Aile etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Aile etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Şubat 2017 Pazartesi

Teğabun s. 14-16.Ayetleri : Kur'an'dan Aile İçi İletişim Önerileri

Anne , Baba ve çocuklardan oluşan, toplumu oluşturan en küçük yapı taşına verilen ad olan ailenin sağlıklı biçimde hayatiyetini devam ettirmesi , toplumun huzuru ve mutluluğu açısından önem arz etmektedir. Fakat çeşitli etkenler, aile içindeki bireylerin birbirleri ile aralarındaki bağlarının kopmasına neden olarak , onların yabancılaşmasını ve birbirleri ile çatışmasını beraberinde getirmiştir. "Kuşak Çatışması" olarak bildiğimiz bu durum, özellikle Müslüman Aile yapısı içinde büyük sıkıntılara yol açmaktadır.

Çocuklarının da kendileri gibi İslama uygun bir hayat yaşamasını arzu eden ebeveynler , çocukları belli bir yaşa geldikten sonra bu isteklerinin yerine gelmediğini gördüklerinde büyük bir hayal kırıklığına uğramakta , üzülmekte ve çocukları ile büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar. Bu sıkıntılar sadece çocuklar ile ilgili olmayıp , karı veya koca arasında da yaşanmaktadır. Karı ve kocadan herhangi birisi, İslami bir hayat tarzını seçerken diğeri seçmemekte , bu durum ise karı koca arasında da sıkıntılara yol açmaktadır. 

Karı ve kocanın birbirleri ile anlaşamamaları sonucunda , boşanma imkanları olmakla birlikte, çeşitli sebepler bu yola başvurulmasını engellemektedir. Yazımızda, anne baba ile çocuklar arasında , veya karı ve koca arasında çatışma yaşandığında nasıl bir yol izlenebileceği yönünde, Kur'an içindeki mevcut önerileri okumaya çalışacağız. 

[064.014]  Ey iman edenler; eşlerinizin ve çocuklarınızın içinde size düşmanlık edenler vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz ve örterseniz; şüphesiz ki Allah; Gafur'dur, Rahim'dir.

[064.015]  Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir fitne (imtihan)dir. Büyük mükafat ise Allah katındadır.

[064.016] Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.

Teğabun s. 14. ayetindeki eşlerin ve çocukların düşman olmasını , eşlerin ve çocukların takva temelli bir aile yapısına uygun ameller işlememeleri olarak anlamak mümkündür. Eşlerden veya çocuklardan oluşan aile içindeki bireylerin birbirleri ile uyumlu bir hayat sürmemeleri , beraberinde aile içi çatışmayı getirecek ve huzursuzluklara yol açacaktır.

[030.021] Kendileriyle huzura kavuşmanız için size kendi nefislerinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi de O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunlarda düşünen bir kavim için ayetler vardır.

İnsan, fıtratından gelen özellikler nedeni ile karşı cinse karşı ilgi duymakta , onun karşı cinse duyduğu bu ilgi , aile kurumunun oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Ailenin oluşmasından sonraki aşama olan , sağlıklı mutlu ve huzurlu bir şekilde devamı , eşler arasında sevgi , muhabbet ve hoşgörü ile mümkün olacaktır. Bu unsurların bulunmadığı aileler, zaman içinde parçalanmaya ve yok olmaya mahkum olacaktır.

Aile içindeki sevgi ve muhabbetin azalmasına sebep olabilecek bir çok unsur zikredilebilir. Biz konuya aile bireyleri arasındaki İslami duyarlılık açısından bakmaya çalışarak , aile içindeki bireylerin herhangi bir tanesinde meydana gelen İslami hassasiyetsizliğin, diğer bireyler üzerinde yol açmış olduğu rahatsızlığın ne şekilde aşılabileceği üzerinde durmaya çalışacağız.

[031.014] Biz insana anasına, babasına (itaat etmeyi) de tavsiye ettik. Anası onu zayıflık üstüne zayıflıkla taşıdı. (Onun) sütten ayrılması da iki yıl içindedir. Bana ve anana-babana şükret diye de (tavsiye ettik). Dönüş ancak Banadır.
[031.015]  Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm.

