Yazımıza başlık olarak koyduğumuz sorunun, bazı okuyucular tarafından garip karşılanacağını bilmekteyiz. Ancak Nuh (a.s.) kıssasını, eski tefsirlerden okuyanlara bu soru garip gelmeyecektir. Çünkü o tefsirlerde bu doğrultuda yorumların nakledilmiş olduğu görülecek, hatta Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde, ilgili ayete bu doğrultuda bir meal verilmiş olduğu görülecektir.
İlgili ayetin yorumlarında 3 farklı yaklaşım olduğu, yine bu tefsirleri okuyanlar tarafından görülecektir. Yazımızın konusu bu farklı yaklaşımlar üzerinde olacaktır.
Hud s. 46. ayetinin Arapça metni ve ilgili ayete verilen 3 farklı meal şöyledir:
قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ ۖ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ ۖ فَلَا تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ ۖ إِنِّي أَعِظُكَ أَنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
1- Dedi ki: "Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi Benden isteme. Gerçekten Ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum."
2- (Allah) "Ey Nuh! Kesinlikle o senin ailenden sayılamaz; dolayısıyla bu (bu tarz yaklaşım) doğru olmayan bir davranıştır; bundan böyle, iç yüzünü bilmediğin bir şeyi Benden isteme: Elbet Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim!" dedi.
3- Allah dedi ki " Bak Nuh! O, senin ailenden değildir. O uygunsuz bir iş ürünüdür. Bilmediğin şeyi bana sorma. Kendini bilmezlerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum".
1. sıradaki meal örneği, Nuh (a.s.) ın oğlunun inkarcı bir kişi olduğunu merkeze alarak yapılan, ve birçok meal yapıcısı tarafından kabul gören bir meal örneğidir. 2. sıradaki meal örneği, Nuh (a.s) ın Allah (c.c.) ye karşı yapmış olduğu isteğin yanlış olduğunu merkeze alarak yapılan örneğidir. 3. sıradaki meal örneği ise, Nuh (a.s.) ın oğlunun zina mahsulü olduğunu merkeze alarak yapılan meal örneğidir. Bizim, bu meal örneklerin birisi doğru diğeri yanlıştır gibi bir iddiamız olmamakla birlikte, hangi mealin daha isabetli olabileceği konusunda görüşlerimizi paylaşmaya gayret edeceğiz.
İlgili ayette farklı yorumların oluşmasına yol açan cümle, ayet içindeki إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ cümlesidir. Kur'an ile hemhal olanların karşısına çıkan en büyük sorunlardan bir tanesi, Kur'an içindeki herhangi bir ayetin, farklı kişiler tarafından yapılan tefsir ve meallerinin birbirinden farklı olmasıdır. Bu farklılıkların birçok sebebi olmakla birlikte, Arap dilinin gramatik yapısından kaynaklanan kıraat farklılıkları ve kişilerin sahip oldukları Kur'an algılarının bu konuda büyük rol oynadığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Kur'andaki herhangi bir ayetin çeviri ve yorumunda göz önünde tutulması gereken en önemli hususlardan bir tanesi de, o ayetin Arap dilindeki karşılığının ilgili ayetin öncesi ve sonrası, ve Kur'an'ın bütünlüğü ile uyum sağlamasıdır. Kıraat farklılıklarından veya farklı Kur'an algılarından doğan okumalar, herhangi bir ayete birden farklı anlam verilmesine sebep olmakta, bu durum ise okuyucunun kafasında hangi yorumun doğru olduğu konusunda soru işareti oluşturmaktadır. Yukarıdaki cümle bu duruma bir örmek olup, hangi yorumun daha isabetli olabileceğini ilgili kıssanın bütünü üzerinden giderek anlamaya çalışacağız.
Hud s 25- 49. ayetleri arasında anlatılan Nuh kıssasının kısaca özeti şöyledir: Putlara tapan kavmini uyarmak için gönderilen Nuh (a.s.), yıllarca bu görevini yerine getirmeye gayret etmiş fakat başarılı olamamıştır. Allah (c.c.) ona bir gemi yapmasını ve gemiye hayvanlardan birer çift ile ailesi ve kendisine inananları bindirerek tufan başlayınca yola çıkmasını emreder.
Bu emri verirken 37. ayetteki "zalimler konusunda bana başvurma, çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır." emri, إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ cümlesinin isabetli anlamını tespit etmekte bize yol gösterecektir. Geminin hareket etme zamanı geldiğinde ailesine dahil olan oğlu gemiye binmeyi ret eder ve suda boğulur. Bunun üzerine 45. ayette Nuh (a.s.) Allah'a şöyle nida eder: "Ey Rabbim, oğlum ailemin bir bireyi idi, senin vaadin de gerçektir ve sen
kesinlikle hüküm verenlerin en yerinde hüküm verenisin."
Nuh (a.s.) ın bu nidasının cevabını 46. ayette görmekteyiz. Fakat ayet içindeki إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ cümlesinin çeviri ve yorumlarında farklılık görmekteyiz. Cümledeki إِنَّهُ kelimesi tefsirciler tarafından şu şekilde yorumlanmaktadır: Bir kısım tefsirci, kelimeyi Nuh (a.s.) ın oğluna raci ederek , onun gemiye binmeyi ve iman etmeyi ret etmekle kötü bir iş yaptığı şeklinde yorumlamakta, diğer bir kısım tefsirci ise kelimeyi Nuh (a.s.) ın sözüne raci ederek, senin bu isteğin uygun olmayan bir istektir şeklinde yorumlamaktadır.
Biz, cümledeki إِنَّهُ kelimesini, Nuh (a.s.) oğluna raci ederek yorumlayanların daha isabetli olduğunu kanaatindeyiz şöyle ki: Nuh (a.s.) ın oğlu babasının bütün ısrarlarına rağmen gemiye binmeyi ret ederek, sığındığı dağın kendisini boğulmaktan kurtaracağını iddia etmiştir. Onun bu iddiası, aynı zamanda babasına iman etmediğini de göstermektedir. Bu noktada ayet içinde geçen "ehl" kelimesi önem kazanmaktadır.
Ehl; Kendilerini bir kan bağının, nesebin, inancın, dinin, evin, ülkenin, sanatın bir araya getirdiği kimseler ile ilgili olarak kullanılan bir kelimedir. Hud s. 40. ayeti içinde geçen ehleke (aileni) kelimesi, bir kan bağının nesebin bir araya getirdiği kimseler anlamında kullanılırken, 46. ayette ise inancın dinin bir araya getirdiği kimseler anlamında kullanılmıştır. Nuh kıssasının anlatıldığı Enbiya s. 76. ve Saffat s. 76. ayetlerine baktığımızda ehl kelimesinin, kan bağı nesep anlamında değil, aynı inancı paylaşan insanlar ile ilgili kullanıldığını görebiliriz.
Dolayısı ile Allah (c.c.) Nuh (a.s.) a hitaben إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ buyurmakla, oğlunun onunla aynı inancı paylaşmadığını beyan etmektedir. Bu cümle içindeki إِنَّهُ kelimesinin, Nuh'un oğlu anlamında kullanılmış olması, 46. ayet içinde ikinci kez geçen kelimenin yine Nuh'un oğlu anlamında kullanılmış olması şeklinde yapılan yorumları güçlendirmektedir. Dolayısı ile, Allah (c.c.) Nuh (a.s.) a hitaben إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍbuyurmakla, onun oğlunun inkarcılığına işaret etmektedir.
Gelelim tefsirlerde nakledilenNuh (a.s.) ın oğlunun zina mahsulü olduğu şeklindeki yorumlara:
Tetkik etme imkanı bulduğumuz meallerde, Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde bu doğrultuda bir çeviri yapıldığını yukarıda belirtmiş, Vakıf tarafından yapılan meali yukarıda 3. sıradaki meal örneği olarak vermiştik. Vakıf tarafından verilen dipnotta ise bu görüşün Taberiye ait olduğu belirtilerek Tahrim s. 10. ayete atıf yapılmaktadır. Taberi tefsirinin Tahrim s. ile ilgili olarak yapılan, Türkçeye Hisar yayınları tarafından yapılan çevirisinin 8. cilt 360. sayfasında ise şunlar yer almaktadır:
"Abdullah b. Abbas'a göre kocalarına ihanet ettikleri beyan edilen Hz Nuh ve Hz Lut'un ihanetleri dini meselelerdendir. Başka hususta değildir. Zira hiçbir peygamberin hanımı ahlaksızlığa düşmemiştir. Burada Hz Nuh'un karısının ihaneti onun kafir olması ve Nuh'u delilikle suçlamasıdır. Lut'un karısının ihaneti Lut'un gizlediği misafirler, Lutilik yapan ahlaksızlara bildirmesidir."
Görüldüğü üzere Taberi tefsirinin Türkçeye yapılan çevirisinde Vakfın iddia ettiği gibi bir görüş bulunmamaktadır. Şayet Vakıf bu görüşünü Tahrim s. 10. ayete dayandırarak kendi indi görüşleri olarak ortaya koymuş olsa dahi, ilgili ayette Nuh'un karısının zinaya saptığına dair herhangi bir delil yine bulunmamaktadır. Ayrıca Taberi'nin Hud suresi tefsirinde Nuh kıssası ile ilgili ayetlerde bu konuda herhangi bir görüş bulunmamaktadır. Vakfı böyle bir anlam vermeye yönelten noktanın ayet içinde geçen "ehl" kelimesinin sadece kan bağı anlamı dikkate alınmış olması olduğunu düşünmekteyiz. Vakıf şayet Kur'an bütünlüğünü dikkate almış olsaydı Enbiya ve Saffat surelerinde geçen "ehl" kelimesinin, inanç bağı anlamında kullanılmış olduğunu görerek, bu yönde yapılan bir mealin isabetsiz olacağı kanaatine varabilecekti.
Not: Yazımızda Taberi tefsirinin Türkçe tercümesinde vakıf tarafından iddia edilen görüşün olmadığı yönünde bir ifademiz olmuştu. Taberi tefsirinin Arapçasında Hud s. 46. ayeti ile ilgili tefsirde, böyle bir görüş ifade edilmiş olmakla birlikte, bu görüş Taberi'ye ait değil, başka kişilerin ortaya attığı bir görüş olarak tefsirde yazmaktadır. Taberi'nin kendisi bu görüşte olmadığı gibi, bu görüşün yanlış olduğunu savunmaktadır. Vakıf dipnotunda "Taberi tefsirinde bunun zina mahsulü olduğu yazılı" şeklinde bir ifad,e sanki bu görüşü Taberi savunuyormuş gibi bir durum oluşturmaktadır. Vakfın bu dipnotu, "Taberi tefsirinde bu yönde görüşler yazmaktadır" şeklinde değiştirmesi daha gerçekçi olacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
oğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
oğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
12 Haziran 2019 Çarşamba
4 Mayıs 2017 Perşembe
Tevbe s. 30. Ayeti: Üzeyr ve İsa'yı Allah'ın Oğlu, Muhammed'i Allah'ın Habibi Yapan Yahudi Hristiyan ve Müslümanlar
Kur'an'daki bazı ayetler, Yahudi ve Hristiyanların yapmış olduğu bazı yanlışlara dikkatimizi çekmektedir. Kur'an'ın, bu toplulukların yaptıkları yanlışlara dikkatimiz çekme sebeplerinden birisi, o yanlışlara biz Müslümanların da düşmemesi gerektiği hususunda hatırlatmalarda bulunmaya yöneliktir.
[009.030] Yahudiler, «Üzeyr Allah'ın oğludur» dediler; Hıristiyanlar, «Mesih Allah'ın oğludur» dediler. Bu, daha önce inkar edenlerin sözlerine benzeterek ağızlarında geveledikleri sözdür. Allah onları yok etsin, nasıl da uyduruyorlar!.
Tevbe s. 30. ayetinde, Yahudilerin Üzeyr (a.s) için, Hristiyanların ise İsa (a.s) için, Allah'ın Oğlu sözünü kullandıkları ifade edilerek, onların bu iddiaları Allah (c.c) tarafından sert bir biçimde ret edilmektedir. Yahudi ve Hristiyanların bu iki beşer için neden böyle bir ifade kullandığı, neden bu iki beşere böyle bir paye vermek ihtiyacı duydukları üzerinde tefekkürde bulunarak, aynı yanlışa düşmemek konusunda hassasiyet göstermesi gereken biz Müslümanlar, elçileri yarıştırmak hastalığının bir uzantısı olan, Allah'ın kulu ve elçisi olan Muhammed (a.s) ı Allah'ın Habibi ilan ederek, onlardan aşağı kalmadığımızı göstermekteyiz. Hatta bazı Kur'an meallerinde Habibim de ki şeklinde ifade kullanılarak, bu ifadeyi sanki Kur'an'danmış gibi göstermek cüretine düşenler dahi bulunmaktadır.
