CİN
Suresi ile ilgili olarak bundan önceki yazılarımızda Sure'nin 24.
ayetine kadar tefekkür etmeye gayret etmiştik. Bu yazımızda Sure'nin
geri kalan ayetlerini tefekkür etmeye gayret edeceğiz.
Kul in edrî e karîbun mâ tûadûne em yec’alu lehu rabbî emedâ(emedan)
[072.025] De ki: Size vaadedilen yakın mıdır, yoksa Rabbım onu uzun süreli mi kılmıştır bilemiyorum.
Elçilerin
kavimlerine olan tebliğlerinde öne çıkan unsur; onların inkarlarına
karşılık helak edilme tehditleri ve yeniden diriliştir. Müşrik
muhataplar bunları red ederek bir nevi rest çekerek elçilere "Sözünüzde sadıksanız tehdit ettiğinizi getirin" şeklinde ifadeler kullanmışlardır.
[008.032] Bir
de: «Ey Allah'ımız, eğer bu (Kur'an) bir gerçek olarak Senin katından
ise, gök yüzünden üstümüze taş yağdır veya acıklı bir azab getir
(bakalım) .» demişlerdi.
[010.048-9] «Ne
zamandır bu va'dedilen (azap); eğer doğru söylüyorsanız?» diyorlar. De
ki: «Ben Allah'ın dilediğinin dışında kendi kendime ne bir yarar, ne de
bir zarara malikim!» Her ümmetin bir eceli vardır; ecelleri gelince
artık bir an geride kalamazlar, ileri de gidemezler.
[017.051] Veya
gözünüzde büyüttüğünüz bir yaratık olun. Diyecekler ki: Bizi tekrar kim
diriltir? De ki: Sizi ilk defa yaratmış olan. Sana başlarını
sallayacaklar ve ne zaman o? diyecekler. De ki: Yakın olması umulur.
[021.038] «Doğru sözlü iseniz bildirin bu tehdit ne zamandır?» derler.
Muhammed(a.s);
sadece bir elçi olması sebebi ile gayb hakkında herhangi bir bilgisi
bulunmadığını, görevinin sadece aldığı vahyi iletmek olduğunu, saat
konusunda herhangi bir bilgisi olmadığını birçok ayette gördüğümüz gibi
ifade etmektedir.
[021.109] Eğer yüz çevirirlerse, de ki: «Size düpedüz açıkladım; tehdit olunduğunuz şeyin yakın mı uzak mı olduğunu bilmem.»
[021.111] Bilmem. Belki bu, sizin için bir deneme ve bir süreye kadar yararlanmadır.
[046.009] De
ki: «Ben peygamberlerden bir türedi değilim, bana ve size ne
yapılacağını da bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana
uymaktayım ve ben, apaçık bir uyarıcı-korkutucudan başkası değilim.»
Gelecek ayetler, gayb bilgisinin kime, ne kadar açılacağı ile ilgilidir.
Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ(ehaden)
[072.026] Gaybı bilendir. Gaybını kimseye açıklamaz.
"Ğayb" kelimesi "algıdan ve insanın bilgisine saklı kalan şeylerle"
ilgili olarak kullanılır. Ğayb bilgisinin sadece O'nun yanında olduğu
ile birkaç ayet örneği ile 26. ayeti biraz daha pekiştirelim.
[006.059]
Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve
denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi,
yaşı kuruyu ki apaçık Kitap'tadır ancak O bilir.
[010.020] Bir
de «Ona Rabbinden daha başka bir âyet indirilse ya!» diyorlar. De ki:
«Gaybı bilmek ancak Allah'a mahsustur, bekleyiniz bakalım, ben de
sizinle beraber bekleyeceğim şüphesiz.»
[011.123] Göklerin
ve yerin gaybı Allah'a aittir. Bütün işler O'na döndürülür. Öyleyse
O'na kulluk et, O'na güven. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
[016.077] Göklerin
ve yerin gaybı Allah'a aittir, kıyamet saatinin kopuşu bir göz kırpması
kadar veya daha çabuk bir zaman içinde olur. Şüphesiz Allah her şeye
Kadir'dir.
