Şart Değildir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şart Değildir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ocak 2016 Cumartesi

Mealci Selefilikten İnciler : Namazda Kabeye Yönelmek Şart Değildir

Son yıllarda Türkiye genelinde Kur'anın daha fazla gündeme gelmesi , olumlu bir gelişme olmakla birlikte , bir takım  olumsuzlukları da beraberinde getirdiği bir gerçektir. Olumsuz olarak gördüğümüz noktalardan bir tanesi , Kur'anın tarihi bağlamından koparılarak okunması sonucunda, kitap sanki bugün inmiş gibi okunarak , tarihi bağlam ile alakası olan bilgilerinin yeniden dizayn edilmeye çalışılmasıdır. 

Kur'anın indiği zaman ve mekan dahilinde yaşayan insanlar , binlerce yıllık insanlık tarihinin üyeleri olarak , o tarihin getirmiş olduğu bilgi birikimi ve ortak hafızanın ürünlerini kullanarak yaşamlarına devam etmekte idiler. Kur'an okumaları bu bilinç dahilinde yapılmayıp, tarihi arka plan göz ardı edilerek yapıldığı takdirde, bizleri içinden çıkılmaz tartışmalar içinde boğulmak durumunda bırakmaktadır.

"Namaz" konusu , böyle bir bilgi eksikliği ve tarihi arka plan gözetilmeden, yeniden dizayn edilmeye çalışılan konulardan bir tanesidir. Kur'an merkezli düşünce sahibi olduğunu iddia edenlerin bir kısmı, Kur'anın "Namaz" adında bir ibadeti emretmediğini ,bu ibadetin müşrik ibadeti olduğunu iddia ederken , aynı düşünce sahibi iddiasında olanların bir kısmı böyle bir ibadetin var olduğunu kabul etmekle birlikte "Namazı kafama göre belirlerim" şeklinde bir düşünce ile ortaya çıkmaktadır.

"Namazı kafama göre belirlerim" iddiasında olanların bir kısmı Kur'anda , "Namaz kılarken Kabe ye yönelin" şeklinde direk bir emir bulamadıkları için , "Namaz kılarken Kabe ye yönelmek şartı yoktur nereye istersem dönerim" şeklinde bir iddiada bulunmaktadırlar. Yazımızın çerçevesi, bu iddianın ne kadar doğru olabileceği yönünde olup , "Namaz" adında bir ibadetin olup olmadığının tartışılması bu yazının konusu değildir.

Bu düşünce sahiplerinin yanıldığını düşündüğümüz nokta şu dur ; Kur'anın detaylandırılmış bir kitap olmasının ifade ettiği anlamın, her şeyin en ince detayına kadar olması gerektiği , eğer bu detay yoksa bizim içinde bağlayıcı bir durum söz konusu olamaz , şeklinde bir düşüncedir. 

Öncelikle şunu bilmek gerekmektedir ki ; Kur'an bir namaz hocası veya ilmihal kitabı değildir. Detaylı olması her ibadetin şeklinin ayet olarak Kur'an içinde olmasını gerektirmez. Bu tür düşünceler ,  geçmişteki "Zahiri" mezhebinin veya "Selefiyye" olarak bildiğimiz ve bu gün "Literalizm" dediğimiz, metni hiç bir yoruma tabi tutmadan okuma yolunun bir uzantısı olup , onun "Detaylı" olduğunun ifade edilmesi , her kesin isteğine göre hüküm bulunması anlamına gelmez. 

"Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez."

Merhum şair Mehmet Akif , söylemek istediklerimizin özetini yukarıdaki dizelerde dile getirmiş olmasına rağmen , biz yine de konuyu biraz daha detaylı şekilde açmaya çalışalım.

Herhangi bir düşünceye ve fikre ve kavme mensup olanların ortak özellikleri , birbirleri ile olan bağlarını sembolik öğeler ile göstermektir. Örneğin ; Bayrak bez parçasından yapılmış bir obje olmasına rağmen , onun bez olmasından ziyade, sembolize ettiği değerler öne çıkarak bir ulusun ortak paydasını teşkil etmekte ve kutsal bir objeye dönüşmektedir. 

Bu durumu İslam ve Müslümanlar çerçevesinde değerlendirdiğimizde , bu dinin ve bu dine mensup olanların, birbirleri ile olan bağlarını güçlendirici sembolik unsurlar bulunmaktadır. Her toplulukta geçerli olan aidiyet gösterileri , İslam toplumu içinde geçerli olup , bizlerin bu aidiyet gösterileri  "Hac" ve "Namaz" gibi ibadetler ile yapılmaktadır.

