Anne , Baba ve çocuklardan oluşan, toplumu oluşturan en küçük yapı taşına verilen ad olan ailenin sağlıklı biçimde hayatiyetini devam ettirmesi , toplumun huzuru ve mutluluğu açısından önem arz etmektedir. Fakat çeşitli etkenler, aile içindeki bireylerin birbirleri ile aralarındaki bağlarının kopmasına neden olarak , onların yabancılaşmasını ve birbirleri ile çatışmasını beraberinde getirmiştir. "Kuşak Çatışması" olarak bildiğimiz bu durum, özellikle Müslüman Aile yapısı içinde büyük sıkıntılara yol açmaktadır.
Çocuklarının da kendileri gibi İslama uygun bir hayat yaşamasını arzu eden ebeveynler , çocukları belli bir yaşa geldikten sonra bu isteklerinin yerine gelmediğini gördüklerinde büyük bir hayal kırıklığına uğramakta , üzülmekte ve çocukları ile büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar. Bu sıkıntılar sadece çocuklar ile ilgili olmayıp , karı veya koca arasında da yaşanmaktadır. Karı ve kocadan herhangi birisi, İslami bir hayat tarzını seçerken diğeri seçmemekte , bu durum ise karı koca arasında da sıkıntılara yol açmaktadır.
Karı ve kocanın birbirleri ile anlaşamamaları sonucunda , boşanma imkanları olmakla birlikte, çeşitli sebepler bu yola başvurulmasını engellemektedir. Yazımızda, anne baba ile çocuklar arasında , veya karı ve koca arasında çatışma yaşandığında nasıl bir yol izlenebileceği yönünde, Kur'an içindeki mevcut önerileri okumaya çalışacağız.
[064.014] Ey iman edenler; eşlerinizin ve çocuklarınızın içinde size
düşmanlık edenler vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına
kakmaz ve örterseniz; şüphesiz ki Allah; Gafur'dur, Rahim'dir.
[064.015] Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir fitne (imtihan)dir. Büyük
mükafat ise Allah katındadır.
[064.016] Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının,
dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere
infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan)
korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.
Teğabun s. 14. ayetindeki eşlerin ve çocukların düşman olmasını , eşlerin ve çocukların takva temelli bir aile yapısına uygun ameller işlememeleri olarak anlamak mümkündür. Eşlerden veya çocuklardan oluşan aile içindeki bireylerin birbirleri ile uyumlu bir hayat sürmemeleri , beraberinde aile içi çatışmayı getirecek ve huzursuzluklara yol açacaktır.
[030.021] Kendileriyle huzura kavuşmanız için size kendi nefislerinizden
eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi de O'nun ayetlerindendir.
Şüphesiz ki bunlarda düşünen bir kavim için ayetler vardır.
İnsan, fıtratından gelen özellikler nedeni ile karşı cinse karşı ilgi duymakta , onun karşı cinse duyduğu bu ilgi , aile kurumunun oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Ailenin oluşmasından sonraki aşama olan , sağlıklı mutlu ve huzurlu bir şekilde devamı , eşler arasında sevgi , muhabbet ve hoşgörü ile mümkün olacaktır. Bu unsurların bulunmadığı aileler, zaman içinde parçalanmaya ve yok olmaya mahkum olacaktır.
Aile içindeki sevgi ve muhabbetin azalmasına sebep olabilecek bir çok unsur zikredilebilir. Biz konuya aile bireyleri arasındaki İslami duyarlılık açısından bakmaya çalışarak , aile içindeki bireylerin herhangi bir tanesinde meydana gelen İslami hassasiyetsizliğin, diğer bireyler üzerinde yol açmış olduğu rahatsızlığın ne şekilde aşılabileceği üzerinde durmaya çalışacağız.
[031.014] Biz insana anasına, babasına (itaat etmeyi) de tavsiye ettik.
Anası onu zayıflık üstüne zayıflıkla taşıdı. (Onun) sütten ayrılması da iki yıl
içindedir. Bana ve anana-babana şükret diye de (tavsiye ettik). Dönüş ancak
Banadır.
[031.015] Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne)
bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi
geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman
size, yapmış olduklarınızı haber veririm.
Allah (c.c) insana anne ve babasına itaat etmeyi emrettiği ayetler, Kur'an'ın bir çok yerinde mevcuttur. Anne ve babaya itaatın körü körüne bir itaat değil , şartlı bir itaat olduğunu , Lukman s. içindeki ayetlerden ve İbrahim (a.s) ın babasına karşı olan örnekliğinden anlamaktayız.
