12 Nisan 2012 Perşembe

"Vahiy" Merkezli Din'den "Elçi" Merkezli Din'e Geçiş

Allah azze ve celle adem as dan muhammed as kadar geçen zaman içinde kendisine ibadet için yaratmış olduğu kullarına ibadet yollarını göstermek için insanlar arasından seçmiş olduğu elçilerine vahyederek onlara yollarını göstermiştir. Ancak gönderilen bu elçilere gelen tepkilere baktığımız zaman şunları görmekteyiz. 

----- 14.010 -11Onların resulleri: «Gökleri ve yeri yaratan, günahlarınızı bağışlamaya çağıran ve bir süreye kadar sizi erteleyen Allah'tan mı şüphe ediyorsunuz?» dediler. Onlar da: «Siz de sadece bizim gibi birer insansınız; bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirmelisiniz» dediler. Resulleri onlara şöyle dedi: «Biz ancak sizin gibi birer insanız ama, Allah, kullarından dilediğine iyilikte bulunur. Allah'ın izni olmadıkça biz size delil getiremeyiz. İnananlar sadece Allah'a güvensin.»
-----17.94-95 Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: «Allah, elçi olarak bir beşer mi gönderdi?» demelerinden başkası değildir.De ki: «Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik.»
-----21.003 Kalbleri hep oyunda hem onlar o zalimler şu gizli fısıltıyı sirleştiler: bu sırf sizin gibi, bir beşer artık göre göre sihire mi gidiyorsunuz?
----- 23.024 Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: «Bu, sadece sizin gibi bir beşerdir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (elçi göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.»
-----23.033 Onun, inkarcı ve ahirete kavuşmayı yalanlayan milletinin ileri gelenleri ki Biz onlara bu dünya hayatında nimet vermiştik şöyle dediler: «Bu, yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen sizin gibi bir insandan başka birşey değildir.»
-----26.154 Sen de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin; haydi bir ayet (mucize) getir, eğer doğru konuşanlardan isen!»
-----26.186 Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.
-----36.015 «Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman da bir şey indirmemiştir. Sadece yalan söylüyorsunuz» dediler.
-----64.006 Bunun nedeni onlara elçileri, açık deliller getirdiğinde «Bir insan mı bize yol gösterecek?» deyip inkar etmeleri, yüz çevirmeleriydi. Allah ta hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, övülmüştür.

Kur'anın pek çok yerinde geçen bu gibi örneklerden anlaşılacağı gibi , kendilerine gelen bir elçiyi red etme gerekçesi olarak onların "beşer" olmalarıdır. Kendisi beşer cinsinden olan inkarcılar gelen elçinin kendileri gibi bir beşer olmasını küçümsemişler ve "melek" elçi talebinde bulunmuşlardır. Maaleseftirki, kendilerine gönderilen elçiye iman ettiğini söyleyenlerde o elçinin "beşer" cinsinden olmasını hazmedemeyerek o elçinin vefatını müteaakip o elçiyi ilahlık makamına kadar yükseltmeyi becererek istediklerini elde etme yoluna gitmişlerdir, bunun en bariz örneği isa as  ın vefatını müteaakip onun "Allahın oğlu" sıfatını almasıdır. Biz hıristiyanların isa as a reva gördüğü muameleyi bir tarafa bırakarak müslümanların muhammed as a reva gördüğü muameleyi ve bu yapılanın ne derece kur'anla örtüştüğü üzerinde durmaya gayret edeceğiz.

Günümüzde müslümanlar arasındaki en büyük ihtilafların kaynağı  elçi olan muhammed as ın bu görevinin yeterli görülmeyerek onun ilahlık mertebesine yükseltilmek istenmesidir. Bir kısım müslümanlar elçinin sözlerini kur'anla eşdeğer görerek bu işlemi gerçekleştirmişler, bir kısım müslümanlarda onun bedenini ilahlaştırarark bu işlemi gerçekleştrimişlerdir. Bu işlemlerin tarihçesine baktığımız zaman bu düşüncelerin kökünün muhammed as ın hayatta olduğu zaman kadar dayandığını görmekteyiz.

