31 Mayıs 2012 Perşembe

Tevrat'ın Kur'an ile Sağlaması 11 (Mısırdan Çıkış)

Tevrat'ın kur'an ile sağlaması başlıklı yazılarımıza "mısır'dan çıkış" bölümü ile devam ediyoruz. Bundan önceki  "yaratılış" bölümünde , dünyanın yaratılışı, ademin yaratılışı ,nuh, ibrahim,lut ve yusuf as ların kıssalarını kur'andaki anlatılışları ile karşılaştırarak okumaya başlamıştık. Bu bölümde israiloğullarının mısırda zulüm görmesi ve devamında musa as önderliğinde mısırdan çıkışlarıkonu edilmektedir, yaratılış bölümünde olduğu gibi bu bölümdede tevrat ile kur'anda anlatılanları karşılaştırmaya çalışacağız.
1
 --------İsrailliler Mısır'da Baskı Görüyor.
 1 Yakup'la birlikte aileleriyle Mısır'a giden İsrailoğulları'nın adları şunlardır: 2 Ruben, Şimon, Levi, Yahuda, 3 İssakar, Zevulun, Benyamin, 4 Dan, Naftali, Gad, Aşer. 5 Yakup'un soyundan gelenler toplam yetmiş kişiydi. Yusuf zaten Mısır'daydı.
6 Zamanla Yusuf, kardeşleri ve o kuşağın hepsi öldü. 7 Ama soyları arttı; üreyip çoğaldılar, gittikçe büyüdüler, ülke onlarla dolup taştı.
8 Sonra Yusuf hakkında bilgisi olmayan yeni bir kral Mısır'da tahta çıktı. 9 Halkına, “Bakın, İsrailliler sayıca bizden daha çok” dedi, 10 “Gelin, onlara karşı aklımızı kullanalım, yoksa daha da çoğalırlar; bir savaş çıkarsa, düşmanlarımıza katılıp bize karşı savaşır, ülkeyi terk ederler.”
11 Böylece Mısırlılar İsrailliler'in başına onları ağır işlere koşacak angaryacılar atadılar. İsrailliler firavun için Pitom ve Ramses adında ambarlı kentler yaptılar. 12 Ama Mısırlılar baskı yaptıkça İsrailliler daha da çoğalarak bölgeye yayıldılar. Mısırlılar korkuya kapılarak 13 İsrailliler'i amansızca çalıştırdılar. 14 Her türlü tarla işi, harç ve kerpiç yapımı gibi ağır işlerle yaşamı onlara zehir ettiler. Bütün işlerinde onları amansızca kullandılar.
15 Mısır Kralı, Şifra ve Pua adındaki İbrani ebelere şöyle dedi: 16 “İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyi bakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın.” 17 Ama ebeler Tanrı'dan korkan kimselerdi, Mısır Kralı'nın buyruğuna uymayarak erkek çocukları sağ bıraktılar. 18 Bunun üzerine Mısır Kralı ebeleri çağırtıp, “Niçin yaptınız bunu?” diye sordu, “Neden erkek çocukları sağ bıraktınız?”
19 Ebeler, “İbrani kadınlar Mısırlı kadınlara benzemiyor” diye yanıtladılar, “Çok güçlüler. Daha ebe gelmeden doğuruyorlar.”
20 Tanrı ebelere iyilik etti. Halk çoğaldıkça çoğaldı. 21 Ebeler kendisinden korktukları için Tanrı onları ev bark sahibi yaptı.
22 Bunun üzerine firavun bütün halkına buyruk verdi: “Doğan her İbrani erkek çocuk Nil'e atılacak, kızlar sağ bırakılacak. 

Yusuf as ın ölümünden sonra mısır'da çoğalan israiloğullarından rahatsız olan firavun onların bu çoğalmalarından rahatsız olarak israiloğullarının doğan erkek çocuklarının öldürülmelerini emreder, tevrat'ın ifadesine göre , ebeler bu katliama ortak olmayarak erkek çocukları sağ bırakırlar ve firavun yeni bir emir vererek doğan çocukların nil nehrine atılmasını emreder . Kur'anda ebelerin yaptıkları ile herhangi bir haber yoktur, bu konu ile ilgili bilgi kasas s. 4-5-6. ayetlerinde mevcuttur.
----- 28-4-5-6 Firavun memleketin başına geçti ve halkını fırkalara ayırdı. İçlerinden bir topluluğu güçsüz bularak onların oğullarını boğazlıyor, kadınları sağ bırakıyordu; çünkü o, bozguncunun biriydi.Biz ise, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları (mukaddes topraklara) vâris kılmak istiyorduk.Ve o yerde onları hakim kılmak; Firavun ile Hâmân'a ve ordularına, onlardan (İsrailoğullarından gelecek diye) korktukları şeyi göstermek (istiyorduk).  

                     **************************************************
2
 ---------Musa'nın Doğumu

1 Levili bir adam kendi oymağından bir kızla evlendi. 2 Kadın gebe kaldı ve bir erkek çocuk doğurdu. Güzel bir çocuk olduğunu görünce, onu üç ay gizledi. 3 Daha fazla gizleyemeyeceğini anlayınca, hasır bir sepet alıp katran ve ziftle sıvadı. İçine çocuğu yerleştirip Nil kıyısındaki sazlığa bıraktı. 4 Çocuğun ablası kardeşine ne olacağını görmek için uzaktan gözlüyordu.
5 O sırada firavunun kızı yıkanmak için ırmağa indi. Hizmetçileri ırmak kıyısında yürüyorlardı. Sazların arasındaki sepeti görünce, firavunun kızı onu getirmesi için hizmetçisini gönderdi. 6 Sepeti açınca ağlayan çocuğu gördü. Ona acıyarak, “Bu bir İbrani çocuğu” dedi.
7 Çocuğun ablası firavunun kızına, “Gidip bir İbrani sütnine çağırayım mı?” diye sordu, “Senin için bebeği emzirsin.”
8 Firavunun kızı, “Olur” diye yanıtladı. Kız gidip bebeğin annesini çağırdı. 9 Firavunun kızı kadına, “Bu bebeği al, benim için emzir, ücretin neyse veririm” dedi. Kadın bebeği alıp emzirdi. 10 Çocuk büyüyünce, onu geri getirdi. Firavunun kızı çocuğu evlat edindi. “Onu sudan çıkardım” diyerek adını Musa[a] koydu.  

Bu bölümde musa as ın doğumu anlatılmakta olup musayı bulan kişinin firavunun kızı olduğu yazmaktadır,ancak kur'anda musayı bulan kişi firavun'un karısıdır. Bu bölüm kuranda şu mealdeki ayetlerle anlatılır.  

-----28. 8-13. Firavun'un adamları onu almışlardı. Firavun, Haman ve askerleri, suçlu olduklarından, o onlara düşman ve başlarına da dert olacaktı.Firavun'un karısı: «Benim de senin de gözün aydın olsun! Onu öldürmeyiniz, belki bize faydalı olur yahut onu oğul ediniriz» dedi. Aslında işin farkında değillerdi.Musa'nın annesi, gönlü bomboş sabahı etti, oğlundan başka bir şey düşünemiyordu. Allah'ın vaadine iyice inanması için kalbini pekiştirmeseydik, neredeyse saraya alınan çocuğun kendi oğlu olduğunu açığa vuracaktı.Musa'nın ablasına: «Onu izle» dedi. O da, kimse farkına varmadan, Musa'yı uzaktan gözetledi.Önceden, süt annelerin memesini kabul etmemesini sağladık. Musa'nın ablası: «Size, sizin adınıza ona bakacak, iyi davranacak bir ev halkını tavsiye edeyim mi?» dedi.Böylece onu, annesinin gözü aydın olsun, üzülmesin, Allah'ın verdiği sözün gerçek olduğunu bilsin diye, ona geri çevirdik. Fakat çoğu bilmezler.  

                      **********************************************

---------Musa Midyan'a kaçıyor. 
11 Musa büyüdükten sonra bir gün soydaşlarının yanına gitti. Yaptıkları ağır işleri seyrederken bir Mısırlı'nın bir İbrani'yi dövdüğünü gördü. 12 Çevresine göz gezdirdi; kimse olmadığını anlayınca, Mısırlı'yı öldürüp kuma gizledi. 13 Ertesi gün gittiğinde, iki İbrani'nin kavga ettiğini gördü. Haksız olana, “Niçin kardeşini dövüyorsun?” diye sordu.
14 Adam, “Kim seni başımıza yönetici ve yargıç atadı?” diye yanıtladı, “Mısırlı'yı öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun?” O zaman Musa korkarak, “Bu iş ortaya çıkmış!” diye düşündü. 15 Firavun olayı duyunca Musa'yı öldürtmek istedi. Ancak Musa ondan kaçıp Midyan yöresine gitti. Bir kuyunun başında otururken 16 Midyanlı bir kâhinin yedi kızı su çekmeye geldi. Babalarının sürüsünü suvarmak için yalakları dolduruyorlardı. 17 Ama bazı çobanlar gelip onları kovmak istedi. Musa kızların yardımına koşup hayvanlarını suvardı.
18 Sonra kızlar babaları Reuel'in yanına döndüler. Reuel, “Nasıl oldu da bugün böyle tez geldiniz?” diye sordu.
19 Kızlar, “Mısırlı bir adam bizi çobanların elinden kurtardı” diye yanıtladılar, “Üstelik bizim için su çekip hayvanlara verdi.”
20 Babaları, “Nerede o?” diye sordu, “Niçin adamı dışarıda bıraktınız? Gidin onu yemeğe çağırın.”
21 Musa Reuel'in yanında kalmayı kabul etti. Reuel de kızı Sippora'yı onunla evlendirdi. 22 Sippora bir erkek çocuk doğurdu. Musa, “Garibim bu yabancı ülkede” diyerek çocuğa Gerşom[b] adını verdi.
23 Aradan yıllar geçti, bu arada Mısır Kralı öldü. İsrailliler hâlâ kölelik altında inliyor, feryat ediyorlardı. Sonunda yakarışları Tanrı'ya erişti. 24 Tanrı iniltilerini duydu; İbrahim, İshak ve Yakup'la yaptığı antlaşmayı anımsadı. 25 İsrailliler'e baktı ve onlara ilgi gösterdi .  

Bu kısımda musa as ın yetişkin bir yaşa geldikten sonraki hayatı anlatılmaktadır. Musa mısır'lı birisini öldürüp mısır'dan kaçıp midyan'a (medyen) gider ve orada hayvanlarını sulayan 7 kız görür , bu bölüm kur'anda 2 kız olarak anlatılır. Musa as ın mısır'dan kaçıp medyan'e  varması ,evlenmesi ve oradan ailesi ile birlikte yola çıkması kur'anda şu mealdeki ayetlerde anlatılır.  

-----28.14-28. Musa erginlik çağına gelip olgunlaşınca, ona hikmet ve ilim verdik. İyi davrananları böyle mükafatlandırırız.Musa, halkının haberi olmadığı bir zamanda, şehre girdi. Biri kendi adamlarından, diğeri de düşmanı olan iki adamı döğüşür buldu. Kendi tarafından olan kimse, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Musa, onun düşmanına bir yumruk vurdu; ölümüne sebep oldu. «Bu şeytanin işidir; çünkü o apaçık, saptıran bir düşmandır» dedi.Musa: «Rabbim! Doğrusu kendime yazık ettim, beni bağışla» dedi. Allah da onu bağışladı. O, şüphesiz bağışlayandır, merhamet edendir.Musa: «Rabbim! Bana verdiğin nimete and olsun ki, suçlulara asla yardımcı olmayacağım» dedi.Şehirde, korku içinde etrafı gözetip dolaşarak sabahladı. Dün kendisinden yardım isteyen kimse bağırarak ondan yine yardım istiyordu. Musa ona: «Doğrusu sen besbelli bir azgınsın» dedi.Musa, ikisinin de düşmanı olan kimseyi yakalamak isteyince: «Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi bana da mı kıymak istiyorsun? Sen ıslah edenlerden olmak değil, ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun» dedi.Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi: «Ey Musa! İleri gelenler, seni öldürmek için aralarında görüşüyorlar. Hemen uzaklaş. Doğrusu ben sana öğüt veriyorum» dedi.Musa korka korka, (etrafı) gözetleyerek oradan çıktı. «Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar» dedi.Medyen'e doğru yöneldiğinde: «Rabbimin bana doğru yolu göstereceğini umarım» dedi.Medyen suyuna geldiğinde, davarlarını sulayan bir insan topluluğu buldu. Onlardan başka, hayvanlarını sudan alıkoyan iki kadın gördü. Onlara: «Derdiniz nedir?» dedi. «Çobanlar ayrılana kadar biz sulamayız. Babamız çok yaşlıdır, onun için bu işi biz yapıyoruz» dediler.Musa onların davarlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi: «Rabbim! Doğrusu bana indireceğin hayra muhtacım» dedi. sırada, kadınlardan biri utana utana yürüyüp ona geldi: «Babam sana sulama ücretini ödemek için seni çağırıyor» dedi. Musa ona gelince, başından geçeni anlattı. O: «Korkma, artık zalim milletten kurtuldun» dedi.İki kadından biri: «Babacığım! Onu ücretli olarak tut; ücretle tuttuklarının en iyisi bu güçlü ve güvenilir adamdır» dedi.Kadınların babası: «Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan o senden bir lütuf olur. Ama sana ağırlık vermek istemem. İnşallah beni iyi kimselerden bulacaksın» dedi.Musa: «Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım bir kötülüğe uğramayacağım. Söylediklerimize Allah vekildir» dedi. 

