Adem den önce İnsan nesli var olmuş olsaydı bu iddiayı ortaya atanlara , "Neden Ey Adem oğulları şeklinde hitapta bulunulduğu" sorusunun sorularak cevabının verilmesi istenmesi gerekirdi. 

Bu sorunun cevabı maalesef verilemezdi , çünkü "Ey Adem oğulları" şeklinde başlayan hitaplar, bizlerin atasının Adem olduğu yönündeki düşüncelerin daha doğru olduğunu göstermektedir. Bunu söylerken İnsan neslinin kardeş evliliği ile çoğaldığı iddialarının doğru olduğunu söylemek istemiyoruz.

Söylemek istediğimiz şu dur ; İnsan neslinin nasıl çoğaldığına dair Kur'anın net bir beyanı yoktur. Bu konu hakkında bize bilgi verilmemiş olup hakkında bilgi verilmeyen bir şeyin peşine düşülmektedir (17. 36). Ne kardeş evliliği ile ne de daha önce yaratılmış olan insanlar ile çoğaldığımıza dair Kur'an bize net bir bilgi vermemektedir , bu iddialar zanna dayanmakta olup , "Şu doğrudur" diyebileceğimiz iddialar değildir. 

Araf. s. 11. Ayetinde verilmek istenen mesaj , bu kıssanın bütün İnsanların kıssası olduğu mesajı olup, bu sure içinde Adem ile bizi özdeşleştirerek , başkası yaşamış gibi okumayın kendiniz için okuyun mesajıdır. 

Kur'anda anlatılan Adem ve İblis kıssalarında en önemli aktör , Adem den çok İblis adı ile müşahhaslaştırılarak anlatılan Şeytan olgusudur. Şeytan kelimesi Kur'an da Adem den daha fazla yer alan bir kelime olması bu kelime etrafında anlatılanların önemini göstermektedir.  

Araf s. 17. Ayetinde , Şeytan ismini alan İblis İnsanları nasıl aldatacağını söyleyerek bu sözünün pratiğini ilerleyen Ayetlerde Adem ve Eşini kandırmaya çalışarak gösterecektir. 

[007.017]  «Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!» dedi.

Kıssanın , Araf s. 20.21.22. Ayetlerinde , Şeytanın 17. Ayette gördüğümüz kandırma taktiğini devreye ne şekilde soktuğunu görmekteyiz.

[007.020]  Derken şeytan, kendilerine örtülmüş olan ayıp yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi ve: «Rabbiniz size bu ağacı yalnızca birer melek olmamanız yahut ölümsüzlüğe kavuşmamanız için yasak etti.» dedi.
[007.021]  Ve: «Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim.» diye ikisine de yemin etti.
[007.022]  Bu şekilde onları kandırıp sarktırdı. Bunun üzerine o ağacın meyvesini tattıklarında, ikisine de ayıp yerleri açılıverdi ve üzerlerini üst üste cennet yapraklarıyla yamamaya başladılar. Rableri onlara: «Ben size bu ağacı yasaklamadım mı, haberiniz olsun bu şeytan size açık bir düşmandır, demedim mi?» diye seslendi.

Burada şu hususun hatırlanmasında fayda vardır ; Şeytan Adem ile Eşinin karşısına 3. bir şahıs olarak çıkmamıştır. Onlara vesvese vererek yani fısıldayarak bu yalanı söylemiştir. Bu şekil yoldan çıkarma bütün İnsanlar için geçerli olup , nefsimize hoş gelen bir günahı işlemeden önce bunun güzel gösterilmiş olması Şeytan iğvası dediğimiz yanaşma yolları ile olmaktadır. Bir çok Ayette "Şeytan onlara işlediklerini güzel göstermiştir" buyurularak , başka Ayetlerde de " bu günahı işlemeye vesile olduktan sonra " Ben sizden uzağım Ben Allah tan korkarım" şeklinde ifadelerle Şeytanın İnsanı nasıl enayi ve aptal yerine koyarak bu duruma düşmeyin mesajı verilmektedir.

Adem ile Eşinin yasağı çiğnedikten sonra ki halini anlatan 22. Ayette , onların çırılçıplak kaldığı ve bu çıplaklığı örtmek için , yapraklarla örtünmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Tefsirlerde bu yaprakların hangi ağacın yaprağı olduğu tartışmaları kıssanın bu gün doğru anlaşılamamasının temelini atan düşünceler olarak birer ibret vesikası halinde tefsirlerde bulunmaktadır. Olayı sadece yaşanmışlığı içinde düşünerek yapılan bu yorumları bir tarafa bırakarak , verilmek istenen mesajın bize dönük mesajını okumaya çalışalım.

Araf s. 26.27. Ayetleri yukarıdaki Ayetleri anlamakta müfesser bir Ayettir.

[007.026]  Ey ademoğulları, size ayıp yerlerinizi örtecek ve süslenmenizi sağlayacak elbiseler gönderdik. Takva elbisesi bunlardan daha hayırlıdır. Bu Allah'ın ayetlerinden biridir. Ola ki, düşünüp ders alırlar.
[007.027] Ey ademoğulları, şeytan ana- babanızı elbiselerinden soyundurup ayıp yerlerini meydana çıkararak cennetten çıkardığı gibi sizleri de ayartıp tuzağa düşürmesin. Sizin şeytanı ve adamlarını göremeyeceğiniz yerlerden onlar sizi görürler. Biz şeytanları inanmayanlara dost yaptık.

İki Ayet içinde geçen "Libas" kelimesi , "İnsanı çirkinlikten koruyacak örtü" anlamında bir kelimedir. Öncelikle bu olaydan , İnsanın fıtri yapısının örtünmek gibi bir koruyucuya ihtiyaç duyduğunu okuyabiliriz. Adem ile Eşinin emri çiğnediği anda çıplak kalmış olmaları , Allah (c.c) nin onlara emrettiği koruyucuyu (Şu Ağaca yaklaşmayın emrini) Şeytanın onlara verdiği vesvese ile çiğneyerek koruyucusuz kalmaları ve fıtri olarak ihtiyaç duydukları koruyucuyu başka kaynakta arama çabalarını göstermektedir.

Allah (c.c) bizlere , hepimizin üzerinde olan "Libas" kelimesini onun bizlere indirmiş olduğu "Vahiy" ile benzeştirerek , Kur'ana tabi olmanın yani Kur'an elbisesini giymenin kişiyi tehlikeden koruduğunu , Bu elbiseden soyunan insanın her türlü tehlikeye maruz kaldığını 26.27. Ayetlerde anlatmaktadır. Kendini Vahiyden sıyırarak çıplak kalan insan , artık her tür tehlikeye açık olmakta , korunmak için Vahiy harici  koruyuculara kıssa da"Cennet Yaprağı" olarak teşbih edilen başka koruyucular arama peşine düşecektir. 

İnsan fıtri yapısı gereği kendini hem maddi , hem manevi olarak koruyacak koruyuculara ihtiyaç duymaktadır. Allah (c.c) kullarına korunmaları için hem maddi , hem de manevi koruyucular indirerek onların korunmasını sağlamıştır. "Takva Elbisesisi" olarak yapılan teşbihte insana gerekli olan manevi korunmanın yine kendisi tarafından indirilmiş olduğu ve bunun en hayırlı yani diğer koruyucuların yanında daha değerli olduğu vurgusu yapılmaktadır.

[007.031]  Ey Ademoğulları! Her mescidde zinetlerinize yapışın; yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.

Araf s. 31. Ayetinin  meali br çok mealde , " Camiye giderken güzel elbiseler giyin" gibi komik bir anlama büründürülerek yapılmıştır. Bu şekil mealler Kur'an mantığını ve bütünlüğünü hiçe sayarak yapılan mealler olup bağlamdan kopuk anlam vermenin bir örneğidir.