İsa (a.s) ın bir elçi olduğu konusunda Kur'an'dan bilgi sahibi olmakla birlikte, Üzeyr (a.s) ın kim olduğu konusunda herhangi bir bilgi Kur'an'da yoktur. Fakat bazı rivayetler onun da elçi olduğunu söylemektedir. Bu iki insanın ortak yönü, Allah'ın insanlara olan mesajını iletmek gibi bir göreve sahip olmalarıdır. Biz gibi bir beşer olan iki insana, neden uluhiyet yüklenerek Allah'ın Oğlu mertebesine çıkarıldığı sorusuna cevap aramaya çalışırsak şunları söylemek mümkündür.
Allah ile aldatmanın, insanlığın kadim bir hastalığı herkesçe malumdur. İnsanlar üzerinde hegemonya oluşturarak, onları maddi ve manevi yönden sömürmenin en kolay yolu, buradan geçmektedir.
Bu iki beşere uluhiyet yüklenmesinin amacı , kişi merkezli din anlayışının ortaya çıkmasını sağlayarak, bu kişilerin toplum içindeki değerlerinin istismar edilmek sureti ile, onlar üzerinden insanları aldatmaktır. Elçi ve vahiy merkezli din anlayışında öne çıkan nokta kişiler değil, onlar tarafından gelen mesajlardır. Ancak bu mesajlara uymamayı ilke edinen kimseler, mesajı kendilerine uydurmak yolunu seçmektedirler.
Mesajı kendilerine uydurmayı amaçlayan kişilerin en başta gelen silahları, Allah'ın elçilerinin vefatından sonra, onlar adına sözler uydurmaktır. Elçiler adına sözler uyduran bu insanların uydurduklarının toplum içinde kabul görmesi için, elçilerin Allah (c.c) ile olan ilişkilerinde yeniden düzenlemeler yapmak başta gelen bir husustur. Elçilerin beşer olmasının onlar için büyük bir engel teşkil etmesinden dolayı, elçiler Allah (c.c) ile aynı konuma çıkarılarak, onlar adına uydurulan sözler artık Allah'ın sözleri ile eşit haline getirilmiştir.
[009.031] Onlar Allah dışında hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu İsa'yı ilah edindiler. Oysa onlara sadece tek ilaha, kendisinden başka ilah olmayan ve onların yakıştırma ortaklarından uzak olan Allah'a kulluk etmeleri emredilmişti.
Devam eden ayet, Yahudi ve Hristiyanların Allah ile aldatmayı nasıl yaptıklarını bildirmektedir. Bu kadar ayete rağmen, bu kadim hastalık biz Müslümanlar içinde de rağbet görmüş, beşer bir elçi olan Muhammed (a.s) ilah konumuna çıkarılarak, söylediği rivayet edilen sözlerin Kur'an ile eşdeğer olduğu inancı ortaya atılmış, bu inanç Müslümanlar nezdinde büyük ölçüde rağbet görerek, elçi üzerinden insanlar aldatılmaya çalışılmış, halen de çalışılmaktadır.
Allah (c.c) nin elçileri olarak Allah (c.c) nin onlar indirdiği vahye aykırı söz ve fiilde bulunmaları imkansız olan bu elçilerin sonuncusu olan Muhammed (a.s) ın söylediği rivayet edilen sözlerin bir çoğunun Kur'an ile taban tabana zıt olması, ve bu sözleri toplandığı külliyatın sorgulanmasının dahi yasak olması ne ile izah edilebilir?.
Bir satıcı pazara getirdiği malının sağlamlığından emin ise, o malın her türlü kontrolünün yapılmasına hiç bir şekilde itiraz etmez, itiraz etmediği gibi, bu denetlemenin yapılmasını kendisi talep eder. Hadis külliyatını pazara getirilmiş bir mal olarak misallendirecek olursak, bu malın denetiminin Kur'an ile yapılmasına, bazı kimseler tarafından var güçleri ile neden karşı çıkıldığını anlamamak zor olmayacaktır.
Muhammed (a.s) ı sevmek ve ona saygı duymak, her Müslümanın olmazsa olmazlarındandır. Bu durumu fırsata çevirmek isteyen maneviyat rantçıları, insanlar üzerindeki hegemonyalarını sürdürmek için onu kullanmışlar, halen de kullanmaktadırlar. Allah'ın beşer cinsinden bir elçisi olan kimseyi Allah ile eşit konuma getirerek, ona atfen bazı sözler uydurmak sureti ile din ve iman kaideleri uydurmak sureti ile sahte din ortaya atmak, ancak insan şeytanlarının aklına gelebilecek cinsten işlerdendir.
Üzeyr ve İsa (a.s) ların ilaha denk bir konuma yerleştirilmeleri, insanların başlarındaki liderlere karşı olan yanlış tutumlarının da bir yansımasıdır. Bu kimseler Allah'ın mesajını iletmekle görevli kimseler iken, mesajın değil onu getirenlerin öne çıkarılması, diğer insanlara da ilahi bir misyon yüklenmesini beraberinde getirmiştir.
[003.144] Muhammed, sadece resuldür, elçidir. Nitekim ondan önce de nice resuller gelip geçmiştir. Şayet o ölür veya öldürülürse, Siz hemen gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim geri döner, dinden çıkarsa, bilsin ki Allah’a asla zarar veremez. Ama Allah hidâyetin kadrini bilip şükredenleri bol bol mükâfatlandıracaktır.
Al-i İmran s. 144. ayeti bizlere bu konuda önemli bir yol işaretidir. Elçilerin bütün insanlar gibi ölümlü olduğu, onlar ölse bile onların başlattığı hareketin ölmeyeceği belirtilerek, asıl olanın onlar değil, onların başlattıkları hareket olması gerektiği vurgulanmaktadır.
Sonuç olarak; Kur'an İsa (a.s) a yüklenen ilahlık mertebesinin Hristiyanları ne hale getirdiğini bir çok ayetinde haber vererek, aynı yanlışa düşülmemesini hatırlattığı halde, maalesef aynı yanlışa biz Müslümanlar da düşmüş, Muhammed (a.s) ilahi bir konuma yükseltilmiştir. Böyle bir konuma yükseltilen elçinin söylemediği sözler onun adına söylenmiş olduğu rivayet edilerek, vahiy merkezli bir din yerine elçi merkezli bir din yerleştirilmiştir.
Kişi merkezli bir din haline getirilen İslam adına ortaya çıkan bir çok kimse de maalesef aynı konuma çıkarılmış, İslam adına ortaya çıkan hareketler zaman içinde kişilerin ve onların çevrelerindeki insanların maddi ve manevi olarak nemalandığı bir alan haline sokulmuştur. Bu durumun ortadan kalkması ancak vahyin öne çıkarıldığı, kişilerin yaptıklarının vahye göre değerlendirildiği, kimsenin ilahi bir konuma yükseltilmemesi ile mümkün olacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
[009.030] Yahudiler, «Üzeyr Allah'ın oğludur» dediler; Hıristiyanlar, «Mesih Allah'ın oğludur» dediler. Bu, daha önce inkar edenlerin sözlerine benzeterek ağızlarında geveledikleri sözdür. Allah onları yok etsin, nasıl da uyduruyorlar!.
Tevbe s. 30. ayetinde, Yahudilerin Üzeyr (a.s) için, Hristiyanların ise İsa (a.s) için, Allah'ın Oğlu sözünü kullandıkları ifade edilerek, onların bu iddiaları Allah (c.c) tarafından sert bir biçimde ret edilmektedir. Yahudi ve Hristiyanların bu iki beşer için neden böyle bir ifade kullandığı, neden bu iki beşere böyle bir paye vermek ihtiyacı duydukları üzerinde tefekkürde bulunarak, aynı yanlışa düşmemek konusunda hassasiyet göstermesi gereken biz Müslümanlar, elçileri yarıştırmak hastalığının bir uzantısı olan, Allah'ın kulu ve elçisi olan Muhammed (a.s) ı Allah'ın Habibi ilan ederek, onlardan aşağı kalmadığımızı göstermekteyiz. Hatta bazı Kur'an meallerinde Habibim de ki şeklinde ifade kullanılarak, bu ifadeyi sanki Kur'an'danmış gibi göstermek cüretine düşenler dahi bulunmaktadır.
İsa (a.s) ın bir elçi olduğu konusunda Kur'an'dan bilgi sahibi olmakla birlikte, Üzeyr (a.s) ın kim olduğu konusunda herhangi bir bilgi Kur'an'da yoktur. Fakat bazı rivayetler onun da elçi olduğunu söylemektedir. Bu iki insanın ortak yönü, Allah'ın insanlara olan mesajını iletmek gibi bir göreve sahip olmalarıdır. Biz gibi bir beşer olan iki insana, neden uluhiyet yüklenerek Allah'ın Oğlu mertebesine çıkarıldığı sorusuna cevap aramaya çalışırsak şunları söylemek mümkündür.
Allah ile aldatmanın, insanlığın kadim bir hastalığı herkesçe malumdur. İnsanlar üzerinde hegemonya oluşturarak, onları maddi ve manevi yönden sömürmenin en kolay yolu, buradan geçmektedir.
Bu iki beşere uluhiyet yüklenmesinin amacı , kişi merkezli din anlayışının ortaya çıkmasını sağlayarak, bu kişilerin toplum içindeki değerlerinin istismar edilmek sureti ile, onlar üzerinden insanları aldatmaktır. Elçi ve vahiy merkezli din anlayışında öne çıkan nokta kişiler değil, onlar tarafından gelen mesajlardır. Ancak bu mesajlara uymamayı ilke edinen kimseler, mesajı kendilerine uydurmak yolunu seçmektedirler.
Mesajı kendilerine uydurmayı amaçlayan kişilerin en başta gelen silahları, Allah'ın elçilerinin vefatından sonra, onlar adına sözler uydurmaktır. Elçiler adına sözler uyduran bu insanların uydurduklarının toplum içinde kabul görmesi için, elçilerin Allah (c.c) ile olan ilişkilerinde yeniden düzenlemeler yapmak başta gelen bir husustur. Elçilerin beşer olmasının onlar için büyük bir engel teşkil etmesinden dolayı, elçiler Allah (c.c) ile aynı konuma çıkarılarak, onlar adına uydurulan sözler artık Allah'ın sözleri ile eşit haline getirilmiştir.
[009.031] Onlar Allah dışında hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu İsa'yı ilah edindiler. Oysa onlara sadece tek ilaha, kendisinden başka ilah olmayan ve onların yakıştırma ortaklarından uzak olan Allah'a kulluk etmeleri emredilmişti.
Devam eden ayet, Yahudi ve Hristiyanların Allah ile aldatmayı nasıl yaptıklarını bildirmektedir. Bu kadar ayete rağmen, bu kadim hastalık biz Müslümanlar içinde de rağbet görmüş, beşer bir elçi olan Muhammed (a.s) ilah konumuna çıkarılarak, söylediği rivayet edilen sözlerin Kur'an ile eşdeğer olduğu inancı ortaya atılmış, bu inanç Müslümanlar nezdinde büyük ölçüde rağbet görerek, elçi üzerinden insanlar aldatılmaya çalışılmış, halen de çalışılmaktadır.
Allah (c.c) nin elçileri olarak Allah (c.c) nin onlar indirdiği vahye aykırı söz ve fiilde bulunmaları imkansız olan bu elçilerin sonuncusu olan Muhammed (a.s) ın söylediği rivayet edilen sözlerin bir çoğunun Kur'an ile taban tabana zıt olması, ve bu sözleri toplandığı külliyatın sorgulanmasının dahi yasak olması ne ile izah edilebilir?.
Bir satıcı pazara getirdiği malının sağlamlığından emin ise, o malın her türlü kontrolünün yapılmasına hiç bir şekilde itiraz etmez, itiraz etmediği gibi, bu denetlemenin yapılmasını kendisi talep eder. Hadis külliyatını pazara getirilmiş bir mal olarak misallendirecek olursak, bu malın denetiminin Kur'an ile yapılmasına, bazı kimseler tarafından var güçleri ile neden karşı çıkıldığını anlamamak zor olmayacaktır.
Muhammed (a.s) ı sevmek ve ona saygı duymak, her Müslümanın olmazsa olmazlarındandır. Bu durumu fırsata çevirmek isteyen maneviyat rantçıları, insanlar üzerindeki hegemonyalarını sürdürmek için onu kullanmışlar, halen de kullanmaktadırlar. Allah'ın beşer cinsinden bir elçisi olan kimseyi Allah ile eşit konuma getirerek, ona atfen bazı sözler uydurmak sureti ile din ve iman kaideleri uydurmak sureti ile sahte din ortaya atmak, ancak insan şeytanlarının aklına gelebilecek cinsten işlerdendir.
Üzeyr ve İsa (a.s) ların ilaha denk bir konuma yerleştirilmeleri, insanların başlarındaki liderlere karşı olan yanlış tutumlarının da bir yansımasıdır. Bu kimseler Allah'ın mesajını iletmekle görevli kimseler iken, mesajın değil onu getirenlerin öne çıkarılması, diğer insanlara da ilahi bir misyon yüklenmesini beraberinde getirmiştir.
