Duası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Duası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Haziran 2015 Pazar

ETTAHİYYATU Duası Üzerine Bir Mülahaza


"Ettahiyyatu" adı ile bildiğimiz dua hepimizin çocukluğunda ilk öğrendiği dualardan biri olup, namazlarda "Teşehhüd" diye bildiğimiz oturuşta okunan bir duadır. Bu dua ile ilgili rivayetlere baktığımızda Allah(c.c) ve Elçisi'ne atfedilen en büyük iftiralardan biri olan "miraç" hadisesinde(!) Allah(c.c), Muhammed(a.s) ve Cibril'in üçlü konuşmasının bir ürünü olduğu şeklinde bilgiler mevcuttur. Yazımızın konusu bu tür iftiralar değil, dua içinde okunan "es-selamu aleyke eyyuhen-nebiyyu" ibaresi ile ilgili olacaktır.

Duanın Arapça metni ve meali şöyledir;

Ettehiyyatu lillahi ves-salevatu vet-tayyibatu, esselamu aleyke eyyühen-nebiyyu ve rahmetullahi ve berekatuh, es-selamu aleyna ve ala ibadillahis-salihiyn. Eşhedu enla ilahe illallah, ve eşhedu enne muhammeden abduhu ve resuluh.

Dil ile, beden ile ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah’adır. Ey Peygamber! Allah’ın selâmı, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun. Selâm bizim üzerimize ve Allah’ın bütün iyi kulları üzerine olsun. Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şahitlik ederim ki Muhammed O’nun kulu ve Peygamberidir.

Bu duanın okunmasının fıkhi yönden hükmünün ne olduğu hakkında ilmihal kitaplarındaki bilgilerin namazın sadece şekilsel bir boyuta indirgenmiş olmasının bir yansıması olduğunu düşündüğümüzü kısaca ifade ettikten konumuza geçebiliriz.

Bu duanın metnine baktığımızda akla ilk olarak gelen soru "Muhammed(a.s) bu duayı kendisi okumuş mudur? Şayet okumuş ise kendisine mi selam ediyor?" şeklinde olacaktır. Soru gayet mantıklı ve haklıdır. Bu soruya klasik ilmihal bilgileri ile namaza yaklaşanların verecekleri cevap bir çok kimseyi tatmin etmeyecektir. Ettahiyyatu duasını Muhammed(a.s)'ın namazda okuması mümkün değildir, kendisine salat ve selam etmesi gibi bir duruma düşmesi söz konusu olamaz. Bu duayı ashabına tavsiye ederek, onların okumuş olması daha kuvvetli bir ihtimaldir. Bu duanın farklı versiyonlarının da olduğunu burada hatırlatmak isteriz.

Şunun bilinmesi gerekir ki; Muhammed(a.s) ve ashabının kıldıkları namaz, şekilsel olarak bizim bugünkü kıldığımız namaz ile aynı olabilir. Namaz ibadeti içinde olan "kıyam", "rüku", "secde" gibi yapılanlar namazın olmazsa olmazlarındandır. Ancak Muhammed(a.s) ashabına bugün anladığımız anlamda ilmihal türünden bilgiler verip namazı şekilsel bir ritüele indirgememiştir.

Namaz bir tevhid sembolu olarak Muhammed(a.s) ve ashabının hayatında yer almakta, namaz içinde yapmış oldukları kıyam, rüku ve secde ile sadece Allah(c.c)'yi Rab ve İlah tanıdıklarını ilan etmekteydiler. Bu namaz içinde illa ki bir takım şeyler okunmakta idi ve bu okunanların anlamı Muhammed(a.s) ve ashabı tarafından bilinmekte ve hayat içinde yerini bulmaktaydı.

Etttahiyyatu duasının uydurma rivayetler ile yüceltilmiş olması bir tarafa, bugün okunduğu şekli ile okunmasının Muhammed(a.s)'ın yaşadığı zaman zarfı içinde AHZAB 56 ayeti gereğince yapılmış bir dua olduğunu söylemek mümkündür.