"Mescid" kelimesi , "Secde edilecek mekan" anlamında bir kelime olması nedeni ile , secde etmeyi sadece ritüel anlamda görenler , olayı sadece camide güzel elbise giymek anlamında anlama kabiliyetini!! göstermişlerdir. Secde kelimesi anlam itibarı ile hayatının her anında Allah (c.c) emri doğrultusunda hareket etmek demek olup , bu anlamda her yer bir nevi mescid sayılır. 

"Zinet" kelimesi ; İnsanı Dünya ve Ahirette çirkinleştirmeyen , rezil etmeyen" şeye verilen bir isim olarak , yapışılması emredilen Zinetin burada mecaz bir kullanım olduğu , bu kelime ile kast edilen şeyin "Vahiy" olduğu anlaşılmaktadır. Allah (c.c) hayatın her anında bizlere vahye yapışmamızı emretmektedir.

"Zinet" kelimesi ; "Değerli Eşya" anlamını da içinde barındırdığı için , İnsanın Dünya hayatı içinde sahip olduğu bu tür eşyaya verdiği ve onu koruma hususunda nasıl titizlik gösterdiği üzerinden , Kur'anında böyle bir titizlik içinde korunması ve değer verilmesi emredilmiş ve hayatın her safhasında pratize edilmesi istenmiştir. 

Bu koruma maalesef , içeriğinin hayata pratizesi olarak değil , Mushafın en güzel süslenmiş kaplara konularak hiç dokunulmayacak bir yerde saklanması olarak algılandığı için , evlerin en mutena yerinde kimsenin erişemeyeği bir yerde asılı durması olarak anlaşılmış ve hala bir çok evde bu halde muamele görmektedir.

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

20 Ocak 2015 Salı

Adem ve İblis Kıssasını Okuma Klavuzu

Adem ve İblis kıssası Kur'an'da yedi ayrı sure içinde geçmektedir. Bu kıssa içinde yapılan anlatımlar ile ilgili olarak tefsir kitaplarında birçok yorumların yapıldığı malumdur. Ancak iddiamız odur ki; yapılan bu yorumların birçoğu kıssanın anlatım amacını yakalayabilmiş değildir. Bu amacın yakalanmama sebebinin, kıssanın anlatım uslubunu doğru anlamamaktan kaynaklandığını düşünmekteyiz. Yazımızın amacı kıssayı anlatmak değil, anlamaya çalışırken gözetilmesi gerektiğini düşündüğümüz bazı noktalar üzerinde durmak olacaktır.

Kur'an'ın anlatım üsluplarından bir tanesi de; olayı görselleştirerek anlatma metodu olup, muhatapların zihninde kalıcılık sağlamasıdır. Bu metot özellikle gaybî ve bizim için algılanması imkansız olan konular için kullanılmıştır. Bu anlatımda öne çıkan en önemli faktör; gaybın yani duyu organlarımız ile şahit olamadığımız alanın, benzetme yolu ile yani duyu organlarımız ile şahit olduğumuz alana benzetilerek anlatılmasıdır. Adem ve İblis kıssasında bu tür bir anlatım uslubu ortaya çıkmakta olup, kıssayı okurken bu üslubun dikkate alınması gerekmektedir.

Kıssayı okurken bu üslup dikkate alınmalı ve kıssada yapılan anlatımlar birebir yaşanmış ve gerçek bir olaymışçasına OKUNMAMALIDIR. Tefsir kitaplarında yer alan ve cevabı verilememiş, verilmiş olsa da bu cevapların yeni sorular üretmiş olması ve netice olarak bitmeyen sorular içinde kısır döngü içinde kalmanın en başta gelen sebebi kıssanın yaşanmış bir olay gözü ile okunmasıdır.

Kıssanın konuşma uslubu içinde anlatılmış olması, oradaki konuşmaların birebir gerçekleştiği zannına bizleri kaptırmamalıdır. Allah(c.c)'nin bazı ayetlerlerde dağlar, gök ve yer ile konuşması anlatılmaktadır. Mesela AHZAB 72 ayetinde dağların kendilerine teklif edilen emaneti reddettiği, FUSSİLET 11 ayetinde göklere ve yere "isteyerek veya istemeyerek gelin" emrine karşılık onların "isteyerek geldik" cevabını verdikleri görülür. Bu ifadeleri gerçek anlamda yapılmış konuşmalar olarak görmek mümkün değildir. Konuşma üslubu üzerinden Rabbimizin bizlere vermek istediği mesajı okumak lazımdır. Aksi takdirde bu konuşmaların nasıllığı üzerinde kafa yormaya kalktığımızda, bunun cevabını bulamayız veya bulduğumuzu zannettiğimiz yanlışlar çıkar.

Allah(c.c)'nin konuşma keyfiyetinin bizler gibi asla olamayacağı düşüncesi üzerinden gidilerek, kıssa içindeki yapılan konuşmaların okuyucuya mesaj içerikli anlatımlar ve bu mesajın, muhatapların anlayacağı üslup olan karşılıklı konuşma üzerinden aktarılması olarak okunsaydı, bugün kıssa ile ilgili birçok sorunun ve tartışılan konuların ne kadar gereksiz olduğu anlaşılırdı.

Kıssa ile ilgili yapılan en önemli yanlış; kıssanın yaşanmış, bitmiş bir olay olarak okunmasıdır. Kıssayı görsel bir eser anlatımı üslubunu dikkate alarak okuduğumuzda, kıssa içindeki kişi ve objelerin her an yaşayan kişiler olduğu ortaya çıkacaktır. Adem ve İblis'in portesi üzerinden anlatılan Şeytan, kıyamete kadar yaşayacak karakterler olup, bu iki karakter birbirlerine düşman olarak yaşayacak ve aralarındaki savaş kıyamete kadar sürecektir.

Kıssanın BAKARA Suresi içinde geçen kısmına baktığımızda; Allah(c.c)'nin yeryüzünde halife kılma sözüne karşı meleklerin bir itirazı sözkonudur. Tefsir kitapları bu itirazın mahiyeti üzerinde uzun uzun izahlarda bulunmuşlardır. Bu izahatların sebebi; konuşmayı gerçek olarak algıladıkları içindir. Halbuki meleklerin böyle bir itirazı asla olamaz. Tefsir yazarları, onların "kan dökecek ve fesad çıkarak olanı mı kılacaksın?" sözlerini, BAKARA içinde geçen İsrailoğulları ile ilgili ayetlerin, onların kan dökücülüğü ve fesad çıkarıcılığı ile bağını kurmaya çalışsalardı bu kadar izahata ve İsrailiyat ile doldurmalarına gerek kalmazdı.

Adem'in yaratıldığı yerin nerede olduğu da ihtilaflı konulardan birisidir. "Cennet" olarak vasıflanan yerin dünyada mı, yoksa Ahirette mi olduğu tefsirlerin tartışma konularından bir tanesidir. Bahsi geçen "Cennet"in nerede olduğundan çok, onun üzerinden verilmek istenen mesajın Ademoğullarına verilen nimetler olduğu okunmaya çalışılsaydı, bu tür ihtilaflar ortaya çıkmazdı. 

Allah(c.c)'nin meleklere Adem'e secde etmelerini emretmeleri, sanki Adem'i meleklerin karşısına dikerek "buna secde edin" şeklinde bir emir verdiği, İblis'in buna karşı çıktığı düşünülmekte olup, "Allah(c.c) bir insana neden secde etmeyi emretsin? Bu secde onu yarattığı için kendisinedir" şeklinde itirazlar gelmektedir. Tefsirciler, burada verilmek istenen mesajı anlamaya yönelik bir okuma yapmış olsalardı; Allah(c.c)'nin kuluna emrettiği herhangi bir konuda hata aramaya yönelmeden, kendi hevasını öne çıkarmadan emre tabi olunması gerektiği mesajını çıkararak, bu tür ihtilaflı konular ile vakit geçirmezlerdi.