[003.144] Muhammed, sadece resuldür, elçidir. Nitekim ondan önce de nice resuller gelip geçmiştir. Şayet o ölür veya öldürülürse, Siz hemen gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim geri döner, dinden çıkarsa, bilsin ki Allah’a asla zarar veremez. Ama Allah hidâyetin kadrini bilip şükredenleri bol bol mükâfatlandıracaktır.
Al-i İmran s. 144. ayeti bizlere bu konuda önemli bir yol işaretidir. Elçilerin bütün insanlar gibi ölümlü olduğu, onlar ölse bile onların başlattığı hareketin ölmeyeceği belirtilerek, asıl olanın onlar değil, onların başlattıkları hareket olması gerektiği vurgulanmaktadır.
Sonuç olarak; Kur'an İsa (a.s) a yüklenen ilahlık mertebesinin Hristiyanları ne hale getirdiğini bir çok ayetinde haber vererek, aynı yanlışa düşülmemesini hatırlattığı halde, maalesef aynı yanlışa biz Müslümanlar da düşmüş, Muhammed (a.s) ilahi bir konuma yükseltilmiştir. Böyle bir konuma yükseltilen elçinin söylemediği sözler onun adına söylenmiş olduğu rivayet edilerek, vahiy merkezli bir din yerine elçi merkezli bir din yerleştirilmiştir.
Kişi merkezli bir din haline getirilen İslam adına ortaya çıkan bir çok kimse de maalesef aynı konuma çıkarılmış, İslam adına ortaya çıkan hareketler zaman içinde kişilerin ve onların çevrelerindeki insanların maddi ve manevi olarak nemalandığı bir alan haline sokulmuştur. Bu durumun ortadan kalkması ancak vahyin öne çıkarıldığı, kişilerin yaptıklarının vahye göre değerlendirildiği, kimsenin ilahi bir konuma yükseltilmemesi ile mümkün olacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
12 Ekim 2013 Cumartesi
Salih a.s'ın Devesi İbrahim a.s'ın Oğlu ve Deneme'nin Mantığı
Bilindiği üzere Salih as Semud kavmine gönderilmiş elçilerden biri olup bu kavmin akıbeti, ayet olarak gönderilen dişi deveyi kesmeleri sonucunda helak ile neticelenmiştir. Yazımızın başlığında görüldüğü üzere Salih as'ın kavmine deneme amaçlı gönderilen dişi deve ayeti ile İbrahim as'ın oğlunu kurban etmesi imtihanı arasında nasıl bir bağ kurulabileceğini, deneme'nin mantığı üzerinden giderek anlamaya çalışıp , bu yolla Salih as'ın devesi üzerinden verilen mesajın bizim için ne ifade edebileceği yönünde bir düşünce sahibi olmaya gayret edeceğiz. Önce Salih as'ın kıssasının geçtiği ayet meallerini vermek istiyoruz.
Araf s. 73-79. ayetleri
73 - Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i (gönderdik): "Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi. İşte şu, Allah'ın devesi, size bir mucizedir; bırakın onu Allah'ın yeryüzünde yesin (içsin), sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa sizi acı bir azap yakalar."
74 - Düşünün ki (Allah) Âd'dan sonra sizi hükümdarlar kıldı. Ve yer yüzünde sizi yerleştirdi: O'nun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.
75 - Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler, içlerinden zayıf görünen müminlere: "Siz, dediler, Sâlih'in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" (Onlar da): "(Evet), doğrusu biz onunla gönderilene inananlarız!" dediler.
76 - Büyüklük taslayanlar: "Biz, sizin inandığınızı inkâr edenleriz!" dediler.
77 - Derken dişi deveyi boğazladılar ve Rablerinin buyruğundan dışarı çıktılar; "Ey Sâlih, eğer hakikaten elçilerdensen, bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize getir! "dediler.
78 - Bunun üzerine hemen onları, o sarsıntı yakaladı, yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
79 - Sâlih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! And olsun ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
Hud s. 61-68. ayetleri
61 - Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir tanrınız daha yoktur. Sizi topraktan O meydana getirdi. Sizi orada ömür sürmeye O memur etti. Bu sebepten O'nun mağfiretini isteyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır, dualarınızı kabul eder."
62 - Dediler: "Ey Salih,! Bundan önce sen bizim içimizde ümit beslenir bir zat idin. Şimdi bizi babalarımızın taptıklarına tapmaktan mı engelliyorsun? Biz, doğrusunu istersen bizi davet ettiğin şeyden kuşkulandıran bir şüphe içindeyiz."
63 - Salih dedi: "Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden açık bir mucize üzerinde isem ve o bana tarafından bir rahmet bahşetmiş ise, ben Allah'a isyan ettiğim takdirde beni O'ndan kim kurtarabilir? Demek ki, siz bana zarar vermekten başka bir şey yapmıyorsunuz."
64 - "Ey kavmim! İşte şu, Allah'ın dişi devesi, size bir mucizedir. Bırakın onu Allah'ın yer yüzünde (otlaklarında) otlasın. Ve ona kötü bir maksatla el sürmeyin, sonra sizi yakın bir azap yakalar."
65 - Derken, o deveyi kestiler. Bunun üzerine Salih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. İşte bu, yalan çıkmayacak olan kesin bir vaaddir."
66 - Ne zaman ki, azap emrimiz geldi, Salih'i ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtardık, üstelik o günün perişanlığından da kurtardık. Hiç şüphesiz Rabbin güçlüdür, mutlak üstündür.
67 - O zalimleri, korkunç bir gürültü yakalayıverdi de oldukları yerde çöküp kaldılar.
68 - Sanki orada güzel güzel yaşayıp durmamışlardı. Bak işte Semud, gerçekten de Rablerine küfretmişlerdi. Bak işte nasıl yok olup gittiler.
Şuara s. 141-159. ayetleri
141 - Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.
142 - Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"
143 - "Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."
144 - "Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
145 - "Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir."
146 - "Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?"
147 - "Bahçelerin, pınarların içinde,"
148 - "Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında,"
149 - Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz."
150 - "Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin."
151-152 - "Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın."
153 - "Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!"
154 - "Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir."
155 - Salih "İşte bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin" dedi.
156 - "Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir."
157 - Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular.
158 - Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.
159 - Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Kamer s. 27.31. ayetleri
27 - Biz onlara, kendilerini imtihan etmek için dişi deveyi salıyoruz. Onun için sen onları gözet ve sabırlı ol.
28 - Onlara suyun aralarında paylaştırılacağını haber ver; her içene düşen miktar, hazır kılınmıştır.
29 - Bunun üzerine arkadaşlarına bağırdılar. O da (bıçağı) çekerek (deveyi) kesti.
30 - Ama azabım ve uyarılarım nasıl oldu.
31 - Biz onların üzerine tek sayha (korkunç bir ses) gönderdik; ağılcının topladığı çalı çırpı kırıntıları gibi kırılıp dökülüverdiler.
Zariyat s. 43-45. ayetleri
43 - Semud kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani onlara: "Belirli bir süreye kadar dünyadan yararalanıp, geçinin!" denmişti.
44 - Onlarsa Rablerinin emrine karşı büyüklük tasladılar. Bunun üzerine kendilerini, bakıp dururlarken yıldırım yakalayıp, çarptı.
45 - Artık onlar, ne kendi kendilerine ayağa kalkabildiler, ne de yardım gördüler.
Şems s. 11.15. ayetleri
11 - Semud, azgınlığıyla Hakk'ı yalanladı,
12 - En azgınları ileri atılınca,
13 - Allah'ın Rasulü (Salih peygamber) onlara: "Allah'ın devesini ve onun su nöbetini gözetin." demişti.
14 - Fakat onlar peygamberi yalanlayıp deveyi kestiler. Rableri de günahlarını başlarına geçiriverdi de orayı dümdüz etti.
15 - Öyle ya, Allah bu işin sonundan korkacak değil ya.
017.059 Bizi ayetler göndermekten alıkoyan, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud milletine gözle görülebilen bir mucize, bir dişi deve vermiştik de ona zulmetmişlerdi. Oysa Biz mucizeleri yalnız korkutmak için göndeririz.
Salih as ın kıssası anlatılırken öne çıkan dişi deve ayeti ve bu ayetin o kavme deneme için gönderilmesi ile İbrahim as ın oğlu ile imtihan edilmesi arasındaki mantık arasında bir bağ kurarak Allah cc nin imtihan vesilesi olarak gönderdiği şeylerde mantık veya akıl noktasında ne gibi kurulabileceği yada böyle bir bağ kurulması gibi bir durumun söz konusu dahi edilmeden "semi'na ve ata'na " diyerek teslim olunması gerektiğini, bu kıssa'nın mesajı bağlamında irdelemeye gayret edeceğiz.
Tefsirlere baktığımızda dişi deve üzerinden verilmek istenen mesajın değilde, dişi devenin taştan çıkıp çıkmadığı konusunda tartışmalar derinleştirilerek bir nevi bilgi kirliliği oluşturulmuş ve mesajın içeriği konusunda herhangi bir düşünce maalesef serdedilmemiş, veya deve sadece Salih as'ın kavminin helak olmasına sebeb olan bir hayvan olarak kalmıştır.
Semud kavmine gönderilen dişi deve o kavme bir imtihan aracı olarak gönderilmiş olup Allah cc o kavmin su içme hakkı ile devenin su içme hakkını paylaştırmıştır. Yani su bir gün tek başına o deveye ait birgün bütün kavme ait olarak Allah cc tarafından paylaştırılmış ve o kavmin bu paylaşıma rıza göstermesi emredilmişti.
Şimdi böyle bir olayı bir an için Allah cc nin değilde bir beldenin yetkili amirinin yaptığını düşünelim. Bir ilin valisi o ile ait olan suyu bir gün sadece tek bir kişiye diğer gün bütün il halkına paylaştırdığını ilan ederse bu şekildeki bir paylaşımı adaletli bir paylaşım olarak io şehir halkı kabul edebilir mi?, elbetteki cevap HAYIR olacaktır.
Allah cc nin Semud kavmi için yaptığı bu paylaşımı bir insan yapsa bu paylaşım o insanın adaletsiz, zalim gibi adlarla anılmasına sebep olacaktır. Peki Allah cc nin Semud kavmi için yapmış olduğu paylaşımı,onun haşa adaletsiz ve zalim olduğunun bir göstergesidir dersek bu sözümüzün dopruluğunu hiç bir Müslüman kabul etmez , aksine bu sözün Allah cc ye bir iftira olduğunu söyleyecektir.
O zaman şu soru akla gelecektir, Allah cc kullarına adaleti ve zalim olmamayı emrederken Semud kavmine bir insanın hükmü olduğu takdirde o insanı zalim ve adaletsiz olarak isimlendirmesine sebeb olacak bir uygulamayı neden reva gördü?
Herkes'in vereceği cevap şu olacaktır, Allah Semud kavmine göndermiş olduğu dişi deveyi ayetler'de bildirdiği üzere deneme amaçlı göndermiştir. La yus'el (sorgulanamaz) olan Allah cc nin haşa adaletsizliği veya zalimliği gibi bir durum asla söz konusu olamaz.
Allah kur'anın birçok ayetinde yaratmış olduğu insanı deneme amaçlı yarattığını ve bu deneme sonucunda ahiretteki yerini hazırlayacağını bildirmiştir, tabi ki bu deneme kolay olmayıp içinde bir çok zorlukları barındırmaktadır. Hiç bir kul yaşadığı hayat içinde başına gelen gelen zorluklara isyan etmeden bunun deneme amaçlı olan bir hayat sürecinin devamı olduğunu hatırlarından çıkarmadan boyun eğmek zorundadır.
Bu imtihan sürecinden bizlere örneklik teşkil etmesi için İbrahim as'da geçirilmiş olup Semud kavminin imtihanı gibi bir imtihan sürecinden geçirilmiştir. İbrahim as ın bu denenmesi ile ilgili olarak günümüzde ortaya atılan bazı düşüncelere baktığımız zaman böyle bir denemenin yapılmasının Allah cc nin adaletine ve sünnetullaha aykırı olduğu gerekçesi ile karşı çıkılarak kasas suresinde anlatılan bu kıssanı yanlış anlaşıldığını hatta bunu İbrahim as ın bile yanlış anladığını iddia edecek kadar ileriye gidilmiştir.
Semud kavmi'nin imtihanı ile İbrahim as 'ın imtihanı arasında ortak bir nokta vardır bu ortaklık'ta şudur; semud kavmine eğer bir vali öyle bir uygulamayı reva görseydi o ilin halkı haklı olarak o valiye karşı çıkmaları gerekirdi. İbrahim as'a da eğer bir yönetici oğlunu keseceksin diye bir emir vermiş olsaydı İbrahim as haklı olarak bu emre karşı çıkması gerekirdi. Ancak semud kavmine yapılan uygulamanın kaynağı ile İbrahim as'a oğlunu boğazlaması için verilen emrin kaynağı aynıdır ve Semud kavmini de İbrahim as ı da böyle çetin bir imtihana sokan Allah cc dir.
