Fatır s. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fatır s. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Mayıs 2019 Pazartesi

Nahl s. 61. ve Fatır s. 45. Ayetlerinde Geçen "Min Dabbetin" Kelimesinin Çevirileri Üzerinde Bir Mülahaza

Elimizde bulunan Kur'an çevirilerinin bir çoğunda karşımıza çıkan sorunların başında, ilgili ayete verilen anlamın Kurân bütünlüğü ile çelişmesi gelmektedir. Bu çelişkinin bir nedeni ise, ayet içindeki  herhangi bir kelimenin sahip olduğu anlamlardan hangisinin ayet metni ve Kur'an bütünlüğüne uygun olabileceğinin dikkate alınmamasıdır. 

Bu yazımızda ele almaya çalışacağımız Nahl s. 61. ve Fatır s. 45. ayetlerinin çevirilerinde karşımıza çıkabilecek olan bir sıkıntı, söylemek istediğimizin daha net anlaşılmasını sağlayacaktır. Konumuz ile ilgili ayetlerin metni ve çevirileri şöyledir.

Nahl s. 61. ayeti:

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِمْ مَا تَرَكَ عَلَيْهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلَٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۖ فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً ۖ وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ

Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, orada hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.

Fatır s. 45. ayeti:

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَىٰ ظَهْرِهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلَٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۖ فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا

Allah insanları işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde bir canlı bırakmaması gerekirdi. Ama onları belli bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereğini yapar. Doğrusu Allah kullarını görmektedir. 

Her iki ayete bakıldığında ortak noktanın, Allah (c.c) nin insanları yaptıkları zulümler nedeniyle hemen cezalandırmayarak onları belirli bir süreye kadar ertelemesi olduğu görülecektir.

Peki bu ayetlerdeki çeviri problemi nedir?.
Bu ayetlerdeki çeviri problemi her iki ayette geçen  مِنْ دَابَّةٍ kelimesine ayet bütünlüğüne uygun bir şekilde anlam verilmemesidir. Tetkik etme imkanı bulduğumuz tüm çevirilerde bu kelimenin CANLI anlamı verilerek çevrildiğini gördük. Ayete verilen bu anlam her ne kadar Dabbe kelimesinin anlamına uygun olmuş olsa da, dikkatli bir meal okuyucusunun kafasında bir takım soru işaretleri oluşmasına sebebiyet verecektir. Şöyle ki...

Ayet içinde geçen Dabbe kelimesinin karşılığı olan Canlı anlamı, insan dahil yeryüzündeki bütün mahlukatı içine almaktadır. Ayetlerde geçen Dabbe kelimesine Canlı şeklinde verilen anlam, insan haricinde olan mahlukatın ne gibi bir zulüm işleyerek helak olmayı hak edebilecekleri sorusunu beraberinde getirecektir. Halbuki İnsan haricinde olan hiç bir varlık yaptıkları yüzünden Allah indinde sorumlu olmayacaktır. Yani sadece insan, yaşamında yaptıklarından sorumlu tutulacak ve hesap gününde cennet veya cehennem ile ödüllendirilecektir.  

Allah (c.c) insana akıl vererek ona yaşamında bir takım sorumluluklar vermiştir. Fakat hayvanlar böyle değildir. Allah (c.c) onlara herhangi bir sorumluluk yüklememiştir. Onlar sadece fıtri melekeleri ile hareket ederler ve bu hareketleri neticesinde günah veya sevap kazanmazlar. Dolayısı ile Kur'an'ın odak kavramlarınlarından olan Zulüm, onlar için geçerli bir kavram olmayıp, sadece insan için geçerlidir, ve yaptığı zulüm neticesinde dabbe cinsinden olan varlık grubuna dahil olan insanlar zulümleri nedeniyle azabı hak ederler.

Ayetlerin başına dikkat ettiğimizde her iki ayette de النَّاسَ (insanlar) kelimesinin olduğunu görürüz. Dabbe kelimesine verilecek anlamda maalesef meallerde bu nokta  göz önüne alınmayarak, kelimenin en geniş anlamı verilmiştir. Halbuki bu ayet içinde geçen Dabbe kelimesi anlam daralmasına uğramış, yeryüzünde gezen dabbe cinsinden olan sadece zalim insana has bir anlam kazanmıştır.

Bu noktayı dikkate alarak ilgili ayetlerdeki مِنْ دَابَّةٍ kelimesine verilen CANLI anlamı yerine, İNSAN anlamı vermek daha uygun olacaktır. 

Nahl s. 61 ----Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, orada hiçbir insan bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.

Fatır s. 45 ----Allah insanları işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde bir insan bırakmaması gerekirdi. Ama onları belli bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereğini yapar. Doğrusu Allah kullarını görmektedir.

