Bundan önceki üç yazımızda, CİN
Suresi'ni 17. ayetine kadar tefekkür etmeye çalışmıştık. Bu yazımızda
18-24. ayetler arasını tefekkür etmeye çalışacağız.
Ve ennel mesâcide lillâhi fe lâ ted’û maallâhi ehadâ(ehaden).
[072.018] Şüphesiz mescidler, (yalnızca) Allah'a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiç bir şeye (ve kimseye) dua etmeyin.
Bu
ayet itikadımızı oluşturması gereken ayetlerden biri olup, daha iyi
anlamak için "secde" ve "mescid" kelimelerin ifade ettiği anlamın ortaya
konulmasında fayda vardır.
"Secde" kelimesi "öne eğilme, aşağı bükülme, kendini alçaltma, kibrini gururunu kırmak" anlamındadır. Terim anlamı olarak "Allah'a karşı kibirini ve gururunu kırarak O'na kulluk etmek"
anlamındadır. Bu kelime sadece namaz içindeki rükunlardan birisi
değildir. Namaz içinde yaptığımız secde günün belli bir vaktini kapsar
ancak kul Allah'a karşı olan acziyetini hayatının her safhasında
göstermek mecburiyetindedir. Kulun Allah'a karşı olan acziyetini her
halinde göstererek O'na karşı kibirli bir tavır takınmadan, O'nun kendi
hayatı için çizdiği kurallara riayet etmek, Allah'a secde etmek
anlamındadır. Kul eğer hayatını Allah dışındakilerin çizdiği yola göre
tayin ediyorsa, secdesini onlara yapıyor anlamına gelir ve bu durumun
adı "şirk"tir.
"Mescid" kelimesi zaman ve mekan ismi olup "secde edilecek zaman ve mekan"
anlamındadır. Bu kelime sadece namaz kılınan mekanları kapsayan bir
kelime değildir. Zaman ismi olması nedeniyle "mescid" kelimesi "secde edilecek zaman"
anlamı da taşır ki bu zaman ise kulun 24 saatini kapsar. Sadece üstü
örtülü bir mekan anlamı verdiğimiz takdirde, bu kelime ile ifade edilmek
istenen anlamı daraltmış olacağımız için, bu kelime kulun her anını
kapsayan bir zamandır.
"Mescidlerin
Allah'a ait olması"nın ne anlama gelebileceği, kelimenin bu tarifinden
sonra daha kolay anlaşılacaktır. Mescid kelimesi kulun yaşadığı her anı
kapsayan bir kelime olup, kul yaşadığı her an içinde Allah'tan başkasına
secde etmemekle görevlidir. Bunun tersi bir durumun literatürdeki adı
"şirk" olup, ayet içinde "Allah ile birlikte başka kimseye dua etmeyin"
buyrularak böyle bir ortaklığın asla kabul görmeyeceği beyan
edilmektedir. Bu emrin bir benzerini A'RAF 29 ayetinde de görmekteyiz.
[007.029]
De ki: «Rabbim adaleti emretti. Her mescitte yüzleriniz doğru tutun ve
O'na dininizde samimi olarak ibadet edin! Sizi ilkin O yarattığı gibi
yine O'na döneceksiniz.
Allah(c.c)'nin
tek ilah olmasına dayalı bir sistem Kur'an'ın temel çağrısı olup, onun
dışında ilahlar edinmek birçok ayette yasaklanmıştır.
[028.088] Allah'la
beraber başka tanrı tutup tapma. O'ndan başka tanrı yoktur. O'ndan
başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur, O'na döndürüleceksiniz.
[017.039] Bunlar
Rabbinin sana bildirdiği hikmetlerdir. Sakın Allah'la beraber başka
tanrı edinme. Yoksa yerilmiş ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.
[023.117] Kim
Allah ile beraber ona ilişkin geçerli kesin bir kanıt (burhan) ı
olmaksızın başka bir ilaha taparsa, artık onun hesabı Rabbinin
katındadır. Şüphesiz küfredenler kurtuluşa eremezler.
