İnsanlar için vaz edilmiş yaşam sistemleri ve düşüncelerin, insanlar tarafından rağbet görebilmesinin yolu , o düşünce ve sistemlerin yaşayan insanın sorunlarına çareler sunmasından geçmektedir. Sunulan bu çareler elbette doğru veya yanlış olabilir , ancak asıl önemli olan nokta , bu sistem ve düşüncelerin yaşayan insanın bilgi ve kültürüne uygun söylem üreterek , insanlara cazip ve çekici gelebilmesidir.
Allah (c.c), insanların tek Rab ve İlahı olması nedeniyle , yaşayan insanların hayat içindeki tabi olmaları gereken kuralları vaz etme yetkisinin kendisinde olduğunu beyan ederek , bu kuralları genel hatları ile elçiler aracılığı ile bildirmiştir. "İslam" , Allah (c.c) nin bizler için seçtiği ve bundan başka hiç bir sistemi kabul etmeyeceği dinin adı olarak, son elçi ile kuralları tamamlanmış bir dindir.
Allah (c.c) bizlerden bunun dışında başka bir din yani yaşam ve düşünce sistemi arayışına gitmememizi, ve kendisinin vaz etmiş olduğu bu sistemin insanlar için yeterli olduğunu söylemesine rağmen , insanların bir çoğu başka dinler yani başka yaşam sistemleri vaz etmeye veya başka sistemlere tabi olmaya devam etmektedirler.
Bu noktada ortaya çıkan sorun şu dur ; İnsanlar Allah (c.c) nin kendileri için önerdiği yaşam sistemi yani İslam dinini neden kabul etmeyerek, başka dinlere yani sistemlere yöneliyorlar ?.
Bu soruya pek çok farklı noktalardan bakılarak cevap verilebilir . Yazımızda bu sorunun cevabı, insanlara Allah (c.c) nin önerdiği sistemin , kendisine "Ben Müslümanın" diyenler tarafından, yaşayan insanların ihtiyaçlarına uygun bir söylem şeklinde sunulmadığı üzerinden bakılarak, "İslam Dini" adı altında biz Müslümanlar tarafından yaşanan dinin, insanlığın sorunlarına dair bir söylem üretemediği, ve bunun suçlusunun dinin kendisinin değil , bu dine bağlı olduğunu iddia edenler olduğu merkeze alınarak verilmeye, ve bu noktadaki, bazı sorunlar ele alınmaya çalışılacaktır.
[003.110] Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman
edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu.
İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.
"Ben Müslümanım" diyen bir kişi , kendisine Allah (c.c) tarafından yüklenmiş olan bazı görev ve sorumlulukları kabul etmiş sayılarak , bu görevleri yerine getirmek mecburiyetindedir. Bunun aksi bir durumun kişiyi, dünya ve ahiret hayatında sıkıntılı bir duruma düşüreceği belirtilmiştir.
[008.039] Fitne kalmayıp din de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla
savaşın. Eğer vazgeçerlerse; muhakkak ki Allah, yaptıklarını görendir.
Enfal s. 39. ayetinde "Din yalnız Allah için oluncaya" kadar ibaresi ile bizlere, yüklendiğimiz bir görev haber verilmektedir. "Din" kavramının tarifinin kısaca , "İnsanların yaşamları içinde tabi oldukları kurallar bütünü" olduğu göz önüne alındığında , Dünya üzerinde yaşayan insanların sadece Allah (c.c) nin dini olan İslama tabi olmaları için çalışmak gibi bir görevimiz olduğu anlaşılmaktadır.
Bu noktada ,"Neden Allah'ın dışındakilerin dini değil de , sadece Allah (c.c) nin dininin yeryüzünde hakim olması gerekmektedir?" sorusunun cevabının verilmesi gerekmektedir.
[021.022] Eğer o ikisinde (gökler ile yerde) Allah'tan başka ilâhlar olsa
idi elbette ikisi de fesada uğrardı. Arş'ın rabbi olan Allah, Onların vasfettikleri şeylerden münezzehtir.
Bu sorunun cevabını Enbiya s. 22. ayette bulmaktayız. Dünya tarihi , Allah (c.c) dışında ilahlık iddiasında olanların , bu amaç uğruna dökmüş oldukları kan gözyaşı ve zulüm örnekleri ile dolu olup , şu anda yaşadığımız dünyada dönen olaylar aynı iddianın sonucunda çıkan olaylar sonucu dökülen mazlumların kan ve gözyaşı selinde boğulmaktadır.
Sahte ilahların savaşında en fazla zarar gören kesim olan mazlumlar, kendilerini bu tür savaşlar arasında ezilmekten , kan , gözyaşı ve zulüm görmekten kurtaracak bir sistem beklentisi içindedirler. İnsanlara bu kurtuluşu vaat eden sistemlerin hepsi , başka bir sahte ilah adayının önermesi olup , bu sistemler hayata geçtiği zaman meydana gelen durum, aynı kaosun devamından başka bir şey olmamaktadır.
Bu noktada biz Müslümanların devreye girerek , dünyanın bu gidişine "Dur" diyebilecek bir sistemin , insanların tek Rab ve İlahı olan Allah (c.c) tarafından önerilmiş olduğunu anlatmak için harekete geçmemiz gerekmektedir.