İmtihan konularının kaynağı Allah olunca kula düşen bunun adaletini sorgulamak değil anında teslim olmaktır. Semud kavmi bu imtihanı herhangi bir yöneticinin uygulaması olarak görüp teslim olmamış deveyi hunharca katletmiş ve helak edilmeyi hak etmiştir. İbrahim as bu imtihanı sorgulamadan oğlu ile birlikte teslim olmuş ve bu zor süreci başarı ile tamamlamıştır.
Şimdi soruyoruz; İbrahim as'ın imtihanı ile ilgili olarak bu imtihanın adaletsiz olduğu şeklinde bir düşünce ortaya atanların Semud kavminin imtihanının adaletini neden sorgulamazlar ? çünkü böyle bir uygulamaları Allah cc nin dışında herhangi birisi yapsa onun zalim ve adaletsiz olduğuna hükmedilir. Semud kavmine uygulanan bu imtihan biçiminde bir itirazda bulunmayan bazı kişiler İbrahim as' ın imtihanı konusunda neden yan çizme yollarına başvurmaktadırlar?.
Sonuç olarak ; Semud kavminin örneğinde onlara gönderilen dişi devenin bir imtihan aracı olması ve bu imtihan şeklinin herhangi bir kul tarafından uygulanmasının o kulun adaletsiz ve zalim olmasını gerektirirken aynı imtihanı Allah cc nin uygulaması onun kulları ile ilgili yapmış olduğu imtihan konularından herhangi bir mantık veya usul aranması gibi bir duruma düşülmeden anında teslim olunması, "duyduk ve itaat ettik" denilerek emre boyun eğilmesi gerektiğinin mesajı verilmektedir. Bizi yaratanın bizim üzerimizdeki tasarrufları hakkında ıkır cıkır etmeden teslim olunması gerektiği başta ibrahim as ve oğlunun örneğinde bizlere gösterilmektedir. Ancak Allah cc nin kullarını imtihan etmesinde mantık arayışına çıkan bazıları ibrahim as'ın bu imtihanında mantıksızlık!! olduğu yönündeki itirazlarını semud kavminin imtihanı konusunda gösterememektedirler. EĞER ALLAH CC NİN KULLARI ÜZERİNDE YAPMIŞ OLDUĞU İMTİHAN KONUSUNDA MANTIK USUL ARAYIŞLARINA ÇIKACAK İSEK SEMUD KAVMİNİN İMTİHANI İLE İLGİLİ OLARAK MANTIK VE USUL ARAYIŞLARINA ÇIKILMASI GEREKİR. Ancak olması gereken tabiki bu olmayıp Allah cc nin kulları için uygun gördüğü imtihan şekillerine aynen teslim olmaktır ve bu imtihandan yüz akı ile çıkmak için gerekli amelleri işlemektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Araf s. 73-79. ayetleri
73 - Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i (gönderdik): "Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi. İşte şu, Allah'ın devesi, size bir mucizedir; bırakın onu Allah'ın yeryüzünde yesin (içsin), sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa sizi acı bir azap yakalar."
74 - Düşünün ki (Allah) Âd'dan sonra sizi hükümdarlar kıldı. Ve yer yüzünde sizi yerleştirdi: O'nun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.
75 - Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler, içlerinden zayıf görünen müminlere: "Siz, dediler, Sâlih'in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" (Onlar da): "(Evet), doğrusu biz onunla gönderilene inananlarız!" dediler.
76 - Büyüklük taslayanlar: "Biz, sizin inandığınızı inkâr edenleriz!" dediler.
77 - Derken dişi deveyi boğazladılar ve Rablerinin buyruğundan dışarı çıktılar; "Ey Sâlih, eğer hakikaten elçilerdensen, bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize getir! "dediler.
78 - Bunun üzerine hemen onları, o sarsıntı yakaladı, yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
79 - Sâlih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! And olsun ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
Hud s. 61-68. ayetleri
61 - Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir tanrınız daha yoktur. Sizi topraktan O meydana getirdi. Sizi orada ömür sürmeye O memur etti. Bu sebepten O'nun mağfiretini isteyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır, dualarınızı kabul eder."
62 - Dediler: "Ey Salih,! Bundan önce sen bizim içimizde ümit beslenir bir zat idin. Şimdi bizi babalarımızın taptıklarına tapmaktan mı engelliyorsun? Biz, doğrusunu istersen bizi davet ettiğin şeyden kuşkulandıran bir şüphe içindeyiz."
63 - Salih dedi: "Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden açık bir mucize üzerinde isem ve o bana tarafından bir rahmet bahşetmiş ise, ben Allah'a isyan ettiğim takdirde beni O'ndan kim kurtarabilir? Demek ki, siz bana zarar vermekten başka bir şey yapmıyorsunuz."
64 - "Ey kavmim! İşte şu, Allah'ın dişi devesi, size bir mucizedir. Bırakın onu Allah'ın yer yüzünde (otlaklarında) otlasın. Ve ona kötü bir maksatla el sürmeyin, sonra sizi yakın bir azap yakalar."
65 - Derken, o deveyi kestiler. Bunun üzerine Salih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. İşte bu, yalan çıkmayacak olan kesin bir vaaddir."
66 - Ne zaman ki, azap emrimiz geldi, Salih'i ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtardık, üstelik o günün perişanlığından da kurtardık. Hiç şüphesiz Rabbin güçlüdür, mutlak üstündür.
67 - O zalimleri, korkunç bir gürültü yakalayıverdi de oldukları yerde çöküp kaldılar.
68 - Sanki orada güzel güzel yaşayıp durmamışlardı. Bak işte Semud, gerçekten de Rablerine küfretmişlerdi. Bak işte nasıl yok olup gittiler.
Şuara s. 141-159. ayetleri
141 - Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.
142 - Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"
143 - "Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."
144 - "Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
145 - "Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir."
146 - "Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?"
147 - "Bahçelerin, pınarların içinde,"
148 - "Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında,"
149 - Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz."
150 - "Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin."
151-152 - "Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın."
153 - "Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!"
154 - "Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir."
155 - Salih "İşte bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin" dedi.
156 - "Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir."
157 - Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular.
158 - Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.
159 - Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Kamer s. 27.31. ayetleri
27 - Biz onlara, kendilerini imtihan etmek için dişi deveyi salıyoruz. Onun için sen onları gözet ve sabırlı ol.
28 - Onlara suyun aralarında paylaştırılacağını haber ver; her içene düşen miktar, hazır kılınmıştır.
29 - Bunun üzerine arkadaşlarına bağırdılar. O da (bıçağı) çekerek (deveyi) kesti.
30 - Ama azabım ve uyarılarım nasıl oldu.
31 - Biz onların üzerine tek sayha (korkunç bir ses) gönderdik; ağılcının topladığı çalı çırpı kırıntıları gibi kırılıp dökülüverdiler.
Zariyat s. 43-45. ayetleri
43 - Semud kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani onlara: "Belirli bir süreye kadar dünyadan yararalanıp, geçinin!" denmişti.
44 - Onlarsa Rablerinin emrine karşı büyüklük tasladılar. Bunun üzerine kendilerini, bakıp dururlarken yıldırım yakalayıp, çarptı.
45 - Artık onlar, ne kendi kendilerine ayağa kalkabildiler, ne de yardım gördüler.
Şems s. 11.15. ayetleri
11 - Semud, azgınlığıyla Hakk'ı yalanladı,
12 - En azgınları ileri atılınca,
13 - Allah'ın Rasulü (Salih peygamber) onlara: "Allah'ın devesini ve onun su nöbetini gözetin." demişti.
14 - Fakat onlar peygamberi yalanlayıp deveyi kestiler. Rableri de günahlarını başlarına geçiriverdi de orayı dümdüz etti.
15 - Öyle ya, Allah bu işin sonundan korkacak değil ya.
017.059 Bizi ayetler göndermekten alıkoyan, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud milletine gözle görülebilen bir mucize, bir dişi deve vermiştik de ona zulmetmişlerdi. Oysa Biz mucizeleri yalnız korkutmak için göndeririz.
Salih as ın kıssası anlatılırken öne çıkan dişi deve ayeti ve bu ayetin o kavme deneme için gönderilmesi ile İbrahim as ın oğlu ile imtihan edilmesi arasındaki mantık arasında bir bağ kurarak Allah cc nin imtihan vesilesi olarak gönderdiği şeylerde mantık veya akıl noktasında ne gibi kurulabileceği yada böyle bir bağ kurulması gibi bir durumun söz konusu dahi edilmeden "semi'na ve ata'na " diyerek teslim olunması gerektiğini, bu kıssa'nın mesajı bağlamında irdelemeye gayret edeceğiz.
Tefsirlere baktığımızda dişi deve üzerinden verilmek istenen mesajın değilde, dişi devenin taştan çıkıp çıkmadığı konusunda tartışmalar derinleştirilerek bir nevi bilgi kirliliği oluşturulmuş ve mesajın içeriği konusunda herhangi bir düşünce maalesef serdedilmemiş, veya deve sadece Salih as'ın kavminin helak olmasına sebeb olan bir hayvan olarak kalmıştır.
Semud kavmine gönderilen dişi deve o kavme bir imtihan aracı olarak gönderilmiş olup Allah cc o kavmin su içme hakkı ile devenin su içme hakkını paylaştırmıştır. Yani su bir gün tek başına o deveye ait birgün bütün kavme ait olarak Allah cc tarafından paylaştırılmış ve o kavmin bu paylaşıma rıza göstermesi emredilmişti.
Şimdi böyle bir olayı bir an için Allah cc nin değilde bir beldenin yetkili amirinin yaptığını düşünelim. Bir ilin valisi o ile ait olan suyu bir gün sadece tek bir kişiye diğer gün bütün il halkına paylaştırdığını ilan ederse bu şekildeki bir paylaşımı adaletli bir paylaşım olarak io şehir halkı kabul edebilir mi?, elbetteki cevap HAYIR olacaktır.
Allah cc nin Semud kavmi için yaptığı bu paylaşımı bir insan yapsa bu paylaşım o insanın adaletsiz, zalim gibi adlarla anılmasına sebep olacaktır. Peki Allah cc nin Semud kavmi için yapmış olduğu paylaşımı,onun haşa adaletsiz ve zalim olduğunun bir göstergesidir dersek bu sözümüzün dopruluğunu hiç bir Müslüman kabul etmez , aksine bu sözün Allah cc ye bir iftira olduğunu söyleyecektir.
O zaman şu soru akla gelecektir, Allah cc kullarına adaleti ve zalim olmamayı emrederken Semud kavmine bir insanın hükmü olduğu takdirde o insanı zalim ve adaletsiz olarak isimlendirmesine sebeb olacak bir uygulamayı neden reva gördü?
Herkes'in vereceği cevap şu olacaktır, Allah Semud kavmine göndermiş olduğu dişi deveyi ayetler'de bildirdiği üzere deneme amaçlı göndermiştir. La yus'el (sorgulanamaz) olan Allah cc nin haşa adaletsizliği veya zalimliği gibi bir durum asla söz konusu olamaz.
Allah kur'anın birçok ayetinde yaratmış olduğu insanı deneme amaçlı yarattığını ve bu deneme sonucunda ahiretteki yerini hazırlayacağını bildirmiştir, tabi ki bu deneme kolay olmayıp içinde bir çok zorlukları barındırmaktadır. Hiç bir kul yaşadığı hayat içinde başına gelen gelen zorluklara isyan etmeden bunun deneme amaçlı olan bir hayat sürecinin devamı olduğunu hatırlarından çıkarmadan boyun eğmek zorundadır.
Bu imtihan sürecinden bizlere örneklik teşkil etmesi için İbrahim as'da geçirilmiş olup Semud kavminin imtihanı gibi bir imtihan sürecinden geçirilmiştir. İbrahim as ın bu denenmesi ile ilgili olarak günümüzde ortaya atılan bazı düşüncelere baktığımız zaman böyle bir denemenin yapılmasının Allah cc nin adaletine ve sünnetullaha aykırı olduğu gerekçesi ile karşı çıkılarak kasas suresinde anlatılan bu kıssanı yanlış anlaşıldığını hatta bunu İbrahim as ın bile yanlış anladığını iddia edecek kadar ileriye gidilmiştir.
Semud kavmi'nin imtihanı ile İbrahim as 'ın imtihanı arasında ortak bir nokta vardır bu ortaklık'ta şudur; semud kavmine eğer bir vali öyle bir uygulamayı reva görseydi o ilin halkı haklı olarak o valiye karşı çıkmaları gerekirdi. İbrahim as'a da eğer bir yönetici oğlunu keseceksin diye bir emir vermiş olsaydı İbrahim as haklı olarak bu emre karşı çıkması gerekirdi. Ancak semud kavmine yapılan uygulamanın kaynağı ile İbrahim as'a oğlunu boğazlaması için verilen emrin kaynağı aynıdır ve Semud kavmini de İbrahim as ı da böyle çetin bir imtihana sokan Allah cc dir.