Adem ve eşine yasaklanan ağacın hangi ağaç olduğu konusu tefsirlerde tartışılan konulardan birisidir. Halbuki kıssanın yaşayan bir kıssa olduğu hatırdan çıkarılmadan yapılan bir okumada, bu ağacın temsili olarak anlatıldığı ve Allah(c.c)'nin kullarına elçileri vasıtası ile indirdiği Kitaplar'da, onlara nehyettiği ve yaklaşmamalarını emrettiği şeylerin tamamını temsil ettiği düşünülerek okunsaydı, bu ağacın hangi ağaç olduğunu tartışmanın ne kadar komik olduğu anlaşılırdı.

İblis'in melek mi yoksa cin mi olduğu kıssanın tartışmalı konularından bir tanesidir. Allah(c.c) "bütün meleklere" diyerek İblis'in secde edenlerden olmadığının beyanı, onun "melek" olduğu, KEHF 50 ayetinde "kane min elcinni" ibaresinin "o cinlerdin idi" şeklinde anlamlandırılması sonucu, bir yerde "melek", bir yerde "cin" olduğu ifade edilen bir İblis ortaya çıkmaktadır. Halbuki kıssa içinde geçen "kane" fiiline "-idi" anlamı yerine, kıssanın diğer ayetlerde geçtiği yerlerde verilen "oldu" anlamı verilseydi; "İblis'in cinlerden olduğu" anlamı verilir ve "İblis'in cinlerden olmasının" ne anlama geldiği meselesi Kur'an'ın cinlerin insanları saptırması ve şirke düşürmelerini anlatan ayetler ile bağlantısı kurularak okunmuş olsaydı, bu tür hararetli tartışmaların yapılmasına gerek duyulmazdı.

İblis'in ontolojik mahiyeti yine cevabı bulunmamış sorulardandır. Kovulduktan sonra Adem'in bulunduğu Cennet'e girerek onu aldatması, sanki gözle görünür canlı bir varlık olarak algılanmıştır. Adem ve eşine vesvese vererek kandırması, onun canlı ve gözle görünür bir varlık olarak karşılarına dikilmiş olmadığını göstermektedir. Kovulduktan sonra "Şeytan" vasfı verilerek ona hitap edilmesi, Kur'an'ın odak kavramlarından olan bu kelimenin ihtiva ettiği anlamın "İblis" adı verilen bir temsil üzerinden müşahhaslaştırılarak anlatılmasıdır.

Onun ontolojik mahiyeti olduğu düşünülmesi, kulun hayatının sonuna kadar tevbe etme imkanı olmasından yola çıkılarak, onun da tevbe edebileceği gibi bir traji komik bir iddiayı beraberinde bile getirmiş olması, yapılan bir yanlışın başka bir yanlışı beraberinde getirmesine kötü bir örnektir.

İblis adında yaratılmış bir varlık olmadığını iddia etmemiz, yanlış anlaşılarak "Şeytan" diye bir varlık olmadığını iddia ettiğimiz anlamına GELMEMELİDİR. Kur'an; Şeytan kavramını anlama kolaylığı olması açısından "İblis" adını verdiği temsili bir varlık üzerinden canlandırarak anlatmıştır, olay budur.

"İblis" kelimesi; sözlükte "ümidini kesmiş" anlamında ve kafirler için kullanılmaktadır. Düşünün; Allah(c.c) bir varlık yaratıyor ve adını "İblis" koyuyor. Bu şekil ismi konulan varlığın "Ey Rabbim! Beni neden ümidini kesen biri olarak yarattın?" şeklinde bir soru sorma hakkı yok mudur? Rabbimiz yarattığı kulunun iradesini iki yoldan birini seçme konusunda serbest bırakmıştır ama bakıyoruz İblis ismi verilen bir varlık yaratılmış ve bunun ümit kesenlerden olacağı baştan belirlenmiş. Böyle bir durum Allah(c.c)'nin adaleti ile bağdaşmaz.

Tefsir kitaplarında İblis ile ilgili olarak birçok malumat vardır. Bu malumatları buraya almadan açık ve net olarak şunu söyleyebiliriz; İBLİS HAKKINDAKİ TEFSİR KİTAPLARINDAKİ BÜTÜN KUR'AN DIŞI BİLGİLERİN TAMAMI HURAFE, UYDURMA VE İSRAİLİYYAT OLUP GÜVENİLİRLİĞİ ASLA YOKTUR.

Kıssayı Kur'an genelinde okuduğumuzda, asıl aktörün Adem'den çok İblis olduğu görülecektir. Şeytan adı verilerek onun üzerinden verilen konuşmalar, Şeytan olgusuna dikkati çekmek, onun bize olan düşmanlık yollarını kendisinin üzerinden muhataba aktararak, bizlerin bu tür iğvalar ile karşımıza gelen kim olursa olsun ŞEYTAN vasfını taşıdığının bilinmesi içindir.

İnsan neslinin nasıl çoğaldığı, insanların kafasına takılan bir soru olarak bu kıssa içinden cevap aranmaya çalışılan konulardan birisidir. İlk yaratılanın Adem ve eşi olduğu ve çoğalmanın kardeş evliliği ile sağlandığı konusuna getirilen itirazî delil, kıssanın A'RAF 11'de "Andolsun ki, sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, «Adem'e secde edin» dedik; İblis'ten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden olmadı." ayetinden yola çıkılarak; Adem'den önce yaratılanlar olduğu ve çoğalmanın diğer insanlarla sağlandığıdır. Kıssanın A'RAF Suresi içindeki ayetlerini bütünlük içinde okuduğumuzda, bu kıssanın yaşanmış bitmiş bir kıssa OLMADIĞI, her an yaşanan bir kıssa olduğu mesajı çıkmaktadır.

İnsan neslinin kardeşler ile evlenerek çoğaldığı iddiasında olmamakla birlikte nasıl çoğaldığı konusunda A'RAF 11 ayetinin delil olarak sunulması parçacı bir okumanın ürünü olup, Kur'an'ın bizlere bu konuda "net ve kesin bir bilgi" vermediğini düşündüğümüzü, "şayet bu bilgi gerekli olsaydı verilirdi" diyerek bilgi verilmeyen bir konunun peşinde koşmanın kişileri yanlışa düşürme ihtimalinin yüksek olduğunu hatırlatalım.

Bütün bunlardan sonra konuyu toparlayacak olursak;

Kur'an kıssalarının anlatımının, belli bir tarihî olayı yansıtmak amacı ile olmadığının bilinmesi, kıssayı okumaya başlamanın anahtarı sayılır.

Adem ve İblis kıssası gaybî bir kıssa olup, Kur'an'ın gaybî konulardaki anlatım uslubu olan şahit olduğumuz alan verilerine benzeterek anlatılmış bir kıssadır. 

Allah(c.c)'nin; melekler, İblis ve Adem ile olan konuşmasının gerçek bir konuşma olmadığı hatırdan ÇIKARILMAMALIDIR. Bu konuşmalar üzerinden verilmek istenen mesajın ne olduğu okunmaya çalışılarak kıssanın anlatım amacı daha doğru anlaşılacaktır.

Adem ve İblis kıssası yaşanmış bitmiş bir kıssa olarak değil, her an yaşanan ve kıyamete kadar yaşanacak olan İnsan ve Şeytan arasındaki savaşın Adem ve eşi örneği üzerinden anlatılarak, bizlerin de her an için Şeytan'ın iğvasına muhatap olanlar olarak ona karşı nasıl savaşılması gerektiğinin bilgilerini verilmiş olması açısından okunması gerektiğini düşünmekteyiz. Kıssadaki her anlatımın bize dönük mesajları aranarak okunduğunda, tefsirlerde yapılmış olan bir çok tartışmanın yersiz olduğu görülecektir.