                            *******************************************

--------3-Tanrı Musa'yı Çağırıyor. 

Musa kayınbabası Midyanlı Kâhin Yitro'nun sürüsünü güdüyordu. Sürüyü çölün batısına sürdü ve Tanrı Dağı'na, Horev'e vardı. 2 RAB'bin meleği bir çalıdan yükselen alevlerin içinde ona göründü. Musa baktı, çalı yanıyor, ama tükenmiyor. 3 “Çok garip” diye düşündü, “Gidip bir bakayım, çalı neden tükenmiyor!”
4 RAB Tanrı Musa'nın yaklaştığını görünce, çalının içinden, “Musa, Musa!” diye seslendi.
Musa, “Buyur!” diye yanıtladı.
5 Tanrı, “Fazla yaklaşma” dedi, “Çarıklarını çıkar. Çünkü bastığın yer kutsal topraktır. 6 Ben babanın Tanrısı, İbrahim'in Tanrısı, İshak'ın Tanrısı ve Yakup'un Tanrısı'yım.” Musa yüzünü kapadı, çünkü Tanrı'ya bakmaya korkuyordu.
7 RAB, “Halkımın Mısır'da çektiği sıkıntıyı yakından gördüm” dedi, “Angaryacılar yüzünden ettikleri feryadı duydum. Acılarını biliyorum. 8 Bu yüzden onları Mısırlılar'ın elinden kurtarmak için geldim. O ülkeden çıkarıp geniş ve verimli topraklara, süt ve bal akan ülkeye, Kenan, Hitit, Amor, Periz, Hiv ve Yevus topraklarına götüreceğim. 9 İsrailliler'in feryadı bana erişti. Mısırlılar'ın onlara yapmakta olduğu baskıyı görüyorum. 10 Şimdi gel, halkım İsrail'i Mısır'dan çıkarmak için seni firavuna göndereyim.”
11 Musa, “Ben kimim ki firavuna gidip İsrailliler'i Mısır'dan çıkarayım?” diye karşılık verdi.
12 Tanrı, “Kuşkun olmasın, ben seninle olacağım” dedi, “Seni benim gönderdiğimin kanıtı şu olacak: Halkı Mısır'dan çıkardığın zaman bu dağda bana tapınacaksınız.”
13 Musa şöyle karşılık verdi: “İsrailliler'e gidip, ‘Beni size atalarınızın Tanrısı gönderdi’ dersem, ‘Adı nedir?’ diye sorabilirler. O zaman ne diyeyim?”
14 Tanrı, “Ben Ben'im” dedi, “İsrailliler'e de ki, ‘Beni size Ben Ben'im diyen gönderdi.’
15 “İsrailliler'e de ki, ‘Beni size atalarınızın Tanrısı, İbrahim'in Tanrısı, İshak'ın Tanrısı ve Yakup'un Tanrısı Yahve[a] gönderdi.’ Sonsuza dek adım bu olacak. Kuşaklar boyunca böyle anılacağım. 16 Git, İsrail ileri gelenlerini topla, onlara şöyle de: ‘Atalarınız İbrahim'in, İshak'ın, Yakup'un Tanrısı Yahve bana görünerek şunları söyledi: Sizinle ve Mısır'da size yapılanlarla yakından ilgileniyorum. 17 Söz verdim, sizi Mısır'da çektiğiniz sıkıntıdan kurtaracağım; Kenan, Hitit, Amor, Periz, Hiv ve Yevus topraklarına, süt ve bal akan ülkeye götüreceğim.’
18 “İsrail ileri gelenleri seni dinleyecekler. Sonra birlikte Mısır Kralı'na gidip, ‘İbraniler'in Tanrısı Yahve bizimle görüştü’ diyeceksiniz, ‘Şimdi izin ver, Tanrımız Yahve'ye kurban kesmek için çölde üç gün yol alalım.’ 19 Ama biliyorum, güçlü bir el zorlamadıkça Mısır Kralı gitmenize izin vermeyecek. 20 Elimi uzatacak ve aralarında şaşılası işler yaparak Mısır'ı cezalandıracağım. O zaman sizi salıverecek.
21 “Halkımın Mısırlılar'ın gözünde lütuf bulmasını sağlayacağım. Gittiğinizde eli boş gitmeyeceksiniz. 22 Her kadın Mısırlı komşusundan ya da konuğundan altın ve gümüş takılar, giysiler isteyecek. Oğullarınızı, kızlarınızı bunlarla süsleyeceksiniz. Mısırlılar'ı soyacaksınız.”    

Bu kısımda musa as ın medyen'deki hayatı anlatılırken tanrı ile konuşmasının medyen'de iken gerçekleştiği anlatılır bu kısım tevrat'ın aksine olarak kur'anda ailesi ile medyenden ayrıldıktan sonra geçekleştiği anlatılır. Medyen'den ayrılıp firavun'a gönderilmesi ile ilgili ayetler kur'anda bir kaç surede anlatılmaktadır. 

-----28. 29-30  Musa süreyi doldurunca, ailesiyle birlikte yola çıktı. Tur tarafından bir ateş gördü. Ailesine: «Durunuz, ben bir ateş gördüm; belki oradan size bir haber yahut tutuşmuş bir odun getiririm de ısınabilirsiniz» dedi.Oraya gelince, kutlu yerdeki vadinin sağ yanındaki ağaç cihetinden: «Ey Musa! Şüphesiz Ben, Alemlerin Rabbi olan Allah'ım» diye seslenildi.
-----19.51-52 (Resûlüm!) Kitap'ta Musa'yı da an. Gerçekten o ihlâs sahibi idi ve hem resûl, hem de nebî idi.Ona Tur'un sağ yanından seslenmiş ve konuşmak için onu yaklaştırmıştık.

-----20.9-16 Musa'nın başından geçen olay sana geldi mi?O, bir ateş görmüştü de, ailesine: «Durun, ben bir ateş gördüm, ya ondan size bir kor getirir, ya da ateşin yanında bir yol gösteren bulurum» demişti.Musa ateşin yanına gelince: «Ey Musa!» diye seslenildi:Ben şüphesiz senin Rabbinim; ayağındakileri çıkar; çünkü sen, kutsal bir vadi olan Tuva'dasın.»«Ben seni seçtim; artık vahyolunanları dinle.»«Şüphesiz Ben Allah'ım, Benden başka tanrı yoktur; Bana kulluk et; Beni anmak için namaz kıl.»Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, zamanını gizli tuttuğum kıyamet mutlaka gelecektir.Buna inanmayan ve hevesine uyan kimse seni ondan alıkoymasın, yoksa helak olursun.» 

-----27.7-9  Musa, ailesine: «Ben bir ateş gördüm; size oradan ya bir haber getireceğim, yahut ısınasınız diye tutuşmuş bir odun getireceğim» demişti.Oraya geldiğinde, kendisine şöyle nida olunmuştu: «Ateşin yanında olan ve çevresinde bulunanlar mübarek kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah münezzehtir«Ey Musa! Gerçek şu ki, Ben, güçlü ve hakim olan Allah'ım» 

Musa as ın doğumu,gençliği ve evlenip medyen'den çıkışına kadar olan olaylar tevrat ve kur'anda bu şekilde anlatılmaktadır. Bu bölümlerde tevrat ile kur'an arasında çok büyük farklılıklar görülmemektedir. 

                *****************************************

--------4 Rab Musa'ya Belirtiler Gösteriyor. 

1 Musa, “Ya bana inanmazlarsa?” dedi, “Sözümü dinlemez, ‘RAB sana görünmedi’ derlerse, ne olacak?”
2 RAB, “Elinde ne var?” diye sordu.
Musa, “Değnek” diye yanıtladı.
3 RAB, “Onu yere at” dedi. Musa değneğini yere atınca, değnek yılan oldu. Musa yılandan kaçtı.
4 RAB, “Elini uzat, kuyruğundan tut” dedi. Musa elini uzatıp kuyruğunu tutunca yılan yine değnek oldu. 5 RAB, “Bunu yap ki, ataları İbrahim'in, İshak'ın, Yakup'un Tanrısı RAB'bin sana göründüğüne inansınlar” dedi.
6 Sonra, “Elini koynuna koy” dedi. Musa elini koynuna koydu. Çıkardığı zaman eli bir deri hastalığına yakalanmış, kar gibi bembeyaz olmuştu.
7 RAB, “Elini yine koynuna koy” dedi. Musa elini yine koynuna koydu. Çıkardığı zaman eli eski haline dönmüştü.
8 RAB, “Eğer sana inanmaz, ilk belirtiyi önemsemezlerse, ikinci belirtiye inanabilirler” dedi, 9 “Bu iki belirtiye de inanmaz, sözünü dinlemezlerse, Nil'den biraz su alıp kuru toprağa dök. Irmaktan aldığın su toprakta kana dönecek.”
10 Musa RAB'be, “Aman, ya Rab!” dedi, “Ben kulun ne geçmişte, ne de benimle konuşmaya başladığından bu yana iyi bir konuşmacı oldum. Çünkü dili ağır, tutuk biriyim.”
11 RAB, “Kim ağız verdi insana?” dedi, “İnsanı sağır, dilsiz, görür ya da görmez yapan kim? Ben değil miyim? 12 Şimdi git! Ben konuşmana yardımcı olacağım. Ne söylemen gerektiğini sana öğreteceğim.”
13 Musa, “Aman, ya Rab!” dedi, “Ne olur, benim yerime başkasını gönder.”
14 RAB Musa'ya öfkelendi ve, “Ağabeyin Levili Harun var ya!” dedi, “Bilirim, o iyi konuşur. Hem şu anda seni karşılamaya geliyor. Seni görünce sevinecek. 15 Onunla konuş, ne söylemesi gerektiğini anlat. İkinizin konuşmasına da yardımcı olacak, ne yapacağınızı size öğreteceğim. 16 O sana sözcülük edecek, senin yerine halkla konuşacak. Sen de onun için Tanrı gibi olacaksın. 17 Bu değneği eline al, çünkü belirtileri onunla gerçekleştireceksin.”  

Bu bölümde Allah cc nin musa ile konuşması anlatılmakta ve elindeki asa'nın yılan olması, elinin beyazlaşması anlatılmaktadır. Kur'anda olmayan "nil'den biraz su alıp kuru toprağa dök toprak kan olacak" şeklindeki ibare kur'anda yoktur. Bu kısım ile ilgili kur'an ayetlerinin mealleri şu şekildedir.  

-----28. 31-35  «Değneğini at.» Musa, değneğin yılan gibi hareketler yaptığını görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. «Ey Musa! Dön gel; korkma; şüphesiz güvende olanlardansın» denildi.«Elini koynuna koy, lekesiz, bembeyaz çıksın. Korkudan açılan kollarını kendine çek! Bu ikisi Firavun ve erkanına karşı Rabbinin iki delilidir. Doğrusu onlar yoldan çıkmış bir millettir» denildi.Musa dedi ki: Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum.Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Zira bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişe ediyorum.Allah: «Seni kardeşinle destekleyeceğiz; ikinize bir kudret vereceğiz ki, onlar size el uzatamayacaklardır. Ayetlerimizle ikiniz ve ikinize uyanlar üstün geleceklerdir» dedi. 