İmtihan konularının kaynağı Allah olunca kula düşen bunun adaletini sorgulamak değil anında teslim olmaktır. Semud kavmi bu imtihanı herhangi bir yöneticinin uygulaması olarak görüp teslim olmamış deveyi hunharca katletmiş ve helak edilmeyi hak etmiştir. İbrahim as bu imtihanı sorgulamadan oğlu ile birlikte teslim olmuş ve bu zor süreci başarı ile tamamlamıştır.
Şimdi soruyoruz; İbrahim as'ın imtihanı ile ilgili olarak bu imtihanın adaletsiz olduğu şeklinde bir düşünce ortaya atanların Semud kavminin imtihanının adaletini neden sorgulamazlar ? çünkü böyle bir uygulamaları Allah cc nin dışında herhangi birisi yapsa onun zalim ve adaletsiz olduğuna hükmedilir. Semud kavmine uygulanan bu imtihan biçiminde bir itirazda bulunmayan bazı kişiler İbrahim as' ın imtihanı konusunda neden yan çizme yollarına başvurmaktadırlar?.
Sonuç olarak ; Semud kavminin örneğinde onlara gönderilen dişi devenin bir imtihan aracı olması ve bu imtihan şeklinin herhangi bir kul tarafından uygulanmasının o kulun adaletsiz ve zalim olmasını gerektirirken aynı imtihanı Allah cc nin uygulaması onun kulları ile ilgili yapmış olduğu imtihan konularından herhangi bir mantık veya usul aranması gibi bir duruma düşülmeden anında teslim olunması, "duyduk ve itaat ettik" denilerek emre boyun eğilmesi gerektiğinin mesajı verilmektedir. Bizi yaratanın bizim üzerimizdeki tasarrufları hakkında ıkır cıkır etmeden teslim olunması gerektiği başta ibrahim as ve oğlunun örneğinde bizlere gösterilmektedir. Ancak Allah cc nin kullarını imtihan etmesinde mantık arayışına çıkan bazıları ibrahim as'ın bu imtihanında mantıksızlık!! olduğu yönündeki itirazlarını semud kavminin imtihanı konusunda gösterememektedirler. EĞER ALLAH CC NİN KULLARI ÜZERİNDE YAPMIŞ OLDUĞU İMTİHAN KONUSUNDA MANTIK USUL ARAYIŞLARINA ÇIKACAK İSEK SEMUD KAVMİNİN İMTİHANI İLE İLGİLİ OLARAK MANTIK VE USUL ARAYIŞLARINA ÇIKILMASI GEREKİR. Ancak olması gereken tabiki bu olmayıp Allah cc nin kulları için uygun gördüğü imtihan şekillerine aynen teslim olmaktır ve bu imtihandan yüz akı ile çıkmak için gerekli amelleri işlemektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
5 Temmuz 2011 Salı
Meryem Oğlu İsa a.s Kıssası 2 ( Ölümü)
Bundan önceki yazımızda meryem oğlu isa as ın doğumu ve doğum sonrası meryemin kavminin onu iffetsizlik ile suçlaması ve bunun karşısında meryem oğlu isanın onlarla olan konuşmasını görmüştük. Yazımızın bu bölümünde isa as ın kavmi ile olan tevhid mücadelesini ve uğurda başına gelenler, sonrasında bu olayların islam düşüncesindeki etkileri üzerindekü düşüncelerimizi paylaşacağız. Öncelikle isa as ın kavmine yaptığı tebliğlerden örnekleri kur'an ayetlerinden öğrenelim.
-----61.6 Meryem oğlu İsa: «Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat'ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim» demişti. Ama o elçi, kendilerine belgelerle geldiği zaman: «Bu, apaçık bir sihirdir» demişlerdi.
-----3.49 O, İsrailoğullarına bir elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek:) Size Rabbinizden bir mucize getirdim: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ın izni ile o kuş oluverir. Yine Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yeyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır.
-----3.50 Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin.
----3.51 Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.
-----43.63 İsa, belgeleri getirdiği zaman demişti ki: «Size hikmetle ve ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını açıklamak üzere geldim. Allah'a karşı gelmekten sakının, bana itaat edin.»
İsa as ın bu mücadelesinde, kavminin ona karşı çıktığını ve çoğunluğun inkarı karşısında bir gurup müslümanın ona iman ettiğini görmekteyiz.
-----3.52 İsa onların inkarlarını hissedince: «Allah uğrunda yardımcılarım kimlerdir?» dedi. Havariler şöyle dediler: «Biz Allah'ın yardımcılarıyız, Allah'a inandık, O'na teslim olduğumuza şahid ol».
-----3.53 «Rabbimiz! İndirdiğine inandık, Peygambere uyduk; bizi sahid olanlarla beraber yaz».
-----5.111 Havarilere, «Bana ve peygamberime inanın» diye bildirmiştim, «İnandık, bizim müslimler olduğumuza şahid ol» demişlerdi
-----61.14 Ey inananlar! Allah'ın dininin yardımcıları olun. Nitekim, Meryem oğlu İsa, Havarilere: «Allah'a giden yolda yardımcılarım kimlerdir?» deyince, Havariler: «Allah'ın dininin yardımcıları biziz» demişlerdi. İsrailoğullarının bir takımı böylece inanmış, bir takımı da inkar etmişti; ama Biz, inananları düşmanlarına karşı destekledik de üstün geldiler.
İsa as a iman eden bu havariler maide s. bizlere bildirildiği üzere ondan bir istekte bulunurlar, bu konu ile ilgili ayet mealleri şunlardır.
-----5.111 Havarilere, «Bana ve peygamberime inanın» diye bildirmiştim, «İnandık, bizim müslimler olduğumuza şahid ol» demişlerdi.
-----5.112 Havariler, «Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?» demişlerdi de, «İnanıyorsanız Allah'tan sakının» demişti.
-----5.113 «Ondan yemeyi, kalblerimizin kanmasını ve senin bize doğru söylediğini bilmeyi, ona şahid olmayı istiyoruz» dediler.
-----5.114 Meryem oğlu İsa, «Allahım! Rabbimiz! Bize ve bizden sonra geleceklere bayram ve Sen'den bir delil olarak gökten bir sofra indir, bizi rızıklandır, Sen rızık verenlerin en hayırlısısın» dedi
-----5.115 Allah, «Ben onu size indireceğim; bundan sonra içinizden kim inkar ederse, dünyalarda kimseye azabetmiyeceğim şekilde ona azabedeceğim» dedi.
Havarilerin istemiş olduğu bu "gökten sofra indirilmesi isteği" konusunda kur'anı determinist öğreti eşliğinde anlamaya çalışan bazı kişiler böyle bir sofranın inmediği yolunda görüşler serdetmişlerdir. 115. ayete bakacak olursak bu ayet bu isteğin verilmesi karşılığında inkar edilmesi durumunda bu istek sahiplerinin helak edileceğini haber vermektedir. İsa as ın kıssası kendisine iman etmeyen kavminin onu öldürmek için ona kurulan tuzağın ve bu tuzağın Allah cc tarafından bozulması ve devamında isa as ın akıbeti konusunu ayetlerin bize verdiği bilgi eşliğinde anlamaya çalışacağız. Ancak rivayetleri kur'ana göre anlamak yerine , kur'anı rivayetlere göre anlayan zihniyet isa as ın akıbeti hakkında kur'andan onay alması mümkün olmaya düşüncelere sapmışlardır.
-----3.54 Fakat (inkarcılar) hile yaptılar. Allah da onları cezalandırdı. Allah, hile yapanların cezasını en iyi verendir.
-----3.55Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.
-----4.157 Ve «Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük» demeleri yüzünden (onları lânetledik). Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler
-----4.158 Bilâkis Allah onu (İsa'yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.
------ 4.159 Kitap ehlinden, ölmeden önce, İsa'ya inanmayacak yoktur. O, gerektiği gibi inanmadıklarından, kıyamet günü onların aleyhine şahit olur.
zuhruf suresi. 57. ile 65. ayetleri meali.
-----57- Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.
-----58- Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir.
-----59- O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları'na bir örnek kıldık.
-----60- Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı.
-----61- Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur.
-----62- Şeytan sakın sizi (Allah'ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.
-----63- İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin."
-----64- "Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur."
-----65- Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara
Yukarda vermiş olduğumuz ayet meallerini, gelen rivayetleri öncelliyerek anlama yolunda geleneksel düşünce sahipleri bu ayetlerden , isa as ın ölmeyip göğe cesedinin göğe çekildiğini ve kıyamete yakın bir zamanda dünyaya dönerek , haçı kıracağını.cizyeyi kaldıracağını,domuzu öldüreceği gibi sembolik yorumlarla onun islam itikadı üzere olcağı iddiasını dile getirip bunun bir akide meselesi olduğu ve bunun böyle olduğuna inanmayanların kafir olduğu gibi düşünceleri oraya atmışlardır.
Öncelikle şunu söyleyelimki kur'an harici bir haber ve bilgiden itikad meselesi çıkmaz. "Çıkar" iddiasında olanların dayanak noktası hadisleride vahiy gibi kabul ederek kur'ana eş değer tutup "kesin bilgi" olan kur'anı "zanni bilgi" olan hadisler ile karıştırarak ve bu karıştırmayı kur'an ayetlerini eğip bükerek (özellikle necm s. 3.4 ) yapan "ehli hadis" düşüncesi bu iddialarıyla Allaha ve resulune ifitra atmaktadırlar. Bugün "ehli hadis" düşüncesinin çıkış noktasını oluşturan kur'anı zahiri bir biçimde okuma sonucu varılan yanlış düşüncelerden biri olan " allah semadadır" düşüncesidir, bu düşünceyi kabul etmeyen karşıt düşünceler isa asın bedeninin göğe yükseldiği iddiasını kabul ederek Allaha mekan biçen düşünceyi tasdik etmektedirler. Ali imran s 55. ayeti bize gerçekten isa as ın bedenen göğe çıktığı bilgisini veriyormu? bunu kur'an bütünlüğünde anlamak gerekmektedir. Çünkü kur'ana rağmen çıkarılan yanlış düşüncelerin ana kaynağı kur'anı parçacı mantıkla anlamaktır.
İİİBHHHH003.054] [DI] Fakat (inkarcılar) hile yaptılar. Allah da onları cezalandırdı. Allah, hile yapanların cezasını en iyi verendir.
Ayette geçen "seni kendime yükselteceğim" cümlesini zahiri olarakmı yoksa mecazi olarakmı anlamak gerekmektedir. Zahiri olarak anladığımız takdirde Allah cc nin semada bir mekanı var ve orata isa as ı kaldırmıştır. Bu düşünce "ehli hadis" söylemine ters bir söylem değildir zaten onlar için Allah cc semada bi mekana sahiptir. Ancak "ehli hadisin" bu söylemini küfür olarak addeden karşıt ehli sünnet düşüncesi isa as konusunda bu "ehli hadis" düşüncesine katılarak Allah cc ye mekana yerleştirmekte onlara ortak olmuşlardır. Kur'anda " ref " kelimesi Allah ile ilişikli olan ayetlerde hiç bir zaman hakiki anlamda kullanılmamıştır , bununla ilgili bir kaç örnek verebiliriz.
7.175-6Onlara, kendisine âyetlerimiz hakkında ilim nasib ettiğimiz kimsenin de kıssasını anlat: Evet, o adam bu ilme rağmen o âyetlerin çerçevesinden sıyrıldı, şeytan da onu peşine taktı, derken azgınlardan biri olup çıktı. Eğer dileseydik, onu o âyetler sayesinde yüksek bir mevkiye çıkarırdık(LEREFE'NAHU), lâkin o yere saplandı ve hevasının esiri oldu. Onun hali tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi haline bıraksan da yine dilini salar solur! İşte bu, tıpkı âyetlerimizi yalan sayan kimselerin misalidir. Sen olayı onlara anlat, olur ki düşünüp kendilerine çeki düzen verirler.
-----6.83 Bu, İbrahim'e, milletine karşı verdiğimiz hüccetimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz(NERFEU). Doğrusu Rabbin Hakim'dir, Bilen'dir.
-----12.76 Yusuf kardeşinin yükünden önce onlarınkini aramaya başladı; sonra kardeşinin yükünden su kabını çıkardı. İşte biz Yusuf'a böyle bir plan kullanmasını vahyettik. Çünkü hükümdarın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı, meğer ki Allah dileye. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz(NERFEU). Her ilim sahibinden üstün bir bilen bulunur.
-----2.253 İşte bu peygamberlerden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan Allah'ın kendilerine hitabettiği, derecelerle yükselttikleri(VE REFEA) vardır. Meryem oğlu İsa'ya belgeler verdik, onu Ruhul Kudüs'le destekledik. Allah dileseydi, belgeler kendilerine geldikten sonra, peygamberlerin ardından birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler, kimi inandı, kimi inkar etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi, lakin Allah istediğini yapar.
