12 Haziran 2019 Çarşamba

Hud s. 46. Ayeti: Nuh (a.s.)ın Oğlu Zina Mahsulü müydü?

Yazımıza başlık olarak koyduğumuz sorunun, bazı okuyucular tarafından garip karşılanacağını bilmekteyiz. Ancak Nuh (a.s.) kıssasını, eski tefsirlerden okuyanlara bu soru garip gelmeyecektir. Çünkü o tefsirlerde bu doğrultuda yorumların nakledilmiş olduğu görülecek, hatta Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde, ilgili ayete bu doğrultuda bir meal verilmiş olduğu görülecektir.

İlgili ayetin yorumlarında 3 farklı yaklaşım olduğu, yine bu tefsirleri okuyanlar tarafından görülecektir. Yazımızın konusu bu farklı yaklaşımlar üzerinde olacaktır.

Hud s. 46. ayetinin Arapça metni ve ilgili ayete verilen 3 farklı meal şöyledir: 

قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ ۖ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ ۖ فَلَا تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ ۖ إِنِّي أَعِظُكَ أَنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ

1- Dedi ki: "Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi Benden isteme. Gerçekten Ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum."

2- (Allah) "Ey Nuh! Kesinlikle o senin ailenden sayılamaz; dolayısıyla bu (bu tarz yaklaşım) doğru olmayan bir davranıştır; bundan böyle, iç yüzünü bilmediğin bir şeyi Benden isteme: Elbet Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim!" dedi.

3- Allah dedi ki " Bak Nuh! O, senin ailenden değildir. O uygunsuz bir iş ürünüdür. Bilmediğin şeyi bana sorma. Kendini bilmezlerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum".

1. sıradaki meal örneği, Nuh (a.s.) ın oğlunun inkarcı bir kişi olduğunu merkeze alarak yapılan, ve birçok meal yapıcısı tarafından kabul gören bir meal örneğidir. 2. sıradaki meal örneği, Nuh (a.s) ın Allah (c.c.) ye karşı yapmış olduğu isteğin yanlış olduğunu merkeze alarak yapılan örneğidir. 3. sıradaki meal örneği ise, Nuh (a.s.) ın oğlunun zina mahsulü olduğunu merkeze alarak yapılan meal örneğidir. Bizim, bu meal örneklerin birisi doğru diğeri yanlıştır gibi bir iddiamız olmamakla birlikte, hangi mealin daha isabetli olabileceği konusunda görüşlerimizi paylaşmaya gayret edeceğiz. 

İlgili ayette farklı yorumların oluşmasına yol açan cümle, ayet içindeki إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ cümlesidir. Kur'an ile hemhal olanların karşısına çıkan en büyük sorunlardan bir tanesi, Kur'an içindeki herhangi bir ayetin, farklı kişiler tarafından yapılan tefsir ve meallerinin birbirinden farklı olmasıdır. Bu farklılıkların birçok sebebi olmakla birlikte, Arap dilinin gramatik yapısından kaynaklanan kıraat farklılıkları ve kişilerin sahip oldukları Kur'an algılarının bu konuda büyük rol oynadığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Kur'andaki herhangi bir ayetin çeviri ve yorumunda göz önünde tutulması gereken en önemli hususlardan bir tanesi de, o ayetin Arap dilindeki karşılığının ilgili ayetin öncesi ve sonrası, ve Kur'an'ın bütünlüğü ile uyum sağlamasıdır. Kıraat farklılıklarından veya farklı Kur'an algılarından doğan okumalar, herhangi bir ayete birden farklı anlam verilmesine sebep olmakta, bu durum ise okuyucunun kafasında hangi yorumun doğru olduğu konusunda soru işareti oluşturmaktadır. Yukarıdaki cümle bu duruma bir örmek olup, hangi yorumun daha isabetli olabileceğini ilgili kıssanın bütünü üzerinden giderek anlamaya çalışacağız. 

Hud s 25- 49. ayetleri arasında anlatılan Nuh kıssasının kısaca özeti şöyledir: Putlara tapan kavmini uyarmak için gönderilen Nuh (a.s.), yıllarca bu görevini yerine getirmeye gayret etmiş fakat başarılı olamamıştır. Allah (c.c.) ona bir gemi yapmasını ve gemiye hayvanlardan birer çift ile ailesi ve kendisine inananları bindirerek tufan başlayınca yola çıkmasını emreder. 

Bu emri verirken 37. ayetteki "zalimler konusunda bana başvurma, çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır." emri, إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ   cümlesinin isabetli anlamını tespit etmekte bize yol gösterecektir. Geminin hareket etme zamanı geldiğinde ailesine dahil olan oğlu gemiye binmeyi ret eder ve suda boğulur. Bunun üzerine 45. ayette Nuh (a.s.) Allah'a şöyle nida eder: "Ey Rabbim, oğlum ailemin bir bireyi idi, senin vaadin de gerçektir ve sen kesinlikle hüküm verenlerin en yerinde hüküm verenisin."

Nuh (a.s.) ın bu nidasının cevabını 46. ayette görmekteyiz. Fakat ayet içindeki إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ cümlesinin çeviri ve yorumlarında farklılık görmekteyiz. Cümledeki إِنَّهُ kelimesi tefsirciler tarafından şu şekilde yorumlanmaktadır: Bir kısım tefsirci, kelimeyi Nuh (a.s.) ın oğluna raci ederek , onun gemiye binmeyi ve iman etmeyi ret etmekle kötü bir iş yaptığı şeklinde yorumlamakta, diğer bir kısım tefsirci ise kelimeyi Nuh (a.s.) ın sözüne raci ederek, senin bu isteğin uygun olmayan bir istektir şeklinde yorumlamaktadır. 

Biz, cümledeki إِنَّهُ kelimesini, Nuh (a.s.) oğluna raci ederek yorumlayanların daha isabetli olduğunu kanaatindeyiz şöyle ki: Nuh (a.s.) ın oğlu babasının bütün ısrarlarına rağmen gemiye binmeyi ret ederek, sığındığı dağın kendisini boğulmaktan kurtaracağını iddia etmiştir. Onun bu iddiası, aynı zamanda babasına iman etmediğini de göstermektedir. Bu noktada ayet içinde geçen "ehl" kelimesi önem kazanmaktadır.

Ehl; Kendilerini bir kan bağının, nesebin, inancın, dinin, evin, ülkenin, sanatın bir araya getirdiği kimseler ile ilgili olarak kullanılan bir kelimedir. Hud s. 40. ayeti içinde geçen ehleke (aileni) kelimesi, bir kan bağının nesebin bir araya getirdiği kimseler anlamında kullanılırken, 46. ayette ise inancın dinin bir araya getirdiği kimseler anlamında  kullanılmıştır. Nuh kıssasının anlatıldığı Enbiya s. 76. ve Saffat s. 76. ayetlerine baktığımızda ehl kelimesinin, kan bağı nesep anlamında değil, aynı inancı paylaşan insanlar ile ilgili kullanıldığını görebiliriz. 

Dolayısı ile Allah (c.c.) Nuh (a.s.) a hitaben إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ buyurmakla, oğlunun onunla aynı inancı paylaşmadığını beyan etmektedir. Bu cümle içindeki إِنَّهُ kelimesinin, Nuh'un oğlu anlamında kullanılmış olması, 46. ayet içinde ikinci kez geçen kelimenin yine Nuh'un oğlu anlamında kullanılmış olması şeklinde yapılan yorumları güçlendirmektedir. Dolayısı ile, Allah (c.c.) Nuh (a.s.) a hitaben إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍbuyurmakla, onun oğlunun inkarcılığına işaret etmektedir. 

Gelelim tefsirlerde nakledilenNuh (a.s.) ın oğlunun zina mahsulü olduğu şeklindeki yorumlara:

Tetkik etme imkanı bulduğumuz meallerde, Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde bu doğrultuda bir çeviri yapıldığını yukarıda belirtmiş, Vakıf tarafından yapılan meali yukarıda 3. sıradaki meal örneği olarak vermiştik. Vakıf tarafından verilen dipnotta ise bu görüşün Taberiye ait olduğu belirtilerek Tahrim s. 10. ayete atıf yapılmaktadır. Taberi tefsirinin Tahrim s. ile ilgili olarak yapılan, Türkçeye Hisar yayınları tarafından yapılan çevirisinin 8. cilt 360. sayfasında ise şunlar yer almaktadır:

"Abdullah b. Abbas'a göre kocalarına ihanet ettikleri beyan edilen Hz Nuh ve Hz Lut'un ihanetleri dini meselelerdendir. Başka hususta değildir. Zira hiçbir peygamberin hanımı ahlaksızlığa düşmemiştir. Burada Hz Nuh'un karısının ihaneti onun kafir olması ve Nuh'u delilikle suçlamasıdır. Lut'un karısının ihaneti Lut'un gizlediği misafirler, Lutilik yapan ahlaksızlara bildirmesidir.

Görüldüğü üzere Taberi tefsirinin Türkçeye yapılan çevirisinde Vakfın iddia ettiği gibi bir görüş bulunmamaktadır. Şayet Vakıf bu görüşünü Tahrim s. 10. ayete dayandırarak kendi indi görüşleri olarak ortaya koymuş olsa dahi, ilgili ayette Nuh'un karısının zinaya saptığına dair herhangi bir delil yine bulunmamaktadır. Ayrıca Taberi'nin Hud suresi tefsirinde Nuh kıssası ile ilgili ayetlerde bu konuda herhangi bir görüş bulunmamaktadır. Vakfı böyle bir anlam vermeye yönelten noktanın ayet içinde geçen "ehl" kelimesinin sadece kan bağı anlamı dikkate alınmış olması olduğunu düşünmekteyiz. Vakıf şayet Kur'an bütünlüğünü dikkate almış olsaydı Enbiya ve Saffat surelerinde geçen "ehl" kelimesinin, inanç bağı anlamında kullanılmış olduğunu görerek, bu yönde yapılan bir mealin isabetsiz olacağı kanaatine varabilecekti.

Not: Yazımızda Taberi tefsirinin Türkçe tercümesinde vakıf tarafından iddia edilen görüşün olmadığı yönünde bir ifademiz olmuştu. Taberi tefsirinin Arapçasında Hud s. 46. ayeti ile ilgili tefsirde, böyle bir görüş ifade edilmiş olmakla birlikte, bu görüş Taberi'ye ait değil, başka kişilerin ortaya attığı bir görüş olarak tefsirde yazmaktadır. Taberi'nin kendisi bu görüşte olmadığı gibi, bu görüşün yanlış olduğunu savunmaktadır. Vakıf dipnotunda "Taberi tefsirinde bunun zina mahsulü olduğu yazılı" şeklinde bir ifad,e sanki bu görüşü Taberi savunuyormuş gibi bir durum oluşturmaktadır. Vakfın bu dipnotu, "Taberi tefsirinde bu yönde görüşler yazmaktadır" şeklinde değiştirmesi daha gerçekçi olacaktır.

                                     EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR. 

6 Mayıs 2019 Pazartesi

Nahl s. 61. ve Fatır s. 45. Ayetlerinde Geçen "Min Dabbetin" Kelimesinin Çevirileri Üzerinde Bir Mülahaza

Elimizde bulunan Kur'an çevirilerinin bir çoğunda karşımıza çıkan sorunların başında, ilgili ayete verilen anlamın Kurân bütünlüğü ile çelişmesi gelmektedir. Bu çelişkinin bir nedeni ise, ayet içindeki  herhangi bir kelimenin sahip olduğu anlamlardan hangisinin ayet metni ve Kur'an bütünlüğüne uygun olabileceğinin dikkate alınmamasıdır. 

Bu yazımızda ele almaya çalışacağımız Nahl s. 61. ve Fatır s. 45. ayetlerinin çevirilerinde karşımıza çıkabilecek olan bir sıkıntı, söylemek istediğimizin daha net anlaşılmasını sağlayacaktır. Konumuz ile ilgili ayetlerin metni ve çevirileri şöyledir.

Nahl s. 61. ayeti:

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِمْ مَا تَرَكَ عَلَيْهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلَٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۖ فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً ۖ وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ

Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, orada hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.

Fatır s. 45. ayeti:

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَىٰ ظَهْرِهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلَٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۖ فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا

Allah insanları işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde bir canlı bırakmaması gerekirdi. Ama onları belli bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereğini yapar. Doğrusu Allah kullarını görmektedir. 

Her iki ayete bakıldığında ortak noktanın, Allah (c.c) nin insanları yaptıkları zulümler nedeniyle hemen cezalandırmayarak onları belirli bir süreye kadar ertelemesi olduğu görülecektir.

Peki bu ayetlerdeki çeviri problemi nedir?.
Bu ayetlerdeki çeviri problemi her iki ayette geçen  مِنْ دَابَّةٍ kelimesine ayet bütünlüğüne uygun bir şekilde anlam verilmemesidir. Tetkik etme imkanı bulduğumuz tüm çevirilerde bu kelimenin CANLI anlamı verilerek çevrildiğini gördük. Ayete verilen bu anlam her ne kadar Dabbe kelimesinin anlamına uygun olmuş olsa da, dikkatli bir meal okuyucusunun kafasında bir takım soru işaretleri oluşmasına sebebiyet verecektir. Şöyle ki...

Ayet içinde geçen Dabbe kelimesinin karşılığı olan Canlı anlamı, insan dahil yeryüzündeki bütün mahlukatı içine almaktadır. Ayetlerde geçen Dabbe kelimesine Canlı şeklinde verilen anlam, insan haricinde olan mahlukatın ne gibi bir zulüm işleyerek helak olmayı hak edebilecekleri sorusunu beraberinde getirecektir. Halbuki İnsan haricinde olan hiç bir varlık yaptıkları yüzünden Allah indinde sorumlu olmayacaktır. Yani sadece insan, yaşamında yaptıklarından sorumlu tutulacak ve hesap gününde cennet veya cehennem ile ödüllendirilecektir.  

Allah (c.c) insana akıl vererek ona yaşamında bir takım sorumluluklar vermiştir. Fakat hayvanlar böyle değildir. Allah (c.c) onlara herhangi bir sorumluluk yüklememiştir. Onlar sadece fıtri melekeleri ile hareket ederler ve bu hareketleri neticesinde günah veya sevap kazanmazlar. Dolayısı ile Kur'an'ın odak kavramlarınlarından olan Zulüm, onlar için geçerli bir kavram olmayıp, sadece insan için geçerlidir, ve yaptığı zulüm neticesinde dabbe cinsinden olan varlık grubuna dahil olan insanlar zulümleri nedeniyle azabı hak ederler.

Ayetlerin başına dikkat ettiğimizde her iki ayette de النَّاسَ (insanlar) kelimesinin olduğunu görürüz. Dabbe kelimesine verilecek anlamda maalesef meallerde bu nokta  göz önüne alınmayarak, kelimenin en geniş anlamı verilmiştir. Halbuki bu ayet içinde geçen Dabbe kelimesi anlam daralmasına uğramış, yeryüzünde gezen dabbe cinsinden olan sadece zalim insana has bir anlam kazanmıştır.

Bu noktayı dikkate alarak ilgili ayetlerdeki مِنْ دَابَّةٍ kelimesine verilen CANLI anlamı yerine, İNSAN anlamı vermek daha uygun olacaktır. 

Nahl s. 61 ----Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, orada hiçbir insan bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.

Fatır s. 45 ----Allah insanları işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde bir insan bırakmaması gerekirdi. Ama onları belli bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereğini yapar. Doğrusu Allah kullarını görmektedir.

Burada, "Peki Allah (c.c) neden مِنْ دَابَّةٍ kelimesi yerine النَّاسَ kelimesini kullanmadı?"şeklinde bir soru gelebilir. Buna da Enfal s. 22. ve 55. ayetlerinden cevap verebiliriz.

[008.022]  Şüphesiz Allah katında canlıların (eddevabbi) en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.

[008.055]  Allah katında, canlıların (eddevabbi) en kötüsü kâfir olanlardır. Çünkü onlar iman etmezler.

Enfal suresindeki bu ayetlere baktığımızda, inkarcı insanların Dabbe kelimesinin çoğulu ile ifade edilmiş olduğunu görmekteyiz. Yani bu ayetlerde geçen Dabbe kelimesi anlam daralmasına uğrayarak, sadece inkarcı insan için kullanılmıştır. Meal yapıcıları bu ayetleri dikkate alarak Nahl s. 61. ve Fatır s. 45. ayetlerine anlam vermiş olsalardı, daha isabetli bir ayet çevirisi yapabilmeleri mümkün olurdu.