Allah (c.c) insana anne ve babasına itaat etmeyi emrettiği ayetler, Kur'an'ın bir çok yerinde mevcuttur. Anne ve babaya itaatın körü körüne bir itaat değil , şartlı bir itaat olduğunu , Lukman s. içindeki ayetlerden ve İbrahim (a.s) ın babasına karşı olan örnekliğinden anlamaktayız. 

Konumuz olan Teğabun suresi ayetleri ile ilişkili olduğunu düşündüğümüz , Ahkaf s. 15-18. ayetler arasında anlatılan örnek bir çocuğu, ve başka bir çocuk ve ebeveyn arasında geçen bir konuşmayı da hatırlayarak , bu günkü deyim ile kuşak çatışması yaşayan bir ailenin, çocuğu ile nasıl bir iletişim örneği sergilediğini görelim.

[046.015] Biz; insana, anne ve babasına ihsan etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. Nihayet erginlik çağına ulaşınca ve kırk yaşına varınca der ki: Rabbım bana; ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin hoşnud olacağın salih amel işlememi ilham et. Bana verdiğin gibi soyuma da salah ver. Doğrusu ben, Sana döndüm. Ve gerçekten ben, müslümanlardanım.
[046.016] Onlar öyle kişilerdir ki, yaptıklarının en iyisini onlardan kabul ederiz ve onların günahlarım bağışlarız, cennet halkı arasındadırlar. Bu dünyada kendilerine söylenen doğru sözün gerçekleşmesidir.
[046.017] O kimse ki, anne ve babasına: «Öf size, benden önce nice kuşaklar gelip geçmişken, beni (diriltilip) çıkarılacağımla mı tehdit ediyorsunuz?» dedi. O ikisi (anne ve babası) ise, Allah'a yakararak: «Yazıklar sana, iman et, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır.» (derler; fakat) O: «Bu, geçmişlerin masallarından başkası değildir» der.
[046.018] İşte onlar; kendilerinden önce cinnlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde üzerlerine söz hak olmuş kimselerdir. Doğrusu onlar, hüsrana uğrayanlardandırlar.

Ahkaf suresindeki bu ayetler , anne ve babasına karşı olan vazifesini gereği yapan bir çocuk ile , anne ve babasına karşı olan vazifesini gereği gibi yapmayan başka bir çocuğun örneğini vermektedir. Bir çocuk, yerine getirdiği vazifesinin karşılığında cenneti hak ederken , diğer bir çocuk ise, yerine getirmediği vazifesinin karşılığında cehennemi hak etmektedir.

[020.132] Ehline salatı emret, hem de kendin ona sabırla devam et! Biz, senden bir rızık istemiyoruz, seni Biz rızıklandırırız; güzel sonuç takvanındır.

Salat , kulun Allah (c.c) ye karşı olan vazifelerinin tümünü içine alan bir kavramdır. Aile reisinin , aile içindeki bireylere karşı olan sorumluluğu, önce kendisinin Allah (c.c) nin rızasına uygun bir hayat yaşaması , sonra ise tüm aile bireylerine bu yönde bir yaşamı tavsiye etmesi olmalıdır.

Yukarıda meallerini verdiğimiz Ahkaf s. 17. ve 18. ayetlerinde, anne ve babası gibi hayatını İslami bir yaşam yönünde ikame etmeyerek , Allah'a isyan eden bir çocuk tasvirini görmüştük. Bu ayetlerde gördüğümüz çocuk tasvirini , konumuz olan Teğabun suresi 14. ayetindeki " Ey iman edenler; eşlerinizin ve çocuklarınızın içinde size düşmanlık edenler vardır. Onlardan sakının" cümlesi ile birlikte okuduğumuz zaman , eşlerin ve çocukların düşmanlığını , onların iman edenlerden olmamak sureti ile küfrü tercih eden bir hayat yaşamaları olarak anlayabiliriz. 