Muhammed sav daha hayatta iken onu anlama konusunda sahabenin iki farklı yol takip ettikleri rivayet kitaplarındaki kayıtlardan öğrenilmektedir. Bir kısım sahabe onun söylediği sözün ne anlama geldiği yolunda bir anlayıştan yola çıkarak onu anlamaya çalışmış diğer bir kısım sahabe onu taklit etme anlayışını benimsemişlerdir. Beni kurayzaya gönderilen seriyyeye " öğle veya ikindi ( bu konuda farklı rivayetler mecvuttur) namazını beni kurayza topraklarında kılın" emrine karşı namaz vaktinin geçmesini göze alarak namazlarıını beni kurayzada kılacak kadar sadece söze bakan, namaz vaktinin geçmesini göze almayarak namazlarını beni kurayzaya varmadan maksada bakan iki sahabe gurubunun varlığı bizlere elçiyi anlamadaki iki farklı anlayışın taa o günden beri olduğunu gösterir. Abdullah ibni ömerin muhammed as ı taklit etmek uğruna yaptıkları rivayet kitaplarında mevcuttur. Bunun karşısında aişe validemiz gibi sahabeler muhammed as a atfen gelen bazı sözlerin onun tarafından söylenemeyeceğini kur'an ayetlerinin delil göstererek red ettikleride rivayet kitaplarında sabittir.  


        "EHLİ  HADİS" DÜŞÜNCESİNİN ELÇİ MERKEZLİ DİN ANLAYIŞI


Muhammed sav in vefatını müteaakip farklı yollara sapan müslümanlar" ehli hadis" düşüncesi altında onun sözlerini "vahiy" olarak anlama yoluna gitmişler hadisleri " gayri metluv vahiy" namazda okunmayan vahiy kategorisine sokarak onun sözlerini Allah cc nin sözleri ile eşitleme yoluna gitmişlerdir. Oluşturulan her düşünce bir ön kabul neticesinde olduğu için bu düşüncede önceden oluşturulmuş ve "bu düşüncemizi kur'ana nasıl tasdik ettiririz" mantığı ile kur'an bir noter kitabı haline getirilmiş ve hadisleri inkar edenlerin " kafir" oldukları şeklindeki tehditlerle bu düşünceye iman ettirmesi sağlanmaya çalışılmıştır.  


Bu düşüncenin söyleminde kur'an ikinci planda olup "sünnetin kur'anı nesh edebileceği" şeklinde korkunç bir düşünce üretilmiştir. Birçok kur'an ayetinde " ben rabbimden bana vahyolununa uyarım" veya " rabbinden sana vahyoluna uy" denilen elçinin buna emirlere karşı çıkması düşünülebirmi?. Kur'an zina yapan kadın ve erkeğe evli bekar ayırımı yapılmadan aynı ceza emredilmesine rağmen recm ayeti keçiye yedirilmiş veya sünnet kur'anı neshetttirilerek bu düşünceler yerleştirilmiş ve bu cezayı ortaya atanların küfürde olması bir tarafa recm cezasını kabul etmeyenlerin küfürde oldukları savunulur olmuştur. Yine aynı şekilde " ben gaybı bilmem" veya gaybın anahtarları onun elindedir" şeklindeki ayetlere muhalif olarak kıyamet alametleri adı altında isa as ın yeniden dünyaya gelişi , mehdi , deccal vs.gibi bir çok gaybi haberler resulullah sav adına uydurulmuştur. 


Din adına helal ve haram koyma yetkisi sadece o din'in sahibinde olması gerekirken o din'in elçiside aynen  din koyucusu haline getirilerek helal ve haram koyma yetkisi tanınmıştır. Bu yetki verdirilirken tabiki ona atfen hadisler de gerekmeyteydi . " Dikkat edin bana kur'anla beraber bir misli daha indirildi" diye uydurulan iftiralarla resul sav in kur'an harici sözlerinin aynen kur'an gibi olduğu ifitirası yapılmıştır. Muhammed sav in ordu komutanı olarak yaptığı tasarruflardan olan hyber günü eehli eşeklerin kesilmemesi emri veya o günkü topluluğun ihtiyaçları gözönüne alınarak zenginlik işareti olan altın ve ipek kullanılmaması emri kur'ani bir haram gibi gösterilmeye çalışılmıştır, tabiki bunlar yapılırken önce düşünce oluşturulmuş sonrada bu düşünceye uyabilecek kur'an ayetleri bulunarak o düşünceye uygun şekilde te'vil edilmeye çalışılmıştır.