-----20.17-48 «Ey Musa! Sağ elindeki nedir?»O, benim asamdır, dedi, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkelerim; benim ona başkaca ihtiyaçlarım da vardır.Bırakınca, değnek hemen, koşan bir yılan oluverdi.Allah: «Onu al, korkma; biz onu yine eski durumuna çevireceğiz. Daha büyük mucizelerimizi sana göstermemiz için elini koltuğunun altına koy da, diğer bir mucize olarak, kusursuz, bembeyaz çıksın» dedi.«Firavun'a git, doğrusu o azmıştır.»Musa: «Rabbim! Göğsümü genişlet, işimi kolaylaştır, dilimin düğümünü çöz ki sözümü iyi anlasınlar. Ailemden kardeşim Harun'u bana vezir yap, beni onunla destekle, onu görevimde ortak kıl ki Seni daha çok tesbih edelim ve çokça analım. Şüphesiz Sen bizi görmektesin» dedi.Allah: «Ey Musa! İstediğin sana verildi» dedi, «Zaten sana başka bir defa da iyilikte bulunmuş ve annene vahyedilmesi gerekeni vahyetmiştik: Musa'yı bir sandığa koy da suya bırak; su onu kıyıya atar, Bana da, ona da düşman olan biri onu alır. Ey Musa! Gözümün önünde yetişesin diye seni sevimli kıldım.»Kızkardeşin Firavun'un sarayına giderek: «Ona bakacak birini size göstereyim mi?» diyordu. Böylece, annen üzülmesin, sevinsin diye, seni ona iade etmiştik. Sen bir cana kıymıştın, seni üzüntüden kurtarmış ve seni birçok musibetlerle denemiştik. Bunun için, Medyen halkı arasında yıllarca kalmıştın. Sonra, ey Musa, peygamberlik görevini yüklenecek bir yaşa gelince dönüp geldin.«Seni kendim için seçtim.»«Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin ve beni zikretmede gevşek davranmayın.»İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunmaktadır.»«Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki o öğüt alıp-düşünür ya da içi titrer-kokar.»Dediler ki: «Rabbimiz, biz gerçekten, onun bize karşı 'taşkın bir tutum takınmasından' ya da 'azgın-davranmasından' korkmaktayız.»Allah: Korkmayın, dedi; Ben sizinle beraberim; görür ve işitirim. Ona gidin şöyle söyleyin: «Doğrusu biz senin Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını bizimle beraber gönder, onlara azabetme; Rabbinden sana bir mucize getirdik; selam, doğru yolda gidene olsun! Doğrusu bize, yalanlayıp sırt çevirene azap edileceği vahyolundu.»

-----27.10-14 Asânı at! Musa (asâyı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. (Kendisine dedik ki): Ey Musa! Korkma; çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz.Ancak, kim haksızlık eder, sonra, işlediği kötülük yerine iyilik yaparsa, bilsin ki ben (ona karşı da) çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim.Elini koynuna sok da kusursuz bembeyaz çıksın. Dokuz mucize ile Firavun ve kavmine (git). Çünkü onlar artık yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır.Ayetlerimiz gözlerinin önüne serilince: «Bu apaçık bir sihirdir» dediler.Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü onları bile bile inkar ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!

-----26.10-17 Bir vakit de Rabbin Mûsâ’ya: «Haydi! o zulme batmış olan topluma, yani Firavun’un halkına git. Onlar küfür ve isyandan hâla mı sakınmayacaklar?» diye nida etti.Musa: «Rabbim! Doğrusu beni yalanlamalarından korkuyorum; göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Onun için Harun'a da elçilik ver. Onların bana isnat ettikleri bir suç da vardır. Beni öldürmelerinden korkuyorum» demişti.Allah: «Hayır; ikiniz mucizelerimizle gidiniz. Doğrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. Firavun'a varınız: «Biz şüphesiz alemlerin Rabbinin elçisiyiz; İsrailoğullarını bizimle beraber gönder, deyiniz» demişti.

-----79.15-18 Sana Mûsa'nın kıssası geldi mi? O vakit ki, O'na Rabbi, mukaddes Tuvâ vadisinde nidâ etmişti.
«Firavuna git, zira o iyice azdı Ona de ki: kendini arındırmaya gönlün var mı?

                 *********************************************
---------Musa Mısır'a Dönüyor.

8 Musa kayınbabası Yitro'nun yanına döndü. Ona, “İzin ver, Mısır'daki soydaşlarımın yanına döneyim” dedi, “Bakayım, hâlâ yaşıyorlar mı?”
Yitro, “Esenlikle git” diye karşılık verdi.
19 RAB Midyan'da Musa'ya, “Mısır'a dön, çünkü canını almak isteyenlerin hepsi öldü” demişti. 20 Böylece Musa karısını, oğullarını eşeğe bindirdi; Tanrı'nın buyurduğu değneği de eline alıp Mısır'a doğru yola çıktı.
21 RAB Musa'ya, “Mısır'a döndüğünde, sana verdiğim güçle bütün şaşılası işleri firavunun önünde yapmaya bak” dedi, “Ama ben onu inatçı yapacağım. Halkı salıvermeyecek. 22 Sonra firavuna de ki, ‘RAB şöyle diyor: İsrail benim ilk oğlumdur. 23 Sana, bırak oğlum gitsin, bana tapsın, dedim. Ama sen onu salıvermeyi reddettin. Bu yüzden senin ilk oğlunu öldüreceğim.’ ”
24 RAB yolda, bir konaklama yerinde Musa'yla[a] karşılaştı, onu öldürmek istedi. 25 O anda Sippora keskin bir taş alıp oğlunu sünnet etti, derisini Musa'nın[b] ayaklarına dokundurdu. “Gerçekten sen bana kanlı güveysin” dedi. 26 Böylece RAB Musa'yı esirgedi. Sippora Musa'ya sünnetten ötürü “Kanlı güveysin” demişti.
27 RAB Harun'a, “Çöle, Musa'yı karşılamaya git” dedi. Harun gitti, onu Tanrı Dağı'nda karşılayıp öptü. 28 Musa duyurması için RAB'bin kendisine söylediği bütün sözleri ve gerçekleştirmesini buyurduğu bütün belirtileri Harun'a anlattı.
29 Musa'yla Harun varıp İsrail'in bütün ileri gelenlerini topladılar. 30 Harun RAB'bin Musa'ya söylemiş olduğu her şeyi onlara anlattı. Musa da halkın önünde belirtileri gerçekleştirdi. 31 Halk inandı; RAB'bin kendileriyle ilgilendiğini, çektikleri sıkıntıyı görmüş olduğunu duyunca, eğilip tapındılar. 
a 4:24 “Musa'yla”: İbranice “Onunla”.
b 4:25 “Musa'nın”: İbranice “Onun”. 

Bu bölümde anlatılanlar kur'anla hiçbir şekilde uyum sağlamamaktadır. Kur'anda, musa asın medyenden'den ayrıldıktan sonra oraya tekrar döndüğüne dair bir bilgi yoktur, musa'nın tanrı ile konuşmasının tevrat'ta kayınpederinin hayvanlarını otlatması sırasında vuku bulduğunu anlatmasına rağmen kur'anda bu olay medyen'den ayrıldıktan sonra olmuştur.



24 Mayıs 2012 Perşembe

Kur'anın Anlaşılmasında Arap Dilinin Yeri ve Önemi

Alemlere rahmet ve hidayet rehberi olan kur'an bilindiği gibi arap bir elçiye, arapça konuşan bir topluluğa indirilmiştir. Bu dil üzerinden indirilen kitabı anlamak için bu dilin biliniyor olmasıda bir gerçektir. Kur'anın indiği dile vakıf olan muhatapları tarafından bu kitabın lisani olarak anlaşılması bir problem teşkil etmemesine rağmen bu dili konuşmayan başka insanlarında bu kitabı anlamaları gerekmektedir. 


-----049.013Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.
----- 030.022Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, O'nun varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır.

İnsanları bir erkek ve bir dişiden yaratarak yeryüzüne yayan rabbimiz onların dillerininde farklı olmasının nedenini birbirleri ile tanışma ve ilişkilerinin devamı için bir vesile kılmıştır. 


----- 012.002 Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik.
-----013.037 Böylece Biz Kuran'ı Arapça bir hüküm ve hikmet olarak indirdik. Sana ilim geldikten sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah katında sana bir dost ve seni koruyan çıkmaz.
-----016.103 Muhakkak biliyoruz ki onlar: «Mutlaka onu bir insan öğretiyor!» da diyorlar. Haktan saparak isnatta bulunmak istedikleri kimsenin dili yabancıdır; bu Kur'an ise gayet açık bir Arapça'dır.
-----020.113 İşte böylece Biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda tehditleri türlü şekillerde tekrarladık ki, belki korunur takva yolunu tutarlar ya da o onlarda bir düşünme, ibret alma meydana getirir.
-----039.028 O, eğriliği olmayan, Arapça bir Kuran'dır. Belki sakınırlar.
-----041.003 (Bu,) bilen bir kavim için, âyetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır.
-----042.007 Böylece şehirlerin anası olan Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitap vahyettik. İnsanların bir takımı cennete, bir takımı da çılgın alevli cehenneme girer.
-----043.003 Doğrusu, Biz onu Arapça olarak okunacak bir Kur'an yaptık ki akıl erdiresiniz.
-----046.012 Kuran'dan önce, Musa'nın kitabı (Tevrat), bir rahmet ve rehberdi. Bu Kuran da, zulmedenleri uyarmak ve iyi davrananlara müjde olmak üzere Arap diliyle indirilmiş, kendinden öncekileri doğrulayan bir Kitap'dır.
-----026.194-195Uyarıcı-korkutuculardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir) .Apaçık arab diliyle.

Arapça olarak indirilen kur'anın arap olmayan muhatapları tarafından anlaşılması nasıl olmalıdır ? sorusu arap olmayan müslüman muhataplar tarafından sorulmuş ve bu sorunun cevabıda muhatap kitlenin kendi diline çevrilmesi ile sorun çözülmeye çalışılmıştır, ancak sorunun tamamen çözüldüğü söylenemez. Kur'anın sadece arap dilinin verileri ile anlaşılamayacağı yadsınamaz bir gerçek olmasına rağmen kelimelerin arap dilindeki karşılığı bilinmedende anlamanın ilk basamağı gerçeklemez.  Kur'anın indirilme gayesi reel hayatta yaşanması için gerekli olan emir yasaklar manzumesi olduğu bilinen bir gerçektir. Bu kitabın yaşanmasını ilk basamağı önce anlaşılmasından geçmektedir, anlaşılması içinde arap olmayan muhataplarının bu dili anlaması gerekmektedir.  


Kur'anın arap olmayan muhatapları tarafından anlaşılmasının ilk basamağı kur'anın muhatapların diline çevrilmesidir. Çeviri yapılması ile herşey bitip "kur'an hemen anlaşılır "diye bir şey demek te doğru olmaz. Herkesin bu dili öğrenerek kur'anı anlamak zorunluluğu yoktur, bilenlerin yapmış olduğu çeviriler üzerinden kur'anı anlamak mümkündür. Burada en önemli nokta meal yapan kişinin arap diline olan hakimiyetinin yanısıra kur'ana olan hakimiyetidir. Arapçayı iyi bilen fakat kur'andan habersiz kişilerin yaptığı mealler ortada olup bugün kur'an hakkında söz söylemek üzere ayağa kalkan bazı kimselerin bu meal yanlışlıklarını kalkan edinip bu mealler üzerinden din söyleminde bulunmaları sorun oluşmasına neden olmaktadır. 