Kur'anın tüm zamanlar için geçerli olan adalet , infak , zengini daha zengin fakiri daha fakir yapma esasına dayanmayan bir iktisadi hayat , zalimlere karşı olmak , mazlumların yanında olmak , dengeli bir hayat , ahlaki çözülmelere karşı olan , insan hayatına değer veren , insan dışındaki canlı hayatına saygı duyan temel düsturlarının, dünyada yaşayan ve fesat düzenlerinde yaşamaktan bıkmış olan insanlara anlatılması gerekmektedir.
İşte olay burada düğümlenmektedir ;
"Kendisi himmete muhtaç bir dede , nerde kaldı gayrıya himmet ede" misali , Maalesef kendisine "Ben Müslümanım" diyenlerin büyük bir bölümü, mensup olduğu dinin böyle düsturları olduğundan bile habersizdir. Dünya üzerinde yaşayan bir çok Müslüman, kendisini sahte ilah ve rablerin ihdas ettiği sistemlere teslim etmiş bir vaziyette , daha kötüsü o sistemlerden bırakın rahatsızlık duymayı , celladına aşık köleler misali o sistemlerden memnun bir vaziyette hayatını sürdürmektedir.
Müslümanların kendileri başta olmak üzere , mensup oldukları dinin yaşanan hayata ve dünyanın bozuk gidişatına dair bir söylemi olduğunu öğrenerek , sonra bu söylemi insanlığa yayarak , çarenin Allah (c.c) nin dini olan İslamda olduğunu bütün dünya insanlarının bilmesi için çalışması ve gayret etmesi gerektiği muhakkaktır.
Bu noktada , İslamın yaşayan insanın ihtiyaçlarına dair olan evrensel söyleminin nasıl bir yöntem ile anlatılacağı konusunun çözülmesi gerekmektedir. Bu gün dünya üzerinde insanları İslam dinine davet eden, ve kendilerini "Davetçi" olarak lanse eden insanların büyük bir çoğunluğu , bu dinin 1500 sene önceki yaşantı , kıyafetten ibaret olduğundan yola çıkarak , giydikleri pantolon paçasının topuktan kaç cm yukarıda olması gerektiği , sakal , sarık , cübbe , 3 taş ile taharet alma , rivayet , tarikat ve şeyh merkezli bir din olduğunu anlatarak, cehaletin paçalardan aktığı bir dine davet etmektedirler.
Böyle bir dine davet edilen insanların haklı olarak , bırakın davete icabet ettiğini , böyle bir dinden fellik fellik kaçtığını , hatta İslam dinini bu anlatılanlar olduğunu zannederek , bu dine düşman olmaktadırlar.
İslamın böyle bir din olmadığı , bu dinin yaşanan hayata dair sözleri olduğu , bu dinin hayatın içindeki sıkıntılara çözümler önerdiği, bilgisi ve şuurunun , önce bizler tarafından anlaşılması ve içselleştirilmesi gerekmektedir. Ancak bu konuda çok büyük sıkıntıların olduğu bir gerçektir.
Bu dinin kitabı olan Kur'an, insanları sadece Allah (c.c) nin belirleyici olduğu bir hayat sistemi altında yaşamaya davet etmektedir. Bu sistem insanlara dünya ve ahirette mutlu ve huzur içinde bir yaşam garantisi sunmaktadır. Dünyada hakim olan fitne ve fesadın kökünün kazınabilmesi , sadece Kur'anın önerdiği sistemin hayata geçmesi ile mümkün olacaktır.
Ancak biz Müslümanların bu konuda yeterli bilgi ve şuur seviyesinde olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu dinin insanlığı dünya ve ahirette mutluluğa çağırdığı bilgisinin insanlara uygun bir bir dil ile anlatılması çok önemli bir konudur. Mevcut olan klasik söylemin , insanları İslama yöneltmesi şöyle dursun , onların İslamdan kaçmasına sebep olan bir söylem olduğunu burada üzülerek hatırlatmak istiyoruz.
Bu dinin söyleminin insanlar nezdinde karşılık bulması için , yeni bir din dilinin , yani tebliğde kullanılacak yeni argümanların geliştirilmesi acilen gereklidir. "Reform" olarak niteleyebileceğimiz bu yöntem, dinin kendisinde değil , biz Müslümanların din anlayışından başlaması gerekmektedir. Çünkü dinin kendisinde reform yapılma ihtiyacı olmayıp , bu reformun biz Müslümanların zihninde yapılması gerekmektedir.
"Reform" kelimesi , biz Müslümanların aklında , dinin kurallarında bazılarına hoş görünmek için yumuşatmalara gidilmesi anlamında kullanıldığı için, haklı olarak itici gelebilir. Ancak bizim teklifimiz dinin kendisinde değil , Müslümanların din anlayışında olması gerektiği noktasındadır.
Dinin kendisinden tavizler vererek , insanlara "Müdahene" (Tavizkar tutum) etmek , hiç bir elçinin kullandığı yöntem değildir. Bizler böyle bir müdaheneye gerek duymadan , sahip olduğumuz inanç değerlerini insanlığa anlatmak zorundayız , bizim vazifemiz bu dur . Kabul edip etmemek muhatapların insiyatifine kalmış olup , kimse üzerinde baskıcı veya tavizci bir yöntem izlemeye hakkımız ve yetkimiz yoktur.
Bugün "Ben Müslümanım" diyenlerin inandıkları Kur'an , sevap makinası olarak işlev gören , dokunulmazlığı olan , herkesin anlayamayacağı , sayfalarının kutsandığı , yaşanan zamanın sorunlarına dair söylemi olmayan sadece ölülere okunan ÖLÜ BİR KİTAP haline getirilmiştir. Kur'anın ölülere okunan bir kitap olmak durumundan çıkarılarak , dirilere okunan ve yaşanan zamana dair sözleri olan bir kitap haline gelmesi gerekmektedir.