[033.056] Muhakkak ki, Allah Teâlâ ve melekleri peygamber üzerine salatta bulunurlar. Ey imân etmiş kimseler! O'nun üzerine salatta, teslimiyetle selâmda bulunun.

AHZAB 56 ayetinde Allah(c.c) ve meleklerinin Muhammed(a.s)'a salat yani destekte bulundukları belirtilmekte ve mü'minlerin bu desteğe ortak olarak Muhammed(a.s)'ı desteklemeleri istenmektedir.

Ettahiyyatu duası bu emrin bir gereği olarak tevhid eylemi olan namaz içinde mü'minlerin okudukları bir duadır. Bu dua Muhammed(a.s)'ın ashabı tarafından bugün bizlerin okuduğu şekli ile yani sadece ilmihal bilgileri ile donatılmış kitaplarda yazdığı için değil (vacip hükmünde olduğu için okunması, okunmaması sonucunda namazın sıhhatine halel getireceği gerekçesi gibi), Allah(c.c)'nin onlara olan emrinin bir neticesindedir.

Burada bilinmesi gereken bir durum vardır; Dua etmek demek sadece dilde kalan, içselleştirilmemiş ve fiile dökülmemiş sözler değil, pratik hayata indirgenen ve hayat içinde yerini bulan sözlerdir. Ashab eğer Muhammed(a.s)'a salat ve selam ediyorsa, bu salat ve selamın ne demek olduğunu ve olması gerektiğini, yaşadıkları hayat içinde göstermekteydiler. Ashab bu duayı sadece dilde söylenmesi gereken içi boş bir dua olarak değil, yaşantısı ile Muhammed(a.s)'a destek vererek yani salat ederek gösteriyordu.

Bugün bu duanın okunmasını bir takım fıkhi hükümlere bağlayarak illa ki okunması gerektiğini iddia ediyor değiliz. Düşüncemiz odur ki; namaz ibadeti içinde kişi Rabbine nasıl dua etmek istiyorsa edebilir; bunun Arapça olarak yapılma şartı yoktur. Kişi anlamını bildiği dil üzerinden Rabbine karşı istediği gibi dua edebilir.

Muhammed(a.s)'ın yaşadığı zaman içinde, ashabın okuduğu bu dua içindeki "es-selamu aleyke eyyühen-nebiyyu" ibaresinin bu şekli ile okunmasının herhangi bir mahzuru olduğunu düşünmemekteyiz çünkü Muhammed(a.s) hayatta ve ashabı ona olan desteklerini Allah(c.c)'yi şahit kılarak beyan etmektedirler.

Bugün bu duayı okurken "es-selamu aleyKE" şeklinde okumanın şöyle bir mahzuru vardır; ibarede görünen "KE" zamiri muhatap zamiri olup, karşınızda duran kişiye karşı kullanılır. Muhammed(a.s) bugün hayatta olmadığına göre bu duayı böyle okumak yanlıştır. Bazılarınca bu duanın metni ayet metni gibi algılandığı için, ibarede herhangi bir yanlışlık olup olmadığı sorgulanmamakta, hatta böyle bir sorgulamanın yapılmış olması başlı başına bir cürüm sayılmaktadır.

Öyleyse bu duanın metnini nasıl okumak gerekir ki yanlışa düşmekten kurtulalım?

Dua içindeki "es-selamu aleyKE" ibaresi yerine "es-selamu alen-nebiyyi" (selam nebinin üzerine olsun) veya "es-selamu alelenbiyai" (selam nebilerin üzerine olsun) ibarelerini kullanabiliriz.

Ettehiyyatu lillahi ves-salevatu vet-tayyibatu, ESSELAMU ALENNEBİYYİ ve rahmetullahi ve berekatuh, es-selamu aleyna ve ala ibadillahis-salihiyn. Eşhedu enla ilahe illallah, ve eşhedu enne muhammeden abduhu ve resuluh.