Konumuz olan Teğabun suresi ayetleri ile ilişkili olduğunu düşündüğümüz , Ahkaf s. 15-18. ayetler arasında anlatılan örnek bir çocuğu, ve başka bir çocuk ve ebeveyn arasında geçen bir konuşmayı da hatırlayarak , bu günkü deyim ile kuşak çatışması yaşayan bir ailenin, çocuğu ile nasıl bir iletişim örneği sergilediğini görelim.
[046.015] Biz; insana, anne ve babasına ihsan etmesini tavsiye ettik.
Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ve sütten kesilmesi
otuz aydır. Nihayet erginlik çağına ulaşınca ve kırk yaşına varınca der ki:
Rabbım bana; ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin hoşnud olacağın
salih amel işlememi ilham et. Bana verdiğin gibi soyuma da salah ver. Doğrusu
ben, Sana döndüm. Ve gerçekten ben, müslümanlardanım.
[046.016] Onlar öyle kişilerdir ki, yaptıklarının en iyisini onlardan kabul
ederiz ve onların günahlarım bağışlarız, cennet halkı arasındadırlar. Bu dünyada
kendilerine söylenen doğru sözün gerçekleşmesidir.
[046.017] O kimse ki, anne ve babasına: «Öf size, benden önce nice kuşaklar
gelip geçmişken, beni (diriltilip) çıkarılacağımla mı tehdit ediyorsunuz?» dedi.
O ikisi (anne ve babası) ise, Allah'a yakararak: «Yazıklar sana, iman et, hiç
şüphesiz Allah'ın va'di haktır.» (derler; fakat) O: «Bu, geçmişlerin
masallarından başkası değildir» der.
[046.018] İşte onlar; kendilerinden önce cinnlerden ve insanlardan gelip
geçmiş ümmetler içinde üzerlerine söz hak olmuş kimselerdir. Doğrusu onlar,
hüsrana uğrayanlardandırlar.
Ahkaf suresindeki bu ayetler , anne ve babasına karşı olan vazifesini gereği yapan bir çocuk ile , anne ve babasına karşı olan vazifesini gereği gibi yapmayan başka bir çocuğun örneğini vermektedir. Bir çocuk, yerine getirdiği vazifesinin karşılığında cenneti hak ederken , diğer bir çocuk ise, yerine getirmediği vazifesinin karşılığında cehennemi hak etmektedir.
[020.132] Ehline salatı emret, hem de kendin ona sabırla
devam et! Biz, senden bir rızık istemiyoruz, seni Biz rızıklandırırız; güzel
sonuç takvanındır.
Salat , kulun Allah (c.c) ye karşı olan vazifelerinin tümünü içine alan bir kavramdır. Aile reisinin , aile içindeki bireylere karşı olan sorumluluğu, önce kendisinin Allah (c.c) nin rızasına uygun bir hayat yaşaması , sonra ise tüm aile bireylerine bu yönde bir yaşamı tavsiye etmesi olmalıdır.
Yukarıda meallerini verdiğimiz Ahkaf s. 17. ve 18. ayetlerinde, anne ve babası gibi hayatını İslami bir yaşam yönünde ikame etmeyerek , Allah'a isyan eden bir çocuk tasvirini görmüştük. Bu ayetlerde gördüğümüz çocuk tasvirini , konumuz olan Teğabun suresi 14. ayetindeki " Ey iman edenler; eşlerinizin ve çocuklarınızın içinde size düşmanlık edenler vardır. Onlardan sakının" cümlesi ile birlikte okuduğumuz zaman , eşlerin ve çocukların düşmanlığını , onların iman edenlerden olmamak sureti ile küfrü tercih eden bir hayat yaşamaları olarak anlayabiliriz.
Çünkü aile reisinin sorumluluğunda olan eş ve çocuklar , yanlış bir yaşamı seçtiklerinde, eğer aile reisi onlara doğru bir yaşam örnekliği göstererek , bu doğru yaşamı onlara da tavsiye etmedi ise, aile reisi bu konuda sorumlu duruma düşecektir. Yapılan düşmanlığın , kişinin cehennem ehli olmasına sebep olacak bir duruma düşmesi olduğunu hesaba kattığımızda , sorumlu olduğumuz eşler ve çocuklarımıza gerekli olan bilgileri vermemek sureti ile, hem onları hem de kendimizi ateşe biraz daha yaklaştırmış , bu sebeple kendimize büyük bir kötülük yapmış ta sayılacağız.
Yaşadığımız toplum içinde İslami bir yaşantıyı tercih eden anne ve babaların büyük çoğunluğunun çocuklarının, anne ve babaları gibi İslami bir yaşantıyı tercih etmediklerini , televizyon , gazeteler , internet v.s gibi iletişim organları ile süslü gösterilen popüler kültürün esareti altına girmek sureti ile İslami bir yaşantıdan uzaklaştıklarını görmekteyiz. Bu durum bir çok anne babayı rahatsız etmekte ve çocuklarının bu gidişlerine engel olmak için çeşitli yollara başvurmaktadırlar.
