Meal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Meal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ağustos 2015 Pazar

Ahmet Tekin : Kendisini Kaf Dağında Gören Bir Kur'an Çevirmeni

"Kur'anı Mümince Anlamak" düşüncesi ile çıktığımız yolda aynı adı verdiğimiz blogumuzda, herhangi bir hizbe , kişiye , cemaate , tarikata bağlı olmadan , Kur'anı doğru anlama yolunda yazılar paylaşmaktayız. Bu yazılarda, bazı kimselerin yapmış oldukları Kur'an çevirilerine katılmadığımızı beyan ederek, nerede yanlış yaptıklarını ve doğru olduğunu düşündüğümüz çevirinin nasıl olması gerektiği yönünde fikirlerimizi paylaşmaya çalıştık ve paylaşmaya devam ediyoruz. 

Kişileri eleştirirken, edep ve ahlak dahilinde ve onları rencide etmeden saygı çerçevesinde yapmaya çalıştığımız ilgili yazıları okuyanlar tarafından da takdir edilen bir durumdur. Bu saygı ve edebimiz maalesef kendisini eleştirdiğimiz bir kişi tarafından aynı şekilde karşılık bulmamış ve bizim kendisini eleştirecek ilmi düzeyimiz olmadığı gerekçesi ile hakkında yazdığımız yazıyı kaldırmam aksi takdirde beni mahkemeye vermek ile tehdit etmiştir. 

Olayın başı " http://kuranimuminceanlamak.blogspot.com.tr/2012/11/kuran-meali-yapmak-icin-sadece-arapca.html başlıklı bir yazıda sayın kişinin , Kasas s. 46 , Secde s. 3 , Yasin s. 6. Ayetlerine yapmış olduğu çevirinin doğru bir çeviri olmadığını ,doğru olduğunu düşündüğümüz çevirinin nasıl olması gerektiğini Kur'an bütünlüğünü gözeterek ve ilgili ayetleri delil göstererek ifade etmeye çalıştığımız yazının kendisine ulaşması ile başlamıştır. 

Sayın kişi , kendi sitesinde bu konudaki görüşlerini kaleme aldığı bir yazıyı bana da göndererek doğru çevirinin kendisinin yaptığı şekli ile olmasını gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca bana telefon ile ulaşarak doğru çevirinin nasıl olması gerektiği yolundaki düşüncelerini iletmeye çalışmıştır. Bunları söylerken kendisinin Kur'an hakkında konuşmaya yetkili olduğu , benim bu konuda bir yetkim olamayacağı , demir hafız olduğu , küçük yaştan beri Kur'an ile hemhal olduğu gibi sözlerle beni ezmeye çalışarak kendisini kaf dağında zanneden bir Kur'an çevirmeni edasında konuşmuştur. 

Kendisi ayrıca bana mail yolu ile , ilgili ayetlerin başka tefsirciler tarafından yapılmış ve kendi görüşlerini destekleyen tefsirlerini göndererek kendi haklılığını ispat etmeye çalışmıştır. Kendisine bu tefsirlerin kişisel yorumlar olduğunu , yanlış olma ihtimalini göz ardı etmemesini ,sadece kendi görüşünü desteklediği için doğru olması gibi bir düşüncenin doğru olmadığını , ve benim kendi çevirilerinin yanlış olduğunu kişilerin görüşlerini baz alarak değil Kur'an ayetlerini baz alarak yaptığımı defalarca hatırlattığım halde maalesef kendisinin yanlış bir çeviri yaptığını kabul ettiremedim. 

 Ben kendisine edep dahilinde , yaptığı çevirilere katılmadığımı ifade etmeme ve çeviriyi düzeltmesi gereken kişinin ben değil kendisi olduğunu ikaz etmeme rağmen, kendisi bir kaç defa beni telefonla arayarak yazıyı geri çekmemi, aksi takdirde beni mahkemeye vermekle tehdit etmiştir. En son telefon görüşmemizde beni mahkeme ile tehdit edince, kendisine tağut önünde muhakeme edilmek isteyen bir müşrik olduğunu ve yapmış olduğu çeviride bir çok hatalı çeviri olduğunu kendisine hatırlatarak, sadece İsra s. 1. ayetine nasıl böyle bir anlam verdiğini sorduğumda bana cevap olarak Alimleri bu konuda baz aldığını ifade etmiştir. 

Kendi sitesinde bana karşı yazdığı en son yazı şu şekilde olup kendisini kaf dağında gören kibir sahibi birisi olduğunu kendi yazısı ile ifade etmektedir.   

 "http://www.ahmettekin.net/?hz.-muhammed-s.a.-in-atalari-uyarildigi-halde-gafletleri-devam-eden-kavimleri-uyarmasi,160" bu linkte sayın kişinin kendisine yaptığım eleştiriye karşı yazdığı ilk cevap bulunmaktadır. 

Bu yazı sayın kişinin , en son telefon görüşmemizden sonra kaleme alınmış bir cevap yazısıdır.

 “Kur’anı Mü’mince anlamak”  ana başlığı altında, İsmail  Hakkı Başdağ, Ahmet Tekin  ve ilgili ayetleri anlayış konusunda boyundan büyük yanlış laflar etmektedir. Kendisini  telefonla  ikaz ettim ve  36/6, 28/46, 32/3 ayetleriyle ilgi  Kur’anın nahvi tahlilini yapan Halebiden, ilmi tahlilinini yapan Kurtubi, Âlusi,  Ebussuud  merhumlardan ilgili sayfaların fotokopisini çekip maille kendisine gönderdim. Arapça bilmediği için gönderdiğim sayfaların muhtevalarını anlamadığını söyledi. Kur’an meallerine dayalı okuduklarıyla meal veye tefsir tenkidi yapılamayacağı gün gibi aşikarken  bu zat  durmadan tenkit kılıcı sallamaktadır. Ahmettekin.net de kendisine doğru manaların ne olduğunu yazarak cevap verdiğim halde yazdıklarımı da anlamamış. 34/44 ayetinde  Hz. Muhammed s.a. e iman edilmeyeceği ve putlara tapmadıkları takdirde cezalandırılacakları konusunda vahye dayalı bir bilgi olmadığı halde, siz nasıl oluyor da Hz. Muhammedi inkar ediyorsunuz, nasıl oluyor da putlara tapıyorsunuz fikri işleniyor. Bu türlü menfi görevlerle kitaplar, peygamberler gelmedi denilmek isteniyor. Peygamberler ve ilahi kitaplar  hiç gelmedi denilmiyor.

Facebookuma kayıtlı arkadaşlardan biri  yanlışlarla dolu bu tenkidi ortak sayfamıza koymuş. Yapılan iş doğru olsaydı eğer, tenkidi yapanın da, ortak sayfamıza koyanın da ellerinden öper, yanlışımı düzeltirdim. Yanlış anlayışlarını “Kur’anı mü’mince anlamak”  şeklinde takdim edenler, kasten bunu yapıyorlarsa hıyanetlerine, safiyetlerinden bunu yapıyorlarsa ahmaklıklarına, cehaletlerine hükmedilir.Hadlerini bilmeyenlere, Allah ıslah etsin demekten başka bir söz söylemeyeceğim.


İsmail Hakkı Başdağ olarak , blogumda kişiselerin Kur'an ayetlerine verdiği çeviriler ile ilgili  eleştiriler yazılarımı, kişisel haklara saygı ve hesap gününü düşünerek yazdığımı tekrar hatırlatmak isterim. Sayın kişinin yapmış olduğu "Anlam yorum" tarzı meallerin , Kur'an ayetlerinin çevirilerinde kişisel yorumların öne çıkmasını beraberinde getirdiği için doğru bir yöntem olmadığını kendisine de ilettim . 

Sayın yazarın yapmış olduğu Kur'an mealinin nasıl bir meal olduğunuve kendisinin ne kadar Kur'ana vakıf olduğunu !!!! sadece İsra s. 1. ve 60 ayetleriine yaptığı çeviriyi örnek vererek siz sayın okuyucuların takdirine bırakıyorum. 

 Ahmet Tekin :
Bir gece, kulu Muhammedin Mescidi Haram’dan, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya, en yüce makama vuslatını gerçekleştiren, huzurunda secdesini sağlayan Allah’ı tesbih, tenzih ve takdis ederiz. Kudretimizin açık delillerinden olan o evrensel peygamberi ins-ü cinne, bütün kainata tanıtalım; kainat ve ötesinin, geçmişte olanlar ve gelecekte olacakların bir kısmını ona müşahede ettirelim diye bu MİRACI gerçekleştirdik.Şüphesiz Rasulü Muhammedin, kainat ve ötesinin duyduklarını ve gördüklerini duyuran ve gösteren Odur.

Ahmet Tekin
Hani sana:
'Rabbin geçmiş ve gelecek bütün insanları, insanların hayatlarını, davranışlarını ilmiyle kudretiyle çepeçevre kuşatmıştır' demiştik. Mirac gecesi çıplak gözle sana gösterdiğimiz rüya gibi görüntüleri ve Kur’ân’da rahmetten uzak kılınan ağacı, kaktüsü yalnızca insanları imtihan ve deneme vesilesi olarak düzenleyip hazırladık. Biz insanlara korku veren uyarılarda bulunuyoruz, bu onlarda büyük azgınlıklardan, azgınlıklarını artırmaktan başka bir şey sağlamıyor.

