12 Nisan 2012 Perşembe

KİTAB - KUR'AN - ZİKR

Bu yazımızda "kitap" kur'an" ve " zikr" kelimelerinin arasındaki bağı ve hicr suresi 9. ayette korunacak olan "zikr" in kur'andan ayrı bir şeymi, "zikr" ve "kur'an"ın "kitap" tan ayrı bir şeymi , "kitab"ın "zikr" veya "kur'an"dan ayrı bir şeyin olduğu konusunu  ilgili ayetler ışığında anlamaya çalışacağız. Son zamanlarda, "Allah zikri koruyacağını vaad ediyor kur'anı koruyacağını değil", "elimizdeki kur'an değil mushaftır", " tahrif edilmemiş kur'an levhi mahfuzdadır", "incil ve tevrat tahrif edilmemiştir onlar tahrif edildiyse kur'anda tahrif edilmiştir" , gibi sözler etrafında kur'an hakkında bazı şüpheler yayılmaya çalışıldığına şahid olmaktayız . Bu 3 kavramın (kitap-kur'an -zikr) geçtiği kur'an ayetleri ile ilşkisi kurularak bunların birbirinden ayrı olup olmadıkları anlaşılmaya çalışılacaktır.

-----15.6 Bir de ey o kendisine zikr indirilmiş olan, dediler: mutlaka sen mecnunsun!
-----15.9 Şüphe yok o zikri biz indirdik biz, her halde biz onu muhafaza da edeceğiz.
-----16.44 (Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik) . Sana da zikri indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.
-----38.8 O zikr aramızdan ona mı indirilmiş? doğrusu onlar benim zikrimden bir kuşkulu şekk içindeler, doğrusu henüz azâbımı tatmadılar.
-----54.025 O zikir aramızdan ona mı bırakıyorlar? Belki o bir şimarık yalancıdır.

Bu ayetler "ezzikr" kelimesi ile ifade edilen elçi muhammed sav e indirilen vahiydir. "Ezzikr" kelimesi sadece muhammed sav e indirilen vahye has bir isim olmayıp kendisinden önce indirilen vahyede verilen isimdir. 

----- 16.043 Senden önce de ancak kendilerine vahyeder olduğumuz adamlar gönderdik. Öyleyse bilmiyorsanız zikir ehline sorun.
-----21.7 Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız; zikir ehline sorun.
-----21.105Andolsun ki; Zikir'den sonra Zebur'da da yazdık ki: Yeryüzüne ancak salih kullarım varis olur.

Yukarda örnek olarak verilen ayetlerin delaleti ile muhammed sav ve ondan önceki indirilen vahyin bir adı "ezzikr" dir. 


Kur'anın diğer ayetlerinde muhammed sav e indirilenle ilgili olarak şu mealdeki ayetleri görmekteyiz.  

-----2.185 Ramazan ayı, ki onda Kuran, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi. Sizden bu ayı idrak eden, onda oruç tutsun; hasta veya yolculukta olan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. Bu kolaylıkları, sayıyı tamamlamanız ve size yol gösterdiğine karşılık O'nu ululamanız için meşru kılmıştır; ola ki şükredersiniz.
-----5.101 Ey İnananlar! Size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır (ama üzülürsünüz). Allah sorduğunuz şeyleri affetmiştir. Allah Bağışlayan'dır, Halim'dir.
-----12.2Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik.
-----17.082Kuran'dan inananlara rahmet ve şifa olan şeyler indiriyoruz. O, zalimlerin ise sadece kaybını artırır
----- 17.106 Onu bir Kur'an olarak, insanlara dura dura okuman için (bölüm bölüm) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik.
-----20.2Kur'anı sana bedbaht olasın diye indirmedik.
-----20.113 İşte böylece Biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda tehditleri türlü şekillerde tekrarladık ki, belki korunur takva yolunu tutarlar ya da o onlarda bir düşünme, ibret alma meydana getirir.
-----25.32İnkar edenler: «Kuran ona bir defada indirilmeliydi» derler. Oysa Biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için azar azar indirir ve onu ağır ağır okuruz.


-----43.031«Bu Kuran, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?» dediler.
-----59.21 Eğer Biz Kuran'ı bir dağa indirmiş olsaydık, sen, onun, Allah korkusuyla başeğerek parça parça olduğunu görürdün. Bu misalleri, insanlar düşünsünler diye veriyoruz.
-----76.23 Gerçekten Kur'an'ı Biz sana aşama aşama indirdik.

Yukardaki ayet meallerinde muhammed sav e indirilen vahyin "kur'an" olarak vasıflandığı görülmektedir. Daha önceki ayet meallerinde gördüğümüz gibi indirilen vahyin "zikr" olarak vasıflanmasına artı olarak yine indirilen vahyin "kur'an" olarak vasıflandığını görmekteyiz, muhammed sav e indirilen vahyin "zikr" ve "kur'an" olduğunu ilgili ayet meallerinden görmekteyiz.   


Başka ayetlerde muhammed sav e indirilen vahyin diğer bir adından bahsedildiğinide görmekteyiz 

----- 4.105 Doğrusu, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye Kitap'ı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden taraf olma.
-----16.064Sana Kitap'ı, ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için, inanan kimselere de doğru yol rehberi ve rahmet olarak indirdik.
-----21.10Andolsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hâla akıllanmaz mısınız?
-----29.47 Sana Kitap'ı böylece indirdik; işte, kendilerine Kitap verdiklerimiz ona inanırlar; bunlardan da ona inanan bulunur. Ayetlerimizi ancak inkarcılar bile bile tanımazlar.
-----29.051 Kendilerine okunan bir Kitap'ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır.
-----39.2 Biz sana Kitap'ı gerçekle indirdik. Öyle ise dini Allah için halis kılarak O'na kulluk et.
-----39.41 Doğrusu Biz, insanlar için Kitap'ı gerçekle sana indirdik; kim doğru yolda ise bu kendi lehinedir; sapıtan da kendi aleyhine sapıtmış olur. Sen onlara vekil değilsin.

Bu ayet meallerinden, muhammed sav e indirilen vahyin diğer bir adının "kitab" olduğu anlaşılmaktadır. 


"Kitab" kelimesi sadece muhammed as a indirilen vahiy için değil diğer elçilere verilen vahiy içinde kullanılır. 

-----2.53 Doğru yola gidesiniz diye Musa'ya hakkı batıldan ayıran Kitabı vermiştik.
-----2.87 Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da deliller verdik. Ve onu, Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Ama ne zaman size bir peygamber nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiyse büyüklük taslayarak kimini yalanladığınız kimini de öldürdüğünüz doğru değil mi!
-----6.154 Sonra, iyilik işleyenlere nimeti tamamlamak, her şeyi uzun uzadıya açıklamak, doğruyu göstermek ve rahmet olmak üzere Musa'ya Kitap'ı verdik. Rablerine kavuşacaklarına belki artık inanırlar.
-----11.110 And olsun ki, Musa'ya Kitap verdik; onda ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında çoktan hükmedilmiş olurdu. Doğrusu onlar, Kitap'ın Allah katından olduğunda şüphe ve endişe içindedirler.
-----23.49 And olsun ki Musa'ya, doğru yola girsinler diye Kitap verdik.
-----25.35 And olsun ki Musa'ya Kitap verdik, kardeşi Harun'u da kendisine vezir yaptık.
-----28.43 And olsun ki, Musa'ya, ilk nesilleri yok ettikten sonra, insanlar düşünsünler diye Kitap'ı, açık belgeler, doğruluk rehberi ve rahmet olarak verdik.

Önceki ayetlerde "zikr" olarakda vasıflanan kur'an dışındaki vahiylerden olan musa as a verilen vahyin diğer bir adının "kitab" olduğunu anlıyoruz "zikr" ve "kitab" kur'an ve ondan önceki vahyedilen kitabın ortak adıdır.  


"ZİKR"- "KİTAB" - "KURAN" bu kelimelerin ortak yönü muhammed as a indirilen vahyine verilen ad olmasıdır, muhammed as a 3 farklı vahyin inmediğine göre elimizdeki kur'anın diğer adları zikr ve kitabtır.Hal böyle olunca elimizdeki "mushaf" yani sahifelenmiş olan kitab hem zikr hem kitab kemde kur'andır. "Allah zikri koruyacağını vaadetmiştir kuranı koruyacağı vaadetmemiştir" şeklindeki bir sözün kur'an açısından bakınca ne kadar yanlış olduğu ortadadır. Eğer "zikr" korunmuşsa kitapta korunmuştur kur'anda korunmuştur. Eğer kur'an korunmamışsa zikirde korunmamıştır kitapta korunmamıştır. Eğer kitap korunmamışsa zikir de korunmamıştır kur'an da korunmamıştır.  


"Allah cc tevratı ve incili korumamışta neden kur'anı koruyacak?" şeklinde bir soru ile yola  çıkarak " tevrat ve incil tahrif olduysa kur'anda tahrif olmuştur, yok eğer kur'an tahrif olmadıysa tevrat ve incilin tahrif olduğuna dair bilginin kaynağı nedir?" gibi sorular ortaya atarak günden saptırma cihetine gidilmektedir. kur'andan önce gelen kitapların tahrif edilip edilmediğini yine kur'an yardımı ile öğrenmek ile mümkündür. Şura s. 13 ayetinde "Allah Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur. Sana vahyettik; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da buyurduk ki: «Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin.» Ortak koşanları çağırdığın şey onların gözünde büyümektedir. Allah dilediğini kendine seçer, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir." buyurarak bütün elçi ve kitapların ortak mesajının "tevhid" olduğu ve muhammed as dan önce gelenlerinde bu ortak söze çağırdıkları malumdur. Kur'andan önce gelen kitapların tahrif edilip edilmediğini her elçinin ortak çağrısının "tevhid" olduğundan yola çıkılarak incil ve tevratın tahrif edilip edilmediği kolayca anlaşılabilir. Yine aynı metod çerçevesinde kur'anın tahrif edilip edilmediğide kolayca anlaşılabilir.

Bugün müslümanlar arasındaki düşünce farklılıklarına bakacak olursak her düşünce sahibi oluşturmuş olduğu düşüncesini kur'andan almaktadır, ancak bir kısım müslümanlar kur'anın hilafına olan düşünceleri yine kur'ana mal ederek kitleleri aldatmaktadır, bunları yaparken kur'anda yahudilerin tevrat için yaptıkları " kelimeleri yerinden oynatmak" , " dilerini eğip bükmek" metodlarını kullanmaktadırlar, ama yinede kur'an metin olarak sapasağlam durmakta ve kafasını hiç bir düşünceye kiraya vermeyenlerin anlamasına sonuna kadar açıktır. Yinede "kur'an illaki tahrif edilmiştir" diyenlerin bunu delillendirmeleri gerekmektedir, hangi ayetlerinin eksik veya hangi ayetlerinin Allah ccnin sözü olmadığı ortaya konmalıdır. Bu konmadığı takdirde kur'anın tahrif edildiği iddiası Allah cc ye iftira atmaktan öteye geçmez. Velevki kur'an tahrif edildi, bunun haberinide yeni bir resul ve yeni bir kitap gelince öğrenebiliriz, yeni bir elçi ve yeni bir kitapta gelmeyeceğine , Allah cc ninde iddia edildiği gibi tahrif edilmiş bir kitapla bizleri kıyamete kadar başbaşa bırakmayacağına göre yapabileceğimiz tek şey bu kitaba olduğu gibi iman ederek onu hayata tatbik etmektir. 


                        EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

"Vahiy" Merkezli Din'den "Elçi" Merkezli Din'e Geçiş

Allah azze ve celle adem as dan muhammed as kadar geçen zaman içinde kendisine ibadet için yaratmış olduğu kullarına ibadet yollarını göstermek için insanlar arasından seçmiş olduğu elçilerine vahyederek onlara yollarını göstermiştir. Ancak gönderilen bu elçilere gelen tepkilere baktığımız zaman şunları görmekteyiz. 

