.İle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
.İle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Mart 2015 Salı

Cin s.İle İlgili Bir Tefekkür Çalışması :18-24. Ayetler

Bundan önceki üç yazımızda, CİN Suresi'ni 17. ayetine kadar tefekkür etmeye çalışmıştık. Bu yazımızda 18-24. ayetler arasını tefekkür etmeye çalışacağız.

Ve ennel mesâcide lillâhi fe lâ ted’û maallâhi ehadâ(ehaden).

[072.018] Şüphesiz mescidler, (yalnızca) Allah'a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiç bir şeye (ve kimseye) dua etmeyin.

Bu ayet itikadımızı oluşturması gereken ayetlerden biri olup, daha iyi anlamak için "secde" ve "mescid" kelimelerin ifade ettiği anlamın ortaya konulmasında fayda vardır.

"Secde" kelimesi "öne eğilme, aşağı bükülme, kendini alçaltma, kibrini gururunu kırmak" anlamındadır. Terim anlamı olarak "Allah'a karşı kibirini ve gururunu kırarak O'na kulluk etmek" anlamındadır. Bu kelime sadece namaz içindeki rükunlardan birisi değildir. Namaz içinde yaptığımız secde günün belli bir vaktini kapsar ancak kul Allah'a karşı olan acziyetini hayatının her safhasında göstermek mecburiyetindedir. Kulun Allah'a karşı olan acziyetini her halinde göstererek O'na karşı kibirli bir tavır takınmadan, O'nun kendi hayatı için çizdiği kurallara riayet etmek, Allah'a secde etmek anlamındadır. Kul eğer hayatını Allah dışındakilerin çizdiği yola göre tayin ediyorsa, secdesini onlara yapıyor anlamına gelir ve bu durumun adı "şirk"tir.

"Mescid" kelimesi zaman ve mekan ismi olup "secde edilecek zaman ve mekan" anlamındadır. Bu kelime sadece namaz kılınan mekanları kapsayan bir kelime değildir. Zaman ismi olması nedeniyle "mescid" kelimesi "secde edilecek zaman" anlamı da taşır ki bu zaman ise kulun 24 saatini kapsar. Sadece üstü örtülü bir mekan anlamı verdiğimiz takdirde, bu kelime ile ifade edilmek istenen anlamı daraltmış olacağımız için, bu kelime kulun her anını kapsayan bir zamandır.

"Mescidlerin Allah'a ait olması"nın ne anlama gelebileceği, kelimenin bu tarifinden sonra daha kolay anlaşılacaktır. Mescid kelimesi kulun yaşadığı her anı kapsayan bir kelime olup, kul yaşadığı her an içinde Allah'tan başkasına secde etmemekle görevlidir. Bunun tersi bir durumun literatürdeki adı "şirk" olup, ayet içinde "Allah ile birlikte başka kimseye dua etmeyin" buyrularak böyle bir ortaklığın asla kabul görmeyeceği beyan edilmektedir. Bu emrin bir benzerini A'RAF 29 ayetinde de görmekteyiz.

[007.029] De ki: «Rabbim adaleti emretti. Her mescitte yüzleriniz doğru tutun ve O'na dininizde samimi olarak ibadet edin! Sizi ilkin O yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz.

Allah(c.c)'nin tek ilah olmasına dayalı bir sistem Kur'an'ın temel çağrısı olup, onun dışında ilahlar edinmek birçok ayette yasaklanmıştır.

[028.088] Allah'la beraber başka tanrı tutup tapma. O'ndan başka tanrı yoktur. O'ndan başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur, O'na döndürüleceksiniz.

[017.039] Bunlar Rabbinin sana bildirdiği hikmetlerdir. Sakın Allah'la beraber başka tanrı edinme. Yoksa yerilmiş ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.

[023.117] Kim Allah ile beraber ona ilişkin geçerli kesin bir kanıt (burhan) ı olmaksızın başka bir ilaha taparsa, artık onun hesabı Rabbinin katındadır. Şüphesiz küfredenler kurtuluşa eremezler.

[026.213] Sakın Allah ile beraber başka bir ilâha da dua etme. Sonra muazzep olanlardan olursun.

[027.060] Yoksa gökleri ve yeri yaratıp sizin için gökten bir su indiren mi? Biz, o su ile gözleri ve gönülleri açan bahçeler bitirmekteyiz. Siz onların bir ağacını bile bitiremezdiniz. Allah' la birlikle bir tanrı mı var? Hayır, onlar, sapıklığa giden bir topluluktur.

[050.026] O ki Allah'ın yanında başka ilâh edinmiştir. Haydi ikiniz birlikte onu şiddetli azaba atın.»