[027.065] De ki: Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
Gayb
bilgisinin sadece kendi yanında olduğunu daha birçok ayette beyan eden
Rabbimiz, buna bir istisna getirerek kime, nasıl ve ne kadar açtığını
devam eden ayetlerde beyan etmektedir.
İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasaden)
[072.027] Ancak
elçileri içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun
önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici) ler dizer.
[003.179] Allah,
murdar olanı, temiz olandan ayırd edinceye kadar mü'minleri, sizin
kendisi üzerinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir. Allah sizi
gayb üzerine muttali kılacak da değildir. Ama Allah, peygamberlerinden
dilediğini seçer. Öyleyse siz de Allah'a ve Resulüne iman edin. Eğer
iman eder ve korkup-sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir vardır.
Allah(c.c),
gaybını seçtiği elçiler dışında kimseye açmayacağını beyan etmektedir.
Bu durumu Muhammed(a.s) bazında değerlendirdiğimizde şöyle bir durum
ortaya çıkar; Muhammed(a.s)'ın gaybe muttali olması demek, onun Kur'an
harici bir gayb bilgisine sahip olması anlamına asla gelmez. Ayetlerde
gaybı bilmediği kendi ağzından bildirilmektedir.
[006.050] De
ki: «Size Allah'ın hazineleri elimdedir, demiyorum; gaybı da
bilmiyorum; size, ben meleğim demiyorum, ben ancak bana vahyolunana
uyuyorum.» De ki: «Görenle görmeyen bir midir? Düşünmüyor musunuz?»
[007.188] De
ki; ben kendime, Allah'ın dilediğinden başka bir yarar ya da zarar
dokunduracak güçte değilim. Eğer görünmeyeni, gaybı bilseydim, daha çok
iyilik elde ederdim. Ve başıma hiçbir kötülük gelmezdi. Ben sadece
müminler toplumuna seslenen bir uyarıcı ve müjdeciyim.
Kendi ağzından "Ben gaybı bilmem" diyen bir elçinin ümmeti olarak bizler "Sen bilmezsen biz sana bildirttiririz"
diyerek onun ağzından birçok uydurma rivayetlerle onun gayb hakkındaki
bilgilerini(!) aktararak, kendi düşüncelerimizi ona tasdik ettirmeyi
maalesef başarmışız. Ancak Muhammed(a.s)'ın gayb bilgisi Kur'an
haricinde olmadığı yine ona Kur'an içinde vahyedilen ayetler ile gayb
bilgisine sahip olduğu ayan beyan ayetlerde görülmektedir.
[003.044] Bu
Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem'e hangisi kefil olacak
diye kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin, çekişirlerken de
orada bulunmadın.
[011.049] İşte
bunlar, sana vahyile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce
onları ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde sabret, iyi sonuç
Allah'tan korkanlarındır.
[012.102] İşte
bu (Yusuf kıssası) gayb haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Onlar
hile yaparak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında
değildin (ki bunları bilesin).
[028.044-46]
Musa'ya o emri vahyettiğimiz sırada sen batı yönünde bulunmuyordun,
olayı görenlerden de değildin.Ama biz nice nesiller var etmiştik. Sen,
Medyen halkı arasında bulunup, onlara ayetlerimizi okumuyordun, fakat o
haberleri sana gönderen Biziz. Sen, Musa'ya hitap ettiğimiz zaman Tur'un
yanında da değildin. Senden önce kendilerine uyarıcı gelmeyen bir
toplumu uyarman için, Rabbinden bir rahmet olarak gönderildin; belki
düşünürler.