Ettehiyyatu lillahi ves-salevatu vet-tayyibatu, ESSELAMU ALELENBİYAİ ve rahmetullahi ve berekatuh, es-selamu aleyna ve ala ibadillahis-salihiyn. Eşhedu enla ilahe illallah, ve eşhedu enne muhammeden abduhu ve resuluh.

Bu duanın illa ki Arapça ibareler ile okunması gibi veya illa ki bu dua okunacak şeklinde bir düşüncemiz olmadığını hatırlatmak isteriz. Kişi namazda iken ister bunu Arapça olarak, ister mealini  ister başka bir duayı okuyabilir.

Sonuç olarak; Ettahiyyatu adı ile bildiğimiz duanın metnindeki "KE" zamiri, muhatap zamiri olması ve Muhammed(a.s)'ın ölmemesi gibi bir durumu çağrıştırdığı için ilmihal kitaplarındaki öğretildiği şekli ile sakınca içermektedir. Bu duanın okunma mecburiyeti olmamakla birlikte okumak isteyenler için yukarda verdiğimiz iki örnek dua metni okunabilir.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

Dil ile, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah'a dır. Ey Peygamber! Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selâm bizim üzerimize ve Allah'ın bütün iyi kulları üzerine olsun. Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki, Muhammed, O'nun kulu ve Peygamberidir.

Kaynak Linki : http://www.manevihayat.com/forum/konu/ettehiyyatu-duasi-sozleri.8303/
Dil ile, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah'a dır. Ey Peygamber! Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selâm bizim üzerimize ve Allah'ın bütün iyi kulları üzerine olsun. Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki, Muhammed, O'nun kulu ve Peygamberidir.

Kaynak Linki : http://www.manevihayat.com/forum/konu/ettehiyyatu-duasi-sozleri.8303/

15 Mart 2015 Pazar

Yunus s. 83-93. Ayetleri: Musa (a.s) ın Duası Firavunun Boğulması

Kur'an kıssa yollu anlatımları ile , bizden öncekilerin yaşantılarından kesitler sunarak , onlardan ibretler çıkarmamızı amaçlamaktadır. Kur'an kıssaları ile ilgili yazılarımızda,dikkat edilirse kıssanın yaşandığı zaman ve mekan çerçevesindeki anlatımların bize dönük nasıl bir mesajı olabilir sorusunun cevabını arayarak bu konudaki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışıyoruz. Musa (a.s) kıssası Kur'anda hacim olarak en fazla yer tutan kıssa olarak önümüzde durmakta ve kıssa ile ilgili yapılan anlatımlardan bir çok mesajlar okumak mümkündür. Bu yazımızda kıssanın Yunus s. içindeki bölümünün Sihirbazların imanı sonrası başlayan ve Firavunun boğulma süreci ile son bulan kısmındaki Ayetleri ele almaya çalışacağız.

Musa (a.s) a karşı toplanan Sihirbazların yenilgileri sonucunda, Firavun yeni bir soykırım başlatarak İsrailoğulları üzerindeki baskılarını artırmıştır(7.127).

[010.083]  Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.

Bu Ayetten anlaşıldığı üzere, Firavun ve Mele si baskılarını iyice artırmış ve İsrailoğulları üzerinde üzerinde büyük bir korku oluşturmuştur. Baskılardan korkan İsrailoğulları kavmine mensup bir çok kişinin Musa (a.s) a iman etmediği bildirilmektedir. Burada ortaya çıkan durum , Dünya hayatında her hangi bir sıkıntıya düşme korkusunun Ahiret hayatına tercih edilmiş olmasıdır. Allah (c.c) bir çok Ayetinde bu tür tercih yapma durumunda kalanlara Ahireti tercih etmeleri Dünya hayatının geçici bir yer olduğu , Ahiret hayatının ebedi olduğunu beyan ederek doğru tercihi göstermiştir. 