[051.051] Allah ile beraber başka bir ilah(ı ortak) kılmayın. Gerçekten ben sizi, O'ndan yana açıkça uyarıp-korkutmakta olanım.

Ve ennehu lemmâ kâme abdullâhi yedûhu kâdû yekûnûne aleyhi libedâ(libeden).

[072.019] Şu bir gerçek ki, Allah'ın kulu (olan Muhammed,) O'na dua (ibadet ve kulluk) için kalktığında, onlar (müşrikler,) neredeyse üzerine üşüşeceklerdi.

Bu ayeti anlamak için 18. ayete geri dönmek gerekmektedir. 18. ayette "Allah ile beraber başka birine dua etme" emrini hayatında pratize etmek için kalktığı zaman, Allah ile birlikte başka ilahlar edinmiş olanlar buna karşı çıkmaktadırlar. Tarih boyunca "müşrik" vasfını taşıyan insanların öne çıkan şirkleri "Allah ile beraber başka ilahlar" edinmiş olmalarıdır. Şirkin bu türü bugün dahi kendisini Müslüman olarak bilen insanların bir çoğunda mevcuttur.

[068.051] O inkâr edenler Zikr'i (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden:) «Hiç şüphe yok o bir mecnundur» derler.

[022.072] Onlara ayetlerimiz apaçık olarak okunduğu zaman, inkar edenlerin yüzlerinden inkarlarını anlarsın. Nerdeyse, kendilerine ayetlerimizi okuyanlara saldıracaklar. De ki: «Size bundan daha fenasını haber vereyim mi? Allah'ın inkarcılara vadettiği ateş! Ne kötü bir dönüştür!..

[038.005] İlâhları hep bir ilâh mı kılmış? Bu cidden şaşılacak bir şey: çok tuhaf. Onlardan ileri gelenler; «yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur.»

[025.041] Seni gördükleri zaman, «Allah'ın gönderdiği elçi bu mudur?» diye alaya almaktan başka birşey yapmazlar. "Eğer biz ilahlarımıza ısrarla bağlılığımızı sürdürmeseydik, az kalsın bu adam bizi onlardan vazgeçirecekti" derler. Yakında azabımızı gördüklerinde kimin yolunun sapık olduğunu öğreneceklerdir.

[071.023] Sakın ilahlarınızı bırakmayın; ne Vedd'i ne Suva'ı, ne Yağus'u, ne Yeuk'u ve ne de Nesr'i dediler.

Kul innemâ ed’û rabbî ve lâ uşriku bihî ehadâ(ehaden).

[072.020] De ki: «Ben ancak Rabbime dua eder ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmam»

Surenin 2. ayetine göz attığımız zaman, 20. ayet ilgili olduğu görülecektir. Mekkelilerin değer verdikleri cinlerin ağzından, onların artık şirki terkettikleri ve tevhide döndükleri 2. ayet içinde görülmektedir. Mekkelilerin aynı duruma gelmeleri için gereken şeyin Muhammed(a.s)'a vahyedilene ve ona uymak olduğunu görmekteyiz.

Bütün elçilerin ortak çağrısı olan tek bir ilaha kulluk etmeyi, elçiler önce kendi hayatlarında pratize ederek "Müslümanların ilki" olmuşlar ve sonra muhataplarına tebliğ etmişlerdir. 19. ayette örneği görüldüğü üzere, bütün elçilere "Müstekbir" ve "Mele" kelimeleri ile ifade edilen "o kavmin mal ve servet sahipleri"ne karşı çıkarak kontrolun ellerinden gitmemesi için var güçleri ile gayret etmişlerdir. Müstekbirlerin bu gayretlerine karşı elçiler ve beraberindekiler yılmamış, onlar da canlarını ve mallarını ortaya koyarak onlara karşı çıkmışlardır. 20. ayet başındaki "kul" (de ki) emri sadece söz ile ifade edilmesi gereken eylemi değil, pratik hayat içinde yaşanarak Allah(c.c)'den başkasına dua etmemek ve ona hiç bir şeyi şirk koşmamak doğrultusunda bir hayat sürmeyi emretmektedir. Bu tür emirler Kur'an'ın pek çok ayetine yayılarak hatırdan çıkarılmaması amaçlanmıştır.

[018.110] De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.

[033.039] Onlar ki Allahın risaletlerini tebliğ ederler ve ondan korkarlar, Allahdan başka kimseden korkmazlardı, hisaba alacak da Allah yeter

[013.036] Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilenden memnun olurlar. Karşı guruplar içinde ise, onun bir kısmını inkar edenler vardır. De ki: «Ben ancak Allah'a kulluk etmekle ve O'na asla ortak koşmamakla emrolundum. Hepinizi ancak O'na çağırıyorum ve dönüşüm O'nadır.»