Sıkıntının en fazla baş gösterdiği konu ise , Kur'anın dinde belirleyici bir kitap olmaktan çıkarılmış olmasıdır. Kur'anın devreden çıkarılması sonucunda , elçi merkezli bir din anlayışının tezahürleri dinde belirleyici kılınarak , rivayet kitaplarının öne , Kur'anın arka planda kaldığı bir din anlayışı hakim olmuştur. Bugün Türkiye geneline baktığımızda , rivayet kitaplarının oluşturduğu karizmatik yapının yıkılarak , Kur'anın öne çıkması için mücadele edenler "Sapık" olarak görülmekte ve suçlanmaktadır.
Görülmektedir ki ,biz Müslümanların tüm insanlığı kucaklayan bir söylem üretebilmemiz için, önce kendi içimizde bir mücadelenin yapılarak , önümüze taş koyan kişi ve unsurların temizlenmesi gerekmektedir.
Din anlayışında reform (yenilik) yapılmasının önündeki en büyük engel , rivayet ve kişi merkezli haline gelmiş olan din algısıdır. Yenilenme hareketine bu dinin , kişi ve rivayet kitapları merkezli din algısının tahakkümünden acilen kurtarılması yapılması gereken ilk çalışmadır.
Tarih boyunca insanlar, kendilerini peşine takan "Rol Model" şahsiyetlere ihtiyaç duymuş , ve bu kimselerin peşinden giderek ideallerini gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Bizlerin ihtiyacı olan bu şahsiyetler, Kur'an içinde bizlerin onları yeniden keşfederek, onların rol modelliğinden hareketle ,yeniden küfre , zulme , isyana "Dur" dememizi beklemektedir.
Peygamberler tarih boyunca mazlum insanlar için "Rol Model" olmuş ve bizler içinde olması gereken şahsiyetlerdir. Çünkü bu şahsiyetlerin örnekliği üzerinden yürütülen mücadele , mazlumlara umut ışığı olmuştur. Şimdi aynı mazlumlar, kendilerine rol model şahsiyetlerin yeniden diriltilmesini beklemektedir.
İşte bu peygamberler, kıssalar ile bizlere anlatılarak , insanlara nasıl örnek oldukları , ve onların yaptıkları mücadelenin nasıl bir zemine oturduğu, önce bizler tarafından doğru bir biçimde okunarak, yaşayan insanlara sunulması gerekmektedir. Kıssaları zalimlere karşı verilen savaşların örneklikleri olarak okumayan hangi okuma yöntemi olursa olsun , Kur'anın dünyaya dair bir sözü olduğunu net olarak anlatamaz.
Klasik din algısında Muhammed (a.s) ın ölmediği , kabrinde bir takım tasarruflarda bulunduğu , kendisine okunan salavatları işittiği gibi Kur'an ile taban tabana zıt düşüncelerin mevcut olduğu herkesin malumudur.
Rivayetleri merkeze alan din algısının en büyük problemi, kabrinde yaşayan bir peygamber portresi altında "ÖLÜ BİR PEYGAMBER" algısına sahip olmasıdır. Çünkü böyle bir peygamber portresinin, yaşayan insanların sorunlarına dair herhangi bir çözüm teklifi yoktur.
Böyle ÖLÜ BİR PEYGAMBERE insanlığın ihtiyacı da yoktur. İnsanlığın ihtiyacı olan peygamber portresi , rivayet ve şemail kitaplarını çizdiği değil , Allah (c.c) nin kitabının çizdiği peygamber portresidir.
Bizler sahip olduğumuz peygamberi öldürerek , misyonu bitmiş , zalimlere baş kaldırmamış , zulme boyun eğmiş , insanlara sadece hangi el ile yemek yemesini , hangi ayak ile tuvalete gireceğini öğretmiş v.s bir peygamberi insanlığa artık sunamayız.
"Peygamber Düşmanlığı" silahı , rivayet kitaplarının kurduğu saltanata karşı sesini çıkaran ve bu kitapların sebep olduğu yanlış inançları dile getirerek , Kur'anın öne çıkmasını savunun insanlar için kullanılan bir deyimdir. Halbuki asıl peygamber düşmanlığı , Kur'anın öne çıkmasına sadece bu kitapların saltanatı son bulacağı için engel olmaya çalışanların yaptığıdır.
Peygambere dostluk ve sevgi yapılmak, eğer samimi olarak isteniyor ise , bu kitapların dinde belirleyiciliğinin devamı için koparılan yaygaraların kesilmesi , ve "YAŞAYAN PEYGAMBER" portresinin bulunduğu kitaba acilen yönelinmesi gerekmektedir. Rivayet türü kitapların Müslümanların gündeminde Kur'anın önünde yer alması için var gücüyle yırtınanların yaptıkları asıl PEYGAMBER DÜŞMANLIĞIndan başkası değildir.
Kulluk sorumluluğumuzun gereği olan "Marufu emr , Münkerden nehy" vazifesinin, bizden öncekiler tarafından nasıl hayata geçtiği , "YAŞAYAN PEYGAMBER" portrelerinin yer aldığı KUR'AN KISSALARInda bulunmaktadır. Rivayet kitaplarında ise bu kıssalar, sadece "Eskilerin masalları" şeklinde yer aldığı için , bu kitaplardaki peygamber portlerininin bize ve dünya insanlarına herhangi bir faydası yoktur.