Sonuç olarak: Kur'an meali yapabilmek için Arap dilini bilmekten önce, Kur'an bütünlüğüne hakim olma şartı gelmektedir. Bütünlüğe dikkat edilmeden yapılan meal çalışmalarının bir çok hata ve çelişkiye sahip olduğu ret edilmez bir gerçektir. Kur'an bütünlüğüne vakıf olmayan bir meal yapıcısı, kelimelerin Arap dilinde belki doğru anlamını verebilir, fakat bu anlam ilgili ayet içinde bazı sıkıntılara yol açabilir. Yazımızda bu noktaya dikkat çekmeye çalıştık.

                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

Allah, insanları zulümleri yüzünden helâk etseydi yeryüzünde yürür bir tek mahlûk kalmazdı, fakat onlara azâp etmeyi mukadder bir zamâna tehîr etti; vakitleri gelince de ne bir an geri kalırlar, ne bir an önce gelip çatar o mukadder vakit.

25 Şubat 2019 Pazartesi

NİSA SURESİ MEALİ

1- Ey insanlar Rabbinize karşı korunun. O, sizi bir candan* yarattı ve ondan da eşini yarattı ve  ikisinden birçok adamlar ve kadınlar yaydı. Ve Allah' a karşı korunun. O'nunla birbirinizden istekte bulunuyorsunuz ve yakınlık (bağlarını koparmak)tan da (korunun). Şüphesiz ki Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir

*İnsanın yaratılış öyküsü Kur'an'dan öğrendiğimize göre, Adem ile temsil edilmektedir. Adem, yaratılan ilk insan değil, insanın yaratıldığı öz'ün somut hale getirilerek edebi bir üslüp dahilindeki anlatımıdır. Eşinin ondan yaratılması ise kadın ve erkek cinsinin aynı öz'den yaratıldığının beyan edilmesidir. Klasik anlatımla önce Adem, sonra onun kaburga kemiğinden eşi yaratılmış değildir. 

2- Ve yetimlere mallarını verin. Temiz olanı, murdar olanla değiştirmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza (katarak) yemeyin. Çünkü bu büyük günahtır.

3- Ve eğer yetimler hakkında hakkaniyetli olamamaktan kaygılanırsanız, o takdirde sizin için temiz (evlenilmesi yasak olmayan) kadınlardan ikişer ve üçer ve dörder nikâhlayın. Ve eğer denkliği sağlayamamaktan endişe ederseniz, o takdirde de bir (eşle) veya sağ ellerinizin sahip olduğuyla (yetinin). İşte bu doğruluktan ayrılmamanıza daha yakındır.

4- Ve kadınlara (nikâh) bağışlarını incitmeden verin. Eğer kendiliğinden olarak ondan bir şey sizin için temiz sayarlarsa (size verirlerse), o takdirde artık onu afiyetle iç huzuru ile yeyin.

5- Ve Allah'ın sizin için ayakta kalma vesilesi kıldığı (yetimlere ait olan) mallarınızı, (o malı idare edemeyecek) kıt akıllı yeteneksiz (yetim) lere vermeyin. (O malların geliri ile) onları rızıklandırın ve giydirin ve onlara benimsenen söz deyin.

6- Ve yetimleri evlilik çağına ulaştıkları zamana kadar deneyin. Eğer onlardan bir erginlik sezerseniz, o takdirde mallarını hemen onlara defedin. Büyüyecekler (de mallar elimizden gidecek) diye o malları savurganlık ve aceleyle yemeyin. Ve kim zengin durumda ise, artık iffetli olsun. Ve kim fakir durumda ise, artık benimsenen şekilde yesin. Mallarını onlara defettiğiniz zaman, artık üzerlerine tanık bulundurun. Ve hesap görücü olarak Allah yeterlidir.

7- Anne baba ve yakınlık bağı olanların terk ettiğinden adamlar için hisse vardır. Anne baba ve yakınlık bağı olanların terk ettiğinden kadınlar için de hisse vardır. Terk edilenden pek az veya çok olsun ondan (kadınlara verilmesi) belirli hisse vardır.

8- Ve pay dağıtımı sırasında, (miras düşmeyen) yakınlık sahipleri ve yetimler ve yoksullar da hazır bulunduğu zaman, artık onları da ondan rızıklandırın ve onlara benimsenen söz söyleyin.

9- Ve arkalarında zayıf bir soy terk etmiş olsalardı onlardan dolayı kaygılanacak olanlar, (miras düşmeyenlere haksızlık etmekten) çekinsin. Artık Allah'tan korunsunlar ve doğru söz desinler.

10- Şüphesiz ki, yetimlerin mallarını yanlış yaparak yiyenler, ancak ve ancak karınlarına ateş yiyorlar. Ve onlar alevli ateşe dayanak olacaklar.

11- Allah size çocuklarınız hakkında erkeğe iki kadın hissesi öneriyor. Eğer kadınlar ikinin üzerinde iseler, artık onlara terk edilenin üçte ikisi vardır. Ve eğer tek kadın ise, artık ona yarısı vardır. Ve eğer onun çocuğu varsa, babası annesi için her birine terk ettiğinin altıda biri vardır. Eğer onun çocuğu yoksa ve ona babası annesi varis oluyorsa, artık annesine üçte bir vardır. Eğer onun kardeşleri varsa, artık annesine altıda biri vardır. (Bu paylaşım) önerdiği öneriden ve (ödenecek) borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size menfaat bakımından daha yakın olduğunu siz algılayamazsınız. (Bunlar) Allah'tan bir belirlemedir. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilici en doğru kararı vericidir. 

12- Ve eşlerinizin eğer çocukları yoksa, terk ettiğinin yarısı sizindir. Eğer onların çocuğu varsa önerdiği öneriden ve (ödenecek) borçtan sonra dörtte biri sizindir. Eğer çocuğunuz yoksa, terk ettiğinizin dörtte biri vardır. Eğer çocuğunuz varsa terk ettiğinizin sekizde biri, önerdiğiniz öneriden ve borçtan sonra onlarındır. Eğer adam veya kadına anne baba ve çocukları olmadığı halde varis olunuyor, onun da erkek veya kız kardeşi bulunuyor ise, onlardan her birine altıda bir vardır. Eğer (kardeşler) bundan fazla iseler, önerilen öneriden ve borçtan sonra zarara uğratılmaksızın üçte birine onlar ortaktırlar. (Bunlar) Allah'tan bir öneridir. Ve Allah her şeyi bilici karşılık vermekte acele etmeyicidir.
   
13- İşte bu Allah'ın sınırlarıdır. Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine itaat ederse, onu orada ölüm görmemek üzere altından nehirler akar cennetlere girdirir. Ve işte bu büyük kurtuluştur.

14- Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine baş kaldırır ve O'nun sınırlarını aşarsa, onu orada ölüm görmemek üzere ateşe girdirir. Ve ona alçaltıcı azap vardır.

15- Ve kadınlarınızdan fuhuş (işlediği gerekçesi) ile gelenlere, artık onlara karşı içinizden dört tanık isteyin. Eğer bunlar tanıklık ederlerse, artık onları ölüm onların ömürlerini tamamlayıncaya veya  Allah onlara yol açıncaya kadar  evlerde tutun.

16- Ve içinizden onunla (fuhuş işledikleri gerekçesi ile) gelen iki erkeğin ikisini de artık (sert önlemlerle) rahatsızlık verin. Eğer (itaatle) döner ve durumlarını doğrulturlarsa, artık o ikisin( e cezai müeyyidede)den kayıtsız kalın. Şüphesiz ki Allah (lütufla) çokça dönücü çok merhamet edicidir.

17- Allah'ın üzerinde olan dönüş, ancak ve ancak o kimseler içindir ki, bilgisizce hareket ederek bir kötülük işlerler, sonra hemen (ölüm anı gelmeden önce itaatle) dönerler. İşte Allah'ta onlara (lütuf ile) döner. Ve Allah her şeyi bilici en doğru kararı vericidir.

18- Ve (kabul olan) dönüş, kötülükleri işleyerek ta ki ölüm onlardan birisininin hazırında olduğu zaman: "Şüphesiz ki ben şimdi döndüm" diyen için ve örtücü olarak ölen kimseler için değildir. İşte onlara acı veren azap hazırladık.

19- Ey inananlar kadınları istemedikleri halde miras olarak almanız size serbest değildir. Ve onlara verdiğinizin bir kısmını götürmeniz için, apaçık bir hayasızlık (suçu) getirmedikçe onlara sertlik göstermeyin. Onlarla benimsenen şekilde geçinin. Eğer onlardan hoşlanmayacak olursanız, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda çok hayır kılmış olabilir.

20- Ve eğer bir eşin yerini başka bir eşle değiştirmek isterseniz ve onlardan birine kantar kantar (mehir) vermiş olsanız bile, artık sakın ondan hiçbir şey almayın. Onu dehşetli bir yalan ve apaçık bir günah (yüklenmiş olarak) alır mısınız?

21- Ve onu nasıl  alırsınız? Birbiriniz ile içli dışlı olmuş ve onlar da sizden (haklarını gözetme hususunda) sağlam bir yeminle bağlanmış söz almışlardı.

22- Ve kadınlardan babalarınızın nikâhladıklarını nikâhlamayın. Geçmişte olanlar hariç. Çünkü o hayasızlık ve gazabı gerektiren ve kötü bir yoldur.

23- Size analarınız ve kızlarınız ve kız kardeşleriniz ve halalarınız ve teyzeleriniz ve erkek  kardeş kızları ve kız kardeş kızları ve sizi emzirmiş olan süt anneleriniz ve süt kız kardeşleriniz ve kadınlarınızın anneleri ve kendileri ile (zifafa) girdiğiniz kadınlarınızın sizin odalarınızda himayenizdeki üvey kızlarınız (ile nikâhlanmak) yasaklandı. Eğer anneleri ile (zifafa) girmemişseniz, artık size bir sorumluluk yoktur. Ve kendi sırtınızdan olan oğullarınızın eşleri (helâlleri). Ve iki kız kardeşi de (aynı anda nikâh altında) birlikte toplamanız da (size yasak kılındı) geçmişte olanlar hariç. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

24- Ve kadınlardan sağ ellerinizin sahip olduğu (savaş esiri olarak alınanlar) hariç, evli olanlar ile de (nikahlanmanız yasak kılındı). (Bunlar) Allah'ın size yazgısıdır. Ve bunların dışındakiler ise, namuslu ve zinadan kaçınmışlar olarak mallarınız ile (mehirlerini vererek) peşine düşmeniz size serbest kılındı. Onlardan hangisinden yararlandıysanız onlara belirlenen emeklerininin karşılığını verin. (Mehr)in belirlenmesinden sonra karşılıklı hoşnutlukla kararlaştırdığınız (erkeğin mehri arttırması veya kadının mehrin bir kısmından geçmesi) miktarda sizin üzerinize bir sorumluluk yoktur. Allah her şeyi bilici en doğru kararı vericidir.

25- Ve içinizden kim hür mü'min kadınları nikahlamaya maddi bakımdan güç yetiremezse, artık sağ ellerinizin sahip olduğu mü'min cariyelerinizden (nikahlasın). Ve Allah sizin inancınızı en iyi bilendir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyleyse namuslu zinadan kaçınmış ve gizli dostlar tutmamışlar olarak, onları velilerinin duyumuyla emeklerinin karşılığını benimsenen şekilde vererek nikâhlayın. Artık evlendikleri zaman eğer hayasızlık (suçu) getirirlerse, artık onlara hür mü'min kadınlara verilen (100 celde) azaptan yarısı vardır. Bu içinizden (günaha düşmekten dolayı)  sıkıntıdan çekinen içindir. Ve eğer direnerek gayret ederseniz, sizin için daha hayırlıdır. Ve Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

26- Allah size açıklamak ve sizden öncekilerin değişmeyen yasalarına iletmek ve size (lütufla) dönmek istiyor. Ve Allah her şeyi bilici doğru karar vericidir.

27- Ve Allah size (lütufla) dönmek istiyor. Ve düşkünlüklerine uyanlar ise, sizin büyük sapma ile sapmanızı istiyor.

28- Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek istiyor. Ve insan zayıf yaratılmıştır. 

29- Ey inananlar, mallarınızı aranızda geçersiz yollarla yemeyin. Ancak içinizden karşılıklı hoşnutlukla (olan) ticaret ile olması hariç. Ve birbirinizi de(meşru bir sebep olmadıkça) öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah size karşı çok bağışlayıcıdır.

30- Ve kim düşmanlık ve yanlışa saparak bunu yaparsa, ileride biz onu ateşe dayanak yapacağız. Ve bu ise Allah'a kolaydır. 

31- Eğer vazgeçirtildiğiniz büyük günahlardan uzak durursanız, biz de sizden kötülüklerinizi örter ve sizi değerli girilecek yere girdiririz.

32- Ve Allah'ın onunla kiminizi kiminizden üstün kıldığı şeylerin beklentisini dile getirmeyin. Adamlar için kazandıklarından hisse ve kadınlar için de kazandıklarından hisse vardır. Ve Allah'ın lütfundan isteyin. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilicidir.

33- Anne baba ve yakınlık bağı olanların terk ettiğinden, hak sahibi yönelenler (mirasçılar) tayin ettik. (Hukuken mirasçı olmaya hakkı olmadığı halde)yeminlerinizin bağladığı (mirastan hisse verilmesi sözü verilen) kimselere de hisselerini verin. Şüphesiz ki Allah her şeyin üzerinde tanıktır.

34- Adamlar, Allah'ın (insanların) bir kısmını bir kısmından üstün kılmış olmasından ve (ailesi için) mallarından harcamalarından dolayı, kadınlar üzerinde koruyucu ve yöneticidirler. Doğrulukları işleyen kadınlar, itaatten ayrılmayan, Allah'ın ( kendi haklarını) korumasına mukabil duyularla algılanmaması gereken(avret mahallerini) koruyan kadınlardır. Ve kalkışmasından kaygılandığınız kadınlara öğüt verin ve onları yataklarında yalnız bırakın ve (kalkışmaya devam ederlerse) onlara vurun. Eğer size itaat ederlerse, artık onlara karşı yol peşine düşmeyin. Şüphesiz ki Allah yücedir büyüktür.

35- Ve eğer ikisinin arasının ayrılmasından kaygılanırsanız, artık erkeğin ailesinden karar veren bir kişiyi ve kadının ailesinden de karar veren bir kişiyi harekete geçirin. Bu iki kişi eğer doğrultmak isterlerse, Allah ta o ikisinin arasını uygunlaştırır. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilici her şeyi haber alıcıdır.

36- Ve Allah'a kulluk edin ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ve anne babaya ve yakınlık sahiplerine ve yetimlere ve yoksullara ve yakın komşuya ve uzak komşuya ve yakın arkadaşa ve yolun oğluna (yolda kalmışa) ve sağ ellerinizin sahip olduklarına güzel davranın. Şüphesiz ki Allah kendini beğenmiş övünen kimseyi sevmez.

37- Onlar ki cimrilik ederler ve insanlara da cimri olmayı buyururlar ve Allah'ın kendi lütfundan onlara verdiklerini gizlerler. Ve örtücüler için alçaltıcı azap hazırladık.

38- Ve Onlar mallarını insanlara gösteriş için harcarlar ve ne Allah'a ve  ne de sonraki güne inanırlar. Ve şeytan kime arkadaş olursa, artık o ne kötü bir arkadaştır.

39- Ve onlar Allah'a ve sonraki güne inansalar ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiklerinden (gösteriş yerine hayır yolunda) harcasalardı ne olurdu? Ve Allah onları en iyi bilicidir.

40- Şüphesiz ki Allah, zerre ağırlığınca dahi yanlış yapmaz. Ve eğer bir güzellik olursa, onu kat kat artırır ve kendi katından büyük emek karşılığı verir.

41- Her toplumdan bir tanık getirdiğimiz ve seni de şunların üzerine tanık getirdiğimiz zaman nasıl olacak?

42- O gün örtenler ve elçiye baş kaldıranlar yerle eşit olmayı arzu eder ve Allah'a karşı hiçbir sözü de gizleyemezler.

43- Ey inananlar, sarhoş iken ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de yolculuk haliniz hariç olmak üzere yıkanıncaya kadar, namaza yaklaşmayın. Ve eğer hasta veya sefer halinde veya biriniz tuvaletten gelmiş veya kadınlara dokunmuş (cinsel ilişkide bulunmuş) fakat su bulamamışsanız, o takdirde temiz toprağa yönelip yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah, (günahlardan) çok geçicidir çok bağışlayıcıdır.