[109.001-2] (Resûlüm!) De ki: Ey kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam.

[010.104] De ki: «Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz bilin ki ben Allah'tan başka taptıklarınıza tapmam. Ancak, sizi öldürecek olan Allah'a kulluk ederim. İnananlardan olmakla emrolundum.»

[039.014] De ki: «Ben, dinimi Allah'a halis kılarak O'na kulluk ederim;

[039.064] De ki: «Ey cahiller! Bana, Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emredersiniz?»

Kul innî lâ emliku lekum darren ve lâ reşedâ(reşeden).

[072.021] De ki: «Doğrusu ben, sizin için ne bir zarar, ne de bir yarar (irşad) sağlayabilirim.»

Kur'an'ın değişik surelerine yayılmış olan diğer ayetleri birlikte okuyarak konunun anlaşılmasını kolaylaştıralım.

[007.188] De ki: «Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Görülmeyeni bileydim, daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük de gelmezdi. Ben sadece, inanan bir milleti uyaran ve müjdeleyen bir peygamberim.»

[010.049] De ki: «Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Her ümmet için bir süre vardır; süreleri sona erince bir saat bile geciktirilmezler ve öne de alınmazlar.»

[005.076] «Size zarar da fayda da veremeyecek, Allah'tan başka birine mi kulluk ediyorsunuz?» de. Allah hem işitir, hem bilir.

[013.016] De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?», «Allah'tır» de. «Onu bırakıp, kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz?» de. «Kör ile gören bir olur mu? Veya karanlıkla aydınlık bir midir?» de. Yoksa Allah'a, Allah gibi yaratması olan ortaklar buldular da, yaratmaları birbirine mi benzettiler? De ki: «Her şeyi yaratan Allah'tır. O, her şeye üstün gelen tek Tanrı'dır.»

[020.089] Onlar görmüyorlar mıydı ki, o buzağı, kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyor; onlara ne bir zarar, ne de bir yarar vermeye sahip bulunamıyordu.

[025.003] Müşrikler Allah'ı bir yana bırakarak hiç bir şey yaratamayan kendileri birer yaratık olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda dokunduramayan; öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltmeye güçleri yetmeyen ilahlar edindiler.

"Fayda veya zarar vermek" olarak ifade edilen; ilah olmanın gereklerinden birisi olup, Allah(c.c)'nin dışında hiçbir varlığın böyle bir gücü olmadığı vurgulanmaktadır. Müşriklerin Allah(c.c) dışında kulluk ettikleri varlıkların "fayda veya zarar verme gücü" gibi bir şeye sahip olmadıkları vurgulanarak, gerçek ilahın insanlara bunları veren olduğu hatırlatılmaktadır. Gelecek olan ayetler Muhammed(a.s)'ın görev ve yetki sınırlarını çizen ayetlerle siyak sibak içinde okunduğunda, onun beşer bir Elçi olduğu, görevinin sadece tebliğ olduğu, bunun dışında herhangi bir yetkiye ve güce sahip olmadığı hatırlatılmaktadır.

Bu ayetler; Müslümanların geleneksel Peygamber algısını yeniden sorgulanması gerektiğini vurgulayan ayetlerdendir. Beşer olması nedeniyle Mekkeliler tarafından yadırganan Muhammed(a.s), ona iman ettiğini iddia edenler tarafından dolaylı olarak onun beşer oluşu yadırganmakta ve yarı ilah durumuna çıkarılma düşüncelerinin ne kadar yanlış olduğu onun dilinden söyletilerek red edilmektedir.

Kul innî len yucîrenî minallâhi ehadun ve len ecide min dûnihî multehadâ(multehaden).

[072.022] De ki: «Şüphe yok, beni Allah'tan hiç bir kimse elbette koruyamaz ve ben O'ndan başka bir sığınacak bulamam.»

Her şeyin üzerinde tek güç sahibi olanın sadece Allah(c.c) olduğu hatırlatılarak, eğer O bir kuluna hayır veya şer dilerse bunun önüne kimsenin geçemeyeceği, kul sığınılacak merci olarak O'ndan başka birini bulamayacağı, şayet başka birinden böyle bir beklentisi olursa bunun adının "şirk" olduğu yine hatırlatılmaktadır. Bu konuda birkaç ayet örneği ile konunun anlaşılması kolaylaşacaktır.

[018.027] Rabbinin Kitap'ından sana vahyolunanı oku; O'nun sözlerini değiştirecek yoktur. O'ndan başka bir sığınılacak da bulamazsın.