----- 14.010 -11Onların resulleri: «Gökleri ve yeri yaratan, günahlarınızı bağışlamaya çağıran ve bir süreye kadar sizi erteleyen Allah'tan mı şüphe ediyorsunuz?» dediler. Onlar da: «Siz de sadece bizim gibi birer insansınız; bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirmelisiniz» dediler. Resulleri onlara şöyle dedi: «Biz ancak sizin gibi birer insanız ama, Allah, kullarından dilediğine iyilikte bulunur. Allah'ın izni olmadıkça biz size delil getiremeyiz. İnananlar sadece Allah'a güvensin.»
-----17.94-95 Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: «Allah, elçi olarak bir beşer mi gönderdi?» demelerinden başkası değildir.De ki: «Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik.»
-----21.003 Kalbleri hep oyunda hem onlar o zalimler şu gizli fısıltıyı sirleştiler: bu sırf sizin gibi, bir beşer artık göre göre sihire mi gidiyorsunuz?
----- 23.024 Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: «Bu, sadece sizin gibi bir beşerdir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (elçi göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.»
-----23.033 Onun, inkarcı ve ahirete kavuşmayı yalanlayan milletinin ileri gelenleri ki Biz onlara bu dünya hayatında nimet vermiştik şöyle dediler: «Bu, yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen sizin gibi bir insandan başka birşey değildir.»
-----26.154 Sen de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin; haydi bir ayet (mucize) getir, eğer doğru konuşanlardan isen!»
-----26.186 Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.
-----36.015 «Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman da bir şey indirmemiştir. Sadece yalan söylüyorsunuz» dediler.
-----64.006 Bunun nedeni onlara elçileri, açık deliller getirdiğinde «Bir insan mı bize yol gösterecek?» deyip inkar etmeleri, yüz çevirmeleriydi. Allah ta hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, övülmüştür.

Kur'anın pek çok yerinde geçen bu gibi örneklerden anlaşılacağı gibi , kendilerine gelen bir elçiyi red etme gerekçesi olarak onların "beşer" olmalarıdır. Kendisi beşer cinsinden olan inkarcılar gelen elçinin kendileri gibi bir beşer olmasını küçümsemişler ve "melek" elçi talebinde bulunmuşlardır. Maaleseftirki, kendilerine gönderilen elçiye iman ettiğini söyleyenlerde o elçinin "beşer" cinsinden olmasını hazmedemeyerek o elçinin vefatını müteaakip o elçiyi ilahlık makamına kadar yükseltmeyi becererek istediklerini elde etme yoluna gitmişlerdir, bunun en bariz örneği isa as  ın vefatını müteaakip onun "Allahın oğlu" sıfatını almasıdır. Biz hıristiyanların isa as a reva gördüğü muameleyi bir tarafa bırakarak müslümanların muhammed as a reva gördüğü muameleyi ve bu yapılanın ne derece kur'anla örtüştüğü üzerinde durmaya gayret edeceğiz.

Günümüzde müslümanlar arasındaki en büyük ihtilafların kaynağı  elçi olan muhammed as ın bu görevinin yeterli görülmeyerek onun ilahlık mertebesine yükseltilmek istenmesidir. Bir kısım müslümanlar elçinin sözlerini kur'anla eşdeğer görerek bu işlemi gerçekleştirmişler, bir kısım müslümanlarda onun bedenini ilahlaştırarark bu işlemi gerçekleştrimişlerdir. Bu işlemlerin tarihçesine baktığımız zaman bu düşüncelerin kökünün muhammed as ın hayatta olduğu zaman kadar dayandığını görmekteyiz.

Muhammed sav daha hayatta iken onu anlama konusunda sahabenin iki farklı yol takip ettikleri rivayet kitaplarındaki kayıtlardan öğrenilmektedir. Bir kısım sahabe onun söylediği sözün ne anlama geldiği yolunda bir anlayıştan yola çıkarak onu anlamaya çalışmış diğer bir kısım sahabe onu taklit etme anlayışını benimsemişlerdir. Beni kurayzaya gönderilen seriyyeye " öğle veya ikindi ( bu konuda farklı rivayetler mecvuttur) namazını beni kurayza topraklarında kılın" emrine karşı namaz vaktinin geçmesini göze alarak namazlarıını beni kurayzada kılacak kadar sadece söze bakan, namaz vaktinin geçmesini göze almayarak namazlarını beni kurayzaya varmadan maksada bakan iki sahabe gurubunun varlığı bizlere elçiyi anlamadaki iki farklı anlayışın taa o günden beri olduğunu gösterir. Abdullah ibni ömerin muhammed as ı taklit etmek uğruna yaptıkları rivayet kitaplarında mevcuttur. Bunun karşısında aişe validemiz gibi sahabeler muhammed as a atfen gelen bazı sözlerin onun tarafından söylenemeyeceğini kur'an ayetlerinin delil göstererek red ettikleride rivayet kitaplarında sabittir.  


        "EHLİ  HADİS" DÜŞÜNCESİNİN ELÇİ MERKEZLİ DİN ANLAYIŞI


Muhammed sav in vefatını müteaakip farklı yollara sapan müslümanlar" ehli hadis" düşüncesi altında onun sözlerini "vahiy" olarak anlama yoluna gitmişler hadisleri " gayri metluv vahiy" namazda okunmayan vahiy kategorisine sokarak onun sözlerini Allah cc nin sözleri ile eşitleme yoluna gitmişlerdir. Oluşturulan her düşünce bir ön kabul neticesinde olduğu için bu düşüncede önceden oluşturulmuş ve "bu düşüncemizi kur'ana nasıl tasdik ettiririz" mantığı ile kur'an bir noter kitabı haline getirilmiş ve hadisleri inkar edenlerin " kafir" oldukları şeklindeki tehditlerle bu düşünceye iman ettirmesi sağlanmaya çalışılmıştır.  


Bu düşüncenin söyleminde kur'an ikinci planda olup "sünnetin kur'anı nesh edebileceği" şeklinde korkunç bir düşünce üretilmiştir. Birçok kur'an ayetinde " ben rabbimden bana vahyolununa uyarım" veya " rabbinden sana vahyoluna uy" denilen elçinin buna emirlere karşı çıkması düşünülebirmi?. Kur'an zina yapan kadın ve erkeğe evli bekar ayırımı yapılmadan aynı ceza emredilmesine rağmen recm ayeti keçiye yedirilmiş veya sünnet kur'anı neshetttirilerek bu düşünceler yerleştirilmiş ve bu cezayı ortaya atanların küfürde olması bir tarafa recm cezasını kabul etmeyenlerin küfürde oldukları savunulur olmuştur. Yine aynı şekilde " ben gaybı bilmem" veya gaybın anahtarları onun elindedir" şeklindeki ayetlere muhalif olarak kıyamet alametleri adı altında isa as ın yeniden dünyaya gelişi , mehdi , deccal vs.gibi bir çok gaybi haberler resulullah sav adına uydurulmuştur. 


Din adına helal ve haram koyma yetkisi sadece o din'in sahibinde olması gerekirken o din'in elçiside aynen  din koyucusu haline getirilerek helal ve haram koyma yetkisi tanınmıştır. Bu yetki verdirilirken tabiki ona atfen hadisler de gerekmeyteydi . " Dikkat edin bana kur'anla beraber bir misli daha indirildi" diye uydurulan iftiralarla resul sav in kur'an harici sözlerinin aynen kur'an gibi olduğu ifitirası yapılmıştır. Muhammed sav in ordu komutanı olarak yaptığı tasarruflardan olan hyber günü eehli eşeklerin kesilmemesi emri veya o günkü topluluğun ihtiyaçları gözönüne alınarak zenginlik işareti olan altın ve ipek kullanılmaması emri kur'ani bir haram gibi gösterilmeye çalışılmıştır, tabiki bunlar yapılırken önce düşünce oluşturulmuş sonrada bu düşünceye uyabilecek kur'an ayetleri bulunarak o düşünceye uygun şekilde te'vil edilmeye çalışılmıştır.


Kur'an harici herhangi bir bilgiye kur'an onayı olmadan doğruluk veya yanlışlık hükmü verilmemesi gerektiğine rağmen bunun tersi bir anlayış geliştirilerek ayetler rivayetler doğrultusunda yorumlanmış bunun neticesinde kur'ana muhalif olan düşünceler kur'ana onaylattırılmıştır. Müşrik inancındaki şefaat anlayışını red etme doğrultusunda inen kur'an ayetleri bunun tersi bir anlayışla  yorumlanarak red edilen müşrik inançlarının müslümanlar tarafından hararetle savunulur olmasını getirmiştir. 


Bu inançların kaynağı vahyin kendisini ve sahibini öncellemek yerini vahyin elçisini öncellemektir, halbuki "elçi" olmak demek yüce bir varlığın mesajını insanlara getirmek demek iken mesaj bir tarafa atılmış ve o mesajı getiren kişi öncellenmiştir. Bunu yaparkende kullanılan argümanların en başta geleni " resulu sevmek" adınadır, resulu sevmek her müslümanın görevidir ancak hıristiyanlar gibi sevmek kişiyi şirke kadar götürür, "vasat ümmet" olmanın gerektirdiği şekilde her şeyin orta olan miktarı emredilen bizlere resulude sevmenin orta miktarı (ne ifrat'a nede tefrit'e varmadan) emredilmiştir.  


            TASAVVUF DÜŞÜNCESİNİN ELÇİ MERKEZLİ DİN ANLAYIŞI 


Günümüz müslümanlarının bir çoğunda hakim olan din anlayışlarından biriside "tasavvuf" düşüncesidir. Bu düşüncenin kaynağı hint, pers ve yunan düşüncesi olup bu düşüncedeki mitolojik ilahlara mukabil islam inancına yerleştirilen tasavvuf inancındaki mitolojik ve yarı ilah şahsiyet muhammed sav olmuştur, buraya yazmaya haya edeceğimiz şekilde muhammed sav e reva görülen muamele mekke müşriklerinin putlarına reva gördüğü muamelelere rahmet okutturacak düzeydedir. "vahdet'i vucüd" veya "hulül" inançları doğrultusunda "muhammed eşittir Allah " veya "ete kemiğe büründüm yunus diye göründüm" şeklindeki şirk sözü günümüzde yunus yerine mahmut olarak değiştirilerek müslüman olduklarını zanneden kalabalıklar tarafından kabul görür olmuştur.  


"Ehli hadis" düşüncesinin, elçinin sözlerini kur'ana eşdeğer kılma düşüncesi ile "tasavvuf" düşüncesinin elçinin bedenini Allah'a eşdeğer kılma düşüncesinin temelinde yanlışlık açısından pek bir fark yoktur. Her iki düşünce sahiplerinin birbirlerini her ne kadar " kafir " veya "müşrik" olarak görmeleri onların elçiyi kutsama düşüncesinde aynı noktada buluşmalarını ve " yok aslında birbirinizden farkınız" denmesini gerektirir.  


Sonuç olarak, beşer bir elçiden hoşlanmayarak o elçiyi beşerüstü bir seviyeye çıkarmak isteyenlerin bu düşüncelerinin kur'an kesinlikle reddetmektedir. Muhammed sav in elçi olması ve yaşadığı hayat zarfında mesajın yaşantısı ile ilgili haberleri kur'anın onayından geçmesi şartı ile bizler açısından bir değer kazanabilir, bunun dışında onu  yarı ilah yapmaya yönelik düşüncelerin kur'an ayetlerini tebdil ve tahrif  neticisinde üretilmiş  düşünceler olup müslümanları bağlamaz. Müslümanların yapmaları gereken şey , öncelikle vahye sarılmak ve vahyin doğrultusunda hareket etmektir. Elçi merkezli din savunucularının argümanlarından olan kur'anın önüne set çekme ile ilgili  haberlerin hepsi bu düşüncelerinin yıkılmasını önlemek amacıyla uydurulmuş kılıflardır. Allah cc elçinin görevini ve bizlerin ona nasıl bakması gerektiğini yine kur'anda bildirmiş olup kur'an haricinde elçiye verilmek istenen ifrat ve tefrit düşüncelerin tamamı yeniden gözdne geçirilmeli ve kur'anın kabul edeceği düzeye getirilmelidir. Bunun dışındaki resul sav e dost olmak doğrultusundaki düşüncelerin ona sadece düşmanlık olduğu bilinmelidir.  


                       EN DOĞRUSUNUN ALLAH CC BİLİR.