44- Kendilerine kitaptan bir hisse verilenleri görmedin mi? Onlar sapkınlığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.

45- Ve Allah düşmanlarınızı en iyi bilendir. Ve Allah yönelen olarak size yeterlidir. Ve Allah yardımcı olarak ta size yeterlidir.

46- Yahudilerden bir kısmı kelimeyi konulduğu yerinden kaydırıyorlar ve dillerini eğip bükerek ve hayat nizamına dil uzatarak: "İşittik ve baş kaldırdık, işit işitemez olası" ve "Bize çobanlık et" diyorlar. Ve eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik ve işit ve bizi gözet" demiş olsalardı, onlar için şüphesiz hayırlı ve daha sağlam bir davranış olurdu. Fakat Allah onları örtmeleri yüzünden dışlamıştır. Artık pek azı dışında inanmazlar.

47- Ey kitap verilmiş (Yahudi)ler, bir takım yüzleri silip enselerine geri döndürmezden*, veya onları Cumartesi'nin arkadaşlarını (yasaklarını çiğneyenleri) dışladığımız gibi dışlamazdan önce, beraberinizde olanı doğrulayıcı olarak indirdiğimize inanın. Allah'ın (azap) buyruğu (her zaman) yapılagelmiştir. 

(*) Bu bir deyim olup, "Doğru yolu bir daha bulamayacak bir şekilde saptırmazdan, türlü türlü mahrumiyet ve zilletlere uğratmazdan önce" anlamındadır. (Kurtubi)

48- Şüphesiz ki Allah, O'na ortak koşulmasını (hesap gününde) bağışlamaz. Ve bunun aşağısında olanı dilediği kimse için bağışlar. Ve kim Allah'a ortak koşarsa, kesinlikle büyük günah yakıştırmış olur.

49- Kendilerini arındırmaya çalışanları görmedin mi? Aksine, Allah dilediğini arındırır. Ve onlar çekirdek lifi kadar olsa dahi yanlışa uğratılmazlar.

50- Gözet, Allah üzerine nasıl yalan yakıştırıyorlar. Ve apaçık bir günah olarak bu yeterlidir.

51- Kendilerine kitaptan hisse verilmiş olan (Yahudi)leri görmedin mi? Put'a ve taşkınlık yapana inanıyorlar ve o örtenler için: "Bunlar inananlardan daha (doğru) yoldadır" diyorlar. 

52- İşte bunlar Allah'ın dışladığı kimselerdir. Ve Allah kimi dışlarsa, artık ona bir yardımcı bulamazsın.

53- Yoksa onların hükümranlıktan bir hisseleri mi var? Öyle olsaydı insanlara bir zırnık dahi vermezlerdi.

54- Yoksa onlar Allah'ın kendi lütfundan insanlara verdiklerini çekemiyorlar mı? Oysa biz İbrahim ailesine kitap ve doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği vermiştik. Ve onlara büyük hükümranlık ta vermiştik.

55- İçlerinden ona (İbrahim'e) inanmış olan da vardır ve ondan uzaklaşmış olan da vardır. Ve alevli ateş olarak cehennem yeterlidir.

56- Şüphesiz ki ayetlerimizi örtenleri ileride ateşe dayanak yapacağız. Derileri her ne zaman pişip kızardıkça, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Şüphesiz ki Allah çok güçlü en doğru kararı vericidir.
 
57- Ve İnanan  ve doğrulukları işleyenleri ise orada ebedi olarak ölüm görmemek üzere altlarından nehirler akar cennetlere girdireceğiz. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Ve onları koyu gölgeye girdireceğiz.

58- Şüphesiz ki Allah size emanetleri sahibine ödemenizi ve insanlar arasında karar verdiğiniz zaman denkliğe uygun karar vermenizi buyuruyor. Şüphesiz ki Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi işitici her şeyi görücüdür.

59-  Ey inananlar, Allah'a itaat edin ve elçiye  itaat edin ve içinizden olan buyruk sahiplerine de. Eğer bir konuda birbirinizle çekişecek olursanız, artık onun çözümünü Allah'a ve elçisine geri döndürün, eğer Allah'a ve sonraki güne inanıyorsanız. İşte bu daha hayırlı ve dönüşümü bakımından daha güzeldir.

60- Sana indirilmiş olana ve senden önce indirilmiş olana inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Taşkınlık yapanın karar veren olmasını istiyorlar. Oysa ki onu kesinlikle örtmekle buyurulmuşlardı. Ve şeytan onları uzak sapkınlıkla saptırmak istiyor.

 61- Ve onlara: "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiği zaman, o ikiyüzlülerin senden tamamıyla uzaklaşmakta olduklarını görürsün.

62- Kendi elleri ile sunduğu nedeniyle bir erişme eriştiği zaman nasıl olacak? Sonra sana: "Biz güzellik ve uygunlaştırmaktan başka  bir şey istemedik" diye, Allah'a yemin ederek gelirler.

63- İşte onlar, kalplerinde olanı Allah'ın bildiği kimselerdir. Artık onlardan yana kayıtsız kal, onlara öğüt ver ve onlara ulaşacak söz söyle.

64- Ve elçiden hiç birini Allah'ın duyumuyla itaat edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Ve eğer onlar kendilerine yanlış yaptıklarında, sana gelip Allah'a bağışlanma istemiş ve elçi de onlar için bağışlanma istemiş olsaydı, Allah'ı kesinlikle (lütufla) dönücü  ve çok merhamet edici olarak bulurlardı.

65- Hayır Rabbine andolsun ki, onlar aralarındaki dallanıp budaklanan meselelerde seni karar verici olarak tayin edinceye, sonra senin yerine getirdiğininde bir sıkıntı bulmadan tam bir teslimiyetle teslim oluncaya kadar, inanmış olmazlar.

66- Ve eğer onlara birbirinizi (savaşmak suretiyle) öldürün, yurtlarınızdan çıkın diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç onu yapmazlardı. Ve eğer onlar onunla öğütleniyor olduklarını yapmış olsalardı, onlar için kesinlikle haklarında daha hayırlı ve sabitleşmeleri daha şiddetli olurdu.

67- 68- Ve o takdirde onlara katımızdan kesinlikle büyük emek karşılığı verir ve onları kesinlikle dosdoğru yola iletirdik.

69- Ve kim Allah'a ve elçiye itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerini nimetlendirdiği habercilerden ve doğru söyleyenlerden ve tanıklardan ve doğrulukları işleyenlerden olanlarla beraberdir. Ve ne güzeldir işte onların yoldaşlığı.

70- İşte bu Allah'tan bir lütuftur. Ve her şeyi bilici olarak Allah yeterlidir.

71- Ey inananlar, sakınma tedbirinizi alın. Küçük birlikler halinde sefere çıkın veya toplu halde sefere çıkın.

72- Ve İçinizden ağırdan alanlar mutlaka vardır. Eğer size bir erişme eriştiğinde: "Allah gerçekten beni nimetlendirdi de (iyi ki) o zaman onlarla beraber tanık olmamışım" der.

73- Ve eğer size Allah'tan bir lütuf erişirse de, sizin ile onun arasında sanki hiç sevgi bağı yokmuş gibi: "Keşke onlarla beraber olsaydım da, büyük başarıyı bende başarsaydım" der.

74-  Şimdiki yaşamı sonraki karşılığında satanlar, artık Allah'ın yolunda savaşsın. Ve kim Allah'ın yolunda savaşır da öldürülür veya üstün gelirse, artık ona ileride büyük emek karşılığı vereceğiz.

75- Ve size ne oluyor ki; Allah'ın yolunda ve: "Rabbimiz bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar ve katından bize bir yönelen tayin et ve katından bize bir yardımcı tayin et"  diyen, adamlardan ve kadınlardan ve çocuklardan (oluşan) zayıf bırakılmışların yolunda savaşmıyorsunuz?

76- İnananlar Allah'ın yolunda savaşırlar. Ve örtenler ise taşkınlık yapanın yolunda savaşırlar. Öyleyse siz şeytanın yönelenleri ile savaşın. Şüphesiz ki şeytanın plânı zayıftır.

77- Kendilerine: "Savaştan (şimdilik)ellerinizi uzak tutun ve kulluk görevlerinizi ayakta tutun ve arınmayı yerine getirin" denilmiş olanları görmedin mi? Üzerlerine savaş yazıldığında  birden içlerinden bir bölümü, insanlardan Allah'ın çekincesi gibi bir çekinceyle hatta daha şiddetli çekinirler. Ve: "Rabbimiz savaşı bize niçin yazdın, bizi yakın bir son süreye kadar sonralamalı değilmiydin?" dediler. De ki: "Şimdikinin yararı pek azdır. Ve sonraki ise korunan kimse için daha hayırlıdır. Ve siz çekirdek lifi kadar yanlışa uğratılmasınız."

78- Her nerede olursanız ölüm size yetişir; Ve eğer ki sağlam kalelerde olsanız bile. Ve eğer onlara bir güzellik erişmiş olsa: "Bu Allah'ın katındandır" derler. Ve eğer onlara bir kötülük erişmiş olsa: "Bu senin katındandır" derler. De ki: "Hepsi Allah'ın katındandır." Bu topluluğa ne oluyor ki sözü kavramaya yanaşmıyorlar?

79- Güzellikten sana isabet eden, Allah'tandır. Ve kötülükten sana isabet eden ise, o da  kendindendir. Ve biz seni insanlara elçi olarak gönderdik. Ve tanık olarak Allah yeterlidir.

80- Kim elçiye itaat ederse, kesinlikle Allah'a itaat etmiştir. Ve kim (başka tarafa) yönelirse, artık biz seni onlara koruyucu olarak göndermedik.

81- Ve (senin yüzüne karşı) "itaat" diyorlar. Senin yanından (çıkıp yandaşlarına) göründükleri zaman ise onlardan bir grup senin dediğinin tersine evlerde tezgâh kurdu. Allah onların evlerde tezgâhladıklarını yazmaktadır. Artık onlardan yana kayıtsız kal ve Allah'a güven. Ve güvenilen olarak Allah yeterlidir.

82- Onlar Kuran'ı derinlemesine düşünmeyecekler mi? Ve eğer o Allah'tan başkasının katından olmuş olsa idi, kesinlikle onda pek çok anlaşmazlık (tutarsızlık) bulurlardı.

83- Ve onlara güvenden veya kaygıdan bir buyruk geldiği zaman, onu yayarlar. Ve eğer onu (yaymadan önce) elçiye veya içlerindeki buyruk sahiplerine geri döndürmüş olsalardı, içlerinden doğru sonuç çıkarabilenler onu kesinlikle bilirdi. Ve eğer Allah'ın sizin üzerinizdeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç kesinlikle şeytana uymuştunuz.

84-Artık sen Allah'ın yolunda savaş. Kendinden başkasıyla yükümlü değilsin. İnananları da teşvik et. Allah'ın örtenlerin sıkıntısını (bu şekilde) uzak tutması umulur. Ve Allah sıkıntı verme bakımından en şiddetli ve ibretlik ceza verme bakımından da en şiddetlidir.

85- Kim güzel bir eşlikle eşlikte bulunursa, ona bundan bir hisse olur. Ve kim kötü bir eşlikle eşlikte bulunursa, ona da bundan bir üstlenme olur. Allah her şeyin üzerinde ihtiyaç karşılayıcıdır.

86- Ve bir selâmla(esenlik temennisi) selâmlandığınız zaman, ondan daha güzeliyle veya onu (aynısıyla) geri çevirerek selâmlayın. Şüphesiz ki Allah her şeyin üzerinde hesaplayıcıdır.

87- Allah, O'ndan başka ilah yoktur. And olsun ki sizi onda şüphe olmayan kalkışın gününe mutlaka toplayacaktır. Ve sözce Allah'tan daha doğru söyleyen kimdir?

88- Size ne oluyor ki ikiyüzlüler hakkında iki birliğe ayrıldınız? Oysa Allah onları kazandıkları yüzünden baş aşağı etmiştir. Allah'ın saptırdığını doğru yola siz mi iletmek istiyorsunuz? Ve Allah kimi saptırmışsa, artık onun için asla bir yol bulamazsın.

89- Kendileri örttükleri gibi, sizin de örtüp, böylelikle eşit olmanızı arzu ettiler. Allah'ın yolunda hicret edinceye kadar, artık onlardan yönelenler tutmayın. Eğer (başka tarafa) yönelecek olurlarsa, artık onları bulduğunuz yerde tutun ve onları öldürün. Onlardan ne bir yönelen ve ne de bir yardımcı tutun.

90- Ancak sizinle onlar arasında yeminle bağlanmış söz bulunan bir toplulukla ulanmış olanlar veya sizinle veya kendi toplulukları ile savaşmaktan göğüsleri sıkışmış olarak size gelenler hariç. Ve eğer Allah dileseydi onları sizin üzerinize yetkili kılar, böylece onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer sizden geri durur ve sizi barışla karşılaştırırlarsa, artık Allah onlar karşı size bir yol bırakmamıştır.

91- Sonrakileri de hem sizden hem de kendi topluluklarından güvende olmak istiyor olarak bulacaksın. Her ne zaman kargaşaya geri döndürülseler, ona hemen baş aşağı atlarlar. Eğer sizden geri durmaz ve sizi barışla karşılaştırmaz ve ellerini sizden uzak tutmazlarsa, artık onları ele geçirdiğiniz yerde tutun ve onları öldürün. İşte size onlara karşı apaçık bir yetki bıraktık.

92- Ve bir inanan için bir inananı yanılgı dışında öldürmesi olamaz. Ve kim bir inananı yanılgı ile öldürürse, artık bir inanan köleyi hürleştirme ve (öldürdüğü kişinin) ailesine bağışlamaları hariç teslim edilecek diyet vardır. Eğer (öldürülen) inanan olmakla birlikte size düşman bir topluluktan ise, artık inanan bir köleyi hürleştirme vardır. Ve eğer (öldürülen) sizinle onlar arasında yeminle bağlanmış söz bulunan bir topluluktan ise, artık ailesine teslim edilecek diyet ve inanan bir köleyi hürleştirme vardır. Fakat kim bunu bulamazsa, artık Allah'tan bir (lütufla) dönüş olarak arka arkaya iki ay oruç vardır. Ve Allah her şeyi bilici en doğru kararı vericidir.

93- Ve kim bir inananı kasten öldürürse, artık onun karşılığı orada ölüm yüzü görmemek üzere cehennemdir. Ve Allah ona gazap etmiş ve onu dışlamış ve ona büyük azap hazırlamıştır. 

94- Ey inananlar, Allah'ın yolunda (savaşa) çıktığınız zaman, artık iyice açıklık kazandırın. Ve sizi barışla karşılaştırana, şimdiki yaşamın sunumunun peşine düşerek: "Sen inanan değilsin" demeyin. Allah'ın katında çok ganimetler vardır. Siz de önceden öyle idiniz de Allah size büyük iyilikte bulundu. Artık iyice açıklık kazandırın. Şüphesiz ki Allah işlemekte olduklarınızdan haberdardır.

95- İnananlardan geçerli mazereti olmadığı halde (savaşa çıkmayarak) oturanlar ile Allah'ın yolunda malları ve canları ile güçlerini kullananlar, eşit değildir. Allah, malları ve canları ile çabalayanları, oturanların üzerine kademece üstün kılmıştır. Ve hepsine güzelliği söz vermiştir. Ve Allah çabalayanları oturanların üzerine daha büyük emek karşılığıyla üstün kılmıştır.. 

96- Kendisinden kademeler bağışlama ve rahmet vardır. Ve Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

97- Şüphesiz ki melekler, nefislerine karşı yanlış yapanlar oldukları halde ömürlerini tamamladıklarına: "Ne haldeydiniz?" dediler. (Onlar): "Biz yeryüzünde zayıf  bırakılmışlardandık" dediler. (Melekler): "(Mekke dışındaki)Allah'ın arzı geniş değil miydi? siz de oraya hicret etseydiniz ya" dediler. İşte onların sığınağı artık cehennemdir. Ve ne kötü dönüş yeridir.

98- Ancak adamlar ve kadınlar ve çocuklardan (oluşan) çareye güç yetiremeyen zayıf bırakılmışlar ve (Medine'ye) yol bulamayanlar hariç.

99- İşte onlar, Allah'ın onlardan (azaptan) geçmesi umulur. Allah, çok geçicidir çok bağışlayıcıdır.