özellikle Bakara s. 253. ayeti "ref" kavramının Allah ile olan ilgisini anlamak için bize bir ışık tutmaktadır. Buradaki "ref" etme maddi olarak değil derecelerin yükseltilmesi anlamındadır. yusuf . 100 . ayetinde yusuf as ın anne ve babasını "tahtın üstüne refetmesi" ni yusuf as ın onlara verdiği değerin bir göstergesi olarak algılarsak Allah cc ninde isa as verdiği değerin bir göstergesi olarak algılanabilir. Tabiki bu değer yusuf as ın anne ve babasını tahta refetmesi gibi anlaşıldığı zaman mücessime düşüncesinede kapı açılmış olmaktadır. İsa asın cesed olarak ref edilmesi anlayışıda aynı şekilde mücessime düşüncesine kapı aralamaktır.
Bir başka yanlış düşüncede isa as ın canlı olarak göğe çekilme iddiasıdır. Bu iddiaya ise yine ali imran s. 55. ayetindeki " inni müteveffiyke" "seni vefat ettireceğim" cümlesinin hakiki anlamda ölüm anlamına gelmediği iddiasıdır . buna delil olarak zümer s. 42 "Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda düşünen kimseler için dersler vardır " ayetindeki " yeteveffa" ve "mevtiha" kelimesinin bir arada kullanılmasına dikkat çekerek buradaki " yeteveffa" klimesinin hakiki anlamda değil mecazi anlam olduğunu iler sürmektedirler. ancak bu kelimenin kur'anın diğer ayetlerinde geçen türevlerine baktığımızda durm öyle görünmemektedir. Tevbe s. 50. ayetinde aynı ibareyle geçen "yeteveffa" kelimesinin anlamı acaba burdada mecazmı kullanılmış?. Araf s. 37. ayetinde geçen "yeteveffakum" buradada mecazmı kullanılmış?.Nahl s. 70. ayeinde "yeteveffakum" acaba mecazmı kullanılmış ? bu örnekleri çoğaltabiliriz, ancak kur'anı rivayetlerin doğrultusunda anlamaya ayarlanmış kafaların bunları anlaması biraz zor olacaktır. Bu konu ile iligli maide s. 117. ayetini hatırlayalım.
"5.117Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin."
Yine aynı şekilde kur'anı rivayetler ışığında anlamaya ayarlı düşüncelerin iddialarından biride isa as ın kıyamete yakın yeryüzüne ineceği iddiasıdır. Bu iddialarınada zuhruf s. 61. ayet ve nisa s. 159. ayetlerine dayandırmaktadırlar. Zuhruf s. dayanarak ileri sürülen iddia bir cinayet sayılabilecek şekilde parantez içi tahrif yapılarak gerçekleştilmiştir.
" 43.61 Şüphesiz ki o (İsa), kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur." Bu ayete (onun yeryüzüne inişi) şeklinde bir parantez konularak ayetle iligli olmayan önkabul neticesinde oluşan düşünceler kur'ana onaylatılmaya çalışılmıştır. Yine aynı şekilde bu sefer "tefsirlerde sorun olan" zamirlerin mercii" konusu nisa 159. ayetindede karşımıza çıkarak isa as ın inişine ve diriliğine delil olarak sunulmaktadır. "4.159 Kitap ehlinden, ölmeden önce, İsa'ya inanmayacak yoktur. O, gerektiği gibi inanmadıklarından, kıyamet günü onların aleyhine şahit olur." Bu ayettede "ölümünden önce" cümlesini isa as a raci ederek isa as ın ölmediği çıkarımı yapılmaktadır. Halbuki kur'an bütünlüğü açısından daha uyugn olan " kitap ehlinden ölümünden önce" ifadesi daha uygun düşmektedir. Çünkü kendilerinin isa as a iman ettiğini iddia eden ehli kitabın bu imanlarının geçerli olmadığı maide suresi 116. ayetinde karşımıza çıkmaktadır. İsa as ın onların alyhinde ne şekilde bir şahidlikte bulunacağını ayet bize açıklamaktadır.
-----5.116 Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, «Beni ve anamı, Allah'tan başka iki tanrı bilin» diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, «Hâşâ! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin.
Yine aynı şekilde meryem suresi 33. deki " «Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır.»" ayetinden "diri olarak gönderileceğim gün şeklinde bir okuma yapılmaktadır. Bu şekilde okuma yapanlar aynı surenin 15. ayetinde yahya as için kullanılan "Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağı gün ona selam olsun!" ayetinden neden onunda yeryüzüne gönderileceği şeklinde bir okuma yapmamaktadırlar ? halbuki ibarelerde bir farklılık yoktur.
KURANDA BİZLERE ANLATILAN İSA AS KISSASINDA GÖREMEDİĞİMİZ, ANCAK KUR'ANI RİVAYETLER IŞIĞINDA ANLAMAYA AYARLI KAFALAR TARAFINDAN OLUŞTURULAN HIRİSTİYAN MİTOLOJİSİ KAYNAKLI RİVAYETLERİN İSLAM KÜLTÜRÜNE SOKULMASI SONUCUNDA , İSA AS ÖLMEYİP GÖĞE ÇEKİLMİŞ VE KIYAMETE YAKIN BİR ZAMANDA YERYÜZÜNE DÖNECEKTİR. ANCAK BU DÜŞÜNCELER KUR'ANDAN ONAYA ALMAMAKTADIR. KUR'ANDAN ÖĞRENDİĞİMİZ GİBİ İSA AS A KURULAN ÖLÜM TUZAĞINI ALLAH ONLARIN BAŞINA GEÇİRMİŞ VE İSA AS ÖLMEMİŞTİR. ONUN GÖĞE YÜKSELTİLMESİ DÜŞÜNCESİ ALLAHA SEMADA MEKAN BİÇEN BİR DÜŞÜNCENİN ESERİ OLUP , "ALLAH SEMADADIR" SÖYLEMİNE KARŞI ÇIKAN FIRKALAR TARAFINDAN BU TEZİN KABUL EDİLMESİ TAM BİR TENAKUZDUR. KUR'ANDAN ÖĞRENDİĞİMİZ KADARIYLA İSA AS BEDENEN ÖLMÜŞ VE YERYÜZÜNDE BİR YERDE HER ÖLEN GİBİ MERYEM 33 . AYETİNDE GÖRÜLDÜĞÜ ÜZERE YENİDEN DİRİLMEK ÜZERE BEKLEMEKTEDİR. GÖKYÜZÜNDE BİR YERDE KIYAMETE YAKIN GELECEĞİNE DAİR KUR'ANDA HİÇ BİR ŞEKİLDE BİZLERE BİLGİ VERİLMEMEKTEDİR. EHLİ SÜNNET DÜŞÜNCESİ ADI ALTINDA " İSA AS NUZULU HAKTIR BUNA İNANMAYAN KAFİRDİR" SÖZLERİ İLE KARŞI DÜŞÜNCEYE KARŞI ÇIKANLAR KUR'ANIN BU BİLGİSİNE AYKIRI DÜŞÜNCELERİNİN SONUCU OLARAK KENDİ DURUMLARININ NE OLDUĞUNA KENDİLERİ KARAR VERMELERİ GEREKMEKTEDİR.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR .
-----61.6 Meryem oğlu İsa: «Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat'ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim» demişti. Ama o elçi, kendilerine belgelerle geldiği zaman: «Bu, apaçık bir sihirdir» demişlerdi.
-----3.49 O, İsrailoğullarına bir elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek:) Size Rabbinizden bir mucize getirdim: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ın izni ile o kuş oluverir. Yine Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yeyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır.
-----3.50 Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin.
----3.51 Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.
-----43.63 İsa, belgeleri getirdiği zaman demişti ki: «Size hikmetle ve ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını açıklamak üzere geldim. Allah'a karşı gelmekten sakının, bana itaat edin.»
İsa as ın bu mücadelesinde, kavminin ona karşı çıktığını ve çoğunluğun inkarı karşısında bir gurup müslümanın ona iman ettiğini görmekteyiz.
-----3.52 İsa onların inkarlarını hissedince: «Allah uğrunda yardımcılarım kimlerdir?» dedi. Havariler şöyle dediler: «Biz Allah'ın yardımcılarıyız, Allah'a inandık, O'na teslim olduğumuza şahid ol».
-----3.53 «Rabbimiz! İndirdiğine inandık, Peygambere uyduk; bizi sahid olanlarla beraber yaz».
-----5.111 Havarilere, «Bana ve peygamberime inanın» diye bildirmiştim, «İnandık, bizim müslimler olduğumuza şahid ol» demişlerdi
-----61.14 Ey inananlar! Allah'ın dininin yardımcıları olun. Nitekim, Meryem oğlu İsa, Havarilere: «Allah'a giden yolda yardımcılarım kimlerdir?» deyince, Havariler: «Allah'ın dininin yardımcıları biziz» demişlerdi. İsrailoğullarının bir takımı böylece inanmış, bir takımı da inkar etmişti; ama Biz, inananları düşmanlarına karşı destekledik de üstün geldiler.
İsa as a iman eden bu havariler maide s. bizlere bildirildiği üzere ondan bir istekte bulunurlar, bu konu ile ilgili ayet mealleri şunlardır.
-----5.111 Havarilere, «Bana ve peygamberime inanın» diye bildirmiştim, «İnandık, bizim müslimler olduğumuza şahid ol» demişlerdi.
-----5.112 Havariler, «Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?» demişlerdi de, «İnanıyorsanız Allah'tan sakının» demişti.
-----5.113 «Ondan yemeyi, kalblerimizin kanmasını ve senin bize doğru söylediğini bilmeyi, ona şahid olmayı istiyoruz» dediler.
-----5.114 Meryem oğlu İsa, «Allahım! Rabbimiz! Bize ve bizden sonra geleceklere bayram ve Sen'den bir delil olarak gökten bir sofra indir, bizi rızıklandır, Sen rızık verenlerin en hayırlısısın» dedi
-----5.115 Allah, «Ben onu size indireceğim; bundan sonra içinizden kim inkar ederse, dünyalarda kimseye azabetmiyeceğim şekilde ona azabedeceğim» dedi.
Havarilerin istemiş olduğu bu "gökten sofra indirilmesi isteği" konusunda kur'anı determinist öğreti eşliğinde anlamaya çalışan bazı kişiler böyle bir sofranın inmediği yolunda görüşler serdetmişlerdir. 115. ayete bakacak olursak bu ayet bu isteğin verilmesi karşılığında inkar edilmesi durumunda bu istek sahiplerinin helak edileceğini haber vermektedir. İsa as ın kıssası kendisine iman etmeyen kavminin onu öldürmek için ona kurulan tuzağın ve bu tuzağın Allah cc tarafından bozulması ve devamında isa as ın akıbeti konusunu ayetlerin bize verdiği bilgi eşliğinde anlamaya çalışacağız. Ancak rivayetleri kur'ana göre anlamak yerine , kur'anı rivayetlere göre anlayan zihniyet isa as ın akıbeti hakkında kur'andan onay alması mümkün olmaya düşüncelere sapmışlardır.
-----3.54 Fakat (inkarcılar) hile yaptılar. Allah da onları cezalandırdı. Allah, hile yapanların cezasını en iyi verendir.
-----3.55Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.
-----4.157 Ve «Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük» demeleri yüzünden (onları lânetledik). Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler
-----4.158 Bilâkis Allah onu (İsa'yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.
------ 4.159 Kitap ehlinden, ölmeden önce, İsa'ya inanmayacak yoktur. O, gerektiği gibi inanmadıklarından, kıyamet günü onların aleyhine şahit olur.
zuhruf suresi. 57. ile 65. ayetleri meali.
-----57- Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.
-----58- Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir.
-----59- O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları'na bir örnek kıldık.
-----60- Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı.
-----61- Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur.
-----62- Şeytan sakın sizi (Allah'ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.
-----63- İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin."
-----64- "Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur."
-----65- Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara
Yukarda vermiş olduğumuz ayet meallerini, gelen rivayetleri öncelliyerek anlama yolunda geleneksel düşünce sahipleri bu ayetlerden , isa as ın ölmeyip göğe cesedinin göğe çekildiğini ve kıyamete yakın bir zamanda dünyaya dönerek , haçı kıracağını.cizyeyi kaldıracağını,domuzu öldüreceği gibi sembolik yorumlarla onun islam itikadı üzere olcağı iddiasını dile getirip bunun bir akide meselesi olduğu ve bunun böyle olduğuna inanmayanların kafir olduğu gibi düşünceleri oraya atmışlardır.