Çünkü aile reisinin sorumluluğunda olan eş ve çocuklar , yanlış bir yaşamı seçtiklerinde, eğer aile reisi onlara doğru bir yaşam örnekliği göstererek , bu doğru yaşamı onlara da tavsiye etmedi ise, aile reisi bu konuda sorumlu duruma düşecektir. Yapılan düşmanlığın , kişinin cehennem ehli olmasına sebep olacak bir duruma düşmesi olduğunu hesaba kattığımızda , sorumlu olduğumuz eşler ve çocuklarımıza gerekli olan bilgileri vermemek sureti ile, hem onları hem de kendimizi ateşe biraz daha yaklaştırmış , bu sebeple kendimize büyük bir kötülük yapmış ta sayılacağız. 

Yaşadığımız toplum içinde İslami bir yaşantıyı tercih eden anne ve babaların büyük çoğunluğunun çocuklarının, anne ve babaları gibi İslami bir yaşantıyı tercih etmediklerini , televizyon , gazeteler , internet v.s gibi iletişim organları ile süslü gösterilen popüler kültürün esareti altına girmek sureti ile İslami bir yaşantıdan uzaklaştıklarını görmekteyiz. Bu durum bir çok anne babayı rahatsız etmekte ve çocuklarının bu gidişlerine engel olmak için çeşitli yollara başvurmaktadırlar. 

Çocukları ile sert tartışmalara girmek sureti ile kendi istedikleri yola girmelerini isteyen anne babaların yine bir çoğu, istediklerini başaramamanın verdiği huzursuzluk ve üzüntü ile ne yapacaklarını şaşırmış bir vaziyettedirler.

Yeri gelmişken , Muhammed (a.s) dan rivayet edilen , çocukları namaza alıştırma ile ilgili bir hadiste , bir çocuğun 10 yaşına geldiği halde hala namaz kılmaya başlamadığı takdirde dövülmesi gerektiğine dair olan rivayetin , Muhammed (a.s) a isnat edilmiş uydurma bir söz olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Çünkü dayak ve kötü sözlerle insanları iyi olan bir şeye yöneltmek asla mümkün değildir. 

Bugün çocuklara dini eğitim vermek iddiasında olan bazı kurumlardaki çocuklara uygulanan baskı ve dayakların, dindar bir nesil yetiştirmek yerine , dine düşman bir nesil yetiştirmeye yaradığını herkes bilmektedir. Yaşı kemale ermiş ve dine karşı düşmanlık besleyen bazı kimselerin hikayelerinde , çocuk iken dini kurumlarda gördüğü şiddet önemli bir yer tutmaktadır.

Ahkaf suresi 17. ayetinde iman etmeyen çocuklarına karşı anne ve babanın tepkisi ile , Teğabun suresinin 14. ayetindeki "Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz ve örterseniz" cümlesi , bize onlara karşı nasıl yaklaşmamız, ve onlarla nasıl bir iletişim kurmaya çalışmamız yönünde bilgiler içermektedir.

İslamı yaşamaya çalışan her anne ve baba kendi evladının da aynı şekilde İslami bir yaşam sürmesini arzu eder. Bir çok ebeveynin bu istekleri maalesef istedikleri karşılığı bulmamaktadır. İslami bir yaşamı seçmiş olan ebeveynlerin , İslami bir yaşamı seçmemiş olan çocuklarına karşı hiç bir zaman sert ve kırıcı bir üslup kullanmamaları çok önemlidir. Onlara karşı sevecen ve yumuşak tavırlar ile yaklaşım göstermek , onların kalplerinin yumuşamasına vesile olabilir. 

Onlara karşı sert ve baskıcı yöntemler kullanarak , istenilen sonucu almaya çalışmak asla doğru bir yöntem değildir. Sert ve baskıcı yöntemler , bu çocukların dinden daha fazla soğumasına sebep olacağı gibi , ebeveyn baskısı ile İslami bir yaşama yönelmek , münafık karakterli çocukların yetişmesine sebep olacaktır. Nuh (a.s) ın, iman etmeyen oğluna karşı kullandığı yumuşak dil , bizler için bu konuda örnek teşkil etmelidir.