Kur'an harici herhangi bir bilgiye kur'an onayı olmadan doğruluk veya yanlışlık hükmü verilmemesi gerektiğine rağmen bunun tersi bir anlayış geliştirilerek ayetler rivayetler doğrultusunda yorumlanmış bunun neticesinde kur'ana muhalif olan düşünceler kur'ana onaylattırılmıştır. Müşrik inancındaki şefaat anlayışını red etme doğrultusunda inen kur'an ayetleri bunun tersi bir anlayışla  yorumlanarak red edilen müşrik inançlarının müslümanlar tarafından hararetle savunulur olmasını getirmiştir. 


Bu inançların kaynağı vahyin kendisini ve sahibini öncellemek yerini vahyin elçisini öncellemektir, halbuki "elçi" olmak demek yüce bir varlığın mesajını insanlara getirmek demek iken mesaj bir tarafa atılmış ve o mesajı getiren kişi öncellenmiştir. Bunu yaparkende kullanılan argümanların en başta geleni " resulu sevmek" adınadır, resulu sevmek her müslümanın görevidir ancak hıristiyanlar gibi sevmek kişiyi şirke kadar götürür, "vasat ümmet" olmanın gerektirdiği şekilde her şeyin orta olan miktarı emredilen bizlere resulude sevmenin orta miktarı (ne ifrat'a nede tefrit'e varmadan) emredilmiştir.  


            TASAVVUF DÜŞÜNCESİNİN ELÇİ MERKEZLİ DİN ANLAYIŞI 


Günümüz müslümanlarının bir çoğunda hakim olan din anlayışlarından biriside "tasavvuf" düşüncesidir. Bu düşüncenin kaynağı hint, pers ve yunan düşüncesi olup bu düşüncedeki mitolojik ilahlara mukabil islam inancına yerleştirilen tasavvuf inancındaki mitolojik ve yarı ilah şahsiyet muhammed sav olmuştur, buraya yazmaya haya edeceğimiz şekilde muhammed sav e reva görülen muamele mekke müşriklerinin putlarına reva gördüğü muamelelere rahmet okutturacak düzeydedir. "vahdet'i vucüd" veya "hulül" inançları doğrultusunda "muhammed eşittir Allah " veya "ete kemiğe büründüm yunus diye göründüm" şeklindeki şirk sözü günümüzde yunus yerine mahmut olarak değiştirilerek müslüman olduklarını zanneden kalabalıklar tarafından kabul görür olmuştur.  


"Ehli hadis" düşüncesinin, elçinin sözlerini kur'ana eşdeğer kılma düşüncesi ile "tasavvuf" düşüncesinin elçinin bedenini Allah'a eşdeğer kılma düşüncesinin temelinde yanlışlık açısından pek bir fark yoktur. Her iki düşünce sahiplerinin birbirlerini her ne kadar " kafir " veya "müşrik" olarak görmeleri onların elçiyi kutsama düşüncesinde aynı noktada buluşmalarını ve " yok aslında birbirinizden farkınız" denmesini gerektirir.  


Sonuç olarak, beşer bir elçiden hoşlanmayarak o elçiyi beşerüstü bir seviyeye çıkarmak isteyenlerin bu düşüncelerinin kur'an kesinlikle reddetmektedir. Muhammed sav in elçi olması ve yaşadığı hayat zarfında mesajın yaşantısı ile ilgili haberleri kur'anın onayından geçmesi şartı ile bizler açısından bir değer kazanabilir, bunun dışında onu  yarı ilah yapmaya yönelik düşüncelerin kur'an ayetlerini tebdil ve tahrif  neticisinde üretilmiş  düşünceler olup müslümanları bağlamaz. Müslümanların yapmaları gereken şey , öncelikle vahye sarılmak ve vahyin doğrultusunda hareket etmektir. Elçi merkezli din savunucularının argümanlarından olan kur'anın önüne set çekme ile ilgili  haberlerin hepsi bu düşüncelerinin yıkılmasını önlemek amacıyla uydurulmuş kılıflardır. Allah cc elçinin görevini ve bizlerin ona nasıl bakması gerektiğini yine kur'anda bildirmiş olup kur'an haricinde elçiye verilmek istenen ifrat ve tefrit düşüncelerin tamamı yeniden gözdne geçirilmeli ve kur'anın kabul edeceği düzeye getirilmelidir. Bunun dışındaki resul sav e dost olmak doğrultusundaki düşüncelerin ona sadece düşmanlık olduğu bilinmelidir.  


                       EN DOĞRUSUNUN ALLAH CC BİLİR.