Kerametleri
müritlerinden menkul din baronları, tabiileri üzerindeki karizmalarını
devam ettirmek için kendilerine bu tür bilgilerin verildiğini iddia
ederler ki bu iddia tamamen iftira mahiyetindedir. Allah(c.c)'nin
gaybını bile sadece Kur'an ayetleri haricinde açmadığı Elçisi'ne,
açılmayan gayb bilgisinin kendilerine vahy yolu ile açıldığı iddiası,
iddia sahiplerinin itikatlarında derin yaralar açar. Ayet içinde geçen "Razı olduğu Resuller"in istisna edilmesi istismara uğrayarak "Razı olduğu şeyhler"e dönüştürülmüş ve ortaya gayb bilgisine sahip olduğunu iddia eden bir sürü soytarı türemiştir.
Rivayet
kitapların önemli yer tutan "Gaybî Hadisler"in tamamı uydurma
kategorisine dahil olup, bu rivayetlerin bir çoğu fırka veya mezhepleri
kötüleyici veya takdir edici olup, fırka mensuplarının indi
düşüncelerini Muhammed (a.s) üzerinden temize çıkarmak veya karşı tarafı
onun üzerinden mahkum etmek amacına matuftur.
Ayetin ikinci cümlesi olan "Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler dizer."
ayetini anlamak için yine Kur'anın diğer ayetlerine müracaat etmek
gerekmektedir. "Gözetleyici" olarak ifade edilen durum, sadece elçiler
için geçerli değildir. Bütün insanlar için geçerli olan bir durum olan
ve "gözetleyiciler" tarafından her anının kayıt altına alındığı
şeklindeki bilgiler Kur'anın diğer ayetlerinde mevcuttur.
[013.011] İnsanı
önünden ve arkasından izleyen (melekler) vardır, onu Allah'ın emri ile
gözetlerler. Herhangi bir toplum tutumunu değiştirmedikçe Allah onun
konumunu değiştirmez. Allah, bir toplumun herhangi bir kötülüğe
uğramasını dileyince, onu hiç kimse önleyemez. İnsanların Allah'dan
başka hiçbir koruyucusu, kayırıcısı yoktur.
[050.016-8]
And olsun ki insanı Biz yarattık; nefsinin kendisine fısıldadıklarını
biliriz; Biz ona şah damarından daha yakınız. Onun sağında ve solunda
yerleşmiş iki kayıtçı vardır. Ağzından çıkan bir tek söz olmaz ki
yanında, bu iş için hazırlanmış gözcü olmasın, onun söylediğini ve
yaptığını kaydetmiş olmasın.
[045.029] «Bu kitabımız gerçekten sizin aleyhinize konuşur. Biz yaptıklarınızı şüphesiz bir bir kaydediyorduk.»
[010.021] İnsanlara
darlık geldikten sonra onlara bolluğu taddırdığımızda, hemen
ayetlerimize dil uzatmağa kalkışırlar; onlara de ki: «Hile yapanın
cezasını vermekte Allah daha çabuktur.» Elçi meleklerimiz kurduğunuz
tuzakları hiç şüphesiz yazmaktadırlar.
[054.052] İnsanların yaptıkları her şey kitablarda kayıtlıdır.
[021.094] İnanmış olarak yararlı iş işleyenin ameli inkar edilmeyecektir. Biz onu yazmaktayız.
[007.007] And olsun ki, yaptıklarını kendilerine bir bir anlatacağız, zira onlardan uzak değildik.
Bütün
insanlar gibi Muhammed(a.s)'ın da yaşadığı hayat içinde yapmış
oldukları kayıt altına alınarak, hesap günü onun karşısına çıkacaktır.
Li ya’leme en kad eblegû rısâlâti rabbihim ve ehâta bimâ ledeyhim ve ahsâ kulle şey’in adedâ(adeden)
[072.028]
Ki böylece onların (peygamberlerin), Rablerinin gönderdiklerini
hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olup
bitenleri çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır
(kaydetmiştir).