8 Nisan 2012 Pazar

Nuzül Öncesi Şirk İnancı ve Günümüz Müslümanlarının Durumu

Malum olduğu üzere islam tarihi kitaplarında kur'anın nazil olmadan önceki durumu açık bir biçimde anlatılmakta ve mekke toplumunun şirk bataklığı içinde yüzdükleri,kızlarının diri diri toprağa gömdükleri kadınları bir meta olarak kullandıkları gibi sapık inançları anlatılmakta ve kur'anın inmesi ile birlikte müslüman olanların bu inançlarından vazgeçerek tevhid inancına sahip oldukları anlatılır. Bu anlatılanlar tabiki doğrudur, kur'an şirk karanlığı içindeki bir toplumu tevhidin aydınlığına çıkarmıştır, maalesef belirli bir süre sonra mekke toplumunu  "müşrik" yapan inançlar kendilerini müslüman olarak vasıflayan insanlar tarafından dinin olmazsa olmazlarından haline getirilmiştir. Bu yazımızda mekke toplumunun şirk inançlarından olan "şefaat" ve "Allah cc ye sesini duyurmak için aracılar ihdası " konularını kur'an perpektifinden bakmaya ve bu inançların mekke toplumundaki inanç arka planını ve günümüz müslümanlarının ekseriyetinde bulunan bu hastalıkları mekke toplumunun inancından ne kadar farklı olduğunu görmeye çalışacağız.  


         MEKKE TOPLUMUNUN ŞEFAAT İNANCI ARKA PLANI


-----10.018 Onlar, Allah'ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar: «Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır» derler. De ki: «Göklerde ve yerde, Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz?» Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir.
-----2.255 Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.
-----6.051 Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Öyleki, kendileri için O'nun huzurunda ne bir dost ne de bir şefaatçı vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar.
-----6.070 Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçı. O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.
-----6.094 Onlara: «And olsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi size verdiklerimizi ardınızda bırakarak bize birer birer geldiniz; içinizde Allah'ın ortakları olduğunu sandığınız şefaatçılarınızı beraber görmüyoruz. And olsun ki aranızdaki bağlar kopmuş, ortak sandıklarınız sizden ayrılmışlardır» denecek.
-----7.053 Kitap'ın haber verdiği sonuçtan başka bir şey mi bekliyorlar? Sonuç gelip çattığı gün, önceleri onu unutmuş olanlar, «Rabbimizin peygamberleri şüphesiz bize gerçeği getirmişti, şimdi bize şefaat etsin, yahut geriye çevrilsek de işlediklerimizin başka türlüsünü işlesek» derler. Doğrusu kendilerini mahvetmişlerdir, uydurdukları şeyler onları koyup kaçmışlardır.
-----10.003 Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden, işi düzenleyen Allah'tır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz?
-----26.100 «Artık bize ne şefaat edicilerden var. Ne de yakın bir dost var.»
-----30.013 Koştukları ortakları artık şefaatçileri değildir; ortaklarını inkar ederler.
-----32.004 Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden Allah'tır. O'ndan başka bir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünmüyor musunuz?
-----36.023 «Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar.»
-----39.043 Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: «Onlar bir şeye sahip olmadıkları, akıl da edemedikleri halde mi şefaat edecekler?»
-----40.018 Onları, yüreklerin ağıza geleceği, tasadan yutkunacakları, yaklaşan kıyamet günü ile uyar. Zalimlerin ne dostu ne de sözü dinlenecek şefaatçisi olur.
-----74.048Artık onlara, şefaatçilerin şefaati fayda vermez.

Ayetlerin meallerinden anlaşılmaktadırki , mekke toplumu Allah cc den başka ibadet etmiş oldukları putlarını kendilerine şefaatçı olarak tayin etmişlerdir. Bu inanç arka planı dahilinde nazil olan şefaat inancı ile ilgili bütün ayetler mekke toplumunun bu şirk inancını reddiye sadedinde olmasına rağmen tamamen bağlamından çıkarılarak okunmuş ve müslüman olmak iddiasında bulunan bir kısım insanların ahirette Allah cc den başkasının yardımına muhtaç ve onlardan medet ummak şeklindeki bir  anlayış çerçevesinde okunur olmuştur.  


Şefaat konusu, kur'anın nazil olmasıyla gündeme gelen bir konu değildir. Ahirette günahkar müslümanlara diğer bir takım insanların haşa Allah cc  nin izin  vererek onların günahlarının bağışlanması için ricacı olması şeklinde anlaşılması gereken bir konu asla değildir. 


Şefaat konusu,kur'an nazil olmadan önce müşrik araplarda bir şirk çeşidi olarak ortada durmaktaydı,kur'anın nuzül olmaya başlaması ile toplumda geçerli olan şirk inançları teker teker yıkılmaya başladı. Şefaat inancıda bu şirk inançlarından bir tanesi olması hasebi ile bu inançta ilgili ayetlerle yıkıldı. Şefaat ayetleri çerçevesinde inen ancak Allah cc nin izin vermesi veya ahid vermesi veya meleklerin şefaati konusu ayetler üzerinde tahrife varan yollarla bu günkü haline dönüştürülmüş ve başta muhammed sav olmak üzere her gurubun lideri ,şeyhi , ağabeyine şefaat yetkisi verdirilerek kendi gurubunun mensupları olmadan cennete girmeyeceklerini Allah cc ye beyan ederek kendi mensuplarına yanlarına alarak cennete gidecekleri şeklinde bir inanç kur'ana muhalif olarak hortlatılmaya çalışılmıştır. 


Bu konu ile ilgili olarak da uygun rivayetler türetilmiş, kur'anın şefaat inancına inanmaya davet edilen bir kişinin ilk karşılığı  " iyi ama bir sürü hadisler var bu konuda onları inkarmı edeceğiz?" şeklindedir . Allah cc nin kitabındaki ayetler ile onun dışındaki kaynaklardan gelen bilgiler çakıştığı zaman müslüman kişinin ilk tercih edeceği kaynak kur'an olmalı ve onun dışında gelen bilgiler kur'an ayetleri ışığında anlaşılmaya çalışılmalıdır. Karşımıza çıkan her hadisin güvenilirliliği sorgulanmalı ve bu sorgu yapılırken ölçümüz kur'an olmalıdır, kur'an ayetleri ile çaıkşan her haber adı hadis olasa bile uydurma bir  haberdir ve bizim için bir değeri yoktur.  


                  MEKKE TOPLUMUNUN ARACILIK İNANCI 


Müşrik mekke toplumu Allah cc yi yaratan ve yüce bir ilah olarak bilmekteydiler, onları müşrik kılan şey Allah cc ye yaklaşmak için ihdas ettikleri putları idi. 

----- 29.061 And olsun ki onlara: «Gökleri ve yeri yaratan, güneşi, ayı buyruğu altında tutan kimdir?» diye sorarsan, şüphesiz «Allah'tır» derler.Öyleyse niçin döndürülüyorlar?
-----29.063 And olsun ki onlara: «Gökten su indirip onunla, ölümünden sonra yeri dirilten kimdir?» diye
   sorarsan, şüphesiz, «Allah'tır» derler. De ki: «Övülmek Allah içindir», fakat çoğu bunu akletmezler.
-----31.025 Andolsun ki onlara, «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye sorsan, mutlaka «Allah...» derler. De ki: (Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.
-----39.038 And olsun ki, onlara, «Gökleri ve yeri yaratan kimdir?» diye sorsan: «Allah'tır» derler. De ki: «Öyleyse bana bildirin, Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi?» De ki: «Allah bana yeter; güvenenler O'na güvenir.»
-----43.009 And olsun ki onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye sorsan, «Onları güçlü olan, her şeyi bilen yaratmıştır» derler.
-----43.087 And olsun ki, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan: «Allah» derler. Öyleyken nasıl da aldatılıp döndürülüyorlar?

Ayet meallerinden anlaşılacağı üzere mekke toplumunun kendilerini , gökleri ve yeri yaratanın  Allah cc olduğu konusunda herhangi bir inkarları yoktur, onları müşrik kılan inanç zümer suresi 3. ayetinde ifade edilen "kendilerini Allah'a yaklaştırsınlar" diye bir takım veliler edinmeleri idi

-----39.003 İyi bil ki Allahındır ancak halîs din, onun berisinden bir takım veliylere tutunanlar da şöyle demektedirler: biz onlara ıbadet etmiyoruz, ancak bizi Allaha yakın yaklaştırsınlar diye, şübhe yok ki Allah onların aralarında ıhtilâf edip durdukları şeyde hukmünü verecek, her halde yalancı, nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz.
-----46.028 O zamanlar, Allah'ı bırakıp da O'na yakınlık peyda etmek için edindikleri tanrılar kendilerine yardım etmeli değil miydi? Ama tanrıları onlardan uzaklaştılar. Bu, onların yalanı ve uydurup durdukları şeydir.
----34.037 Ey insanlar! Sizi Bana yaklaştıracak olan ne mallarınız ve ne de çocuklarınızdır; yalnız, inanıp yararlı iş işleyen kimselerin, işte onların yaptıklarına karşılık mükafatları kat kattır; işte onlar, yüksek derecelerde, güven içindedirler.

Mekkelilerin aracılar ihdas etme düşüncesi onların müşriklik vasfına sahip olmalarına sebeb olmuştur , bu inanç özellikle tasavvuf inancı içinde en önemli bir yeri tutarak tasavvufun amentüsü haline getirilmiştir. Saf ve cahil müridler üzerinde kurulan bu inanç hegomonyası , "siz cumhurbaşkanına sesinizi direk olarak nasıl duyuramazsanız Allah cc yede herhangi bir aracı olmadan ulaşmazsınız" gibi bir manktıkla kerameti kendinden menkul din baronlarına kul haline getirilmişlerdir.  

------2.186 Kullarım sana Beni sorarlarsa, bilsinler ki Ben, şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip Bana inansınlar ki doğru yolda yürüyenlerden olsunlar.

Bu ayetin delaleti ile Allah cc ye sesini duyurmak isteyen herhangi bir kul direk olarak ona dua edebilir araya kimseyi aracı koymadan ........ nın yüzü suyu  hürmetine  gibi sözlere gerek duymadan rabbine dua edebilir, bunun aksine olarak "biz kimizki onun salih kulları olmadan sesimizi duyurmamız imkansız" gibi sözler bu düşünce sahiplerini tevhid dairesinden çıkarır.   


Sonuç olarak, insanları şirk bataklığından kurtarıp tevhidin aydınlığına çıkarmak için indirilmiş olan  kur'anın nazil olduğu dönemdeki mekke toplumunun şirk olarak vasıflandırılan inançlarından bazıları bugün ayni ile vaki olarak kendisini müslüman olarak vasıflandıran insanların düşüncelerinde din adına çok önemli bir yer tutmaktadır, trajedi sayılabilecek olan bu durumdan müslümanların en kısa zamanda kurtulmaları gerekmektedir. Bu kurtuluşun reçetesi ise kur'ana dönmektir, kurmuş oldukları şirk düşünceleri ile saf ve cahil müslümanları aldatan din baronlarının şatoları kur'ana dönmek ile yıkılacaktır. Dikkat edecek olursak bu gibi insanların baş argümanları "kur'anı sen anlayamazsın" veya " kur'an okumayın sapıtırsınız" gibi ahmakça sözlerdir.Kur'ana sarılındığı takdirde başlarına gelecekleri çok iyi bilen baronlar saltanatlarının elden gitmemesi için kur'anın önünü kapatmak için ne gerekliyse yapmaktadırlar. Bizlerde gerekeni yaparak kur'anın önün açmak için elimizden geleni ardımıza koymamamız gerekmektedir.  


                    EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

5 Nisan 2012 Perşembe

Kur'an Müslümanları Neye Çağırıyor ?

Yazımızın başlığının daraltılmış bir kapsamı olduğu ve kur'anın çağrısının bütün insanlara olduğu şeklinde haklı olarak bir itiraz gelecektir. Kur'ana iman eden müslümanların kur'anın çağrısı hakkında bir fikir birliği içinde olmamalarının verdiği rahatsızlıkları duyan birisi olarak müslümanların kur'anı başkalarına tebliğ etmeden önce kendilerinin öğrenmesi gerektiğine inanıyoruz. 


Geleneksel inançta yaygın olan" kur'anın anlaşılamazlığı " tabusu yıkılmaya başlamasından itibaren olumlu ve olumsuz yönde birçok düşünce ortaya atılmıştır. Dün kur'anı abdestsiz eline almaya korkan müslümanlar bugün bu kitap için abdest almak diye bir emrin olmadığını artık biliyorlar ve bunun tartışmasını dahi yapmıyorlar, ancak kur'anı okumak için gerekli olan beyin abdesti birçok kimse için unutularak  oluşturulan ön kabuller doğrultusunda kur'an okumaları yapılmakta ve sonuçta kur'andan nasıl bir anlayış çıkarılmak isteniyorsa o şekilde bir düşünce sahibi olunuyor. Ön kabul neticesinde ortaya çıkarılan düşüncelerin eleştirisi ile yazının hacmini büyültmek istemiyoruz , yazımızda kur'anı anlamak için doğru olduğunu düşündüğümüz metod hakkında teklifimizi ortaya koymaya gayret edeceğiz. "Kur'anı anlamak" tabirini özellikle kullanmış olduğumuzu beyan ederek bunun nedeninide kısaca açıklayalım. Kur'an Allah cc tarafından bizlere hayat nizamı olarak indirilmiş ve yaşantıya dair mesajları olan bir kitap olduğunun hepimizin malumudur, yaşantıya dair mesajları olan bir kitabı yaşantıya sokmak için onu doğru anlamak gerektiği ortadadır, anlaşılamayan bir kitabın hayat içinde uygulanması ve yaşanması mümkün değildir.  


Kur'an, alemlerin rabbi tarafından gönderilen resullerin sonuncusu olan muhammed sav e indirilen son kitaptır. Bundan önce sayısını kendisinin bildiği elçiler gönderen Allah cc bütün elçilerine neyi vahyettiyse son elçiyede aynı şeyi vahyetmiştir. 

-----  42.013 O,size dinde Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi ve İbrahim, Musa ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi de kanun kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tütün ve onda ayrılığa düşmeyin. Bu davet ettiğin iş müşriklere ağır geldi. Allah, ona dilediklerini seçecek ve kendine yüz tutanları (yönelenleri) de ona hidayetle eriştirecektir.

"Dini doğru tutmak ve onda ayrılığa düşmemek" şeklinde tek bir cümle ile özetlenen vahyin çağrısı bizden öncekiler içinde bizden sonrakiler içinde kıyamete kadar baki olan bir çağrıdır.  


Müteaddit kur'an ayetleri bizlere "dünya hayatının" geçici " ahiret hayatının" ise ebedi olduğu ve dünya hayatında yapacağımız amellerin ebedi olan dünya hayatına hazırlık olduğu, dünya hayatında "salih ameller" işleyenlerin ebedi cennet, "küfredenlerin" ebedi cehennem ile karşılık göreceğini bildirmektedir. Ebedi cennetin karşılığı salih amelin en önemli boyutu " TEVHİD" dir, ebedi cehennem karşılığı olan küfrün ise en önemli boyutu "ŞİRK" tir, demekki ebedi hayata hazırlandığımız dünya hayatındaki en önemli husus " TEVHİD ve ŞİRK" olmaktadır. Kur'an ve kendisinden önce gönderilen bütün kitap ve resullerin ortak çağrısı budur.  

-----7.059 Andolsun ki Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.
-----7.065 Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). O dedi ki: «Ey kavmim! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâla sakınmayacak mısınız?»
----7.073 Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. O da, size bir ayet olarak Allah'ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah'ın arzında yesin, (içsin); ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar.
-----7.085 Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.

Kur'anda adları örnek olarak verilen bu elçiler ve kavimleri arasındaki mücadelenin temeli tevhid ve şirk noktasındadır, elçilere iman edenler dünya ve ahirette kurtuluşa ermişler inkar edenler ise dünya ve ahirette helak olmuşlardır. Günümüze baktığımız zaman son elçi ve kitaba iman ettiğini iddia eden bir kısım müslümanlar , kıssalar yolu ile anlatılan resullerin tevhid mücadelelerindeki olaylar ve objeler üzerinde spekülasyonlar yaparak kıssaların "tevhid" eksenli anlatım amacından çıkılarak günümüze verdiği mesaj ötelenmiş ve birer mitoloji haline getirme çalışmalarında bulunmaktadırlar. Bu çalışmaları yapanlara baktığımız zaman  "kur'an merkezli islam" veya "sadece kur'an" gibi isimler altında bunları savunduklarını ancak bunları yaparken ayetleri tahrif derecesine kadar giderek kendi ön kabullerini kur'ana tasdiklettirmek istediklerini görmekteyiz. Sloganların altını o slogana uymayan düşüncelerle doldurarak yapılan okumalar neticesinde anam mesaj olan "tevhid" yerine mesajla alakası olmayan kıssalrdaki olaylar olmuşmu olmamşmı tartışmaları ile suni gündemler oluşturulmaya çalışılmaktadır.   


Tevhid'in en önemli göstergeleri olan ibadetler dahi sorguya alınmış, gelenek tarafından içi boşaltılmış ve sadece şekle ve ilmihal bilgilerine indirgenmiş olarak görülmesine paralel olarak aynı şekilde şekil ve ilmihal boyutuyla uğraşılır olmuş ve "bu ibadetlerden kur'an yardımı ile kaçabiliriz" şeklinde bir okuma ile bu ibdetlerin şirk!! olduğu öne sürülerek muvahhidlik!! adına bu ibadetlerden vazgeçilmiştir. Halbuki kur'an iniş gayesi olarak tevhidi boyutu olan salat,hacc ve kurban gibi ritüellerin zamanla şirk boyutuna geçmiş olmasını red ederek kur'anın nazil olduğu dönemde yaşanılan hayat içinde var olan bu ibadetleri asıl mecraı olan tevhidi boyuta döndürmüştür. Burada yeri gelmişken kur'anda "salat" kavramı içinde geçen dilimzde "namaz" adını verdiğimiz ibadet üzerinde biraz durmak istiyoruz.   


"Namaz" ibadeti kur'anın nazil olması ile emredilmiş daha önceden bilinmeyen bir ibadet tarzı değildi, aksine hacc ve kurban gibi bilinen ibadetlerden olup şirke bulaştırılmış ve müşrik ritüeli olarak devam eden bir ibadetti. Maun suresinde ve tevbe s. 35. ayetinde bu ibadetin daha önceden var olduğunu ve tevhidi boyutundan çıkarıldığını görmekteyiz, dolayısı ile bu ibadet muhammed sav e iddia edildiği gibi cebrail tarafından öğretilme iddiası yanlış bir iddia olup başkalrının bu yanlışı kalkan edinerek sapmalarına vesile olmaktadır. Bu mantıkla gidecek olursak hacc ibadeti ve kurban ibadetide cebrail tarafından neden öğretilmedi? . Muhammed sav risalet görevini alır almaz cebrail ona namazı bu şekilde ve bu vakitlerde kılacaksın şeklinde bir ta'limde bulunduğunu öne sürmek kur'an dışı vahyi kabul etmek anlamınada gelecektir. Namaz vakitleri süreç içinde tedrici olarak bildirilmiştir.  
  
"Kelime-i tevhid" olarak dillerimizde dolanan " la ilahe illallah" (Allah'dan başka ilah yoktur) geleneksel inançta sayısal işlemlere dökülerek günde ne kadar çekerseniz o kadar sevap hesabı üzerinden anlaşılmış ve gırtlaklardan aşağı inememiş namazlarında Allah cc ye ruku ve secde edip, fatihalarında "ancak senden yardım diler ve ancak sana ibadet ederiz" diyenler namaz bitince cami avlusunda hangi partinin kendilerini kurtaracağını tartışmakta veya zikir meclislerinde anlattıkları hurafelerde şeyhlerinin kendilerine gaipten nasıl yardım ettiklerini anlatmaktadırlar. Oysaki vahyin temel hedefi olan Allah cc den başkasının ilahlığını reddetmek islam tarihinde anlatılan ve mekkede kabe içinde bulunan 360 adet putun muhammed sav tarafından yıkılması sanılır olmuş bu putlar yıkıldı ve artık şirk son buldu zannedilmiştir. Ne yazıkki o putlar bu günde ve kıyamete kadar var olmaya devam edecektir sadece adları ve şekillerinin değişmesi bizi yanıltmamalıdır.

"PUT" demek sadece taştan yapılmış heykeller olmayıp kapsamı ddaha geniş bir kavramdır. Allah cc nin hüküm sahasına giren konularda onun hükmünü reddedip kendi yanlarından çıkardıkları hükümlerle insanları yönetmeye kalkışan bütün kişi,kurum,zümre sistemlerin ortak adıdır. İbrahim as ın şahsında taştan yapılmış olan sembollere karşı olması gereken tavrımız bizlere bildirilmiştir, ne acıdırki kendilerini  " hanif" olarak lanse eden bazıları ibrahim as ın kavminin tapmış olduğu o taştan heykellere haniflik !! ve muvahhidlik !! adına ta'zimde bulunmaktadırlar. Hanif, muvahhid, mü'min olmak demek taştan heykellere ta'zim etmeyi red ve Allah cc den başkasının hüküm koyma hakkını kabul etmemek demektir. Namaz ibadetindeki yapılan kıyam,ruku,secde gibi şekilsel eylemler ona karşı olan kulluğumuzun bir işaretidir, onun dışındakilere yapılan bu gibi hareketler onun dışındakilere yapılan kulluğun işaretidir.Kur'anın kıyamete kadar insanlara olan çağrısı Allah cc den başkasına ibadet etmeyi reddetmek üzerine kurulmuş olup bu çağrıyı gözardı ederek yapılan bir okuma bizi kur'anı anlama konusunda doğru bir yere götürmez.  


Sonuç olarak ,hayat nizamı olarak bizlere indirilen kur'anın anlaşılma metodu üzerinde fikir birliği yapmanın gerekliliği ortadadır. Her fırka kendi yanındaki ile öğünüp onun yardımı ile kur'anı anlaşılmaya kalkarsa kur'an "mehcur" bir kitap olur ve ahirette , "kavmim bu kur'anı mehcur bıraktı" şeklinde bir şikayetin muhatapları olmak durumunda kalırız. Kur'anı doğru anlamak için önce bizlere neye çağırdığının idrakında olmak ve kitabı bu çağrı ekseninde okumak gereklidir. Tevhid eksenli bir okuma bizi şirkten koruyacağı gibi tağutlara kul olmaktan çıkaracaktır, bunun tersi bir okuma bizi tevhidi nasıl bozacağımız ve şirke kur'andan onay alarak nasıl batacağımız yolundaki okumalara kaynaklık edecek ve doğru anlaşılan bir kur'an artık yaşantı içinde nasıl uygulanır onun müzakereleri yapılmaya başlanacaktır, aksi takdirde her fırkanın elinde oyuncak olup tağuta nasıl kul olunur? namaz , hacc  vs gibi ibadetlerden kur'an yardımı ile nasıl kurtulunur? gibi sorulara cevap arama kitabı olacaktır. RABBİMİZ BİZLERİ KİTABININ İNDİRİLİŞ GAYESİNİ ANLAYAN VE O YOLDA YÜRÜYEN KULLARINDAN KILSIN.

3 Nisan 2012 Salı

Resullerin Vazifesi " Tebliğ" ve " Ta'lim"

Allah cc kendisine ibadet amacı ile yaratmış olduğu kullarına yine o kulları içinden seçmiş olduğu elçileri vasıtası ile onlara ibadet yollarını "tebliğ" ve "ta'lim" ettirerek onların dünya ve ahiret hayatlarını garanti altına almalarını sağlamıştır. "Kur'an merkezli islam" söylemi çerçevesinde gelişmeye başlayan kur'an dönüş hareketinin resullerin vazifesi noktasında geleneğin yanlışlarının üzerine bina ettikleri düşüncelerden biriside resullerin "ta'lim" vazifesini göz ardı etmek istemeleridir. Yanlış olan bir düşünceye karşı başlatılan karşı düşünce hareketleri ,yanlış düşünceye karşı başlatılan  o yanlışlara düşme tehlikesinide beraberinde getirir. Bu yanlışa düşme tehlikesi geleneksel anlayış doğrultusunda geliştirilmiş olan son resul muhammed sav in neredeyse Allah cc nin yanına yardımcı ilah pozisyonuna sokan ifrati düşünceye karşı olarak bunun karşı bir yanlış versiyonu olarak onu hepten hayatın dışına atmak suretiyle kur'an ile onun bağını koparma hareketidir. Resullerin görevini kur'an doğrultusunda ifrat ve tefrit anlayışlardan  ve özellikle ön kabullerden sıyrılarak anlamak durumundayız. Bu anlayış metodu ile okumaya çalıştığımız kur'an ayetleri resullerin ne amaçla gönderildiği noktasında bize gerekli bilgiler vermektedir.  


Allah cc ilk insan adem as ve eşini yarattıktan sonra onlara bir takım emirler vermiş ancak şeytan ademi ayartarak onun bu emre isyan etmesini sağlamış ve neticede onların bulundukları yerden indirilmelerini sağlamıştır. Bu  olay neticesinde Allah cc adem ile eşine şunları buyurmuştur.
-----2.038 «İnin oradan hepiniz, tarafımdan size bir yol gösteren gelecektir; Benim yoluma uyanlar için artık korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir» dedik.
-----7.035 Ey Adem oğulları! Size aranızdan ayetlerimizi okuyan resuller geldiğinde, onların bildirdiklerine karşı gelmekten sakınan ve gidişini düzeltenlere, işte onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
-----20.123 Onlara şöyle dedi: «Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Elbet size Benden bir yol gösteren gelir; Benim yoluma uyan ne sapar ve ne de bedbaht olur.»
Bakara ,araf ve taha surelerinde adem kıssası içinde olan bu ayetler , insanı yaratan Allah cc nin kendi yolunu tebliğ için yine o insanlar içinden resuller göndereceği, bu resullere uymak ve uymamak neticesinde insanların karşılık görecekleri bildirilmiştir. İnsanlığın ilk resulu olan adem as dan sonra Allah cc sayısını kendisinin bildiği resuller göndererek kullarına olan emir ve nehiylerini onların elçiliği ile bildirmiş ve bazı resullerin kavimleri ile olan mücadeleleri kur'an muhataplarına örnek olması için kıssa şeklinde anlatılmıştır.

-----2.213 İnsanlar bir tek ümmetti. Allah nebileri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi; insanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte hak Kitaplar indirdi. Ancak Kitap verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler. Allah, inananları, ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izni ile eriştirdi. Allah dilediğini doğru yola eriştirir.
-----10.019 İnsanlar bir tek ümmettiler, sonra ayrılığa düştüler; şayet Rabbinden, daha önce bir takdir geçmemiş olsaydı, aralarında ihtilafa düştükleri şeyler hakkında hüküm çoktan verilmiş olurdu.
Bakara s. 213 ve yunus s. 19. ayetlerinin beyanından anlaşıldığı üzere sapkınlık ve dalalette tek bir topluluk haline gelen insanlara Allah cc "müjdeleyici" ve "korkutucu" olarak vasıflandırdığı elçilerini göndermiş, gönderilen bu elçilere karşı çıkanlar herhangi haklı bir gerekçe olmaksızın karşı çıkmışlardır. Mü'minun suresinde nuh as ın kıssasını takip eden ayetlerde, Allah cc nin resul göndermekteki sünneti ve müşriklerin bu resullere takındıkları tavır 31-44 . ayetler arasında çok açık bir biçimde anlatılır. 
 31 - Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.
32 - Bunun üzerine, onlar arasından kendilerine, "Allah'a kulluk edin; çünkü sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâlâ Allah'tan korkmaz mısınız? (mesajını ileten) bir resul gönderdik.
33 - Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh dedi ki: "Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."
34 - "Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz herhalde ziyan edersiniz."
35 - "Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?"
36 - "Heyhât o size vaad edilen şey ne kadar uzak!"
37 - "Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz."
38 - "Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz."
39 - O Peygamber: "Rabbim, dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardımcı ol!"
40 - Allah şöyle buyurdu: "Pek yakında onlar pişman olacaklar!"
41 - Nitekim, Hak tarafından korkuç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!
42 - Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.
43 - Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
44 - Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsâne yaptık. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme! 


Resullerini "beşir" ve " nezir" olarak gönderen rabbimiz o resullere gönderdiği vahiyde kullarına "ta'lim" yani öğretme yoluyla başka emirler de vermiştir.  
-----002.127-129 İbrahim ve İsmail, Kabenin temellerini yükseltiyordu: «Rabbimiz! Yaptığımızı kabul buyur. Şüphesiz ki, Sen hem işitir hem bilirsin»Rabbimiz! İkimizi Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tevbemizi kabul buyur, çünkü tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak Sensin».«Rabbimiz! İçlerinden onlara Senin ayetlerini okuyan, Kitabı ve hikmeti öğreten, onları her kötülükten arıtan bir resul gönder. Doğrusu güçlü ve Hakim olan ancak Sensin».
Bu ayetlerde ibrahim sav in bir duası ve bu duada " ibadet yollarının gösterilmesi" ve "kitabı ve hikmeti öğreten" bir resul göndermesi istenmektedir. ayetlerin tamamını okuduğumuz zaman "senin ayetlerini okuyan" duasından sonra o ayetlerdeki hikmeti öğreten bir resul istenmesi dikkat çekicidir.   
----- 2.151 Nitekim Biz size, ayetlerimizi okuyacak, sizi her kötülükten arıtacak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek aranızdan, bir resul gönderdik.
-----3.164 And olsun ki Allah, inananlara, ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara Kitap ve hikmeti öğreten, kendilerinden bir peygamber göndermekle iyilikte bulunmuştur. Halbuki onlar, önceleri apaçık sapıklıkta idiler.
-----62.2-3 Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O'dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler. Onlardan başkalarına da. Ki henüz onlara katılmamışlardır. Ve O; Aziz' dir, Hakim'dir.
İbrahim sav in bu duasının karşılığını bakara s 151, al-i imran s.164 ve cuma suresi 2-3. ayetlerde görmekteyiz. Kendisine kur'anın indirildiği muhammed sav Allah cc nin ayetlerini okumak kitap ve hikmeti öğretmek için gönderilmiştir. Özellikle cuma s. 3. ayeti çok çarpıcı bir ayettir, gönderilen elçinin sadece kendi zamanı içinde yaşayanlara değil sonradan gelenlerede gönderildiği beyan edilmektedir.   
  
CUMA S. 3. AYETİ VE SONRADAN GELENLEREDE GÖNDERİLEN ELÇİ 


Cuma s. 3. ayeti üzerinde daha çok durulması gereken bir ayettir. 2. ayette "ümmiler" olarak adlandırılan mekke toplumuna gönderildiği beyan edilen muhammed sav in 3. ayette mekke toplumu dışında kalan ve henüz kendilerine katılmamış olan diğerlerinede gönderildiği beyan edilmektedir, bu demektirki muhammmed sav in risaleti ölmesi ie bitmemiş ve kur'an baki kaldığı sürece devam edecektir. Yüzlerce yıldır müslümanlar arası ihtilafların en baştaki sebebini oluşturan resul anlayışları bugünde karşımızda problem olarak durmaktadır , tabiki problem resulun kendisinden kaynaklanmamaktadır, problem onun kur'an nezdindeki yerini belirlemededir. Günümüze geldiğimiz zaman bu problem varlığını bütün hızıyla sürdürmektedir. "Kur'an merkezli islam" söylemi altında dile getirilmeye çalışılan resul anlayışında o gün yaşamış olan bir resulun bu gün için bize vereceği vereceği bir şeyinin olmadığı dolayısı ile onun adına gelen sözlü ve eylemsel bütün malzemenin atılması gerektiği öne sürülmektedir. Bu düşünde başta söylediğimiz gibi onayını kur'andan alan bir düşünce değil, aksine gelenekteki yanlış resul anlayışına karşı geliştirilmiş bir uç anlayıştır. Bugün  resul sav adına belkide sahih malzemeden çok uydurma malzeme ortalıkta gezmekte olmasına rağmen bütünü ile atmak geleneğin yanlışlarından daha yanlış bir uygulamadır. Sözlü malzeme dediğimiz hadisler bir tarafa eylemsel malzeme dediğimiz ve " resul sünneti" olarak bize kadar ulaşan ve özellikle salat yani namaz ibadeti için geçerli olan vakitler, rekatları ve şeklinin kur'andan onay almış uygulamaları muhammed sav in uygulaması olarak bize kadar geldiğini kabul etmemek ve " bunları ben belirlerim" şeklinde ben merkezli bir uygulama kişiyi ve müslüman topluluğu yanlışlar yumağına sokar.  


                  "BEN"  MERKEZLİ  BİR NAMAZ  MÜMKÜNMÜ ?

"Namaz" ibadeti Allah cc nin bizlere kur'anda eda etmemizi emrettiği şekilsel ibadetlerden biridir. Bu ibadetin içinde "kıyam", "ruku" ve "secde" gibi sembolik hareketler olup günün belli vakitlerinde ve rekat dediğimiz belli sayılar içinde ve belli bir yöne doğru eda edilir. Gelenekteki namaz ibadeti mezheplerin ve ilmihal kitaplarının içine hapsedilmiş kur'ani amacı olan "tevhid bildirgesi" olmasından uzaklaştırılmıştır. Geleneğin  sadece şekillerin düzgünlüğü üzerine hapsedilmiş namaza karşı alternatif olarak " kur'ani namaz" adı altında vakitler, rekatler ve kıble tartışmaya açılarak bunların ne kadar kur'ani olduğu konuşulmaya başlanmıştır. Resullerin görevlerinden birisininde "ta'lim" olduğunu ilgili ayetler ışığında bilmekteyiz. Muhammed sav in ümmetine "ta'lim" yani öğrettiği şeylerden biri ve en önemlisi hiç şüphesiz namazdır ve bu ibadet bizlere " ortak hafıza" dediğimiz tevatür yolu ile ulaşmıştır. Mezheplerin ihtilafları olan teferruat olan konular bir tarafa vakit, rekat, şekil ve kıble meselesi üzerinde ihtilaf etmek mümkün değildir.


" Sadece kur'an" demek kur'an harici gelen bilgilerin tümünü atmak değil aksine sadece kur'an ile bu bilgilerin sağlamasını yapmaktır. Namaz ibadetinin sağlamasını " sadece kur'an" ile yaptığını iddia edenler aynı kur'anı okumasına rağmen bu sağlama üzerinde maalesef birliktelik oluşturamamışlar ve ortaya kimisinin "şirk" bir ibadet olarak görmeye kadar varan düşünceler ortaya atılmış yada kişiye göre özel "ben merkezli namaz" lar ortaya çıkmıştır . "Sadece kur'an" ile bir gurup vakitleri makaslamış bir gurup rekatları makaslamış bir gurup yönü makaslamış bir başka gurup abdesti ortadan kaldırmış ve ortaya hilkat garibesi bir durum ortaya çıkmıştır.


Kur'anın namaz ibadeti için dikkati çektiği nokta bu ibadetin ilmihal boyutu olmayıp onun Allah cc yi birlemenin bir göstergesi olması noktasındadır. Namaz kılan bir mü'min hal diliyle şunları haykırır, "ey rabbim ben senin ilahlığından başkasını kabul etmiyorum ve sadece sana secde ediyorum". Kur'anın namaz ibadeti içindeki şekilleri olan kıyam,ruku ve secde gibi hareketler veya "kurban" gibi ritüeller daha önceden bilinmeyen kavramlar olmayıp müşrik arap toplumunun Allah cc den başkasına hasrettiği ritüellerdendi,ku'ran bu ritüelleri şirk boyutundan çıkarıp tevhid boyutuna getirmiştir. Dolayısı ile muhammed sav bu namaz ibadeti içindeki şekillerden habersiz bir kimse değildi risalet süreci içinde tedrici olarak vakitleri kur'an ayetleri içinde bildirilmiştir. Yoksa muhammed sav vahyi ilk aldığı günden itibaren hemen abdest alıp 5 vakit namaz kılmaya başlamamıştır. Tabiki burada 5 vakit namaz emrinin pazarlıklar sonucu miraçta verildiği yolundaki rivayetlerin asılsızlığını belirtmek isteriz.  


                    KUR'ANDA  NAMAZIN REKATLARI  VARMIDIR?


Bazıları tarafından sorun haline getirilmeye çalışılan namaz rekatları konusundaki suni problem rekat adetlerinin kur'anda belirtilmemiş olmasıdır. Böyle bir problemin oluşturulmasına en büyük etken gelenekteki " sünnet" adı verilen farz öncesi ve sonrası kılınan namazların neredeyse farzlaştırılmış olmasıdır. Kur'anda 5 vakit namazın rekatleri konusunda herhangi bir emir yoktur, ancak olağanüstü hallerde namazın kısaltılması konusu vardır.


-----004.101-103 Yolculuk ettiğinizde, kafirlerin size bir fenalık yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir sorumluluk yoktur. Zira kafirler, size apaçık düşmandırlar.Sen içlerinde olup da namazlarını kıldırdığın zaman, bir kısmı seninle beraber namaza dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar; secdeyi yaptıktan sonra onlar arkanıza geçsinler; kılmayan öbür kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar, tedbirli olsunlar, silahlarını alsınlar. Kafirler, size ansızın bir baskın vermek için, silah ve eşyanızdan ayrılmış bulunmanızı dilerler. Yağmurdan zarar görecekseniz veya hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanıza engel yoktur, fakat dikkatli olun. Allah kafirlere şüphesiz ağır bir azab hazırlamıştır.Namazı kıldıktan başka, Allah'ı ayakta iken, otururken, yan yatarken de anın. Emniyete kavuştuğunuzda, namazı gereğince kılın. Namaz şüphesiz, inananlara belirli vakitlerde farz kılınmıştır.

Nisa suresindeki bu ayetler bizlere öncelikle namazın hiç bir şekilde terkedilmemesi savaş halindede olsa kısaltarak dahi kılınması gerektiği mesajını vermektedir. 102. ayet savaş halinde namazın nasıl eda edileceğini bizlere anlatılmaktadır, ayetten anlaşıldığı üzere cemaat aynı anda değil nöbetleşe ve tek rekat olarak namazı kılacaktır. Cemaatin bir rekat kılması demek emniyet halinde kılınması gereken namaz rekatlarının 2 olduğunu göstermez. Allah cc bizlere namaz ibadetinin vakitleri belirli bir namaz olduğu her halukarda bu   namazın kısaltarakta olsa eda edilmesi gerektiği hatırlatılır. Bugün farz olarak bilinen sabah 2, öğle 4 , ikindi 4, akşam 3 ve yatsı namazlarının 4 rekat olarak belirlenmesi kur'anda kayıtlı olmadığı açıktır ve bu rekatlerin "gayri metluv" vahiy denilen bir ucube düşünce ile kur'an harici olarak cebrail tarafından muhammed sav e talim ettirildiğini iddia etmek yanlış bir düşüncedir. Bugün eda edilen rekat sayıları muhammed sav tarafından içtihad olarak belirlenmiş bir sayı olup bizlerin , " onun belirlemesi beni bağlamaz bende kendim belirleyebilirim" şeklinde saygısızlık etmemizi kesinlikle gerektirmez.  


Namaz ibadetinin sosyal boyutlarından biriside müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliği sağlamasıdır, özellikle cemaat halinde eda edilmesinin teşvik edilmesi bunun bir göstergesidir. Hal böyle iken birlik ve beraberliği bozacak nitelikte düşünceler ortaya atıp herkesin kendi belirlediği  rekat sayısı veya vakit sayısı gibi düşünceler ortaya atmak samimi bir düşünce eseri olarak görmek biraz saflık olacaktır.Resullerin " ta'lim" yani öğretme vazifelerinin gereiği olarak muhammed sav bizlere namaz ibadetinin ilmihal boyutunuda göstermiş ve bu gösterme tevatüren bizlere kadar gelmiştir bunun aksini iddia etmek "ortak hafıza" denilen kavramı red etmek anlamına gelir. "Ortak hafıza" konusu sadece din boyutu değil insanlığın teknik ve medeniyet bakımından günümüzdeki durumuna gelmesinde en önemli rolu oynamaktadır. 


Sonuç olarak, Allah cc gönderdiği bütün resullerine "ta'lim" yani öğretme vazifeside vermiş olup bu ta'lim vazifesi muhammed as ın resulluğü örneğinde bizlere namaz ibadetinin öğretilmesi şeklinde olmuştur. Ona olan saygımız gereği ve onun önüne geçmeme emrinin gereği olarak bu ibadeti onun bizlere öğrettiği ve sonraki gelenlerinde devam ettirerek günümüze kadar getirmiş olduğu şekli ile eda etme bir zorunluluktur.Birlik ve beraberlik unsuru olan namaz hakkında müslümanlar arasında ihtilaf konuları açmanın kimlerin ekmeğine yağ süreceğini bizler çok iyi hesap ederek bu konuyu bu şekilde düşünmek zorundayız. Bizlerin üzerinde konuşmamaız gerekn şey namazın ilmihal boyutu değil tevhidi boyutu olmalıdır. Müslümanlar tevhidi boyutun şuurunda olarak kıldıkları namazın sonucunda tağutların düzenleri sarsılmaya başlayacağı için bizleri suni gündemler üzerinde kavga ettirmek sureti ile ellerini oğuşturmalarına izin vermemeliyiz.

             EN DOĞRUSUNUN ALLAH CC BİLİR.

20 Mart 2012 Salı

Kur'an Kıssalarında Ölümden Sonra Dirilişin Provaları

Kur'anın insanlara verdiği tek mesaj nedir ? diye sorulacak olsa cevabımız herhalde ölümden sonra tekrar diriliş olacaktır. Çünkü insan dünyada geçici bir hayat sürmekte olup asıl ebedi olan yurt ahirettir. Allah cc kullarına resulleri vasıtasıyla gönderdiği kitaplarla kullarını ahiret için dünyada salih ameller yapmalarını emretmiştir. Kur'an son vahiy olması itibari ile bu kitap'da kendisinden önceki gelen kitaplarda olduğu gibi insanları ebedi olan ahiret yurduna hazırlıklı olmaları için yalnız Allah cc den başkasına kulluk etmemeleri ile ilgili mesajları kapsamaktadır. 


Ölümden sonra diriliş haberini getiren resuller bu haberi kavimlerine ulaştırdığı zaman alay ve inkarcı tavırlar ile karşı karşıya gelmişlerdir. "Biz öldüğümüz toprak olduğumuz zamanmı dirilecekmişiz", "bu çürümüş kemiklere kim hayat verecek" sözleri bu inkarcıların bizlere aktarılan sözleridir. Bu sözler tıpkı ataları gibi bugünkü inkarcıların ve kıyamete kadar gelecek diğer inkarcıların tekrarladıkları ve tekrarlayacakları sözlerdir.  


Bilindiği üzere son vahiy olan kur'an kıssa yollu anlatım tarzı ile bizlere geçmişlerin örneklerini sergilemektedir, bu sergilemedeki amaç gelen vahyi kabul veya red edenlerin kendilerine uygun mesajı almaları ve vahyin yaşanırlılığı hakkında canlı örnekler sunmaktır. Muhammed sav öncesi gelen resullerin kavimleride bu resullerin getirdiği ölümden sonra diriliş haberini red etmişlerdir. Muhammed sav e indirilen kur'an daki bir kısım kıssa ve mesellerin ortak mesajı ölümden sonra dirilişin haberidir. Bu haber sadece yazılı ayet şeklinde  değil "görsel ayet" dediğimiz canlı olarak muhataplarına göstermek sureti ile verilmiştir. "Ölümden sonra diriliş" haberine  iman etmek gerçekten kabullenmesi zor bir haberdir. Bizler "teslim olanlar" dan olmamız hasebi ile bu habere hiç bir şekilde şüphe etmeden iman ettik. Bu haberin doğrulanması labaratuar şartlarında mümkün olan bir haber değildir. Rabbimiz kevni ayetlere işaret ederek "yağmur nasıl  kuru bir toprağı ölümünden sonra diriltirse  ölüleride böyle diriltir" mealindeki ayetlerde gören gözler için gerekli işaretleri göstermiştir.  


Dolaylı olarak gösterilen ayetlerin yanında bazı kıssalarda bu haber dünya gözü ile muhataplarına gösterilmiş ve bu konuda şüpheye hiçbir şekilde şüpheye mahal bırakılmamıştır. Ancak kıssalarda verilen bu mesajlar " kıssa içinde dönüp dolaşmak" metodu ile okunduğu için " acaba olmuşmu?" şeklindeki sorularla,  veya israilayyat ile doldurularak ana mesaj anlaşılamamıştır. Ölümde sonra dirilişin dünyadaki provası şeklinde anlaşıması mümkün olan ayetleri sıralayarak bu ayetler üzerinde bir tefekkür denemesi yapmaya çalışalım.   


                      *****************************************


"Ya Musa! Allah'ı apaçık görmedikçe sana inanmayacağız» demiştiniz de gözleriniz göre göre sizi yıldırım çarpmıştı.Ölümünüzden sonra, şükredesiniz diye sizi tekrar diriltmiştik."Bakara suresi 55-56. ayetlerinde anlatılan bu olay israiloğullarının Allahı apaçık görmek istemeleri üzerine meydana gelmiş bir olaydır. Dikkat edersek burada iki yönlü bir mesaj verilmektedir. İsrailoğullarının bu isteklerinden önce musa as ın bu şekilde bir isteğinin olduğunu araf suresi 143. ayetinde görmekteyiz, musa as ın bu isteği geri çevrilmiş ve bu isteğinin yanlış olduğunu anlayan musa as tevbe etmişti. İnanan kalplere çok açık bir mesaj niteliği taşıyan Allah cc nin açıkça görülmesinin mümkün olmayacağı, maalesef islam itikadında bir tartışma konusu haline gelmiştir. Bakara s.55. ve 56. ayetlerde iki yönlü bir mesaj verildiğini belirtmiştik. ilk olarak Allah cc nin apaçık olarak görülmek istenmesine karşılık "ad" ve "semud" kavimlerinin helakına benzer bir helak ile (essaika 51/44) cezalandırılan israiloğulları yeniden diriltilmişlerdir. Allah cc nin apaçık bir gözle görülen bu kudreti israiloğullarının isteklerinin hem cezası hemde cevabı olarak anlaşılabilir. Bu helak neticesinde Allah cc nin gücü ve kudreti onu göz ile görmek isteyen israiloğullarına bir cevap olmuştur.Bize mesaj veren yönü ise onların yeniden diriltilmeleri kıyamet sonrası yeniden dirilişin dünya hayatındaki bir nevi provasının yapılarak kur'anın verdiği en önemli haberin yaşayanlar için yaşadıkları hayat içinde ibret almalarını sağlamasıdır.


                       *******************************************


"Yahut altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan kimseyi görmedin mi? «Allah burayı ölümünden sonra acaba nasıl diriltecek?» dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra diriltti, «Ne kadar kaldın?» dedi, «Bir gün veya bir günden az kaldım» dedi, «Hayır yüz yıl kaldın, yiyeceğine içeceğine bak, bozulmamış; eşeğine bak ve hem seni insanlar için bir ibret kılacağız, kemiklere bak, onları nasıl birleştirip, sonra onlara et giydiriyoruz» dedi; bu ona apaçık belli olunca, «Artık Allah'ın her şeye Kadir olduğuna inanmış bulunuyorum» dedi."
Bakara suresi 259. ayetinde bizlere herhangi bir şahıs bilgisi verilmeden helak olmuş bir kasabaya uğrayıp " burası nasıl dirilir?" şeklinde bir soru soran kişinin o kasabanın nasıl dirileceği o kulun üzerinden kur'an muhataplarına " görsel ayet" olarak gösterilmektedir. Klasik tefsir kitaplarında bu şahsın kimliği hakkında herhangi bir bilgi verilmemesine rağmen şahsın kimliği etrafında dönüp dolaşılmış verilmek istenen ana mesaj hatırlanmamıştır. Modernist anlayışta geleneksel anlayışın doğrultusunda giderek "kıssa içinde dönüp dolaşma" metodu ile bu olayın gerçek olup olmaması hakkında "bu insanla Allah nasıl konuşur?" , " sünnetullaha aykırıdır" gibi konuşmalarla kıssanın vermek mesajı öteleme yoluna gitmişlerdir. Burada asıl verilmek istenen mesaj yeniden diriliş hakkında herhangi bir şüphe içinde olan kişiye bu şüphesini  izale etmeye yönelik bir mesajdır. O şahıs ayetin son cümlesi olan " «Artık Allah'ın her şeye Kadir olduğuna inanmış bulunuyorum" şeklindeki söz yerine "benim bu kadar ölü kalmam mümkün değil", " yiyecek içecek bozulmadan bu kadar durmaz sünnetulaha aykırıdır", " ölü bir eşek dünyada iken nasıl dirilir?" gibi itirazda bulunmadan teslim olmuştur. Bu kıssa veya meselden bizlerin alması gereken hisse, Alla cc nin " ölümden sonra diriliş" iddiasının dünyada gösterilmiş bir ispatıdır.  


"Biz bu olay olduğu zaman onların yanında değildikki bunun gerçekliliğini nasıl kabul edebiliriz?" şeklinde sorulabilecek bir soruya, kur'anın bize verdiği bir habere gözümüz ile şahidmişiz ve orada imişiz gibi iman etmemiz gerektiğini hatırlalatarak cevap verebiliriz. Kur'anın pek çok yerinde kıssalar ile ilgili bilgi verilirken , "sen bunlar olurken onların yanında değildin " mealinde ayetlerle karşılaşırız(12-102, 28-44-46) kur'anın verdiği bir haberi önceden bilmeyip onun haber vermesi sayesinde öğrenen muhammed sav ve biz o kitabın iman edenleri nasılki o haberlere iman ediyorsak sanki o yıkılmış kasabaya eşeği ile uğrayan adamın yanında imişiz gibi bu habere "aynel yakin" yani gözle görmüş gibi iman etmemiz gerekir. Yani bu ayeti  okuyan her mü'min olayı gözü ile görüp yaşarcasına düşünüp o şekilde tefekkür etmelidir.  


                            *****************************************  


" İbrahim: «Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster» dediğinde, «İnanmıyor musun?» deyince de, «Hayır öyle değil, fakat kalbim iyice kansın» demişti. «Öyleyse dört çeşit kuş al, onları kendine alıştır, sonra onları parçalayıp her dağın üzerine bir parça koy, sonra onları çağır; koşarak sana gelirler. O halde Allah'ın güçlü ve Hakim olduğunu bil» demişti.
Bakara suresinin 260. ayeti olan bu ayette ibrahim as ın bir isteği üzerine bize yeniden dirilişin dünya gözü ile bir provası gösterilmektedir. 258. ayette zalim hükümdara " benim rabbim öldürür ve diriltir" şeklinde meydan okuyarak bu konudaki mutmainliğinden şüphe olmayan ibrahim as ın bu kıssası üzerinden sonraki gelenlere görsel bir mesaj verilmektedir. Klasik tefsir kitaplarına baktığımız zaman yine verilmek istenen mesajdan uzak olarak kuşların ne cins oldukları ( karga, güvercin,tavus,kerkenez,horoz vs) üzerinde tartışılmış sonra o kuşları kestikten sonra bıraktığı dağların nerde oldukları tartışılmış ve asıl mesaj yine ötelenmiştir. Modernist anlayış ise yine klasik tefsirciler ile kolkola yürüyerek olayın olup olmaması hakkında tartışmalarla mesajı öteleme hususunda birliktelik arzetmektedirler. Ayette  Allah cc ile ibrahim as ın nasıl bu şekilde konuşabileceği üzerinden olayın gerçek olup olmadığı tartışılmaktadır.Biz bu konuşmanın ne şekilde olduğundan ziyade verilmek istenen mesajı anlamak durumundayız. Sinema veya tiyatro gibi bir görsel sanat eserini izlediğimiz zaman oyuncuların gerçek kimliği bizler için ikinci plana aitilerek o oyuncuların vermek istediği mesajı anlamaya çalışırız. Kur'an kıssalarınıda bu tarz bir okuma metodu içinde anlamaya çalıştığımız zaman ikinci planda kalması gereken meseleler yerine ana mesaj öne çıkacaktır. Bu kıssadada ibrahim as üzerinden Allah cc nin ölüleri nasıl dirilttiği bizlere dünya gözü ile bir diriliş provası olarak anlatılmaktadır.


                               ********************************************


" Sığırın bir parçasıyla ona vurun» dedik. İşte böylece Allah ölüleri diriltir ve aklınızı kullanasınız diye size ayetlerini gösterir." Bakara suresinin 73. ayeti olan bu ayetten önce 67. ayetten itibaren israiloğullarına musa as tarafından Allah cc nin bir inek kesme emri iletilir ve bu emre karşı olanca güçleriyle işi yokuşa sürdükten sonra ineği keserler ve 73. ayette kesilen hayvanın bir parçası ile ölü bir kimseye vurulması emredilir ve " İşte böylece Allah ölüleri diriltir ve aklınızı kullanasınız diye size ayetlerini gösterir." bakara kıssası olarak bilinen bu kıssada birden fazla mesaj verilmesine rağmen kıssanın en önemli mesajı ölümden sonra dirilişin dünya hayatında bir provasının israiloğullarına ve sonradan gelenlere gösterilmesidir. Modernist zihniyet bu ayetleride maalesef  kelimeleri yerinden oynatmak sureti ile tahrife varan yorumlarla asıl mesajı anlamama etrafında bir düşünce geliştirmeye çalışmıştır.(tebyin'ül kur'andan tahriful kur'an örnekleri 7 bakara kıssası isimli yazımız buna örnektir). 74. ayette " Sonra kalbleriniz yine katılaştı, taş gibi, hatta daha da katı oldu. Nitekim taşlar arasında kendisinden ırmaklar fışkıran vardır; yarılıp su çıkan vardır; Allah korkusundan yuvarlananlar vardır. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir." buyurulması bu olayın insanların kalplerinin yumuşamasını gerektirecek önemli bir olay olduğu vurgusu yapılmasına rağmen olay sıradanlaştırılmaya çalışılmıştır. Dünya hayatı içinde yeniden dirilişin provası mahiyetinde gösterilen bu olay hakkında şüpheler ortaya atanların kıyamet sonrası yeniden dirilişe iman etmeleri bir çelişkidir. "Kıssa içinde dönüp dolaşmak" mantığı içinde okunmaya çalışılan kıssaların hisse almaya yönelik mesajlarının anlaşılamayacağı ortadadır.

                         *************************************

-----3.049 O, İsrailoğullarına bir elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek:) Size Rabbinizden bir mucize getirdim: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ın izni ile o kuş oluverir. Yine Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yeyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır.
-----5.110 Allah, «Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve anana olan nimetimi an» demişti, «Seni Ruhul Kudüs ile desteklemiştim; beşikte ve yetişkin iken insanlarla konuşuyordun; sana Kitap'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Sen iznimle, çamurdan kuş gibi bir şey yapmış ona üflemiştin de iznimle kuş olmuştu; anadan doğma körü, alacalıyı iznimle iyi etmiştin. Ölüleri iznimle diriltiyordun. İsrailoğullarına belgelerle geldiğinde, onlardan inkar edenler, 'Bu apaçık bir büyüdür' demişlerdi de Ben onların sana zarar vermelerini önlemiştim.»
Al-i imran s. 49. ve maide s. 110. ayetlerinde isa as ın Allah cc nin izni ile çamurdan kuş suretine hayat verdiği ve ölüleri dirilttiği bildirilmektedir. Ölüleri diriltmesi konusu yine modernist anlayış tarafından sünnetullah gerekçe gösterilerek bunun mümkün olmadığı ölüleri diriltme konusunun mecazi olarak anlaşılması gerektiği yolunda düşünceler ortaya atılmıştır. Ancak olayı yeniden dirilme haberinin Allah cc nin kullarına olan rahmeti ve merhameti gereği olarak, dünya gözü ile provasının gösterilmesi açısından bakıldığı zaman ve resullerin getirdikleri en önemli haber olması itibari ile ibrahim , musa ve isa  sav lerin kavimlerinin şahsında sonradan gelecekler için en büyük bir ibret vesikası olması olarak bakılabilir.  


                               ************************************** 
 " Böylece kendilerini haberdar ettik ki, Allah'ın va'dinin hak olduğunu ve kıyamet gününün şüphesiz bulunduğunu bilsinler. O sırada kavimleri kendi aralarında bunların olayını tartışıyorlardı. Bunun üzerine dediler ki: «Üstlerine bir bina yapın; Rableri onları daha iyi bilir!» Düşmanlarına karşı galip gelenler: «Biz muhakkak bunların üzerine bir mescit yaparız.» dediler."
Kehf suresi 21. ayeti olan bu ayet "ashabı kehf" kıssası ile ilgilidir . 12. ayette " Sonra da iki guruptan hangisinin kaldıkları müddeti daha iyi hesap edeceğini görelim diye onları uyandırdık." ve 19. ayette "Birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık." mealindeki ayetlerdeki ashabı kehf'in kıssasının anlatılmasından alınacak hisselerden bir tanesi olarak yeniden dirilmenin dünya hayatında gözle ile gösterilmesi bir çeşit yeniden diriliş provasıdır. Müşrik olan kavimlerini terk ederek mağaraya sığınan gençler 309 yıl uyutulduktan sonra tekrar diriltilerek(baasnahum)kendi kavimlerine ve sonradan gelenlere ibret vesikası olarak en büyük haber olan ölümden sonra dirilişin dünya gözü ile bir nevi provasının yapılmasıdır.      


Sonuç olarak, kur'anın ve kendinden önce gelen kitapların en önemi haberi olan " yeniden diriliş" haberi kıyamet gününden önce dünya gözü ile Allah cc nin biz kullarına olan rahmet ve merhametinin bir göstergesi olarak resullerin ve kavimlerinin şahsında bizlere bir prova mahiyetinde gösterilmiştir. Allah cc bu en büyük haberini isbat sadedinde dünya hayatında kullarına canlı olarak ve inkar edenler için yol yakınken dönmelerini sağlamak amacı ile bize kur'anda kıssa şeklinde bildirilmiştir. Kıssa yollu anlatımlarda birden fazla alınması gereken mesajlar olduğu muhakkaktır . "ashabı kehf" kıssasında verilmek istenen mesajardan bir taneside ölümden sonra dirilişin gerçek olduğu mesajıdır. Musa as ın kıssası içinde anlatılan israiloğullarının Allah cc yi açıktan görmek istekleri ve bakara kıssasındaki anlatımlarda verilmek istenen mesajlardan bir taneside ölümden sonra diriliş haberinin dünya gözü ile provasının yapılmasıdır. İsa as ın kıssası içinde yine aynı şekilde Allah cc nin yeniden diriltmesinin dünya gözü ile bir provasını görmekteyiz. Kur'anın bizlere geçmiş olanlardan verdiği bu örnekler kur'ana iman etmemizin bir gereği olarak bizimde geçmişte anlatılan olaylara bugün gözle şahid  imişiz gibi iman etmemizi gerektirir. 


                     EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.


                               

18 Mart 2012 Pazar

Hakka Suresinde Kıyamet Sahneleri ve Müteşabih Bir Anlatım

Hakka suresi mekke döneminde inen surelerden olup o dönemde inen surelerin özelliklerini taşımaktadır. Surenin konularını 3 ana bölüme ayırarak anlamak mümkündür, 1- yalanlayanların akıbeti, 2-kıyamet anı ve sonrası mahkeme ve sonrası hüküm, 3-kur'anın iniş kaynağı. Bu bölümler ile ilgili ayet meallerini vererek surenin mesajını anlamaya çalışalım.   


1 - (Gerçekleşecek) Kıyamet!
2 - Nedir, o Kıyamet?
3 - Gerçekleşenin (Kıaymetin) ne olduğunu sen nerden bileceksin?(veya sana bildiren nedir?)
4 - Semûd ve Âd, kapılarını çalacak olan o felaketi yalan saymışlardı.
5 - Semûd kavmi korkunç bir sesle yok edildi.
6 - Âd kavmi ise gürültülü ve azgın bir fırtına ile yok edildiler.
7 - Allah o fırtınayı üzerlerine yedi gece sekiz gündüz musallat etmişti. Öyle ki, o kavmi içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
8 - Bak şimdi görebilir misin onlardan bir kalıntı?
9 - Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler de hep o hatayı işleyegeldiler.
10 - Hep Rablerinin elçilerine karşı geldiler. O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
11 - Kuşkusuz, sular kabarınca sizi gemide biz taşıdık.
12 - Onu size bir ibret yapalım ve belleyici kulaklar bellesin diye. 


Bu bölümdeki ayetlerde kur'anın en büyük haberi olan kıyametin haberini yalanlayan semud, ad ve firavun'un bu haberi yalanlamaları neticesinde başlarına gelenler hatırlatılarak muhataplar tehdit edilmektedir. Kıyamet haberi sıradan bir haber değil aksine kur'anın bütün ayetlerinin bu haber ve sonrası olacaklara odaklandığı en mühim bir haberdir. Kıyamet, insanların  edebi olan ahiret hayatına hazırlandıkları dünya hayatının sonu ve ebedi olan ahiret hayatının başlangıcıdır. 

Kur'an birçok ayette dünya hayatının geçici olduğu ahiret hayatının ebedi olduğu insanların bütün yaptıkları ve yapacaklarının bu hayatı rahat yaşamak için olması gerektiğini vurgular. Ancak gelen bütün resullerin haberlerine karşılık olarak insanların çoğu bunu yalanlamıştır. Allah cc göndermiş olduğu resulleri yalanlayan bu kavimleri helak ederek sonraki gelenler için bir ibret vesikası olması ve bu kıyamet haberinin gerçek olduğunun bilinmesini helak edilen kavimler örneğinde  murad etmiştir. Kavimlerin helak edilmesinin arka planında Allah cc nin kullarına rahmet ve merhametinin bir göstergesi yatmaktadır. 

Gaybi bir haber olan kıyamet, bu kavimlerin helak edilmesi neticesinde sonraki gelenler için hakikatın bir gösterisi şekline dönüşmüş ve takip eden nesillere gelen resuller kendilerinden önce helak edilen kavimleri örnek göstererek kıyamet haberinin o kavimlerin örneğinde dünya hayatındaki bir provası olduğu mesajını vermelerine rağmen yinede vahye muhatap olan bir çok insan bu haberi yalanlamakta ısrar etmektedirler.  


13 - Sûr'a bir tek üfleme üflendiği,
14 - Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman,
15 - İşte o gün olacak olur.
16 - O gün gök yarılmış, sarkmıştır.
17 - Melekler de onun etrafındadır, O gün Rabbinin Arşını bunların da üstünde sekiz melek yüklenir.
18 - O gün (hesap için Allah'a) arz olunursunuz, öyle ki gizli bir haliniz kalmaz.
19 - Kitabı sağından verilen, "alın okuyun kitabımı.."
20 - "Çünkü ben hesabıma kavuşacağımı sezmiştim" der.
21 - Artık o hoşnut bir hayattadır.
22 - Yüksek bir cennettedir.
23 - Ki o cennetin meyveleri sarkmıştır.
24 - "Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yeyin, için." (denir).
25 - Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: "Keşke kitabım verilmeseydi de,
26 - Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim,
27 - Ne olurdu o ölüm, iş bitirici olsaydı.
28 - Malım bana hiç fayda vermedi.
29 - Gücüm de benden yok olup gitti."
30 - (Zebanilere şöyle denir): "Onu yakalayın da bağlayın."
31 - "Sonra cehenneme atın onu."
32 - "Sonra da boyu yetmiş arşın zincir içerisinde onu oraya sokun."
33 - Çünkü o, büyük Allah'a inanmıyordu.
34 - Yoksula yedirmeye teşvik etmiyordu.
35 - Bu sebeple bugün burada onun candan bir dostu yoktur.
36 - Bir irinden başka yiyecek de yok.
37 - Onu günahkârlardan başkası yemez. 


Bu bölümdeki ayetlerde, mekke dönemi bir çok surede karşımıza çıkan kıyamet anındaki olacaklardan haberler verildikten sonra hesap günü olacaklar anlatılmaktadır. Hesap günü olacaklar bize düny hayatında şahid olduğumuz ve zihnimizin anlamaya müsait olduğu bir biçimde "benzeştirilerek" yani "müteşabih" bir anlatım ile sergilenmektedir. Yeri gelmişken bu kavramı kısaca hatırlamakta fayda var. 

Al-i imran suresi 7. ayetinde indirilen kitabın ayetlerinin bir kısmının "müteşabih" olduğunu bildiren rabbimiz  bu ayetlerin anlaşılmaz olduğu şeklinde bir mesaj vermemiştir. "Müteşabih" olması demek gaybi konular hakkındaki bilgilerin bizlere dünya hayatında şahid olduğumuz bilgiler ile benzeştirmek sureti ile anlatılma usuludur. Benzeştirme metodu ile anlatılan hesap günü bizlere dünyadaki bir mahkeme salonu şeklinde anlatılmak suretiyle anlamamız dahada kolaylaştırılmıştır. 17. ayette, "melekler onun çevresindedir" şeklindeki bir anlatım mahkem salonuna alınmış olan tutukluların kaçacak bir yerlerinin olmadığı haberini vermektedir. 

17. ayetin devamında, " ogün rabbinin arşını bunların üstünde sekiz melek taşır" cümlesi müteşabih anlatımın çok açık bir örneğidir. Melekler tarafından etafı kimsenin çıkmayacağı şekilde çevrilen mahkeme salonuna , herkesin yaptığının karşılığını tam olarak verecek olan, kimseye zulmetmeyen, hakimlerin hakimi ve en hayırlısı olan Allah cc nin gelmesi ve onun azameti bize o cümle ile anlatılmaktadır. Allah cc kitabında kendisini bizlere  azametini göstermek sureti ile anlatır. 

Bu azameti yine "müteşabih" bir anlatım uslubu ile hükümdar betimlemesi içinde anlatmaktadır. Allah cc kendisini bir hükümdar ve bizleride o hükümdara boyun eğmekten başka bir ylu olmayan kulları şeklinde anlatmaktadır. Dikkat edersek Allahın orduları ile kafirleri helak etmesi veya mü'minlere yardım etmesi, elçiler göndermesi, hazineleri olması ve bir hükümdarın azametinin en büyük göstergesi olan ARŞ'I (tahtı)  müteşabih anlatım uslubunun bir göstergesidir. 


Birçok ayette müteşabih bir anlatım tarzında "errahmanu alel arşısteva" ( rahman taht üzerine kuruldu) mealindeki ayetler bize, hükümdar betimlemesini anlatmaktadır. Tabiki burada mücessime anlayışı içinde bir düşünce içinde olmanın yanlışlığını belirtmek isteriz. "Arş" üzerinde oturmak bir hükümdarın hükümdarlığının birgöstergesi olduğu için Allah cc bizlere bu şekilde kendini tanıtmaktadır. Bu surede anlatılan sekiz meleğin taşıdığı bir arş ile mahkeme salonuna gelişi tasvirini nasıl anlamamız gerekmektedir ? sorusunu şu şekilde cevaplamak mümkündür. 

Tarihi filmlerde bir hükümdar veya soylu kişilerin,"tahtırevan" adı verilen 4 kişi tarafından taşınan bir araç üzerinde gezdirildiği hepimizin malumudur. Bu tahtırevan ile taşınmak  okişinin üstünlüğünün bir işaretidir. Allah ccnin bu şekilde bir teşbihi anlatım üzerinden sekiz melek tarafından tarafından taşınan bir arş ile mahkeme salonuna gelmesi onun azametinin bir işareti olarak anlamak mümkündür.  


Hiç kimsenin dünyada büyük veya küçük olarak yaptıklarının unutulmayıp yazıldığı kitaplar öne koyulup hakimlerin hakimi olan Allah cc tarafından hükümler verildikten sonra , "kitabı sağdan verilenler" tabiri ile tasvir edilen kişi cenneti kazanmanın verdiği bir mutlulukla karnesi pekiyi olan çocukların sevinci içinde herkese göstermekte ve bu sonuca ulaşmanın nedeninide ilk ayetlerde örneği verilen ve ahirete inanmamaları sebebi ile helak edilensemud,ad ve firavun kavimlerinin aksine onun ahiret hesabına inanmış olduğu kendi dilinden aktarılır. Ayetlerin devamında ona verilen cennetten tasvirler vardır. 

"Kitabı soldan verilenler" tabiri ile ifade edilen cehennem ehli ise karnesi zayıf dolu olan çocuklar gibi "keşke hiç verilmeseydi" diye sızlanmakta ve onun ahireti inkarına sebeb olan malı , gücü ve kudretinin ahirette kendisine bir yarar sağlamadığını anlamıştır ama iş işten geçmiş ve ona vaad edilen cehenneme gönderilmiş ve oradaki yiyecekleri hakkındaki bilgiler insanın dünyada iken cehennemden kaçışını sağlamak için tiksindirici bir tasvir içinde bizlere anlatılmaktadır. Allah cc kullarına olan rahmeti gereği kıyamet sonrası olacakları tasvir edip kullarını cennete girmek için dünyada çalışmaya cehennemden kaçmaya çağırmaktadır.  


38 - Andolsun gördüklerinize,
39 - Ve görmediklerinize..
40 - Kuşkusuz Kur'ân, şerefli bir peygamberin (Allah'tan) getirdiği sözdür.
41 - O bir şair sözü değildir, siz çok az inanıyorsunuz.
42 - Bir kâhin sözü de değildir, ne de az düşünüyorsunuz!
43 - O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
44 - O, bize isnâden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı,
45 - Elbette biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık.
46 - Sonra da onun şah damarını keser atardık.
47 - O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.
48 - O hiç kuşkusuz, takva sahipleri için unutulmayacak bir öğüttür .
49 - Bununla beraber biz biliyoruz ki sizden inanmayanlar var.
50 - Kuşkusuz bu Kur'ân kafirler için bir pişmanlık vesilesidir.
51 - Gerçekten o, şüphe götürmez bir bilgidir.
52 - O halde, haydi tesbih et Rabbinin yüce ismiye .  


3. ve son bölümde , kıyamet ve sonrası verilen haberlerden sonra bu haberin verildiği kitab , kaynağı ve elçisi hakkında bilgiler verilmektedir. 40. ayette, " innehu lekavlun resulin kerim" ( o kerim bir elçinin sözüdür) şeklindeki ibarenin aynısı tekvir suresi 19. ayetindede geçmektedir. Tekvir s. 19. ayetindeki "kerim elçi" vahyi muhammed sav e getirmekle görevli olan elçidir. 

Hakka s. 40. ayetindeki " kerim elçi" muhammed sav dir. İki suredede " kerim elçilerin sözü" olarak vasfedilen kitap bildiğimiz gibi Allah cc nin sözüdür. Buradaki , " kerim elçilerin sözü" olması vahiy meleğinin Allah cc den aldığı vahyi resul sıfatıyla muhammed sav e getirmesi, muhammed sav inde yine elçi olması hasebi ile o vahyi kullara tebliğ etmesidir. İlerleyen ayetlerde (44-48) elçi vasfını taşıyan birinin getirdiği mesaja kendisinden herhngi bir katmada bulunmasının mümkün olamayacağı ve bunu yaptığı takdirde yine o mesajın sahibi tarafından başına neler gelebileceği anlatılmaktadır. 

Elçi olmak demek mesajını taşıdığı kişinin yazdıklarını sadece karşı tarafa iletmekle sınırı olduğu için , "kerim elçi sözü" şeklinde ifade edilen kitabı iletmekle görevli olanlarında mesajın sahibine yakışan bir elçi olduğunun anlatılmasıdır. " Kerim" kelimesi nuzul öncesi arap toplumunda çok önemli bir yer tutması ve bu vasfı alan kişilerin toplum nazarında itibar görmelerinden hareketle vahyi getiren elçiler bu kelime ile vasıflandırılarak Allah cc nin nazarında onların itibarlı oldukları vurgulanmıştır.

Son ayetlerde kur'anın müttakiler için bir öğüt olduğu, yalanlayanların Allah cc den gizli kalmayacağı , bu yalanlamaların karşılıklarının daha önce anlatıldığı gibi hesap gününde kurulan mahkeme sonunda cehennem olduğu ve bu kitabın verdiği haberin " HAKKUL YAKİN" olduğu bilgisi ve 33. ayette görüldüğü üzere " el azim" olan Allaha iman etmeyip cehennemi hakedenlerden olmamamız için son ayet "el azim" olan rabbimizi tesbih etmemizi emrederek sure sona ermektedir.  
 
                            EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.