"Kur'anın ne dediği önemli değil, ne demek istediği önemlidir" sloganı,kendilerinin anlamak istediği bir şekildeki anlamı kur'andan çıkarmak isteyenlerin en önemli sloganıdır. Bu slogana göre metnin verdiği anlam önemli değil okuyan kişinin anlamak istediği önemlidir. Bu anlama yöntemine göre her kişi kendi kafasındaki kur'anı okuyarak " işte kitab'tan çıkan anlam budur" şeklinde kendi anlayışını kur'an diye lanse etmektedir. Geçmişteki itikadi fırkalar böyle bir okuma ile kendi ön kabullerini kur'ana söyleterek düşüncelerine kur'andan kaynak bulma yöntemini kullanmışlardır. 


Yine geçmişte, " kur'anın bir zahiri birde batıni anlamı vardır" sloganı ile özellikle tasavvuf düşüncesi altında birleşen topluluklar kendi müridlerinin üzerinde tasallutunu sağlamlaştırmak amacı ile bu yöntemi kullanarak " kur'anı sen anlamazsın ben anlarım ve ben sana anlatırım" söylemi ile kur'anın " öğüt almak için kolaylaştırlmış bir kitab" olmasını gözardı ederek zorlaştırdıkça zorlaştırmışlar ve müridlerini kendilerine mecbur etmişlerdir. Bunları yaparken kullandıkları metodlardan biriside bazı sure başlarındaki "elif,lam,mim", "elif lam, ra" gibi kesik harflerin kur'anın anlaşılmasında rol oynayan şifre harfler olduğu ve bu harflerin herbirinin kur'an ayetlerini anlamak için gerekli olan yazılımları içerdiği söylenmektedir. Mesela "elif,lam mim" yazılımına uygun olan bir ayetteki zahiri anlam tamamına yakın atılarak ayrı bir anlam verilmesi gerekmektedir. Hurufu mukatta, daki gizli olduğu iddia edilen anlama yöntemleri "anlaşılması için kolaylaştırılmış" kitabın neresinden çıkarılmıştır ? ,elçi sav böyle bir yöntemi kullanmışmıdır?, yoksa "batınilik" adı altında birleşen şeyhlerin kendi düşüncelerini kabul ettirmek için kullandıkları metodmudur? 


Yüzyıllardır kur'anı başkalarından anlamak durumunda kalarak başkalarının düşüncelerini din olarak kabul eden müslümanlar, bugün kur'anı anlamak için ayağa kalktıklarında "MODERN BATINİ ŞEYHLER" diyebileceğiz bazı insanlar tarafından "anlayacaksan bu şekilde anla" denilerek bu tür batıni metodlar önerildiğini görmekteyiz.Bu metoda göre bir çok kur'an ayetinin okunduğu gibi anlaşılması mümkün değildir. O zaman birisi kalkıp , " hani bu kur'anı herkes anlardı?" veya "dün isyan ettiğimiz şeyhler ve ağabeyler sisteminin yeni bir versiyonunumu getiriyorsunuz?" diye sormazmı ?  


                         KUR'ANI ANLAMADA KELİMELERİN YERİ VE ÖNEMİ   


Kur'anı doğru anlamak için öncelikle, metnin ne anlama geldiğini sonrada bu metinden nasıl bir mesaj çıkabileceğinin sorusudur. Metni bir kenara bırakarak yapılacak bir anlama çalışması o kişinin düşüncesini kur'ana kabul amaçlı olacağından yukarda bahsetmiştik.

Arap lisanı üzerinden indirilen kur'anın anlaşılmasında, bu kitabı oluşturan kelimelerin yeri önemlidir. Al-i imran s. 7. ayetinde "muhkem" ve " müteşabih" olarak tanımlanan ayetleri oluşturan kelimelerin ilk önce arap dilindeki karşılığı ortaya konulmadan yapılacak bir anlama çalışması eksikve yanlıştır. 

Bir ayeti oluşturan kelimelerin arap dilindeki karşılığı bilindikten sonra o ayetin ne gibi bir mesaj verdiğini anlamak kolaylaşacaktır. O kelimenin sözlük karşılığı bilindikten sonra ayet içinde kullanılışına bakılması gerekmektedir. Her dilin edebiyatında var olan hakikat veya mecazi anlatım arap dilindede fazlası ile mevcuttur, kelimenin hakiki veya mecaz kullanılışını ayet bütünlüğünden anlamak mümkündür. Arapça metnin dilde karşılığı bulunduktan sonra ayetin anlaşılması kolaylaşacaktır, bu yolla kur'anın hem dediği hemde ne demek istediği anlaşılacaktır. 

Bir sözü yerine getirmek için önce o söz ile ne ifade edildiğini anlamak gerekirki sonra o sözün gereği yerine getirilsin. Söz söyleyen birisine "sen bu sözden bunu demek istemedin bunu demek istedin" şeklinde bir karşılığını ne kadar abes olduğu bir gerçektir, hele bu sözü söyleyen Allah cc olunca onun sözünü anlamak, o sözü indirdiği dilin karşılığını bilmeden veya göz ardı ederek "Allah cc nin ne dediği önemli değil " demek bir kulun yaratısına söyleyebileceği karşılık değildir. 


Kur'anı anlamada parçacı değil bütüncül bir okuma yöntemi bize doğru bir anlama yolu gösterir, bir kelimenin geçtiği bütün ayetler okunmadan veya o kelime ile ilgili konu ile ilgili ayetler okunmadan çıkarılacak bir anlam eksik kalacaktır. Kur'anın nazil olduğu  zamandaki kullanılan dil üzerinden inen bir kitabı anlamak öncelikle ilk devir muhataplarının bir kelimeye ne anlam verdiklerinin bilinmesi ile olur. Muhataplarının anlamadığı bir kelime onlar için anlama sorunu oluşturması kaçınılmazdır, inen ayetlerden muhatap kitle için böyle bir sorunun olmaması için kitab'ın ,günlük konuşulan dilin esas ve kuralları üzerinden indirildiği beyan edilmiştir. 

Kur'anda bazı ayetlerde gördüğümüz arap gramerine aykırı olan bazı ayetler bile yine  o gün arapların kullandıkları bu aykırı gramer kaidelerine uygundur , yani nuzül dönemi arapçasında kullanılmakta olan genel geçer dil kurallarına aykırı ifadeler kur'andada yerini bulmuştur, ancak bu durum bazı kendisini uyanık sana ateistler tarafından istismar konusu olmuştur, tabiki ateistlerden bunu anlamalarını bekleyemeyiz ama bu durum kur'anı anlamak için kelimelerin o günkü yerine konulmuşluklarının gözardı edilemeyeceğinin bir göstergesidir. 


Kur'anda israiloğulları için kullanılan "kelimeleri yerinden oynatırlar" tabiri kitabı oluşturan kelimelerin ne kadar önemli olduğunun göstergesidir. Kelimenin anlamından geri durarak yapılan bir anlam çalışması kişinin kur'andan anlamak istediğini çıkartmak için kullandığı bir yöntem olması hasebiyle doğru sonuçlar vermez. Şurası bir gerçektir'ki, bazı meal yapıcılarının sadece arap dilini bilme becerilerini ortaya koyarak, kur'andan habersiz olarak yaptıkları mealler bir çok yanlışlar barındırmaktadır. Bir kelimenin o  ayette nasıl kullanıldığını bilmek kur'ana hakim olmanın bir gereğidir, kur'ana hakim olmadan çeviri yapan bir kişi o kelimeyi nasıl kullanacağınıda bilemez. Bazı yazılarımızda dile getirmeye çalıştığımız elmalılı hamdi yazır'ın türkçe olarak yazdığı bir tefsiri yine türkçeye yanlış aktaran bir çalışma yapanların olduğu bir memleket olan türkiyede arapçadan türkçeye yapılan çevirilerde görülen hatalarıda belki çok görmemek gerekmektedir. 


                        EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Tevrat'ın Kur'an İle Sağlaması 10 (Yaratılış Bölümü "Kaybolan Kase ")

Tevrat'ın kur'an ile sağlaması başlıklı seri yazılarımıza yusuf as ın kıssasının anlatıldığı bölümler ile devam ediyoruz. 


---------Yaratılış 44. 
                                                               Kaybolan kase

1 Yusuf kâhyasına, “Bu adamların torbalarına taşıyabilecekleri kadar yiyecek doldur” diye buyurdu, “Her birinin parasını torbasının ağzına koy. 2 En küçüğünün torbasına benim gümüş kâsemi ve buğdayının parasını koy.” Kâhya Yusuf'un buyruğunu yerine getirdi.
3 Sabah erkenden adamlar eşekleriyle yolcu edildi. 4 Onlar kentten pek uzaklaşmamıştı ki Yusuf kâhyasına, “Hemen o adamların peşine düş” dedi, “Onlara yetişince, ‘Niçin iyiliğe karşı kötülük yaptınız?’ de, 5 ‘Efendimin şarap içmek, fala bakmak için kullandığı kâse değil mi bu? Bunu yapmakla kötülük ettiniz.’ ” 6 Kâhya onlara yetişip bu sözleri yineledi.
7 Adamlar, “Efendim, neden böyle konuşuyorsun?” dediler, “Bizden uzak olsun, biz kulların böyle şey yapmayız. 8 Torbalarımızın ağzında bulduğumuz paraları Kenan ülkesinden sana geri getirdik. Nasıl efendinin evinden altın ya da gümüş çalarız? 9 Kullarından birinde çıkarsa öldürülsün, geri kalanlar efendimin kölesi olsun.”
10 Kâhya, “Peki, dediğiniz gibi olsun” dedi, “Kimde çıkarsa kölem olacak, geri kalanlar suçsuz sayılacak.” 11 Hemen torbalarını indirip açtılar. 12 Kâhya büyükten küçüğe doğru hepsinin torbasını aradı. Kâse Benyamin'in torbasında çıktı. 13 Kardeşleri üzüntüden giysilerini yırttılar. Sonra torbalarını eşeklerine yükleyip kente geri döndüler.
14 Yahuda'yla kardeşleri Yusuf'un evine geldiğinde, Yusuf daha evdeydi. Önünde yere kapandılar. 15 Yusuf, “Nedir bu yaptığınız?” dedi, “Benim gibi birinin fala bakabileceği aklınıza gelmedi mi?”
16 Yahuda, “Ne diyelim, efendim?” diye karşılık verdi, “Nasıl anlatalım? Kendimizi nasıl temize çıkaralım? Tanrı suçumuzu ortaya çıkardı. Hepimiz köleniz artık, efendim; hem biz hem de kendisinde kâse bulunan kardeşimiz.”
17 Yusuf, “Benden uzak olsun!” dedi, “Yalnız kendisinde kâse bulunan kölem olacak. Siz esenlikle babanızın yanına dönün.”  

Bu bölümde yusuf as kardeşlerine ihtiyaçları olan erzakı verir ve kendi su kabını ve erzakların parasını küçük kardeşinin yükünün içine koydurur. Kur'anda, yükün içine konulan su kabı yusuf as ın değil hükümdarın su kabı olduğu bildirilir. Bu bölümün kur'anda anlatılan ayetlerinin meali şöyledir. 

-----12.70-77.  Yusuf onların yüklerini yükletirken, bir su kabını kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra bir münadi şöyle bağırdı: «Ey kervancılar, siz hırsızsınız!»Geri dönerek, «Ne kaybettiniz?» dediler.«Hükümdarın su kabını kaybettik, onu getirene bir deve yükü mükafat verilecek, buna ben kefil oluyorum» dediler.«Allah'a yemin ederiz ki memleketi ifsat etmeğe gelmediğimizi ve hırsız da olmadığımızı biliyorsunuz» dediler. «Yalancı iseniz, hırsızlığın cezası nedir?» dediler.«Cezası, kimin yükünde bulunursa, ceza olarak ona el konulur; biz zalimleri böyle cezalandırırız» dediler.Yusuf kardeşinin yükünden önce onlarınkini aramaya başladı; sonra kardeşinin yükünden su kabını çıkardı. İşte biz Yusuf'a böyle bir plan kullanmasını vahyettik. Çünkü hükümdarın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı, meğer ki Allah dileye. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her ilim sahibinden üstün bir bilen bulunur.«Çalmışsa, daha önce kardeşi de çalmıştı» dediler. Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı. İçinden, «Durumunuz pek kötüdür; anlattığınızı Allah daha iyi bilir» dedi. 