Öncelikle şunu söyleyelimki kur'an harici bir haber ve bilgiden itikad meselesi çıkmaz. "Çıkar" iddiasında olanların dayanak noktası hadisleride vahiy gibi kabul ederek kur'ana eş değer tutup "kesin bilgi" olan kur'anı "zanni bilgi" olan hadisler ile karıştırarak ve bu karıştırmayı kur'an ayetlerini eğip bükerek (özellikle necm s. 3.4 ) yapan "ehli hadis" düşüncesi bu iddialarıyla Allaha ve resulune ifitra atmaktadırlar. Bugün "ehli hadis" düşüncesinin çıkış noktasını oluşturan kur'anı zahiri bir biçimde okuma sonucu varılan yanlış düşüncelerden biri olan " allah semadadır" düşüncesidir, bu düşünceyi kabul etmeyen karşıt düşünceler isa asın bedeninin göğe yükseldiği iddiasını kabul ederek Allaha mekan biçen düşünceyi tasdik etmektedirler. Ali imran s 55. ayeti bize gerçekten isa as ın bedenen göğe çıktığı bilgisini veriyormu? bunu kur'an bütünlüğünde anlamak gerekmektedir. Çünkü kur'ana rağmen çıkarılan yanlış düşüncelerin ana kaynağı kur'anı parçacı mantıkla anlamaktır.
İİİBHHHH003.054] [DI] Fakat (inkarcılar) hile yaptılar. Allah da onları cezalandırdı. Allah, hile yapanların cezasını en iyi verendir.
Ayette geçen "seni kendime yükselteceğim" cümlesini zahiri olarakmı yoksa mecazi olarakmı anlamak gerekmektedir. Zahiri olarak anladığımız takdirde Allah cc nin semada bir mekanı var ve orata isa as ı kaldırmıştır. Bu düşünce "ehli hadis" söylemine ters bir söylem değildir zaten onlar için Allah cc semada bi mekana sahiptir. Ancak "ehli hadisin" bu söylemini küfür olarak addeden karşıt ehli sünnet düşüncesi isa as konusunda bu "ehli hadis" düşüncesine katılarak Allah cc ye mekana yerleştirmekte onlara ortak olmuşlardır. Kur'anda " ref " kelimesi Allah ile ilişikli olan ayetlerde hiç bir zaman hakiki anlamda kullanılmamıştır , bununla ilgili bir kaç örnek verebiliriz.
7.175-6Onlara, kendisine âyetlerimiz hakkında ilim nasib ettiğimiz kimsenin de kıssasını anlat: Evet, o adam bu ilme rağmen o âyetlerin çerçevesinden sıyrıldı, şeytan da onu peşine taktı, derken azgınlardan biri olup çıktı. Eğer dileseydik, onu o âyetler sayesinde yüksek bir mevkiye çıkarırdık(LEREFE'NAHU), lâkin o yere saplandı ve hevasının esiri oldu. Onun hali tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi haline bıraksan da yine dilini salar solur! İşte bu, tıpkı âyetlerimizi yalan sayan kimselerin misalidir. Sen olayı onlara anlat, olur ki düşünüp kendilerine çeki düzen verirler.
-----6.83 Bu, İbrahim'e, milletine karşı verdiğimiz hüccetimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz(NERFEU). Doğrusu Rabbin Hakim'dir, Bilen'dir.
-----12.76 Yusuf kardeşinin yükünden önce onlarınkini aramaya başladı; sonra kardeşinin yükünden su kabını çıkardı. İşte biz Yusuf'a böyle bir plan kullanmasını vahyettik. Çünkü hükümdarın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı, meğer ki Allah dileye. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz(NERFEU). Her ilim sahibinden üstün bir bilen bulunur.
-----2.253 İşte bu peygamberlerden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan Allah'ın kendilerine hitabettiği, derecelerle yükselttikleri(VE REFEA) vardır. Meryem oğlu İsa'ya belgeler verdik, onu Ruhul Kudüs'le destekledik. Allah dileseydi, belgeler kendilerine geldikten sonra, peygamberlerin ardından birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler, kimi inandı, kimi inkar etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi, lakin Allah istediğini yapar.
özellikle Bakara s. 253. ayeti "ref" kavramının Allah ile olan ilgisini anlamak için bize bir ışık tutmaktadır. Buradaki "ref" etme maddi olarak değil derecelerin yükseltilmesi anlamındadır. yusuf . 100 . ayetinde yusuf as ın anne ve babasını "tahtın üstüne refetmesi" ni yusuf as ın onlara verdiği değerin bir göstergesi olarak algılarsak Allah cc ninde isa as verdiği değerin bir göstergesi olarak algılanabilir. Tabiki bu değer yusuf as ın anne ve babasını tahta refetmesi gibi anlaşıldığı zaman mücessime düşüncesinede kapı açılmış olmaktadır. İsa asın cesed olarak ref edilmesi anlayışıda aynı şekilde mücessime düşüncesine kapı aralamaktır.
Bir başka yanlış düşüncede isa as ın canlı olarak göğe çekilme iddiasıdır. Bu iddiaya ise yine ali imran s. 55. ayetindeki " inni müteveffiyke" "seni vefat ettireceğim" cümlesinin hakiki anlamda ölüm anlamına gelmediği iddiasıdır . buna delil olarak zümer s. 42 "Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda düşünen kimseler için dersler vardır " ayetindeki " yeteveffa" ve "mevtiha" kelimesinin bir arada kullanılmasına dikkat çekerek buradaki " yeteveffa" klimesinin hakiki anlamda değil mecazi anlam olduğunu iler sürmektedirler. ancak bu kelimenin kur'anın diğer ayetlerinde geçen türevlerine baktığımızda durm öyle görünmemektedir. Tevbe s. 50. ayetinde aynı ibareyle geçen "yeteveffa" kelimesinin anlamı acaba burdada mecazmı kullanılmış?. Araf s. 37. ayetinde geçen "yeteveffakum" buradada mecazmı kullanılmış?.Nahl s. 70. ayeinde "yeteveffakum" acaba mecazmı kullanılmış ? bu örnekleri çoğaltabiliriz, ancak kur'anı rivayetlerin doğrultusunda anlamaya ayarlanmış kafaların bunları anlaması biraz zor olacaktır. Bu konu ile iligli maide s. 117. ayetini hatırlayalım.
"5.117Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin."
Yine aynı şekilde kur'anı rivayetler ışığında anlamaya ayarlı düşüncelerin iddialarından biride isa as ın kıyamete yakın yeryüzüne ineceği iddiasıdır. Bu iddialarınada zuhruf s. 61. ayet ve nisa s. 159. ayetlerine dayandırmaktadırlar. Zuhruf s. dayanarak ileri sürülen iddia bir cinayet sayılabilecek şekilde parantez içi tahrif yapılarak gerçekleştilmiştir.
" 43.61 Şüphesiz ki o (İsa), kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur." Bu ayete (onun yeryüzüne inişi) şeklinde bir parantez konularak ayetle iligli olmayan önkabul neticesinde oluşan düşünceler kur'ana onaylatılmaya çalışılmıştır. Yine aynı şekilde bu sefer "tefsirlerde sorun olan" zamirlerin mercii" konusu nisa 159. ayetindede karşımıza çıkarak isa as ın inişine ve diriliğine delil olarak sunulmaktadır. "4.159 Kitap ehlinden, ölmeden önce, İsa'ya inanmayacak yoktur. O, gerektiği gibi inanmadıklarından, kıyamet günü onların aleyhine şahit olur." Bu ayettede "ölümünden önce" cümlesini isa as a raci ederek isa as ın ölmediği çıkarımı yapılmaktadır. Halbuki kur'an bütünlüğü açısından daha uyugn olan " kitap ehlinden ölümünden önce" ifadesi daha uygun düşmektedir. Çünkü kendilerinin isa as a iman ettiğini iddia eden ehli kitabın bu imanlarının geçerli olmadığı maide suresi 116. ayetinde karşımıza çıkmaktadır. İsa as ın onların alyhinde ne şekilde bir şahidlikte bulunacağını ayet bize açıklamaktadır.
-----5.116 Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, «Beni ve anamı, Allah'tan başka iki tanrı bilin» diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, «Hâşâ! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin.
Yine aynı şekilde meryem suresi 33. deki " «Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır.»" ayetinden "diri olarak gönderileceğim gün şeklinde bir okuma yapılmaktadır. Bu şekilde okuma yapanlar aynı surenin 15. ayetinde yahya as için kullanılan "Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağı gün ona selam olsun!" ayetinden neden onunda yeryüzüne gönderileceği şeklinde bir okuma yapmamaktadırlar ? halbuki ibarelerde bir farklılık yoktur.
KURANDA BİZLERE ANLATILAN İSA AS KISSASINDA GÖREMEDİĞİMİZ, ANCAK KUR'ANI RİVAYETLER IŞIĞINDA ANLAMAYA AYARLI KAFALAR TARAFINDAN OLUŞTURULAN HIRİSTİYAN MİTOLOJİSİ KAYNAKLI RİVAYETLERİN İSLAM KÜLTÜRÜNE SOKULMASI SONUCUNDA , İSA AS ÖLMEYİP GÖĞE ÇEKİLMİŞ VE KIYAMETE YAKIN BİR ZAMANDA YERYÜZÜNE DÖNECEKTİR. ANCAK BU DÜŞÜNCELER KUR'ANDAN ONAYA ALMAMAKTADIR. KUR'ANDAN ÖĞRENDİĞİMİZ GİBİ İSA AS A KURULAN ÖLÜM TUZAĞINI ALLAH ONLARIN BAŞINA GEÇİRMİŞ VE İSA AS ÖLMEMİŞTİR. ONUN GÖĞE YÜKSELTİLMESİ DÜŞÜNCESİ ALLAHA SEMADA MEKAN BİÇEN BİR DÜŞÜNCENİN ESERİ OLUP , "ALLAH SEMADADIR" SÖYLEMİNE KARŞI ÇIKAN FIRKALAR TARAFINDAN BU TEZİN KABUL EDİLMESİ TAM BİR TENAKUZDUR. KUR'ANDAN ÖĞRENDİĞİMİZ KADARIYLA İSA AS BEDENEN ÖLMÜŞ VE YERYÜZÜNDE BİR YERDE HER ÖLEN GİBİ MERYEM 33 . AYETİNDE GÖRÜLDÜĞÜ ÜZERE YENİDEN DİRİLMEK ÜZERE BEKLEMEKTEDİR. GÖKYÜZÜNDE BİR YERDE KIYAMETE YAKIN GELECEĞİNE DAİR KUR'ANDA HİÇ BİR ŞEKİLDE BİZLERE BİLGİ VERİLMEMEKTEDİR. EHLİ SÜNNET DÜŞÜNCESİ ADI ALTINDA " İSA AS NUZULU HAKTIR BUNA İNANMAYAN KAFİRDİR" SÖZLERİ İLE KARŞI DÜŞÜNCEYE KARŞI ÇIKANLAR KUR'ANIN BU BİLGİSİNE AYKIRI DÜŞÜNCELERİNİN SONUCU OLARAK KENDİ DURUMLARININ NE OLDUĞUNA KENDİLERİ KARAR VERMELERİ GEREKMEKTEDİR.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR .
Meryem Oğlu İsa a.s Kıssası 1 (Doğumu)
Meryem oğlu isa ın kıssası kur'anda nuzul öncesi kültürel arkaplanının bilinip o şekilde okunup ve anaşılması gereken bir konudur. Kur'anda nuzül öncesi arkaplan bilinmeden veya gözönüne alınmadan anlaşılmaya çalışılan kavramlardan olan "şefaat " ve " cin " kavramlarının nuzül öncesi arkaplanını yine kur'andan öğrenip , kur'anın bu kavramlar hakkında ne dediğini daha önce bu kavramları ele alıp incelemeye çalışmıştık. Bu yazımızda meryem oğlu isa as kıssasını kur'an çerçevesinden çıkmadan ele almaya gayret edeceğiz.
Öncelikle nuzül öncesi kültürel arkaplan bilgisi olarak kısaca , HIRİSTİYANLARIN İSA (AS) I İLAH OLARAK KABULLLERİNİ RED ETME SADEDİNDE ONUN ALLAHIN BİR KULU VE RESULU OLDUĞUNU HATIRLATMAKTIR. İnen ayetleri bu bağlamda okuyup anlamak gerekirken bazı konularda düşülen yanlışlardan " parmak ayı gösterirken aya değil parmağa bakmak" deyimi misali alakasız çıkarımlar yapılıp bu çıkarımlar üzerinden akide konuları oluşturulmuş ve bunlara inanmayanlar " kafir" olarak ilan edilme cüreti dahi gösterilmiştir. Kıssa ile ilgili ayetler geldiğinde ele alacağımız üzere oluşturulan çakma akide konularından biride "isa as ın göğe yükselmesi ve kıyamete yakın bir zamanda yeryüzüne inerek haçı kırmak, domuzu öldürmek gibi sembolize edilen hıristiyan inancını yok edeceği " düşüncesidir . Meryem oğlu isa as kıssasına öncelikle annesi olan meryem ile başlayalım. Ali imran suresi 33. ile 37. ayetleri arası meryemin doğumu şu şekilde anlatılmaktadır.
33- Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti;
34- Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah işitendir, bilendir.
35- Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.
36- Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım."
37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.