2 yorum:

  1. PEYGAMBER (SAV)'E KUR'AN'DAN BAŞKA VAHİY GELDİ Mİ?

    İslam alimleri Kur-an'a “vahyi metluv”, sünnete de “vahyi gayri metluv” ismini vermişlerdir. Bununla da sünnetin vahiy olduğunu ima etmişlerdir. Müsteşriklerin ve bu hususta onlara katılanlara göre ise vahiy değil, Resulullahın (as) kendi görüş ve yorumlarıdır. Onlara göre Resulullah (as) bu görüşlerinde zamanın şartlarından ve kendi tecrübesinden faydalanmıştır. Böylece, Kur-an'ın iki kapağı arasında ki yazılı olan vahiyden başka Allah Resulüne, acaba vahiy gelmiş midir, gelmemiş midir? şeklinde bir tartışma günümüz Müslümanlarının gündemini oluşturmaktadır.

    Oryantalistlerin başlattığı ve bazı Müslümanlarca da kabul gören “sünnetin vahiy olmadığı” sloganları belli bir mesafe kat etmiş ve Müslümanların düşüncelerini bulandırmıştır. Bugün artık okulda, camide, çarşıda, pazarda bu türden insanları bulmak mümkündür. Bu Müslümanlar, sanki kendilerinin hak yoldan ayrıldıklarını müsteşrikler görmüşler de doğru olanı anlatıp onların hak yola dönmelerini istiyorlarmış gibi onların fikirlerini alıyor ve hayata öylece bakıyorlar.
    http://www.islamdevleti.org/kitaplar/Sunnet_Vahy_iliskisi/index.htm

    YanıtlaSil
  2. Sünnetle Savaşmanın Ve Onun Hakkında Şüphe Uyandırmanın Sırrı


    Batı ve müsteşrikler, asırlardır Müslümanların Kur'an'a karşı olan güvenlerini sarsamadılar. Bu mücadele vahyin geldiği ilk dönemlerde başlamıştır. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’e vahiy geldikçe münafıklar da boş durmuyor onun hakkında şüpheler ortaya atarak vahye olan güveni sarsmaya çalışmışlardı. Onca mücadelelerine rağmen Kur'an'a hiç bir şey sokamadılar, amelleri boşa çıktı ve başarılı olamadılar. Herhangi bir ayetle oynayamaya güçleri yetmedi. Çünkü; Allahû Teâlâ, Aziz Kitabında Kur'an'ı koruyacağını vaat etmişti.

    Allahu Teala şöyle buyurdu:

    إنا نحن نزلنا الذكر وإنا له لحافظون “Kur'an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr 9) ve gerçekten de Allahu Teala onu korudu.

    Kur’an üzerinde etkili olamayınca Batı ve askerleri saldırılarını Sünnete yöneltmeye ve yoğunlaştırmaya başladılar. Sünnet üzerinde şüphe ve kuşku meydana getirmeye çalıştılar. Sünnet üzerinden Kur'an'ı yıpratmayı ve ortadan kaldırmayı hedeflediler. Misal olarak; kendisini Râsul olarak tanıtıp iddia eden Raşid Halife önce Sünnete dokunup onun hakkında şüpheler meydana getirmeye çalıştı. Şu iddiada bulundu: "Sahih hadisler azdır, sayıları yüz taneyi geçmez." Kampanyasını bu temel üzerinde yoğunlaştırdı. Etrafında cahillerin çoğalması üzerine Sünneti tamamen reddetti ve Kur'an'a doğrudan saldırmaya başladı. Kendisine 19 sayısını usul olarak benimsedi ve 19 sayısını ayetlerin doğruluğunu ispatlamak için kullanmaya yöneldi. Kur'an'ın mucizesi olarak kabul ettiği 19 sayısına uymayan ayetleri de reddederek onları Kur'an'dan çıkarttı.

    Kaddafi ise, Sünnet hakkında şüphe ve kuşkuyu meydana getirmeye çalıştıktan sonra onu inkâr etti. Akabinde Kur'an'a saldırıya geçti. Arap milliyetçiliğini bir ölçü olarak kullanıp Kur'an'dan bazı kelimeleri kaldırmak istedi, bazı ayetleri te'vil etmeye (yanlış yorumlamaya) başladı.

    Batı boş durmadı. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem'in peygamberliği ve kendisine vahy edilme olayı hakkında şüpheleri meydana getirmek için Salman Rüştü’yü ortaya çıkarttı.
    http://www.rasidihilafet.org/kitaplar/Sunnet/index.htm

    YanıtlaSil