100- Ve kim Allah'ın yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer ve genişlik bulur. Ve kim de evinden Allah'a ve elçisine hicret edici olarak çıkar da sonra ona ölüm yetişirse, artık onun emeğinin karşılığı kesinlikle Allah'a düşmüştür. Ve Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

101- Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman örtenlerin sizi kötüye düşürmesinden kaygılanırsanız, artık namazdan kısaltma yapmanızda size bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz örtücüler size apaçık düşmandır. 

102- Ve sen onların içlerinde olup ta onlara namazı ikame ettirmek için kalktığın zaman, artık içlerinden bir grup seninle beraber kalksın ve silâhlarını alsınlar. Secde ettikleri zaman (sonraki grup) arkanızda olsunlar ve namaz kılmamış olan sonraki grup gelsin ve seninle beraber namazı kılsınlar, sakınma tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. Örtenler arzu etti ki, silâhlarınızdan ve yararlandıklarınızdan duyarsız kalasınız da üzerinize birden saldırsınlar. Ve eğer yağmurdan bir rahatsızlık duyar veya hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda sizin üzerinize bir sorumluluk yoktur. Ve sakınma tedbirinizi alın. Şüphesiz ki Allah örtücülere alçaltıcı azap hazırladı.

103- Artık namazı yerine getirdiğiniz zaman, artık Allah'ı ayakta ve oturmuş ve yanlarınız üstü yatar olduğunuz halde (yani savaşırken bile her durumda) hatırlayın. Artık yatıştığınız zaman ise, namazı (kısaltmadan) ikame edin. Şüphesiz namaz inananlar üzerine vakitlenmiş olarak yazılıdır.

104- Ve o topluluğun peşine düşmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, şüphesiz ki onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar.  Oysa siz onların Allah'tan beklemediklerini bekliyorsunuz. Ve Allah her şeyi bilici en doğru kararı vericidir.

105- Şüphesiz ki sana kitabı insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi karar vermen için gerçeklikle indirdik. Hainler için çekişen olma.

106- Ve Allah'tan bağışlama iste. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

107-Ve kendilerine hainlik edenlerden yana tartışma yapma. Şüphesiz ki Allah hainlikte direnen günahkârı sevmez.

108- İnsanlardan saklayabilirler de Allah'tan saklayamazlar. Oysa O, sözden hoşnut olmayacağını evlerde tezgâhladıkları zaman onlarla beraberdi. Ve Allah onların işlemekte olduklarını kuşatıcıdır.

109- Hadi siz şimdiki yaşamda onlardan yana tartışma yaptınız, peki ya kalkışın gününde Allah'a karşı onlardan yana kim tartışma yapacak ya da kim onların güvenileni olacak?

110- Ve kim bir kötülük veya kendisine karşı yanlış işler sonra da Allah'tan bağışlama isterse, Allah'ı çok bağışlayıcı çok merhamet edici olarak bulur.

111- Ve kim bir günah kazanır ise, onu ancak ve ancak kendisi için kazanır. Ve Allah her şeyi bilici en doğru kararı vericidir.

112- Ve kim bir yanılgı ya da günah kazanır, sonra da onu (o suçtan) uzak birisine atarsa, kesinlikle dehşetli bir yalan ve apaçık günah yüklenmiştir.

113- Ve eğer Allah'ın sana lütfu ve O'nun rahmeti olmasaydı, içlerinden bir grup kesinlikle seni saptırmaya eğilim göstermişti. Oysa onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar ve sana hiç bir şeyden zarar veremezler. Ve Allah sana kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyetini indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir.  Ve Allah'ın senin üzerindeki lütfu büyüktür.

114- Onların başbaşa konuşmalarından çoğunda hayır yoktur. Bağışı veya benimseneni veya insanlar arasını doğrultmayı buyurmuş olanın ki hariç. Ve kim Allah'ın hoşnutluğunun peşine düşmek için böyle yaparsa, biz ileride ona büyük emek karşılığı vereceğiz.

115- Ve kim kendisine doğru yol açıkça belli olduktan sonra elçiyle ayrışır ve inananların yolundan başka bir yola uyarsa, onu yöneldiğine yöneltir (sonunda) cehenneme dayanak yaparız. Ve ne kötü varış yeridir.

116- Şüphesiz ki Allah, O'na ortak koşulmasını bağışlamaz. Ve bunun aşağısında olanı dilediği kimse için bağışlar. Ve kim Allah'a ortak koşarsa, artık kesinlikle uzak sapkınlıkla sapmıştır.

117- Onlar, O'nun aşağısından olan dişilerden başkasını çağırmıyorlar. Ve onlar azgın şeytan'dan başkasını çağırmıyorlar.

118- 119- Allah onu dışlamıştır.  O da: "Kullarından belirlenmiş bir hisseye tutunacağım. Ve onları kesinlikle saptıracağım ve kesinlikle onların boş beklentilere kapılmalarını sağlayacağım, ve  kesinlikle onlara buyuruacağım da hayvanların kulaklarını yaracaklar ve kesinlikle onlara emredeceğim de, böylelikle Allah'ın yaratışını başkalaştıracaklar" dedi. Kim şeytan'a Allah'ın aşağısından yönelen olarak tutunursa, artık kesinlikle apaçık zarara uğramıştır.

120- Onlara sözler veriyor ve onların boş beklentilere kapılmalarını sağlıyor. Oysa şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmiyor.

121- İşte onların sığınakları cehennemdir. Ve ondan kaçacak yer de bulamayacaklar. 

122- İnanan ve doğrulukları işleyenleri Allah'ın gerçek sözü olarak orada ebedi ölüm görmemek üzere olacakları, altlarından nehirler akar cennetlere girdireceğiz. Ve sözce Allah'tan daha doğru söyleyen kim vardır?

123- (Bu vaad) ne sizin boş beklentilerinize, ne de kitabın ehlinin boş beklentilerine göredir. Kim bir kötülük işlerse onunla karşılıklandırılır. Ve kendisi için Allah'ın aşağısından ne bir yönelen ne de bir yardımcı bulabilir.

 124- Ve erkekten veya kadından her kim inanmış olduğu halde doğrulukları işlerse, artık onlar cennete girerler ve onlar zerre kadar yanlışa uğratılmazlar.

125- Güzel davranan olarak yüzünü Allah'a teslim etmiş ve yaratılış ayarı üzerine meyilli olan İbrahim'in ortak değerine uymuş olan o kimseden, hayat nizamı bakımından daha güzel olan kimdir? Allah İbrahim'i dost tutmuştu.

126- Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır. Ve Allah her şeyi kuşatıcıdır.

127- Senden kadınlar hakkında çözüm istiyorlar. De ki: "Allah onlar hakkında size çözümü  yapıyor. Kendileri için yazılmış (miras hakların)ı vermeyip nikâhlamayı arzuladığınız kadınların yetimleri ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar ve yetimlere karşı hakkaniyeti ayakta tutmanız hakkında size kitapta peşi sıra okunan var. Hayırdan ne işlerseniz, artık şüphesiz ki Allah onu en iyi bilicidir."

128- Ve eğer bir kadın kocasının kalkışmasından veya kendisine kayıtsız kalmasından kaygılanırsa, artık karı ve kocanın doğru şekilde aralarını doğrultmalarında her ikisinin de üzerine bir sorumluluk yoktur. Ve doğruluk daha hayırlıdır. Ve benlikler cimriliğe hazırlanmıştır. Ve eğer güzel davranır ve korunursanız, artık şüphesiz ki Allah işlemekte olduklarınızdan haberdardır.

129- Kadınlar arasında denkliğe bunu yapmaya ne kadar istekli olsanız bile asla güç yetiremezsiniz. Öyleyse bütün meylinizle bir kadına meyletmeyin ki diğerini askıdaymış gibi bırakmayın. Ve eğer doğrultur ve korunursanız, artık şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

130- Ve eğer (boşanarak) bölünecek olurlarsa, Allah her birine genişliğinden vererek zengin eder. Ve Allah geniştir en doğru kararı vericidir.

131- Ve göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır. And olsun ki sizden önce kitap verilmiş olanlara da ve size de "Allah'a karşı korunun" diye önerdik. Ve eğer örterseniz, artık şüphesiz  göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır. Ve Allah zengindir övgüye layık olandır.

132- Ve göklerde olanlar ve yerde  olanlar Allah'ındır. Ve güvenilen olarak Allah yeterlidir.

133- Eğer dilerse sizi giderir de ey insanlar ve yerinize sonrakileri getirir. Ve Allah buna güç yetiricidir.

134- Kim şimdikinin ödülünü isterse, artık şimdikinin ve sonrakinin ödülü Allah'ın katındadır. Ve Allah her şeyi işitici her şeyi görücüdür.

135- Ey inananlar kendiniz veya anne babanız ve yakınlık bağı olanlar aleyhine dahi olsa, Allah için hakkaniyeti ayakta tutan tanıklar olun. Eğer zengin veya fakir de olsa, Allah her ikisine de daha yönelendir. Öyleyse denkliği sağlamada keyfi arzunuza uymayın. Ve eğer eğip büker veya (şahitlikten) yana kayıtsız kalırsanız, artık şüphesiz ki Allah işlemekte olduklarınızdan haberdardır.

136- Ey inananlar, Allah'a ve O'nun elçisine ve elçisine indirdiği kitaba ve önceden indirdiği kitaba inanın. Ve kim Allah'ı ve O'nun meleklerini ve O'nun elçilerini ve O'nun kitaplarını ve sonraki günü örterse, artık kesinlikle uzak sapkınlıkla sapmıştır.

137- Şüphesiz ki (önce) inanan sonra örten sonra inanan sonra (yine) örten sonra da örtmeyi artıranlar (yok mu) Allah (ölümlerinden sonra) kesinlikle onları ne bağışlacak ve ne de yola iletecektir.

138- İkiyüzlülere müjdele, çünkü onlara acı azap vardır.

139- Onlar inananların aşağısından örtücülere yönelenler olarak tutunuyorlar. Yoksa onların yanında güç peşine mi düşüyorlar? Oysa güç şüphesiz ki topluca Allah'ındır.

140- Ve O, size Kitap'ta: "Allah'ın ayetlerini, onlar örtülüyor ve onlar alaya alınıyor olarak işittiğiniz zaman, artık başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın. Aksi takdirde şüphesiz ki siz de onların  örneği gibi olursunuz" diye (öğüt) indirmiştir. Şüphesiz ki Allah ikiyüzlüleri ve örtücüleri toplu halde cehennemde toplayıcıdır.

141- Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer size Allah'tan bir açılış olursa: "Biz sizinle beraber değilmiydik?" derler. Ve eğer örtücüler için bir hisse olursa: "Sizi etkili taraf olarak inananlar(ın zararın)dan alıkoymadık mı?" derler. Artık Allah kalkışın gününde aranızda karar verecektir. Ve Allah örtücülere inananlara karşı asla bir yol açmayacaktır.

142- Şüphesiz ikiyüzlüler (güya) Allah'ı aldatıyorlar, O da onların karşılığını vermektedir. Namaza kalktıkları zaman üşene üşene kalkmaktadırlar, insanlara karşı gösteriş yaparlar ve Allah'ı da pek az hatırlarlar.

143- Bunun (iki taraf) arasında bocalayıp dururlar. Ne bunlara ve ne de şunlara (karşı  net bir duruş sergilemezler). Ve Allah kimi saptırırsa, artık ona asla bir yol bulamazsın.

144- Ey inananlar, örtücülere inananların aşağısından yönelenler olarak tutunmayın. Allah'a sizin aleyhinize apaçık bir yetki vermek mi istiyorsunuz?

145- Şüphesiz ki ikiyüzlüler, ateşten en aşağı seviyededir. Ve onlar için bir yardımcı asla bulamazsın.

146- (İtaatle) dönenler ve doğrultanlar ve Allah'a sarılanlar ve hayat nizamlarını sadece Allah'a has kılanlar hariç. İşte onlar artık inananlarla beraberdir. Ve Allah inananlara ileride büyük emek karşılığı verecektir.

147- Eğer şükreder ve inanırsanız, Allah sizin azabınızı ne yapsın? Allah şükrün karşılığını en iyi verici her şeyi bilicidir.

148- Allah yanlışa uğrayan hariç, sözden kötü olanın açığa çıkarılmasını sevmez. Ve Allah her şeyi işitici her şeyi bilicidir.

149- Bir hayrı açığa vurur veya onu saklar veya bir kötülü(ğün karşılığını verme)kten geçerseniz, artık şüphesiz ki Allah ta çok geçicidir çok güçlüdür.

150- Şüphesiz ki onlar Allah'ı ve O'nun elçilerini örtüyorlar ve Allah ve O'nun elçilerinin arasını bölmek istiyorlar ve: "Bazısına inanırız ve bazısını da örteriz" diyerek, bu ikisi arasında bir yol tutmak istiyorlar.

151- İşte onlar gerçek örtücülerin ta kendileridir. Ve örtücüler için alçaltıcı azap hazırladık.

152- Ve onlar ki, Allah'a ve O' nun elçilerine inandılar ve onlardan hiç birisinin arasını bölmediler. İşte emeklerinin karşılığı onlara ileride verilecektir. Ve Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

153- Kitabın ehli senden gökten üzerlerine bir kitap indirmeni istiyor. Gerçekten Musa'dan bundan daha büyüğünü isteyerek: "Bize Allah'ı açıkça göster" demişlerdi. Bu yanlışlarından ötürü onları yıldırım tutmuştu. Sonra kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından buzağıya tutunmuşlardı. Biz bundan da geçmiş ve Musa'ya apaçık yetki vermiştik. dedik

154- Yeminle bağlanmış sözleri sebebiyle Tur'u üzerlerine yükseltmiş ve onlara: "(Şehrin) kapı(sın)dan  boyun eğmiş olarak girindemiştik. Ve onlara:  "Cumartesi de sınırı aşmayın" demiştik. Ve onlardan yeminle bağlanmış sağlam söz almıştık. 

155- Yeminle bağlanmış sözlerini bozmaları ve Allah'ın ayetlerini örtmeleri ve habercileri meşru bir nedenleri olmaksızın öldürmeleri ve: "Kalplerimiz (senin bizi çağırdığına karşı) muhafazalıdırdemeleri sebebiyle ki; Aksine öyle değil örtmeleri sebebiyle Allah onların (kalplerinin) üzerini damgalamıştır. Pek azı hariç artık inanmazlar. 

156- Ve bir de örtmeleri ve Meryem'e dehşete düşüren büyük yalan demeleri...

157- Ve: "Şüphesiz ki biz Allah'ın elçisi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleri. Oysa onu öldüremediler de onu asamadılar da. Fakat onlara benzetildi. Ve şüphesiz ki onun hakkkında anlaşmazlığa düşenler, kesinlikle ondan yana kuşku içindedirler. Onların onun hakkında sanıya uymak dışında bilgisi yoktur. Ve şüphe duymadan inanacakları bir şekilde onu öldüremediler.

158- Aksine, Allah onu kendisine yükseltti. Ve Allah çok güçlü en doğru kararı vericidir.

159- Ve kitabın ehlinden kimse yoktur ki onun (İsa'nın) ölümünden önce ona (İsa'ya) inanmasın. Ve kalkışın gününde o da (İsa) onlara tanık olacaktır.

160- Yanlış yapmaları ve çoklarını Allah'ın yolundan uzaklaştırmaları nedeniyle, Yahudilerden olanlara serbest kılınan (bazı) temiz şeyleri yasakladık.

161- Ve kesinlikle ondan vazgeçirtildikleri halde faiz almaları ve insanların mallarını geçersiz yolla yemeleri (nedeniyle). Ve içlerinden örtenlere acı azap hazırladık.

162- Fakat onlardan bilgide derinleşenler ve inananlar, sana indirilmiş olana ve senden önce indirilmiş olana  inanırlar ve kulluk görevlerini ayakta tutar ve arınmayı yerine getirir ve sonraki güne inanırlar. işte onlara büyük emek karşılığı vereceğiz.

163- Şüphesiz ki biz Nuh'a ve ondan sonraki habercilere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a ve Yakub'a ve torunlara ve İsa'ya ve Eyyub'a ve Yunus'a ve Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Ve Davud'a da Zebur'u verdik.

164- Ve önceden sana anlattığımız elçilere ve sana anlatmadığımız elçilere de (vahyettik). Ve Allah Musa ile onun işitebileceği şekilde konuştu.