İsrailoğulları bu baskılardan dolayı Musa (a.s) suçlayarak "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyet çektik" (7.129) diyerek nankör bir tavur takınmışlar , Musa (a.s) onlara "Rabbinizin düşmanlarınızı yok etmesi ve yeryüzünde sizi onların yerine geçirmesi umulur. O zaman nasıl davranacağınıza bakar" diyerek umutvar olmalarını öğütlemiştir.

[010.084]  Mûsâ: «Ey kavmim!» dedi, «Siz Allah’a iman ettiniz, O’na tam bir teslimiyetle bağlandınızsa, öyleyse yalnız O’na dayanıp güvenin!»

Musa (a.s) ise Elçilik görevi olan Kavmine karşı tebliğine devam ederek onlara kime dayanılması ve kimin vekil kılınması gerektiğini anlatmaktadır. Allah (c.c) kullarına kendisine tevekkül etme şartlarına uygun harekt ettikleri takdirde onları başarıya ulaşrıcağına dair söz vermiş olup , bu sözün yerine gelmesi Kur'an içindeki örneklerde görülmektedir.

[010.085] Onlar da dediler ki: «Allah’a dayandık. Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluğu için deneme konusu kılma!
[010.086]  Ve bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar!»

Bu Ayetlerden , Firavun korkusu ile iman etmekten korkanların büyük ihtimalle bir kısmının daha  iman ettiği anlaşılmaktadır. Bu demektir ki , Musa (a.s) ın yılmadan , bıkmadan devam ettiği tebliğ çalışmaları onun bu gayreti neticesinde karşılık bulmuş ve  İsrailoğullarından olan insanlar bu korkularını yenerek ona iman etmişlerdir. Buradan bize mesaj olarak, tebliğ çalışmalarında canlı bir örneklik olarak Musa (a.s) ın izlediği yol ve aldığı olumlu karşılığın dikkate alınarak onun izlediği yolun doğruluğu çıkabilir.

85. Ayet içinde İsrailoğullarının " Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluğu için deneme konusu kılma!" şeklindeki duası üzerinde biraz durmak istiyoruz. Bu duanın bir benzeri Mümtehine s. 5. Ayetinde de karşımıza çıkmaktadır , İbrahim ve onunlar birlikte olanların bir duası olarak orada da okuduğumuz bu duanın kabul olması için sadece el açıp yalvarmak yeterli olabilir mi ? .

Dua şeklinde yakarışlar ile kulun Allah (c.c)  den olan isteklerini ona bildirmesi Allah (c.c) nin bizlere öğrettiği bir yoldur. Ancak bu yolun bazı kuralları vardır ki bu kuralları uygulamadan bu dualar asla kabul olmaz. Zalimler ile deneme yapılmaması duasının kabulu için önce mazlumların o zalimlere karşı koymaları gerekmektedir. Mazlumlar sadece el açarak dua ettikleri takdirde bu dua asla kabul olmayacaktır. Zalimlere karşı mazlumların nasıl davranış sergiledikleri Elçi kıssaları ile bizlere örneklik olarak gösterilmiş , Musa (a.s) ve kavmi böyle bir duayı yaparken zalim Firavundan nasıl korunacaklarına dair olan bilgileri Musa (a.s) dan öğrenerek hayata pratize etmişlerdir. 

Duanın en önemli adabı , abdest alarak kıbleye yönelmek veya her hangi bir şahsı vesile edinerek değil , Allah tan istenen şeyin gerçekleşmesi için fiili olarak çalışmaktır. Bizler bu gün aynı şekilde "Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluğu için deneme konusu kılma!" diye ettiğimiz duaların kabul edilmemesinin sebebi, bu duanın kabulu için gerekli olan o zalimlere karşı koymaktaki gösterdiğimiz zaafiyettir.