Sonuç olarak; yazımıza "Okuma Klavuzu" şeklinde bir başlık atma sebebimiz, Kur'an kıssalarının okunmasında gördüğümüz yaşanmış bitmiş bir kıssa olarak okuma yanlışına, Adem ve İblis kıssasında da düşülmüş olmasıdır. Bizleri direk ilgilendirdiği için bu kıssa Kur'an'ın en önemli kıssası olup, bize dönük mesajları okunamadığı takdirde kıssadan alınması gereken hisse alınmamış olacaktır. Adem ve İblis kıssasını sadece belli kişiler ile sınırlandırmadan, bütün insanların kıssası olarak okuduğumuz zaman verilmek istenen mesaj doğru anlaşılacaktır. Kıssa eğer Kur'an'ın edebî anlatım üslubu göz önüne alınmadan okunacak olursa, içindeki anlatımlar üzerinden bir çok ihtilaflı konu üretilir ve bunların cevaplarının bulunması için yapılan yorumlar başka soruları beraberinde getirerek büyük bir açmaza götürür.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

19 Aralık 2012 Çarşamba

Kur'an Adem Kıssasını Neden Anlatır?

Bilindiği üzere, kur'anda kıssa yollu anlatımlar büyük bir yer kaplamaktadır. Muhammed as dan önceki kavimler ve elçiler arasındaki mücadeleler anlatılarak kur'anın muhataplarının ibret alması sağlanmaya çalışılmaktadır. Adem as kıssasıda kur'anda 7 yerde geçerek bizlere anlatılmaktadır. Kur'an kıssalarını okuma ve anlama metodunu daha önceki yazılarımızda ele almaya çalışmıştık. Kur'anda herhangi bir konu ile ilgili ayetleri anlamak için sorulacak olan soru, "biz bu ayetleri nasıl anlarız" şeklinde değilde , " bu ayetler bizlere ne gibi bir mesaj veriyor" şeklindeki bir soru ile okumaya başlarsak anlamamız daha doğru ve daha kolay olacaktır. "Bu ayetleri nasıl anlarız" şeklindeki bir sorunun cevabını almak için kafamızda olan bazı önkabulleri kur'ana onaylattırmak amacı olabileceği için bu tür bir soru ile kur'ana yaklaşmak pek tavsiye edilmez.  

Şimdi , biz adem kıssası ile ilgili olarak " adem as kıssası bize ne gibi bir mesaj veriyor?" şeklinde bir soru sorup bunun cevabını kur'andan aramaya çalışalım. Öncelikle adem as kıssası üzerinden anlaşılmak istenen bazı konuları ortaya koyup bu konulara kur'an ın cevap verip vermediğine bakalım.    

Adem as kıssası üzerinden anlaşılmak istenen konulardan bir tanesi , insanların adem ile eşinden nasıl türediği konusudur. Rivayetlerde okuduğumuza göre , adem as ın eşi her batında bir kız ve bir erkek olmak üzere iki çocuk dünyaya getirmekte ve bu çocuklar çaprazvari evlilik yolu ile çoğalmışlardır . İnsanlığın nasıl çoğaldığı sorusuna verilen cevaplardan bir tanesi "kardeş kardeşe evlilik yolu ile olmuştur" şeklindedir. Öncelikle bu cevap kur'andan herhangi bir delile dayanmaması ve rivayetler yolu ile cevap verilmiş olması açısından problemli bir cevaptır. Buna delil olarak getirilen ayetlerden bir kaç tane örnek vermek istiyoruz. 

----- 004.001 Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabb'inize hürmetsizlikten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.
-----039.006 Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini varetmiştir; sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir; sizi annelerinizin karınlarında üç türlü karanlık içinde, yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratmıştır; işte bu Rabbiniz olan Allah'tır. Hükümranlık O'nundur, O'ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl olur da O'nu bırakıp başkasına yönelirsiniz?

Bu ayetlerin adem ile eşine işaret ettiği ve insanların yaratışının kaynağı olarak anlaşılması gerektiği düşünülmüştür, araf s. 189-190. ayetlerine baktığımız zaman bu sefer başka bir problem gündeme gelmektedir.  

----- 007.189-190 Sizi bir nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden Allah'tır. Eşine yaklaşınca, eşi hafif bir yük yüklendi ve bu halde bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, karı-koca, Rableri olan Allah'a: «Bize kusursuz bir çocuk verirsen, and olsun ki şükredenlerden oluruz» diye yalvardılar.Allah onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği şey hakkında Allah'a ortaklar koştular. Allah, onların ortak koştukları şeylerden yücedir.

Nisa s. 1 ve zümer s. 6 ayetlerindeki "tek bir nefisten yaratılma ve ondanda eşini varetme" meselesini adem ve eşi olarak anladığımız takdirde araf s . deki bu aayetleride adem ile eşi olarak anlamak durumundayız ve bu seferde adem ile eşinin şirk koşması meselesi gündeme gelir ve tefsirlerde bu konunun gündeme getirilerek tartışıldığına şahid olmaktayız. Tefsirlerde adem ile eşinin şirk koşup koşmaması meselesinin tartışılması dahi önkabullerin kurana onaylattırma çabasının bir ürünü olup burada tıkanıklık meydana gelmiştir. Bu tıkanıklığı aşmanın yolu ise bu ayetlerin adem ile eşine değil insanın yaratılış sünnetini anlatmış olması açısından bakılmasıdır, aksi takdirde "adem ile eşi şirk koştumu koşmadımı " şeklindeki kısır döngü devam eder. 

Kardeş kardeşe evlilik konusunu müdafaa edenlerin bir başka delilide şudur; "evet, kardeş kardeşe evlilik kur'anda haram kılınmış olabilir ama Allah cc israiloğullarına koyduğu , bazı helallerin geçici olarak haram etme konusu gibi ademoğullarınada geçici olarak bazı haramları helal etmiş olmazmı?" şeklindedir. Bu delilede şu şekilde bir vevap verilmesi mümkündür, israiloğullarına Allah cc tarafından haram edilen helallerin gerekçesi kur'anda açıklanmıştır, ademoğullarına böyle bir geçici helallik verildiğine dair bir gerekçeyi kur'anda bulamıyoruz aksine , nisa s. 23. ayetinde evlenilmesi haram olanlar içinde "kızkardeşleriniz" in dahil edilmesi ve ve 26. ayette " Allah, sizlere bilmediklerinizi bildirmek, sizden öncekilerin yollarını size göstermek ve tevbenizi kabul etmek istiyor. Allah, her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." buyurulmasından hareketle "kardeş kardeşe evliliğin" haram olmasının bizden öncekiler içinde geçerli olduğu görülmektedir, herhangi bir kimse kalkıpta "sizden öncekiler" deyimine adem ve çocukları dahil değildir diyemez.  

Artık kur'andan , ademin çocuklarının kardeş kardeşe evlilik yolu ile çoğaldıklarına dair herhangi bir bilgi bulmanın mümkün olmadığı görülmektedir. Şimdi gelelim ademin çocuklarının nasıl çoğaldıklarına dair ikinci bir düşünce olan, "Allah cc birden fazla ademler yaratarak insan neslini çoğaltmıştır" şeklindedir. Buna delil olarak'ta araf s. 11. ayeti olan
"And olsun ki, sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, «Adem'e secde edin» dedik; İblis'ten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden olmadı." mealindeki ayettir. Bu ayette ademden önce "sizi" kelimesinden hareketle ademden önce birçok ademlerin olduğu ve bu çoğalmanın o ademlerle gerçekleştiği düşüncesi ortaya atılmıştır. Araf s. deki adem kıssasına baktığımız zaman kıssadaki "ey ademoğulları" şeklindeki hitapların adem kıssasının bütün insanların kıssası olduğu ve her insanın iblis tarafından iğva edilme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu vurgusu yapılmaktadır. Secde s. 7-8-9. ayetleri meali olan "Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalbler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz."  yada araf s. veya diğer surelerde "ey ademoğulları" şeklinde hitaplar ile başlayan  ayetler bu düşünceyi çürütür.    