[050.045]  Onların dediklerini Biz biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; söz verdiğim günden korkanlara Kuran'la öğüt ver.
[088.021-2]  Artık sen hatırlat. Şüphe yok ki, sen ancak bir hatırlatıcısın. Onların üzerlerinde bir musallat (cebbâr) değilsin.

Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerde , Muhammed (a.s) ın tebliğde kullanması gereken yöntem beyan edilmektedir. Kimsenin kimseyi evladı da olsa zorlamak gibi bir durumun asla söz konusu olamayacağını , elçiye beyan edilen tebliğ yöntemini dikkate alarak bizler de bilmeliyiz. 

Yaratılışın gayesi imtihan olduğuna göre, herkes kendi imtihanını yaşayacaktır. Bir ebeveyn eğer çocuğuna kendi vazifesi gereği, yaşayacağı hayat içinde çocuğuna gerekli olan bilgileri öğretmiş ise, sorumluluğu kendi üzerinden atmış olacaktır. Çocuk , ebeveyninden öğrendiği bilgileri hayatına aktarmak veya aktarmamak noktasında hür iradesini kullanarak karar verecek , ve bu kararından sadece kendisi sorumlu olacaktır.

Bu türden sıkıntılar eşler arasında da baş gösterebilmektedir. Eşlerden birisi İslami bir hayat tarzını tercih ederken, diğer eş farklı bir hayat tarzını tercih edebilmektedir. Bu durumda eğer ayrılmak yolu seçilmezse , eşler arasında saygı ve hoşgörü üzerine kurulmuş bir ilişkinin devamı şarttır. Hiç bir eşin diğerini kendi istediği hayat tarzını seçmesi yönünde baskıcı ve ısrarcı bir yöntem kullanmaya hakkı yoktur.

[066.010]  Allah, kâfir olanlara Nûh'un zevcesi ile Lût'un zevcesini bir misal olarak irâd etmiştir. Sâlih kullarımızdan iki kulun (nikahı) altında idiler. Sonra o ikisine hıyanette bulundular, artık (o iki sâlih kul da) onları Allah'ın azabından hiç bir şey ile kurtaramadılar ve denildi ki: «(İkiniz de) Ateşe girenler ile beraber giriveriniz.»
[066.011] Ve Allah, imân etmiş olanlara, Fir'avun'un zevcesini bir misal olarak irâd buyurmuştur. O vakit ki (o kadın şöyle) demişti: «Yarabbi! Benim için nezd-i ulûhiyetinde cennette bir ev yap ve beni Fir'avun'dan ve onun amelinden kurtar ve beni zalimler olan kavimden halâs et.»

Yukarıda meallerini verdiğimiz Tahrim s. 10. ve 11. ayetleri karıları kafir olan , Nuh ve Lut (a.s) ları , kocası kafir olan Firavun'un karısını örnek vermek sureti ile , eşler arasındaki inanç farkına rağmen eşler arasındaki yaşamın devam edebileceğini göstermektedir. 

Bu noktada Nikahın düşmesi olarak ifade edilen , eşlerden birisinin kafir olduğu takdirde nikahın düşerek , eşlerin zina etmiş sayılacağı iddialarının yanlış olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Eşlerden herhangi bir taraf kafir olsa dahi nikaha herhangi bir zarar gelmez , eşler zani durumuna da düşmez , evlilik akdi devam eder.

Lukman s. 15. ayeti içindeki kafir ebeveyne sahip olan bir çocuğa " Onlarla dünyada iyi geçin" şeklinde verilen emir, sadece inanmayan ebeveyne sahip olan çocuk için değil , inanmayan çocuğa sahip olan ebeveyn , inanmayan karıya sahip olan koca , inanmayan kocaya sahip olan karı için de geçerlidir. İnanmak veya inanmamak kişilerin serbest iradelerinin sonucu olan seçimi ile gerçekleşen bir durum olup , yakınlarımız biz gibi inanmamış olsa dahi onlarla iyi ilişkilerimizi devam ettirmek zorundayız. 