Sonuç olarak ; "Ben Müslümanım" demek ile , Allah (c.c) ye verdiğimiz sözlerden en başta geleni, "Din yalnız onun oluncaya kadar mücadele etmek" olup , dünyanın bugünkü gidişatına baktığımız zaman , bu mücadelenin "Din yalnız tağutun oluncaya kadar mücadele etmek" düşüncesinde olanlar tarafından sürdürüldüğünü görmekteyiz.
"İslam Dini" Allah (c.c) nin bizlerden razı olduğu tek din olması nedeniyle , insanların tamamının altında toplanması gereken tek dindir. Ancak bunun böyle olması gerektiği , önce biz Müslümanlar tarafından idrak edilmesi gerekmektedir. Bu idrakı oluşturacak olan biz Müslümanların büyük bir çoğunluğunda ise maalesef inandığımız değerlerin insanların sorunlarına çareler sunmuş olduğu bile bilinmemektedir.
"Rivayet Kitapları" olarak adlandırdığımız, Kur'an dışında bize din öğreten kitapların ortak noktası , insanlığın çaresi olan dini söylemi dillendirememiş olmalarıdır. Kur'an , dün olduğu gibi bugün , yarın , ta ki kıyamete kadar , sahte ilahların istila etmek istediği dünyanın , tek ilahın hakim olması neticesinde refah ve huzura kavuşacağını beyan eden bir kitap olarak , bu söylemin insanlara duyurulmasını istemektedir.
Rivayet kitapları , böyle bir söylemden uzak din anlayışını insanlara anlattığı için , Müslümanların bu kitapların oluşturduğu karizmatik yapıdan acilen kurtulmaları ve bu kitaplar içindeki en başta gelen şahsiyet olan Muhammed (a.s) ın , artık bu dünyaya herhangi bir sözü olmayan "Ölü bir Peygamber" olmaktan kurtarılması gerekmektedir.
"Yaşayan Peygamber" bu kitaplarda değil , sadece Kur'anın içinde bulunmakta olup , rivayet kitapları tarafından örtülmüş olan kalın duvarların kırılarak , yaşayan peygamberlerin insanlığa duyurulmasını beklemektedir. Bu kitapların hakimiyetine karşı çıkanlar "Peygamber Düşmanlığı" suçlaması ile karşı karşıya bırakılarak , bu kitapların oluşturduğu din anlayışının devam için her türlü yola baş vurulmaktadır. Peygambere dost olmak onu sevmek demek , ona atfen uydurulan sözlerin bulunduğu kitapları savunmaya çalışmak ile değil , bu kitapların gerçek mahiyetini ortaya çıkarmaya çalışmak ile olacaktır.
Eğer birilerine "Peygamber Düşmanı" yaftası takılması gerekirse , ölü bir peygamber portresi çizerek , insanlığın ihtiyacı olan , zulme ve haksızlığa boyun eğmeyerek , müstekbirlere savaş açan bir peygamber portresi yerine kıl tüy ile uğraşan bir peygamber portresini bize sunanlar, bu yaftayı etmektedirler.
RABBİMİZ BİZLERİ ZULÜM VE GÖZYAŞININ HAKİM OLDUĞU DÜNYADA , BU GİDİŞE DUR DEMEK İÇİN KİTABI REHBER , ELÇİLERİ MODEL ALAN KULLARINDAN KILSIN.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
dilinin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dilinin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
18 Şubat 2016 Perşembe
24 Mayıs 2012 Perşembe
Kur'anın Anlaşılmasında Arap Dilinin Yeri ve Önemi
Alemlere rahmet ve hidayet rehberi olan kur'an bilindiği gibi arap bir elçiye, arapça konuşan bir topluluğa indirilmiştir. Bu dil üzerinden indirilen kitabı anlamak için bu dilin biliniyor olmasıda bir gerçektir. Kur'anın indiği dile vakıf olan muhatapları tarafından bu kitabın lisani olarak anlaşılması bir problem teşkil etmemesine rağmen bu dili konuşmayan başka insanlarında bu kitabı anlamaları gerekmektedir.
-----049.013Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.
----- 030.022Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, O'nun varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır.
İnsanları bir erkek ve bir dişiden yaratarak yeryüzüne yayan rabbimiz onların dillerininde farklı olmasının nedenini birbirleri ile tanışma ve ilişkilerinin devamı için bir vesile kılmıştır.
----- 012.002 Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik.
-----013.037 Böylece Biz Kuran'ı Arapça bir hüküm ve hikmet olarak indirdik. Sana ilim geldikten sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah katında sana bir dost ve seni koruyan çıkmaz.
-----016.103 Muhakkak biliyoruz ki onlar: «Mutlaka onu bir insan öğretiyor!» da diyorlar. Haktan saparak isnatta bulunmak istedikleri kimsenin dili yabancıdır; bu Kur'an ise gayet açık bir Arapça'dır.
-----020.113 İşte böylece Biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda tehditleri türlü şekillerde tekrarladık ki, belki korunur takva yolunu tutarlar ya da o onlarda bir düşünme, ibret alma meydana getirir.
-----039.028 O, eğriliği olmayan, Arapça bir Kuran'dır. Belki sakınırlar.
-----041.003 (Bu,) bilen bir kavim için, âyetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır.
-----042.007 Böylece şehirlerin anası olan Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitap vahyettik. İnsanların bir takımı cennete, bir takımı da çılgın alevli cehenneme girer.
-----043.003 Doğrusu, Biz onu Arapça olarak okunacak bir Kur'an yaptık ki akıl erdiresiniz.