Şimdi, adem ve çocuklarının nasıl ürediği ile ortaya atılan düşünceler bir başka problemi ve kur'an tarafından çürütülme ile karşı karşı kaldığına göre adem ile çocuklarının nasıl ürediği konusuna nasıl bir perspektiften bakarak doğru bir çözüm getiririz sorusu gündeme gelmektedir. Öncelikle şunu soralım, ADEM VE ÇOCUKLARININ NASIL ÜREDİĞİ KONUSUNDA BİR BİLGİYE İLLAKİ SAHİP OLMAK DURUMUNDAMIYIZ? bu soruya  HAYIR cevabını verebiliriz. nedenmi? . Öncelikle adem ve çocuklarının rivayetlerde anlatılan "kardeş kardeşe evlilik yolu ile üremelerinin" bazı çevrelerde ahlaksızlık olarak görülmesi konusundan hareketle yola çıkarak bunun dışında başka çözümler üretilme yoluna gidilmekte ve bu çözümlerde kendi içinde başka çözümsüzlüğü ortaya çıkarmaktadır. Yani bizler suni gündemler üretenlerin dümen suyuna girerek onların hoşuna gidecek çözümler üretmeye kalkarak bataklıkta debelenmekteyiz. Halbuki kur'an insan neslinin üremesi konusunda ne kardeş kardeşe evlilik yolu ile olduğu konusunda , nede birçok ademlerin olduğu ve bu ademler yolu ile çoğaldığı konusunda bir bilgi vermektedir. Çünkü kur'an ne biyoloji, ne fizyoloji nede anatomi  nede antropoloji kitabıdır. Bilimsel gerçekliklere delili olarak getirmeye kalktığımız zaman bazı konularda sıkıntıya düşeceğimiz ortadadır. Adem konusunu anlamaya kalkmadan önce kur'anın bir hidayet kitabı ve özellikle adem ve insanın yaratılışı ile ilgili ayetlerin son cümlelerşne baktığımız zaman Allah cc nin kudreti ve azametinin vurgulandığına vu bu anlatımların gerekçesinin ilmi gerçekler değil  "İNSANLARI ALLAH CC NİN KUDRETİNE DAİR AYETLERDEN OLDUĞU DÜŞÜNCESİ AKILDAN ÇIKARTILMAMALIDIR.   

Yazımızın başına dönecek olursak, kur'andan herhangi bir konuyu anlamak için önkabullu soruların yerine "bu ayetler bize ne gibi bir mesaj veriyor?" sorusunu sormamız gerektiğini yazmıştık, bu soruyu adem as kıssası için sorduğumuzda şu cevapları bulabiliriz. Adem ve iblis kıssası kıyamete kadar gelecek olan bütün insanların yaşayacağı bir kıssadır. Araf s. deki kıssada "sizi yarattık size suret verdik ve sonra meleklere ademe secde edin dedik" ve devamındaki ayetlerde "ey ademoğulları" şeklindeki hitaplar kıssanın bütün insanlar için geçerli olduğunu vurgular. Kur'anda geçen 7 yerdeki adem kıssasında ortak nokta iblis yani şeytandır.Kıssalardaki bütün ayetlerde "iblis'in secde etmemesi" konusu ortak nokta olup diğer ayetlerde şeytanın ademoğullarının ayağını cennetten nasıl kaydırarak onları nasıl cehennem ehli yapabileceği ve bundan sakınma yolları anlatılır. Kur'an adem kıssasını anlatmakla insan neslinin başlangıcı hakkında herhangi bir bilgi vermek durumunda değildir ve bu konu ile ilgili olarak net bir bilgi kur'anda yoktur, olmama nedenide bizim bu bilgiye ihiyacımızın olmamasıdır. Bize , hakkında bir bilgi verilmeyen şeyin peşinde koşmamız yasaklanmışken (isra. 36) bilgi sahibi olmadığımız bir konuda zorlama te'villerle ve başkalarının ortaya attığı suni gündemler etrafında dönüp dolaşmanın bizlere bir faydası yoktur. İnsanın yaratılışı ile ilgili diğer ayetlerde Allah cc nin kudreti ile ilgili olup onun yaratıcı olması ve bizlerin onun kulu olduğumuz ve başka yaratılmışlara kul olmamamız gerektiği etrafında şekillenmektedir.     

                    EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Adem iblis kıssası 5 ve cin kavramı (kehf s.50. ayeti)

Adem as ile iblis kıssası 5. olarak kehf suresi 50. ayetinde geçmektedir. Kıssa bu surede tek bir ayette geçmesine rağmen kur'an bütünlüğünde değerlendirilmeden iblisin melekmi cinmi olduğu konusu veya neden "cinlerden olduğu "konusu  açıklığa kavuşturulamaz. konu ile ilgili ayet meali şöyledir. 

50- Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerden oldu , böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir. 

Ayetin mealinde gördüğümüz " cinlerden oldu" şeklindeki meal ,incelediğimiz mealler içinde edip yükselin meali hariç bütün meallerde "cinlerden idi" şeklinde yapılmıştır. Tabiki bu konu tefsirlerin hepsinde iblis melekmi yoksa cinmi tartışmalarını beraberinde getirmiştir. Bu melekmi cinmi konusunun çok önemli bir konu olmadığı  (önemli bir konu değil derken kastımız öne çıkarılması gereken dah önemli bir tarafı olduğudur), ayetteki" cinlerden oldu" şeklindeki bir meali tercih etmemizin sebebi kur'an bütünlüğünde "cin " kavramını incelediğimiz zaman öncelikle nuzül dönemi arap inancındaki cinlere verilen   değeri anlamamız gerekmektedir. 

Arapların cinlere verdiği bu değeri anladıktan sonra "iblisin cinlerden olması " meselesini daha kolay anlayabiliriz. Kur'an iblisin ontolojik varlığından (yani melekmi , cinmi  olduğundan) önce bize şeytanlık vasfını alıp onun bizleri kıyamete nasıl saptıracağını ve bizlerin bu saptırmalara karşı nasıl savunma yapacağımızı öne çıkarmıştır.Ancak iblisin mahiyetini kur'anın bize verdiği bligiler ışığında anlamak mümkündür. 

                        
 Adem ile iblis kıssasına baktığımız zaman bütün ayetlerde "meleklerin iblis hariç tümünün "secde ettiklerini görüyoruz. Ancak iblisin secde etmeme gerekçesinde kendisinin ateşten yaratıldığını iddia ettiğinide görüyoruz , hicr s. 27. ve rahman s.15. ayetlerde "cann"ın ateşten yaratıldığını söyleyen Allah cc nin bu ayetleri ışığında iblisin melek yada cin olması arasını nasıl bağdaştırabiliriz. 

Tefsirlere baktığımız zaman bu işin içinden çıkması bir hayli zordur. Kur'an   nuzül döneminde arapların günlük kullandığı dildeki bazı , rab, resul,kitap,hidayet, dalalet, kafir,kerim , mümin,vs gibi kelimelere    ıstılahi bir anlam yükleyerek onlara günlük kullanımın dışında yani lugat anlamının dışında o anlama uygun yeni anlamlar yüklemiştir. "cin" kelimeside arapların günlük dilde örtmek, gizlemek,gibi yada yabancı insanlar için kullandıkları bir kelimedir.