Burada, "Peki Allah (c.c) neden مِنْ دَابَّةٍ kelimesi yerine النَّاسَ kelimesini kullanmadı?"şeklinde bir soru gelebilir. Buna da Enfal s. 22. ve 55. ayetlerinden cevap verebiliriz.

[008.022]  Şüphesiz Allah katında canlıların (eddevabbi) en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.

[008.055]  Allah katında, canlıların (eddevabbi) en kötüsü kâfir olanlardır. Çünkü onlar iman etmezler.

Enfal suresindeki bu ayetlere baktığımızda, inkarcı insanların Dabbe kelimesinin çoğulu ile ifade edilmiş olduğunu görmekteyiz. Yani bu ayetlerde geçen Dabbe kelimesi anlam daralmasına uğrayarak, sadece inkarcı insan için kullanılmıştır. Meal yapıcıları bu ayetleri dikkate alarak Nahl s. 61. ve Fatır s. 45. ayetlerine anlam vermiş olsalardı, daha isabetli bir ayet çevirisi yapabilmeleri mümkün olurdu.

Sonuç olarak: Kur'an meali yapabilmek için Arap dilini bilmekten önce, Kur'an bütünlüğüne hakim olma şartı gelmektedir. Bütünlüğe dikkat edilmeden yapılan meal çalışmalarının bir çok hata ve çelişkiye sahip olduğu ret edilmez bir gerçektir. Kur'an bütünlüğüne vakıf olmayan bir meal yapıcısı, kelimelerin Arap dilinde belki doğru anlamını verebilir, fakat bu anlam ilgili ayet içinde bazı sıkıntılara yol açabilir. Yazımızda bu noktaya dikkat çekmeye çalıştık.

                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

Allah, insanları zulümleri yüzünden helâk etseydi yeryüzünde yürür bir tek mahlûk kalmazdı, fakat onlara azâp etmeyi mukadder bir zamâna tehîr etti; vakitleri gelince de ne bir an geri kalırlar, ne bir an önce gelip çatar o mukadder vakit.

13 Nisan 2014 Pazar

Fatır s. 1. Ayeti ve Meleklerin Kanatları

Alemlere rahmet ve hidayet olan kur'an ın fatır s. 1. ayetinde rabbimiz bizlere şöyle buyurmaktadır.

الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ
 شَيْءٍ قَدِيرٌ
Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah'ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

Allah cc bu ayette gökleri ve yeri yaratmasının yanısıra melekler'den bahsetnektedir. Ayette dikkatimizi çeken nokta meleklerin ikişer, üçer, dörder ve daha ziyade kanatlı olarak vasıflandırılmalarıdır. Meleklerin kanatlarının olması , müteşabih anlatım dediğimiz benzeterek anlatım uslubu içerisinde anlamamızı gerektirmektedir. Müteşabih anlatımın tarifini kısaca hatırlayacak olursak şunları söyleyebiliriz; Kur'an içinde anlatılan gayb ile ilgili anlatımların , duyu organlarımızın algıladığı alan verilerine göre benzetilerek anlatılmasıdır. Melekler'de gaybi alana ait varlıklar olduğu için onlarla ilgili olarak kanatlarının olması şeklindeki anlatımın bizlere benzetilme uslubu içinde anlatılmış olduğunu düşünmekteyiz.

Fatır s. 1. ayetinde meleklerin kanatlı elçiler kılınmasını kur'an bütünlüğünde  "cenah" ve "resul " kelimelerinin nasıl kullanıldığına bakmamız gerekmektedir.

El cenahe= kuş kanadı 
Cenahani= bir nesnenin iki yanı 
Cenahessefineti=geminin iki yanı 
Cenahelaskeri=ordunun iki kanadı 
Cenahelvadi= vadi'nin iki yanı 
Cenahel insani=insan'ın iki yanı 

Günah olarak kullandığımız kelimenin aslı'da bu kökten gelmektedir. Cenehu fiili "meylettiler" anlamında olup , arapların "cenahtissefinetü" (gemi iki yanından birine doğru meyletti ) sözlerinden gelir. İnsan'ın haktan uzaklaşıp başka bir yana meyletmesine sebeb olan şey "cünah" olarak adlandırılmıştır. (El müfredat)

Bu kelimenin kanat anlamında hakiki veya mecaz olarak kur'an ayetlerinde kullanılışları şu şekildedir. 

[006.038]  Yerde yürüyen hayvanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer toplulukturlar. Kitap'da Biz hiçbir şeyi eksik bırakmadık; onlar sonra Rablerine toplanacaklardır.   
 