Ayetlerden anlaşıldığı üzere meryemin muvahhid bir aile içinde dünyaya gelmiş , Allahın resulu zekeriyya as tarafından eğitilmiştir. İsa as ın doğum haberi yine ali imran suresi 42. ve 49. ayetlerinde şu şekilde bildirilmektedir.
42- Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti.
43- "Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et."
44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.
45- Hani melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır."
46- "Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir."
47- "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir."
48- "Ona Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek."
49- İsrailoğulları’na elçi kılacak. (O, İsrailoğulları’na şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır."
Ayetlerde isa as doğmadan önce meryeme onun dünyaya gelmesini müjdelemektedirler. Ve bu müjde karşısında meryem şaşkınlığının dile getirerek bunun olması için gereken "beşer ile bir münasebet" inin olmadığını söylüor. Meryem suresinde bu doğum anı ve doğum sonrası olaylar daha teferruatlı bir şekilde bizlere anlatılmaktadır. 16. ve 36. ayetler meali şu şekildedir.
16- Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.
17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.
18- Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."
19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."
20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.
21- "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.
22- Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
23- Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim."
24- Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır."
25- Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin."
26- Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan Allah)' a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım."
27- Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın."
28- "Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi."
29- Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?"
30- (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana kitabı verdi ve beni peygamber kıldı."
31- "Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti."
32- "Anneme itati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı."
33- "Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de."
34- İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri "Hak Söz".
35- Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O Yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: "Ol" der, o da hemen oluverir.
36- Gerçek şu ki, Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur.
16. ayetteki meryemin " doğu tarafına çekilmesi" tabiri muhtemelen meryeme kefil olan zekeriyya as ve oğlu yahya as ın hayatta olmamaları ve uyarıcıdan yoksun kalan toplumun şirk düşüncelerinin azması ve bu durum karşısında meryemin o toplumdan kendini tecrid etmesidir. Bu şirk toplumundan ayrılma konusunu ashabı kehf kıssasındada görmekteyiz. Şirk düşüncesinin hakim olduğu toplumdan kendilerini soyutlayan birkaç muvahhid genç mağaraya sığınarak o toplumun kendilerini şirke sürüklemelerine bir nevi engel olmuşlardır.
17. ayette "ruh" olarak tabir edilen varlığın , meryeme "düzgün bir beşer" kılığında görülmesi vu bunun karşısında meryemin korkusu ve ona verdiği karşılığı yusuf as ın kıssası ile beraber düşüncek olursak karşımıza çıkacak ibretli durum şudur. Yusuf as evlat edinen vezirin karısı yusuf as ın çekiciliği karşısında nefsine hakim olamayarak ona saldırır ancak bu saldırı karşısında yusuf as bunun bir imthan olduğunun anlayarak kadının isteğini geri çevirir ve imtihanı kazanır ancak kadın bu imtihanı kaybeder. Aynı şekilde meryemin karşısına "düzgün bir beşer" kığında çıkan varlığa karşı meryemin cevabı önemlidir "senden rahmana sığınırım" cevabı onun iffetinin bir göstergesidir. Bu durumu enbiya ve tahrim suresindeki iki ayet şöyle teyid eder.
21.91 Mahrem yerini koruyan Meryem'e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, alemler için bir ayet kılmıştık.
066.12 Mahrem yerini korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Ona ruhumuzdan üflemiştik; Rabbinin sözlerini ve kitablarını tasdik etmişti; o, Bize gönülden itaat edenlerdendi.
Devam eden ayetlerde isanın doğumu ve annesinin onu kavmine getirişi ve kavminin meryeme karşı olan tepkisi , bu tepkiye karşı meryemin cevap vermeyerek ali imran s. 46. ayetinde isa as doğmadan önce meryeme verien "o beşikte ikende konuşacaktır" müjdesi mucibince isa as ın o kavme olan cevabını görmekteyiz. Kıssalardan hisse alma gereği olarak burada meryeme kavminin zina isnadı karşısında susması bazı konularda insanın haklı dahi olsa susarak cevap vermesi onun cedele girerek kendi haklılığını isbat etme çalışmasından daha olumlu sonuçlar doğuracağını görebiliriz.
İsa as kıssasında önemli bir husus isa as ın babasız olarak dünyaya gelmesidir. Bu durumu hem ali imran suresinde hemde meryem suresinde meryemin "bana bir beşer dokunmamışken nasıl çocuğum olabilir" şeklindeki sorusundan ve ali imran s 59 . ayetinde " ŞÜPHESİZ ALLAH KATINDA İSANIN DURUMU ADEMİN DURUMU GİBİDİR. ONU TOPRAKTAN YARATTI SONRA ONA OL DEDİ ODA OLUVERDİ" mealindeki ayettede görmekteyiz.
Kafasını determinist öğretiye şartlayarak kuranı anlamaya çalışan bazı kimseler isa as ın babasız dünyaya gelmesinin imkansız olduğunu öne sürme cüretini göstermektedirler. Yine aynı şekilde kafaları determinist öğretiye şartlanarak isa as ın beşikte iken konuşma meselesini ayetlerin metni üzerinde üzerinde değiştirme yapmak cüretine kadar varan densizlik gösteren "tahriful kuran" düşüncesi sahipleri meryem suresindeki , isanın doğumunu müteakip annesinin kucağında iken meryemin kavminin ona sorduğu soruya isanın cevap vermesini nasıl izah edebilirler ? yoksa isa zaman içinde konuşacak bir çocukmu oluverdi acaba? Maksadımız bu gibi yanlış düşünceleri oratay döküp yanlışlarla uğraşmak olmadığı için kıssanın isa as ın kavmi ile olan tevhid mücadelesi ve o mücadelede başına gelen olaylar ve islam düşüncesinde bu olayların bıraktığı etki üzerinde durmak istiyoruz. Bunuda inş yazımızın ikinci bölümünde durarak inceleyeceğiz.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Öncelikle nuzül öncesi kültürel arkaplan bilgisi olarak kısaca , HIRİSTİYANLARIN İSA (AS) I İLAH OLARAK KABULLLERİNİ RED ETME SADEDİNDE ONUN ALLAHIN BİR KULU VE RESULU OLDUĞUNU HATIRLATMAKTIR. İnen ayetleri bu bağlamda okuyup anlamak gerekirken bazı konularda düşülen yanlışlardan " parmak ayı gösterirken aya değil parmağa bakmak" deyimi misali alakasız çıkarımlar yapılıp bu çıkarımlar üzerinden akide konuları oluşturulmuş ve bunlara inanmayanlar " kafir" olarak ilan edilme cüreti dahi gösterilmiştir. Kıssa ile ilgili ayetler geldiğinde ele alacağımız üzere oluşturulan çakma akide konularından biride "isa as ın göğe yükselmesi ve kıyamete yakın bir zamanda yeryüzüne inerek haçı kırmak, domuzu öldürmek gibi sembolize edilen hıristiyan inancını yok edeceği " düşüncesidir . Meryem oğlu isa as kıssasına öncelikle annesi olan meryem ile başlayalım. Ali imran suresi 33. ile 37. ayetleri arası meryemin doğumu şu şekilde anlatılmaktadır.
33- Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti;
34- Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah işitendir, bilendir.
35- Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.
36- Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım."
37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.
Ayetlerden anlaşıldığı üzere meryemin muvahhid bir aile içinde dünyaya gelmiş , Allahın resulu zekeriyya as tarafından eğitilmiştir. İsa as ın doğum haberi yine ali imran suresi 42. ve 49. ayetlerinde şu şekilde bildirilmektedir.
42- Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti.
43- "Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et."
44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.
45- Hani melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır."
46- "Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir."
47- "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir."
48- "Ona Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek."
49- İsrailoğulları’na elçi kılacak. (O, İsrailoğulları’na şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır."
Ayetlerde isa as doğmadan önce meryeme onun dünyaya gelmesini müjdelemektedirler. Ve bu müjde karşısında meryem şaşkınlığının dile getirerek bunun olması için gereken "beşer ile bir münasebet" inin olmadığını söylüor. Meryem suresinde bu doğum anı ve doğum sonrası olaylar daha teferruatlı bir şekilde bizlere anlatılmaktadır. 16. ve 36. ayetler meali şu şekildedir.
16- Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.
17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.
18- Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."
19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."
20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.
21- "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.
22- Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
23- Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim."
24- Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır."
25- Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin."
26- Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan Allah)' a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım."
27- Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın."
28- "Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi."
29- Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?"
30- (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana kitabı verdi ve beni peygamber kıldı."
31- "Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti."
32- "Anneme itati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı."
33- "Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de."
34- İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri "Hak Söz".
35- Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O Yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: "Ol" der, o da hemen oluverir.
36- Gerçek şu ki, Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur.
16. ayetteki meryemin " doğu tarafına çekilmesi" tabiri muhtemelen meryeme kefil olan zekeriyya as ve oğlu yahya as ın hayatta olmamaları ve uyarıcıdan yoksun kalan toplumun şirk düşüncelerinin azması ve bu durum karşısında meryemin o toplumdan kendini tecrid etmesidir. Bu şirk toplumundan ayrılma konusunu ashabı kehf kıssasındada görmekteyiz. Şirk düşüncesinin hakim olduğu toplumdan kendilerini soyutlayan birkaç muvahhid genç mağaraya sığınarak o toplumun kendilerini şirke sürüklemelerine bir nevi engel olmuşlardır.
17. ayette "ruh" olarak tabir edilen varlığın , meryeme "düzgün bir beşer" kılığında görülmesi vu bunun karşısında meryemin korkusu ve ona verdiği karşılığı yusuf as ın kıssası ile beraber düşüncek olursak karşımıza çıkacak ibretli durum şudur. Yusuf as evlat edinen vezirin karısı yusuf as ın çekiciliği karşısında nefsine hakim olamayarak ona saldırır ancak bu saldırı karşısında yusuf as bunun bir imthan olduğunun anlayarak kadının isteğini geri çevirir ve imtihanı kazanır ancak kadın bu imtihanı kaybeder. Aynı şekilde meryemin karşısına "düzgün bir beşer" kığında çıkan varlığa karşı meryemin cevabı önemlidir "senden rahmana sığınırım" cevabı onun iffetinin bir göstergesidir. Bu durumu enbiya ve tahrim suresindeki iki ayet şöyle teyid eder.
21.91 Mahrem yerini koruyan Meryem'e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, alemler için bir ayet kılmıştık.
066.12 Mahrem yerini korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Ona ruhumuzdan üflemiştik; Rabbinin sözlerini ve kitablarını tasdik etmişti; o, Bize gönülden itaat edenlerdendi.
Devam eden ayetlerde isanın doğumu ve annesinin onu kavmine getirişi ve kavminin meryeme karşı olan tepkisi , bu tepkiye karşı meryemin cevap vermeyerek ali imran s. 46. ayetinde isa as doğmadan önce meryeme verien "o beşikte ikende konuşacaktır" müjdesi mucibince isa as ın o kavme olan cevabını görmekteyiz. Kıssalardan hisse alma gereği olarak burada meryeme kavminin zina isnadı karşısında susması bazı konularda insanın haklı dahi olsa susarak cevap vermesi onun cedele girerek kendi haklılığını isbat etme çalışmasından daha olumlu sonuçlar doğuracağını görebiliriz.
İsa as kıssasında önemli bir husus isa as ın babasız olarak dünyaya gelmesidir. Bu durumu hem ali imran suresinde hemde meryem suresinde meryemin "bana bir beşer dokunmamışken nasıl çocuğum olabilir" şeklindeki sorusundan ve ali imran s 59 . ayetinde " ŞÜPHESİZ ALLAH KATINDA İSANIN DURUMU ADEMİN DURUMU GİBİDİR. ONU TOPRAKTAN YARATTI SONRA ONA OL DEDİ ODA OLUVERDİ" mealindeki ayettede görmekteyiz.
Kafasını determinist öğretiye şartlayarak kuranı anlamaya çalışan bazı kimseler isa as ın babasız dünyaya gelmesinin imkansız olduğunu öne sürme cüretini göstermektedirler. Yine aynı şekilde kafaları determinist öğretiye şartlanarak isa as ın beşikte iken konuşma meselesini ayetlerin metni üzerinde üzerinde değiştirme yapmak cüretine kadar varan densizlik gösteren "tahriful kuran" düşüncesi sahipleri meryem suresindeki , isanın doğumunu müteakip annesinin kucağında iken meryemin kavminin ona sorduğu soruya isanın cevap vermesini nasıl izah edebilirler ? yoksa isa zaman içinde konuşacak bir çocukmu oluverdi acaba? Maksadımız bu gibi yanlış düşünceleri oratay döküp yanlışlarla uğraşmak olmadığı için kıssanın isa as ın kavmi ile olan tevhid mücadelesi ve o mücadelede başına gelen olaylar ve islam düşüncesinde bu olayların bıraktığı etki üzerinde durmak istiyoruz. Bunuda inş yazımızın ikinci bölümünde durarak inceleyeceğiz.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)