Kur'anda hem lugat hemde ıstılahi anlamları ile kullanılan bu gibi kelimelerin hangi ayette lugat anlamında hangi ayette ıstılahi anlamda kullanıldıkları ayetlerin siyak ve sibakından anlaşılır. Allahcc  zariyat s 56. ayetindede  bildirdiği gibi "ins" ve "cinni" kendisine ibadet için yaratmıştır. Bu kelimeler lugat anlamı olarak "ins" gözle görülen "cin" gözle görülmeyen varlıklardır. 

Tabi ki bu gözle görülme veya görülmeme bizim açımızdandır  Araf s. 27 ayetinde onların bizleri gördükleri bildirilmektedir. Bu anlama uygun olarak meleklerde bizler için gözle görülmeyen varlıklar olması hasebiyle "cin" kavramı içine dahil olmaktadırlar. Ancak kuranda "cin" kelimesi arapların nuzul öncesi onlara yüklediklari anlam çerçevesinde bizlere anlatılmaktadır. Dolayısı ile iblisin melek yada cin olmasının bizim için fark eden yönü yoktur. İblisin kur'anda bizler için dikkat çekilen yönü onun ontolojik  varlığı değil saptırıcı olmasıdır. Kehf suresi 50. ayetindeki"cinlerden olması" meselesine de nuzül öncesi arap tolumunun cinlere yükledikleri değer açısından baktığımız zaman kuranda "cin " kavramı daha kolay anlaşılacaktır. Bu ön bilgi ışığında kurandaki cin kavramını açabiliriz. 

"CİNN" kelimesi sözlüklerde beş duyu ile algılanamayan varlıklar olarak ifade edilir. Bu anlamlara ilaveten anne karnındaki bebeğe "cenin" , etrafı ağaçlarla kaplı bahçeye "cennet", savaşta gizlenmek için kullanılan alete "cünne", aklın saklanmasına"cinnet" denilmiştir. Zariyat s. 56. ayetinde allah cc " ben insi ve cinni bana etmeleri için yarattım" ayetinden anlamaktayız ki rabbimiz kendisine ibadet için iki ayrı varlık yaratmıştır.

 Gözle görülmeyen bu varlıklar insanlık tarihi boyunca şeytanın insanı saptırmak için verdiği söze uygun olarak özellikle gaybi haberlere vakıf olmayı seven insanları çok rahat bir biçimde onları yalanlarla oyalayıp ve şirke düşmeleri ve Allah isyan etmeleri yolunda büyük başarı sağlamışlardır.Nuzül öncesi  arap toplumuda cinlerle olan bu ilişkilerine  kur'an nazil olmaya başlayıncaya kadar devam etmişlerdir. Kur'an nazil olmaya başlayınca cinlerle olan bu ahbablığa savaş açmıştır.

6.100 Cinleri O yaratmışken kafirler Allah'a ortak koştular. Körü körüne O'na oğullar ve kızlar uydurdular. Haşa, O onların vasıflandırmalarından yücedir. 

6.128 Allah hepsini toplayacağı gün, «Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız» der, insanlardan onlara uymuş olanlar, «Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık» derler. «Cehennem, Allah'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır» der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir
37.158 Allah'la cinler arasında soy bağı uydurdular. Andolsun cinler de, kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilir
34.40 Allah bir gün onların hepsini diriltip toplar, sonra meleklere: «Bunlar mı size tapıyordu?» der
34.41 Melekler: «Haşa, bizim dostumuz onlar değil, Sensin. Hayır; onlar bize değil cinlere tapıyorlardı, çoğu onlara inanıyorlardı» derler 
 
 41.29]  İnkar edenler: «Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan, bizi saptıranları göster, onları ayaklarımızın altına alalım da en altta kalanlardan olsunlar» derle

[034.020] [DI] And olsun ki İblis, onlar hakkındaki görüşünü doğru çıkartmış; inananlardan bir topluluk dışında hepsi ona uymuşlardı .       (bu ayet cahiliye toplumuna hitaben inmemesine rağmen cahiliye toplumu dışında herkesi sapkınlığa sürüklemesi açısından bir örnektir)

Bu ayetler bize gösteriyorki cinler cahiliye toplumunun sapkınlıklarında önemli bir rol oynamaktaydı. Cinlerle ilgili bu altyapı içinde nazil olmaya başlayan kur'an cinlere olan bu bağlılıklarını yıkmak için onlara uyanları cehennem ile cezalanlandıracağını haber vermektedir. 

Cin kavramı ile ilgili olarak bu kavramın arapçadaki lugat anlamından yola çıkarak ahkaf suresi ve cin suresindeki bazı cinlerin kur'an dinlemesi ile ilgili bölümünden ayetlerin nuzul sebebi ile ilgili bazı rivayetlere dayanarak (bu tip rivayetlere can simidi gibi sarılan bazı kişiler namaz ile ilgili gelen rivayetleri bu konu ile ilgili rivayetler kadar bile değer vermemektedirler)dinlemeye gelenlerin nusaybinden gelen yabancı insanlar olduğu iddia edilmektedir. 

O günkü inanışta cinlerin nusaybinde yoğun olarak bulunduklarına dair olan inanç nedeniyle gelenlerin "nusaybin cinleri" olduğu rivayeti ters çevirilerek nusaybinden gelen yabancı insanlar olduğu iddiası kur'anla örtüşmeyen bir iddiadır.Ahkaf suresi ve cin suresindeki anlatımlardan kasıt cinlerin ağzından onları Allaha ortak koşan mekke müşriklerine hitaben " ey mekkeliler sizler bizi Allah ortaklar koşmanıza karşılık bizler Allaha ve resulune iman ediyoruz" şeklinde kur'anın edebi bir uslubuyla konuşturulmuşlardır. 

Aynı iddia sebe suresi12. ve 13.sad suresi 37. ve 38. ayetlerinde süleyman as kıssasında emrine verilen cin ve şeytanların yabancı ustalar olduğu şeklinde ortaya atılmaktadır.Bu kıssayı kur'an bütünlüğünde okuduğumuz zaman süleyman as ın Allah cc den sad suresi 35. ayetinde gördüğümüz gibi ""rabbim beni bağışla ve benden sonra kimseye nasip olmayan bir mülkü bana armağan et" duasının karşılığı olarak kendisine verilen ve bu büyük nimet karşılığında Allaha nasıl şükrettiğinin örnekliğini göstermesidir.Yine süleyman  as kıssası içinde cinlerden gayb konusunda yardım umanların bu yardım beklentilerinin boş olduğu sebe suresi 14. ayetinde dile getirilmektedir. 

34.14 Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, ancak değneğini yiyen kurt onun ölümünü cinlere farkettirdi. O, ölü olarak yere düşünce, ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı  bilmiş olsalardı alçak düşüren bir azap içinde kalmazlardı 
Ayette cinlerin gayba dair bilgileri olmadığı dile getirilmektedir. Gayba dair bir bilgilerinin olmadığı cin s. 9. ve 10.ayetindede kendilerinin dilinden bildirilmektedir
72.9 Halbuki, (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor
72.10 «Yeryüzünde olanlara kötülük mü murad edildi, yahut Rableri onlara bir iyilik mi dilemiştir, doğrusu biz bilemeyiz.»
 