Elçilerin
görevinin; Rablerinin onlara yüklediği "risalet" vazifesini tebliğ
etmek olduğu birçok ayette beyan edilmiş ve bu vazifelerine hakkı ile
riayet ettikleri haber verilmiştir. Bu durum önceki elçilerin
ağızlarından şu şekilde aktarılmaktadır.
[007.062]
(Nuh)«Size Rabbimin risâletlerini (dinine ait hükümleri) tebliğ
ediyorum ve sizin için hayırhâh bulunuyorum ve ben Allah Teâlâ'dan sizin
bilmediklerinizi biliyorum.»
[007.068] (Hud) «Size Rabbimin risâletlerini tebliğ ediyorum ve ben sizin için bir emin öğüt vericiyim.»
[007.079]
(Salih) Artık onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: «Ey kavmim! Ben size
Rabbimin risâletini muhakkak ki, tebliğ ettim ve sizin için öğüt verdim.
Velâkin siz hayırhâh olanları sevmezsiniz.»
[007.093]
(Şuayb) O da onlardan yüz çevirdi ve (şöyle) dedi: «Ey kavmim andolsun,
size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Şimdi ben,
küfre sapan bir topluluğa karşı nasıl üzülebilirim?»
[033.039] Ki
onlar (o peygamberler) Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan
içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden
korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter.
[005.067] Ey
Peygamber! Sana Rabbinden indirilmiş olanı tebliğ et. Ve eğer yapmaz
isen O'nun risâletini tebliğ etmiş olmazsın. Ve Allah Teâlâ seni nâsdan
korur. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ kâfir olan bir kavme hidâyet etmez.
Allah(c.c)
sadece elçi kullarını değil, bütün kullarını çepeçevre kuşatarak
onların bütün yaptıklarını saydığını diğer ayetlerde de beyan
etmektedir.
[018.049] Amel
defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan
korktuklarını görürsün, «Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da
küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!» derler. İşlediklerini
hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez.
[019.093-94] Göklerde
ve yerde olan herkes istisnasız, kul olarak Rahmân'a gelecektir.O,
bunların hepsini kuşatmış ve sayılarını tesbit etmiştir.
[036.012] Gerçekten
Biz Biziz, ölüleri diriltiriz; önden gönderdiklerim ve bıraktıktan
eserleri kitaba geçiririz. Zaten herşeyi açık bir kütükte «İmam-ı Mübin»
de de ihsa (sayıp tesbit) etmişizdir.
Sonuç
olarak; CİN Suresi ayetlerini tefekkür etmeye çalıştığımız bu
yazılarımızda öne çıkan vurgu diğer Kur'an surelerinde olduğu gibi
tevhid ve şirk merkezli bir anlatımdır. Bu surede özellikle Mekkelilerin
cinlere verdikleri değer ve cinlerin Mekkelileri şirke sürüklemesi göz
önüne alınarak, onların lisanı üzerinden onlara tevhid çağrısı
yapılmaktadır. Ayetlerin tarihsel arka planı böyle olmasına rağmen,
tevhid çağrısının evrensel olması nedeniyle bu ayetler çağlar boyunca
bizler için birer yol gösterici olacaktır.
Modernist
düşünce sahiplerinin cin düşüncesi olan, cinlerin insan oldukları hatta
bu suredeki cinlerin Yahudiler olduğu düşüncesi, kendi içinde şöyle bir
çelişkiyi barındırmaktadır. Ayette Kur'an dinleyen cinlerden
"Yahudiler" olarak bahsedilmemektedir. Peki "bu düşüncenin kaynağı nerede?"
denilince, cevap olarak rivayetler ortaya konulmaktadır. Rivayetler
konusunda dikkatli olan bir düşüncenin, bazı konularda rivayetlere
sarılmış olmasının çelişkili bir durum olduğunu hatırlatmak isteriz. CİN
Suresini okurken tartışılması gereken; cinlerin ne olduğu veya ne
olmadığı değil, Kur'an'ın anlatım sanatı dahilinde vermek istediği
mesaja odaklanmak gerektiğini bir kere daha hatırlatmak isteriz.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.