 İki satırlık metne,  6 satır meal yapan ve Kur'anın onaylamadığı bir düşünce olan MİRAÇ düşüncesini, Kur'ana onaylatmaya çalışarak kitabı TAHRİF etmeye yeltenen ve , neden böyle bir çeviri yaptığı sorusuna sadece "Eski alimler" in görüşlerini baz aldığını ifade eden bir kişinin yaptığı Kur'an çevirisini ne kadar güvenilir olacağını yine siz okuyucuların takdirine bırakıyorum.

 Sayın Ahmet Tekin'e buradan açık ve net bir şekilde çağrı yapıyorum....

Beni tehdit ettiğiniz mahkeme celbini hala bekliyorum. T.C mahkemelerinde belki beni mahkum ettirebilirsiniz. Ben bu mahkumiyetten para veya hapis cezası ile kurtulurum. Ama siz yaptığınız TAHRİFKAR çeviriyi düzeltmeden ve tevbe etmeden öldüğünüz takdirde ilahi mahkemenin vereceği cezadan ne para ile ne de belirli bir süre yanıp çıkacağınızı sanıyorsanız aldanıyorsunuz demektir. Arapçayı benden daha iyi bilmeniz veya demir hafız olmanız sizi hesap gününde kurtarmayacaktır. Hesap gününde sizi kurtaracak olan yanlışlarla dolu olan mealinizi ya toptan piyasadan çekmeniz ya da yanlışlarını düzeltmeye çalışmak olacaktır. Arapçayı iyi bilmenin Kur'an meali yapmak için yeterli olmadığını maalesef yapmış olduğunuz Kur'an çevirinizde bol örneklerini vermişsiniz , sizin falan alimin dediği , filan kitabın yazdığını delil göstermenize karşılık ben size Kur'andan örnekler getirdim . Bu durumda ben CAHİL bir münekkid siz ALİM bir Kur'an çevirmeni oluyorsanız vay yaptığınız Kur'an çevirisinin haline    Vesselam.


12 Kasım 2014 Çarşamba

Mustafa İslamoğlu'nun Muhammed Suresi 35. Ayetine verdiği Meal Hakkında

Bu yazımızda Sayın Mustafa İslamoğlu Hocanın hazırlamış olduğu gerekçeli mealinde, Muhammed suresi 35. ayeti ile ilgili yapmış olduğu meal üzerinde durmaya çalışacağız. Ayetin arapça metni şöyledir.

"Fe lâ tehinû ve ted’û iles selmi ve entumul a’levne vallâhu meakum ve len yetirekum a’mâlekum."

Bu ayetin meali Sayın Hoca tarafından şu şekilde verilmiştir. 

"ARTIK gevşemeyin , ama siz üstün durumdaysanız barışa davet edin , çünkü Allah sizinle beraberdir, ve o sizin amellerinizi asla zayi etmeyecektir."

Sayın Hocanın bu şekil bir meal yapmasının gerekçesini şu şekilde belirtmektedir. 

"Ve ted'u yu bir "la" takdiri ile "ve la ted'u" okumak ayetin manasını tersine çevireceği için tasvip edilemez. (krş 3-139) .Barış için bakınız "eğer onlar barışa yönelirlerse sende bu yönelişe uy (8.61) 

Tetkik ettiğimiz bütün meallerde Muhammed Suresi 35. ayetine yapılan meal şu şekildedir. 

 Diyanet Vakfi :
Üstün durumda iken gevşeyip barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi asla eksiltmeyecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır :
Onun için gevşeklik etmeyin de sizler daha üstün olacak iken sulha yalvarmayın, Allah sizinledir ve asla sizin amellerinize kıymaz

 Muhammed Esed :
Böylece, (adil bir dava uğrunda mücadele ettiğinizde) korkup gevşemeyin ve barış için yalvarıp yakarmayın! Allah sizinle beraber olduğuna göre (sonunda) mutlaka siz üstün geleceksiniz ve O, sizin (iyi ve güzel) fiillerinizi zayi etmeyecektir.

 Bayraktar Bayraklı :
Üstün durumdayken gevşeyip barışa çağırmayınız. Allah sizinle beraberdir. O, amellerinizi asla heder etmeyecektir.

Tetkik ettiğimiz meallerden verdiğimiz örneklere bakıldığında bütün meallerde , ayetin metnindeki " ve ted'u" kelimesine "la" takdiri yapılarak "ÇAĞIRMAYINIZ" şeklinde meal verilmiş olup doğru mealin bu şekilde olması gerektiğini düşünmekteyiz , gramer kuralları bu kelimenin olumsuz bir anlam verilerek çevrilmesini gerekli kılmaktadır. 

Aynı cümle kalıbı içinde geçen bazı ayetlerden örnekler vererek, hem doğru olduğunu düşündüğümüz meal şeklinin başka ayetlerde de aynı olduğunu , hem de Sayın Hocanın bu ayetleri Muhammed s. 35. ayetine muhalefet ederek çelişkili bir biçimde nasıl çevirdiğini görelim. 

Bakara s. ayet 42.  
"Ve lâ telbisûl hakka bil bâtılı ve tektumûl hakka ve entum ta’lemûn(ta’lemûne)."

 Sayın hocanın bu ayete verdiği meal şöyledir. 

"Hakkı batılla karıştırmayın , bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin"

Dikkat edilecek olursa ayetin metnindeki "ve tektumul" kelimesine gramer kuralları gereği "la" takdiri yapılarak yani olumsuzlanarak "GİZLEMEYİN" şeklinde verilerek aynı kural Muhammed s. 35. ayetinde işletilmemiştir. Eğer Muhammed s. 35. ayetine verilen anlam mantığında bu ayete anlam vermiş olsaydı "Gizleyin" şeklinde bir anlam verilmesi gerekirdi ki böyle anlam asla doğru olmazdı. 

Aynı cümle kalıbı Enfal s. 27. ayetindede geçmektedir.

Enfal s. 27. ayeti.
"Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tehûnûllâhe ver resûle ve tehûnû emânâtikum ve entum ta'lemûn(ta'lemûne)"

 Sayın hocanın bu ayete verdiği meal şöyledir. 

"Siz ey iman edenler ,Allah ve Elçiye asla ihanet etmeyin , sonra korumanız gereken değerlere bile bile ihanet etmiş olursunuz"
 
Ayetin metin yapısına daha uygun olan başka bir meal örneğini vererek konunun daha kolay anlaşılmasını sağlamaya çalışalım.

 Muhammed Esed :
(O halde,) siz ey imana erişenler, Allaha ve Elçiye karşı haince davranmayın; size tevdi edilen emanete bilerek ihanet etmeyin!

Bakara s. 42. ayetinde olduğu gibi bu ayetin metnindeki "ve tehunu" kelimesine gramer kuralları gereği "la" takdir edilerek "ihanet etmeyin" şeklinde meal verilmiştir. 

Sayın Hoca maalesef , Muhammed s. 35. ayetine uygulamadığı gramer kurallarını , Bakara s. 42 , Enfal s. 27. ayetlerinde uygulayarak çelişkili bir meal örneği vermiştir.

Muhammed s. 35. ayetinde "ÇAĞIRIN" şeklinde olumlu mana verdiği kelimeye , aynı cümle yapısı içinde olan diğer iki ayete olumlu mana vermemiştir. 

Sayın Hoca aynı surenin 4. ayetini biraz tefekkür ederek okumuş olsaydı 35. ayet ile aralarındaki bağı kurup böylesine bariz bir hatalı meal yapmaktan kendisini korumuş olurdu. 

 [047.004]  Öyleyse, küfredenlerle karşı karşıya geldiğiniz zaman, hemen boyunlarını vurun; sonunda onları iyice bozguna uğratıp zafer kazanınca da artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları bırakın) ya da bir fidye (karşılığı salıverin) . Öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin) . İşte böyle; eğer Allah dilemiş olsaydı, elbette onlardan intikam alırdı. Ancak (savaş,) sizleri birbirinizle denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenler ise; (Allah,) kesin olarak onların amellerini giderip-boşa çıkarmaz.

Muhammed s. 4. ayetinde savaş sonrası yapılması gerekenler beyan edilmekte olup , şayet 35. ayete Sayın Hocanın vermiş olduğu anlam doğrultusunda, "ARTIK gevşemeyin , ama siz üstün durumdaysanız barışa davet edin , çünkü Allah sizinle beraberdir, ve o sizin amellerinizi asla zayi etmeyecektir" şeklinde verilen bir meal Sayın Hocanın gerekçesinde "manayı tersine çevireceği" için böyle yapmış olmasına karşılık asıl kendisinin yapmış olduğu meal anlamı ters çevirmiştir. 