[015.088]  Kafirler içinde bazı kimselere verdiğimiz kat kat servete gözünü dikme, onlara üzülme; inananları kanatların altına al.
[017.024]  Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: «Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et!» de.
[020.022]  «Ve elini kanadının altına sok, başka bir mucize olarak ayıpsız bir halde bembeyaz olarak çıkıversin.»
[028.032]  «Elini koynuna sok; kusursuz, bembeyaz çıkacaktır. Korkudan (açılan) kanadını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Çünkü onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır» (diye seslenildi).
[026.215]  Sana uyan müminleri kanatların altına al
[008.061] Ve eğer onlar sulha meylederlerse(cenehu) sen de ona meylet(fecneh) ve Allah Teâlâ'ya tevekkül kıl! Şüphe yok ki, her şeyi bihakkın işitici ve tamamıyla bilici olan ancak O'dur.

Ayrıca 25 ayette "cünah" kelimesinin kullanıldığı ayetler geçmekte olup konumuz bu kelimenin geçtiği ayetlerden daha ziyade, fatır s. 1. ayetini anlamak üzerinde olduğu bu ayetleri alma gereğini duymadık. 

Kuşların kanadının uçma işlevini yerine getirmesinin yanısıra şefkat ve merhamet kavramlarının bu kelime ile somutlaştırılmasını görürüz, kuşlar yavruları korumak için kanatlarının altına alırlar, insanlar içinde bu kelime mecaz olarak kullanılmakta olup şefkat ve merhamet kavramları "onlara kol kanat germek" deyimi ile hepimizin dilinde yer etmiştir.  

Fatır s. 1. ayetinde meleklerin elçi olmaları da  anlatılmakta olup bu konu ile ilgili kur'anda bir kaç ayet daha mevcuttur. 

[022.075]  Allah meleklerden de elçiler seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.[081.019]  Şüphesiz o şerefli bir elçinin sözüdür.
[016.002]  Kullarından dilediğine emrinden rûh ile Melâike indiriyor da buyuruyor ki: şu hakikati bildirin: benden başka ilâh yok, hemen bana korunun. 
[002.097]  Söyle, her kim Cibrile düşman ise bilsin ki o, o Kur'anı senin kalbin üzerine Allahın iznile indirdi, önündekileri tasdıklayıcı ve mü'minlere bir hidayet ve bişaret olmak için.
[026.193-5]  Onu Rûhu’l-emin, uyaran nebîlerden olman için, senin kalbine açık ve vazıh bir Arapça ile indirmiştir.
 [042.051]  Bununla beraber hiçbir insan için Allah'ın şu üç suret dışında doğrudan doğruya ona söz söylemesi mümkün değildir; ancak, ya vahiy ile, ya perde arkasından ya da bir elçi gönderir, izniyle ona dilediğini vahyeder. Çünkü O, çok yüksek ve çok hikmet sahibidir.
[004.097]  Kendilerine yazık edenlerin melekler canlarını aldıkları zaman onlara: «Ne yaptınız bakalım?» deyince, «Biz yeryüzünde zavallı kimselerdik» diyecekler, melekler de: «Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!» cevabını verecekler. Onların varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü dönülecek yerdir!

Vermiş olduğumuz örnek ayet meallerinde Allah cc nin,seçmiş olduğu beşer elçilerine vahyini ulaştıran melek elçilerden bahsedilmekte olup bu vahyin mahiyetini iki kelime ile özetleyecek olursak kanat kelimesinin bir şeyin iki tarafı olmasına uygun olarak korku ve müjde olarak özetleyebiliriz. 

 [007.037]  Allah'a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalan sayandan daha zalim kimdir? Kitap'daki payları kendilerine erişecek olanlar onlardır. Elçilerimiz canlarını almak üzere geldiklerinde onlara, «Allah'tan başka taptıklarınız nerede?» deyince, «Bizi koyup kaçtılar» derler, böylece inkarcı olduklarına kendi aleyhlerine şahidlik ederler.
[008.050]  Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve «Tadın yakıcı cehennem azabını» (diyerek) o kâfirlerin canlarını alırken onları bir görseydin!
[016.028]  Melekler kendilerine yazık etmiş kimselerin canlarını alırken: «Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk» diyerek teslim olurlar. Hayır; öyle değil; doğrusu Allah onların yaptıklarını bilmektedir. 
[016.032] Melekler onların canını temizlenmiş olarak alırken: «Selam size; yaptıklarınıza karşılık haydi cennete girin» derler. 

 Yukarıda verilen örnek ayet meallerinde, meleklerin insanların canlarını almak için görevlendirilmeri ve o insanların yine canlarını iki şekilde yani ya mü'min yada kafir olarak vermelerine karşın, meleklerin o kişilerin mü'min yada kafir olarak canlarını almalarının kanat kelimesinin anlamına uygun olarak iki farklı şekilde almaları anlatılmaktadır. 