-----046.012 Kuran'dan önce, Musa'nın kitabı (Tevrat), bir rahmet ve rehberdi. Bu Kuran da, zulmedenleri uyarmak ve iyi davrananlara müjde olmak üzere Arap diliyle indirilmiş, kendinden öncekileri doğrulayan bir Kitap'dır.
-----026.194-195Uyarıcı-korkutuculardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir) .Apaçık arab diliyle.
Arapça olarak indirilen kur'anın arap olmayan muhatapları tarafından anlaşılması nasıl olmalıdır ? sorusu arap olmayan müslüman muhataplar tarafından sorulmuş ve bu sorunun cevabıda muhatap kitlenin kendi diline çevrilmesi ile sorun çözülmeye çalışılmıştır, ancak sorunun tamamen çözüldüğü söylenemez. Kur'anın sadece arap dilinin verileri ile anlaşılamayacağı yadsınamaz bir gerçek olmasına rağmen kelimelerin arap dilindeki karşılığı bilinmedende anlamanın ilk basamağı gerçeklemez. Kur'anın indirilme gayesi reel hayatta yaşanması için gerekli olan emir yasaklar manzumesi olduğu bilinen bir gerçektir. Bu kitabın yaşanmasını ilk basamağı önce anlaşılmasından geçmektedir, anlaşılması içinde arap olmayan muhataplarının bu dili anlaması gerekmektedir.
Kur'anın arap olmayan muhatapları tarafından anlaşılmasının ilk basamağı kur'anın muhatapların diline çevrilmesidir. Çeviri yapılması ile herşey bitip "kur'an hemen anlaşılır "diye bir şey demek te doğru olmaz. Herkesin bu dili öğrenerek kur'anı anlamak zorunluluğu yoktur, bilenlerin yapmış olduğu çeviriler üzerinden kur'anı anlamak mümkündür. Burada en önemli nokta meal yapan kişinin arap diline olan hakimiyetinin yanısıra kur'ana olan hakimiyetidir. Arapçayı iyi bilen fakat kur'andan habersiz kişilerin yaptığı mealler ortada olup bugün kur'an hakkında söz söylemek üzere ayağa kalkan bazı kimselerin bu meal yanlışlıklarını kalkan edinip bu mealler üzerinden din söyleminde bulunmaları sorun oluşmasına neden olmaktadır.
"Kur'anın ne dediği önemli değil, ne demek istediği önemlidir" sloganı,kendilerinin anlamak istediği bir şekildeki anlamı kur'andan çıkarmak isteyenlerin en önemli sloganıdır. Bu slogana göre metnin verdiği anlam önemli değil okuyan kişinin anlamak istediği önemlidir. Bu anlama yöntemine göre her kişi kendi kafasındaki kur'anı okuyarak " işte kitab'tan çıkan anlam budur" şeklinde kendi anlayışını kur'an diye lanse etmektedir. Geçmişteki itikadi fırkalar böyle bir okuma ile kendi ön kabullerini kur'ana söyleterek düşüncelerine kur'andan kaynak bulma yöntemini kullanmışlardır.
Yine geçmişte, " kur'anın bir zahiri birde batıni anlamı vardır" sloganı ile özellikle tasavvuf düşüncesi altında birleşen topluluklar kendi müridlerinin üzerinde tasallutunu sağlamlaştırmak amacı ile bu yöntemi kullanarak " kur'anı sen anlamazsın ben anlarım ve ben sana anlatırım" söylemi ile kur'anın " öğüt almak için kolaylaştırlmış bir kitab" olmasını gözardı ederek zorlaştırdıkça zorlaştırmışlar ve müridlerini kendilerine mecbur etmişlerdir. Bunları yaparken kullandıkları metodlardan biriside bazı sure başlarındaki "elif,lam,mim", "elif lam, ra" gibi kesik harflerin kur'anın anlaşılmasında rol oynayan şifre harfler olduğu ve bu harflerin herbirinin kur'an ayetlerini anlamak için gerekli olan yazılımları içerdiği söylenmektedir. Mesela "elif,lam mim" yazılımına uygun olan bir ayetteki zahiri anlam tamamına yakın atılarak ayrı bir anlam verilmesi gerekmektedir. Hurufu mukatta, daki gizli olduğu iddia edilen anlama yöntemleri "anlaşılması için kolaylaştırılmış" kitabın neresinden çıkarılmıştır ? ,elçi sav böyle bir yöntemi kullanmışmıdır?, yoksa "batınilik" adı altında birleşen şeyhlerin kendi düşüncelerini kabul ettirmek için kullandıkları metodmudur?
Yüzyıllardır kur'anı başkalarından anlamak durumunda kalarak başkalarının düşüncelerini din olarak kabul eden müslümanlar, bugün kur'anı anlamak için ayağa kalktıklarında "MODERN BATINİ ŞEYHLER" diyebileceğiz bazı insanlar tarafından "anlayacaksan bu şekilde anla" denilerek bu tür batıni metodlar önerildiğini görmekteyiz.Bu metoda göre bir çok kur'an ayetinin okunduğu gibi anlaşılması mümkün değildir. O zaman birisi kalkıp , " hani bu kur'anı herkes anlardı?" veya "dün isyan ettiğimiz şeyhler ve ağabeyler sisteminin yeni bir versiyonunumu getiriyorsunuz?" diye sormazmı ?