Aynı sure içinde , ki surenin bir tek seferde inmiş olması kuvvetle muhtemeldir , Allah (c.c) savaş sonrası 4. ayette savaş sonrası ne yapılacağını bildirip 35. ayette barışa çağırın buyurması bizce çelişkili bir durum olup "çelişkisiz bir Kitab" olmanın şanına yakışmaz.

Sonuç olarak; Muhammed s. 35. ayeti sayın Mustafa İslamoğlu hoca tarafından gramer kurallarına aykırı olarak çevrilmiş olup ,aynı cümle yapısına uygun olan Bakara s. 42 ,Enfal s. 27. ayetlerini gramer kurallarına uygun bir biçimde çevirerek çelişkiye düşmüştür. Halbuki örneğini verdiğimiz 2 ayetin cümle yapısı ile Muhammed s. 35. ayetinin cümle yapısı aynı olup "la" takdiri ile kelime olumsuza dönüşmüştür. Anlamı ters çevireceği gerekçesi ile böyle bir meal yaptığını ileri süren Sayın Hoca aynı surenin 4. ayeti ile 35. ayetini birlkte okuyup aradaki bağı kurmaya çalışmış olsa idi esas çelişkinin kendi yaptığı meal de olduğunu görürdü. 

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
 

17 Temmuz 2014 Perşembe

Meal ve Tefsir Yolu ile Kur'ana İstediğini Söyletmek

Kur'anın iniş dili arapça olması nedeniyle bu dilinde başka dili konuşanların bu kitabı anlamaları , arapçayı öğrenmek veya arapçayı bilen birisinin yaptığı çeviriyi okumaktır. Tefsirler ise kur'an ayetlerinin daha açık ve geniş olarak yorumlanması olarak tarif edebileceğimiz bir çalışma türü olup, insanların kur'anı öğrenmeleri için önlerine konulmuş hazır lokma diyebileceğimiz kitaplardır. 

Yazımızın amacı hiç bir meal ve tefsiri mahkum etmek amacı taşımamakla birlikte , bunlardaki bazı sorunlara dikkat çekmek amaçlıdır. Din konusunda yazılmış eserlerin okunarak bilgi sahibi olunması doğal, hatta kaçınılmaz bir durumdur. Yanlış olan durum , okunan bu eserlerin göklere çıkarılma derecesine varıp nihai düşünce veya bunun üzerine başka düşünce asla olamaz vs gibi bir seviyede görülmüş olmaya başlanılmasıdır. Din konusunda yazılmış eserler, yazan kişinin yorumu olup hata olma ihtimali taşıması bu eserlerin yüceltilerek temel eser haline getirilmemesini gerektirir. Müslümanlar olarak başta gelen yanlışlarımızdan biri olarak bu durum karşımızda durmakta ve , herhangi bir şahsın din konusunda yazdığı eserler onu sevenleri tarafından neredeyse putlaştırılmış ve Allah cc nin kitabının önüne geçirilmiştir. 

Bu yanlışı ortadan kaldırmanın şu an içinde bulunduğumuz duruma göre kolay bir  olmadığı görülmektedir. Herkesin kendi yanında olan kitapla din konusunda karşısındakine galebe çalmaya çalışması, haliyle fırkacılığı beraberinde getirmiştir. Bunu tamamen ortadan kaldırmak mümkün görülmemekle beraber en aza indirmek gibi bir çalışma içine girilebilir. 

Din konusunda en temel eseri, Allah cc nin kitabı olarak görmediğimiz, din konusunda yazılan eserlerin hepsinin yazan kişinin düşüncesinin yansıması olduğunu kabul etmediğimiz , yazılan bu eserleri kur'an ile uyum sağlayıp sağlamadığı konusunu gözden ırak tutmadığımız müddetçe aramızdaki ayrılıklar hiç bir zaman azalmaz , aksine dahada derinleşerek devam eder. Kur'an tefsiri adı ile yazılan eserlerde yapılan tefsirin , kişisel görüş olduğu hiç bir zaman unutulmadan, yazılmış olan tefsiri Allah cc nin murat ettiği anlam olarak görmek bizleri yanlış düşüncelere sevkedebilir. Tefsir okuyucusu , okuduğu tefsirdeki ayet yorumlarını Allah cc nin dediği şeklinde anlamak yerine , kişisel yorum olduğunu hatırdan çıkarmaz ve yapılan yorumda hata olma ihtimalini göz ardı etmeden okur ise o tefsiri, kur'an gibi görmek tehlikesine düşmemiş olur.

Aynı durum kur'an çevirileri içinde geçerlidir,son yıllarda hayli çoğalan kur'an çevirilerine baktığımızda benzer sorunlarla karşılaşılmaktadır. Öncelikle şunu belirtmek isterizki herhangi bir şahsın mealini yüceltmek,herhangi bir şahsın mealini kötülemek gibi bir niyet ile kaleme alınmış bir yazı değildir, ancak her fırkanın kendi mealini oluşturup başka mealleri kabul etmemek gibi bir duruma düşülmüş olması işin vehametinin anlaşılmasına yardımcı olacaktır. 

Kur'anın fırka ,mezhep,meşrep vs gibi ayrılıkları tasvip etmeyen ayetlerinin okunarak fırkalara özel meal yapılmış olmasının bu mealleri yapanların , öncelledikleri konunun ayetin doğru çevirisinden çok tabi olduğu mezhebin veya meşrebin görüşlerine uygun olması şeklinde bir ön kabulden yola çıkarak meal yapması kabul edilebilir bir şey değildir.

Bu mealleri yapanlar israiloğulları ile ilgili ayetlerdeki onların tevrata yapmış oldukları muameleyi okuyup aynı muameleyi endirek olarak kur'ana yapmalarının vebali büyük olup hesab günü bunun hesabını vermeleri kolay değildir. İsrailoğulları kendi kitaplarını metin olarak tahrif ederek bu işi yapmışlar , müslümanların bir kısmı metni korunan kitaplarını mealler üzerinden tahrif ederek anlamını çarpıtmışlar , o meali okuyan kişi çarpıtılmış meali sanki Allah cc nin kelamı gibi kabul etmiş, okuduğu çeviriyi asli çeviri zannedip, bir başka mealdeki farklı çeviri doğru olsa bile kabul etmeme durumuna düşmüştür. 

Yazmızda yapılmış olan yanlış meallerden örnekler vererek o meali yapan kişileri zan altında bırakmaktan ziyade genel durum tesbiti yaparak , bu sağlıksız durumu nasıl ortadan kaldırabiliriz ? sorusunun cevabını aramaya çalışacağız. 

Kur'an meali yapmaya soyunan kişinin sadece arapçayı bilmesi yeterli değildir, sadece arapça ile iş bitseydi bütün arapların en iyi müfessir olması gerekirdi. Meal hazırlama iddiasında olan kişinin "kur'an bütünlüğü" deyiminin içini çok iyi doldurması ve kur'ana hakimiyeti son derece yüksek olmalı ve ayetler arasındaki bağlantıyı çok iyi kavrayabilmelidir. Gördüğümüz meallerde yapılan bu tür hatalar, kur'an bütünlüğü dediğimiz şeyin ,ayetler arası anlam birliği konusundaki yapılan yanlışları gördükçe bunun olmazsa olmazlardan olduğunun bilinmesinin ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkarmıştır. 

Kur'an meali yapmaya soyuna kişinin , fırka mezhep , meşrep görüşlerini baz alarak kur'an meali yapması demek kur'anın tahrifi tehlikesini beraberinde getirmesi tehlikesini taşıması açısından dikkat edilmesi bir durumdur. İşin vehameti o kadar büyük boyutlara ulaşmıştırki her fırkanın büyüğü o fırkanın okuyacağı bir meal yapmış ve o fırka bu meali en doğru meal olarak görmekte ve hata payı asla bırakmamaktadır. Bu tür hatalarını somut örnekler ile vermeye kalkmak yazının hacmini büyültmesi ve kişiselleştirme açısından olaya yaklaşmadığımız için genel durum değerlendirmesi yapmakla yetineceğiz.

Mezhep ve meşrep taassubu ile yapılan mealler öyle bir kural tanımazlık şeklinde yapılır olmuşki ne gramer kaideleri , nede kur'an bütünlüğüne uyup uymaması gibi düşünce içinde olamadan yapılır olmuştur, masum okuyucu böyle yapılan bir kur'an ayeti çevirisini kur'andan zannedip okur olmuştur. 

Yorumu merkeze alan kur'an çevirileri bu konuda biraz daha geniş davranma yetkisini aldıklarını  zannederek ayetin orjinal metni üzerinden değilde , orjinal metinden anladıklarını meal adı altında yazıp neredeyse tefsir yapacak kadar uzun ayet mealleri yapmış olmaları dikkat çekicidir. Bu tür meallerin tamamını red etmesekte tasvip ettiğimizide söyleyemeyiz , çünkü bazılarının elinde çok tehlikeli bir silah olarak kullanılma ihitmali yüksek olan bir meal tarzı olduğunu söylemeden geçemeyeceğiz. Metne sadık kalarak yapılan kur'an meallerinin gramer kaideleri ve kelimenin aslına sadık kalınarak yapılması açısından saha sağlıklı olduğunu ,yorum merkezli meal çevirilerine göre çeviriyi yapan kişinin kişisel tercihinin ikinci planda kaldığı bir meal türü olması nedeni ile meal okuyucularına tavsiye etmekteyiz. 

