Kur'anın bir ayetinin diğer bir ayetin hükmünü kaldırması ile gerçekleştiği iddia edilen nasih mensuh teorisine delil getirilen ayetlerden bir tanesi de Mücadele s. 12. ayeti olup , bu ayetin hükmünün . 13. ayet ile kaldırıldığı düşüncesi, sure ile ilgili tefsirlerde yer almaktadır. nasih mensuh konusu herhangi bir nas ile sabit olmayıp göreceli bir konu olup , 500 ayet ile 5 ayet arasında neshin vaki olduğu düşüncesi yaygındır. Verdiğimiz rakamlar teorinin ne kadar kaypak bir zemine oturduğunun göstergesi olup , A tefsircisine göre neshe uğradığı iddia edilen bir ayetin , B tefsircisine göre neshe uğramadığı düşüncesi mevcuttur.
Mücadele s. 12.ve 13. ayetleri neshe uğradığı iddia edilen ayetlerden olup , bu konudaki düşüncemiz böyle bir durumun vaki olmadığı yönünde olup, ilgili ayetlerin önce tarihsellik sonra da evrensellik açısından nasıl anlaşılabileceği yönündeki düşüncelerimizi paylaşacağız. nasih mensuh konusunda kısaca , Kur'anda hiç bir ayetin böyle bir işleme tabi tutulmadığı düşüncesinde olanlara katıldığımızı hatırlatmak isteriz.
[058.012] Ey iman edenler! Resul ile gizli bir şey konuşacağınız zaman
bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha
temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, artık Allah bağışlayan ve merhamet
edendir..
[058.013] Yoksa fısıltınızdan önce sadaka vermekten korktunuz mu? Madem ki, yapmadınız,
Allah da size tevbe lütfetti, artık salatı ikame edin, zekatı verin ve Allah'a
ve resulune itaat edin! Allah her ne yaparsanız haberdardır.
Bu sure içinde çokça geçen "Necva" kelimesi , "Fısıldamak ve birisiyle yalnız kalmak" anlamındadır. Surenin , 7-8-9-10. ayetlerine baktığımızda bu kelimenin münafıklar gündem edilerek kullanıldığını görmekteyiz. Bu bağlamı dikkate alarak okuduğumuz zaman, önce ayetin ilk hitap çevresi anlaşılarak mesajının anlaşılması kolaylaşacaktır.
Medine döneminin tarihi arka planında, Müslümanlar içindeki Münafıkların Kur'an ayetleri içinde önemli bir yer tutmuş olması ,Münafıklığın tarihsellik içinde gömülüp giden bir durum değil aksine evrensellik arz eden bir durum olduğu için olup , ayetlerde bu tiplerin nasıl ortaya çıkarılabileceği yani toplum içinde bunların kendilerinin nasıl deşifre edilebileceklerinin yolları gösterilmektedir. Konumuz olan ayetlere dikkat edecek olursak , muhatap kesimin sadece iman edenler değil , iman ettiğini iddia eden fakat içlerinde nifak olanların da olduğu görülecektir.
Bu arka plan dahilinde , konumuz olan ayetlere dönecek olursak , Medine de elçi ve devlet başkanı olan Muhammed (a.s) bir yönetici olarak kapısını aşındıran bir çok insanla karşı karşıya gelmektedir. Ahzab s. 53. Ayetinde Muhammed (a.s) ın evine gelen misafirlerle ilgili yapılan düzenlemede , işi bitenin fazla oturmadan gitmesi öğütlenerek bu durumun onu rahatsız ettiği , fakat bunu alenen söylemeye onun çekindiği beyan edilerek Allah (c.c) nin bunu söylemekten çekinmeyeceği beyan edilmektedir.
Olayı Muhammed (a.s) açısından düşündüğümüz zaman , kendisinin böyle bir danışma ücreti talep etmesi haliyle rahatsızlık yaratan bir durum oluşturacaktır. Allah (c.c) nin hakkı açıklamaktan çekinmemesi nedeniyle, bu tür gerekli gereksiz elçi ile danışma taleplerine bir düzenleme getirilmiştir. Bu düzenlemenin bir başka yönü de , ellerine her defasında cebe atmaktan çekinen münafıkların, tabiri caizse kabak gibi ortaya çıkmalarına sebep olmasıdır.