165- Müjdeleyici ve uyarıcı elçiler olarak (gönderdik) ki elçiler (tebliğ ettik) den sonra insanların Allah'a karşı bir tartışmaları olmasın. Ve Allah güçlü doğru karar vericidir.

166- Fakat Allah sana indirdiğine tanıklık eder ki O, onu bilgisiyle indirmiştir. Ve melekler de tanıklık ederler. Ve tanık olarak Allah yeterlidir.

167- Şüphesiz ki örten ve Allah'ın yolundan uzaklaştıranlar, onlar kesinlikle uzak bir sapkınlıkla sapmıştır.

168- Şüphesiz örten ve yanlış yapanlar, Allah onları ne bağışlayacak ne de yola iletecektir.

169- Ancak, orada ebedi olarak ölüm yüzü görmemek üzere olacakları cehennem yoluna (iletecektir). Ve bu da Allah'a kolaydır.

170- Ey insanlar, elçi size Rabbinizden gerçekliği getirmiştir. O halde kendi hayrınıza olarak inanın. Ve eğer örterseniz, artık göklerde ve yerde olanlar şüphesiz ki Allah'ındır. Ve Allah her şeyi bilici en doğru kararı vericidir.

171- Ey kitabın ehli, hayat nizamınızda ileri gitmeyin ve Allah'a hakkında gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih yalnız ve yalnız, O'nun Meryem'e karşılaştırdığı (ol dediği) bir kelimesi ve kendisinin canlılık kazandırdığı Allah'ın elçisidir. O halde Allah'a ve O'nun elçilerine inanın ve "üçtür" demeyin. Kendi hayrınıza olarak vazgeçin. Allah ancak ve ancak, tek ilahtır. O çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerde olanlar ve yerde olanlar O'nundur. Ve güvenilen olarak Allah yeterlidir.

172- Ne Mesih ve  ne de yakınlaştırılmış melekler, Allah'a kul olmaktan asla kaçınmaz. Ve kim O'na kulluktan kaçınır ve büyüklenirse, artık onları toplu halde yakında kendisine sürüp toplayacaktır.

173- İnanan ve doğrulukları işleyenlere gelince, artık onların emeklerinin karşılığını tastamam verecek ve kendi lütfundan daha da artıracaktır. Ve kaçınan ve büyüklenenlere gelince, artık onları acı azapla azaplandıracaktır. Onlar kendileri için Allah'ın aşağısından ne bir yönelen ve ne de bir yardımcı bulabileceklerdir.

174- Ey insanlar size Rabbinizden kesinlikle sağlam kanıt geldi ve size apaçık ışık indirdik.

175- Allah'a inanan ve O'na sarılanlara gelince, artık onları kendisinden bir rahmete ve lütfa girdirecek ve onları kendi dosdoğru yoluna ilecektir.

176- Senden çözüm istiyorlar. De ki: " Allah, Kelale (babası ve çocuğu olmayan) hakkındaki çözümü size yapıyor. Eğer bir erkek yok olur (ölür), onun da çocuğu yok kız kardeşi varsa, artık bıraktığının yarısı onundur. Eğer onun (kız kardeşinin) çocuğu yoksa, erkek kardeş ona varis olur. Eğer iki kız kardeş olursa, o ikisi için bıraktığının üçte ikisi vardır. Ve eğer adamlı ve kadınlı kardeşler ise, artık erkek için iki kadın hissesi kadar vardır. Allah size saparsınız diye açıklıyor. Ve Allah her şeyi bilicidir."


14 Ocak 2019 Pazartesi

Süleymaniye Vakfı Mealinde Al-i İmran s. 93. Ayetine Verilen Anlam Üzerinde Bir Mülahaza

Al-i İmran s. 93. ayetinin mealinin karşılaştırmalı olarak farklı meallerden okuyan bir meal okuyucusu, Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde, bu ayetin mealinin diğer meallerden farklı olduğunu görecek, hangi mealin doğru olduğu yönündeki sorusuna cevap aramaya gidecektir. Yazımızın konusu bu ayetin hangi çevirisinin doğru olabileceği üzerinedir.

Öncelikle ilgili ayetin 94. ayet ile birlikte Arapça metnini ve Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan çevirisini vermek istiyoruz. 

كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلَّا مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَىٰ نَفْسِهِ مِنْ قَبْلِ أَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ ۗ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

فَمَنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

93- (Yahudiler dediler ki) Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in[1*] kendine haram kıldığı yiyecekler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir. De ki: “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım.”[2*] 

94- Tevrat’ı okuduktan sonra kendi yalanını Allah'a mal edenler yanlış yapanlardır. 


[1*] Yakup (as)’nin lakabı İsrail’dir. Bu nedenle onun soyundan gelenlere İsrailoğulları denir. Tevrat’ın Musa aleyhisselama indirilen kitap olduğu söylenir ama Kur’an’da bunu doğrulayan tek bir ifadeye rastlanmaz. Bir âyet şöyledir: İçinde bir rehber ve nur olan Tevrat’ı biz indirdik. Allah’a teslim olmuş nebîler, Yahudiler arasında onunla hükmederler. Hocalar ve âlimler de Allah’ın kitabını koruma görevleri gereği onunla hükmeder, uygulamaya şahit olurlar. Siz, insanlardan korkmayın; benden korkun. Ayetlerimi geçici bir çıkara karşılık satmayın. Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler, ayetleri görmezlikte direnenlerdir (kâfirlerdir.) (Maîde 5/44)
Ya‘kūb aleyhisselamın on iki oğluna ve onların soyundan gelenlere esbât denir. Bakara 2/136, Al-i İmran 3/84 ve Nisa 4/162. âyetlere göre esbât içinden nebi olanlara da kitap indirilmiştir. Bunlardan İsa aleyhisselama İncil verildiği için (Mâide 46) Tevrat, Yakub aleyhisselamdan İsa aleyhisselama kadar İsrailoğulların nebîlerine verilen kitapların toplamından ibarettir.
[2*] Allah Teala şöyle demiştir: “Yahudilere tek tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların sırtlarına ve bağırsaklarına yapışık olanlarla kemiklerine karışanlar dışında kalan iç yağlarını da haram kıldık. Bu, (batıl yolla) üstünlük kurma çabalarına karşılık onlara verdiğimiz cezadır. Biz elbette doğruyu söyleriz.” (En’âm 6/146) Bu ve benzeri âyetler inince Yahudiler bunu reddederek yukarıdaki sözleri söylemişlerdi. Halbuki Tevrat’a göre de Yahudiler, karada yaşayan hayvanlardan sadece çatal ve yarık tırnaklı olup geviş getirenleri yiyebilirler. Çatal tırnaklı olmayan deve, yaban faresi ve tavşan ile geviş getirmeyen domuz haramdır. Karada yaşayan gelincik, fare, kara kurbağası türleri, kirpi, bukalemun, kertenkele türleri, salyangoz ve köstebek gibi küçük canlılar da haramdır. (Bkz. Levililer 11, Tesniye 14)

Al-i İmran s. 93. ayetinin Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan meali ile, diğer mealler arasındaki fark, ayetin başında parantez içine alınmış olarak yazılan, Yahudiler dediler ki kısmıdır. Süleymaniye Vakfı tarafından yapılmış olan Al-i İmran s. 93. ayetinin mealinde, "  Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in kendine haram kıldığı yiyecekler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir."  cümlesi, Allah (c.c) tarafından değil, Yahudiler tarafından söylenmektedir.  Ancak bu ayetin diğer meallerine, baktığımızda, bu sözün Allah (c.c) tarafından söylendiği görülmektedir. 

Tetkik etme imkanı bulduğumuz bütün meallerde, Al-i İmran s. 93. ayetindeki cümlenin, Allah (c.c) tarafından söylenmiş olan, ve Yakup (a.s) ın bazı kişisel nedenlerden dolayı yemediği yiyecekler dışındaki (o yiyeceklerin de helal olmasına rağmen, Yakup (a.s) tarafından bazı nedenlerden ötürü yenilmemektedir) bütün yiyeceklerin İsrailoğullarına helal olduğunu beyan eden bir söz olduğu anlaşılırken, Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde ise, Allah (c.c) tarafından 94. ayette yalan olarak beyan edilen bir söz olduğu anlaşılmaktadır.

Süleymaniye Vakfı tarafından ayetin başına açılan parantezin içine yazılan Yahudiler dediler ki ifadesinin sebebini, ayetin altına açtıkları dipnotta belirtmektedir. Dipnotta, Yahudilerin Al-i İmran s. 93. ayetindeki sözleri söyleme sebebi olarak, Enam s. 146. ayeti gösterilmektedir. Yahudiler kendilerine bazı yiyeceklerin haram kılındığını beyan eden ayetler indiğinde bunu ret etmişler, kendileri için böyle bir haramlılığın olmadığını Al-i İmran s. 93. ayetteki sözler ile dile getirmişlerdir.

Ancak Enam s. 146. ayeti, her ne kadar Yahudiler ile ilgili ise de, bu ayet 136. ayetten başlayıp 153. ayete kadar giden bir bağlama dahildir. Bu bağlama sahip olan ayetlerin, Mekke müşriklerinin şirk inançları ile ilgili olduğu için, Mekke'de inmiş olması gerekmektedir. Vakfa göre Mekke'de inen bu ayete itiraz edenler, cevabı Medine'de inen bir ayette almışlardır.

Kanaatimizce vakıf tarafından Al-i İmran s. 93. ayetine verilen anlamda, Enam s. 146. ayetinin dikkate alınması hatalı bir yaklaşımdır. Eğer Yahudiler Enam s. 146. ayetine karşı bir itiraz getirmiş olsalardı, bu itirazları Al-i İmran s. 93. ayetinde olduğu gibi değil, "Allah bize özel olarak hiç bir şeyi haram kılmadı" gibisinden olması, veya ilgili ayet içinde açık ve net olarak diğer ayetlerde olduğu gibi "Galetil Yahudi" (Yahudi dedi ki) şeklinde bir Arapça metin olması gerekirdi. Yahudilerin Enam s. 146. ayetine getirdiklerini düşündüğü itiraz, ve bu düşünce yönünde vakıf meal yapıcılarının açtıkları ilave parantez, kanaatimizce yanlış bir parantezdir. 

Peki Al-i İmran s. 93. ayeti ile ilgili olan hangi ayetlerdir? denilirse, şu ayetleri sıralayabiliriz.

[003.093-94]  Tevrat'ın indirilmesinden önce İsrail'in kendisine haram ettiğinden başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: «Doğru sözlü iseniz Tevrat'ı getirip okuyun».Artık bundan sonra kim Allah'a karşı yalan düzüp-uydurursa, işte onlar, zalim olanlardır.

[004.160-1]  Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan menetmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine HELAL kılınan TAYYİBATI onlara haram kıldık. Onlardan inkar edenlere, elem verici azab hazırladık.

[006.146]  Yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. Onlara sığır ve davarın sırt, bağırsak ve kemik yağları hariç, iç yağlarını da haram kıldık. Aşırı gitmelerinden ötürü onları bu şekilde cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru sözlüyüzdür.

[016.118]  Yahudilere de, daha önce sana bildirdiğimiz şeyleri haram kılmıştık. Bununla Biz onlara zulmetmedik. Lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

[003.050] Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size HARAM kılınan BAZI şeyleri de HELAL kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir ayet getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin.



[007.157]  Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Nebi Resule uyanlar (var ya), işte o onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara TAYYİBATI helâl, HABAİSİ haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. Ona inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.

Al-i İmran 93. ve 94. ayetlerinde önceden helal olduğu halde İsrailoğullarına haram kılınan bazı yiyeceklerin haramlılığının arızi olduğu beyan edilmektedir. Nisa s. 160. ve 161. ayetlerinde bu arızi durumun gerekçesi beyan edilmekte, Al-i İmran s. 50. ayetinde ise bu arızi haramların bir kısmının İsa (a.s) a inen vahiy ile helal kılındığı beyan edilmektedir. Araf s. 157. ayetinde ise, geri kalan haramların tamamının Muhammed (a.s) ile birlikte sona erdiği beyan edilmektedir. 

Süleymaniye Vakfı'nın ilgili ayete böyle bir parantez açmasının diğer bir sebebi kanaatimizce şu olabilir: 

Ayetin ikinci cümlesi olan, "De ki: “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım"  cümlesinde geçen, İn küntüm sadıkin ifadesinin geçtiği diğer ayetlerde, bu ifade öncesinde genellikle, inkarcılar tarafından söylenen bir sözün olması, vakıf meal yapıcılarında Al-i İmran s. 93. ayetinin ilk cümlesinin de inkarcılar tarafından söylenmiş bir söz olabileceği kanaati uyandırmış olabilir. 

Al-i İmran s. 93. ayetini nasıl anlayabiliriz? dersek, şöyle bir cevabımız olabilir:

Medine'de bulunan Yahudiler muhtemelen, kendilerine özel kılınan bu haramlığın, Nisa s. 160. ve 161. ayetlerinde beyan edilen gerekçelere istinaden değil, Tevrat öncesine dayanan bir geçmişi olduğunu, sadece kendilerine değil bütün ümmetlere has bir yasak olduğunu savunuyor olmalıdırlar. Yahudilerin kendilerini Allah'ın oğulları ve sevgili kulları olarak görmüş olmaları (5. 18), kendilerine özel olarak kılınan böyle bir haramlılık ile uyuşmamaktadır. Allah (c.c) onların bu iddialarını, Al-i İmran s. 93. ayetinde öne sürerek, bunun aksini savunuyorlar ise, Tevrat'ı getirerek o kitapta bulunan bu konudaki beyanı ortaya koymalarını istemektedir.

Olayı şu karşılıklı konuşma üslubu içinde anlatacak olursak:

Yahudiler= Bu haramlar bize özel bir haram değil, tüm insanlara kılınan bir haramlıktır.

Allah (c.c)= İsrailoğullarına kılınan bu haramlıklar, Tevrat öncesi değil, Tevrat'ın indirilmesinden sonra, onların işledikleri bazı cürümler sebebi iledir. Aksini iddia eden varsa getirsin Tevrat'ı ortaya koysun.

Vakfın hatası, Nisa s. 160. ve 161. ayetleri dikkate almak yerine, Enam s. 146. ayetini dikkate almış olmasıdır.

[004.160-1]  Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan menetmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine HELAL kılınan TAYYİBATI onlara haram kıldık. Onlardan inkar edenlere, elem verici azab hazırladık.

Bu ayetlere baktığımızda, İsrailoğullarına yapmış oldukları bazı yanlışlar sebebi ile onlara helal olan bazı yiyeceklerin, yaptıklarının bir cezası olarak haram kılındığı anlaşılmaktadır. Bu haramların ne olduğu ise Enam ve Nahl s. ayetlerinde beyan edilmektedir. 

Nisa s. 160. ve 161. ayetlerindeki gerekçelere istinaden, İsrailoğullarına helal olan bazı yiyeceklerin haram kılınma yolu, onlara gönderilen elçi ve kitap ile olması gerekmektedir. Çünkü Allah (c.c) kulları ile ilgili emir ve yasakları, o kullar içinden seçtiği insanlar aracılığı ile göndermektedir.

İsrailoğullarına verilen bu cezanın bilgi kaynağı elçiler olup, bu yasaklar onlara elçiler ve onlara inen kitap aracılığı ile bildirilmiştir. İsrailoğullarına inen kitabın isminin bize Tevrat olarak beyan edilmiş olması burada dikkate değerdir. İsrailoğullarına Musa (a.s) öncesinde de elçi ve kitap gönderildiğini hesap edersek, bu kitabın adının Tevrat olması gerektiği açıktır.

Al-i İmran s. 93. ayetini, Nisa s. 160. ve 161. ayetlerini dikkate alarak okuduğumuz şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır: 


Allah (c.c) İsrailoğulları dahil olmak üzere, tüm kullarına Tayyibat olarak beyan ettiği yiyecekleri helal kılmıştır (2. 168/  5. 4-5-88/ 16. 114). İsrailoğullarına helal olduğu halde sonradan haram edilen tayyibatın, onlara elçileri aracılığı ile bildirilmiş olması gerektiğine göre, Tevrat'ın indirilmesinden önce böyle bir yasağın da olmaMAsı icap etmektedir. İşte Al-i İmran s. 93. ayeti bu durumu beyan etmektedir. O zaman bu ayetteki sözün İsrailoğullarına değil, Allah (c.c) ye ait olması gerekmektedir.