"Kur'anın ne söylediği değil ne söylemek istediği önemlidir" sloganı , kur'ana istediğini söyletmek isteyenlerin elinde önemli bir slogan haline gelmiştir. Kendi düşüncesini, "kur'an bunu demek istiyor" şeklinde lanse edenlerden özellikle kaçınılmasını tavsiye etmekteyiz, çünkü bu tür insanların istisnası olmakla bir çoğu kendi yanlış düşüncelerinin insanlar tarafından kabul görmesi için böyle bir slogan arkasına saklanmaktadırlar.

Kişisel yanlışları ortaya koymak tek taraflı bir gerçeği ortaya çıkarmış olmanın yanısıra çare sunmanın gereğininde unutulmamasını gerektirir, herkes bir şekilde yaptığı hatadan dolayı eleştiriye tabi tutulabilir ama doğru olduğu düşünülen şeyin ne olduğu ortaya konulmaldırki okuyucu iki arada bir derede misali ortada kalmasın. Yapılan meallerden sonra , bu mealleri okuyanlar nasıl bir gözle mealleri okumalıdırlarki , bilerek yada bilmeyerek yapılan yanlışlar görülebilsin , yapılan ayet meali kişinin o ayet ile ilgili anlayışının bir sonucu olduğu düşünülüp hata ihtimali her zaman akılda tutulsun . 

Kur'ana hakimiyet , illaki kur'anı defalarca okumak ile elde edilelebilecek bir şeydir, okunurken tek bir mealden değil farklı meallerden okunarak elde edilen  bir hakimiyet, yapılan farklı ayet meallerindeki hatayı ortaya çıkarması açısından doğru bir yoldur. Kur'anı anlamaya soyunan bir kişi önce kendi kafasındaki ön kabulleri atarak okumaya başladığı bir kur'anın onu ne kadar değiştireceği görecek ve fırkacılık taassubu içinde yapılan meallerdeki cinayetleri görerek , dün o fırkanın yılmaz bir savaşçısı olan kişinin , bugün o ve benzeri bütün fırkalara düşman bir savaşçı olduğunu kendi üzerinde görecektir.

Kur'an kendisini anlama metodunu yine kendi içinde anlatan bir kitabtır , kimsenin "kur'anı anlama metodu" başlığı altında metodlar sunarak okuyucuları kendi anlayışını kur'an zannettirmeye hakkı yoktur. Bu yazıyı yazan kişi dahil herkes bir şekilde kur'an adına söz söyleyemeye soyunabilir , ancak hiç kimse kendi anlayışını "kur'an işte bunu diyor" şeklinde dikte etmeye hakkı yoktur. Kişiler okudukları ayetler ile ilgili yorumlarda bulunma hakkına sahip olmakla birlikte okudukları ayetlerdeki yorumların kendilerini bağladığını karşısındaki insanların bu yorumlara katılmak veya katılmamak gibi bir hakları olduğunu asla unutmamalıdır.

Müslümanlar olarak kendimiz hakkında bir öz eleştiri yapacak olursak ; genelde okumayı araştırmayı sevmeyen bir topluluk olmamız , bizim yerimize bir başkasının okuyup araştırmış olması , bizim o araştırmayı sahiplenerek kendi görüşümüz olarak sunmamız yani kolay olanı seçmemiz bizlerin müritlik psikolojisinden kurtulamadığımızı göstermektedir. Bu açığı gören bazı uyanıklar müritlik itiyadında olan bazılarımızı rahatlıkla elde edebilmekte ve onları çeşitli yollarla etkileyerek kendilerinin her dediğini onlara yutturabilmektedirler. Bu durum kur'anı öncellediğini ve şeyh mürit ilişkisinin hakim olduğu tasavvufa soşiddetli bir biçimde karşı çıkanlar içinde bir tehlike olarak karşımızdadır.  

Kur'anı okuyarak bir şekilde düşünce sahibi olan zevatın bir kısmı bu düşüncelerini satmak için bir çeşit şeyhliğe soyunmakta , kur'an hakkında orjinal!! düşünce arayan bir takım saf müslümanlarda bu düşüncelerin doğruluğunu araştırmadan sahiplenerek kraldan fazla kralcı bir yaklaşım sergileyerek modern bir tarikat yapısı oluşturmaktadırlar.

Kur'an anlayışları açısından kimin eli kimin cebinde olduğu belli olmayan bir halde olmamız en çok bu konuda kararsız ve araştırma evresinde olanları sıkıntıya sokmaktadır, farklı yorumlar karşısında ne yapacağını ve hangi yorumu kabul edeceğini şaşırmış olan insanlara yol göstermek maksadı ile , şuraya,buraya veya bana gel demek yerine ona başkalarının düşüncelerinden arınmış olarak kur'ana yaklaşmalarını karşısına çıkan düşüncelerin hepsinin kendi okuması sonucu elde ettiği bilgi birikimi ile karşılaştırmasını tavsiye etmekteyiz. Her gün bir balık vererek kişileri kendisine muhtaç bırakmak yöntemi ile müritlerinden ayrılmak istemeyenlere karşı , balık tutmasını öğreterek kimseye muhtaç olmayan bir talebe neslinin yetişmiş olması en çok kerameti kendinden menkul şeyh efendileri rahatsız edecektir.

Misalen; benim okuduğum kur'an anlayışına göre karşısındaki düşünceyi karşılaştıran kişi ,eğer benim düşüncemde bir hata var ise o hataya göre karşılaştırma yapacağından doğru bir sonuca varamaz, başkasının okuduğu kur'an anlayışı ile karşısındakini karşılaştırmakta aynı sonucu getirecek olup , kişinin kendi okuduğu kur'an sonucunda vardığı karar ile karşısındakinin düşüncesini değerlendirmesi kişiyi bağımlı haline getirmekten kurtaracaktır. Bu durumun daha fazla farklı anlayışlara yol açma tehlikesi olduğu düşünülmemeli aksine , kur'an içinden çıkarılmış bir düşünce metodu ile okunan kur'anda kişisel farklı düşüncelerin en aza indirgendiği görülecektir.

 Sonuç olarak; Allah cc nin dinini öğrenerek hayatına yansıtmak isteyen kişi bu dini öğrenmek için , dinin temel kaynağı olan kur'an ile ilgili yapılmış olan tefsir ve mealleri okuyacak olması bu bilgi kaynakları konusunda ön fikir sahibi olmasını gerektirmektedir. Fırka taassubu içinde yapılan meal ve tefsirler okuyucunun dinin öğrenmesini değil dinin yanlış öğrenmesine sebeb olacak eserler olması tehlikesinin iyi bilinerek bu düşünce içinde yapılmış olan meal ve tefsirler ile kafaların doldurulmaması gerekmektedir. Meal ve tefsir kirliliği içinde bir durumda olduğumuz unutulmadan , kişiler aşağılama ve yüceltme gibi işlemlere tabi tutulmadan din hakkında yazdıkları , her türlü kirlilikten arınmış saf bir kur'an anlayışı ile okunup iyice tetkik edilmelidir.Yazımızın amacı bütün meal ve tefsirleri mahkum etmek amaçlı olmayıp meal ve tefsirlerdeki bu tür yaklaşımlara dikkat çekmek amaçlıdır.

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

20 Nisan 2014 Pazar

"Temiz Fikir" Adı Altında Yapılan Meal Üzerine Birkaç Söz

Alemlerin rabbi Allah cc nin, kulu Muhammed as a indirmiş olduğu kitab'ın dili  arapça olarak inzal edilmiştir. Arap dilini bilmeyen diğer insanların bu kitabı anlamaları için konuştukları dile çevrilmesi doğal hatta gereklidir diyebiliriz. Kur'anın konuştuğumuz dil olan türkçeye çevrilmiş olan bir çok kur'an meali piyasada satılmakta olup bazı ayetler üzerinde çeviri hatalarının olduğu bir gerçektir.

Yazımızın başlığı olan "temiz fikir" adlı meal çalışması internet sitesi üzerinden yapılan bir meal çalışması olup henüz devam etmekte olan tamamlanmamış bir çalışmadır. Bu mealde gözümüze çarpan nokta meal hatalarından daha ziyade kur'anın bazı ayetlerinde yanlış yazımlar olduğu şeklindeki iddialar olup yazımızda, meal yazarının bu iddialarını konu etmeye çalışacağız.

                                               1- MERYEM S. 24. AYETİ

Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale rabbuki tahteki seriyyâ(seriyyen).

Bu ayetin temiz fikire göre meali şöyledir.

"Doğurduktan hemen sonra ona seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin senin doğuruşunu meşru kılmıştır."

Bu şekilde meal yapma gerekçesi şu şekilde not olarak düşülmüştür.   