Sonuç olarak ; Aile içindeki bireyler arasında uyumlu bir hayat sürülmesi , ailenin mutluluğu ve huzuru için önemlidir. Ancak bu uyum, İslami bir yaşam arzulayan bir çok ailede popüler kültürün etkisi altında kalarak , gayri İslami bir yaşam tarzını seçen çocukları sebebi ile sarsıntı geçirmektedir. 

Ebeveynlerin vazifeleri gereği çocuklarına yaşamlarında gerekli olan bilgileri öğretmek gereği bulunmaktadır. Çocuklar ebeveynlerinden öğrendikleri bu bilgileri hayatlarına aktarmak noktasında irade sahibi olup , istedikleri yönde tercih yapabilirler. Ebeveynlerin öğrettikleri yönde İslami bir yaşamı tercih etmeyen çocukların ailelerinde huzursuzluk baş göstermekte ve ebeveynler tarafından baskı ve şiddete baş vurulmak sureti ile , İslami bir hayat sürmeleri sağlanmak istenilmektedir.

Ancak bu yöntem faydadan çok zarar getirecek bir yöntem olduğu için asla kullanılmamalıdır. Herkes kendi imtihanını yaşadığı için , iradesini kullanmak sureti ile yaptığı seçimin karşılığını alacaktır. Ebeveynler İslami bir yaşantıyı tercih etmeyen çocuklarına hiç bir surette baskı yapmamalı , seçimlerine saygı göstermeli , yanlışlıkları uygun bir diller yeri geldikçe uyarmalıdır. 

Aynı durum eşler arasında da baş gösterebilmektedir. Eşlerden herhangi bir taraf İslami bir yaşamı seçerken , diğer taraf böyle bir seçim yapmak yerine gayri İslami bir yaşamı seçmektedir. Ayrılmak yolu seçilmez ise , eşlerin yaşamlarını birbirlerinin seçimlerine saygı gösteren bir şekilde sürdürmeleri , aile bireyleri için en uygun yol olacaktır. 

                                  EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

21 Nisan 2016 Perşembe

KABE ve İBRAHİM AİLESİ : Bizlere Sunulan Model ev Model Aile

Kur'an, bir insanın dünya hayatı içinde nasıl yaşaması veya yaşamaması gerektiğini , geçmiş yaşantılar içinden seçilmiş model karakterler sunarak , bizlerin bu modelleri örnek almasını veya almamasını amaçlayan anlatımlar ile bizlere hatırlatmaktadır. Aile , bir toplumu oluşturan en küçük yapı taşı olması, ve bir toplumun düzelmesi veya bozulmasının ilk başlangıcının aileden başlıyor olması nedeniyle bu kurum, insan hayatı için büyük bir önem  arz etmektedir. Kur'an ailenin bu önemini dikkate alarak "Model Aile" ve "Model İnsan" örnekleri sunmakta, yaşantımız içinde bu aile ve insanları örnek almamızı bizlere önermektedir. 

Evlerde ve bu evlerden meydana gelen beldelerde yaşamak , insanın fıtri bir olgusu olup , insanların hayatını yönlendiren , yetiştirilme ve terbiye edilmeleri bu evlerdeki ebeveynlerin vasıtası ile gerçekleşir. Ebeveynler terbiye etmekle yükümlü oldukları çocuklarını , sahip oldukları inançları doğrultusunda yetiştirmeye çalışır ve ağırlıklı olarak , çocuklar ebeveynlerinden aldıkları inanç ve düşünceler ile hayatlarına yön verirler.

Bu bakımdan Kur'an, insan hayatındaki "Ev" ve "Aile" nin önemini dikkate alarak,  buradan yetişecek nesillerin topluma faydalı sağlıklı bireyler olması içini gerekli olan hatırlatmaları içinde barındırmaktadır.