[026.213] Sakın Allah ile beraber başka bir ilâha da dua etme. Sonra muazzep olanlardan olursun.
[027.060] Yoksa
gökleri ve yeri yaratıp sizin için gökten bir su indiren mi? Biz, o su
ile gözleri ve gönülleri açan bahçeler bitirmekteyiz. Siz onların bir
ağacını bile bitiremezdiniz. Allah' la birlikle bir tanrı mı var? Hayır,
onlar, sapıklığa giden bir topluluktur.
[050.026] O ki Allah'ın yanında başka ilâh edinmiştir. Haydi ikiniz birlikte onu şiddetli azaba atın.»
[051.051] Allah ile beraber başka bir ilah(ı ortak) kılmayın. Gerçekten ben sizi, O'ndan yana açıkça uyarıp-korkutmakta olanım.
Ve ennehu lemmâ kâme abdullâhi yedûhu kâdû yekûnûne aleyhi libedâ(libeden).
[072.019]
Şu bir gerçek ki, Allah'ın kulu (olan Muhammed,) O'na dua (ibadet ve
kulluk) için kalktığında, onlar (müşrikler,) neredeyse üzerine
üşüşeceklerdi.
Bu ayeti anlamak için 18. ayete geri dönmek gerekmektedir. 18. ayette "Allah ile beraber başka birine dua etme"
emrini hayatında pratize etmek için kalktığı zaman, Allah ile birlikte
başka ilahlar edinmiş olanlar buna karşı çıkmaktadırlar. Tarih boyunca
"müşrik" vasfını taşıyan insanların öne çıkan şirkleri "Allah ile beraber başka ilahlar" edinmiş olmalarıdır. Şirkin bu türü bugün dahi kendisini Müslüman olarak bilen insanların bir çoğunda mevcuttur.
[068.051] O
inkâr edenler Zikr'i (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni
gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden:) «Hiç
şüphe yok o bir mecnundur» derler.
[022.072]
Onlara ayetlerimiz apaçık olarak okunduğu zaman, inkar edenlerin
yüzlerinden inkarlarını anlarsın. Nerdeyse, kendilerine ayetlerimizi
okuyanlara saldıracaklar. De ki: «Size bundan daha fenasını haber
vereyim mi? Allah'ın inkarcılara vadettiği ateş! Ne kötü bir dönüştür!..
[038.005] İlâhları
hep bir ilâh mı kılmış? Bu cidden şaşılacak bir şey: çok tuhaf.
Onlardan ileri gelenler; «yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin,
sizden istenen şüphesiz budur.»
[025.041]
Seni gördükleri zaman, «Allah'ın gönderdiği elçi bu mudur?» diye alaya
almaktan başka birşey yapmazlar. "Eğer biz ilahlarımıza ısrarla
bağlılığımızı sürdürmeseydik, az kalsın bu adam bizi onlardan
vazgeçirecekti" derler. Yakında azabımızı gördüklerinde kimin yolunun
sapık olduğunu öğreneceklerdir.
[071.023] Sakın ilahlarınızı bırakmayın; ne Vedd'i ne Suva'ı, ne Yağus'u, ne Yeuk'u ve ne de Nesr'i dediler.
Kul innemâ ed’û rabbî ve lâ uşriku bihî ehadâ(ehaden).
[072.020] De ki: «Ben ancak Rabbime dua eder ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmam»
Surenin
2. ayetine göz attığımız zaman, 20. ayet ilgili olduğu görülecektir.
Mekkelilerin değer verdikleri cinlerin ağzından, onların artık şirki
terkettikleri ve tevhide döndükleri 2. ayet içinde görülmektedir.
Mekkelilerin aynı duruma gelmeleri için gereken şeyin Muhammed(a.s)'a
vahyedilene ve ona uymak olduğunu görmekteyiz.