 "Not:  Nuhhata, nahtuta, aramice de terk, teslim, çıkış, veriş, doğurma anlamlarına gelir.    Min edatı aramice de ve arapça da -den, -dan olarak genel kullanımının yanında “that point in time” “yani o olayın olduğu an, o anda” manalarında da kullanılır.” İza nudiye li el-salati MİN yevm el cumuati” Cuma/9 bu kullanımdır. Benzeri bu surenin 37. Ayetinde “MİN meşhedi yevmin azim” HAALE Hud/43
“Min nahtiha” şeklinde okunursa anlamı “doğurduktan hemen sonra, doğruduğu anda” olur.   Arapçada Nahte ( nun-ha-te ) yontmak, yonga, yontulan nesneden düşen şey, insanın üzerine yontulduğu tabiatı ( nuhita aleyha – Müfredat ), Kuran mushafı harfleri çok sonradan noktalanırken büyük ihtimalle yazıcı bir nokta yerine iki nokta koyarak NUN olması gereken harfi TE yapmıştır ve kritik kelime NUHİTAHA dan TAHTİHA ya dönüşmüş olmuştur, Allahu alem.    
Sin-ra-elif ( Lisan ) Asil, şerefli, soylu, yiğit, mert, Reculün seriyyun ( Müfredat ) yüce ve yüksek asil saygın onurlu cömert adam
Seriya nın arami köklü bir kelime olduğu çok açıktır. Aramice’de (SARYA), yasal doğum,asil, yüce şerefli adam manalarındadır.    Kelimenin direkt anlamı özgürlük (hür) kökünden gelir.    Kehf suresi 61.Ayetin sonundaki seraba okunan kelime de buradaki seriya olabilir. "

Bu ayetin mealini " Onun altından bir ses kendisine şöyle seslendi: «Sakın üzülme, Rabbin içinde bulunanı şerefli kılmıştır. Hurma ağacını kendine doğru silkele, üstüne taze hurma dökülsün." şeklinde yapanlar olmasına rağmen, bu şekil bir meal yapanlar yaptıkları meali orjinal metin ile ilgili olarak herhangi bir yanlış yazım gerekçesi göstermeden o şekilde bir tercihte bulunmuşlardır , halbuki sadece mu'minun s. 50. de " İbni Meryemi de anasiyle bir âyet kıldık ve ikisini bir oturaklı ve temiz sulu bir tepeye barındırdık" buyurulmasından hareketle meryem s. 24. ayetinin mealini " Derken ona altından nida etti: sakın mahzun olma, rabbın senin altında bir su arkı vücûde getirdi" şeklinde yapılsaydı kur'an bütünlüğü gözetilmiş ve daha isabetli olurdu. 

Temiz fikire göre yapıldığı iddia edilen mealdeki gerekçe olarak öne sürülen " Kuran mushafı harfleri çok sonradan noktalanırken büyük ihtimalle yazıcı bir nokta yerine iki nokta koyarak NUN olması gereken harfi TE yapmıştır ve kritik kelime NUHİTAHA dan TAHTİHA ya dönüşmüş olmuştur, Allahu alem. "şeklindeki gerekçeye gelince sayın meal yapıcısı noktalama işaretleri yapılırken sanki bu mushafı noktalama yapan kişiden başka kimse bilmiyormuşcasına bir algı oluşturmaktadır, varsayalım böyle oldu yanlışı farkedecek kadar kur'anı bilmeyen hiç bir kişi yokmuydu acaba , yanlış yazan kişiye yanlış yazdın diye ikaz edebilecek hiç kimse yokmuydu? 

Meryem s. ile ilgili olarak alman oryantalistlerinden Christoph Luxenberg takma isimli kişinin buna benzer bir düşüncesi olması dikkat çekicidir. Luxenberg , kur'anın doğru anlaşılması için aramice okunmasının gerekli olduğu şeklinde bir iddia içinde olup o da meryem s. 24. ayetini aynı şekilde çevirmektedir. Bu kişinin bir oryantalist olması ve böyle bir düşünce olması yadırganacak bir durum olmayıp, esas yadırganacak olan şeyin "temiz fikir" adı altında dile getirilen bu tür düşüncelerin kimlerle ortak bir paydada buluşulduğudur.

                                                     2- KEHF S. 9. AYETİ

Em hasibte enne ashâbel kehfi ver rakîmi kânû min âyâtinâ acabâ(acaben).

Bu ayetin temiz fkire göre meali şöyledir.

"Yoksa sen, Mağara Arkadaşlarını yani Uyuyanları bizim için şaşılacak bir mucize mi zannettin"

Ayet içinde geçen " verraqım"  kelimesini , "uyuyanlar" şeklinde çevirme gerekçesi ise şöyledir. 

"Not: Mushafta orijinal yazım ” Ashab-ı Kehf ve el-Raqîm” şeklinde olup ilk tamlama Mağara Arkadaşları olarak çevrilmekte ve net bilinerek anlaşılmaktadır.    Fakat devamında gelen el-Raqîm kavramı tarih boyunca birçok yoruma neden olmuş ve ne olduğu üzerinde net anlaşılamamıştır.    Kavram, Arapça RA-QAF-MİM harfleri ile yazılmıştır.    Arapça’da “uyku” anlamına gelen RA-QAF-DAL kelimesi aşağıda 18.    Ayette bu kişiler için “uyuyanlar – RuQûD- RA-QAF-vav-DAL” anlamı ile de kullanılmıştır.    Ayrıca Yasin Suresi “uyunan yer – MeRQaD – MİM-RA-QAF-DAL ” olarak da kullanılmıştır.    Tüm bunların ışığında, kavram orijinal okuyuşta “Ashab-ı Kehf ve el-RuQûD ( RA-QAF-vav-DAL)” iken Yani anlamı ” Mağara Arkadaşları yani O-UYUYANLAR” iken, Not: Mushafta orijinal yazım ” Ashab-ı Kehf ve el-Raqîm” şeklinde olup ilk tamlama Mağara Arkadaşları olarak çevrilmekte ve net bilinerek anlaşılmaktadır.    Fakat devamında gelen el-Raqîm kavramı tarih boyunca birçok yoruma neden olmuş ve ne olduğu üzerinde net anlaşılamamıştır.    Kavram, Arapça RA-QAF-MİM harfleri ile yazılmıştır.    Arapça’da “uyku” anlamına gelen RA-QAF-DAL kelimesi aşağıda 18.    Ayette bu kişiler için “uyuyanlar – RuQûD- RA-QAF-vav-DAL” anlamı ile de kullanılmıştır.    Ayrıca Yasin Suresi “uyunan yer – MeRQaD – MİM-RA-QAF-DAL ” olarak da kullanılmıştır.    Tüm bunların ışığında, kavram orijinal okuyuşta “Ashab-ı Kehf ve el-RuQûD ( RA-QAF-vav-DAL)” iken Yani anlamı ” Mağara Arkadaşları yani O-UYUYANLAR” iken, Mushafa yazılırken yazıcının sehven hatası ya da mürekkep damlaması gibi nedenler ile “Ashabı-Kehf ve el-RaQîM” şeklinde harf hatası ile yazılmış olabilir.    Eğer orijinal okumada kavram el-RuQûD ise tamlama çok net bir şekilde ve müfessir VAV’ın eşliğinde ” Mağara Arkadaşları yani o-UYUYANLAR” olarak anlaşılabilir.    Allahu alem.     Eğer orijinal okumada kavram el-RuQûD ise tamlama çok net bir şekilde ve müfessir VAV’ın eşliğinde ” Mağara Arkadaşları yani o-UYUYANLAR” olarak anlaşılabilir.    Allahu alem." 

Gerekçe olarak öne sürülen "Mushafa yazılırken yazıcının sehven hatası ya da mürekkep damlaması gibi nedenler ile “Ashabı-Kehf ve el-RaQîM” şeklinde harf hatası ile yazılmış olabilir." şeklindeki sözleri, bu mushafı yazan kişinin, yazmış olduğu kitabın Allah cc nin kitabı değilde sanki herhangi bir şahsın kitabı gibi imiş muamele edip dikkatsizlik ve mürekkebi bol bularak damlatmaktan sakınmayan birisi gibi gösterilmesi komik bir gerekçedir, acaba bu mushaf yazılırken bunu bilen birisi yoktu veya yanlışı ikaz edecek kimseler yoktuda yazan kişi , " ne yazarsak yerler" deyip üstünkörü yazdı geçtimi?

                                                3- ZUHRUF S. 23. AYETİ 

Ve kezâlike mâ erselnâ min kablike fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrefûhâ innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetin ve innâ alâ âsârihim muktedûn(muktedûne).

Bu ayetin temiz fikire göre meali şöyledir.