12. Ayette ki hitap çerçevesi gerçek iman edenler olup onların sadaka verecek güçleri olmadığı takdirde onların bağışlanacağı beyanı vardır. Medine toplumu içinde maddi güçleri yerinde olanlar olduğu gibi , maddi gücü olmayan samimi ve dürüst Mü'minler bulunmaktaydı. Bu durumun yansıması Tevbe s. 92. ayetini okuyanların gözlerini yaşartacak bir biçimde görülmektedir.
[009.092] Binek vermen için sana geldiklerinde, «Size binek bulamıyorum»
dediğin zaman, sarf edecek bir şey bulamadıkları için üzüntüden gözyaşı dökerek
geri dönenlere de sorumluluk yoktur.
13. Ayet içindeki " E eşfaktüm" (Korktunuz mu?) kelimesinin anlamına baktığımız zaman hitabın muhatabının kimler olduğu daha açık bir biçimde anlaşılmaktadır.
"El işfaku" kelimesi ; "Bir şeye korkuyla karışık ihtimam , ilgi , koruma ve düşkünlük göstermek" anlamındadır. 13. Ayet içinde "Sadaka vermekten korkanlar" ile kast edilen , onlardan istenen sadakalara karşı müşfik davranarak , sadakaları yanlarında tutan onları infak etmeyerek bir nevi yanlarında korumaya alan , günümüz tabiri ile ceplerinde akrep olan MÜNAFIKLARDIR. Korku anlamına gelebilecek başka bir kelime yerine , Şe-Fe-Ka kökünden türemiş bir kelimenin kullanılmış olmasının dikkate alınmadığını burada üzülerek ifade etmek isteriz, dikkate alınsaydı bu kelimenin ifade ettiği anlam ile münafıkların arasındaki bağın kurularak hatalı bir anlam verilmeye sebebiyet verilmezdi.
13. Ayet ile ilgili yapılan meallerin genelde bu ayetin neshe uğradığı düşüncesinden yola çıkılarak yapılmış mealler olduğunu görmekteyiz. Ayet içindeki , " Ve taballahu aleyküm" ibaresini bir çok meal , muhatapların Mü'minler olduğu düşüncesi ile "Allah tevbenizi kabul etti" şeklinde çevirmiştir. Ancak bu çevirinin pek doğru çeviri olmadığını düşünmekteyiz. Muhatapların Münafıklar olduğu sadakaları karşı müşfik davranarak onlara karşı aşırı bir koruma içine girerek onları infak etmeyenler ile kast edilenler Mü'minler olamazlar , 12. Ayete baktığımızda böyle bir imkan içinde olmayan Mü'minler af edilmiştir.
Bu Ayetin mealinin Merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır tarafından " Ya!.. Fısıltınızdan önce sadakalar takdim etmekten korktunuz mu? Mâdemki
yapmadınız Allah da size tevbe lûtfetti artık namaza devam edin ve zekâtı verin
ve Allah ve Resulüne itaat edin ki Allah habîrdir her ne yaparsanız" şeklinde yapılan mealinin daha doğru olduğunu düşünmekteyiz. Çünkü Allah (c.c) tabiri caizse ceplerinde akrep taşıyan münafıkların yaptıkları bu hatadan dolayı onlara tevbe kapısını açık bıraktığını , bu kapıdan girmek isteyenler için kapının sonuna kadar açık olduğunu bildirmektedir.
Mücadele s. 12. 13. Ayetlerinin nesh edilmek gibi bir durumunun söz konusu olmadığı ortaya çıktıktan sonra , bu ayetin bize dönük evrensel bir mesajı olabilir mi? sorusunun cevabı yönünde düşüncelerimizi paylaşmak istiyoruz.