 [011.069] And olsun ki, elçilerimiz müjde ile İbrahim'e geldiler. «Selam sana» dediler, «Size de selam» dedi, hemen kızartılmış bir buzağı getirdi.[011.077] Elçilerimiz Lut'a gelince, onun fenasına gitti; çok sıkıldı, «Bu çetin bir gündür» dedi.

Yukarıda vermiş olduğumuz örnek ayet meallerinde kur'anın farklı surelerinde "İbrahim'in misafirleri" olarak anlatılan ve önce İbrahim as a müjde verip sonra Lut as a ın kavmini helak eden elçi melekler anlatılmakta olup , aynı şekilde kanat kelimesinin anlamına uygun olarak müjde ve azab haberi getirmelerini görmekteyiz. 


[010.021]  İnsanlara dokunan bir sıkıntıdan sonra bir rahmet tattırdığımız zaman da âyetlerimiz hakkında derhal bir mekirleri vardır, de ki: Allahın mekri daha çabuktur, haberiniz olsun: elçilerimiz yaptığınız mekirleri yazıb duruyorlar
[050.017-8]  Zaten onun sağında ve solunda yerleşmiş iki kayıtçı vardır. Ağzından çıkan bir tek söz olmaz ki yanında, bu iş için hazırlanmış gözcü olmasın, onun söylediğini ve yaptığını kaydetmiş olmasın.
082.010-2] Ve şüphe yok ki, sizin üzerinizde bekçiler vardır. Çok mükerrem yazıcılar vardır. Ne yapar olduklarınızı bilirler.

Bu örnek ayetler ise insanların dünya hayatında yaşadıkları müddet için yapmış olduğu amelleri kayıt alan meleklerin olduğu bilgisinin verildiği ayetler olup, kanat kelimesinin anlamına uygun olarak kişinin yapmış olduğu iyi veya kötü ameli yazmakla görevli olan elçilerdir.  

 [008.012]  Rabbin meleklere, «Ben sizinleyim, inananları destekleyin» diye vahyetti. «Ben inkar edenlerin kalblerine korku salacağım, artık vurun onların boyunları üstüne, vurun her parmağına» dedi.
 Enfal s. 12. ayetinde Allah cc nin meleklere mü'minlere sebat vermeleri, kafirlere ise azap vermeleri gibi bir görevi yüklemiş olduğunu görmekteyiz. Bir çok ayet "görünmeyen ordular " olarak vasfedilmiş olan meleklerin mü'minlere yardım,kafirlere ise azap götürdükleri anlatılmaktadır.
 
Fatır s. 1. ayetine dönecek olursak yukarıda vermiş olduğumuz ayetlerin delaleti ile "meleklerin iki,üç,dört ve daha fazla kanatlı elçiler" olmasının mesajını şu şekilde anlamak mümkündür.

Melekler , Allah cc nin yaratmış olduğu gaybi varlıklar olması nedeni ile onların fiziki yapılarının nasıllığı konusunda herhangi bir bilgimiz olmamakla birlikte , kur'anın bizlere onlar hakkında kanatlı elçiler şeklinde bir bilgi vermesi teşbihi bir anlatımdır. Meleklerin kanatlı elçiler olması demek , kanat kelimesinin "bir nesnenin iki yanı" şeklindeki anlamı olması ve kur'anda kullanılışlarını dikkate alacak olursak bir yanı şefkat ve merhamet, diğer tarafının  azap ve helak olarak kullanıldığını görürüz.

Allah cc nin , "yaratmada dilediğini artırması" elçilerine vermiş olduğu görevler ve yetkiler konusunda onun tek yetkili olması , ondan başkasının elçilere görev ve yetki konusunda emir vermek gibi bir durumunun olamayacağı şeklinde anlamak mümkündür.  

Meleklerin kanatlı elçiler olmalarını farklı bir açıdan yorumlamak'ta mümkündür. Mearic s. 4. ayetinde mealen " Melekler ve ruh, miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde O'na yükselir." buyurulmasını yine teşbihi bir anlatım olarak düşünüp, Allah cc nin mülkünün genişliğinin kullarının tasavvur edebilmesi ve meleklerin bu çıkışın teşbihi anlatımına uygun olarak kur'anın nuzül olduğu dönem bilgi altyapısına uygun olarak kanatlarla ifade edilmiş olabileceği düşünülebilir. Kanatların uçmaya yaraması ile meleklerin göğe yükselmesinin bu kanatlar vasıtası ile olmasının anlatılması o günün şatlarına uygun bir benzetme olup , meleklerin bazılarımızın anladığı üzere resimlerde tasvir edilmiş şekli ile hakiki olarak kanatları olan varlıkları olduğu düşünülemez.  

                                     EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.