Çocukları ile sert tartışmalara girmek sureti ile kendi istedikleri yola girmelerini isteyen anne babaların yine bir çoğu, istediklerini başaramamanın verdiği huzursuzluk ve üzüntü ile ne yapacaklarını şaşırmış bir vaziyettedirler.
Yeri gelmişken , Muhammed (a.s) dan rivayet edilen , çocukları namaza alıştırma ile ilgili bir hadiste , bir çocuğun 10 yaşına geldiği halde hala namaz kılmaya başlamadığı takdirde dövülmesi gerektiğine dair olan rivayetin , Muhammed (a.s) a isnat edilmiş uydurma bir söz olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Çünkü dayak ve kötü sözlerle insanları iyi olan bir şeye yöneltmek asla mümkün değildir.
Bugün çocuklara dini eğitim vermek iddiasında olan bazı kurumlardaki çocuklara uygulanan baskı ve dayakların, dindar bir nesil yetiştirmek yerine , dine düşman bir nesil yetiştirmeye yaradığını herkes bilmektedir. Yaşı kemale ermiş ve dine karşı düşmanlık besleyen bazı kimselerin hikayelerinde , çocuk iken dini kurumlarda gördüğü şiddet önemli bir yer tutmaktadır.
Ahkaf suresi 17. ayetinde iman etmeyen çocuklarına karşı anne ve babanın tepkisi ile , Teğabun suresinin 14. ayetindeki "Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz ve örterseniz" cümlesi , bize onlara karşı nasıl yaklaşmamız, ve onlarla nasıl bir iletişim kurmaya çalışmamız yönünde bilgiler içermektedir.
İslamı yaşamaya çalışan her anne ve baba kendi evladının da aynı şekilde İslami bir yaşam sürmesini arzu eder. Bir çok ebeveynin bu istekleri maalesef istedikleri karşılığı bulmamaktadır. İslami bir yaşamı seçmiş olan ebeveynlerin , İslami bir yaşamı seçmemiş olan çocuklarına karşı hiç bir zaman sert ve kırıcı bir üslup kullanmamaları çok önemlidir. Onlara karşı sevecen ve yumuşak tavırlar ile yaklaşım göstermek , onların kalplerinin yumuşamasına vesile olabilir.
Onlara karşı sert ve baskıcı yöntemler kullanarak , istenilen sonucu almaya çalışmak asla doğru bir yöntem değildir. Sert ve baskıcı yöntemler , bu çocukların dinden daha fazla soğumasına sebep olacağı gibi , ebeveyn baskısı ile İslami bir yaşama yönelmek , münafık karakterli çocukların yetişmesine sebep olacaktır. Nuh (a.s) ın, iman etmeyen oğluna karşı kullandığı yumuşak dil , bizler için bu konuda örnek teşkil etmelidir.
[050.045] Onların dediklerini Biz biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba
değilsin; söz verdiğim günden korkanlara Kuran'la öğüt ver.
[088.021-2] Artık sen hatırlat. Şüphe yok ki, sen ancak bir hatırlatıcısın.
Onların üzerlerinde bir musallat (cebbâr) değilsin.
Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerde , Muhammed (a.s) ın tebliğde kullanması gereken yöntem beyan edilmektedir. Kimsenin kimseyi evladı da olsa zorlamak gibi bir durumun asla söz konusu olamayacağını , elçiye beyan edilen tebliğ yöntemini dikkate alarak bizler de bilmeliyiz.
Yaratılışın gayesi imtihan olduğuna göre, herkes kendi imtihanını yaşayacaktır. Bir ebeveyn eğer çocuğuna kendi vazifesi gereği, yaşayacağı hayat içinde çocuğuna gerekli olan bilgileri öğretmiş ise, sorumluluğu kendi üzerinden atmış olacaktır. Çocuk , ebeveyninden öğrendiği bilgileri hayatına aktarmak veya aktarmamak noktasında hür iradesini kullanarak karar verecek , ve bu kararından sadece kendisi sorumlu olacaktır.
Bu türden sıkıntılar eşler arasında da baş gösterebilmektedir. Eşlerden birisi İslami bir hayat tarzını tercih ederken, diğer eş farklı bir hayat tarzını tercih edebilmektedir. Bu durumda eğer ayrılmak yolu seçilmezse , eşler arasında saygı ve hoşgörü üzerine kurulmuş bir ilişkinin devamı şarttır. Hiç bir eşin diğerini kendi istediği hayat tarzını seçmesi yönünde baskıcı ve ısrarcı bir yöntem kullanmaya hakkı yoktur.