"İşte hep böyle olmuştur; senden önce de nereye bir Peygamber gönderdiysek oranın  haddi aşmış azgınları: ” Biz atalarımızdan bir din öğrendik ve biz de onların dinine   tabi olduk ve kesinlikle doğru yolda olanlarız ” derlerdi. " 

Ayetin mealini bu şekilde yapma gerekçeside şöyledir. "

 "Not: 22. ve 23.Ayetlerin son cümlesi birebir aynıdır ve zaten anlam olarak da öyle   olmalıdır.    Fakat orijinal Mushaf yazılımında sondaki kelime de SADECE BİR   HARF FARKLI YAZILMIŞTIR:
-22. Ayet: “innâ vecednâ   âbâenâ alâ ummetiv ve innâ alâ âsârihim MuHTeDûN.   ”
-23. Ayet: “innâ vecednâ   âbâenâ alâ ummetiv ve innâ alâ âsârihim MuQTeDûN.   ”
22.ayette “doğru   yolda olanlarız” anlamındaki MuHtedûn kelimesi varken, tamamı aynı kelimelerden   oluşan ve sadece tek bir harf farklı olarak 23. ayette son kelime MuQtedûn   şeklinde yazılmıştır.    Bu tip bir kelime Kuran Mushafında başka hiç bir yerde   de geçmemektedir ve bu cümlede bir anlam da ifade etmemektedir.    Kuran Mushafı   yazımı esnasında yazıcı tarafından sehven yapılan bir hataya, ya da mürekkep   damlaması ve nüsha çoğaltırken yanlış kopyalama yapılması gibi yazım   hatalarına net bir örnektir.    
İşin çok ilginç   yanı, bizim yaptığımız araştırmada incelediğimiz hiç bir Meal müellifi bu   farkı belirtmemiş, bir çoğu sanki birebir aynı yazımmış gibi ya da o kelime   “orada yokmuş gibi” çevirip geçmişlerdir.    Bu, yapılan işe ihanettir.    Değilse,   yazdığı Meali bir yerlerden kopyaladığının açık delilidir.    O da değilse “iman   ettiği” bir şeyin ( “Kuran Mushafı harfi harfine korunmuştur” iddiasının ) Batıl   olduğunu saklamak yani ikiyüzlülüktür.

    
Gerekçe notunda "  Bu tip bir kelime Kuran Mushafında başka hiç bir yerde   de geçmemektedir" dediği kelime "muktedun" kelimesi olup, bu kelime enam s. 90. ayetinde " Ulâikellezîne hedallâhu, fe bi hudâyuhumuktedih, kul lâ es’elukum aleyhi ecrâ(ecren), in huve illâ zikrâ lil âlemîn(âlemîne)." şeklinde geçmekte olup , "bu tip bir kelime geçmiyor" dediği kelimenin "iqtedih" formunda geçen enam s. 90 ayetini kendi mealinde şu şekildedir.      " İşte Allah’ın o-Dosdoğru Yola ilettikleri bunlardır; sen de onların bu dosdoğru   YOLUNA UY.    De ki: “Ben sizden bu Dosdoğru Yola çağırmam karşılığında hiç   bir karşılık istemiyorum.    Hiç şüphesiz ki o-Dosdoğru Yol/el-KitabVahyi/ed-Din tüm insan kuşakları için tek Hak olan düşünce ve yaşam tarzıdır."      Bu tip bir kelime demek enam s 90 da varmış ve kendisi onu doğru olarak meallendirmiş.  

 Meal yazarı diğer ayetlerde öne sürdüğü gerekçeyi bu ayettede öne sürerek " Kuran Mushafı   yazımı esnasında yazıcı tarafından sehven yapılan bir hataya, ya da mürekkep   damlaması ve nüsha çoğaltırken yanlış kopyalama yapılması gibi yazım   hatalarına net bir örnektir." demektedir. Yine soruyoruz, yazıcı yazdığı kitabın herhangi bir şahsın kitabıymış gibi mürekkebi bol bularak oraya buraya saçarak yazmış ve kendinden başka bu yanlışı farkedecek kimsede mevcut değilmiydi ? yüzyıllar sonra "temiz fikir" adı altında meal yazan bir şövalye orjinal mushafa vakıf oldu ve bunu farketti öylemi?.  Bu hatayı!! kendisinin görüpte ve başkalarının görmediği için hain ve iki yüzlü olarak vasıflayan temiz fikir meali yazarı bu başarısı !! takdire şayandır. 

                                                      4- ZÜMER S. 10. AYETİ

 Kul yâ ıbâdıllezîne âmenûttekû rabbekum, lillezîne ahsenû fî hâzihid dunyâ haseneh(hasenetun), ve ardullâhi vâsiah(vâsiatun) innemâ yuveffas sâbirûne ecrehum bi gayri hisâb(hisâbin).

 Bu ayetin temiz fikire göre meali şöyledir.

 " İman eden kullarıma de ki: “Rabbinize karşı günahsız   tertemiz yaşayın.  Bu dünyada en güzel şekilde yaşayanlar en güzeli ile   karşılık bulacaktır.    Allah’ın arz’ı geniştir, ki zaten sabredenlere ödülleri   sınırsız olarak verilecektir.  "

Bu ayete bu şekilde bir meal verilme gerekçesi şöyledir.  

"Not:   Bu ayette ve bu surenin 53.    Ayetinde geçen “İbaad” (AYN-BE-ELİF-DAL) kelimesi   ABD ( AYN-BE-DAL) = Köle kelimesinin, İnsan-Tanrı ilişkisinde ABD-RAB yani   KUL-TERBİYE EDEN, TEAKMÜL ETTİREN kullanımındaki çoğul kullanım olan “KULLAR”   demektir.    İki ayette de “ KullarIM” şeklinde çevrildiği halde orijinal   yazımda bu ayette AYN-BA-elif-DAL şeklinde yazılmış ve harekelenmiş fakat aynı   anlamı verdikleri 53.    Ayet orijinal yazımında AYN-BA-elif-DAL-YE olarak (   İbaaDiYe) olarak yazılmıştır.    İki ayetin başında bulunan “DE Kİ” ifadesi ile   beraber okunduğunda Vahyi okuyan Muhammed Peygamberin ağzından sanki onun   insanlara karşı “ Ey Kullarım” şeklinde bir hitab oluştuğu zannedilmektedir.      İnsanlığı kullara kulluk etmekten alıkoymak birinci şartı olan ed-Din’de   tabii ki böyle bir ifade olması düşünülemez, kaldı ki onlarca diğer ayette   Muhammed Peygamberin ve tüm diğer Peygamberlerin hatta Meleklerin dahi sadece   ve sadece Allah’ın KULLARI oldukları zaten vurgulanmaktadır ve aslında temiz   bir akılla düşünüldüğünde bunun dışında bir ihtimal olması dahi imkansızdır.    Bu   iki ayette mushaf yazıcısı ya da kopya yazıcıları yazarken sehven hata yapmışlardır.      10.    Ayet ile 53.    Ayette kelimenin sonuna bir YE harfi eklenerek yazılması da   bunu açıkça göstermektedir.    Ayetin doğru yazımı el-Kuran Mushafındaki İsrâ   Suresi  53.    Ayet ve İbrahim Suresi 31.      Ayette olduğu gibi “ kul: Lİ-İbaaDiYe = KULLARIMA DE Kİ:….   ” şeklindedir.      Muhtemelen farklı bir Yazıcı bu sureyi yazmış ve Zümer Suresinin bu iki   ayetinde LAM harfi yerine YAA harfini yazmıştır ya da kopyalanırken LAM   harfi  YAA şeklinde yazılmıştır ki bu   hata da muhtemelen 16.    Ayette geçen “YAA İBADİ” okuması ile karıştırılarak   yapılmıştır. "   

Sayın meal yazıcısı zümer s. 10 ve 53. ayetleri ile ilgili olarak "Bu   iki ayette mushaf yazıcısı ya da kopya yazıcıları yazarken sehven hata yapmışlardır" şeklinde bir iddiada bulunmuş gerekçe olarak, ""Peygamberin ağzından sanki onun   insanlara karşı “ Ey Kullarım” şeklinde bir hitab oluştuğu zannedilmektedir. "" demektedir. Doğru olduğu iddia ettiği yazımın ibrahim s. 31 ve isra s. 53. ayetinde olduğu gibi " li ibadiye" şeklinde olması gerektiğini söylemektedir. Ancak gerekçe olarak ileri sürdüğü "peygamberin ağzından çıktığı zannedilme" iddiası doğru olmayıp kendiside dahil Muhammed as ın ELÇİ olma sıfatı gereği elçiliğini yaptığı Allah cc nin sözlerini aktarmak durumunda olduğunu herkesin bildiği bir durumdur.


Sayın meal yazıcısı , kur'anın Muhammed as ın sözü olduğu zannedilir korkusu ile !! zuhruf s. 68. ayetine metinde olmadığı halde ilavede bulunarak şu şekilde bir meal vermekte olup bu ilave gerekçesini, "mushaf yazıcılarının konuşmaya dalarak unutmuş!!!" bir gerekçe yazmayı herhalde bu sefer kendisi unutmuştur. 

Zuhruf s. 68. ayetinin orjinal metni şu şekildedir. 
" Yâ ibâdi lâ havfun aleykumul yevme ve lâ entum tahzenûn(tahzenûne).