[010.087] Mûsâ’ya ve kardeşine: «Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın, evlerinizi kıble edinin, salatı hakkıyla ifa edin ve ey Mûsâ müminleri müjdele!» diye vahyettik.

85. Ayette ki " Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluğu için deneme konusu kılma!" duasının kabulu için gerekli şartların vaz edildiği bir Ayet olarak karşımızda duran 87. Ayet , Firavunlarla nasıl bir mücadele ederken uygulanacak stratejiyi anlatması bakımından evrensel mesajlar taşımaktadır. Dün nasıl İsrailoğulları bu yöntem ile Firavunu alt etti ise , bu gün aynı yöntem çağdaş Firvaunların yıkılması içinde geçerli ve uygulanmak zorundadır. Bu konuyu daha geniş bir biçimde "Yunus s. 87. Ayeti Firavunlarla Mücadele Yöntemi" başlıklı yazımızda ele almaya çalışmıştık.

[010.088]  Mûsa da dedi ki: «Ey Rabbimiz! Şüphe yok ki, sen Fir'avun'a ve melesine dünya hayatında ziynet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz! Senin yolundan sapıtsınlar diye. Ey Rabbimiz! onların mallarını mahvet ve gönülleri üzerini şiddetle mühürle. Tâ ki onlar acıklı azabı görünceye kadar imân etmesinler.»

88. Ayette , Firavun ve Melesi nin ellerindeki güç ve serveti zalimliklerinin devamı için kullandıklarını görmekteyiz. Halbuki Allah (c.c) kullarına verdiği hiç bir şeyin kendilerinin olmadığı , onların üzerinde geçici olarak halife kılınmış olduklarını hatırlatarak göndermiş olduğu klavuza göre onları kullanmalarını emretmiştir. Bu klavuza uymayanlara örnek olarak Firavun ve Melesi karşımıza çıkmakta olup ,yanlış kullanım sonucu başlarına neler geleceği ilerleyen Ayetlerde görülecektir. 

Bu Ayet içinde ki , "«Ey Rabbimiz! Şüphe yok ki, sen Fir'avun'a ve melesine dünya hayatında ziynet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz! Senin yolundan sapıtsınlar diye." şeklindeki nidanın başka yapılan meallerinde "Diye mi?" şeklinde geçtiğini görmekteyiz. Bu nidanın Allah (c.c) ye , Musa (a.s) tarafından sanki bir kafa tutma gibi algılanması doğru değildir. Bu nida zulm artık canlarına tak etmiş olan birisinin nidası olup "Bu  verdiklerin ile bizlere zulm ediyorlar" şeklinde bir şikayet ve boyun bükerek yardım istemenin dile getirilmiş bir halidir.Kulun Rabbine karşı olan acziyetinin bir ifadesi olan bu uslubu Nuh (a.s) ın duasında ve Araf s. 155 ve 173. Ayetlerde de görmekteyiz.
 
Yine bu Ayet içindeki , " Ey Rabbimiz! onların mallarını mahvet ve gönülleri üzerini şiddetle mühürle. Tâ ki onlar acıklı azabı görünceye kadar imân etmesinler.»" şeklindeki dua hakkında kısa bir izahta bulunmak istiyoruz. Musa (a.s) ın bu bedduasına benzer bir bedduayı Nuh (a.s) kıssasının anlatıldığı Nuh s.26-27. Ayetlerinde görmekteyiz. İlk okunuşta sanki, "Firavun ve melesinin iman etme isteklerini red et , onlar iman etmek isteseler bile ettirme" şeklinde bir istek gibi görünen bedduanın anlamını "Müşrik Sünneti" olarak tarif edebileceğimiz durum ile izah edebiliriz. 

Firavunun boğulma anında görüleceği üzere, Kur'anın pek çok Ayetinde kendilerine Elçiler tarafından yapılan tebliğlere ve tehditlere boyun eğmeyerek inkarcılıkta direnen Müşriklerin, iman etmelerinin helak anında gerçekleştiği ve helak olma anına kadar küfürde direnenlerin helak anı geldiği zaman  imanlarının kabule değer bir iman olmadığı anlatılmaktadır.