[066.010] Allah, kâfir olanlara Nûh'un zevcesi ile Lût'un zevcesini bir
misal olarak irâd etmiştir. Sâlih kullarımızdan iki kulun (nikahı) altında
idiler. Sonra o ikisine hıyanette bulundular, artık (o iki sâlih kul da) onları
Allah'ın azabından hiç bir şey ile kurtaramadılar ve denildi ki: «(İkiniz de)
Ateşe girenler ile beraber giriveriniz.»
[066.011] Ve Allah, imân etmiş olanlara, Fir'avun'un zevcesini bir misal
olarak irâd buyurmuştur. O vakit ki (o kadın şöyle) demişti: «Yarabbi! Benim
için nezd-i ulûhiyetinde cennette bir ev yap ve beni Fir'avun'dan ve onun
amelinden kurtar ve beni zalimler olan kavimden halâs et.»
Yukarıda meallerini verdiğimiz Tahrim s. 10. ve 11. ayetleri karıları kafir olan , Nuh ve Lut (a.s) ları , kocası kafir olan Firavun'un karısını örnek vermek sureti ile , eşler arasındaki inanç farkına rağmen eşler arasındaki yaşamın devam edebileceğini göstermektedir.
Bu noktada Nikahın düşmesi olarak ifade edilen , eşlerden birisinin kafir olduğu takdirde nikahın düşerek , eşlerin zina etmiş sayılacağı iddialarının yanlış olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Eşlerden herhangi bir taraf kafir olsa dahi nikaha herhangi bir zarar gelmez , eşler zani durumuna da düşmez , evlilik akdi devam eder.
Lukman s. 15. ayeti içindeki kafir ebeveyne sahip olan bir çocuğa " Onlarla dünyada iyi geçin" şeklinde verilen emir, sadece inanmayan ebeveyne sahip olan çocuk için değil , inanmayan çocuğa sahip olan ebeveyn , inanmayan karıya sahip olan koca , inanmayan kocaya sahip olan karı için de geçerlidir. İnanmak veya inanmamak kişilerin serbest iradelerinin sonucu olan seçimi ile gerçekleşen bir durum olup , yakınlarımız biz gibi inanmamış olsa dahi onlarla iyi ilişkilerimizi devam ettirmek zorundayız.
Sonuç olarak ; Aile içindeki bireyler arasında uyumlu bir hayat sürülmesi , ailenin mutluluğu ve huzuru için önemlidir. Ancak bu uyum, İslami bir yaşam arzulayan bir çok ailede popüler kültürün etkisi altında kalarak , gayri İslami bir yaşam tarzını seçen çocukları sebebi ile sarsıntı geçirmektedir.
Ebeveynlerin vazifeleri gereği çocuklarına yaşamlarında gerekli olan bilgileri öğretmek gereği bulunmaktadır. Çocuklar ebeveynlerinden öğrendikleri bu bilgileri hayatlarına aktarmak noktasında irade sahibi olup , istedikleri yönde tercih yapabilirler. Ebeveynlerin öğrettikleri yönde İslami bir yaşamı tercih etmeyen çocukların ailelerinde huzursuzluk baş göstermekte ve ebeveynler tarafından baskı ve şiddete baş vurulmak sureti ile , İslami bir hayat sürmeleri sağlanmak istenilmektedir.
Ancak bu yöntem faydadan çok zarar getirecek bir yöntem olduğu için asla kullanılmamalıdır. Herkes kendi imtihanını yaşadığı için , iradesini kullanmak sureti ile yaptığı seçimin karşılığını alacaktır. Ebeveynler İslami bir yaşantıyı tercih etmeyen çocuklarına hiç bir surette baskı yapmamalı , seçimlerine saygı göstermeli , yanlışlıkları uygun bir diller yeri geldikçe uyarmalıdır.
Aynı durum eşler arasında da baş gösterebilmektedir. Eşlerden herhangi bir taraf İslami bir yaşamı seçerken , diğer taraf böyle bir seçim yapmak yerine gayri İslami bir yaşamı seçmektedir. Ayrılmak yolu seçilmez ise , eşlerin yaşamlarını birbirlerinin seçimlerine saygı gösteren bir şekilde sürdürmeleri , aile bireyleri için en uygun yol olacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Yazılarınızı takip ediyorum.sizde asla modernistlik kaygısı görülmüyor.Fakat sizde,övmek için söylemiyorum,aydın bir anlayış hakim. Bu namaz kilmayan çocuğu dövme işini,inanç ayrılığında nikah düşer meselesini hiç bir zaman kabullenememiştim.Hiç Vahiy ve fitrat farklı olur mu.Bu yazı ve diğerleri hepsi istifade edilecek yazılar.Allah razı olsun.
YanıtlaSilTeşekkür ederim kardeşim, amin ecmain.
Sil