Kur'anda  cinlerle ilgili olarak dikkatimizi çeken bir özellik ahfaf ve cin surelerinde kur'ana iman ettiklerini söyleyen cinlerin dışında cehennem ehlinin cinlerden ve insanlardan olduğunu ifade eden ayetlerdir.  Rabbimiz kendisine iman edenleri cennetle mükafatlandıracağını bildirmektedir, ancak cennet ehli arasında cinlerden bahsedilmez aksine cehennem ehli arasında cinlerden ve insanlardan bahsedilmektedir. Buda bize  cinlerin iblisle ortak yönlerinin öne çıkarılarak insanların bunlarla olan ilişkilerinin neticesini haer verilmesidir
6.128 Allah hepsini toplayacağı gün, «Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız» der, insanlardan onlara uymuş olanlar, «Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık» derler. «Cehennem, Allah'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır» der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir
7.38 Allah, « Sizden önce geçmiş cin ve insan ümmetleriyle beraber ateşe girin» der. Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lanet eder. Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için, «Rabbimiz! Bizi sapıtanlar işte bunlardır, onlara ateş azabını kat kat ver» derler, Allah, «Hepsinin kat kattır, ama bilmezsiniz» der
7.179 And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalbleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir 
41.25]  Onların yanına bir takım yardakçılar koyarız da geçmişlerini geleceklerini onlara güzel gösterirler. Verilen söz, gerek cinlerden ve gerekse insanlardan, gelip geçmiş ümmetler içinde, onların aleyhine gerçekleşmiştir. Doğrusu onlar hüsranda idiler 

 46.18]  İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında azabın gerçekleştiği kimselerdir. Gerçekten onlar ziyana uğrayanlardır .

Bir başka konuda ahkaf ve cin surelerinde kur'an dinleyen cinlerin, eğer onlar insanın dışında ayrı bir varlık ise onlara ayrı bir resul gelmediği meselesidir. Bu konuyada enam s. 130. ayeti açıklık getirmektedir ayette cinlerede içlerinden onları hesap günü ile korkutan elçiler gelmiştir.Muhammed as için söylenen ins ve cin peygamberi sözünün, "cin " için  olan kısmının doğru olmadığı bu ayette ortaya çıkmaktadır. Ayette geçen "minküm" yani sizden lafzı inse ve cinne kendi içlerinden resuller gönderileceğini bizlere nasıl"cin" den bir resul gelmedi ise cinlerede "ins"ten bir resul gelmemiştir. 

Yine tekrarlamakta fayda var ahkaf ve cin surelerindeki cinlerin kur'anı dinleyip ona iman ettiklerini beyan etmeleri o günkü mekke toplumuna hitaben "sizler bizleri Allaha ortaklar koşmanıza rağmen bizler bile kur'ana iman ediyoruz" şeklindeki bir konuşturma sanatının sonucudur.

6.130 «Ey cin ve insan topluluğu! Size ayetlerimi anlatan, bugünle karşılaşmanızdan sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?» «Kendi hakkımızda şahidiz» derler. Dünya hayatı onları aldattı da inkarcı olduklarına, kendi aleyhlerinde şahidlik ettiler.
 
 Cinlerin insandan ayrı bir olarak değilde yabancı insanlar olduğu iddiasının yanlışlığı hicr . 27 de" cannın insandan önce yaratıldığının" ifade edilmesidir.İnsandan önce yaratılan bir varlık ve yaratılış özünün ateş olması, insanın yaratılış özünün çamur olması, bu iki ayrı varlık gurubuna nasıl "yabancı insan" diyebilir. hicr 27 ayetinin metnindeki "cannun" kelimesinin cin olmadığını iddia etmekte ayrı bir yanlıştır. Rahman s 39. ayette " o gün ne insana nede canna suçundan sorulur" ayetindeki "cann" kıyamette hesaba çekilecek olan cinden ayrı bir varlıkmıdır sorusuna nasıl bir cevap verebilir. Kur'an bütünlüğünde düşündüğümz zaman "cinlerin" insan ile aynı varlıklar olduğu konusu havada kalan bir konudur.Rabbimizin bunca ayetine rağmen bu varlıklar konusunda kur'an dışı bilgiler ışığında bir düşünce sahibi olmak özellikle" kur'an merkezli düşünce" içinde olan kardeşlerimize yakışmaz.


Kehf s. 50. ayetine dönecek olursak cinlerle ilgili bu ayetlerin ışığında  meallerin çoğunda" cinlerden idi" şeklindeki bir anlama karşılık" cinlerden oldu" şeklindeki bir anlam kur'an bütünlüğüne daha uygun düşmektedir.Çünkü ayetlerde cinlerin insanlar için saptırıcı olmaları öne çıkarılarak akıbetlerinin şeytana uyanlar ile aynı olduğu bildirilmektedir. 

Bakara s. 34.ve sad s.78.  ayetindeki iblis için kullanılan "ve kane minel kafirin"yani kafirlerden oldu anlamı ile kehf s. 50 deki "kane minel cinni" yani cinden oldu , iblisin kafir olması ile  olması ile cinlerden olmasını birleştirecek olursak iblis ile cinlerin ortak  yönlerinin "kafirlerden olmasıdır". Ayetin devamında "siz beni bırakıp onu ve zürriyetinimi dost ediniyorsunuz?" cümlesinden anlaşılıyorki cinlerin iblis ile cinlerin yakınlık bağı öne çıkarılarak iblisin insanlara karşı ortaya attığı saptırma yollarına cinlerinde ona yardımcı olduğunu dolayısı ile cinlerin insanlar için olan tehlikelerine dikkat çekilmektedir. 
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

Adem a.s ve İblis Kıssası 1 (Bakara s.)

Daha önceki yazımızda kur'anda adem as ve iblis ile ilgili ayetlerin  mealini vererek  bu ayetlerin geçtiği sureleri teker teker ele alarak anlamaya çalışacağımızı belirtmiştik. Bu yazımızda bakara suresinde geçen adem as ve iblis kıssasını anlamaya çalışacağız. Konu surenin 30 ile 39 . ayetleri arasında geçmektedir. Ayet mealleri şöyledir.  

30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife kılacağım" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi kılacaksın ?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.
31- Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.
32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."
33- (Allah:) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."
34- Ve meleklere: "Adem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.
35- Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.
37- Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
38- Dedik ki: "Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır."  
39- "İnkar edip de ayetlerimizi yalanlayanlar ise; onlar, ateşin halkıdırlar ve orada süresiz kalacaklardır." 

 Bütün kur'an kıssalarında olduğu gibi tefsirlerimizde kur'an harici bir sürü bilgiler mevcuttur . Bu bilgilerin bir çoğu bizlere hadisi şerif adı altında gelmektedir.Öncelikle şunu belirtmemiz gerekirki yusuf suresi 3. ayetinde        " Biz bu Kuran'ı vahyederek, sana en güzel kıssaları anlatıyoruz.. Oysa daha önce sen bunlardan habersizdin."     al-i imran suresi 44. ayetinde        " Bu Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem'e hangisi kefil olacak diye kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin, çekişirlerken de orada bulunmadın"  ve kehf suresi 22. ayetinde        "Karanlığa taş atar gibi, «Mağara ehli üçtür, dördüncüleri köpekleridir» derler, yahut, «Beştir, altıncıları köpekleridir» derler, yahut «Yedidir, sekizincileri köpekleridir» derler. De ki: «Onların sayısını en iyi bilen Rabbim'dir. Onları pek az kimseden başkası bilmez.» Bunun için, onlar hakkında, bu kısaca anlatılanın dışında, kimseyle tartışma ve onlar hakkında kimseden bir şey sorma."     mealindeki ayetlerden anlaşılması gereken odurki  resul as adına kuran dışı gelen "hadisi şerif" adı altındaki kuran kıssasaları ile bilgilerin tamamı israiliyyat dediğimiz haberlerdir. ve güvenilmezdir. Kur'an kıssalarının bizlere anlatılma gayesi  masal olsun diye değil aksine hisse almak gayesi olduğunu unutmadan bu kıssayıda bu şekilde anlamaya gayret edeceğiz. 