KUR'ANI ANLAMADA KELİMELERİN YERİ VE ÖNEMİ
Kur'anı doğru anlamak için öncelikle, metnin ne anlama geldiğini sonrada bu metinden nasıl bir mesaj çıkabileceğinin sorusudur. Metni bir kenara bırakarak yapılacak bir anlama çalışması o kişinin düşüncesini kur'ana kabul amaçlı olacağından yukarda bahsetmiştik.
Arap lisanı üzerinden indirilen kur'anın anlaşılmasında, bu kitabı oluşturan kelimelerin yeri önemlidir. Al-i imran s. 7. ayetinde "muhkem" ve " müteşabih" olarak tanımlanan ayetleri oluşturan kelimelerin ilk önce arap dilindeki karşılığı ortaya konulmadan yapılacak bir anlama çalışması eksikve yanlıştır.
Bir ayeti oluşturan kelimelerin arap dilindeki karşılığı bilindikten sonra o ayetin ne gibi bir mesaj verdiğini anlamak kolaylaşacaktır. O kelimenin sözlük karşılığı bilindikten sonra ayet içinde kullanılışına bakılması gerekmektedir. Her dilin edebiyatında var olan hakikat veya mecazi anlatım arap dilindede fazlası ile mevcuttur, kelimenin hakiki veya mecaz kullanılışını ayet bütünlüğünden anlamak mümkündür. Arapça metnin dilde karşılığı bulunduktan sonra ayetin anlaşılması kolaylaşacaktır, bu yolla kur'anın hem dediği hemde ne demek istediği anlaşılacaktır.
Bir sözü yerine getirmek için önce o söz ile ne ifade edildiğini anlamak gerekirki sonra o sözün gereği yerine getirilsin. Söz söyleyen birisine "sen bu sözden bunu demek istemedin bunu demek istedin" şeklinde bir karşılığını ne kadar abes olduğu bir gerçektir, hele bu sözü söyleyen Allah cc olunca onun sözünü anlamak, o sözü indirdiği dilin karşılığını bilmeden veya göz ardı ederek "Allah cc nin ne dediği önemli değil " demek bir kulun yaratısına söyleyebileceği karşılık değildir.
Kur'anı anlamada parçacı değil bütüncül bir okuma yöntemi bize doğru bir anlama yolu gösterir, bir kelimenin geçtiği bütün ayetler okunmadan veya o kelime ile ilgili konu ile ilgili ayetler okunmadan çıkarılacak bir anlam eksik kalacaktır. Kur'anın nazil olduğu zamandaki kullanılan dil üzerinden inen bir kitabı anlamak öncelikle ilk devir muhataplarının bir kelimeye ne anlam verdiklerinin bilinmesi ile olur. Muhataplarının anlamadığı bir kelime onlar için anlama sorunu oluşturması kaçınılmazdır, inen ayetlerden muhatap kitle için böyle bir sorunun olmaması için kitab'ın ,günlük konuşulan dilin esas ve kuralları üzerinden indirildiği beyan edilmiştir.
Kur'anda bazı ayetlerde gördüğümüz arap gramerine aykırı olan bazı ayetler bile yine o gün arapların kullandıkları bu aykırı gramer kaidelerine uygundur , yani nuzül dönemi arapçasında kullanılmakta olan genel geçer dil kurallarına aykırı ifadeler kur'andada yerini bulmuştur, ancak bu durum bazı kendisini uyanık sana ateistler tarafından istismar konusu olmuştur, tabiki ateistlerden bunu anlamalarını bekleyemeyiz ama bu durum kur'anı anlamak için kelimelerin o günkü yerine konulmuşluklarının gözardı edilemeyeceğinin bir göstergesidir.
Kur'anda israiloğulları için kullanılan "kelimeleri yerinden oynatırlar" tabiri kitabı oluşturan kelimelerin ne kadar önemli olduğunun göstergesidir. Kelimenin anlamından geri durarak yapılan bir anlam çalışması kişinin kur'andan anlamak istediğini çıkartmak için kullandığı bir yöntem olması hasebiyle doğru sonuçlar vermez. Şurası bir gerçektir'ki, bazı meal yapıcılarının sadece arap dilini bilme becerilerini ortaya koyarak, kur'andan habersiz olarak yaptıkları mealler bir çok yanlışlar barındırmaktadır. Bir kelimenin o ayette nasıl kullanıldığını bilmek kur'ana hakim olmanın bir gereğidir, kur'ana hakim olmadan çeviri yapan bir kişi o kelimeyi nasıl kullanacağınıda bilemez. Bazı yazılarımızda dile getirmeye çalıştığımız elmalılı hamdi yazır'ın türkçe olarak yazdığı bir tefsiri yine türkçeye yanlış aktaran bir çalışma yapanların olduğu bir memleket olan türkiyede arapçadan türkçeye yapılan çevirilerde görülen hatalarıda belki çok görmemek gerekmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.
-----049.013Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.
----- 030.022Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, O'nun varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır.
İnsanları bir erkek ve bir dişiden yaratarak yeryüzüne yayan rabbimiz onların dillerininde farklı olmasının nedenini birbirleri ile tanışma ve ilişkilerinin devamı için bir vesile kılmıştır.
----- 012.002 Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik.
-----013.037 Böylece Biz Kuran'ı Arapça bir hüküm ve hikmet olarak indirdik. Sana ilim geldikten sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah katında sana bir dost ve seni koruyan çıkmaz.
-----016.103 Muhakkak biliyoruz ki onlar: «Mutlaka onu bir insan öğretiyor!» da diyorlar. Haktan saparak isnatta bulunmak istedikleri kimsenin dili yabancıdır; bu Kur'an ise gayet açık bir Arapça'dır.