Ayetlerin evrensel mesajı olarak , yönetici kademesinde olanlar ile halk arasındaki ilişkileri düzenleyen bir ayet olarak okuduğumuzda , her aklına gelenin yöneticinin kapısını aşındırma gibi bir durumun yönetim mekanizmasının işleyişine sekte vuracağı için , her hangi bir kişinin yöneticiye arz edecek bir sorunu varsa "Danışma ücreti" diyebileceğimiz bir harç yatırma mecburiyeti konulması makul hatta gereklidir diyebiliriz.
Böyle bir harç yatırma mecburiyeti olduğunda , harç yatırmaya değer bir sorunu olan kişi bunu yatırmaktan çekinmeyerek sorununun çaresini arayacaktır. Şayet sorunu harç yatırmaya değecek kadar önemli olmayan birisi bunu yatırmayarak kuru kalabalık yapmış olmaktan çıkacaktır.
Münafık karakteri sadece Medine ye has bir karakter değil , tarihin her devrinde ortaya çıkarak Müslümanlar arasında fitne ve fesada sebep olma potansiyeli yüksek olan bir karakterdir. Bu karakterin en önemli yönü sizden görünüp size azılı bir düşman olmasıdır. Kimseye " Sen münafıksın" şeklinde bir yafta takarak onu etiketleyemeyeceğimize göre bu türlerin ortaya çıkarılması için bazı operasyonlara ihtiyaç olacağı aşikardır.
Bu ihtiyacımızı en güzel biçimde karşılayan ayetler gurubu , Medine de nazil olan ayetler gurubudur. Medine de nazil olan ayetlere bakıldığında öne çıkan konuların mal ve can ile cihad olup , bu konuda geri duranların başında münafıklar gelmektedir. Can ve mal ile imtihan, münafıkların en korkulu rüyası olup her devirde çıkabilecek bu karakterin deşifre olacağı imtihan şekli, malı ve canı ortaya koyma zamanlarıdır. Bu zamanlarda malını ve canını ortaya koymaktan nasıl çekindikleri , Medine de inen ayetler de görülen münafıkların her zaman değişmeyecek olan karakterleri Allah yolunda adım atmaktan geri durmak yönünde tezahür ederek, halleri ile "Ben Münafığım" diye bağırarak ortaya çıkacaktır.
Bu tür Ayetleri , Münafıkların nasıl ortaya çıkarılabileceğinin ipuçları olarak okumak ve her devirde çıkabilecek münafık karakterli insanların deşifre olmasını sağlayacak yöntemler olarak okumak mümkündür.
Sonuç olarak; Mücadele s. 12. ve 13. Ayetlerinin bir çok tefsirci açısından neshe uğramış olduğu düşüncesi makbul bir düşünce değildir. Bu ayetleri bağlam gözeterek okuduğumuzda evrensel mesajları olan Ayetlerden birisi olarak okumanın daha doğru olacağı düşüncesindeyiz.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
Mücadele s. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mücadele s. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
18 Mart 2015 Çarşamba
5 Ekim 2013 Cumartesi
Mücadele s. 11. Ayeti İle İlgili Bir Anlama Çalışması
Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ kîle lekum tefessehû fîl mecâlisi fefsehû
yefsehıllâhu lekum, ve izâ kîlenşuzû fenşuzû yerfeillahullezîne âmenû
minkum vellezîne ûtûl ilme derecât(derecâtin), vallâhu bi mâ ta’melûne
habîr(habîrun).
Mücadele s. 11. ayetinde Rabbimiz bizlere mealen" Ey o bütün iyman edenler! Sizlere meclislerde genişleyin denildiği vakıt genişleyiverin Allah da size genişlik versin, kalkın denildiği zaman da kalkıverin ki Allah iyman edenlerinizi yükseltsin, ılim verilenleri ise derecat ile, ve Allah her ne yaparsanız haberdardır" buyurmaktadır.
Bu ayet ile ile ilgili olarak tefsirlere bakıldığında, sadece gelen birisine yer açın şeklinde bir emir olarak algılanmış ve bu anlama uygun birde nuzül sebebi konularak, ayet tarihsel bir okuma ile anlaşılmaya çalışılmıştır. Halbuki ayetin anlamı bile bizlere daha geniş düşünmeyi teşvik ederken ayetin anlamı oldukça daraltılmış ve uygulama sahasından çıkmış bir ayet durumuna düşürülmüştür.