Sonuç olarak: Süleymaniye Vakfı mealinde, Al-i İmran s. 93. ayetinin başına açılan parantez hatalı olarak açılmıştır. Vakıf yetkilileri şayet ayeti, Enam s. 146. ayetini değil, Nisa s. 160. 161. ayetlerini dikkate alarak anlamaya çalışmış olsalardı, böyle bir hatayı yapmalarına gerek  kalmayacaktı.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


11 Ocak 2019 Cuma

AL-İ İMRAN SURESİ MEALİ

1- Elif. Lâm. Mim.

2- Allah, O'ndan başka ilâh yoktur. O, yaşamaktadır (yarattıkları üzerinde her an) ayaktadır

3- Önündekini doğrulayıcı olan kitabı sana gerçeklikle indirdi. Ve Tevrat'ı ve İncil'i de indirdi 

4- Önceden  insanlar için yol gösterici olarak. Ve (doğru ile yanlışın arasını) böleni de indirdi. Şüphesiz ki onlar Allah'ın ayetlerini örttüler, onlar için şiddetli azap vardır. Ve Allah güçlüdür intikam sahibidir.

5- Şüphesiz ki Allah, ne yerde ve ne de gökte, hiçbir şey O'na saklı kalmaz.

6- O, sizi rahimlerde dilediği gibi şekillendirendir. O'ndan başka ilâh yoktur.  Güçlüdür doğru karar vericidir.

7- O, kitabı sana indirendir. Onda sağlamlaştırılmış ayetler vardır ki, onlar kitabın anasıdır. Ve diğerleri ise benzeşenlerdir. Kalplerinde kaypaklık bulunanlara gelince, kargaşa peşine düşmek ve onun dönüşümünün peşine düşmek için, ondan benzeşenine uyarlar. Oysa onun dönüşümünü Allah'tan başkası bilmez. Ve bilgi de derinleşenler derler ki: "Biz ona inandık hepsi Rabbimizin katındandır." Temiz akıl sahiplerinden başkası hatırlamaz.

8- 9- (Onlar ki): "Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi kaydırma, katından bize rahmet bahşet, hiç şüphesiz ki sen bolca bahşedensin. Rabbimiz, şüphesiz ki sen geleceğinde şüphe olmayan bir günde insanları toplayıcısın. Şüphesiz ki Allah verdiği sözden sırt dönmez" (derler)

10-  Şüphesiz ki örtenlerin ne malları ve ne de çocukları onlardan Allah'tan hiçbir şeye karşı zengin kılmayacaktır. Ve işte onlar ateşin yakıtıdır.

11- (Bunların izledikleri yol) Firavun'un yoldaşları ve ondan öncekilerin aynı minval üzere olan hali gibidir. Onlar ayetlerimizi yalanlamışlardı. Bu nedenle Allah'ta onları işledikleri suçlar sebebi ile tutuvermişti. Ve Allah'ın sonuçlandırması şiddetlidir.

12- Örtenlere de ki: "Yakında üstün gelinecek ve cehenneme sürülüp toplanacaksınız. Ve ne sıkıntılı bir yataktır."

13-Karşı karşıya gelen iki askeri birlikte mutlaka sizin için alınması gereken ders vardır.  Bir askeri birlik Allah'ın yolunda savaşıyor, diğeri ise örtücüler idi. (Allah'ın yolunda savaşan birlik, inkârcı birliğin daha fazla olmalarına rağmen) gözün görüşü ile kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı. Ve Allah yardımı ile dilediğini güçlendirir. Şüphesiz ki bunda basiret sahipleri için kesinlikle bir delil vardır.

14- Kadınlardan ve oğullardan ve kantar kantar altın ve gümüşten ve belirtili atlardan ve hayvanlardan ve ekinlerden yana olan düşkünlüğün sevgisi, insanlara süslendi. Bu şimdiki yaşamın yararıdır. Ve Allah, dönülecek yerin en güzeli O'nun  katındadır.

15- De ki: "Size bundan daha hayırlı olanı haber vereyim mi? Korunanlar için Rablerinin katında, ölüm görmemek üzere orada olacakları altından nehirler akar cennetler ve tertemiz eşler ve Allah'tan hoşnutluk vardır." Ve Allah kullarını görücüdür.

16- 17- Onlar: "Ey Rabbimiz şüphesiz ki biz inandık, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru" diyen, sıkıntılara karşı direnerek gayret eden ve doğru sözlü olan ve itaatten ayrılmayan ve harcayan ve seher vakitlerinde bağışlanma isteyenlerdir.

18- Allah, hakkaniyetli olmayı ayakta tutarak kendisinden başka ilâh olmadığına tanıklık etti. Melekler ve bilgi sahipleri de (eşitliği ayakta tutarak tanıklık etti). O'ndan başka ilâh yoktur. Çok güçlüdür çok doğru karar vericidir.

19- Şüphesiz ki Allah'ın katında (geçerli olan) hayat nizamı, İslam'dır. Kitap verilmiş olanlar onlara bilgi geldikten sonra aralarındaki saldırganlıktan başka bir nedenle anlaşmazlığa düşmediler. Ve kim Allah'ın ayetlerini örterse, artık şüphesiz ki Allah hesabı hızlı görendir.

20- Eğer seninle tartışacak olurlarsa artık de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte yüzümü Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilmiş olanlara ve kitap bilgisi olmayan (Araplara) de ki: "Siz de teslim ettiniz mi?" Eğer teslim ederlerse, kesinlikle doğru yolu bulmuşlardır. Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık sana düşen ancak ve ancak ulaştırmaktır. Ve Allah kullarını görücüdür.

21- Şüphesiz ki Allah'ın ayetlerini örtenler ve  habercileri meşru bir nedeni olmaksızın öldürenler ve insanlardan hakkaniyeti buyuranları öldürenler var ya, artık onları acı azabla müjdele.

22- İşte bunların işledikleri, şimdikinde ve sonrakinde boşa gitmiştir. Ve onlar için yardımcılardan da kimse yoktur.

23- Kendilerine, kitap'tan bir hisse verilen (Yahudi) leri görmedin mi? Aralarında karar vermesi için Allah'ın kitabına (Tevrat'a) çağrılıyor, da  sonra onlardan bir bölümü (başka tarafa) yönelerek kayıtsız kalıyorlar.

24- İşte bu, onların: "Ateş bize sayılı günlerden başka asla dokunmayacaktır"  demiş olmalarındandır. Ve hayat nizamlarında yakıştırmakta oldukları (bu yalan) onları aldatmaktadır.

25- Onda şüphe olmayan bir gün için onları topladığımız ve her kişiye kazandığının karşılığı onlara yanlışlık yapılmadan tastamam ödendiği zaman, artık nasıl olacak?

26- 27- De ki: "Hükümranlığın sahibi olan Allah'ım, hükümranlığı dilediğine verir ve hükümranlığı dilediğinden de çekip alırsın, dileğini güçlü kılar ve dilediğini de zelil kılarsın. Hayır senin elindedir. Şüphesiz ki sen her şey üzerinde güç yetiricisin. Geceyi gündüze geçirir ve gündüzü de geceye geçirirsin. Ve ölüden yaşamı çıkarır ve yaşamdan da ölüyü çıkarırsın. Ve dilediğini de hesapsız rızıklandırırsın."

28- İnananlar, inananların aşağısından örtücülere yönelenler olarak tutunmasın. Ve kim böyle yaparsa, artık Allah'tan hiçbir şey üzerinde değildir. Ancak onlardan korunma gereği gibi bir durumda olmanız hariç. Ve Allah sizi kendisinden sakındırır. Ve dönüş Allah'adır.

29- De ki: "Göğüslerinizde olanı saklasanız da veya onu açığa vursanız da, Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanı bilir. Allah her şey üzerinde güç yetiricidir."

30- O gün her kişi hayırdan ne işlemiş ise onu hazırlanmış halde bulacak. Ve kötülükten ne işlemiş ise, kötülüğü ile kendisi arasında uzak mesafe olmasını arzu edecek. Ve Allah sizi kendisinden sakındırır. Ve Allah kullarına karşı çok acıyandır.

31- De ki: "Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah'ta sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir."

32- De ki: "Allah'a ve elçiye itaat edin." Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık şüphesiz ki Allah örtücüleri sevmez. 

33- Şüphesiz ki Allah, Adem'i ve Nuh'u ve İbrahim ailesini ve İmran ailesini, insanlar üzerine süzdürdü.

34- Bunlar birbirinden türemiş olan bir soydur. Ve Allah her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

35- Ve bir zaman İmran'ın karısı: "Rabbim, şüphesiz ki ben karnımdakini hür olarak sana adadım, artık onu benden kabul buyur. Şüphesiz ki sen hakkıyla işiticisin hakkıyla bilicisin" demişti.

36- Onu doğurduğunda, - ve Allah onun ne doğurduğunu ve (istemiş olduğu) erkek, (onun doğurduğu) kız gibi olmayacağını en iyi bildiği halde- "Rabbim onu dişi olarak doğurdum. Ve şüphesiz ki ben onu Meryem olarak isimlendirdim. Ve şüphesiz ki ben onu ve soyunu taşlanmış şeytandan sana sığındırıyorum" demişti.

37- Bunun üzerine kendisinin Rabbi onu güzel kabulle kabul etmiş ve onu en  güzel bitki gibi yetiştirmiş ve Zekeriyya'yı ona üstlenici yapmıştı. Zekeriyya, Meryem'in kaldığı bölüme her ne zaman girse onun yanında bir rızık bulur: "Ey Meryem bu sana nereden geliyor?" der, (O da): "O Allah'ın katındandır" derdi. Şüphesiz ki Allah dilediğine hesapsız rızık verir.

38- Zekeriyya orada Rabbine çağrı yaparak: "Rabbim bana katından temiz soy bahşet, muhakkak ki sen çağrıyı işiticisin" demişti. 

39- Kaldığı bölümde ayakta kulluk görevi halinde iken melekler ona: "Şüphesiz ki Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayacak, toplumuna liderlik yapacak, iffetine düşkün ve doğrulardan olacak bir haberci Yahya'yı müjdeliyor" diye seslenmişti. 

40- (Zekeriyya): "Rabbim, bana ihtiyarlık ulaşmış ve karım ise doğurmaktan kesilmiş biri olduğu halde benim oğlum nasıl olacak?" demiş, (Allah): "Bu böyledir Allah dilediğini yapar" demişti.

41- (Zekeriyya): "Rabbim bana bir delil kıl" demiş, (Allah): "Senin delilin, insanlarla işaretten başka üç gün konuşamamandır. Ve Rabbini çokça hatırla. Akşam sabah O'nun çizdiği daire içinde kal" demişti.

42- 43- Bir zaman melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni süzdürdü ve tertemiz kıldı ve  alemlerin kadınlarının üzerine seni şüzdürdü. Ey Meryem, Rabbine gönülden bağlı ol ve boyun eğ ve eğilenlerle beraber eğil" demişti.

44- Bu, sana vahyetmekte olduğumuz duyularla algılanamayanın haberlerindendir.  Hangisi Meryem'e üstlenici olacak diye mızraklarıyla karşılaşma yaparlarken sen onların yanlarında değildin. Ve onlar aralarında (bu konuda) çekişirlerken de sen onların yanlarında değildin.

45- 46- Bir zaman melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni kendisinden bir kelime ile müjdeliyor. Onun ismi Meryem oğlu İsa Mesih'tir. Şimdikinde ve sonrakinde saygın ve yakınlaştırılmışlardandır. O, insanlarla çocuk iken de, yetişkin iken de konuşacak, ve doğrulardandır" demişti.

47- (Meryem): "Rabbim, bana bir beşer dokunmadığı halde benim çocuğum nasıl olacak?" demiş, (Allah): "Bu böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir buyruğun yerine gelmesini istediği zaman ona sadece "Ol" der, o da oluverir" demişti. 

48- Ve ona Kitab'ı, doğruyu yanlıştan ayırmayı ve Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek.

49- 50- 51- Ve İsrailoğulları'na elçi olacak (onlara şöyle diyecek): "Şüphesiz ki ben size Rabbinizden  delil getirdim. Şüphesiz ki ben size çamurdan bir kuş sureti yaratır, ona üflerim de Allah'ın duyumuyla ile bir kuş olur. Ve Allah'ın duyumuyla gözleri doğuştan kör olanı ve abraşı (hastalıktan) uzaklaştırır ve ölülere yaşam veririm. Ve evlerinizde ne yersiniz ve ne biriktirsiniz size haber veririm. Eğer inananlar iseniz şüphesiz ki bunda kesinlikle bir delil vardır. Ve önümdeki Tevrat'tan doğrulayıcı olarak, üzerinize yasaklanmış olanların bir kısmını serbest kılmak için Rabbinizden size delil getirdim. Artık Allah'a korunun ve bana itaat edin. Şüphesiz ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Artık O'na kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur."

52- 53- İsa, onlardan örtmeyi hissettiğinde: "Allah'a yardımcılarım kim dir?demiş, Havariler'de: "Biz Allah'ın yardımcılarız. Allah'a inandık. Ve tanık ol çünkü biz teslim olanlarız. Rabbimiz, indirdiğine inandık ve elçiye uyduk, artık bizi tanıklarla beraber yaz" demişti.

54- Ve (İsrailoğulları) tuzak kurdular ve Allah onların bu yaptıklarını boşa çıkardı. Ve Allah tuzakları boşa çıkaranların en hayırlısıdır.

55- 56- 57- O vakit Allah:"Ey İsa, senin ömrünü ben tamamlayacak, kendime yükseltecek ve seni örtücülerden (kurtararak) temizleyeceğim. ve sana uyanları ise kalkışın gününe kadar örtenlerin üzerinde kılacağım. Sonra dönüşünüz banadır, anlaşmazlığa düştüğünüz konularda aranızda ben  karar vereceğim. Örtenlere gelince, artık onlara şimdikinde ve sonrakinde şiddetli bir azabla azap edeceğim. Ve onlara yardımcılardan da kimse yoktur. Ve inanan ve doğrulukları işleyenlere gelince, artık onların mükafatlarını tastamam ödeyecektir. Ve Allah yanlış yapanları sevmez" demişti.

58- İşte bunu sana ayetlerden ve doğru kararları içeren Hatırlatma'dan peşi sıra okuyoruz.


59- Şüphesiz ki Allah'ın katında İsa'nın örneği, Adem'in örneği gibidir.  Onu topraktan takdir etti, sonra ona "Ol" dedi, o da oluverdi. 

60- Gerçek senin Rabbindendir, artık sakın tereddüde düşenlerden olma.

61- Artık kim sana bilgi geldikten sonra seninle tartışırsa, artık de ki: "Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra açık gönülden yalvararak, Allah'ın dışlamasının yalancıların üzerine kılalım."

62- Şüphesiz ki bu kesinlikle gerçek anlatıdır. İlâh olarak Allah'tan başkası yoktur. Ve şüphesiz ki Allah, güçlüdür doğru karar vericidir.

63- Buna rağmen eğer (başka tarafa) yönelirlerse, şüphesiz ki Allah bozucuları en iyi bilicidir.

64- De ki: "Ey kitabın ehli bizim aramızdaki ve sizin aranızdaki, Allah'tan başkasına kulluk etmemek ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmamak ve Allah'ın aşağısından birbirimize rabler olarak tutunmamak olan, eşit olan söze gelin." Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık siz de: "Tanık olun çünkü biz teslim olanlarız" deyin.

65-  Ey kitabın ehli, Tevrat ve incil kendisinden sonra indirilmişken, İbrahim hakkında (o bizden di diye) niçin tartışıyorsunuz? Halâ bağ kurmayacak mısınız?

66- Hadi sizler, hakkında bilgi sahibi olduğunuz bir konuda tartıştınız, fakat hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir konuda niçin tartışıyorsunuz? Ve Allah bilir siz ise bilmezsiniz.

67- İbrahim, ne Yahudi ve ne de Hristiyan idi. Fakat o, yaratılış ayarı üzerine meyilli teslim olan biri idi. Ve ortak koşanlardan değildi.

68- Şüphesiz ki insanların İbrahim'e en yöneleni, ona uyanlar, bu Haberci ve inananlardır. Allah inananların yönelenidir.

69- Kitabın ehlinden bir grubu sizi saptırmayı arzu etmektedir. Oysa onlar kendilerinden başkalarını saptırmadıklarının farkında değillerdir.

70- Ey kitabın ehli, tanık olduğunuz halde, niçin Allah'ın ayetlerini örtüyorsunuz?

71-  Ey kitabın ehli, niçin gerçeğe gerçek olmayan elbisesi giydiriyor ve biliyor olduğunuz halde gerçeği gizliyorsunuz?