-----020.113 İşte böylece Biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda tehditleri türlü şekillerde tekrarladık ki, belki korunur takva yolunu tutarlar ya da o onlarda bir düşünme, ibret alma meydana getirir.
-----039.028 O, eğriliği olmayan, Arapça bir Kuran'dır. Belki sakınırlar.
-----041.003 (Bu,) bilen bir kavim için, âyetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır.
-----042.007 Böylece şehirlerin anası olan Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitap vahyettik. İnsanların bir takımı cennete, bir takımı da çılgın alevli cehenneme girer.
-----043.003 Doğrusu, Biz onu Arapça olarak okunacak bir Kur'an yaptık ki akıl erdiresiniz.
-----046.012 Kuran'dan önce, Musa'nın kitabı (Tevrat), bir rahmet ve rehberdi. Bu Kuran da, zulmedenleri uyarmak ve iyi davrananlara müjde olmak üzere Arap diliyle indirilmiş, kendinden öncekileri doğrulayan bir Kitap'dır.
-----026.194-195Uyarıcı-korkutuculardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir) .Apaçık arab diliyle.
Arapça olarak indirilen kur'anın arap olmayan muhatapları tarafından anlaşılması nasıl olmalıdır ? sorusu arap olmayan müslüman muhataplar tarafından sorulmuş ve bu sorunun cevabıda muhatap kitlenin kendi diline çevrilmesi ile sorun çözülmeye çalışılmıştır, ancak sorunun tamamen çözüldüğü söylenemez. Kur'anın sadece arap dilinin verileri ile anlaşılamayacağı yadsınamaz bir gerçek olmasına rağmen kelimelerin arap dilindeki karşılığı bilinmedende anlamanın ilk basamağı gerçeklemez. Kur'anın indirilme gayesi reel hayatta yaşanması için gerekli olan emir yasaklar manzumesi olduğu bilinen bir gerçektir. Bu kitabın yaşanmasını ilk basamağı önce anlaşılmasından geçmektedir, anlaşılması içinde arap olmayan muhataplarının bu dili anlaması gerekmektedir.
Kur'anın arap olmayan muhatapları tarafından anlaşılmasının ilk basamağı kur'anın muhatapların diline çevrilmesidir. Çeviri yapılması ile herşey bitip "kur'an hemen anlaşılır "diye bir şey demek te doğru olmaz. Herkesin bu dili öğrenerek kur'anı anlamak zorunluluğu yoktur, bilenlerin yapmış olduğu çeviriler üzerinden kur'anı anlamak mümkündür. Burada en önemli nokta meal yapan kişinin arap diline olan hakimiyetinin yanısıra kur'ana olan hakimiyetidir. Arapçayı iyi bilen fakat kur'andan habersiz kişilerin yaptığı mealler ortada olup bugün kur'an hakkında söz söylemek üzere ayağa kalkan bazı kimselerin bu meal yanlışlıklarını kalkan edinip bu mealler üzerinden din söyleminde bulunmaları sorun oluşmasına neden olmaktadır.
"Kur'anın ne dediği önemli değil, ne demek istediği önemlidir" sloganı,kendilerinin anlamak istediği bir şekildeki anlamı kur'andan çıkarmak isteyenlerin en önemli sloganıdır. Bu slogana göre metnin verdiği anlam önemli değil okuyan kişinin anlamak istediği önemlidir. Bu anlama yöntemine göre her kişi kendi kafasındaki kur'anı okuyarak " işte kitab'tan çıkan anlam budur" şeklinde kendi anlayışını kur'an diye lanse etmektedir. Geçmişteki itikadi fırkalar böyle bir okuma ile kendi ön kabullerini kur'ana söyleterek düşüncelerine kur'andan kaynak bulma yöntemini kullanmışlardır.
Yine geçmişte, " kur'anın bir zahiri birde batıni anlamı vardır" sloganı ile özellikle tasavvuf düşüncesi altında birleşen topluluklar kendi müridlerinin üzerinde tasallutunu sağlamlaştırmak amacı ile bu yöntemi kullanarak " kur'anı sen anlamazsın ben anlarım ve ben sana anlatırım" söylemi ile kur'anın " öğüt almak için kolaylaştırlmış bir kitab" olmasını gözardı ederek zorlaştırdıkça zorlaştırmışlar ve müridlerini kendilerine mecbur etmişlerdir. Bunları yaparken kullandıkları metodlardan biriside bazı sure başlarındaki "elif,lam,mim", "elif lam, ra" gibi kesik harflerin kur'anın anlaşılmasında rol oynayan şifre harfler olduğu ve bu harflerin herbirinin kur'an ayetlerini anlamak için gerekli olan yazılımları içerdiği söylenmektedir. Mesela "elif,lam mim" yazılımına uygun olan bir ayetteki zahiri anlam tamamına yakın atılarak ayrı bir anlam verilmesi gerekmektedir. Hurufu mukatta, daki gizli olduğu iddia edilen anlama yöntemleri "anlaşılması için kolaylaştırılmış" kitabın neresinden çıkarılmıştır ? ,elçi sav böyle bir yöntemi kullanmışmıdır?, yoksa "batınilik" adı altında birleşen şeyhlerin kendi düşüncelerini kabul ettirmek için kullandıkları metodmudur?