Bu ayet, geleneksel düşünce içindeki "şefaat" algısının ne kadar yanlış olduğunu gözler önüne sermesi bakımından önemli bir ayettir. Cehennem'i hak etmiş birisi için Muhammed(a.s)'ın veya başka birilerinin Allah'tan ricacı olmaları şeklinde gerçekleşeceği iddia edilen bu düşünceyi red eden pek çok ayet olmasına karşın yeri geldiği için kısaca değinmek istedik.

İllâ belâgan minallâhi ve risâlâtih(risâlâtihî), ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden).

[072.023] (Benim vazifem); ancak Allah katından olanı ve O'nun risaletlerini tebliğ etmektir. Kim, Allah'a ve Rasulüne isyan ederse; muhakkak ki onun için, cehennem ateşi vardır. Orada ebediyyen kalacaklardır.

Bu ayette, birçok ayette olduğu gibi Elçi'nin görev ve yetki sınırlarının belirlendiğini görmekteyiz. Bu belirleme bizler için de geçerlidir. Şöyle ki; karşımızdaki herhangi birisine, doğru olduğunu düşündüğümüz bir mesele hakkında bilgi vermeye çalışırken, o kişinin olumlu tepki vermemesi, bizim ona karşı sert, incitici, dışlayıcı bir tavır takınmamazı gerektirmez. Biz sadece ona anlatmakla yükümlü olup, kabul edip veya etmemek karşıdaki kişinin iradesine kalmıştır. Zorlayıcı bir tavır içine girerek kimseye iman ettirmek mümkün değildir. Tebliğ ile ilgili metodların zikredildiği bir kaç ayet örneği verdiğimizde konu daha kolay anlaşılacaktır.

[002.119] Doğrusu Biz, seni hak ile, müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Sen, cehennemliklerden sorumlu tutulmayacaksın.

[017.105] Kuran'ı ancak hak olarak indirdik ve o da indiği gibi hak olarak kaldı. Seni de yalnız müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

[017.054] Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size merhamet eder veya dilerse size azabeder. Biz seni onlara vekil olarak göndermedik.

[050.045] Onların dediklerini Biz biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; söz verdiğim günden korkanlara Kuran'la öğüt ver.

[080.005-7]  Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince, sen ona yöneliyorsun. Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin.

[026.003-4] İnanmıyorlar diye nerdeyse kendini mahvedeceksin.Dilersek, onlara gökten bir ayet indiririz de ona boyunları eğik kalır.

Hattâ izâ reev mâ yûadûne fe se ya’lemûne men ad’afu nâsıren ve ekallu adedâ(adeden).

[072.024] Sonunda, kendilerine söz verileni gördükleri zaman, kimin yardımcısının daha güçsüz ve sayısının daha az olduğunu bileceklerdir.

Bu ayeti anlamak için, müşriklerin diğer ayetlerde gördüğümüz mal, servet ve evlat sahibi olmaları nedeniyle kendilerini güçlü zannettikleri ayetleri okumamız gerekmektedir.

[068.014-15] Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye, Ayetlerimiz ona okunduğu zaman: «Öncekilerin masalları» der.

[023.055-6] Kendilerine verdiğimiz servet ve evlatlarla iyiliklerine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller!

[074.013-5] Ve yanında hazır oğullar (verdim). Ve onun için bir döşemekle döşeyiverdim. Sonra da arttırayım diye tamahkar bulunuyor.

[018.039] «Bağına girdiğin zaman, 'Maşallah, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan.»

[071.021] Nuh dedi ki: «Ey Rabbim! biliyorsun onlar, bana isyan ettiler, malı ve çocuğu kendisine hasardan başka birşey arttırmayan kimsenin ardınca gittiler.

[102.001] (Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp kendinizden geçirdi.

Mal, servet ve evlat sahibi oldum diye Allah'a karşı efelenenlerin, hesap günü düşecekleri durum yine aynı Kitap'ın içindeki ayetlerde beyan edilmiştir.

[070.011-4] Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış olan sülalesini ve yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister.

[080.034-6] İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve evlatlarından bile kaçar.

[026.087-9] «Ve (nâsın) kabirlerden diriltilip kaldırılacakları gün beni zelil etme. O gün, ne mal fayda verir, ve ne de oğullar. Ancak Allah'a selim bir kalp ile varan kimse müstesna.»

[092.011] O kimse ölüp ateşe yuvarlandığı zaman, malı ona fayda vermez.

[111.002] Malı da, kazandıkları da kendisine bir yarar sağlamadı.

[031.033] Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın oğlu, oğulun da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.

CİN Suresi 18-24. ayetlerini ele almaya çalıştığımız bu yazımızda, surenin 25-28. Ayetlerinin gelecek yazımızda ele almaya çalışacağız.

--Devam edecek--