30. ayette "ben yeryüzünde bir halife kılacağım" cümlesinde " ceale" fiiliyle ifade edilen kılacağım kelimesinin kur'anda diğer geçiş yerlerine baktığımız zaman genel olarak yaratmanın ikinci aşaması olarak kullanıldığını görüyoruz.   

 Ancak kıssanın  hicr ve sad suresinde " rabbın meleklere ben çamurdan bir beşer yaratacağım " şeklinde gelmesinden anlaşılacağı üzere " yarattığım insanın birbiri ardınca gelmesini sağlayacağım" şeklinde anlamak mümkündür. Ayetin devamında "orada kan dökecek fesad çıkaracak birinimi kılacaksın " şeklindeki bir itirazı meleklerin ağzından insanın yeryüzündeki kan dökücü ve fesadcılığı ortaya konmaktadır. peki bunu melekler gaybı bilmedikleri halde neden söylemişlerdir?. Tefsirlerde bu konu ile ilgili bilgi kirliliği diyebileceğimiz bir sürü yorum bulunmaktadır. Enbiya suresi 23. ayetinde"o yaptığından sual olunmaz" ve 27. ayetinde meleklerin sözle onun önüne geçemeyeceğini bilidrmesine rağmen melekler neden böyle söylemiştir. Kur'anda kıssa anlatımının bir uslubu olarak bu konuşmaları sadece o andaki yapılmış konuşmalar olarak anlamaya kalktığımız zaman bu konuyu anlamak zorlaşır aynı şekilde iblisle olan konuşmayıda sadece o anda yapılmış bir konuşma olarak anlamaya kalktığımız zaman konuyu anlamak imkansız hale gelir. Bu konuşmaları kur'anın anlatım uslubuna uygun olarak temsili bir kıssa olarak anlamak durumundayız. Gerçek  olarak anlamaya kaltığımız zaman fahreddin razi nin tefsirinde gördüğümüz gibi "Allah cc  peygamberlerle bu kadar uzun konuşmamıştır" deriz.Ayetin devamında "şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim" ve 33. ayette karşımıza çıkan meleklerin neyi bilmediklerinin cevabı bize günümüzde müslümanlar arasında problem olan "gayb" konusunu açıklığa kavuşturmaktadır.Gaybı melekler dahil kendisinden başka kimsenin bilemeyeceğini bizlere bildirmektedir. Devam eden ayetlerde ademe isimlerin öğretilip bunların meleklere arz edilmesi bu isimlerin kendilerine sorulması ve ve  kendilerinin Allah cc nin kendilerine öğrettiğinden başka bilgileri olmadığı cevabını verirler.Ademin bunları onlara haber vermesinin  ardından  kıssanın ana konusu karşımıza çıkmaktadır."ademe secde edin" emri ve bütün meleklerin hemen secde etmesi ve iblisin bu emre itaat etmemesi büyüklenip kafirlerden olması kıssanın kur'anda geçen bütün ayetlerindeki ortak yöndür.   


İblisin secde etmeme sebebi diğer surelerdeki ayetlerde anlatılıyor, ancak burada anlatılmıyor.35. ayette ademe ve eşine bir mekan tahsis edilip sadece bir ağaç haricinde herşeyden yeyip içebilecekleri o ağaca yaklaştıkları takdirde zalimlerden olacakları belirtiliyor. Tefsirlere baktığımız zaman bu mekanın dünyadaki bir bahçemi yoksa ahiretteki cennetmi olduğu konusu çok fazla yer kaplamaktadır bu konu üzerinde çok durulması gereken bir konu değildir. üzerinde  durulması gereken taraf orasının onlar için bir imtihan mekanı olmasıdır ve bizim için bu imtihan mekanı dünyadır ve bu dünyadaki bizim için yasak olan ağaç Allah cc nin bize kur'anda nehyettikleridir.36. ayette "iblis" yerine " şeytan" kelimesi kullanılıyor. İblisin secde etmemesinin ardından kovulması ve kıyamete kadar insanları saptırmak için izin istemesi ve bu iznin verilmesi yine diğer surelerdeki ayetlerde karşımıza çıkmaktadır. İblis kelimesi özel bir isim olmasına rağmen sonradan şeytan ismi verilmesi ve "şeytan " kavramının kur'anda en fazla yer alan kavramların başında gelmesinden anlamamız gereken şudurki. iblis ademi ve eşini ayartarak cennetten nasıl ayağını kaydırdıysa bizlerede her zaman cennetten ayağımızı kaydırmak için iğvada bulunmasıdır.Bizi cennetten ayağımızı kaydırıp cehenneme sürüklemek isteyen her kişi, gurup,sonu izmlerle ve cılık ve culuk ile biten herşey şeytan hükmündedir. Burada bazı kur'an merkezli düşünce sahipleri arkadaşlar tarafından iblisin ontolojik bir varlık olup olmadığı gündeme getirilmektedir.Bu konuda geleneğin bazı konulardaki israiliyyat merakına eş olarak bu konuda aynı şekilde ortaya atılmaktadır.Bir nevi modern israiliyyat demek mümkündür. iblisin ontolojik varlık olup olmaması bizim için önemli değildir. Onun şeytanlık vasfını alıp kıyamete kadar yandaşları ile bizleri cennetten nasıl ayağımızı kaydırmak istediği  ve onun bize olan düşmanlığı kadar bizimde ona düşman olmamız gerektiğidir

  37. ayette şeytanın aldatmasına mağlup olan ademin hatasını anlayarak tevbe etmesini  görüyoruz. Burada Allahın emrine itaat etmeyen  adem ve iblis arasındaki farkta ortaya çıkıyor.  İblis emre asi olup tevbe etmiyor ve ve şeytan  oluyor, adem hatasını anlayıp tevbe ediyor ve affa mazhar oluyor. 38. ayette "oradan hepiniz inin" emri 36. ayetten sonra ikinci defa tekrarlanmaktadır .Yasak ağaca yaklaşıp emre asi olan adem ve eşi şeytan ile beraber kovulunca tevbe etmesinin ardından ikinci defa "inin" emri tekrarlanıyor    ve  kıyamete kadar sürecek olan    şeytan ile insanın birbirine düşmanlığı başlamış oluyor. Ve bu hayat yolunda dosdoğru bir yolda yürümek için gerekli olan hidayetin Allahtan geleceği o hidayete  tabi olanların korkudan ve hüzünden emin olacakları , tabi olmayıp küfre sapanların ise ebedi olarak cehennemde  kalacakları bilidrilmektedir.    

Kıssanın başına dönecek olursak 30. ayette "ben yeryüzünde bir halife kılacağım " ayetinin ne şekilde tecelli ettiğini görmekteyiz.  Ademin emre itaat etmemesinin neticesi olarak 
yeryüzüne  gönderilmeleri ademoğullarının yeryüzünde halife yani birbiri ardınca gelen nesiller olarak kıyamete kadar kalacaklarını 36. ayette " sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar yerleşim ve meta vardır" sözünden anlıyoruz. 36 ve 38. ayette "ihbitu" şeklinde gelen cemi sigası ile gelen emir     taha 123. ayetinde "ihbita" şeklinde tesniye (ikili) siga ile gelmektedir. Ancak bu kıssasnın kur'andaki     bütün versiyonlarındaki ortak olan yön iblisin emre itaat etmemesi ve asi olup kıyamete kadar insanları azdırmak için var gücüyle çalşmasıdır. Allahu alem kuran kıssalarında birden fazla yerde anlatılan kıssalardaki farklı lafızlardan maksat ortak olan yöne dikkatin çekilmesidir. Ancak görmekteyizki ortak yönler göz ardı edilip kıssanın o  andaki yaşanmışlığı üzerinde spekülasyonlar yapılıp günümüze aktarılma yönü eksik bırakılmaktadır.    

                                          EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.