Türkiye de genel seçimlerin yaklaşmış olması , seçimlerde oy kullanmanın hükmünün ne olduğu tartışmalarını beraberinde getirecek ve bu tartışmalarda tekfirler havada uçuşacaktır. Bu yazımızın konusu bu tartışmalar sonucu meydana gelen "Kafir" , "Müşrik" gibi suçlamaların önce kimler için yapılabileceği , sonra bu suçlamaların oy verenler için yapılıp yapılamayacağını irdelemeye çalışacağız.
"Kafir" ve "Müşrik" kavramlarının Kur'an da kullanılış yerleri ve kimler için kullanıldığı , bizlere bu kavramların kullanımı konusunda da fikir sahibi olmamızı kolaylaştırmaktadır. Bu kavramlar , kendilerine Elçiler ile gelen Vahyi duyduktan sonra bilerek ve kasten red etmiş olmaları neticesinde onlar için kullanılmıştır.
Bir kişinin Kafir veya Müşrik vasfını alma sebebi kendisine gelen hakkı BİLEREK red etmiş olmasıdır. Kendisine herhangi bir tebliğ ulaşmadan bir kimseye Kafir veya Müşrik demek doğru değildir , çünkü bu vasfı hak etmek için gerekli olan bilgiler kendisine ulaşmamıştır. Şayet bir kimseye gerekli olan bilgiler verilir , ondan sonra anlayarak bilerek bu bilgileri red eder ve yanlışında devam etmekte ısrar ederse bu vasıflar o kimse için geçerli olur.
Bu gün Türkiye de hakim olan sistemin, Kemalist ve Laik bir temeli olduğu herkesin malumudur. Her Müslümanın en azından bu sistemden rahatsız olması ve bunu bir şekilde dile getirmesi zorunluluğu vardır. Daha önce yazdığımız , "Mümtehine s. 4. Ayeti , Demokratik Sistemde Müslüman Olmak" başlıklı yazımızda bu konuyu dile getirmeye çalışmıştık. Ancak bu yazıya , oy vermenin şirk olup olmadığı şeklinde sorular geldiği için bu konudaki düşüncemizi paylaşmanın gerekli olduğunu düşündük.
Türkiyede kurulu olan siyasi partilerin tabi oldukları belli kurallar olup bu kurallar kanunlar ile belirtilmiştir. Siyasi partiler, belli bir düşünce etrafında oluşmuş insanların bir araya gelmeleri ile meydana gelmiş oluşumlar olup , bu düşünceleri tasvip eden insanların verdiği oy lar ile seçimlerde yarışır ve en yüksek oyu alan siyasi parti iktidar olur.
Mesele bu partilere oy veren herkesin Kafir veya Müşrik hükmüne girip girmediği konusudur. Kökü eskiye dayanan Haricilik düşüncesinin uzantıları olduğunu düşündüğümüz bir takım insanlar, hiç bir istisna payı bırakmadan herkesi Kafir veya Müşrik hükmüne dahil ederek tekfir etmeyi Dinin bir kuralı saymakta , hatta onları tekfir etmeyenlerin bile onlar gibi olduklarını iddia etmektedirler.
Öncelikle şu tesbitin yapılmasının zaruri olduğunu düşünmekteyiz. Türkiye de mevcut olan siyasi partilere oy veren tabandaki insanları 2 ana grub içinde toplamak mümkündür. 1- Muhafazakar ve İslama sempatisi olanlar , 2- Anti muhafazakar ve İslama antipatisi olanlar. İnsanların bir çoğu bu iki düşünce etrafında toplanarak , düşüncelerine uygun olan siyasi partilere oylarını vermektedirler.
Yazımızın konusu oy vermenin Dini hükmü olduğu için, siyasi partilere İslami kaygılar ile oy verenlerin nasıl bir durumda olduğuna dair olan düşüncelerimizi serd etmek durumundayız , diğer şıkta ki insanlar zaten Kafir veya Müşrik olmak ile neredeyse gurur duyan insanlardır.
