[061.001] Göklerde ve yerde bulunanların hepsi Allah'ı tesbih etmiştir. O üstündür, hikmet sahibidir.
Sure 57 ve 59. surelerdeki başlangıç ayetiyle başlamakta olup, ortak özelliği "sebbeha" kelimesi ile ifade edilen yerde ve gökte ne varsa yani, Allah cc nin haricinde ne varsa onu tesbih ettiği haberi verilmektedir , bu kelime üzerinde biraz tefekür edelim inş.
Sebbeha, se-be-ha kelimesinden türemiş bir kelime olup sözlükte "su veya havada süratle geçip gitmek" anlamında kullanılan bir kelimedir. Varlıkların yüzmesi demek, bütün varlıkların kendileri için konulmuş olan bir hareket ölçüsü içinde olması demek olup, bunun dışına çıkmaları diye bir durumun sözkonusu olmadığıdır. Kur'anda bir çok ayette geçen bu kelimenin türevleri ile ilgili olarak verilmek istenen mesaj hakkında şunları söyleyebiliriz.
Bu surenin veya diğer surelerin ilk ayetlerinin " yerde ve gökte ne varsa Allahı tesbih eder" şeklinde başlaması, yegane ilahımız ve rabbımız olan Allah cc nin gücünün ve azametinin bir hatırlatması ve bizlerinde bu şekil onu tesbih etmemiz gerektiği, eğer onu gereği gibi tesbih etmez isek onun bizim tesbihimize ihtiyacı olmadığı ve ihtiyaç sahibi olanın bizler olduğudur. Bu konu ile ilgili olarak bir kaç ayet meali vererek 1. ayetin mesajının kur'an ayetleri ile anlatılmasını görelim.
[055.005-8] Güneş ve Ay hesap iledir;Bitki ve ağaç (O'na) secde etmektedirler. Göğü bu âhenkle O yükseltti ve bu mîzânı koydu ki siz de ders alıp ölçü dışına taşmayasınız.
[024.041] Göklerde ve yerde olan kimselerin, sıra sıra uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiğini görmez misin? Her biri kendi salatını ve tesbihini bilir. Allah, onların yaptıklarını bilendir.
[017.044] Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O'nu tesbih eder; O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. Doğrusu O Halim olandır, Bağışlayan'dır.
Güneş,ay,bitki,ağaç ve kuşların tesbihi onlar için konulmuş olan ölçünün dışına taşmamaları misalen , güneş " binlerce yıldır aynı yerden doğup batıyorum biraz değişiklik olsun" veya kuşlar " ömrümüz havada'mı geçecek biraz yerde hayat sürelim" gibi bir değişikliğe gitmelerinin mümkün olmadığı her şeyin üzerinde yegane hakim olanın kendisi olduğunu bizlere hatırlatarak, bizlerinde onlar gibi emre itaat ederek tesbih dairesinin dışına çıkmamamız hatırlatılmaktadır.
[004.170] Ey İnsanlar! Peygamber Rabbiniz'den size gerçekle geldi, inanın, bu sizin hayrınızadır. İnkar ederseniz, bilin ki, göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Allah bilendir. Hakim'dir.
[014.008] Musa: «Siz ve yeryüzünde olanlar, hepiniz nankörlük etseniz, Allah yine de müstağni ve övülmeğe layık olandır» demişti.
[039.007] Eğer inkâr ederseniz, şüphesiz Allah, size muhtaç değildir. Bununla beraber O, kullarının küfrüne razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizden bunu kabul eder. Hiçbir günahkâr diğerinin günahını çekmez. Nihayet hepinizin dönüp gidişi, Rabbinizedir. Yaptıklarınızı O size haber verir. Çünkü O, kalplerde olan herşeyi hakkıyla bilendir.
Örnek olarak vermiş olduğumuz ayet meallerinde, Allah cc nin müstağni olduğu ve fakir olanın bizler olduğu hatırlatılarak bizim ona ihtiyaç duyduğumuz , eğer onu inkar edersek ona bir zarar veremeyeceğimiz aksine zarar gören bizler olacağı beyan edilmektedir.
[061.002] Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?
[061.003] Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük öfke ile karşılanır.
[061.004] Doğrusu Allah, kendi uğrunda, kenetlenmiş bir duvar gibi, saf halinde çarpışanları sever.