Kur'anda anlatılan bu bölümde tevrat'ta olmayan, kardeşleri tarafından yusuf as ın da hırsızlık ile suçlanması ve kardeşini alıkoyması için ona öyle bir plan uygulaması aksi takdirde hükümdarın kanunlarındaki hırsızlık suçunun cezasının o şekilde olmadığı bildirilmektedir.  

---------Yahuda Benyamin için Yalvarıyor
18 Yahuda yaklaşıp, “Efendim, lütfen izin ver konuşayım” dedi, “Kuluna öfkelenme. Sen firavunla aynı yetkiye sahipsin. 19 Efendim, biz kullarına sormuştun: ‘Babanız ya da başka kardeşiniz var mı?’ diye. 20 Biz de, ‘Yaşlı bir babamız ve onun yaşlılığında doğan küçük bir kardeşimiz var’ demiştik, ‘O çocuğun kardeşi öldü, kendisi annesinin tek oğlu. Babamız onu çok sever.’
21 “Sen de biz kullarına, ‘O çocuğu bana getirin, gözümle göreyim’ demiştin. 22 Biz de, ‘Çocuk babasından ayrılamaz, ayrılırsa babası ölür’ diye karşılık vermiştik. 23 Sen de biz kullarına, ‘Eğer küçük kardeşiniz sizinle gelmezse, yüzümü bir daha göremezsiniz’ demiştin.
24 “Kulun babamızın yanına döndüğümüzde, söylediklerini ona anlattık. 25 Babamız, ‘Yine gidin, bize biraz yiyecek alın’ dedi. 26 Ama biz, ‘Gidemeyiz’ dedik, ‘Ancak küçük kardeşimiz bizimle gelirse gideriz. Küçük kardeşimiz bizimle olmazsa o adamın yüzünü göremeyiz.’
27 “Babam, biz kullarına, ‘Biliyorsunuz, karım bana iki erkek çocuk doğurdu’ dedi, 28 ‘Biri yanımdan ayrıldı. Besbelli bir hayvan parçaladı, bir daha göremedim onu. 29 Bunu da götürürseniz ve ona bir zarar gelirse, bu acıyla ak saçlı başımı ölüler diyarına götürürsünüz.’
30-31 “Efendim, şimdi babam kulunun yanına döndüğümde çocuk yanımızda olmazsa, babam onu görmeyince ölür. Çünkü onu yaşama bağlayan bu çocuktur. Biz kulların da acı içinde babamızın ak saçlı başını ölüler diyarına indiririz. 32 Ben kulun bu çocuğa kefil oldum. Babama, ‘Onu sana geri getirmezsem, ömrümce kendimi sana karşı suçlu sayarım’ dedim.
33 “Lütfen şimdi çocuğun yerine beni kölen kabul et. Çocuk kardeşleriyle birlikte geri dönsün. 34 O yanımda olmadan babamın yanına nasıl dönerim? Babamın başına gelecek kötülüğe dayanamam.”  

Bu bölümde, kardeşlerinin yusuf as a küçük kardeşlerini bırakması için yaptıkları konuşma anlatılmaktadır. Bu bölüm kur'an ayetlerinde şu şekilde anlatılmaktadır. 

-----12.78-87  Kardeşleri: «Ey Vezir! Onun yaşlanmış, kocamış bir babası vardır. Bizden birini onun yerine al. Doğrusu biz senin iyi davrananlardan olduğunu görüyoruz» dediler.«Maazallah! Biz, malımızı kimde bulmuşsak ancak onu alıkoruz, yoksa haksızlık etmiş oluruz» dedi.Ondan ümitlerini kesince, (meseleyi) gizli görüşmek üzere ayrılıp (bir kenara) çekildiler. Büyükleri dedi ki: «Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en hayırlısıdır. Babanıza dönün ve deyin ki: «Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz.(İstersen) içinde bulunduğumuz şehire (Mısır halkına) ve aralarında geldiğimiz kafileye de sor. Biz gerçekten doğru söylüyoruz.»Yakup: «Sizi nefsiniz bir iş yapmaya sürükledi, artık bana güzelce sabır gerekir; belki Allah hepsini birden bana getirecektir, çünkü O bilendir, hakimdir» dedi. Onlara sırt çevirdi, «Vah, Yusuf'a yazık oldu!» dedi ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık acısını içinde saklıyordu.«Allah'a yemin ederiz ki, Yusuf'u anıp durman seni bitkin düşürecek veya helak olacaksın» dediler.Yakup: «Ben üzüntü ve tasamı yalnız Allah'a açarım. Allah katından, sizin bilmediklerinizi bilirim» dedi.«Ey Oğullarım! Gidin, Yusuf'u ve kardeşini arayın. Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; doğrusu kafirlerden başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez.»  

--------Yaratılış 45.
Yusuf kardeşlerine kim olduğunu açıklıyor  

1 Yusuf adamlarının önünde kendini tutamayıp, “Herkesi çıkarın buradan!” diye bağırdı. Kendini kardeşlerine tanıttığında yanında kimse olmasın istiyordu. 2 O kadar yüksek sesle ağladı ki, Mısırlılar ağlayışını işitti. Bu haber firavunun ev halkına da ulaştı.
3 Yusuf kardeşlerine, “Ben Yusuf'um!” dedi, “Babam yaşıyor mu?” Kardeşleri donup kaldı, yanıt veremediler.
4 Yusuf, “Lütfen bana yaklaşın” dedi. Onlar yaklaşınca Yusuf şöyle devam etti: “Mısır'a sattığınız kardeşiniz Yusuf benim. 5 Beni buraya sattığınız için üzülmeyin. Kendinizi suçlamayın. Tanrı insanlığı korumak için beni önden gönderdi. 6 Çünkü iki yıldır ülkede kıtlık var, beş yıl daha sürecek. Kimse çift süremeyecek, ekin biçemeyecek. 7 Tanrı yeryüzünde soyunuzu korumak ve harika biçimde canınızı kurtarmak için beni önünüzden gönderdi. 8 Beni buraya gönderen siz değilsiniz, Tanrı'dır. Beni firavunun başdanışmanı, sarayının efendisi, bütün Mısır ülkesinin yöneticisi yaptı. 9 Hemen babamın yanına gidin, ona oğlun Yusuf şöyle diyor deyin: ‘Tanrı beni Mısır ülkesine yönetici yaptı. Durma, yanıma gel. 10 Goşen bölgesine yerleşirsin; çocukların, torunların, davarların, sığırların ve sahip olduğun her şeyle birlikte yakınımda olursun. 11 Orada sana bakarım, çünkü kıtlık beş yıl daha sürecek. Yoksa sen de ailen ve sana bağlı olan herkes de perişan olursunuz.’
12 “Hepiniz gözlerinizle görüyorsunuz, kardeşim Benyamin, sen de görüyorsun konuşanın gerçekten ben olduğumu. 13 Mısır'da ne denli güçlü olduğumu ve bütün gördüklerinizi babama anlatın. Babamı hemen buraya getirin.”
14 Sonra kardeşi Benyamin'in boynuna sarılıp ağladı. Benyamin de ağlayarak ona sarıldı. 15 Yusuf ağlayarak bütün kardeşlerini öptü. Sonra kardeşleri onunla konuşmaya başladı.
16 Yusuf'un kardeşlerinin geldiği haberi firavunun sarayına ulaşınca, firavunla görevlileri hoşnut oldu. 17 Firavun Yusuf'a şöyle dedi: “Kardeşlerine de ki, ‘Hayvanlarınızı yükleyip Kenan ülkesine gidin. 18 Babanızı ve ailelerinizi buraya getirin. Size Mısır'ın en iyi topraklarını vereceğim. Ülkenin kaymağını yiyeceksiniz.’ 19 Onlara ayrıca şöyle demeni de buyuruyorum: ‘Çocuklarınızla karılarınız için Mısır'dan arabalar alın, babanızla birlikte buraya gelin. 20 Gözünüz arkada kalmasın, çünkü Mısır'da en iyi ne varsa sizin olacak.’ ”
21 İsrail'in oğulları söyleneni yaptı. Firavunun buyruğu üzerine Yusuf onlara araba ve yol için azık verdi. 22 Hepsine birer kat yedek giysi, Benyamin'e ise üç yüz parça gümüşle beş kat yedek giysi verdi. 23 Böylece babasına Mısır'da en iyi ne varsa hepsiyle yüklü on eşek, yolculuk için buğday, ekmek ve azık yüklü on dişi eşek gönderdi. 24 Kardeşlerini yolcu ederken onlara, “Yolda kavga etmeyin” dedi.
25 Yusuf'un kardeşleri Mısır'dan ayrılıp Kenan ülkesine, babaları Yakup'un yanına döndüler. 26 Ona, “Yusuf yaşıyor!” dediler, “Üstelik Mısır'ın yöneticisi olmuş.” Babaları donup kaldı, onlara inanmadı. 27 Yusuf'un kendilerine bütün söylediklerini anlattılar. Kendisini Mısır'a götürmek için Yusuf'un gönderdiği arabaları görünce, Yakup'un keyfi yerine geldi. 28 “Tamam!” dedi, “Oğlum Yusuf yaşıyor. Ölmeden önce gidip onu göreceğim.”  

Bu bölümde yusuf as kardeşlerine kendini tanıtması anlatılmaktadır, ancak bu tanıtma ile kur'an ın anlattığı tanıtma arasında zaman farkı vardır. Kur'an bu tanıtmayı yusuf as ın kardeşlerinin biri hariç geri dönmesi ve yine mısır ülkesine gelerek yusuf as ın huzuruna çıkmasından sonra olduğunu bildirirken tevrat bu şekilde bir bilgi vermez. Tevrat yusuf as ın babasına mısıra gelmesi için ona araba gönderdiğinden bahsetmesine rağmen kur'anda bu şekilde bir anlatım yoktur. yakub as a sadece gömleğini gönderdiğinden bahseder. Bu bölüm kur'an ayetlerinde şu şekilde anlatılmaktadır.

------12. 88-99  Kardeşleri vezirin yanına vardıklarında: «Ey Vezir! Biz ve çoluk çocuğumuz darlığa uğradık; pek değersiz bir malla geldik; ölçeği bize tam yap ve sadaka ver; Allah sadaka verenleri şüphesiz mükafatlandırır» dediler.«Siz, Yusuf ve kardeşine bilmeden neler yaptığınızın farkında mısınız?» dedi.«Yoksa sen Yusuf musun?» dediler. «Ben Yusuf'um, bu da kardeşim. Allah bize iyilikte bulundu; doğrusu kim kötülükten sakınır ve sabrederse bilsin ki Allah iyi davrananların ecrini katiyen zayi etmez» dedi. .«Allah'a yemin ederiz ki, Allah seni bizden üstün tutmuştur; doğrusu biz suç işlemiştik» dediler.(Yusuf) dedi ki: «Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.»«Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun, (gözleri) görecek duruma gelir. Ve bütün ailenizi bana getirin.» Kervan, memleketlerine dönmek üzere ayrıldığında, babaları: «Doğrusu ben Yusuf'un kokusunu duyuyorum; ne olur bana bunak demeyin» dedi.Çevresindekiler: «Allah'a yemin ederiz ki sen, hala eski şaşkınlığındasın» dediler.Müjdeci gelip, gömleği Yakub'un yüzüne bırakınca, hemen gözleri açıldı. Bunun üzerine Yakub «Ben size, Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum dememiş miydim?» dedi.Oğulları: «Ey Babamız! Suçlarımızın bağışlanmasını dile, bizler hiç şüphesiz suçluyuz» dediler.Yakub: «Rabbim'den bağışlanmanızı dileyeceğim; O şüphesiz bağışlar ve merhamet eder» dedi.Yusuf'un yanına geldiklerinde, o, anasını babasını bağrına bastı, «Allah'ın dileğince, güven içinde Mısır'da yerleşin» dedi.  

--------Yaratılış 46. 