Türkiye de mevcut olan siyasi partilere ,kadrosu içinde İslamcı ve muhafazakar kişiler olduğu gerekçesi ile oy vererek onların iktidara gelmesini isteyen bir kimsenin Kafir veya Müşrik olarak nitelenenip nitelenemeyeceği konusunda bu kişilerin genel bakış açısı üzerinden bir fikir yürütmek mümkündür.
Oy veren kişilerin Kafir veya Müşrik olarak nitelendirilmesinin delillendirilmesi Kur'an Ayetleri üzerinden yapılarak , "Bu Ayetin hükmüne göre sen Kafirsin" denilebilmektedir. Ancak ilgili Ayet delil gösterilerek küfrüne fetva verilen insanların düşünce ve ameli yapıları ile , delil gösterilen Ayetlerin kast ettiği insanlar arasında bir eşdeşlik olup olmadığı üzerinde durulmadan böyle bir fetvanın verildiğini düşünmekteyiz.
Oy verdikleri gerekçesi ile ,Kur'an dan getirilen bir takım Ayetler ile tekfir edilen insanların , oy verme gerekçeleri olarak yine Kur'an dan bir takım Ayetler ve Muhammed (a.s) ın yaşantısı içindeki bazı olaylardan, özellikle Medine de Kafirler ile yapmış olduğu anlaşmaları örnek göstererek karşı delil getirip yapılanın % yüz doğru olmadığını iddia ederek , belli bir zaman için bu şekil davranmaya cevaz çıkarabileceklerini unutmayalım.
Diğer bir siyasi partinin iktidar olması ile İslami yönden sıkıntılar yaşayacaklarını düşünerek , kendilerini diğer partinin böyle bir sıkıntı içine sokmayacağını düşünerek o partiye oy veren insanların Kafir veya Müşrik olarak nitelendirmenin doğru olmadığını düşünmekteyiz.
Bunları söylerken düşüncelerimizden çark ederek oy vermenin gerekli olduğunu düşündüğümüz çıkarılmamalıdır. Bu yazı ile kastımız , oy vermeyen insanların diğer oy veren insanları Kafir veya Müşrik olarak nitelendirmesinin doğru olmadığı yönündeki düşüncelerimizi paylaşmak amacına matuf olup sistemi kutsamak oy vermeyi meşru görmek bir amaca matuf değildir.
Kişiler hangi konuda nasıl düşündüğünü karşısındakine aktardıktan sonra kendisi gibi düşünmeyeni Kafir ilan etmesi her iki tarafın da birbirine karşı aynı kelimeyi kullanma hakkını doğurur. Tavsiyemiz o dur ki yaptığını Allah (c.c) nin emri olarak değil , konjonktürel durumun gereği olarak yaptığını iddia ederek oy veren insanların tekfir edilmemesi , ancak yapılması gerekenin ne olabileceği uygun bir dil ile anlatılmasıdır.
Nebevi metodun nasıl olması gerektiği, Elçi kıssaları ve Muhammed (a.s) örnekliğinde ortada durmaktadır. Esas olan bu metodun ortaya konulması ve bunun üzerinde bir hareketin oluşturulmasıdır. Bunu bilmeyen veya bu metod dahilinde bazı gerekçeler ileri sürerek farklı metodlar önerenleri tekfir etmekten çok yapılanın yanlışlığı anlatılarak ortan bir noktada buluşmanın çareleri aranmalıdır.
Bu meyanda , oy vermeyi küfür ve şirk sayan zihniyete karşı , oy vermemeyi küfür ve şirk sayan zihniyetin karşısında olduğumuzun bilinmesinde fayda vardır. Oy kullanmayı Dini bir görev haline getirerek belli partilere oy vermenin vucubiyeti üzerinden particilik yapanların BELAM lıktan başka bir şey yapmadığını burada hatırlatalım.