2-3-4. ayetleri bir bütünlük içinde okuduğumuzda , Allah katında büyük öfkeye sebeb olan söz veripte yapmadığımız şeyin ne olduğu görülmektedir. Kur'anı doğru olarak anlamak için, ayetlerin nuzül dönemi içinde hitap ettiği topluma olan mesajını , sonra o mesajın sonraki gelenler için bağlayıcılığı üzerinde düşünmek gerekmektedir.
Surenin medine'de nazil olduğu hatırlanacak olursa,medine'de inen ayetlerin karakteristik özelliğinin ehli kitap ve münafıkların müslümanlara karşı olan tutumları ile ilgili olan ayetler büyük bir yekun tutmaktadır. Kur'anın bir çok ayeti, iman iddiasında bulunanların bu imanlarını sadece sözle değil mal ve can ile ortaya koymalarını gerektiğini hatırlatmaktadır.
[029.002-3] Yoksa, insanlar; inandık demeleriyle bırakılıvereceklerini ve kendilerinin denenmeyeceklerini mi sandılar.Andolsun ki; Biz, onlardan öncekileri de denedik. Allah; elbette doğruları bilir ve elbette yalancıları da bilir.
[009.016] Allah, içinizden cihat edenleri; Allah'tan, peygamberinden ve inananlardan başka sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan sizi kendi halinize bırakacak mı zannediyorsunuz? Allah işlediklerinizden haberdardır.
[033.023] İnananlardan, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir.
[002.155] Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.
[047.031] And olsun ki sizi, içinizden cihada çıkanları ve sabredenleri meydana çıkarana ve haberlerinizi açıklayana kadar deneyeceğiz.
Bu ve benzeri ayetler, iman iddiasında bulunanların imanlarının ne derece samimi olduğunun ortaya çıkarılması amacıyla denemeye tabi tutulacaklarını haber vermekte olup saff s. 2-3-4. ayetleri bu arka plan dahilinde okumak gerekmektedir. Bilindiği üzere medinede müslüman olan bir kişi biat dediğimiz bir söz vermekte olup bu biat ile kendilerini bağlamaktadırlar.
[048.010] Herhalde sana bey'at edenler ancak Allah'a bey'at etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.
[048.018] Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.
[060.012] Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, başkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnadda bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana beyat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et; onlara Allah'tan bağışlanma dile; doğrusu Allah, bağışlayandır, acıyandır.
Ayet meallerinden anlaşılacağı üzere medinede alınan bu biat kişiyi bağlayan ve bozulması neticesinde kişinin zararına olacak durumlara yol açan bir anlaşmadır. Şimdi saff s. 2-3-4 ayetlerini bu örnek ayet mealleri çerçevesinde tefekkür etmeye çalışalım.
Medine'de müslüman olduğunu iddia eden ve kendini biat ile bağlayanların bu sözlerine sadık kalmaları gerektiği hatırlatılmakta olup,biatın bozulması neticesinin Allah katında büyük bir gazaba neden olacağı hatırlatılmaktadır. Acaba böyle bir hatırlatmaya sebeb olan olay ne olabilir? dersek bunu yine kur'an bütünlüğünü gözeterek yaptığımız bir okumada öğrenmemiz mümkündür.
[047.020] İman edenler: «Bir sure indirilseydi?» diyorlar. Ancak kesin hükümlü bir sure indirilip onda savaş anılınca kalplerinde bir hastalık bulunanların tıpkı ölüm baygınlığında olan kimsenin bakışı misali sana baktıklarını görürsün. O da onlara pek yakındır.
[002.216] Savaş, hoşunuza gitmediği halde size farz kılındı. İhtimal ki hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinizedir ve ihtimal ki sevdiğiniz bir şey sizin kötülüğünüzedir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.
[004.077] Kendilerine, «Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı verin» denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve «Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?» derler. Onlara de ki: «Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez.»
Her ne kadar müslüman olduğunu iddia eden bir kısım insan bu sözünü özellikle can ve mal ile denemeye tabi tutulduğunda unutur ve ölüm korkusu kişiyi verdiği sözden caymaya teşvik edebilir. Bu arka plan ayetler kur'anın medinede inen ayetlerinde çok görülmekte olup verilen sözün çocuk oyuncağı olmadığı, istediği zaman dönebilmek gibi bir seçenekleri olmadığı, iddia sahibinin bu iddiasını ispatlamak gibi bir zorunluluğunun olduğu ayetlerde hatırlatılmaktadır.