"Beyt" (Ev) kelimesinin, aile gibi insan hayatı içinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu kelimenin Arap dilindeki sözlük anlamı "Gecenin tehlikesinden ve karanlığından sığınılan yer" anlamında olup , Allah (c.c) bu kelimeye özel bir anlam yükleyerek , Mekkede bulunan , İbrahim ve oğlu İsmail (a.s) lar tarafından yapılan Kabe adındaki yapıya "Beytim" (Benim evim) diyerek, küfür ve şirk tehlikesinden sığınılacak model bir ev örneği bizlere sunmuştur. 

Bu anlamda artık Kabe, sadece namazlarda yöneldiğimiz bir kıble değil , herkesin yaşadığı evi tevhidi bir mekan olarak oluşturmakla yükümlü olduğu, daha geniş bir anlama sahip olan model bir ev olarak karşımızdadır.

[003.096-97] Muhakkak ki insanlar için konulmuş ilk ev;  mübarek olarak kurulan ve alemler için hidayet olan Bekke'deki dir.Orada apaçık nişâneler, İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.

Ayet içindeki "Oraya giren emniyette olur" ifadesi , üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken bir ifadedir. Beyt yani Kabe , insanın korunmaya olan fıtri ihtiyacını dikkate alan alan bir yaklaşım sonucu ,"İnsanların oraya girdiğinde emniyette olduğu bir yer" olarak anlamını bulmuştur. 

Peki Beyt'e (Kabe) giren nasıl bir tehlikeden emin olacaktır?.

[002.125] Beyti, insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. İbrahim'in makamını salat yeri edinin, dedik. Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail'e ahd verdik.

Kabenin İbrahim (a.s) ile özdeşleştirilmiş olması, onun işlevinin okunması noktasında önemli bir ayrıntıdır. İbrahim suresi içinde anlatılan İbrahim ( a.s) ın duası bizlere bu konuda ışık tutabilir.

[014.035] Hani İbrahim şöyle demişti: «Bu beldeyi güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten uzak tut.»
[014.036] Ey Rabbim, o putlar çoğu insanı yoldan çıkardı. Bundan böyle kim bana uyarsa bendendir, kim bana karşı çıkarsa, hiç kuşkusuz sen bağışlayıcısın, merhametlisin.
[014.037]  Ey Rabbimiz, ben çocuklarımdan bir kısmım senin Beyti Haram'ının yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Ey Rabbimiz, salatı ikame etsinler diye; bundan böyle insanlardan bir kısminin gönüllerim onlara doğru akit ve ortan bazı ürünlerden rızıklarıdır; umulur ki şükrederler.
[014.038] «Rabbimiz! Doğrusu Sen gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz.»
[014.039] «Kocamışken, bana İsmail ve İshak'ı veren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbim duaları işitendir.»
[014.040]  «Rabbim! Beni ve çocuklarımı salatı ikame edenlerden eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur.»
[014.041] «Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, anamı babamı ve inananları bağışla.»

Allah (c.c) nin beytine giren , küfür ve şirk tehlikesinden emin bir hale gelerek , dışarıdan gelecek olan saldırılara karşı korunaklı bir mekana sığınmıştır.

İbrahim (a.s) ın "Bu beldeyi güvenli kıl" şeklindeki duasının gerçekleşmesi için , önce belde içindeki evlerin emin ev , beldede yaşayan insanların emin insanlar olması gerekmektedir. 

İbrahim (a.s) bir beldenin emin olması için gereken adımı atarak model bir ev , model bir aile örneğini bizlere göstermektedir. 

[002.126]  Hani, İbrahim demişti ki: Rabbım burasını emniyetli bir şehir yap. Ve halkından Allah'a, ahiret gününe iman etmiş olanları mahsullerle rızıklandır Allah da: Kafir olanı kısa bir zaman için geçindiririm. Sonra onu cehennem azabına zorlarım. Bu ne kötü bir sonuçtur, buyurmuştu.
[002.127]  Ve o zaman ki, İbrahim Beyt'in temellerini yükseltiyordu. İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: «Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur. Çünkü daima işiten, daima bilen Sensin ancak Sen!
[002.128]  «Rabbimiz! İkimizi Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tevbemizi kabul buyur, çünkü tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak Sensin».