 [010.096] Haklarında Rabbinin hükmü kesinleşenler asla iman etmezler. Velev ki, onlara her âyet gelsin. Pek acıklı azabı görünceye kadar

[040.083-85] Resulleri onlara açık açık delilleri getirdikçe, bunlar kendilerinde bulunan bilgi ile şımarıp böbürlendiler . Sonunda alaya almalarının cezası, kendilerini her taraftan kuşatıverdi.Şiddetli azabımızı gördüklerinde: «Yalnız Allah'a inandık; O'na koştuğumuz eşleri inkar ettik» dediler.Ama baskınımızı görüp de öylece inanmaları kendilerine fayda vermedi. Bu; Allah'ın kulları hakkında öteden beri cari olan sünnetidir. Ve işte kafirler burada hüsrana uğramışlardır.

Musa (a.s) ın bu bedduasının ne anlama geldiği yukarıda mealini verdiğimiz diğer Ayetler yardımı ile anlaşılması kolaylaşacaktır. Kalpleri mühürlenmiş olanların iman etme zamanlarının, o imanın fayda getirmediği zaman olan son nefeslerini verecekleri an olduğunu bilen Musa(a.s) böyle bir dilekte bulunmuştur.

[010.089]  (Allah) Dedi ki: «İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın.»

Allah (c.c) bu duanın kabulu için gerekli şartın durmaksızın yola devam etmeleri yani mücadele sürecini asla bırakmamalarını olduğunu beyan etmektedir. Musa ve Harun (a.s) ettikleri bu duanın kabul olduğunu bilerek, "nasıl olsa helakları garanti" deyip bir kenara çekilmemiş ve aynı mücadele sürecini kesinti yapmadan sürdürmüşlerdir.

Firavun ve Melesi nin Sünnetullah gereği helaklarının gerçekleşmesi onların zulmu altında inleyen mazlumların direnişleri ile gerçekleşmiş olduğu asla unutulmamalıdır. Sünnetullahın gerçekleşmesi için gerekli şartlardan birisi mazlumların mücadele süreci içinde hiç bir zaman taviz vermeden yola devam etmeleridir. Allah (c.c) Elçilerinin bu dualarını kabul ettiğini bildirdikten sonra bile yola devam etmelerini emretmiş olması bu sürecin kesintiye uğratılmaması gerektiğine dair önemli bir vurgudur.

[010.090] İsrailoğulları'nı denizden geçirdik. Firavun ve askerleri saldırı ve düşmanlık amacı ile peşlerine düştüler. Sonunda Firavun boğulmanın eğişine geldiğinde, «İsrailoğulları'nın inandıkları ilahtan başka ilah olmadığına inandım, ben de O'na teslim olanlardan (müslümanlardan) biriyim» dedi.
[010.091]  Şimdi mi? Oysa bundan önce hep isyan etmiştin ve fesatçılardan idin.
[010.092]  «Senden sonrakilere bir ibret teşkil etmesi için bugün sadece senin cesedini çıkarıp (sahile) atacağız» dedik. Doğrusu insanların çoğu ayetlerimizden habersizdir.

Musa (a.s) ın , 88. Ayette gördüğümüz duasının kabulu 90. Ayette gerçekleşmiştir. Firavun da diğer Müşrik atalarının sünnetine uyarak , kendisine fayda getirmeyecek bir zamanda iman etmiş fakat bu imanı ona fayda getirmemiştir.

91.ve 92. Ayetlerde ki hitap şekline baktığımızda, yapılan hitabın Firavuna yapılmış bir konuşma gibi bir uslubu olduğunu görürüz. Yapılan hitabın sanki Firavunun duyması gibi bir durum gibi görünmesine rağmen , bu hitabı Firavunun duyması gibi bir durum asla sözkonusu değildir. Bu şekil bir konuşma uslubu içinde onun imanının artık fayda getirmediği ibret olması gerekenlerin anlamasını sağlama amacına matuftur. 