Ayetteki, "yer açın" veya "genişleyin" şeklinde meallendirilen "fesehu" kelimesinin anlamı üzerinde durarak bu ayetin bizlere ne gibi bir mesajı olabileceği üzerinde kısaca durmak istiyoruz.
Elfesihu= geniş mekan
Ettefessühu= genişlemek,geniş,ferah veya engin olmak ya da bir duruma gelmek.
Hüve fi füshetin min heze elmr= filan kimse şu meselede geniş bir hareket alanına sahiptir.
Ayet içinde geçen "tefessehu" kelimesini sadece "sizler oturmakta iken gelen birine yer açın" şeklindeki verilen anlam kelimeyi daraltarak ayetin sanki adabı muaşeret kuralı dahilinde bir emir verdiği izlenimi uyandırmaktadır.
"Meclislerde genişleyin" emrini , müminlerin kendi aralarındaki sorunlar ile ilgili olarak yapmış oldukları oturumlarda birbirleri ile yaptıkları istişareyi geniş alana yayarak düşünce beyanını sadece belirli kişilere has kılmamak, herkese fikrini ortaya koyma imkanı tanımak gibi anlamlar etrafında ayetin çerçevesini genişletmek mümkündür. Yani müminler kendi aralarında herhangi bir konuda düşünürlerken düşünen insanları kısıtlamayacak aksine daha fazla düşünen insan olması hususunda fikir birliği sağlayacaklar. Bunun tersine olarak , sadece belirli kişilerin konuşma hakkı olduğu ötekilerin sadece kafa salladığı meclisler fikir zenginliğine kapılarını kapatmaya sebep olacağı nedeniyle Rabbimiz Mücadele s. 11 . ayetinde bizlere, sorunlarımıza daha doğru bir çare bulmak için gerekli olan yöntemi bildirmektedir.
Şura s. 38. ayetinde " onların işleri şura iledir" buyurması veya Al-i İmran s. 159. ayetinde , uhud yenilgisi sonrası ile ilgili inen ayetlerde "onlarla istişare et" buyurması, başkalarının fikrini alma gerekliliği konusunda mücadele s. 11. ayeti ile benzerlik arzetmektedir.
Rabbimizin yine 11. ayette'ki "kalkın denildiği zaman da kalkıverin" mealindeki emri müminlerin geniş katılımlı bir istişare sonucu aldıkları karara herkesin uyma gerekliliği , müminlerin çoğunluk sonucu aldıkları bu kararlara muhalif olanların bile artık bu karar doğrultusunda hareket mecburiyetini beyan etmektedir.
Sonuç olarak; mücadele s. 11. ayeti , meal ve tefsirlerde nuzül sebebi çerçevesinde, adabı muaşeret kuralı olarak, gelen birine oturacak yer açın gibi bir anlama indirgenerek sonrakilere mesaj olarak, sadece gelen kişiye oturacak yer açın gibi bir anlam oluşturulmuş olup buna itiraz etmemekle birlikte daha geniş bir açıdan bakılarak ayetin, mü'minler arasındaki soruların tartışılmasında geniş bir katılım, geniş bir düşünce çerçevesi çizilmesi ve böylece daha doğru bir düşünce yakalanması amaçlı bir mesajı içerdiğini düşünmekteyiz. Bu tür yolla alınan kararlarında tüm mü'minlerin uyma zorunluluğu olduğu alınan karara muhalif olanların bile bu karar doğrultusunda hareket ederek birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleri emredilmiştir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Mücadele s. 11. ayetinde Rabbimiz bizlere mealen" Ey o bütün iyman edenler! Sizlere meclislerde genişleyin denildiği vakıt genişleyiverin Allah da size genişlik versin, kalkın denildiği zaman da kalkıverin ki Allah iyman edenlerinizi yükseltsin, ılim verilenleri ise derecat ile, ve Allah her ne yaparsanız haberdardır" buyurmaktadır.