Allah (c.c) ye kulluğun , ve bu kulluk yolunda her türlü fedakarlığa katlanmanın sembol ismi olan İbrahim (a.s), çocuklarını son nefesine kadar bu şuur üzerinde yetiştirmeye gayret etmiş , torunu Yakup (a.s) aynı yolu kendi çocukları üzerinde devam ettirmiştir. 

[002.131]  Rabbi ona: «Teslim ol» buyurduğunda, «Alemlerin Rabbine teslim oldum» demişti.
[002.132]  İbrahim bunu oğullarına vasiyet etti. Yakub da: «Oğullarım! Allah dini size seçti, siz de ancak O'na teslim olmuş olarak can verin» dedi.

Şirkten arınmış ve Tevhidi bir hayatın hakim olduğu evlerde ikamet eden bireyler , yaşadıkları toplumun en güvenilir bireyleridir. Kabe böyle bir evi temsil ederek , bu evin temsil ettiği Tevhidi yapının bütün evlerde hakim olması gerektiğini hatırlatır. Yani toplumun sıhhat ve selameti için bütün evlerin Kabe haline sokulması, yani şirkten arınmış ve Tevhidin hakim olduğu bir ortam haline getirilmesi elzemdir. 

Aile , toplumu meydana getiren en küçük yapı taşı olması nedeniyle aile içi eğitim insan ve toplum için önemli bir unsurdur. Aile içi eğitimi şirkten arınmış ve Tevhidi boyutta almış olan bireylerin oluşturdukları toplumlar, emin ve güvenilir toplumlar olarak hayatiyetlerini sürdürürler. İbrahim (a.s), örnek bir baba olarak böyle bir aile oluşturmanın örneklerini bizlere sunmaktadır. 

Evlerini ve ailelerini şirkten arındıramamış olan insanların oluşturduğu toplumlar ise zaman içinde yıkılmaya mahkumdur.

Kur'an kıssalarındaki anlatımlara bakıldığında, kavimlerin helak edildiğinden bahsetmektedir. Bahsi geçen kavimlerin yıkımlarına sebep olan ortak neden , o kavimler içinde yaşayan insanların oluşturduğu toplumların, şirk temelli sistemleri hayata geçirmeleri olduğu görülmektedir.

Şirki hayat düsturu edinmiş olan , Salih , Şuayb , Lut (a.s) lar gibi elçilerin kıssalarını okuduğumuzda , Tevhidi hayatlarından çıkararak, şirki hayatlarına yerleştiren kavimlerin, yaşadıkları topraklar üzerinde, bitki ve hayvan hayatına saygı duymayan , ekonomik ve sosyal hayatta ölçü ve tartıya riayet etmeyen , insan hayatına değer vermeyen , ahlaki değerleri hiçe sayarak hevalarına uygun bir yaşam peşinde koşanların, yaşadıkları dünyayı fesada boğdukları görülmektedir.


Bu insanların oluşturduğu toplumlar, dün nasıl yıkıma uğramış ise , bugünde, yarında , kıyamete kadar aynı fiili işleyen topluluklar yıkıma uğramaya mahkumdurlar. 

Kur'an olumsuz örnek olarak gösterdiği , şirki hayat düsturu yapmış kavimlerin örnekliğine alternatif olarak , Tevhidi hayat düsturu yapmış olanları örnek olarak göstererek, onları bizlere "Rol Model" olarak sunmaktadır.

Tevhidi yaşamı hayat tarzı yapanların örnekliği evrensellik arz eden bir durum olup , bu tür bir yaşamı sürdürenler dün nasıl dünya ve ahiret saadetini garantilemiş ise , bugün , yarın kıyamete kadar aynı saadeti garantilemiş olacaklardır. 