Zuhruf s. 68. ayetinin temiz fikire göre şöyledir. 
 " Ve Allah onlara: “Ey kullarım, artık siz hiç korkmayacak ve hiç hüzünlenmeyeceksiniz”   diyecek. "

Ayetin metninde "ve Allah onlara diyecek" şeklinde bir meal vermeyi gerektirecek " ve yekulullahe" şeklinde bir ibare mevcut olmayıp sayın meal yazarı herhalde kur'anın Muhammed as ın sözü olduğu zannedilir diye Allah cc nin unuttuğu !! bir ibareyi durumdan vazife çıkartarak ayete koyma başarısını göstermiştir.

Sonuç olarak; temiz fikir adı altında yapılan kur'an mealinde , kur'an mushafının korunmamış olduğu ve yazıcı hatalarının olduğu iddialarının dile getirildiği 4 ayet hakkındaki görüşleri paylaştık. Kur'an mushafında yazıcı hatasının olduğu iddialarının gerçek olduğu şahsi düşünceler ile değil doğru olduğu iddia edilen bir mushafın delil getirilerek dile getirilmesi gerekir. Bu iddiaları doğrulayacak bir mushaf yeryüzünde yoktur. Allah cc kitabında "Allah hakkında konuşmak için aydınlatıcı bir kitap gerektiğini" bu konuşmaların bu kitap tarafından desteklenmesi gerektiğini bildirmiştir. Eğer birisi Allah cc nin bizlere indirmiş olduğu kitabın yazıcı hatası veya mürekkep damlaması  gibi sudan bahanelerle yanlış yazıldığı , ve doğru olarak sunduğu delilin kaynağı kendisi olursa buna ancak kendisi inanır. 

Bu mushafın yazıldığı zaman, bunu sadece yazan kişimi biliyordu ? , bu mushaf yazıldığı zaman, yazıcı hatasını farkedebilecek bir babayiğit yokmuydu? , bu mushaf yazıldığı zaman, yazan adam ne yazdığının şuurunda olmadan  kahvede tavla atıp çay içerkenmi bunları yazdı?  hiç bir sorumluluk hissetmeden başı bozuk adamlarmı bu mushafı yazdı, veya senin yanında okuduğun bir kitabın varda yanlışı o kitabtaki doğruya göremi gördün diye sormazlarmı temiz fikir adı altında meal yazıpta doğruyu kendi dediğinin olduğunu iddia eden adama? .

Temiz fikir adı altında yazılmaya çalışılan mealin pek de temiz bir fikirle yazılmadığı mushafın yanlış yazıldığı iddialarının dile getirilmesi ile ortadadır, şayet ortada yanlış yazım varsa  kur'anın tevrattaki bazı ayetlerin israiloğulları tarafından örtüldüğü iddiasını dile getirmesi gibi yeni bir mushaf ile bu iddianın doğruluğu ispatlanabilir aksi takdirde sadece kuru bir iddia ve iftiradan başka bir şey olmaz.

Müslümanlar için kur'an tuz mesabesinde olup, bunun böyle olduğunu bilen islam düşmanları tuzu kokutmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar, temiz fikir gibi isimler alıp tuzu kokutmak için çalışan insanların kimin ordusuna su taşıdıklarını o meali okuyacak olanların takdirine bırakıyoruz. Biz kimsenin kalbini yarıp onun ne kadar samimi olduğunu bakmak gibi bir durumuz olmadığına göre yazdıkları ve o yazdıklarından kimlerin çıkar sağladığı ve memnun olduğuna bakarak kişilerin Allahamı yoksa onun düşmanlarınamı hizmet ettiği kararına varırız.

                              EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.


14 Kasım 2013 Perşembe

Kasas s. 68. Ayeti Üzerinde Yapılan İki Farklı Meal Üzerine Bir Mülahaza

Alemlerin rabbi olan Allah cc hidayet ve rahmet olan kitabı'nın kasas s. 68. ayetinde bizlere şöyle buyurmaktadır.  

وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَيَخْتَارُ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

  Diyanet Vakfi
Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve şânı yücedir.

Tetkik ettiğimiz meallerin biri hariç hepsi yukarda vermiş olduğumuz meal doğrultusundadır. Sayın ahmet tekin hoca bu ayete farklı bir meal vermiş olup meali şu şekildedir.

   Ahmet Tekin :
Rabbin, sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olanları yaratır. Kâinatta mevcut akıllı ve sorumlu varlıkları, mahlûkatı, cemâdâtı, imkânları, kurulmuş düzenleri ve tedbirleri O seçer. İnsanların da seçme ve tercih hakları vardır. Yüceler yücesi olan Allah ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında onların kendisine koştukları şirkten münezzehtir.

Sayın Ahmet Tekin hocanın meali ile diğer mealler arasındaki fark "Onların seçim hakkı yoktur." ,"İnsanların da seçme ve tercih hakları vardır." şeklindedir. Diğer mealler ayetin metnindeki " ma kane lehümülhıyaratü" ibaresini "onların seçim hakları yoktur " şeklinde çevirirken ,Ahmet Tekin hoca " insanların da seçme hakları vardır" şeklinde çevirmiştir.  

İki farklı çevirinin sebebi ayetteki "ma" edatının kullanılış tercihlerinden kaynaklanmaktadır. Arap gramerinde "ma" edatı ismi mevsul ve olumsuzluk anlamında kullanılır. Kur'anda bu edatın kullanımı ile ilgili olarak Ahmet Tekin hoca nın daha yapmış olduğu bazı ayet meallerinde "ma" edatı ile ilgili olarak yapmış olduğu tercihlerin kur'an bütünlüğü ile uyuşmadığına şahid olmuştuk (bu konuyu "kur'an meali yapmak için sadece arapça bilmek yeterlimidir" adlı yazımızda ele almıştık) . Sayın hocanın "ma" edatını kullanım hatasına kasas s. 68. ayetine verdiği mealde şahid olmaktayız.  

Sayın hoca nın bu ayeti okurken kader konusu ile ilgili olarak  mesajı olduğunu düşünerek bu şekilde bir meal verdiğini düşünmekteyiz. Kader konusu ile ilgili olarak Allah cc yarattığı insanlara tabiki seçme hakkı vermiştir ona kimsenin itiraz etme hakkı yoktur, ancak bu ayette verilmek istenen mesajın kader konusu ile ilgili olarak değilde, Allah cc nin insanlar içinden seçmiş olduğu elçiler ile ilgili kanununun nasıl olduğu doğrultusunda olduğunu düşünmekteyiz.    

Kur'an meali yapmak için arapça bilgisinden önce kur'an bütünlüğüne sahip olmak gerektiğini konu ile ilgili yazılarımızda vurgulamaya çalışmıştık. Kasas s. 68. ayetinde rabbimiz " rabbin dilediğini yaratır ve seçer" cümlesindeki "seçer" kelimesi bu ayetin anahtarı durumunda olup rabbimizin insanlar içinde seçtiklerinin kimler olabileceği bilgisi diğer ayetlerinin yardımı ile açığa çıkabilir. Ayeti dikkatli okuyacak olursak yaratılmış insanlar içinden seçilmişler olduğu bilgisi vardır.  

Kasas s. 86. ayetinde, "Sen; sana bu Kitab'ın verileceğini ummazdın. Bu; ancak Rabbının bir rahmetidir. Öyle ise, sakın kafirlere yardımcı olma." buyurularak seçilmenin kişisel bir beklenti sonucu olmadığı sadece Allah cc nin takdiri üzere olduğu beyan edilmektedir.

[020.013]  «Ben seni seçtim; (ahtartüke) artık vahyolunanları dinle.»
Taha 13. ayetinde musa as ın seçilmiş olduğu bilgisi verilmektedir. Bu seçilme onun isteği ve iradesi üzerine değil sadece Allah cc nin onu seçmiş olmasından ötürüdür. Yine aynı surenin 41. ayetinde " vestana'tüke li nefsi" ( seni kendim için yetiştirdim) buyurularak onun seçilmişliği vurgulanmaktadır.

Al- imran s. 179. ayetinde " Allah mü'minleri bulunduğunuz hal üzere bırakacak değildir, nihayet murdarı temizden ayıracak, Allah sizleri gaybe muttalı' kılacak da değil ve lâkin Allah ona Resullerinden dilediğini seçer, onun için Allaha ve Resullerine iman edin ve eğer iman eder ve korunursanız size de azîm bir ecir var" buyurularak elçi seçiminin Allah cc nin dilemesine bağlı olduğu hatırlatılmaktadır. 

Şura s. 13. ayetinde "Allah Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur. Sana vahyettik; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da buyurduk ki: «Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin.» Ortak koşanları çağırdığın şey onların gözünde büyümektedir. Allah dilediğini kendine seçer, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir." buyurularak elçi seçiminin dilemeye bağlı olduğu aynı şekilde hatırlatılmaktadır.  

Zuhruf s. 31. ayetinde " Ve «ne olurdu şu Kur'an iki memleketten bir büyük adama indirilse idi» dediler" şeklindeki itirazlara 32. ayette "Rabbinin rahmetini onlar mı taksim edip paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında Biz taksim ettik; birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık; Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha iyidir." buyurularak elçi seçiminin kimsenin keyfine göre olmayacağı bildirlmektedir. 