Cesedin sahile atılması ile , kendisini her şeyin üzerinde İlah ve Rab olarak niteleyen birisinin nasıl aciz bir duruma düştüğünün görülerek sonraki sahte İlah ve Rab adaylarına, onlarında nasıl bir son ile hayatlarının son bulabileceği yönünde mesajlar verilmektedir. Kendisini suyun boğmasından dahi koruyamayan birisinin İlahlık ve Rablık iddiasının nasıl trajikomik bir son ile noktalacağını görmek isteyenler Firavunun bu sonunu iyi okumalıdırlar.

Allah (c.c) Arz üzerine koymuş olduğu yasalardan bir tanesi , Arz üzerinde yaşayanların yaptıkları zulmün ilelebet payidar kalmamasıdır. Tarihin hangi devrinde olursa olsun zulüm ile abad olmak isteyenlerin akıbetleri berbat olmuştur. Ancak bu zalimlerin akıbetlerini mazlumların mücadelesinin belirleyici olması yine Arz üzerine konan yasalardandır. Hiç bir zalim karşısına bu zulmünün yıkılması için mücadele eden birileri çıkmadıkça asla yıkılmaz , aksine daha da abad olur. Musa (a.s) kıssasının öne çıkan en önemli mesajı zalimlerin nasıl yıkılabileceğine dair gösterilmiş müsadelenin örnekliğidir.

[010.093] And olsun ki, İsrailoğullarını iyi bir yere yerleştirdik, onlara temiz rızıklar verdik, kendilerine bir bilgi gelene kadar ayrılığa düşmediler.

93. Ayette ,İsrailoğullarının denizin karşı kıyısına geçtikten sonraki durumları ile bilgi verilmektedir. Denizin karşı kıyısına geçtikten sonra Musa (a.s) ve İsrailoğulları ile ilgili anlatımlarda öne çıkan taraf , İsrailoğullarının kendilerine verilen bu nimetlere karşı olan olumsuz tavırlarıdır. Bu Ayet içinde de bu duruma kısaca değinilmiştir. Olması gereken ise kendilerini büyük bir zulumden kurtarana karşı olan şükrü yerine getirmek iken , denizin karşı kıyısına geçer geçmez oluşan rahatlık psikolojisinin etkisi eski hallerine dönme itiyadında olduklarını beyan etmişlerdir.

Sonuç olarak; Musa (a.s) kıssası içinde yer alan Firavun ile olan mücadelenin anlatıldığı Yunus s. 83-93. Ayetlerini ele almaya çalıştığımız yazımızda öne çıkan mesaj , zulum altında inleyen mazlumların bu zulumden nasıl kurtulabileceklerine dair bir yaşanmışlık örneğidir. Her türlü baskı altında yılmadan yapılan mücadelenin er veya geç başarıya ulaşacağı Allah (c.c) nin Sünneti olup bu Sünnetin çalışma kuralında başrolu insan oynayacaktır. Zulum altında olan her kim olursa olsun sadece kuru dua seansları ile bu zulumden kurtulmasının imkansız olduğu bir çok Ayette görüldüğü gibi , yukarıda okumaya çalıştığımız Ayetlerde de görülmektedir. Musa (a.s) kıssasında önemli bir aktör olan Firavun ve ordusunun sonları da onların yolundan gidenler için bir ibret vesikasıdır. Kendilerine gelen iman etme teklifine sırt çevirenlerin helak olma noktasına geldiklerinde imana gelmeleri bir Müşrik sünnet olup bu Sünneti Firavun da uygulamış ancak diğer atalarının imanı nasıl kabul görmedi ise onun imanı da kabul görmemiştir. 

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.