Bugün insanlık olarak dünyanın neresinde fesat , zulüm , bozgunculuk , kan ve gözyaşı varsa müsebbipleri ,  Allah (c.c) ye karşı hesap vereceklerine inanmayan ve sadece dünya merkezli bir yaşam inancı içinde olan müşriklerdir. 

Bugün dünyanın fesat içinde olmasına sebep olan bu insanlar eğer ,dünyada yaşam hakkının kendileri kadar bütün insan ve diğer canlı hayatlarının da hakkı olduğuna inanan bir düşünce içinde olmuş olsalardı , bir karıncayı dahi incitmeye çekinen bir hayat tarzı dünya yüzünde hakim olarak kan , zulüm , gözyaşı gibi insan hayatını zindana çeviren kelimeler , lügatlardan çıkardı.

Kur'an insanlara , temeli Allah (c.c) ye kulluk olan bir yaşam sistemi önererek , onun dışında olanlara kulluk edilmemesini , onun dışında olanların ilahlık ve rabliğe kalkışmamalarını , geçmişte böyle bir şeye kalkışanların feci sonunu yaşanmış örnekleri ile göstererek , gelecektekilere ayaklarını denk almalarını öğütlemektedir.

Bugün Kabenin Kur'ani anlamda olması gereken işlevi , bir çok Müslüman tarafından unutularak, Tevhidin sembolü olan o yapı, sadece taşının kutsandığı bir şirk sembolü haline getirilmiştir. Bu yapının gerçek işlevinin unutulmuş olması, o yapı etrafında oluşturulmuş olan Kur'ani bazdaki düşünceleri terk etmek anlamına gelmemeli , aksine bu anlamın yeniden hayat bulması için gerekli olan ameller harekete geçirilmelidir.

[029.041]  Allah'ın dışında başka veliler edinenlerin örneği,kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir; bir bilselerdi.

Ankebut s. 41. ayetinde , Allah (c.c) dışında veli edinmenin , evin insan hayatındaki önemi dikkate alınarak , çürük bir eve benzetildiğini görmekteyiz. Bunun tersi olarak , Allah (c.c) yi veli edinenlerin evlerinin sağlam bir temel üzerine kurulduğu , her türlü şirk tehlikesine korunaklı bir yapı içinde ikamet etmiş olduklarını da anlayabiliriz.

Aile kavramı insanın fıtratı ile yakından alakalı bir kavram olduğunu tekrar hatırlatarak , bu kavramı insan hayatından çıkarmak adına yapılan şeytani faaliyetleri görmek gerektiğini söylemek istiyoruz. Şeytani güçlerin kontrolü altındaki bir çeşit çağdaş sihirbazlık ürünü olan yayın organlarında , bu kavramın insan hayatından çıkarılması için yarışmalar , dizi filmler gibi göz boyama yolları ile insanların şuur altlarında, böyle bir kavramın insan hayatında artık gereksiz olduğu işlenerek hayvani bir yaşamı insanlara empoze etmek isteyenlerin yaptıkları programlar , maalesef reytinglerde üst sıralarda yer almaktadır.

Sonuç olarak ; Ev ve Aile kavramları insan hayatının en önemli kavramları olup , toplum hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. Kur'an bu önemi dikkate alarak "Model Aile" , "Model Ev" örnekleri sunarak , bizlerin bu modelleri hayata örnek almamızı istemektedir. Geçmişte yaşanmış insan hayatlarında verilen örnekler bu kişilerin yaşamları üzerinden iyi ve kötü örneklikler olarak sunularak , iyilerin örnek alınması ve yaşanan hayatlara pratize edilmesi istenilmektedir. 


Model eve örnek Kabe , model aileye örnek bu binayı yapan İbrahim (a.s), Kur'anın bizlere örnek olarak gösterdiği yapı ve aile modelleridir. Bizler evlerimizi Kabe gibi Tevhidin sembolü , ailelerimizi İbrahim ailesi gibi şirke karşı duruşun önderleri olarak yetiştirmeye gayret ettiğimiz müddetçe , yaratılış amacımıza uygun bir hayat sürerek , dünya ve ahiretimizi garanti altına almış olacağız. 
                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.