Bütün elçilerin ortak çağrısı olan tek bir ilaha kulluk etmeyi, elçiler önce kendi hayatlarında pratize ederek "Müslümanların ilki" olmuşlar ve sonra muhataplarına tebliğ etmişlerdir. 19. ayette örneği görüldüğü üzere, bütün elçilere "Müstekbir" ve "Mele" kelimeleri ile ifade edilen "o kavmin mal ve servet sahipleri"ne
karşı çıkarak kontrolun ellerinden gitmemesi için var güçleri ile
gayret etmişlerdir. Müstekbirlerin bu gayretlerine karşı elçiler ve
beraberindekiler yılmamış, onlar da canlarını ve mallarını ortaya
koyarak onlara karşı çıkmışlardır. 20. ayet başındaki "kul" (de ki) emri
sadece söz ile ifade edilmesi gereken eylemi değil, pratik hayat içinde
yaşanarak Allah(c.c)'den başkasına dua etmemek ve ona hiç bir şeyi şirk
koşmamak doğrultusunda bir hayat sürmeyi emretmektedir. Bu tür emirler
Kur'an'ın pek çok ayetine yayılarak hatırdan çıkarılmaması
amaçlanmıştır.
[018.110] De
ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana,
İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine
kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak
koşmasın.
[033.039] Onlar
ki Allahın risaletlerini tebliğ ederler ve ondan korkarlar, Allahdan
başka kimseden korkmazlardı, hisaba alacak da Allah yeter
[013.036] Kendilerine
kitap verdiklerimiz, sana indirilenden memnun olurlar. Karşı guruplar
içinde ise, onun bir kısmını inkar edenler vardır. De ki: «Ben ancak
Allah'a kulluk etmekle ve O'na asla ortak koşmamakla emrolundum.
Hepinizi ancak O'na çağırıyorum ve dönüşüm O'nadır.»
[109.001-2] (Resûlüm!) De ki: Ey kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam.
[010.104] De
ki: «Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz bilin ki ben Allah'tan
başka taptıklarınıza tapmam. Ancak, sizi öldürecek olan Allah'a kulluk
ederim. İnananlardan olmakla emrolundum.»
[039.014] De ki: «Ben, dinimi Allah'a halis kılarak O'na kulluk ederim;
[039.064] De ki: «Ey cahiller! Bana, Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emredersiniz?»
Kul innî lâ emliku lekum darren ve lâ reşedâ(reşeden).
[072.021] De ki: «Doğrusu ben, sizin için ne bir zarar, ne de bir yarar (irşad) sağlayabilirim.»
Kur'an'ın değişik surelerine yayılmış olan diğer ayetleri birlikte okuyarak konunun anlaşılmasını kolaylaştıralım.
[007.188]
De ki: «Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar
verecek durumda değilim. Görülmeyeni bileydim, daha çok iyilik yapardım
ve bana kötülük de gelmezdi. Ben sadece, inanan bir milleti uyaran ve
müjdeleyen bir peygamberim.»
[010.049] De
ki: «Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek
durumda değilim. Her ümmet için bir süre vardır; süreleri sona erince
bir saat bile geciktirilmezler ve öne de alınmazlar.»
[005.076] «Size zarar da fayda da veremeyecek, Allah'tan başka birine mi kulluk ediyorsunuz?» de. Allah hem işitir, hem bilir.
[013.016]
De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?», «Allah'tır» de. «Onu bırakıp,
kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz?» de. «Kör
ile gören bir olur mu? Veya karanlıkla aydınlık bir midir?» de. Yoksa
Allah'a, Allah gibi yaratması olan ortaklar buldular da, yaratmaları
birbirine mi benzettiler? De ki: «Her şeyi yaratan Allah'tır. O, her
şeye üstün gelen tek Tanrı'dır.»
[020.089]
Onlar görmüyorlar mıydı ki, o buzağı, kendilerine hiçbir sözle karşılık
veremiyor; onlara ne bir zarar, ne de bir yarar vermeye sahip
bulunamıyordu.