Bu ayetlerden bizlere düşen mesaja gelince; yaşadığımız hayatın herhangi bir anında bizler eğer iman iddasında bulunuyor isek ve bu imanın can ve mal ile ispatlanması gerekiyorsa hiç tereddüt etmeden bu görevi yerine getirmemiz gerekmekte olup yan çizmek gibi bir lüksümüzün asla olmadığı bizlerede hatırlatılmakta olup, bu şekil bir yan çizmenin gazaba neden olacağı bizlerede hatırlatılmaktadır.
[061.005] Ve bir vakit ki, Mûsa kavmine dedi ki: «Ey kavmim! Ne için bana eziyet veriyorsunuz? Ve halbuki, benim sizin için bir Allah resûIü olduğumu şüphe yok ki, bilirsiniz.» Vaktâ ki, onlar (Hak'tan) döndüler. Allah Teâlâ da, onların kalplerini döndürdü ve Allah fâsıklar olan kavme hidâyet etmez.
Saff s. 5. ayetinde , Musa as kavmi olan israiloğulları'nın ona eziyet ettiği hatırlatılmaktadır, böyle bir hatırlatmaya acaba neden gerek duyuldu dersek, önceki 2-3-4. ayetler ile bir bağı olduğu görülecektir ve yine özellikle münafıklar olarak toplumda yerini bulan insanların müslümanlara ve Muhammed as a karşı olan tutumları hatırlanacak olursa ve bu münafıkların genelde yahudilerden olduğu hatırlanacak olursa ayeti anlamak kolaylaşacaktır.
İsrailoğullarının Musa as a olan eziyetleri onun kıssasının anlatıldığı ayetlerde hatırlanacaktır. Kendilerine soykırım uygulayan firavun zulmunden kurtarılıp denizin öte yakasına geçer geçmez puta tapan bir kavim görüp aynı puttan Musa as dan istemişler, tura 40 günlüğüne çıktığı zaman samiri onların bu isteklerini yerine getirmiş , Allah cc nin onlara ikram ettiği yiyeceklerden bıkarak daha değişik şeyler istemişler ve Musa as ı onlara ihtiyacı olduğu anda "sen ve rabbin gidin savaşın" diyerek onu yalnız bırakmışlardır. İsrailoğullarının bu tür ve diğer eziyetleri kur'an ayetlerinde teferruatlı bir biçimde anlatılarak bizlerinde o tür bir eziyet verme girişiminden uzak durmamız öğütlenmiştir.
[033.048] İnkarcılara, ikiyüzlülere itaat etme; eziyetlerine aldırma; Allah'a güven, güvenilecek olarak Allah yeter.
[033.057] Şüphesiz ki Allah'a ve Resulü'ne eziyet verenlere Allah hem dünyada, hem ahirette lânet etmiştir. Onlara aşağılayıcı bir azab hazırlamıştır.
[033.069] Ey iman edenler, sizler o Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın! Eziyet ettiler de Allah onu onların dediklerinden temize çıkardı. O, Allah katında yüzlü (itibar sahibi) idi.
[009.061] Onlardan kimileri de; o, her şeye kulak kesiliyor, diyerek peygambere eziyyet ederler. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a inanır, mü'minlere inanır. Ve aranızda iman etmiş olanlara rahmettir. Allah'ın Rasulüne eziyyet verenler için elem verici bir azab vardır.
[006.034] Andolsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi.
[003.186] Çaresiz, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve kesinlikle gerek sizden önce kitap verilenlerden ve gerekse Allah'a ortak koşanlardan bir çok incitici sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'tan korkarsanız işte bu, azmedilmesi gereken şerefli işlerdendir.
Yukarda meallerini verdiğimiz ayetlere bakacak olursak, kitap ehlinin Musa as a yaptığı aynı eziyeti müslümanlara ve elçiye taptıkları ve bu eziyetlere katlanmaları gerektiğine olan emirler görülmektedir.
[061.006] Meryem oğlu İsa: «Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat'ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim» demişti. Ama o elçi, kendilerine belgelerle geldiği zaman: «Bu, apaçık bir sihirdir» demişlerdi.