Yakub mısır'a gidiyor
İsrail sahip olduğu her şeyle birlikte yola çıktı. Beer-Şeva'ya varınca, orada babası İshak'ın Tanrısı'na kurbanlar kesti. 2 O gece Tanrı bir görümde İsrail'e, “Yakup, Yakup!” diye seslendi.
Yakup, “Buradayım” diye yanıtladı.
3 Tanrı, “Ben Tanrı'yım, babanın Tanrısı” dedi, “Mısır'a gitmekten çekinme. Soyunu orada büyük bir ulus yapacağım. 4 Seninle birlikte Mısır'a gelecek, soyunu bu ülkeye geri getireceğim. Senin gözlerini Yusuf'un elleri kapayacak.”
5 Yakup Beer-Şeva'dan ayrıldı. Oğulları Yakup'u –İsrail'i– götürmek üzere firavunun gönderdiği arabalara onu, kendi çocuklarıyla karılarını bindirdiler. 6-7 Yakup, bütün ailesini –oğullarını, kızlarını, torunlarını– hayvanlarını ve Kenan ülkesinde kazandığı malları yanına alarak Mısır'a gitti.
8 İsrail'in Mısır'a giden oğullarının –Yakup'la oğullarının– adları şunlardır:
Yakup'un ilk oğlu Ruben.
9 Ruben'in oğulları:
Hanok, Pallu, Hesron, Karmi.
10 Şimon'un oğulları:
Yemuel, Yamin, Ohat, Yakin, Sohar ve Kenanlı bir kadının oğlu Şaul.
11 Levi'nin oğulları:
Gerşon, Kehat, Merari.
12 Yahuda'nın oğulları:
Er, Onan, Şela, Peres, Zerah.
Ancak Er'le Onan Kenan ülkesinde ölmüştü.
Peres'in oğulları:
Hesron, Hamul.
13 İssakar'ın oğulları:
Tola, Puvva, Yov, Şimron.
14 Zevulun'un oğulları:
Seret, Elon, Yahleel.
15 Bunlar Lea'nın Yakup'a doğurduğu oğullardır. Lea onları ve kızı Dina'yı Paddan-Aram'da doğurmuştu. Yakup'un bu oğullarıyla kızları toplam otuz üç kişiydi.
16 Gad'ın oğulları:
Sifyon, Hagi, Şuni, Esbon, Eri, Arodi, Areli.
17 Aşer'in çocukları:
Yimna, Yişva, Yişvi, Beria; kızkardeşleri Serah.
Beria'nın oğulları:
Hever, Malkiel.
18 Bunlar Lavan'ın kızı Lea'ya verdiği Zilpa'nın Yakup'a doğurduğu çocuklardır. Toplam on altı kişiydiler.
19 Yakup'un karısı Rahel'in oğulları:
Yusuf, Benyamin. 20 Yusuf'un Mısır'da On Kenti[a] kâhini Potifera'nın kızı Asenat'tan Manaşşe ve Efrayim adında iki oğlu oldu.
21 Benyamin'in oğulları:
Bala, Beker, Aşbel, Gera, Naaman, Ehi, Roş, Muppim, Huppim, Ard.
22 Bunlar Rahel'in Yakup'a doğurduğu çocuklardır. Toplam on dört kişiydiler.
23 Dan'ın oğlu:
Huşim.
24 Naftali'nin oğulları:
Yahseel, Guni, Yeser, Şillem.
25 Bunlar Lavan'ın, kızı Rahel'e verdiği Bilha'nın Yakup'a doğurduğu çocuklardır. Toplam yedi kişiydiler.
Yakupoğulları Goşen'e Yerleşiyor
26 Oğullarının karıları dışında Yakup'un soyundan gelen ve onunla birlikte Mısır'a gidenler toplam altmış altı kişiydi. Bunların hepsi Yakup'tan olmuştu. 27 Yusuf'un Mısır'da doğan iki oğluyla birlikte Mısır'a göçen Yakup ailesi toplam yetmiş kişiydi.
28 Yakup Goşen yolunu göstermesi için Yahuda'yı önden Yusuf'a gönderdi. Onlar Goşen'e varınca, 29 Yusuf arabasını hazırlayıp babası İsrail'i karşılamak üzere Goşen'e gitti. Babasını görür görmez boynuna sarılıp uzun uzun ağladı.
30 İsrail Yusuf'a, “Yüzünü gördüm ya, artık ölsem de gam yemem” dedi, “Yaşıyorsun!”
31 Yusuf kardeşleriyle babasının ev halkına şöyle dedi: “Gidip firavuna haber vereyim, ‘Kenan ülkesinde yaşayan kardeşlerimle babamın ev halkı yanıma geldi’ diyeyim. 32 Çoban olduğunuzu, hayvancılık yaptığınızı, bu yüzden davarlarınızla sığırlarınızı ve her şeyinizi birlikte getirdiğinizi anlatayım. 33 Firavun sizi çağırıp da, ‘Ne iş yaparsınız?’ diye sorarsa, 34 ‘Atalarımız gibi biz de çocukluktan beri hayvancılık yapıyoruz’ dersiniz. Öyle deyin ki, sizi Goşen bölgesine yerleştirsin. Çünkü Mısırlılar çobanlardan iğrenir.”  

Yakub as ın mısır'a gitmesi tevrat'ta daha teferruatlı anlatılmasına rağmen kur'an bu kısmı şu ayetlerle anlatır. 

-----100-102.Ana babasını tahtın üzerine oturttu, hepsi onun önünde (Allah'a secde edip) eğildiler. O zaman Yusuf: «Babacığım! İşte bu, vaktiyle gördüğüm rüyanın çıkışıdır; Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, sizi çölden getiren Rabbim bana pek çok iyilikte bulundu. Doğrusu Rabbim dilediğine lütufkardır, O şüphesiz bilendir, Hakim'dir» dedi.Rabbim! Bana hükümranlık verdin, rüyaların yorumunu öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaradanı! Dünya ve ahirette işlerimi yoluna koyan sensin; benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat.»İşte bu (Yusuf kıssası) gayb haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Onlar hile yaparak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin (ki bunları bilesin).

17 Mayıs 2012 Perşembe

Kur'anı Teslim Almak Veya kur'ana Teslim Olmak Maide s. 38. Ayeti Üzerindeki Bazı Yaklaşımlar

Muhammed sav in vefatını müteaakip gelişen olaylar sonrası ortaya çıkan akidevi düşüncelerin temelleri, yazımızın başlığı olan "kur'anı teslim almak" düşüncesinin bir eseri olduğu bir gerçektir. Vefatı sonrası gelişen olaylara baktığımız zaman kökü risalet öncesi yüzyıllara dayanan ümeyyeoğulları ve haşimoğulları rekabetinin müslüman olduktan sonrada devam ettiğini görmekteyiz. İktidar mücadelesi şeklinde devam eden bu kavganın temelleri "kur'anı teslim almak" şeklindeki düşüncenin bir eseri olarak "ehlibeyt kültürü"adında dinleştirilmiş bugüne kadar gelmiştir. 

İslam adına ortaya çıkan hangi fırka olursa olsun kendi haklılığına gerekçe için hadisler uydurmaktan veya daha kötüsü kur'an ayetlerini hevalarına göre te'vil etmekten geri durmamışlardır. Günümüze geldiğimiz zaman mevcut fırkaların aynı metod üzerinde devam ettiklerini üzülerek müşahede etmekteyiz.   


Bizi daha üzen , bütün fırka, hizip ,cemaat, şeyh,üstad, ağabeylerin kudukları din anlayışlarını red ederek "sadece kur'an" diyenlerin, yazının başlığı olan , "kur'anı teslim almak" şeklindeki bir anlayış ile kur'an okumalarıdır, halbuki mü'min olmanın gereği "kur'ana teslim olmaktır". Kur'an dışı düşünceler ile kur'ana bakan bu düşünce sahipleri kur'anı, kur'andan anlamak yerine kur'anı "izmlerden" anlamak metodunu seçmişlerdir. 

Bu yazımızda bu tür düşüncenin bir uzantısı olarak maide s. 38. ayetindenki hırsızlık cezası için öngörülen el kesme cezasının hakiki anlamda olmayıp mecazi bir anlamı olduğu , ayeti bu şekilde anlamak gerektiğini ileri sürmektedirler.Bu düşünceleri ileri sürenler, sanki kur'an dün indirilen bir kitap ve daha önceden yapılan uygulamalar tamamen  gözardı edilmesi gerekirmiş gibi bir tutum içindedirler. Biz bu konudaki rivayetleri ileri sürerek ayeti anlamak yerine "kur'ana teslim olmak" metodu içinde ayeti anlamaya çalışacağı.Önce ilgili ayetin mealini verelim. 


Ves sâriku ves sârikatu faktaû eydiyehumâ cezâen bimâ kesebâ nekâlen minallâh(minallâhi) vallâhu azîzun hakîm(hakîmun).
 5.38- Erkek hırsız ve kadın hırsızın, yaptıklarından ötürü Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak,  ikisinin ellerini kesin. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir.

Bu ayetin hakiki manada bir el kesmekten bahsetmediği , ayetteki "el" veya "kesmek" kelimesinin kur'anda başka ayetlerde mecaz olarak kullanılmasından yola çıkarak bu ayettteki el kesmekten maksadın hırsızlık yapacak yolları kesmektir şeklinde bir iddianın dillendirilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Kur'an ayetlerinde bir kelimenin hakiki veya mecaz anlamda kullanıldığının anlaşılması ayetin bütünlüğü veya siyak sibak içinde kolayca anlaşılabilir. Bu ayet acaba mecazi bir anlamada anlaşılabilirmi? şeklinde sorulan bir sorunun cevabını şu şekilde arayabiliriz.   


Ayetin metnindeki , " NEKALEN" kelimesi anlam olarak, "işlediği bir suçtan dolayı başkasını benzerini işlemekten çevirip yada medar-ı ibret olacak bir şey yapmak ( elmüfredat s. 1485) tır. Bu kelime bakara s. 66 ayetinde cumartesi yasağını çiğneyen israiloğullarının akıbeti ile ilgili olarak , zariyat s. 25. ayetinde firavun'un akıbeti ile ilgili olarak'da kullanılmaktadır. Hırsızlığa verilen cezanın aleme ibret olacak bir ceza ve o cezayı görenlerin hırsızlık yapmalarını caydırıcı bir ceza olması bu kelime ile ifade edilmektedir. Ayetteki el kesme eğer mecazi olarak kullanılmış olsaydı ibret verici bir ceza olması olarak ifade edilmesinin ne gereği vardı?. 


Yine aynı ayetin metnindeki, "EYDİYEHÜMA" ( ikisinin ellerini) kelimesindeki "eydiye" kelimesinin çoğul olarak kullanılmasından yola çıkılarak insanda iki el olduğu ve çoğul olarak kullanılmasının hakiki bir el kesme olarak değil mecaz olarak anlaşılması gerektiğini ileri sürmektedirler. Sayın hakkı yılmaz maide s. 38 . ayetinin mealini yaparken bunun mecaz olduğundan yola çıkarak mealine parantez açarak ( ikiden çok el) şeklinde bir ilave yapmıştır. Bu konu ile ilgili olarak sayın Soner Gündüzöz'ün "KUR’ÂN’DA YERLEŞİK GRAMER KURALLARINA AYKIRI DİL YAPILARI VE KUR’ÂN’IN LEHÇE HARİTASI ÜZERİNE BİR İNCELEME"adlı makalesinde şunları bulmaktayız.
 "
Tesniye yerine cemînin kullanılması: Kur’ân’da ruhsat kabilinden olan kullanımlardan biri de tesniye yerine ceminin kullanılmasıdır. Örneğin والسَّارِقُ و السَّارِقَةُ فَاْقْطَعُوا أيْدِيهما   âyetinde[i] يَدَيْهِما denmemiştir. Aynı şekilde إنْ تَتُوبا إلَى الله فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُما âyetinde[ii] de iki kişiye âit kalpler çoğul kalıbıyla gelmiştir. Arapların insan vücudu ile ilgili tesniyelerde bu kullanım şekline baş vurdukları söylenir.[iii] el-Ferrâ (ö.207/822) “İnsanın organları iki ya da daha çok bir şeye muzâf kılınsa bu organlar çoğul olarak anılır.” der. “ هَشَمْتُ رُؤُوسَهُما / başlarını yardım.” denir. Bu tür kullanımlar insan organlarını dışında da görülür. İki kişiye onların birer hanımlarını kastederek “خَلَّيْتُما نِسَائكما / hanımlarınızı terk ettiniz.” ya da iki kişiye “خَرَقْتُما قُمُصَكُما / gömleklerinizi yırttınız.” denilebilir[iv].


[i]Mâide, 5/41.
[ii]Tahrîm, 66/4.
[iii]Ebû ‘Ubeyde, Mecâzu’l-Kur’an, I, 166.
[iv]el-Ahfeş, Meâ ‘nî’l-Kur’ân, I, 306-307. 
Sayın gündüzöz'ün makalesinde , tesniye yerine cemi kullanılmasının insan vücudu ile ilgili olarak arap dilinde kullanılmış olduğunu görmekteyiz, nitekim bu şekil bir kullanım tahrim s. 44. ayetinde yine insan vucüdu ile ilgili olarak karşımıza çıkmaktadır. Arap dili üzerinde uzman olan sayın hakkı yılmaz'ın bu kaideyi nasıl görmediği yoksa görmek istemediğimi soru işaretidir. Sayın yazarın maide s. 38. ayeti için aklına gelen parantezin tahrim s. 4 . ayetinde neden görmediği yine ayrı bir soru işaretidir.  Sayın hakkı yılmaz'ın maide s. 38. ayetinde geçen "EYDİYEHÜMA" ve tahrim s. 4. ayetinde geçen "GULUBEKÜMA" kelimelerinin kalıp olarak aynı olmalarına rağmen bu ayetlere verdiği meal kendi çelişkisini ortaya koymaktadır. 

-----5.38. Hırsız erkek ve hırsız kadın; bunların yaptıklarına karşılık, Allah'tan bir engelleyici uygulama olarak hemen ikisinin de gücünü/ellerini [ikiden çok el] kesin. Ve Allah, Azîz'dir, Hakîm'dir
-----66.4  Eğer ikiniz, Allah'a tövbe ederseniz... –çünkü kesinlikle ikinizin kalbi kaydı.– Yok eğer o'na [peygamber'e] karşı dayanışmaya girerseniz, hiç kuşkusuz bizzat Allah o'na Mevlâ'dır [yardımcıdır, destekçisidir, koruyucudur, yol göstericidir], Cibrîl ve iman edenlerin sâlihleri de. Ve bunlardan sonra melekler de o'na arka çıkarlar.

Sayın yazar maide s. 38. ayetinde gördüğü çoğul kelimeyi tahrim s. 4. ayetinde görmeyerek ön kabuller dorultusunda yapılan bir okumanın örneklerini sergilemiştir. 


 Maide s. 33. ayetinde"Allah ve resulu ile savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara ahirette büyük azab vardır." şeklinde geçen ayet maide s. 38 . ayet benzeri olarak el keslimesinden bahsetmektedir. Ancak bu ayet ile ilgili olarak, "bu ayet mecazidir" şeklinde bit yoruma rastlayamıyoruz. Bu ayette gördüğümüz ceza şeklini firavun iman eden büyücüleri içinde kullanırken oradada " mecaz bir anlatımdır" şeklinde herhangi bir yorum göremiyoruz, çünkü mecaz olarak anlamaya ilişkin en ufak bir karine dahi yoktur, yine aynı şekilde maide s. 38. ayet içinde " mecazdır" şeklindeki ifadeleri kur'an bütünlüğü içinde değerlendirdiğimiz zaman haklı bulmak mümkün değildir. 


                                     YUSUF SURESİNDEKİ HIRSIZLIK CEZASI

Hırsızlık cezası ile ilgili olarak, yusuf as ın kıssası içinde anlatılan ve  kardeşini alıkoymak için hükümdarın su kabını alıkoymak istediği kardeşinin yükünün içine koydurması ve yakaladıkları zaman "sizde hırsızın cezası nedir?" şeklindeki soruya verilen cevabın hırsızlığın bugünde olması gereken cezasının bu olduğu şeklinde bir düşüncenin dile getirildiğinede şahid oluyoruz.

-----12.074-75 «Yalancı iseniz, hırsızlığın cezası nedir?» dediler.«Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o (şahsa el koymak) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız» dediler. .

Öncelikle böyle bir düşünce kur'an için ve Allah cc için çelişki iddiasıdır. Allah cc kitabında iki farklı ceza öngörmesi kitabın çelişkisizliğinin reddi demektir. "Kuran'ı durup düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah'tan başkasından gelseydi, onda çok aykırılıklar bulurlardı." mealindeki nisa s. 82. ayetine muhalif olarak kur'anda iki farklı ceza iddiası sadece maide s.deki ayetin reddi için geçerli bir düşünce değil aksine düşünce sahibini daha vahim düşüncelere kapı açacak bir yoldur. Yakub as ın hayatta olması hırsızlık cezasının ona veya daha önceki elçilere indirilen vahiyde "alıkonulmak" şeklinde bir karşılığının olduğu şeklindeki bir çıkarım doğru bir çıkarım değildir. Yakub as ve oğlu yusuf as da birer elçidir ve ikisi hayattadır, yusuf as bulunduğu ülkenin bütün kurallarına hakim olan birisi değildir , bunu " Yusuf kardeşinin yükünden önce onlarınkini aramaya başladı; sonra kardeşinin yükünden su kabını çıkardı. İşte biz Yusuf'a böyle bir plan kullanmasını vahyettik. Çünkü hükümdarın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı, meğer ki Allah dileye. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her ilim sahibinden üstün bir bilen bulunur." mealindeki 76. ayetten anlıyoruz. Eğer yusuf as bulunduğu ülkenin kanunlarına uymak ile kayıtlıysa yakub as ın oğullarıda bulundukları ülkenin kanunları ile neden kayıtlı olmasınlar. Buradan, yusuf as ile kardeşlerinin iki ayrı yönetim mekanızması ile kayıtlı oldukları çıkarılabilir,çünkü hırsızlığın aynı ülke içinde iki farklı cezasının olması akla muhaldir. 


Velevki hırsızlığın cezası daha önce el kesme haricinde bir ceza idi, kur'anın nüzulu ile bu cezanın değişmesi ile biz bir kul olarak Allah cc ye " önceden böyle idi şimdi neden böyle yaptın?" şeklinde bir soru cüretinde bulunabilirmiyiz?. Böyle bir sorgulama veya itiraz nahl s. 101. de"Bir ayetin yerini başka bir ayetle değiştirdiğimizde, ki Allah ne indirdiğini gayet iyi bilir onlar, «Sen sadece uyduruyorsun» derler. Hayır, öyle değildir, ama onların çoğu bunu bilmezler."mealindeki ayette buyurulduğu gibi Allah cc için " ne indirdiğini bilmiyor" veya elçisi için " sen ancak uyduruyorsun" demek anlamına gelir. ", yaptığından sorumlu değildir, onlar ise sorumlu tutulacaklardır." mealindeki enbiya s. 23. ayetini unutmadan kur'anı anlamaya çalışmak mü'minlerin görevidir.  


Sonuç olarak "kur'anı teslim almak" veya "kur'ana teslim olmak" şeklinde iki farklı yol ile anlaşılmaya çalışılan kur'an ayetlerinden olan maide s. 38 . ayeti ile ilgili olarak ortaya konulan düşüncelerden olan bu ayetin hakiki anlamda el kesme değil mecazi anlamda bir el kesme olduğu yolundaki düşünceleri "kur'ana teslim olmak" metodu ile okuduğumuz zaman doğru bir düşünce olmadığı açıktır. Eziklik psikolojisinin tezahürlerinden olan ve başkalarının bu tür ayetler üzerinde yaptıkları spekülasyonların etkisinde kalınarak eğilip bükülmeye çalışılan kur'an kavram ve kelimeleri kur'an bütünlüğünde okunduğu takdirde bizlere doğru bir anlam verebilir. Bizlerin Allah cc den başkasına verilecek hesabımız olmayıp kitabımızın doğruluğunu başkalarına onaylatmak için ayetleri eğip bükmeye ihtiyacımızda yoktur, aksine böyle bir davranış bizleri mü'min olma durumundan çıkarır. Allah cc nin kitabı sadece onun bak dediği yerden bakılmalı ve öyle anlaşılmalı ve "insanlardan korkmayın benden korkun"(maide s.44) emri hatırdan çıkarılmamalıdır. 


                         EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.


























                                                       




14 Mayıs 2012 Pazartesi

Tevrat'ın Kur'an İle Sağlaması 9(Yaratılış Bölümü "Yusufun Kardeşleri Mısır'a Gidiyor ")

Tevrat'ın kur'an ile sağlaması başlıklı seri yazılarımıza yusuf as ın kıssasının anlatıldığı bölümler ile devam ediyoruz.  


--------Yaratılış 42. 

Yusuf'un Kardeşleri Mısır'a Gidiyor
1 Yakup Mısır'da buğday olduğunu öğrenince, oğullarına, “Neden birbirinize bakıp duruyorsunuz?” dedi, 2 “Mısır'da buğday olduğunu duydum. Gidin, satın alın ki, yaşayalım, yoksa öleceğiz.”
3 Böylece Yusuf'un on kardeşi buğday almak için Mısır'a gittiler. 4 Ancak Yakup Yusuf'un kardeşi Benyamin'i onlarla birlikte göndermedi, çünkü oğlunun başına bir şey gelmesinden korkuyordu. 5 Buğday satın almaya gelenler arasında İsrail'in oğulları da vardı. Çünkü Kenan ülkesinde de kıtlık hüküm sürüyordu.
6 Yusuf ülkenin yöneticisiydi, herkese o buğday satıyordu. Kardeşleri gelip onun önünde yere kapandılar. 7 Yusuf kardeşlerini görünce tanıdı. Ama onlara yabancı gibi davranarak sert konuştu: “Nereden geliyorsunuz?”
“Kenan ülkesinden” diye yanıtladılar, “Yiyecek satın almaya geldik.”
8 Yusuf kardeşlerini tanıdıysa da kardeşleri onu tanımadılar. 9 Yusuf onlarla ilgili düşlerini anımsayarak, “Siz casussunuz” dedi, “Ülkenin zayıf noktalarını öğrenmeye geldiniz.”
10 “Aman, efendim” diye karşılık verdiler, “Biz kulların yalnızca yiyecek satın almaya geldik. 11 Hepimiz aynı babanın çocuklarıyız. Biz kulların dürüst insanlarız, casus değiliz.”
12 Yusuf, “Hayır!” dedi, “Siz ülkenin zayıf noktalarını öğrenmeye geldiniz.”
13 Kardeşleri, “Biz kulların on iki kardeşiz” dediler, “Hepimiz Kenan ülkesinde yaşayan aynı babanın çocuklarıyız. En küçüğümüz babamızın yanında kaldı, biri de kayboldu.”
14 Yusuf, “Söylediğim gibi” dedi, “Casussunuz siz. 15 Sizi sınayacağım. Firavunun başına ant içerim. Küçük kardeşiniz de gelmedikçe, buradan ayrılamazsınız. 16 Aranızdan birini gönderin, kardeşinizi getirsin. Geri kalanlarınız göz altına alınacak. Anlattıklarınız doğru mu, değil mi, sizi sınayacağız. Değilse, firavunun başına ant içerim ki casussunuz.” 17 Üç gün onları göz altında tuttu.
18 Üçüncü gün, “Bir koşulla canınızı bağışlarım” dedi, “Ben Tanrı'dan korkarım. 19 Dürüst olduğunuzu kanıtlamak için, içinizden biri göz altında tutulduğunuz evde kalsın, ötekiler gidip aç kalan ailenize buğday götürsün. 20 Sonra küçük kardeşinizi bana getirin. Böylece anlattıklarınızın doğru olup olmadığı ortaya çıkar, ölümden kurtulursunuz.”
Kabul ettiler. 21 Birbirlerine, “Besbelli kardeşimize yaptığımızın cezasını çekiyoruz” dediler, “Bize yalvardığında nasıl sıkıntı çektiğini gördük, ama dinlemedik. Bu sıkıntı onun için başımıza geldi.”
22 Ruben, “Çocuğa zarar vermeyin diye sizi uyarmadım mı?” dedi, “Ama dinlemediniz. İşte şimdi kanının hesabı soruluyor.” 23 Yusuf'un konuştuklarını anladığını farketmediler, çünkü onunla çevirmen aracılığıyla konuşuyorlardı.
24 Yusuf kardeşlerinden ayrılıp ağlamaya başladı. Sonra dönüp onlarla konuştu. Aralarından Şimon'u alarak ötekilerin gözleri önünde bağladı. 25 Sonra torbalarına buğday doldurulmasını, paralarının torbalarına geri konulmasını, yol için kendilerine azık verilmesini buyurdu. Bunlar yapıldıktan sonra 26 buğdayları eşeklerine yükleyip oradan ayrıldılar.
27 Konakladıkları yerde içlerinden biri eşeğine yem vermek için torbasını açınca parasını gördü. Para torbanın ağzına konmuştu. 28 Kardeşlerine, “Paramı geri vermişler” diye seslendi, “İşte torbamda!” Yürekleri yerinden oynadı. Titreyerek birbirlerine, “Tanrı'nın bize bu yaptığı nedir?” dediler.
29 Kenan ülkesine, babaları Yakup'un yanına varınca, başlarına gelenleri ona anlattılar: 30 “Mısır'ın yöneticisi bizimle sert konuştu. Bize casusmuşuz gibi davrandı. 31 Ona, ‘Biz dürüst insanlarız’ dedik, ‘Casus değiliz. 32 Hepimiz aynı babanın çocuklarıyız. On iki kardeşiz; biri kayboldu, en küçüğü de Kenan ülkesinde, babamızın yanında.’
33 “Ülkenin yöneticisi, ‘Dürüst olduğunuzu şöyle anlayabilirim’ dedi, ‘Kardeşlerinizden birini yanımda bırakın, buğdayı alıp aç kalan ailelerinize götürün. 34 Küçük kardeşinizi de bana getirin. O zaman casus olmadığınızı, dürüst insanlar olduğunuzu anlar, kardeşinizi size geri veririm. Ülkede ticaret yapabilirsiniz.’ ”
35 Torbalarını boşaltınca, hepsi para kesesini torbasında buldu. Para keselerini görünce hem kendileri hem babaları korkuya kapıldı. 36 Yakup, “Beni çocuklarımdan yoksun bırakıyorsunuz” dedi, “Yusuf yok, Şimon yok. Şimdi de Benyamin'i götürmek istiyorsunuz. Sıkıntıyı çeken hep benim.”
37 Ruben babasına, “Benyamin'i geri getirmezsem, iki oğlumu öldür” dedi, “Onu bana teslim et, ben sana geri getireceğim.”
38 Ama Yakup, “Oğlumu sizinle göndermeyeceğim” dedi, “Çünkü kardeşi öldü, yalnız o kaldı. Yolda ona bir zarar gelirse, bu acıyla ak saçlı başımı ölüler diyarına götürürsünüz.”

Bu bölümde kıtlık başlamış ve yusuf as ın kardeşleri erzak temin etmek için mısır'a gelmişlerdir.Yusuf as gelenlerin kardeşleri olduğunu bilir fakat kardeşleri yusuf as ı tanımazlar. Kur'an da bahsedilmemesine rağmen yusuf as kardeşlerini casuslukla suçlayarak babalarının yanında kalan kardeşlerini getirmelerini ister. Yusuf as ın kardeşlerinden birini rehin aldığı yazılan tevrat'a karşılık kuran da böyle bir rehin alınmadan bahsetmez.Kur'an da, erzak almak için getirdikleri ücretin yükleri içine konmalarından aynı şekilde bahsedilmesine rağmen, ücretlerinin yüklerine konulduğunu görmeleri tevrat'ta yakub as ın yanına gelmeden mola verdikleri yerde gördüklerinin anlatılmasına rağmen kur'an bunun yakub  as ın yanına geldikten sonra görüldüğünü söyler. Tevrat'ta bu şekilde anlatılan bölüm kur'anda ise şu mealdeki ayetlerde anlatılmaktadır. 


-----12.58-68  Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler. Kendisini tanımadıkları halde o onları tanıdı.Onların yüklerini hazırlatınca şöyle dedi: «Baba bir kardeşinizi bana getirin. Sizlere ölçüyü bol tuttuğumu ve benim misafir konuklayanların en iyisi olduğumu görmüyor musunuz?»Eğer onu bana getirmezseniz bundan böyle benden bir ölçek bile alamazsınız ve bana artık yaklaşmayın da.»Kardeşleri: «Babasını ikna etmeye çalışacağız ve her halde bunu yaparız» dediler.Yusuf adamlarına: «Karşılık olarak getirdiklerini de yüklerine koyun. Belki ailelerine varınca, onu anlarlar da bir daha dönerler» dedi.Babalarına döndüklerinde, «Ey babamız! Bize yiyecek yasak edildi, kardeşimizi bizimle beraber gönder de yiyecek alalım. Onu elbette koruruz» dediler.«Daha önce kardeşini size emanet ettiğim gibi, şimdi onu emanet eder miyim? Ama Allah en iyi koruyandır, O merhametlilerin merhametlisidir» dedi. Yüklerini açınca karşılık olarak götürdükleri mallarının kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler. «Ey babamız! Daha ne isteriz; işte mallarımız da bize iade edilmiş; ailemize onunla yine yiyecek getirir, kardeşimizi de korur ve bir deve yükü de artırmış oluruz; esasen bu az bir şeydir» dediler.Babaları: «Hepiniz helak olmadıkça onu bana geri getireceğinize dair Allah'a karşı sağlam bir söz vermezseniz, sizinle göndermeyeceğim» dedi. Söz verdiklerinde: «Sözümüze Allah vekildir» dedi.Babaları: «Oğullarım! Tek bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah katında size bir faydam olmaz, hüküm ancak Allah'ındır, O'na güvendim, güvenenler de O'na güvensinler» dedi.Babalarının emrettiği gibi girdiler. Esasen bu, Allah katında onlara bir fayda sağlamazdı, ancak Yakub içindeki arzuyu ortaya koymuş oldu. O, şüphesiz kendisine öğrettiğimizi bilir fakat insanların çoğu bilmezler.

               *******************************************************************
--------Yaratılış 43.
Mısır'a İkinci Yolculuk
1 Kenan ülkesinde kıtlık şiddetlenmişti. 2 Mısır'dan getirilen buğday tükenince Yakup, oğullarına, “Yine gidin, bize biraz yiyecek alın” dedi.
3 Yahuda, “Adam bizi sıkı sıkı uyardı” diye karşılık verdi, “ ‘Kardeşiniz sizinle birlikte gelmezse, yüzümü göremezsiniz’ dedi. 4 Kardeşimizi bizimle gönderirsen, gider sana yiyecek alırız. 5 Göndermezsen gitmeyiz. Çünkü o adam, ‘Kardeşinizi birlikte getirmezseniz, yüzümü göremezsiniz’ dedi.”
6 İsrail, “Niçin adama bir kardeşiniz daha olduğunu söyleyerek bana bu kötülüğü yaptınız?” dedi.
7 Şöyle yanıtladılar: “Adam, ‘Babanız hâlâ yaşıyor mu? Başka kardeşiniz var mı?’ diye sordu. Bizimle ve akrabalarımızla ilgili öyle sorular sordu ki, yanıt vermek zorunda kaldık. Kardeşinizi getirin diyeceğini nereden bilebilirdik?”
8 Yahuda, babası İsrail'e, “Çocuğu benimle gönder, gidelim” dedi, “Sen de biz de yavrularımız da ölmez, yaşarız. 9 Ona ben kefil oluyorum. Beni sorumlu say. Eğer onu geri getirmez, önüne çıkarmazsam, ömrümce sana karşı suçlu sayılayım. 10 Çünkü gecikmeseydik, şimdiye dek iki kez gidip gelmiş olurduk.”
11 Bunun üzerine İsrail, “Öyleyse gidin” dedi, “Yalnız, torbalarınıza bu ülkenin en iyi ürünlerinden biraz pelesenk, biraz bal, kitre, laden, fıstık, badem koyun, Mısır'ın yöneticisine armağan olarak götürün. 12 Yanınıza iki kat para alın. Torbalarınızın ağzına konan parayı geri götürün. Belki bir yanlışlık olmuştur. 13 Kardeşinizi alıp gidin, o adamın yanına dönün. 14 Her Şeye Gücü Yeten Tanrı, adamın yüreğine size karşı merhamet koysun da, adam öbür kardeşinizle Benyamin'i size geri versin. Bana gelince, çocuklarımdan yoksun kalacaksam kalayım.”
15 Böylece kardeşler yanlarına armağanlar, iki kat para ve Benyamin'i alarak hemen Mısır'a gidip Yusuf'un huzuruna çıktılar. 16 Yusuf Benyamin'i yanlarında görünce, kâhyasına, “Bu adamları eve götür” dedi, “Bir hayvan kesip hazırla. Çünkü öğlen benimle birlikte yemek yiyecekler.”
17 Kâhya Yusuf'un buyurduğu gibi onları Yusuf'un evine götürdü. 18 Ne var ki kardeşleri Yusuf'un evine götürüldükleri için korktular. “İlk gelişimizde torbalarımıza konan para yüzünden götürülüyoruz galiba!” dediler, “Bize saldırıp egemen olmak, bizi köle edip eşeklerimizi almak istiyor.”
19 Yusuf'un kâhyasına yaklaşıp evin kapısında onunla konuştular: 20 “Aman, efendim!” dediler, “Buraya ilk kez yiyecek satın almaya gelmiştik. 21 Konakladığımız yerde torbalarımızı açınca, bir de baktık ki, paramız eksiksiz olarak torbalarımızın ağzına konmuş. Onu size geri getirdik. 22 Ayrıca yeniden yiyecek almak için yanımıza başka para da aldık. Paraları torbalarımıza kimin koyduğunu bilmiyoruz.”
23 Kâhya, “Merak etmeyin” dedi, “Korkmanıza gerek yok. Parayı Tanrınız, babanızın Tanrısı torbalarınıza koydurmuş. Ben paranızı aldım.” Sonra Şimon'u onlara getirdi.
24 Kâhya onları Yusuf'un evine götürüp ayaklarını yıkamaları için su getirdi, eşeklerine yem verdi. 25 Kardeşler öğlene, Yusuf'un geleceği saate kadar armağanlarını hazırladılar. Çünkü orada yemek yiyeceklerini duymuşlardı.
26 Yusuf eve gelince, getirdikleri armağanları kendisine sunup önünde yere kapandılar. 27 Yusuf hatırlarını sorduktan sonra, “Bana sözünü ettiğiniz yaşlı babanız iyi mi?” dedi, “Hâlâ yaşıyor mu?”
28 Kardeşleri, “Babamız kulun iyi” diye yanıtladılar, “Hâlâ yaşıyor.” Sonra saygıyla eğilip yere kapandılar.
29 Yusuf göz gezdirirken kendisiyle aynı anneden olan kardeşi Benyamin'i gördü. “Bana sözünü ettiğiniz küçük kardeşiniz bu mu?” dedi, “Tanrı sana lütfetsin, oğlum.” 30 Sonra hemen oradan ayrıldı, çünkü kardeşini görünce yüreği sızlamıştı. Ağlayacak bir yer aradı. Odasına girip orada ağladı.
31 Yüzünü yıkadıktan sonra dışarı çıktı. Kendisini toparlayarak, “Yemeği getirin” dedi.
32 Yusuf'a ayrı, kardeşlerine ayrı, Yusuf'la yemek yiyen Mısırlılar'a ayrı hizmet edildi. Çünkü Mısırlılar İbraniler'le birlikte yemek yemez, bunu iğrenç sayarlardı. 33 Kardeşleri Yusuf'un önünde büyükten küçüğe doğru yaş sırasına göre oturdular. Şaşkın şaşkın birbirlerine baktılar. 34 Yusuf'un masasından onlara yemek dağıtıldı. Benyamin'in payı ötekilerden beş kat fazlaydı. İçtiler, birlikte hoş vakit geçirdiler.   

Bu bölümde yusuf as ın kardeşi ile buluşması anlatılmaktadır, aynı bölüm kur'anda tek bir ayette şu mealde anlatılır. 

-----12.69 Yusuf'un yanına girdiklerinde, kardeşini bağrına bastı ve: «Ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına artık üzülme» dedi.