[025.003]
Müşrikler Allah'ı bir yana bırakarak hiç bir şey yaratamayan kendileri
birer yaratık olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda dokunduramayan;
öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltmeye güçleri yetmeyen ilahlar
edindiler.
"Fayda
veya zarar vermek" olarak ifade edilen; ilah olmanın gereklerinden
birisi olup, Allah(c.c)'nin dışında hiçbir varlığın böyle bir gücü
olmadığı vurgulanmaktadır. Müşriklerin Allah(c.c) dışında kulluk
ettikleri varlıkların "fayda veya zarar verme gücü" gibi bir şeye
sahip olmadıkları vurgulanarak, gerçek ilahın insanlara bunları veren
olduğu hatırlatılmaktadır. Gelecek olan ayetler Muhammed(a.s)'ın görev
ve yetki sınırlarını çizen ayetlerle siyak sibak içinde okunduğunda,
onun beşer bir Elçi olduğu, görevinin sadece tebliğ olduğu, bunun
dışında herhangi bir yetkiye ve güce sahip olmadığı hatırlatılmaktadır.
Bu
ayetler; Müslümanların geleneksel Peygamber algısını yeniden
sorgulanması gerektiğini vurgulayan ayetlerdendir. Beşer olması
nedeniyle Mekkeliler tarafından yadırganan Muhammed(a.s), ona iman
ettiğini iddia edenler tarafından dolaylı olarak onun beşer oluşu
yadırganmakta ve yarı ilah durumuna çıkarılma düşüncelerinin ne kadar
yanlış olduğu onun dilinden söyletilerek red edilmektedir.
Kul innî len yucîrenî minallâhi ehadun ve len ecide min dûnihî multehadâ(multehaden).
[072.022] De ki: «Şüphe yok, beni Allah'tan hiç bir kimse elbette koruyamaz ve ben O'ndan başka bir sığınacak bulamam.»
Her
şeyin üzerinde tek güç sahibi olanın sadece Allah(c.c) olduğu
hatırlatılarak, eğer O bir kuluna hayır veya şer dilerse bunun önüne
kimsenin geçemeyeceği, kul sığınılacak merci olarak O'ndan başka birini
bulamayacağı, şayet başka birinden böyle bir beklentisi olursa bunun
adının "şirk" olduğu yine hatırlatılmaktadır. Bu konuda birkaç ayet
örneği ile konunun anlaşılması kolaylaşacaktır.
[018.027] Rabbinin Kitap'ından sana vahyolunanı oku; O'nun sözlerini değiştirecek yoktur. O'ndan başka bir sığınılacak da bulamazsın.
Bu
ayet, geleneksel düşünce içindeki "şefaat" algısının ne kadar yanlış
olduğunu gözler önüne sermesi bakımından önemli bir ayettir. Cehennem'i
hak etmiş birisi için Muhammed(a.s)'ın veya başka birilerinin Allah'tan
ricacı olmaları şeklinde gerçekleşeceği iddia edilen bu düşünceyi red
eden pek çok ayet olmasına karşın yeri geldiği için kısaca değinmek
istedik.
İllâ
belâgan minallâhi ve risâlâtih(risâlâtihî), ve men ya’sıllâhe ve
resûlehu fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden).
[072.023]
(Benim vazifem); ancak Allah katından olanı ve O'nun risaletlerini
tebliğ etmektir. Kim, Allah'a ve Rasulüne isyan ederse; muhakkak ki onun
için, cehennem ateşi vardır. Orada ebediyyen kalacaklardır.
Bu
ayette, birçok ayette olduğu gibi Elçi'nin görev ve yetki sınırlarının
belirlendiğini görmekteyiz. Bu belirleme bizler için de geçerlidir.