Saff s. 6. ayetindede 5. ayetin devamı olarak israiloğullarına gönderilmiş olan İsa as ın kavmi ile olan mücadelesinden bir kesit görmekteyiz. İsa as kendisini tanıtırken özellikle "tevrat'ı doğrulayan" şeklindeki tanıtımının aynısı Muhammed as ın da tanıtılırken kullanıldığı bir söz olması dikkat çekicidir. Muhatap kavmin tevrat ve Musa as ı elçi olarak kabul etmesi , Musa as dan sonra gelen elçilerin kendilerinin aynı kaynaktan beslnediğine dair olan delillleri olarak görülmektedir. İsa as ın kendinden sonra gelecek olan elçinin adının " Ahmed" olarak söylemesi ile Muhammed as ismi arasında fark olması bizleri şaşırtmamalıdır.
"İsm" kelimesi sözlükte "kendisi aracılığıyla bir aslın , temelin,zatının , özünün bilindiği şey" anlamında bir kelime olup bu anlama göre "ahmed" ismi demek onun Allah cc ye başkasından daha fazla hamd etme gibi bir özelliğinin olduğunun veya kendisindeki güzellikler nedeni ile başkalarından daha fazla övülen anlamında olup " Muhammed" kelimesi ise övülen anlamında bir kelimedir.
İsa as belgelerle israiloğullarına geldiği zaman yalanlanma şeklinde bir karşılık görmesi ondan önce gelen ve ondan sonra gelen Muhammed as ın da gördüğü karşılıklar olarak anlatılmakta bu tür bir çok ayet mevcuttur.
[061.007] İslama davet edilirken Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim de kim olabillr? Allah da zalimler topluluğunu muvaffak etmez.
[061.008] Onlar ağızlarıyla Allah'ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.
İsa as ın çağrısına karşılıkolarak icabet edilmesi gerektiği yerde "bu apaçık bir sihirdir" şeklinde karşılık verilmesi, Muhammed as ın çağrısı içinde geçerli olduğu onun muhataplarınında onun çağrısına aynı karşılığı verdikleri bilinmektedir. Saff 7. ayeti islama çağrılırken bu çağrıyı red eden kimsenin zalim olduğunu , 8. ayet ise kafirler ne kadar red etseler onların bu redleri Allah cc nin nurunu tamamlamasına engel olmayacağı bildirilmektedir.
[061.009] O Allahdır ki Resulünü hidayet ve hak dini ile gönderdi, onu her dinin üstüne çıkarmak için, isterse müşrikler hoşlanmasınlar
Saff s. 9. ayeti ise Allah cc nin elçilerin gönderme amacını anlatmaktadır. "Hüda" kelimesi sözlükte , " bir kimseye nazik bir şekilde yol göstermek, kalvuzluk etmek,ya da doğru yolu yönü istikameti tutmasına ya da takip etmesine vesile olmak" anlamında bir kelimedir. Bu kelime kur'an öncesi çölde yolunı kaybedene yol göstermek gibi bir anlam içermesine rağmen kur'anın nazil olması ile birlikte anlam genişlmesine uğramış ve ıstılahi bir anlamda kur'anda bir çok ayette kullanılarak Allah cc nin göndermiş olduğu kitab ve elçilerin, "hüda" olduğu yani yolunu kaybedenlere klavuz olduğu hatırlatılmaktadır.
Ayett
[061.010] Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?
[061.011] Allah'a ve Resulüne iman edip mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız; eğer bilirseniz bu sizin için çok hayırlıdır.
[061.012] Günahlarınızı bağışlar ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerinde hoş hoş meskenlere koyar. İşte büyük kurtuluş odur.
[061.013] Bundan başka, sevdiğiniz bir şey daha: Allah katından bir yardım ve yakın bir zafer vardır. İnananlara müjde ver.
Bu ayetlerde , Allah cc katından bir yardımın , günahların bağışlanmasının, adn cennetlerine girmenin yolu gösterilmekte ve bu yol "ticaret" terimi ile mesellendirilmektedir. Ticaret insanlık tarihinin bilinen bir işlemi olup bu işlemde karşılık yapılan alış veriş sonucunda kazanç meydana gelmektedir. Bu kazanç şekli insanları celbettiği için diğer bir çok ayette karşımıza çıktığı üzere sermaye olarak mal ve can ortaya konulacak yani satılacak ve bu can ve mal karşılığında cennet verilecektir. İnsanların ticaret yapmaktaki esas amacı kar olduğuna göre ve şekil bir alışverişin karlı bir durum olduğu rabbimiz tarafından bizlere başka ayetlerde'de bildirilmiştir.Yine ticaret terimi üzerinden insanların zarar etmeleri de ayetler üzerinden bizlere anlatılmaktadır.