 [019.058]  İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden Adem, soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımızdan İbrahim ile İsmail'in soyundan hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendirler. Kendilerine Rahmanın ayetleri okunduğu zaman, ağlayarak secdeye kapanırlardı.
[012.006]  «Rabbin seni böylece rüyandaki gibi seçecek, sana rüyaları yorumlamayı öğretecek; daha önce, ataların İbrahim ve İshak'a nimetlerini tamamladığı gibi, sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Doğrusu Rabbin bilir, hakimdir.»
003.033]  Gerçekten Allah, Adem'i, Nuh'u ve İbrahim ailesiyle İmran hanedanını süzüp alemler üzerine seçti.
[002.247]  Peygamberleri onlara «Allah size şüphesiz, Talut'u hükümdar olarak gönderdi» dedi. «Biz hükümdarlığa ondan layık iken ve ona malca da bir bolluk verilmemişken bize hükümdar olmağa o nasıl layık olabilir?» dediler, «Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı» dedi. Allah mülkü dilediğine verir. Allah her şeyi kaplar ve bilir.
[007.144]  «Ey Musa! Verdiklerimle ve seninle konuşmamla seni insanlar arasından seçtim; sana verdiğimi al ve şükret» dedi.
[002.130]  Kendini bilmezden başkası İbrahim'in dininden yüz çevirmez. And olsun ki, dünyada onu seçtik, şüphesiz o, ahirette de iyilerdendir.
[022.075]  Allah meleklerden de elçiler seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
[038.047]  Çünkü onlar, gerecekten nezdimizde süzülüp seçilmiş en hayırlı kimselerdendir.
[042.013] Allah Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur. Sana vahyettik; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da buyurduk ki: «Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin.» Ortak koşanları çağırdığın şey onların gözünde büyümektedir. Allah dilediğini kendine seçer, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.

Sonuç olarak; vermiş olduğumuz örnek ayet mealleri doğrultusunda, kasas s. 68. ayetindeki "ma " edatının isimi mevsul olarak anlaşılması ayetin tercümesine Ahmet Tekin hoca tarafından "İnsanların da seçme ve tercih hakları vardır." şeklinde yansıtılmış olması bu ayetin bu şekildeki çevirisinin kur'an bütünlüğünün gözetilmemesi sonucunda bu şekilde yapıldığı düşüncesini kuvvetlendirmektedir. Diğer bütün meallerde " Onların seçim hakkı yoktur" şeklinde yapılan çeviriler kur'an bütünlüğüne uygun bir çeviri olup bazı yerde gereksiz parantez açan meal yapıcıları bu ayette gerekli olan parantezi açmayarak ayeti bazı yanlış anlamaya sebeb olacak bir meallendirme yoluna gitmişlerdir , şayet altta önerdiğimiz meal şeklindeki parantezler açılsaydı yanlış anlamanın önü kesilmiş olurdu diye düşünmekteyiz.

Rabbin, dilediğini yaratır ve(elçilerden dilediğini) seçer. Onların (seçilen elçilerin) seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve şânı yücedir.

Ayetin mesajının  bazı kader tartışmalarına mesned olması açısından değil de , Allah cc nin seçmiş olduğu elçilerin bu seçimde herhangi bir dahli olmadığı ,sadece Allah cc nin dilemesi ve seçimi sonucunda elçi olarak seçildikleri şeklinde bir mesaj içerdiği düşüncesi kur'an bütünlüğüne düşeceğini düşünmekteyiz.    

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

                                                         

4 Temmuz 2011 Pazartesi

YUSUF SURESİ 106. AYETİNDEKİ MEAL FARKLILIKLARI

Türkiyede basılmış olan kur'an meallerine baktığımız zaman bazı ayetlerin çevirisinde kur'an bütünlüğü gözetilmeden yapılan meallerin mevcut olduğunu görüyoruz. Her meal yapıcısının kendi edebi ve ilmi birikimi sonucu meydana getirdiği eserler hatadan beri değildir. Bir dilden başka bir dile çevrilen bir eser çevirmeninin ilmi ve edebi seviyesinide gösterir. Dili arapça olan kur'anında anlaşılması için muhataplarının anladığı dile çevrilmesi gerekmektedir. Ancak bu çeviriyi yapan kişilerde arapça dilini bilmenin ötesinde kur'anı bilmesi gerektiği en önemli husustur. Bir dilden diğer bil dile çevrilen eserin o eserdeki anlatılmak istenen mesajı tam olarak aktardığı söylenemez,hele bu dil arapça olursa ve birde Allah cc nin indirdiği kitap olunca mesele dahada bir ciddiyet arzetmek durumundadır. 

Tercüme yerine meal denmesinin asıl amacı bu aktarımın arap dilinin edebi zenginliğini türk dilinin kelimeleri ifade edilmesinin yetersiz olduğunun farkındalığıdır. Yapılan meallerdeki bazı edebi eksiklik hoşgörülebilir , ancak ayet meallerinde yapılan bazı hatalar vardırki bunun hoşgörülmesi mümkün değildir. Meal yapıcılarının bir çoğundaki arapça dil bilgisinin yanısıra olması gereken şartlardan birisi kur'an bütünlüğüne hakim olmalarıdır. Bu mesele arpça dilini bilmekten daha önemlidir . Bazı meallerde yapılan hataları gördükçe bunun önemi dahada anlaşılmaktadır.  Kanımızca yapılan bazı mealler, ticari amaç kaygısı taşımakta pazara geç kalmamak amacı ile başka meallerden alıntılar yapmak suretiyle alelacele yapılıp piyasaya sürüldüğü için alıntı yapılan mealdeki hatalarda görmemezlikten gelinmektedir. Bu yazımızda bu hatalara örnek olarak gösterebileceğimiz yusuf s. 106. ayetinin yapılan iki farklı meali üzerinde durmak istiyoruz.   

Yayınlanmış olan meallere baktığımız zaman yusuf s. 106. ayetinin iki farklı şekilde meallendirildiğini görmekteyiz. 

1- Onların çoğu Allaha ancak ortak koşarak iman ederler. 
2-Onların çoğu iman etmez , ancak şirk katıp dururlar. 

İlk bakışta pek fark olmadığı zannedilmesine rağmen elimizdeki meallerdeki yusuf s. 106 . ayeti ile yapılan mealler bu yöndedir. Kur'anı doğru anlama yollarından biri siyak ve sibakı ile yani ayetin öncesi ve sonrası ile bir bağlantı kurularak anlaşılmasıdır. Yusuf s. 106. ayetinide bu yolla anlamak gerekmektedir Yusuf. s. 103. ile 106. ayetlerinin meallerine baktığımız zaman konu biraz daha netleşir.


103- Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir.
104- Oysa ki sen buna karşı onlardan bir ücret de istemiyorsun. O, alemler için yalnızca bir 'öğüt ve hatırlatmadır.'
105- Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler.
106- Onların çoğu Allah'a iman etmezler de ancak şirk katıp-dururlar.


 Dikkat edilirse 106. ayete verilen meal 2 farklı şekilde meal verildiğini söylediğimiz mealin 2. şıkkındaki mealdir. 106. ayete eğer 1. şıktaki meali vermiş olsaydık siyak ve sibaka uygun bir meal olmayacaktı. 103. ayete baktığımızda insanların çoğunun iman etmeyeceği bildirilmektedir , bu bildiri kur'anın değişik ayetlerindede gözümüze çarpmaktadır.

-017.089- Andolsun, biz bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler.
-025.050-Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler.
-026.8-67-103-121-139-158-174-190- Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır; ancak onların çoğu mü'min değildirler.
-041.004- Bir müjde verici ve bir uyarıcı- korkutucu olarak. Ama onların çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar dinlemezler.
-036.007- Andolsun, onların çoğu üzerine o söz hak olmuştur; artık onlar inanmazlar.

Kur'an bütünlüğündeki ayetler dikkate alınacak olduğu zaman ortaya çıkan durum "insanların çoğunun iman etmeyeceği" dir. 106. ayete verilen 1. şıktaki meallerde ortaya çıkan durum   şirk katarak dahi olsa insanların çoğunun iman edeceğidir . Kur'anın bizlere verdiği en önemli mesaj "şirk " ile "imanın" bir arada olmayacağıdır ,şirkin olduğu yerde iman , imanın olduğu yerdede şirk olmaz. Yani hiç bir kimsenin şirk koşarak iman etmesi diye bir şey olamaz.  


Sonuç olarak yusuf s. 106. ayeti ile ilgili yapılan meallerde 2 şık halinde verdiğimiz farklı meallerin 1. şıkkındaki yapılan mealler , kur'anda insanların çoğunun iman etmeyeceğine dair ayetler göz önüne alındığı , şirk ile imanın bir kişide aynı anda bulunmasının mümkün olamayacağı dikkate alındığı zaman doğru yapılmış bir meal olarak gözükmemektedir. 2. şıktaki yapılan mealler kur'an bütünlüğü ve ilgili ayetin siyak ve sibakı gözöünüe alındığında daha doğru bir meal olduğu gözükmektedir.  

                    EN DOĞRUSUNU  ALLAH CC BİLİR.