Şöyle ki; karşımızdaki herhangi birisine, doğru olduğunu düşündüğümüz
bir mesele hakkında bilgi vermeye çalışırken, o kişinin olumlu tepki
vermemesi, bizim ona karşı sert, incitici, dışlayıcı bir tavır
takınmamazı gerektirmez. Biz sadece ona anlatmakla yükümlü olup, kabul
edip veya etmemek karşıdaki kişinin iradesine kalmıştır. Zorlayıcı bir
tavır içine girerek kimseye iman ettirmek mümkün değildir. Tebliğ ile
ilgili metodların zikredildiği bir kaç ayet örneği verdiğimizde konu
daha kolay anlaşılacaktır.
[002.119] Doğrusu Biz, seni hak ile, müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Sen, cehennemliklerden sorumlu tutulmayacaksın.
[017.105] Kuran'ı ancak hak olarak indirdik ve o da indiği gibi hak olarak kaldı. Seni de yalnız müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
[017.054] Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size merhamet eder veya dilerse size azabeder. Biz seni onlara vekil olarak göndermedik.
[050.045] Onların dediklerini Biz biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; söz verdiğim günden korkanlara Kuran'la öğüt ver.
[080.005-7] Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince, sen ona yöneliyorsun. Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin.
[026.003-4] İnanmıyorlar diye nerdeyse kendini mahvedeceksin.Dilersek, onlara gökten bir ayet indiririz de ona boyunları eğik kalır.
Hattâ izâ reev mâ yûadûne fe se ya’lemûne men ad’afu nâsıren ve ekallu adedâ(adeden).
[072.024] Sonunda,
kendilerine söz verileni gördükleri zaman, kimin yardımcısının daha
güçsüz ve sayısının daha az olduğunu bileceklerdir.
Bu
ayeti anlamak için, müşriklerin diğer ayetlerde gördüğümüz mal, servet
ve evlat sahibi olmaları nedeniyle kendilerini güçlü zannettikleri
ayetleri okumamız gerekmektedir.
[068.014-15] Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye, Ayetlerimiz ona okunduğu zaman: «Öncekilerin masalları» der.
[023.055-6] Kendilerine verdiğimiz servet ve evlatlarla iyiliklerine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller!
[074.013-5] Ve yanında hazır oğullar (verdim). Ve onun için bir döşemekle döşeyiverdim. Sonra da arttırayım diye tamahkar bulunuyor.
[018.039] «Bağına
girdiğin zaman, 'Maşallah, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen
gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte)
görüyorsan.»
[071.021]
Nuh dedi ki: «Ey Rabbim! biliyorsun onlar, bana isyan ettiler, malı ve
çocuğu kendisine hasardan başka birşey arttırmayan kimsenin ardınca
gittiler.
[102.001] (Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp kendinizden geçirdi.
Mal,
servet ve evlat sahibi oldum diye Allah'a karşı efelenenlerin, hesap
günü düşecekleri durum yine aynı Kitap'ın içindeki ayetlerde beyan
edilmiştir.
[070.011-4] Onlar
birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından
kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış
olan sülalesini ve yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece
kendisini kurtarmak ister.
[080.034-6] İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve evlatlarından bile kaçar.
[026.087-9]
«Ve (nâsın) kabirlerden diriltilip kaldırılacakları gün beni zelil
etme. O gün, ne mal fayda verir, ve ne de oğullar. Ancak Allah'a selim
bir kalp ile varan kimse müstesna.»
[092.011] O kimse ölüp ateşe yuvarlandığı zaman, malı ona fayda vermez.
[111.002] Malı da, kazandıkları da kendisine bir yarar sağlamadı.
[031.033] Ey
insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın oğlu, oğulun da
babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Allah'ın verdiği söz
şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah'ın affına
güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.
CİN
Suresi 18-24. ayetlerini ele almaya çalıştığımız bu yazımızda, surenin
25-28. Ayetlerinin gelecek yazımızda ele almaya çalışacağız.
--Devam edecek--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder