Allah (c.c) yaratmış olduğu biz kullarının hayat sürdüğü dünyayı geçici bir mekan, ölüm ve yeniden diriliş sonrası sürecek olduğumuz hayatın ebedi olduğunu haber vermektedir. Yeniden diriliş sonrası geçecek olan hayatımızı, dünya hayatımızda yaptığımız ameller belirleyecek olup, bu amellerimizin karşılığı olarak gideceğimiz yerin cennet veya cehennem olacağı bildirilmektedir.
Kur'an'ın cennette geçecek olan hayatın anlatıldığı ayetlerine baktığımızda, o ayetlerde erkeklere Huri olarak isimlendirilen kadınlar verileceğinden bahsedilmekte, bu durum ise bazı kimselerde bir takım soru işaretleri bırakmakta, bazı kimselerde ise şüpheli ve alaycı tavırlara neden olmaktadır. Bu rahatsızlıklara karşı ise, bazı kimselerde savunmacı yaklaşımlar görülmekte, O ayetler aslında öyle değil meallerinde hata var şeklindeki sözlerle, bu alaycı engellenmeye çalışılmakta, biraz daha cesur olanlar ise ilgili ayet meallerinde bazı oynamalara dahi imza atabilmektedir.
Çoğunlukla kalplerinde hastalık olanlar tarafından sorulan bu tür alaycı sorulara bizler ne cevap vermeye çalışır isek çalışalım, onları ikna etmemiz asla mümkün olmayacak, onlar alaycı tavırlarını sürdürmeye devam edeceklerdir. Bizim amacımız bu konuda art niyet taşımayan, fakat bu konularda bilgi sahibi olmak isteyenler ile bildiklerimizi paylaşmaktır.
Kur'an belirli bir mekanda yaşayan Arap toplumuna nazil olmuş, bu insanlar Arap olmalarının yanı sıra öncelikli olarak insandır, ve her insan gibi dünya hayatının geçici nimetlerine karşı istekli olarak yaratılmışlardır.
[003.014] Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar
ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir.
Bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah
katındadır.
Al-i İmran s. 14. ayetinde görüldüğü üzere, insanlara kadınların güzel gösterildiğinden bahsedilmektedir. Burada geçen İnsanlara ifadesi, insanlardan kadın cinsini kapsam alanına almamakta, sadece erkek cinsini kapsam alanına almaktadır. Eğer kadınları da aldığı iddia edilirse, ki bu iddia kadınların da birbirlerine karşı şehvet duyduğu gibi bir anlama gelir ki, bu asla doğru bir düşünce olamaz.
Peki Allah (c.c) neden her iki cinsten de bahsetmeyip sadece erkekler ile ilgili olarak böyle bir ifade kullanmıştır?.
Bu sorunun cevabı, Kur'an'ın erkek merkezli bir dil kullanmış olmasıdır. Bu kullanıma ise Tağlip Sanatı denilmektedir. Kur'an'ın kullandığı bu dil üslubunu bilen birisi, Al-i İmran s. 14. ayetinde geçen ifadeyi karşılıklı olarak anlar, ve kadınların da erkeklere karşı şehvet duygusu ile yaratılmış olduğunu bilir. Yani Allah (c.c) kadın ve erkeği birbirine karşı şehvet duyacak bir fıtratta yaratmıştır. Öyleyse cennette verilecek olan nimetlerden kadınların da mahrum kalması gibi bir durum söz konusu olamaz.
[016.097] Erkekten ve kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse muhakkak
onu güzel bir hayat ile yaşatacağız ve yapmakta oldukları amellerin daha
güzeliyle mükafatlarını elbette vereceğiz.
[040.040] «Kim bir kötülük işlerse ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya
erkek, kim, inanarak yararlı iş işlerse, işte onlar cennete girerler; orada
hesapsız şekilde rızıklanırlar.»
Kur'an'ın cennette verilecek nimetlerden bahsederken erkek merkezli bir dil kullanması, bu nimetlerden kadınların mahrum olacağı anlamına gelmez. Çünkü dünya hayatında ortak mükellefiyetleri olan kadın ve erkeğin, ahiret hayatında da alacakları karşılıklar da aynı olacaktır.
Cennet nimetleri ile ilgili ayetlere baktığımızda insanların yeme, içme, cinsellik gibi fıtri ihtiyaçlarının göz ardı edilmediğini görmekteyiz. İnsan olmuş olmamız bizleri her zaman lüks ve ihtişam içinde bir hayat sürme isteği içine sokmakta, cennet nimetleri ile ilgili ayetlere dikkat edildiğinde nazil olduğu Arap toplumunda zenginlik adına bilinen şeylerin cennettekilere verileceğinden bahsedilmektedir.
Yeme, içme, cinsellik gibi fıtri ihtiyaçların karşılanmasının nasıl olacağı konusunda fikir yürütmeye çalışmak, kanaatimizce gaybı taşlamaya çalışmaktır. Bizlerin bu konuda bilmesi gereken şey, dünya hayatında sevdiğimiz istediğimiz, ve zevk aldığımız bütün şeylerin en iyileri ve en güzellerinin bizlere ahiret hayatında verilecek olmasıdır. Çünkü bizler gaybi alana dair anlatılanları, yaşadığımız hayat içinde duyularımız ile şahit olduğumuz alana dair olan bilgilere benzetilme yolu ile anlayabiliriz. Gaybi alana ait olan cennet konusu da bizlere dünya hayatı ile ilgili konularda benzetme yolu ile anlatılmaktadır.
Kur'an'ın cennette erkeklere verilecek ve cinsellik çağrıştıran ayetlerinin, bu durum göz önüne alınarak okunması ve anlaşılması gerekmektedir. Eziklik psikolojisi içinde anlaşılmaya çalışılan bu ayetler gurubunun bazı kimseler eli ile yapılan çevirilerinde, tahrife kadar varabilen hatalar bulunmaktadır. Şurası hatırdan çıkarılmamalıdır ki bizim kimseye şirin görünmek gibi bir zorunluğumuz olmadığı gibi, kimsenin hatırı için Allah'ın ayetlerini onların hoşuna gidecek şekilde çevirmek ve yorumlamak hakkımız da yoktur.
Erkek nasıl bir takım fıtri ihtiyaçlara sahip olarak yaratılmış ise, kadın da aynı şekilde bir takım fıtri ihtiyaçlara sahip olarak yaratılmıştır. Erkek kullarının fıtri ihtiyaçlarını karşılayan Allah'ın, kadın kullarının fıtri ihtiyaçlarına sırt çevirmesi gibi bir durum, onun adil olması ile bağdaşmaz. Kullarına nasıl muamele edeceğini kullarından öğrenmeye ihtiyacı olmayan Allah (c.c), ahirette kadın ve erkek bütün kulları hakkında en doğru kararı verecektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
merkezli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
merkezli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1 Ocak 2018 Pazartesi
12 Nisan 2012 Perşembe
"Vahiy" Merkezli Din'den "Elçi" Merkezli Din'e Geçiş
Allah azze ve celle adem as dan muhammed as kadar geçen zaman içinde kendisine ibadet için yaratmış olduğu kullarına ibadet yollarını göstermek için insanlar arasından seçmiş olduğu elçilerine vahyederek onlara yollarını göstermiştir. Ancak gönderilen bu elçilere gelen tepkilere baktığımız zaman şunları görmekteyiz.
----- 14.010 -11Onların resulleri: «Gökleri ve yeri yaratan, günahlarınızı bağışlamaya çağıran ve bir süreye kadar sizi erteleyen Allah'tan mı şüphe ediyorsunuz?» dediler. Onlar da: «Siz de sadece bizim gibi birer insansınız; bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirmelisiniz» dediler. Resulleri onlara şöyle dedi: «Biz ancak sizin gibi birer insanız ama, Allah, kullarından dilediğine iyilikte bulunur. Allah'ın izni olmadıkça biz size delil getiremeyiz. İnananlar sadece Allah'a güvensin.»
-----17.94-95 Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: «Allah, elçi olarak bir beşer mi gönderdi?» demelerinden başkası değildir.De ki: «Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik.»
-----21.003 Kalbleri hep oyunda hem onlar o zalimler şu gizli fısıltıyı sirleştiler: bu sırf sizin gibi, bir beşer artık göre göre sihire mi gidiyorsunuz?
----- 23.024 Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: «Bu, sadece sizin gibi bir beşerdir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (elçi göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.»
-----23.033 Onun, inkarcı ve ahirete kavuşmayı yalanlayan milletinin ileri gelenleri ki Biz onlara bu dünya hayatında nimet vermiştik şöyle dediler: «Bu, yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen sizin gibi bir insandan başka birşey değildir.»
-----26.154 Sen de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin; haydi bir ayet (mucize) getir, eğer doğru konuşanlardan isen!»
-----26.186 Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.
-----36.015 «Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman da bir şey indirmemiştir. Sadece yalan söylüyorsunuz» dediler.
-----64.006 Bunun nedeni onlara elçileri, açık deliller getirdiğinde «Bir insan mı bize yol gösterecek?» deyip inkar etmeleri, yüz çevirmeleriydi. Allah ta hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, övülmüştür.
Kur'anın pek çok yerinde geçen bu gibi örneklerden anlaşılacağı gibi , kendilerine gelen bir elçiyi red etme gerekçesi olarak onların "beşer" olmalarıdır. Kendisi beşer cinsinden olan inkarcılar gelen elçinin kendileri gibi bir beşer olmasını küçümsemişler ve "melek" elçi talebinde bulunmuşlardır. Maaleseftirki, kendilerine gönderilen elçiye iman ettiğini söyleyenlerde o elçinin "beşer" cinsinden olmasını hazmedemeyerek o elçinin vefatını müteaakip o elçiyi ilahlık makamına kadar yükseltmeyi becererek istediklerini elde etme yoluna gitmişlerdir, bunun en bariz örneği isa as ın vefatını müteaakip onun "Allahın oğlu" sıfatını almasıdır. Biz hıristiyanların isa as a reva gördüğü muameleyi bir tarafa bırakarak müslümanların muhammed as a reva gördüğü muameleyi ve bu yapılanın ne derece kur'anla örtüştüğü üzerinde durmaya gayret edeceğiz.
Günümüzde müslümanlar arasındaki en büyük ihtilafların kaynağı elçi olan muhammed as ın bu görevinin yeterli görülmeyerek onun ilahlık mertebesine yükseltilmek istenmesidir. Bir kısım müslümanlar elçinin sözlerini kur'anla eşdeğer görerek bu işlemi gerçekleştirmişler, bir kısım müslümanlarda onun bedenini ilahlaştırarark bu işlemi gerçekleştrimişlerdir. Bu işlemlerin tarihçesine baktığımız zaman bu düşüncelerin kökünün muhammed as ın hayatta olduğu zaman kadar dayandığını görmekteyiz.
Muhammed sav daha hayatta iken onu anlama konusunda sahabenin iki farklı yol takip ettikleri rivayet kitaplarındaki kayıtlardan öğrenilmektedir. Bir kısım sahabe onun söylediği sözün ne anlama geldiği yolunda bir anlayıştan yola çıkarak onu anlamaya çalışmış diğer bir kısım sahabe onu taklit etme anlayışını benimsemişlerdir. Beni kurayzaya gönderilen seriyyeye " öğle veya ikindi ( bu konuda farklı rivayetler mecvuttur) namazını beni kurayza topraklarında kılın" emrine karşı namaz vaktinin geçmesini göze alarak namazlarıını beni kurayzada kılacak kadar sadece söze bakan, namaz vaktinin geçmesini göze almayarak namazlarını beni kurayzaya varmadan maksada bakan iki sahabe gurubunun varlığı bizlere elçiyi anlamadaki iki farklı anlayışın taa o günden beri olduğunu gösterir. Abdullah ibni ömerin muhammed as ı taklit etmek uğruna yaptıkları rivayet kitaplarında mevcuttur. Bunun karşısında aişe validemiz gibi sahabeler muhammed as a atfen gelen bazı sözlerin onun tarafından söylenemeyeceğini kur'an ayetlerinin delil göstererek red ettikleride rivayet kitaplarında sabittir.
"EHLİ HADİS" DÜŞÜNCESİNİN ELÇİ MERKEZLİ DİN ANLAYIŞI
Muhammed sav in vefatını müteaakip farklı yollara sapan müslümanlar" ehli hadis" düşüncesi altında onun sözlerini "vahiy" olarak anlama yoluna gitmişler hadisleri " gayri metluv vahiy" namazda okunmayan vahiy kategorisine sokarak onun sözlerini Allah cc nin sözleri ile eşitleme yoluna gitmişlerdir. Oluşturulan her düşünce bir ön kabul neticesinde olduğu için bu düşüncede önceden oluşturulmuş ve "bu düşüncemizi kur'ana nasıl tasdik ettiririz" mantığı ile kur'an bir noter kitabı haline getirilmiş ve hadisleri inkar edenlerin " kafir" oldukları şeklindeki tehditlerle bu düşünceye iman ettirmesi sağlanmaya çalışılmıştır.
Bu düşüncenin söyleminde kur'an ikinci planda olup "sünnetin kur'anı nesh edebileceği" şeklinde korkunç bir düşünce üretilmiştir. Birçok kur'an ayetinde " ben rabbimden bana vahyolununa uyarım" veya " rabbinden sana vahyoluna uy" denilen elçinin buna emirlere karşı çıkması düşünülebirmi?. Kur'an zina yapan kadın ve erkeğe evli bekar ayırımı yapılmadan aynı ceza emredilmesine rağmen recm ayeti keçiye yedirilmiş veya sünnet kur'anı neshetttirilerek bu düşünceler yerleştirilmiş ve bu cezayı ortaya atanların küfürde olması bir tarafa recm cezasını kabul etmeyenlerin küfürde oldukları savunulur olmuştur. Yine aynı şekilde " ben gaybı bilmem" veya gaybın anahtarları onun elindedir" şeklindeki ayetlere muhalif olarak kıyamet alametleri adı altında isa as ın yeniden dünyaya gelişi , mehdi , deccal vs.gibi bir çok gaybi haberler resulullah sav adına uydurulmuştur.
Din adına helal ve haram koyma yetkisi sadece o din'in sahibinde olması gerekirken o din'in elçiside aynen din koyucusu haline getirilerek helal ve haram koyma yetkisi tanınmıştır. Bu yetki verdirilirken tabiki ona atfen hadisler de gerekmeyteydi . " Dikkat edin bana kur'anla beraber bir misli daha indirildi" diye uydurulan iftiralarla resul sav in kur'an harici sözlerinin aynen kur'an gibi olduğu ifitirası yapılmıştır. Muhammed sav in ordu komutanı olarak yaptığı tasarruflardan olan hyber günü eehli eşeklerin kesilmemesi emri veya o günkü topluluğun ihtiyaçları gözönüne alınarak zenginlik işareti olan altın ve ipek kullanılmaması emri kur'ani bir haram gibi gösterilmeye çalışılmıştır, tabiki bunlar yapılırken önce düşünce oluşturulmuş sonrada bu düşünceye uyabilecek kur'an ayetleri bulunarak o düşünceye uygun şekilde te'vil edilmeye çalışılmıştır.
Kur'an harici herhangi bir bilgiye kur'an onayı olmadan doğruluk veya yanlışlık hükmü verilmemesi gerektiğine rağmen bunun tersi bir anlayış geliştirilerek ayetler rivayetler doğrultusunda yorumlanmış bunun neticesinde kur'ana muhalif olan düşünceler kur'ana onaylattırılmıştır. Müşrik inancındaki şefaat anlayışını red etme doğrultusunda inen kur'an ayetleri bunun tersi bir anlayışla yorumlanarak red edilen müşrik inançlarının müslümanlar tarafından hararetle savunulur olmasını getirmiştir.
Bu inançların kaynağı vahyin kendisini ve sahibini öncellemek yerini vahyin elçisini öncellemektir, halbuki "elçi" olmak demek yüce bir varlığın mesajını insanlara getirmek demek iken mesaj bir tarafa atılmış ve o mesajı getiren kişi öncellenmiştir. Bunu yaparkende kullanılan argümanların en başta geleni " resulu sevmek" adınadır, resulu sevmek her müslümanın görevidir ancak hıristiyanlar gibi sevmek kişiyi şirke kadar götürür, "vasat ümmet" olmanın gerektirdiği şekilde her şeyin orta olan miktarı emredilen bizlere resulude sevmenin orta miktarı (ne ifrat'a nede tefrit'e varmadan) emredilmiştir.
TASAVVUF DÜŞÜNCESİNİN ELÇİ MERKEZLİ DİN ANLAYIŞI
Günümüz müslümanlarının bir çoğunda hakim olan din anlayışlarından biriside "tasavvuf" düşüncesidir. Bu düşüncenin kaynağı hint, pers ve yunan düşüncesi olup bu düşüncedeki mitolojik ilahlara mukabil islam inancına yerleştirilen tasavvuf inancındaki mitolojik ve yarı ilah şahsiyet muhammed sav olmuştur, buraya yazmaya haya edeceğimiz şekilde muhammed sav e reva görülen muamele mekke müşriklerinin putlarına reva gördüğü muamelelere rahmet okutturacak düzeydedir. "vahdet'i vucüd" veya "hulül" inançları doğrultusunda "muhammed eşittir Allah " veya "ete kemiğe büründüm yunus diye göründüm" şeklindeki şirk sözü günümüzde yunus yerine mahmut olarak değiştirilerek müslüman olduklarını zanneden kalabalıklar tarafından kabul görür olmuştur.
"Ehli hadis" düşüncesinin, elçinin sözlerini kur'ana eşdeğer kılma düşüncesi ile "tasavvuf" düşüncesinin elçinin bedenini Allah'a eşdeğer kılma düşüncesinin temelinde yanlışlık açısından pek bir fark yoktur. Her iki düşünce sahiplerinin birbirlerini her ne kadar " kafir " veya "müşrik" olarak görmeleri onların elçiyi kutsama düşüncesinde aynı noktada buluşmalarını ve " yok aslında birbirinizden farkınız" denmesini gerektirir.
Sonuç olarak, beşer bir elçiden hoşlanmayarak o elçiyi beşerüstü bir seviyeye çıkarmak isteyenlerin bu düşüncelerinin kur'an kesinlikle reddetmektedir. Muhammed sav in elçi olması ve yaşadığı hayat zarfında mesajın yaşantısı ile ilgili haberleri kur'anın onayından geçmesi şartı ile bizler açısından bir değer kazanabilir, bunun dışında onu yarı ilah yapmaya yönelik düşüncelerin kur'an ayetlerini tebdil ve tahrif neticisinde üretilmiş düşünceler olup müslümanları bağlamaz. Müslümanların yapmaları gereken şey , öncelikle vahye sarılmak ve vahyin doğrultusunda hareket etmektir. Elçi merkezli din savunucularının argümanlarından olan kur'anın önüne set çekme ile ilgili haberlerin hepsi bu düşüncelerinin yıkılmasını önlemek amacıyla uydurulmuş kılıflardır. Allah cc elçinin görevini ve bizlerin ona nasıl bakması gerektiğini yine kur'anda bildirmiş olup kur'an haricinde elçiye verilmek istenen ifrat ve tefrit düşüncelerin tamamı yeniden gözdne geçirilmeli ve kur'anın kabul edeceği düzeye getirilmelidir. Bunun dışındaki resul sav e dost olmak doğrultusundaki düşüncelerin ona sadece düşmanlık olduğu bilinmelidir.
EN DOĞRUSUNUN ALLAH CC BİLİR.
----- 14.010 -11Onların resulleri: «Gökleri ve yeri yaratan, günahlarınızı bağışlamaya çağıran ve bir süreye kadar sizi erteleyen Allah'tan mı şüphe ediyorsunuz?» dediler. Onlar da: «Siz de sadece bizim gibi birer insansınız; bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirmelisiniz» dediler. Resulleri onlara şöyle dedi: «Biz ancak sizin gibi birer insanız ama, Allah, kullarından dilediğine iyilikte bulunur. Allah'ın izni olmadıkça biz size delil getiremeyiz. İnananlar sadece Allah'a güvensin.»
-----17.94-95 Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: «Allah, elçi olarak bir beşer mi gönderdi?» demelerinden başkası değildir.De ki: «Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik.»
-----21.003 Kalbleri hep oyunda hem onlar o zalimler şu gizli fısıltıyı sirleştiler: bu sırf sizin gibi, bir beşer artık göre göre sihire mi gidiyorsunuz?
----- 23.024 Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: «Bu, sadece sizin gibi bir beşerdir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (elçi göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.»
-----23.033 Onun, inkarcı ve ahirete kavuşmayı yalanlayan milletinin ileri gelenleri ki Biz onlara bu dünya hayatında nimet vermiştik şöyle dediler: «Bu, yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen sizin gibi bir insandan başka birşey değildir.»
-----26.154 Sen de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin; haydi bir ayet (mucize) getir, eğer doğru konuşanlardan isen!»
-----26.186 Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.
-----36.015 «Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman da bir şey indirmemiştir. Sadece yalan söylüyorsunuz» dediler.
-----64.006 Bunun nedeni onlara elçileri, açık deliller getirdiğinde «Bir insan mı bize yol gösterecek?» deyip inkar etmeleri, yüz çevirmeleriydi. Allah ta hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, övülmüştür.
Kur'anın pek çok yerinde geçen bu gibi örneklerden anlaşılacağı gibi , kendilerine gelen bir elçiyi red etme gerekçesi olarak onların "beşer" olmalarıdır. Kendisi beşer cinsinden olan inkarcılar gelen elçinin kendileri gibi bir beşer olmasını küçümsemişler ve "melek" elçi talebinde bulunmuşlardır. Maaleseftirki, kendilerine gönderilen elçiye iman ettiğini söyleyenlerde o elçinin "beşer" cinsinden olmasını hazmedemeyerek o elçinin vefatını müteaakip o elçiyi ilahlık makamına kadar yükseltmeyi becererek istediklerini elde etme yoluna gitmişlerdir, bunun en bariz örneği isa as ın vefatını müteaakip onun "Allahın oğlu" sıfatını almasıdır. Biz hıristiyanların isa as a reva gördüğü muameleyi bir tarafa bırakarak müslümanların muhammed as a reva gördüğü muameleyi ve bu yapılanın ne derece kur'anla örtüştüğü üzerinde durmaya gayret edeceğiz.
Günümüzde müslümanlar arasındaki en büyük ihtilafların kaynağı elçi olan muhammed as ın bu görevinin yeterli görülmeyerek onun ilahlık mertebesine yükseltilmek istenmesidir. Bir kısım müslümanlar elçinin sözlerini kur'anla eşdeğer görerek bu işlemi gerçekleştirmişler, bir kısım müslümanlarda onun bedenini ilahlaştırarark bu işlemi gerçekleştrimişlerdir. Bu işlemlerin tarihçesine baktığımız zaman bu düşüncelerin kökünün muhammed as ın hayatta olduğu zaman kadar dayandığını görmekteyiz.
Muhammed sav daha hayatta iken onu anlama konusunda sahabenin iki farklı yol takip ettikleri rivayet kitaplarındaki kayıtlardan öğrenilmektedir. Bir kısım sahabe onun söylediği sözün ne anlama geldiği yolunda bir anlayıştan yola çıkarak onu anlamaya çalışmış diğer bir kısım sahabe onu taklit etme anlayışını benimsemişlerdir. Beni kurayzaya gönderilen seriyyeye " öğle veya ikindi ( bu konuda farklı rivayetler mecvuttur) namazını beni kurayza topraklarında kılın" emrine karşı namaz vaktinin geçmesini göze alarak namazlarıını beni kurayzada kılacak kadar sadece söze bakan, namaz vaktinin geçmesini göze almayarak namazlarını beni kurayzaya varmadan maksada bakan iki sahabe gurubunun varlığı bizlere elçiyi anlamadaki iki farklı anlayışın taa o günden beri olduğunu gösterir. Abdullah ibni ömerin muhammed as ı taklit etmek uğruna yaptıkları rivayet kitaplarında mevcuttur. Bunun karşısında aişe validemiz gibi sahabeler muhammed as a atfen gelen bazı sözlerin onun tarafından söylenemeyeceğini kur'an ayetlerinin delil göstererek red ettikleride rivayet kitaplarında sabittir.
"EHLİ HADİS" DÜŞÜNCESİNİN ELÇİ MERKEZLİ DİN ANLAYIŞI
Muhammed sav in vefatını müteaakip farklı yollara sapan müslümanlar" ehli hadis" düşüncesi altında onun sözlerini "vahiy" olarak anlama yoluna gitmişler hadisleri " gayri metluv vahiy" namazda okunmayan vahiy kategorisine sokarak onun sözlerini Allah cc nin sözleri ile eşitleme yoluna gitmişlerdir. Oluşturulan her düşünce bir ön kabul neticesinde olduğu için bu düşüncede önceden oluşturulmuş ve "bu düşüncemizi kur'ana nasıl tasdik ettiririz" mantığı ile kur'an bir noter kitabı haline getirilmiş ve hadisleri inkar edenlerin " kafir" oldukları şeklindeki tehditlerle bu düşünceye iman ettirmesi sağlanmaya çalışılmıştır.
Bu düşüncenin söyleminde kur'an ikinci planda olup "sünnetin kur'anı nesh edebileceği" şeklinde korkunç bir düşünce üretilmiştir. Birçok kur'an ayetinde " ben rabbimden bana vahyolununa uyarım" veya " rabbinden sana vahyoluna uy" denilen elçinin buna emirlere karşı çıkması düşünülebirmi?. Kur'an zina yapan kadın ve erkeğe evli bekar ayırımı yapılmadan aynı ceza emredilmesine rağmen recm ayeti keçiye yedirilmiş veya sünnet kur'anı neshetttirilerek bu düşünceler yerleştirilmiş ve bu cezayı ortaya atanların küfürde olması bir tarafa recm cezasını kabul etmeyenlerin küfürde oldukları savunulur olmuştur. Yine aynı şekilde " ben gaybı bilmem" veya gaybın anahtarları onun elindedir" şeklindeki ayetlere muhalif olarak kıyamet alametleri adı altında isa as ın yeniden dünyaya gelişi , mehdi , deccal vs.gibi bir çok gaybi haberler resulullah sav adına uydurulmuştur.
Din adına helal ve haram koyma yetkisi sadece o din'in sahibinde olması gerekirken o din'in elçiside aynen din koyucusu haline getirilerek helal ve haram koyma yetkisi tanınmıştır. Bu yetki verdirilirken tabiki ona atfen hadisler de gerekmeyteydi . " Dikkat edin bana kur'anla beraber bir misli daha indirildi" diye uydurulan iftiralarla resul sav in kur'an harici sözlerinin aynen kur'an gibi olduğu ifitirası yapılmıştır. Muhammed sav in ordu komutanı olarak yaptığı tasarruflardan olan hyber günü eehli eşeklerin kesilmemesi emri veya o günkü topluluğun ihtiyaçları gözönüne alınarak zenginlik işareti olan altın ve ipek kullanılmaması emri kur'ani bir haram gibi gösterilmeye çalışılmıştır, tabiki bunlar yapılırken önce düşünce oluşturulmuş sonrada bu düşünceye uyabilecek kur'an ayetleri bulunarak o düşünceye uygun şekilde te'vil edilmeye çalışılmıştır.
Kur'an harici herhangi bir bilgiye kur'an onayı olmadan doğruluk veya yanlışlık hükmü verilmemesi gerektiğine rağmen bunun tersi bir anlayış geliştirilerek ayetler rivayetler doğrultusunda yorumlanmış bunun neticesinde kur'ana muhalif olan düşünceler kur'ana onaylattırılmıştır. Müşrik inancındaki şefaat anlayışını red etme doğrultusunda inen kur'an ayetleri bunun tersi bir anlayışla yorumlanarak red edilen müşrik inançlarının müslümanlar tarafından hararetle savunulur olmasını getirmiştir.
Bu inançların kaynağı vahyin kendisini ve sahibini öncellemek yerini vahyin elçisini öncellemektir, halbuki "elçi" olmak demek yüce bir varlığın mesajını insanlara getirmek demek iken mesaj bir tarafa atılmış ve o mesajı getiren kişi öncellenmiştir. Bunu yaparkende kullanılan argümanların en başta geleni " resulu sevmek" adınadır, resulu sevmek her müslümanın görevidir ancak hıristiyanlar gibi sevmek kişiyi şirke kadar götürür, "vasat ümmet" olmanın gerektirdiği şekilde her şeyin orta olan miktarı emredilen bizlere resulude sevmenin orta miktarı (ne ifrat'a nede tefrit'e varmadan) emredilmiştir.
TASAVVUF DÜŞÜNCESİNİN ELÇİ MERKEZLİ DİN ANLAYIŞI
Günümüz müslümanlarının bir çoğunda hakim olan din anlayışlarından biriside "tasavvuf" düşüncesidir. Bu düşüncenin kaynağı hint, pers ve yunan düşüncesi olup bu düşüncedeki mitolojik ilahlara mukabil islam inancına yerleştirilen tasavvuf inancındaki mitolojik ve yarı ilah şahsiyet muhammed sav olmuştur, buraya yazmaya haya edeceğimiz şekilde muhammed sav e reva görülen muamele mekke müşriklerinin putlarına reva gördüğü muamelelere rahmet okutturacak düzeydedir. "vahdet'i vucüd" veya "hulül" inançları doğrultusunda "muhammed eşittir Allah " veya "ete kemiğe büründüm yunus diye göründüm" şeklindeki şirk sözü günümüzde yunus yerine mahmut olarak değiştirilerek müslüman olduklarını zanneden kalabalıklar tarafından kabul görür olmuştur.
"Ehli hadis" düşüncesinin, elçinin sözlerini kur'ana eşdeğer kılma düşüncesi ile "tasavvuf" düşüncesinin elçinin bedenini Allah'a eşdeğer kılma düşüncesinin temelinde yanlışlık açısından pek bir fark yoktur. Her iki düşünce sahiplerinin birbirlerini her ne kadar " kafir " veya "müşrik" olarak görmeleri onların elçiyi kutsama düşüncesinde aynı noktada buluşmalarını ve " yok aslında birbirinizden farkınız" denmesini gerektirir.
Sonuç olarak, beşer bir elçiden hoşlanmayarak o elçiyi beşerüstü bir seviyeye çıkarmak isteyenlerin bu düşüncelerinin kur'an kesinlikle reddetmektedir. Muhammed sav in elçi olması ve yaşadığı hayat zarfında mesajın yaşantısı ile ilgili haberleri kur'anın onayından geçmesi şartı ile bizler açısından bir değer kazanabilir, bunun dışında onu yarı ilah yapmaya yönelik düşüncelerin kur'an ayetlerini tebdil ve tahrif neticisinde üretilmiş düşünceler olup müslümanları bağlamaz. Müslümanların yapmaları gereken şey , öncelikle vahye sarılmak ve vahyin doğrultusunda hareket etmektir. Elçi merkezli din savunucularının argümanlarından olan kur'anın önüne set çekme ile ilgili haberlerin hepsi bu düşüncelerinin yıkılmasını önlemek amacıyla uydurulmuş kılıflardır. Allah cc elçinin görevini ve bizlerin ona nasıl bakması gerektiğini yine kur'anda bildirmiş olup kur'an haricinde elçiye verilmek istenen ifrat ve tefrit düşüncelerin tamamı yeniden gözdne geçirilmeli ve kur'anın kabul edeceği düzeye getirilmelidir. Bunun dışındaki resul sav e dost olmak doğrultusundaki düşüncelerin ona sadece düşmanlık olduğu bilinmelidir.
EN DOĞRUSUNUN ALLAH CC BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)