Bu ayet ile ile ilgili olarak tefsirlere bakıldığında, sadece gelen birisine yer açın şeklinde bir emir olarak algılanmış ve bu anlama uygun birde nuzül sebebi konularak, ayet tarihsel bir okuma ile anlaşılmaya çalışılmıştır. Halbuki ayetin anlamı bile bizlere daha geniş düşünmeyi teşvik ederken ayetin anlamı oldukça daraltılmış ve uygulama sahasından çıkmış bir ayet durumuna düşürülmüştür.
Ayetteki, "yer açın" veya "genişleyin" şeklinde meallendirilen "fesehu" kelimesinin anlamı üzerinde durarak bu ayetin bizlere ne gibi bir mesajı olabileceği üzerinde kısaca durmak istiyoruz.
Elfesihu= geniş mekan
Ettefessühu= genişlemek,geniş,ferah veya engin olmak ya da bir duruma gelmek.
Hüve fi füshetin min heze elmr= filan kimse şu meselede geniş bir hareket alanına sahiptir.
Ayet içinde geçen "tefessehu" kelimesini sadece "sizler oturmakta iken gelen birine yer açın" şeklindeki verilen anlam kelimeyi daraltarak ayetin sanki adabı muaşeret kuralı dahilinde bir emir verdiği izlenimi uyandırmaktadır.
"Meclislerde genişleyin" emrini , müminlerin kendi aralarındaki sorunlar ile ilgili olarak yapmış oldukları oturumlarda birbirleri ile yaptıkları istişareyi geniş alana yayarak düşünce beyanını sadece belirli kişilere has kılmamak, herkese fikrini ortaya koyma imkanı tanımak gibi anlamlar etrafında ayetin çerçevesini genişletmek mümkündür. Yani müminler kendi aralarında herhangi bir konuda düşünürlerken düşünen insanları kısıtlamayacak aksine daha fazla düşünen insan olması hususunda fikir birliği sağlayacaklar. Bunun tersine olarak , sadece belirli kişilerin konuşma hakkı olduğu ötekilerin sadece kafa salladığı meclisler fikir zenginliğine kapılarını kapatmaya sebep olacağı nedeniyle Rabbimiz Mücadele s. 11 . ayetinde bizlere, sorunlarımıza daha doğru bir çare bulmak için gerekli olan yöntemi bildirmektedir.
Şura s. 38. ayetinde " onların işleri şura iledir" buyurması veya Al-i İmran s. 159. ayetinde , uhud yenilgisi sonrası ile ilgili inen ayetlerde "onlarla istişare et" buyurması, başkalarının fikrini alma gerekliliği konusunda mücadele s. 11. ayeti ile benzerlik arzetmektedir.
Rabbimizin yine 11. ayette'ki "kalkın denildiği zaman da kalkıverin" mealindeki emri müminlerin geniş katılımlı bir istişare sonucu aldıkları karara herkesin uyma gerekliliği , müminlerin çoğunluk sonucu aldıkları bu kararlara muhalif olanların bile artık bu karar doğrultusunda hareket mecburiyetini beyan etmektedir.
Sonuç olarak; mücadele s. 11. ayeti , meal ve tefsirlerde nuzül sebebi çerçevesinde, adabı muaşeret kuralı olarak, gelen birine oturacak yer açın gibi bir anlama indirgenerek sonrakilere mesaj olarak, sadece gelen kişiye oturacak yer açın gibi bir anlam oluşturulmuş olup buna itiraz etmemekle birlikte daha geniş bir açıdan bakılarak ayetin, mü'minler arasındaki soruların tartışılmasında geniş bir katılım, geniş bir düşünce çerçevesi çizilmesi ve böylece daha doğru bir düşünce yakalanması amaçlı bir mesajı içerdiğini düşünmekteyiz. Bu tür yolla alınan kararlarında tüm mü'minlerin uyma zorunluluğu olduğu alınan karara muhalif olanların bile bu karar doğrultusunda hareket ederek birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleri emredilmiştir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)