[035.029] O Allah'ın kitabını okuyup ardınca gidenler, namazı kılıp kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden gizli ve açık vermekte olanlar, herhalde hiç batma ihtimali olmayan bir ticaret umarlar.
[009.111] Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını Tevrat, İncil ve Kuran'da söz verilmiş bir hak olarak cennete karşılık satın almıştır. Verdiği sözü Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alışverişe sevinin; bu büyük başarıdır.
[002.016] Onlar (o münafıklar) o kimselerdir ki, hidâyet mukabilinde dalâleti satın almışlardır. Onların bu ticaretleri bir kazanç temin etmemiştir. Ve onlar hidâyete ermiş kimseler değildir.
[061.014] Ey iman edenler, Allah yardımcıları olun! Nitekim Meryem oğlu İsa havarilere: «Allah yolunda benim yardımcılarım kimdir?» dedi. Havarileri: «Biz Allah (yolunun) yardımcılarıyız.» dediler Bunun üzerine İsrail oğullarından bir grup iman etti, bir grup inkar etti. Biz de iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik o suretle onlar üstün gelip yüze çıktılar.
Saff s. son ayetinde yine İsa as ın havarilerinden örnek verilerek onların üzerinden iman edenlerin desteklendiği haberi verilerek destek sözünün boş bir söz olmadığı hatırlatılmaktadır. İsa as a iman eden bu havariler ile ilgili ayetler başka surelerde'de geçmektedir.
[003.052-53] İsa onların inkarlarını hissedince: «Allah uğrunda yardımcılarım kimlerdir?» dedi. Havariler şöyle dediler: «Biz Allah'ın yardımcılarıyız, Allah'a inandık, O'na teslim olduğumuza şahid ol».«Rabbimiz! İndirdiğine inandık, Peygambere uyduk; bizi sahid olanlarla beraber yaz».
[005.111] Hani Ben Havarilere: Bana ve peygamberime iman edin, diye vahyetmiştim de; inandık, şahid ol ki biz, müslümanlarız, demişlerdi.
Ayetin son cümlesindeki Allah cc nin vaadi olan "iman edenlerin düşmanlarına karşı desteklenmesi ve onların galip gelmesi" şeklindeki yardım Allah cc nin bir sünneti olup bu sünnetin nasıl tecelli ettiği bir çok ayette canlı örnekleri ile bizlere gösterilmiştir. Yardımı hak etmek için hiç bir mü'min yan gelip yatmamış aksine güçlerinin son haddine kadar çabalayıp bu yardıma hak kazanmışlardır. Allah cc nin sünneti olarak gerçekleşen mü'minlere yardım vaadi kıyamete kadar geçerli olup ancak bu yardımı hak etmek için gerekli gayretin gösterilmemesi yüzünden bugün bizler baskı ve zulum altında inlemekteyiz ve sadece sözlü dua ile bu yardımın gerçekleşeceğini zannetmekteyiz. Kur'anın hiç bir ayetinde Allah cc nin yardım vaadinin sadece sözlü dua ile gerçekleştiğine dair bir ayet görmemekteyiz aksine bu yardımın takatlarının son haddine kadar gayret eden mü'minlere yapıldığını görmekteyiz.
[002.214] Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla beraber müminler: «Allah'ın yardımı ne zaman?» diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı; iyi bilin ki Allah'ın yardımı şüphesiz yakındır.
[030.047] Andolsun ki biz, senden önce birçok peygamberleri kavimlerine gönderdik de, onlara apaçık delillerle vardılar. Onun üzerine günah işleyenlerden intikam aldık. Müminlere yardım ise, bizim nezdimizde bir hak oldu.
[006.034] Senden önce nice peygamberler yalanlandı ve kendilerine yardımımız gelene kadar yalanlanmalarına ve sıkıştırılmaya katlandılar. Allah'ın sözlerini değiştirebilecek yoktur; and olsun ki peygamberlerin haberi sana da geldi.
[012.110] Nihayet peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Fakat) suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.
Allah cc nin verdiği yardım sözünün gerçekleşmesi için meallerini verdiğimiz ayetlerdeki elçiler ve onunla beraber olan mü'minler gibi zorluklara karşı koyup yardımı öyle talep etmek gerekmektedir ki rabbimizin kendi üzerine hak kıldığı ve Allahın kelimelerinde bir değişme olmaz buyuyarak bunun her zaman yerine getirileceği ancak bu yardımın şartlarının bizler tarafından yerine getirilmesi gereken şartları olduğu bildirilmiştir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.