Yüzyıllardır kur'anı başkalarından anlamak durumunda kalarak başkalarının düşüncelerini din olarak kabul eden müslümanlar, bugün kur'anı anlamak için ayağa kalktıklarında "MODERN BATINİ ŞEYHLER" diyebileceğiz bazı insanlar tarafından "anlayacaksan bu şekilde anla" denilerek bu tür batıni metodlar önerildiğini görmekteyiz.Bu metoda göre bir çok kur'an ayetinin okunduğu gibi anlaşılması mümkün değildir. O zaman birisi kalkıp , " hani bu kur'anı herkes anlardı?" veya "dün isyan ettiğimiz şeyhler ve ağabeyler sisteminin yeni bir versiyonunumu getiriyorsunuz?" diye sormazmı ?
KUR'ANI ANLAMADA KELİMELERİN YERİ VE ÖNEMİ
Kur'anı doğru anlamak için öncelikle, metnin ne anlama geldiğini sonrada bu metinden nasıl bir mesaj çıkabileceğinin sorusudur. Metni bir kenara bırakarak yapılacak bir anlama çalışması o kişinin düşüncesini kur'ana kabul amaçlı olacağından yukarda bahsetmiştik.
Arap lisanı üzerinden indirilen kur'anın anlaşılmasında, bu kitabı oluşturan kelimelerin yeri önemlidir. Al-i imran s. 7. ayetinde "muhkem" ve " müteşabih" olarak tanımlanan ayetleri oluşturan kelimelerin ilk önce arap dilindeki karşılığı ortaya konulmadan yapılacak bir anlama çalışması eksikve yanlıştır.
Bir ayeti oluşturan kelimelerin arap dilindeki karşılığı bilindikten sonra o ayetin ne gibi bir mesaj verdiğini anlamak kolaylaşacaktır. O kelimenin sözlük karşılığı bilindikten sonra ayet içinde kullanılışına bakılması gerekmektedir. Her dilin edebiyatında var olan hakikat veya mecazi anlatım arap dilindede fazlası ile mevcuttur, kelimenin hakiki veya mecaz kullanılışını ayet bütünlüğünden anlamak mümkündür. Arapça metnin dilde karşılığı bulunduktan sonra ayetin anlaşılması kolaylaşacaktır, bu yolla kur'anın hem dediği hemde ne demek istediği anlaşılacaktır.
Bir sözü yerine getirmek için önce o söz ile ne ifade edildiğini anlamak gerekirki sonra o sözün gereği yerine getirilsin. Söz söyleyen birisine "sen bu sözden bunu demek istemedin bunu demek istedin" şeklinde bir karşılığını ne kadar abes olduğu bir gerçektir, hele bu sözü söyleyen Allah cc olunca onun sözünü anlamak, o sözü indirdiği dilin karşılığını bilmeden veya göz ardı ederek "Allah cc nin ne dediği önemli değil " demek bir kulun yaratısına söyleyebileceği karşılık değildir.
Kur'anı anlamada parçacı değil bütüncül bir okuma yöntemi bize doğru bir anlama yolu gösterir, bir kelimenin geçtiği bütün ayetler okunmadan veya o kelime ile ilgili konu ile ilgili ayetler okunmadan çıkarılacak bir anlam eksik kalacaktır. Kur'anın nazil olduğu zamandaki kullanılan dil üzerinden inen bir kitabı anlamak öncelikle ilk devir muhataplarının bir kelimeye ne anlam verdiklerinin bilinmesi ile olur. Muhataplarının anlamadığı bir kelime onlar için anlama sorunu oluşturması kaçınılmazdır, inen ayetlerden muhatap kitle için böyle bir sorunun olmaması için kitab'ın ,günlük konuşulan dilin esas ve kuralları üzerinden indirildiği beyan edilmiştir.
Kur'anda bazı ayetlerde gördüğümüz arap gramerine aykırı olan bazı ayetler bile yine o gün arapların kullandıkları bu aykırı gramer kaidelerine uygundur , yani nuzül dönemi arapçasında kullanılmakta olan genel geçer dil kurallarına aykırı ifadeler kur'andada yerini bulmuştur, ancak bu durum bazı kendisini uyanık sana ateistler tarafından istismar konusu olmuştur, tabiki ateistlerden bunu anlamalarını bekleyemeyiz ama bu durum kur'anı anlamak için kelimelerin o günkü yerine konulmuşluklarının gözardı edilemeyeceğinin bir göstergesidir.
Kur'anda israiloğulları için kullanılan "kelimeleri yerinden oynatırlar" tabiri kitabı oluşturan kelimelerin ne kadar önemli olduğunun göstergesidir. Kelimenin anlamından geri durarak yapılan bir anlam çalışması kişinin kur'andan anlamak istediğini çıkartmak için kullandığı bir yöntem olması hasebiyle doğru sonuçlar vermez. Şurası bir gerçektir'ki, bazı meal yapıcılarının sadece arap dilini bilme becerilerini ortaya koyarak, kur'andan habersiz olarak yaptıkları mealler bir çok yanlışlar barındırmaktadır. Bir kelimenin o ayette nasıl kullanıldığını bilmek kur'ana hakim olmanın bir gereğidir, kur'ana hakim olmadan çeviri yapan bir kişi o kelimeyi nasıl kullanacağınıda bilemez. Bazı yazılarımızda dile getirmeye çalıştığımız elmalılı hamdi yazır'ın türkçe olarak yazdığı bir tefsiri yine türkçeye yanlış aktaran bir çalışma yapanların olduğu bir memleket olan türkiyede arapçadan türkçeye yapılan çevirilerde görülen hatalarıda belki çok görmemek gerekmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)