72- 73- Ve kitabın ehlinden bir grup dedi ki: "İnananlara indirilmiş olana gündüzün yüzünde ina(nmış gibi davra)nın, onun sonunda ise örtün, belki onlar da dönerler. Ve sizin hayat nizamınıza uyandan başkasına da inanmayın." De ki: "Şüphesiz ki doğru yol, Allah'ın yoludur. Size verilmiş olanın bir örneğinin başka birine de veriliyor olmasından dolayı mı veya Rabbinizin katında sizinle tartışacaklar diye mi (böyle söylüyorsunuz)?" De ki: " (Risalet konusunda) şüphesiz ki lütuf Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir. Ve Allah çok geniştir her şeyi bilicidir."

74- Kitap ve elçiliğini* dilediği kimseye ayrıcalık tanır.  Ve Allah büyük lütuf sahibidir. 

Rahmet kelimesine kitap ve elçilik anlamı verme nedenimiz, Zuhruf s. 32. ayetine istinadendir.

75- Ve kitabın ehlinden öylesi vardır ki, kendisine kantar ağırlığınca mal emanet edecek olsan, onu sana öder. Ve içlerinden öylesi de vardır ki, bir dinar  dahi emanet etmiş olsan daimi olarak ayakta dikilmedikçe, ona sana ödemez. İşte bu onların: "Kitap bilgisi olmayan (Arap)lara karşı bize bir sorumluluk yoktur" demiş olmaları nedeniyledir. Ve onlar biliyor oldukları halde Allah üzerine yalan söylemektedirler.

76- Hayır,  kim sözünü (emanetini) tastamam yerine getirir ve korunursa, artık şüphesiz ki Allah korunanları sever.

77- Şüphesiz ki Allah'ın sözünü ve yeminlerini pek az bedele satanlar var ya, işte onlara sonrakinde (güzel) bir pay yoktur. Kalkışın gününde Allah onlarla ne konuşacak ve onları ne gözleyecek ve ne de  onları arındıracaktır. Ve onlar için acı azap vardır.

78- Ve yine onlardan bir bölümü vardır ki, siz onu kitaptan olduğunu hesap edesiniz diye dillerini kitapla eğip bükerler. Halbuki o kitaptan değildir. Ve: "O, Allah'ın katındandır" derler, halbuki o Allah'ın katından değildir. Ve onlar biliyor oldukları halde Allah üzerine yalan söylemektedirler.

79- Allah bir beşere kitap ve doğruyu yanlışı ayırma kabiliyeti ve habercilik versin de (o beşerin) sonra kalkıp insanlara: "Allah'ın aşağısından bana kul olun" deme(yetki)si yoktur.  Ancak: "Öğretmekte ve ders vermekte olduğunuz kitabın doğrultusunda Rabbe kul olun" (deme yetkisi vardır).  

80-  Ve size, meleklere ve habercilere rabler olarak tutunmanızı da buyurmaz. Siz teslim olduktan sonra size örtmeyi hiç buyurur mu?

81- Ve bir zaman Allah habercilerden: "And olsun ki size kitaptan ve doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyetinden verdikten sonra, sizin beraberinizde olanı doğrulayıcı bir elçi geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve mutlaka ona yardım edeceksiniz" diye yeminle bağlanmış söz almış: "sözünüzde durdunuz ve size olan bu ağır yükümü tutttunuz mu?" demiş, (onlar): "Sözümüzde durduk" demişler, (Allah): "Tanık olun, ben de sizinle beraber tanıklardanımdemişti.

82- Artık kim bundan sonra (başka tarafa) yönelirse, işte onlar itaatten çıkanların ta kendileridir.

83- Yoksa onlar, Allah'ın hayat nizamından başkasının mı peşine düşüyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa, gönüllü veya gönülsüz hepsi O'na teslim olmuştur, ve yalnızca O'na döndürüleceklerdir.

84- De ki: "Biz Allah'a ve bize indirilmiş olana ve İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a veYakub'a ve torunlarına indirilmiş olana, ve Musa'ya ve İsa'ya ve habercilere Rablerinden verilmiş olana inandık. Onlardan hiç birisinin arasında bölücülük yapmayız, ve biz O'na teslim olanlarız."

85- Ve kim hayat nizamı olarak İslam'dan başkasının peşine düşerse, artık bu ondan asla kabul olunmaz. Ve o sonrakinde de zarara uğrayanlardandır.

86- İnanmalarından ve elçinin gerçek olduğuna tanıklık etmelerinden ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra örten bir topluluğu, Allah nasıl doğru yola iletir? Ve Allah, yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

87- İşte onların karşılığı, Allah'ın ve meleklerin ve insanların toplu halde dışlamasının onların üzerine olmasıdır.

88-  Ölüm görmemek üzere oradadırlar. Azap onlardan ne hafifletilir ve onlar ne de gözlenir.

89- Ancak bunun ardından (itaatle) dönmüş ve durumlarını düzeltmiş olanlar, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

90- Şüphesiz ki, inanmalarının ardından örtmüş, sonra da örtücülüklerini artırmış olanların (ölüm anında yapacakları) dönüşleri, asla kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar yolunu kaybetmişlerin ta kendileridir.

91- Şüphesiz ki örttüler ve örtenler oldukları halde ölmüş olanlar var ya, onlar yeryüzünün dolusu  altını kurtulmalık olarak verseler dahi, hiçbirinden asla kabul edilmeyecektir. İşte onlara acı azap vardır ve onlara yardımcılardan da kimse yoktur.

92- Sevdiklerinizden harcayıncaya kadar, erdemliliğe kavuşamazsınız. Bir şeyden her ne harcarsanız, artık şüphesiz ki Allah onu en iyi bilicidir.

93- (Yahudiler dedi ki): "Tevrat'ın indirilmesinden önce İsrail'in (Yakub'un) kendisine yasakladığı hariç, her gıda İsrail'in oğullarına serbesttir." De ki: "Eğer doğru söyleyenlerden iseniz Tevrat'ı getirip onu peşi sıra okuyun."

94- Artık kim bundan sonra artık Allah üzerine yalan yakıştırırsa, işte onlar yanlış yapanların ta kendileridir.

95- De ki: "Allah doğruyu söyledi. Artık yaratılış ayarı üzerine meyilli olan İbrahim'in ortak değerine uyun. O, ortak koşanlardan değildi."

96- Şüphesiz ki insanlar için konulan ilk ev, ilâhi hayır kaynağı ve insanlar için yol gösterici olan Bekke'deki (Kâbe) dir.

97- Onda apaçık deliller ve İbrahim'in konumu (kulluk ve elçilik vazifelerinin gerekleri) vardır. Ve kim oraya girerse, artık güvendedir. Ve evi haccetmek Allah'ın, ona yol için güç yetirebilen insanlar üzerindeki  hakkıdır. Kim (bu hakkı) örterse, artık şüphesiz ki Allah, alemlerden (yarattıklarından) zengindir.

98- De ki: "Ey kitabın ehli, Allah'ın ayetlerini niçin örtüyorsunuz? Ve Allah işlemekte olduklarınızın üzerinde tanıktır."

99- De ki: "Ey kitabın ehli, tanık olduğunuz halde inananı Allah'ın yolundan, onda eğrilik peşine düşerek, niçin uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz? Ve Allah işlemekte olduklarınızdan duyarsız değildir."

100- Ey inananlar,  eğer kitap verilmiş olanlardan bir bölümüne itaat edecek olursanız, inanmanızdan sonra sizi örtücüler olarak geri döndürürler.

101- Ve Allah'ın ayetleri size peşi sıra okunuyor  ve onun elçisi de içinizde olduğu halde iken, nasıl örtersiniz? Ve kim Allah'a sarılırsa, artık kesinlikle dosdoğru yola iletilmiştir.

102- Ey inananlar, Allah'a karşı O'ndan korunmanın gereğini hakkı ile yerine getirin. Ve siz Allah'a teslim olanlardan başka durumda ölmeyin.

103- Ve toplu halde Allah'ın ipine sarılın ve bölünmeyin. Ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar iken, kalplerinizin arasını ısındırmıştı da böylelikle onun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da, sizi ondan kurtarmıştı. Allah, ayetlerini doğru yolu bulmanız için size böylece açıklıyor.

104- Ve sizler hayra çağıran ve benimseneni buyuran ve benimsenmeyenden vazgeçirten bir toplumdan olun. Ve işte onlar arzuladığına kavuşacakların ta kendileridir.

105- Ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, anlaşmazlığa düşerek bölünenler gibi olmayın. Ve şiddetli azap işte onlar içindir.

106- O günde ağaran yüzler ve kararan yüzler vardır. Yüzleri kararanlara gelince: "İnanmanızdan sonra örttünüz mü? Öyleyse örtmenizden ötürü tadın azabı" (denir).

107- Ve yüzleri ağaranlara gelince, artık  Allah'ın rahmetindedirler. Onlar orada ölüm görmeyeceklerdir.

108- İşte bu Allah'ın ayetleridir. Onu sana gerçeklikle peşi sıra okuyoruz. Ve Allah yarattıklarına yanlış yapmayı istemez.

109- Ve göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır. Ve işler Allah'a döndürülür.

110- Siz, insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı bir toplum oldunuz. Benimseneni buyurur ve benimsenmeyenden vaz geçirtir ve Allah'a inanırsınız. Şayet kitabın ehli de inanmış olsaydı, onlar için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden inanmış bir kısım olsa da çoğu itaatten çıkanlardır.

111- Onlar, rahatsızlık verme (söz ile incitme) dışında size asla zarar veremezler. Ve eğer sizinle savaşacak olurlarsa, size arkalarıyla (başka tarafa) yönelirler. Sonra yardım da edilmezler.

112- Nerede ele geçirildilerse üzerlerine aşağılanma vurulmuştur. Allah'tan bir ipe ve (inanan) insanlardan bir ipe (sarılmaları) hariç. Ve Allah'tan  bir gazaba yerleşmişler ve üzerlerine yoksulluk vurulmuştur. Bu, onların Allah'ın ayetlerini örtmeleri ve habercileri meşru bir nedeni olmaksızın öldürmeleri sebebiyledir. İşte bu, baş kaldırmaları ve sınırı aşıyor olmaları nedeniyledir.

113- Hepsi eşit değillerdir. Kitabın ehlinden dimdik ayakta duran bir toplum vardır ki; gecenin vakitlerinde boyun eğerek Allah'ın ayetlerini peşi sıra okurlar.

114- Allah'a ve sonraki güne inanır ve benimseneneni buyurur ve benimsenmeyenden vazgeçirtir ve hayırlarda koşuştururlar. Ve işte onlar doğrulardandır.

115- Ve hayırdan her ne yaparlarsa, bundan örtülmeyeceklerdir. Ve Allah korunanları en iyi bilicidir.

116- Örtenlerin ne malları ve ne de çocukları onlara Allah'tan hiçbir şeye karşı zengin kılmayacaktır. Ve işte onlar ateşin arkadaşlarıdır. Onlar orada ölüm görmeyeceklerdir.

117- Onların şimdiki yaşamda  harcamakta olduklarının örneği, kendilerine yanlış yapmış bir topluluğun ekinine erişen, böylelikle onu yok eden kavurucu soğuğa sahip rüzgar gibidir. Ve Allah onlara yanlış yapmadı. Fakat onlar kendilerine yanlış yapıyorlardı.

118- Ey inananlar, sizden aşağınızdakilere sırdaş olarak tutunmayın. Onlar sizi bozguna düşürmekten geri durmazlar. Sizin sıkıntıya düşmenizi arzu ettiler. Kinleri ağızlarından (dökülen sözlerinden) açığa çıkmaktadır. Göğüslerindeki saklamakta oldukları ise daha da büyüktür. Bağ kuranlardan iseniz size ayetlerimizi kesinlikle açıkladık.

119- İşte siz öyle kimselersiniz ki, siz onları seversiniz fakat onlar sizi sevmezler. Siz kitabın (Tevrat, İncil Kur'an) tamamına da inanırsınız. Ve sizinle karşılaştıkları zaman: "İnandık" derler. Ve yalnız kaldıkları zaman ise size olan öfkeden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: "Öfkenizle ölün. Şüphesiz ki Allah göğüslerdekini en iyi bilicidir."

120- Eğer siz bir güzellik erişecek olsa, bu onları üzer. Ve eğer size bir kötülük isabet edecek olsa, onunla da  sevinç duyarlar. Ve eğer siz direnerek gayret eder ve korunursanız, onların plânları size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz ki Allah, onların işlemekte olduklarını çepeçevre kuşatıcıdır. 

121- Ve hani sen inananları savaş için duracakları yerlere yerleştirmek  için sabah erkenden ailenden ayrılmıştın. Ve Allah her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

122- Hani içinizden iki grup yılgınlığa eğilim göstermişti. Halbuki Allah, o iki grubun da yöneleniydi. Ve inananlar artık yalnızca Allah'a güvensin.

123- Ve and olsun ki Allah, siz çok zayıf olduğunuz halde iken, size Bedir'de yardım etmişti. O halde Allah'a karşı korunun ki şükretmiş olasınız.

124- Hani sen o zaman inananlara: "Rabbinizin, meleklerden indirilmiş üç bini ile(el) uzatması size yeterli değil mi?" diyordun.

125- Evet yeter. Eğer siz direnerek gayret eder ve korunur ve onlarda size şu anda ansızın gelirlerse, Rabbiniz sizi belirtili meleklerden beş bini ile (el) uzatacaktır.

126- 127- Allah bunu size ancak bir müjde onunla kalpleriniz yatışsın ve örtenlerden bir kısmının kökünü kazısın ve perişan olarak çevrilsinler diye yapmıştır. Yardım, ancak en güçlü en doğru karar verici Allah'ın katındandır.

128- Senin (onlar hakkındaki) buyruktan sana bir şey yoktur. Onlara ya (lütuf ile) döner ya da onlara azap eder. Çünkü onlar yanlış yapanlardır. 

129- Ve göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır. Dilediğini bağışlar ve dilediğine de azap eder. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

130- Ey inananlar kat kat artırılmış olarak faiz yemeyin. Ve arzuladığınıza kavuşabilmeniz için Allah'a karşı korunun.

131- Ve korunun o ateşe karşı ki o, örtücüler için hazırlanmıştır.

132- Ve Allah'a ve Elçi'ye itaat edin ki, merhamet olunasınız.

133- Ve Rabbinizden bağışlanmaya, korunanlar için hazırlanmış olan, onun boyutu gökler ve yer kadar olan cennete koşuşturun.

134- Onlar ki, ferahlıkta da, darlıkta da harcarlar ve öfkelerini yutkunurlar ve insanlar(ın kusurların) dan geçerler. Ve Allah güzel davrananları sever.

135- Ve onlar ki, bir hayasızlık veya kendilerine karşı bir yanlış yaptıkları zaman, Allah'ı hatırlayarak hemen suçları için bağışlama isterler. Allah'tan başka suçları bağışlayan kimdir? Ve onlar suçları üzerinde bile bile ısrar da etmezler.

136- İşte onların karşılığı, Rablerinden bağışlama ve orada ölümsüzlük görmemek üzere olacakları altından nehirler akar cennetlerdir. Ve (güzel işler) işleyenlerin emeğinin karşılığı ne  güzeldir.

137- Sizden önce değişmeyen yasalar gelip geçti. Yeryüzünde yolculuk yapın da, artık yalanlayanların sonu nasıl olduş bir gözleyin.

138- Bu, insanlar için bir açıklama ve korunanlar için ise bir öğüt ve yol göstermedir.

139- Ve gevşemeyin ve üzülmeyin, eğer inananlar iseniz, üstün durumda olan sizlersiniz.

140- 141- Eğer size (Uhud'da) bir yara dokunduysa,  artık o topluluğa da, kesinlikle (Bedir'de) onun örneği bir yara dokunmuştur. Bu günleri Allah'ın inananları bilmesi ve içinizden tanıklar tutması ve Allah'ın inananları arındırması ve inkârcıları  mahvetmesi için, insanlar arasında devridaim yaptırıyoruz. Ve Allah yanlış yapanları sevmez.

142- Yoksa Allah, içinizden güçlerini kullananları ve direnerek gayret edenleri bilmeden, cennete girivereceğinizi mi hesap ettiniz?

143- Ve and olsun ki siz onunla karşılaşmadan önce, ölüm beklentinizi dile getiriyordunuz. Artık onu kesinlikle gördünüz ve siz gözler haldesiniz

144- Ve Muhammed bir elçiden başkası değildir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Eğer o ölür veya öldürülür ise, siz ökçelerinizin üzerinde çevrilecek misiniz? ve kim iki ökçesi üzerinde çevrilirse, Allah'a hiçbir şeyle asla bir zarar veremez. Ve Allah şükredenlerin karşılığını verecektir.

145- Ve bir kimse için Allah'ın duyumu olmadan yazılı son süreden önce ölmesi olmaz. Ve kim şimdikinin  ödülünü isterse, ona ondan veririz. Ve kim de sonrakinin ödülünü isterse, ona da ondan veririz. Ve şükredenlerin karşılığını vereceğiz.

146- Ve haberci'den nicesi vardı ki, Rabbe kul olmuş bir çok kimse onunla beraber savaşmışlardır. Onlar Allah'ın yolunda onlara erişenden ötürü, gevşememiş ve zayıflık göstermemiş ve boyun eğmemişlerdir. Ve Allah direnerek gayret edenleri sever.

147- Ve onların sözleri: "Rabbimiz buyruğumuzdaki savurganlığımızı ve suçlarımızı bağışla ve ayaklarımızı sabitle ve örtücüler topluluğuna karşı bize yardım et" demekten başkası olmadı.

148- Böylelikle Allah onlara şimdikinin ödülünü ve sonrakinin güzel ödülünü verdi.  Ve Allah güzel davrananları sever.

149- Ey inananlar eğer örtenlere itaat edecek olursanız sizi ökçeleriniz üzeri geri döndürürler de, böylelikle zarara uğrayanlar olarak çevrilirsiniz.

150- Hayır, Allah sizin yöneleninizdir. Ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.

151-  Hakkında hiç bir yetki indirmediği halde, Allah'a ortak koşmalarından dolayı örtenlerin kalplerini ürkeklikle karşılaştıracağız. Onların sığınağı ateştir. Ve ne sıkıntılıdır yanlış yapanların kalacak yeri.

152- Ve and olsun ki Allah size olan o sözünü doğruladı. O'nun duyumuyla onları kırıp geçiriyordunuz. Ta ki sevdiğiniz(zafer)i size gösterdikten sonra yılgınlığa düştünüz ve buyruk konusunda birbirinizle çekiştiniz ve baş kaldırdınız. İçinizden kimi şimdikini istiyordu ve içinizden kimi de sonrakini istiyordu. Sonra Allah sizi denemek için, onlar(a karşı savaşı kazanmaktan)dan geri çevirdi. Ve and olsun ki (Allah) bu yaptığınızdan dolayı sizden (cezalandırmaktan) geçmiştir. Ve Allah inananlara karşı lütufkardır.

153- O vakit siz hiç kimseye aldırış etmeden yukarı doğru kaçıyor ve Elçi ise sizi arkanızdan çağırıyordu. Bunun üzerine Allah sizi keder üstüne kederle ödüllendirdi ki, ne elinizden gidene, ne de size erişene üzülesiniz. Ve Allah işlemekte olduklarınızdan haberdardır.

154- (Allah) Sonra, uğradığınız kederin ardından size, içinizden bir grubu örten güvenlik uykusu indirdi (böylelikle güveninizi kaybetmediniz). Sadece kendilerine eğilim gösteren bir diğer grup ( münafıklar) ise, Allah'a karşı gerçek olmayan bir sanı, bilgisizlik sanısı besleyerek: "Bu buyruk ve komuta konusunda bizim bir yetkimiz mi vardı ki(sorumluluğumuz olsun)diyorlardı. De ki: "Buyruğun tamamı Allah'a aittir." Onlar sana karşı açığa vuramadıklarını içlerinde saklayarak: "Bu emir ve komuta konusunda bizim de bir yetkimiz olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Eğer evlerinizde olmuş olsanız bile, haklarında ölüm yazılmış olanlar,  devrilecekleri yere mutlaka çıkardı." Ve Allah bunu sinenizde olanı denemek ve kalplerinizde olanı temizlemek için yaptı. Ve Allah göğüslerdekini en iyi bilicidir.

155- Şüphesiz ki iki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, şeytan içinizden (başka tarafa) yönelenleri, bazı kazandıklarından dolayı ancak kaydırmak istemişti. Ve and olsun ki Allah onlar(ı cezalandırmak)dan geçti. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı karşılık vermekte acele etmeyicidir.

156- Ey inananlar, kardeşleri yeryüzünde yolculuğa veya savaşa çıktığı zaman onlar hakkında: "Eğer yanımızda olsalardı, ne ölürler ve ne de öldürülürlerdi" diyen, şu örtenler gibi olmayın. (Bu emri size)Allah, onların kalplerinde üzüntü ve pişmanlık olması için (verdi). Yaşatan da öldüren de Allah'tır. Allah, işlemekte olduklarınızı görücüdür. 

157- Ve and olsun ki eğer Allah'ın yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'tan bir bağışlama ve bir rahmet onların toplamakta olduklarından kesinlikle daha hayırlıdır.

158- Ve and olsun ki ölseniz de öldürülseniz de, kesinlikle Allah'a sürülüp toplanacaksınız. 

159- Allah'tan bir rahmet sebebi ile onlara  karşı yumuşak davrandın. Ve eğer sert ve kaba kalpli olsaydın, kesinlikle çevrenden dağılırlardı. Artık sen onlardan geç ve onlar için bağışlanma iste ve buyruk hususunda onlarla danış. Kararlı olduğun zaman ise, artık Allah'a güven. Şüphesiz ki Allah, güvenenleri sever.

160- Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi kimse mağlup edemez. Ve eğer sizi yüzüstü bırakırsa da, artık O'ndan sonra size yardım edebilecek kimdir? Ve inananlar artık yalnızca Allah'a güvensin.

161- Bir haberci için ganimete kelepçe takması olmaz. Ve kim ganimete kelepçe takarsa,  kalkışın gününde kelepçe taktığı ile gelir. Sonra her kişiye kazandığının karşılığı tastamam ödenir. Ve onlar yanlışa uğratılmazlar.

162- Allah'ın hoşnutluğuna uyan kişi, Allah'tan bir kızgınlığa yerleşen kişi gibi midir? Onun sığınağı cehennemdir. Ve ne sıkıntılı dönüş yeridir.

163- Onlara Allah'ın katında (farklı) kademeler vardır. Ve Allah onların işlemekte olduklarını görücüdür.

164- And olsun ki Allah inananlara, içlerinden O'nun ayetlerini onlara peşi sıra okuyan ve onları arındıran ve onlara kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırmayı öğreten bir elçi harekete geçirmekle, elbette büyük iyilikte bulunmuştur. Ve oysa önceden kesinlikle apaçık sapıklık içinde idiler.

165- (Bedir'de onlara) iki mislini eriştirdiğiniz erişen, (Uhud'da bu sefer) size eriştirildiğinde mi, "Bu nereden?" dediniz? De ki: "O kendinizin katındandır." Şüphesiz ki Allah her şeyin üzerinde güç yetiricidir.

166-167- Ve iki topluluğun karşı karşıya geldiği günde size eriştirilenin sebebi, Allah'ın duyumunun bir gereği ve inananları bilmesi ve ikiyüzlülük yapanları bilmesi içindi. Onlara, "Allah'ın yolunda savaşın veya (düşmanı) defedin" denildiğinde onlar: "Eğer savaşmayı bilseydik, kesinlikle size uyardık" dediler. O gün onlar inanmaktan daha çok örtmeye yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızları ile söylüyorlardı. Ve Allah onların gizlediklerini en iyi bilendir.

168- Onlar (evlerinde) oturup, (savaşta ölen) kardeşleri için: "Eğer bize itaat etmiş olsalardı, öldürülmezlerdi" dediler. De ki: "Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, haydi ölümü kendi üzerinizden savın."

169- Ve Allah'ın yolunda öldürülenleri ölüler olarak hesap etmeyin. Aksine onlar yaşamaktadırlar, Rablerinin katında rızıklanmaktadırlar. 

170- Allah'ın, lütfundan kendilerine verdikleri ile sevinç duymaktadırlar. Ve onlar arkalarındaki henüz kendilerine katılmayanlara, onlara ne kaygı ve ne de üzüntü olmayacağını müjdelemek isterler. 

171- Yine onlar, Allah'tan bir nimet ve lütfu, Allah'ın inananların emeğinin karşılığını göz ardı etmeyeceğini müjdelemek isterler.

172- Onlar ki kendilerine yara eriştikten sonra (savaş meydanından kaçmayarak), Allah ve elçisine (olumlu) cevap verdiler. İçlerinden güzel davrananlar ve korunanlar için büyük emek karşılığı vardır.

173- Onlar ki, (bazı) insanlar onlara: "İnsanlar sizin için (ordu) topladı, artık onlardan çekinin" dediğinde, (bu sözlerle) onlar inancını artırdı ve: "Allah bize yeter ve ne güzel güvenilecektir" dediler.

174- Böylelikle onlara bir kötülüğe dokunmadan Allah'tan bir nimet ve lütuf ile çevrildiler ve Allah'ın hoşnutluğuna da uydular. Ve Allah büyük lütuf sahibidir.

175- İşte bu ancak kendisini yöneleni olarak görenleriyle sizi kaygılandıran bir şeytandır. Eğer inananlar iseniz, onlardan kaygılanmayın benden kaygılanın.

176- Ve örtücülüğe koşuşturanlar, sakın seni üzmesin. Onlar Allah'a asla zarar veremezler. Allah, sonrakinde onları (cennetten) bir hisse sahibi yapmamak istiyor. Ve büyük azap onlar içindir.

177- Muhakkak inanmaya karşılık örtmeyi satın alanlar, Allah'a hiç bir şeyle asla bir zarar veremezler. Ve acı azap onlar içindir

178- Ve örtenler onlara verdiğimiz mühletin kendileri için daha hayırlı olduğunu hesap etmesinler. Onlara ancak günahlarını artırmaları için mühlet veriyoruz. Ve alçaltıcı azap onlar içindir.

179- Allah, inananları içinde bulunduğunuz (karışık) durumda bırakacak değildir. Nihayetinde temiz olanı murdar olandan ayıracaktır. (Bunu yaparken de) sizi duyularla algılanamayananın üzerine (güneş gibi) doğdurmayacaktır. Fakat Allah elçilerden dilediğini seçer. Öyleyse Allah'a ve O'nun elçilerine inanın. Eğer inanır ve korunursanız, artık büyük emek karşılığı sizin içindir.

180- Ve Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiklerinde cimrilik yapanlar, onu kendileri için daha hayırlı olduğunu hesap etmesinler. Aksine o (cimrilik), onlar için daha şerdir. Kalkışın gününde cimrilik yaptıkları şey boyunlarına ağırlık olarak dolandırılacaktır. Ve göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Ve Allah işlemekte olduklarınızdan haberdardır.

181- And olsun ki Allah: "Allah fakir, biz zenginleriz" diyen (Yahudi) lerin sözünü işitmiştir. Bu dediklerini ve  habercileri meşru bir nedenleri olmasızın öldürmelerini (hesap gününde önlerine) kitap halinde koyacak* ve onlara: "Yakıcı azabı tadın" diyeceğiz.

(*) Ayette geçen "senektübu" kelimesine "yazacağız" yerine "kitap halinde koyacağız" anlamı verme gerekçemiz, geçmişte işlenen bir cürümün zaten yazılmış olması sebebi iledir. İşlendiği anda yazılan bir amel, kıyamet gününde kitaplaşmış olarak herkesin önüne geleceği için böyle bir anlamı tercih ettik.

182- İşte bu, elleriniz ile sunduğunuz nedeniyledir. Ve şüphesiz ki Allah, kullarına karşı asla yanlış yapan değildir.

183- Onlar (Yahudiler): "Allah bize, onu ateşin yiyeceği bir kurban getirinceye kadar, hiçbir elçiye inanmamamız konusunda söz aldı" dediler. De ki: "Benden önce elçiler apaçık deliller, ve o dediğinizi size getirmişti. Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, onları niçin öldürdünüz?"

184- Eğer seni yalanlarlar ise, senden önce apaçık deliller ve hikmet dolu sayfalar ve ışık verici kitap getirmiş olan elçiler de kesinlikle yalanlanmıştı.

185- Her kişi ölümü tadıcıdır. Kalkışın gününde emeğinizin karşılığı size tastamam ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılıp cennete girdirilirse, o artık kesinlikle kurtuluşa ermiştir. Ve şimdiki yaşam, aldatıcının yararından başka birşey değildir.

186- And olsun ki mallarınız ve canlarınız ile mutlaka denenecek ve sizden önce kitap verilmiş olanlar ve  ortak koşanlardan, mutlaka çok rahatsızlık (sözleri) işiteceksiniz. Ve eğer direnerek gayret eder ve korunursanız, artık şüphesiz bu buyrukların kararlı olanındandır.

187- Ve Allah bir zamanlar kitap verilmiş olanlardan: "Onu kesinlikle insanlara açıklayacak ve onu gizlemeyeceksiniz" diye, yeminle bağlanmış söz almıştı. Onlar, buna rağmen sözlerini sırtlarının arkalarına atmış ve onu pek az bedele satmışlardı. O ne sıkıntılı bir alışverişti.

188- Hesap etmeyesin ki, getirdikleri(kötülükler) ile sevinç duyan, yapmadıkları (iyilikler) ile övülmeyi sevenler, evet hesap etmeyesin ki onlar azaptan kurtulacaklardır. Ve acı azap onlar içindir.

189- Ve göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Ve Allah her şeyin üzerinde güç yetiricidir.

190- Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, temiz akıl sahipleri için kesinlikle deliller vardır.

191-192-193- 194-  Onlar, ayakta olduğu ve oturduğu, ve yanı üstü yattığı halde (yani her durumda), Allah'ı hatırlarlar ve göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. (Ve derler ki): "Rabbimiz, sen bunu geçersiz yere yaratmadın. Sen her türlü eksikten uzaksın, artık bizi ateşin azabından koru. Rabbimiz, şüphesiz ki sen kimi ateşe girdirirsen, artık kesinlikle sen onu rezil bir duruma düşürmüşündür. Ve yanlış yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur. Rabbimiz, şüphesiz ki biz, "Rabbinize inanın" (diye) inanmaya seslenen bir sesleniciyi işittik, biz de hemen inandık. Rabbimiz, artık bizim suçlarımızı bağışla, yaptığımız kötülüklerimizi bizden ört ve bizim ömrümüzü iyi ve erdemliler ile beraber tamamla. Rabbimiz, bize elçilerine (itaat karşılığı) söz verdiğini ver ve kalkışın gününde bizi rezil duruma düşürme. Şüphesiz ki verdiğin sözden sırt dönmezsin."

195- Bunun üzerine Rableri de onların çağrılarına şöyle cevap verdi: "Şüphesiz ki ben, içinizden erkekten olsun kadından olsun, işleyenin işlediğini göz ardı etmem. (Çalışmasının karşılığını almakta) birbirinize göre bir farkınız yoktur.  Onlar ki göç ettiler ve yurtlarından çıkarıldılar ve benim yolumda rahatsızlığa uğratıldılar ve savaştılar ve öldürüldüler, and olsun ki kötülüklerini onlardan mutlaka örtecek ve Allah'ın katından bir ödül olarak altından nehirler akar cennetlere girdireceğim. Ve dönüşümün güzeli Allah'ın  katındadır."

196- 197- O örtenlerin yerleşim bölgelerinde çevrilip durması seni aldatmasın. Pek az bir yararlanmadır, sonrasında sığınakları cehennemdir. Ve ne sıkıntılı bir yataktır.

198- Ancak Rablerinden korunanlar için Allah'ın katından bir ikram olarak, orada ölüm görmemek üzere olacakları, altlarından nehirler akar cennetler vardır. Ve Allah'ın katında olan, iyi ve erdemliler için daha hayırlıdır.

199- Ve kitabın ehlinden öylesi vardır ki Allah'a ve size indirilmiş olana ve kendilerine indirilmiş olana Allah'a gönülden saygı besleyerek inanırlar. Allah'ın ayetlerini  pek az bedele satmazlar. İşte onlar var ya, onların emeklerinin karşılığı Rablerinin katındadır. Şüphesiz ki Allah hesabı hızlı görendir.

200- Ey inananlar, direnerek mücadele edin ve direnerek mücadele etmekte birbirinizle yarışın ve birbirinize bağlı olun ve Allah'tan korunun ki arzuladığınıza kavuşasınız.