İslam dininin en belirgin özelliği , Allah (c.c) nin tek ilah olarak bilinmesi ve bu bilinç üzerine kurulmuş bir hayatın devam ettirilmesidir. Hac ve namaz ibadetinin ortak yönlerinden birisi , Mekke şehrinde bulunan "Kabe" adındaki yapının merkeze alınmasıdır. Bu yapı ,  "Kıble" kavramının ifade ettiği anlam dairesinde anlaşılarak bir yere oturtulduğunda, neden böyle bir yere yönelmek zorunda olduğumuz da anlaşılacaktır.

"Kıble" kelimesi ; Kişinin yüzünü döndürdüğü, yani inancının değerlerini aldığı yeri ifade etmektedir.

[002.148]  Herkesin (her toplumun) yüzünü kendisine doğru çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda birbirinizle yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

Bakara s. 148. ayeti , herkesin her toplumun inanç değerlerini aldığı yani yüzünü döndüğü bir yeri olduğunu beyan etmektedir. Dünya üzerinde yaşayan tüm insanlar , yaşamlarını bir takım kurallar üzerine bina ederler. İstisnası olmayan bu durumun tarifi "Yüzünü döndürmek" , "Kıble edinmek" şeklinde yapılmaktadır.

[002.149]  Her nereden  çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir, şüphesiz bu Rabbinden bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
[002.150] Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. İnsanların zulmedenlerinden başkalarının size karşı gösterecekleri bir hüccet olmaması için, her nerede olursanız, yüzlerinizi oranın tarafına çevirin, bu hususta onlardan korkmayın. Benden korkun da size olan nimetimi tamamlayayım. Böylece doğru yolu bulursunuz.

Bakara s. 149 ve 150. ayetleri , yüzün nereye döndürülmesi gerektiğini yani yaşamımızı belirleyen kuralların neyin üzerine bina edilmesi gerektiğini ifade edilmektedir."Her nereden çıkarsan" ifadesi hayatın bütün anında yapılan amellerin , bu yön dikkate alınarak yapılması gerektiğini ifade eden bir cümledir. 

"Yüzü döndürmek" eylemi her insanın hayatında vaki olduğuna göre , Müslüman olduğunu iddia edenlerin yüzlerini döndürecekleri olan yegane yer ,Mescidi Haram bölgesinde yapılmış olan Kabe den başka hangi yer olabilir ?.

Her nereden çıkarsak , her nereye gidersek , her ne yaparsak , her ne söylersek , her ne okur yazarsak gibi hayatın her anının , Mescidi Haram yönüne yani Kabe ye yönelik olması gerekmektedir. Tabi ki bu yönelimin ifade ettiği anlamın , Kabe nin ifade ettiği tevhidi anlam ile ilişkili olarak anlaşılması gerekmektedir. Hayatımızın her anının , Allah (c.c) nin belirlediği kurallar dahilinde çizilmesi gerektiği , Bakara s. 149 ve 150. ayetlerin de "Her nereden çıkarsan" şeklinde ifade edilmektedir.

Mekke şehrinde bulunan "Kabe" adındaki yapı, Kur'anda "Elbeyt" (Ev) olarak ifade edilmektedir. Bu kelimenin Bakara s. 125 ve Hac s. 26. ayetlerinde, Allah (c.c) tarafından "Beytiye" ( Evim) olarak ifade edilmesi, Kabe nin  "Beytullah" (Allah'ın evi) şeklinde bir deyim ile anılmasını beraberinde getirmiştir.

"Beyt" kelimesinin , "Tehlikeden sığınılan mekan" anlamında olduğunu dikkate aldığımızda , İnsanların küfür ve şirk tehlikesinden sığınmak için Allah (c.c) nin evinin yani Kabe nin adres olarak gösterildiğini anlayabiliriz. Tabi ki bu sığınma, o evin çatısının altına sığınmak şeklinde olmayacaktır. Kabe nin temsil ettiği sembolik anlam göz önünde bulundurulduğunda , hayatın her anında o evin temsil ettiği anlamın dikkate alınarak yüzün ona dönülmesi yani Kabe nin Allah (c.c) nin evi olması nedeniyle ona sığınılması ,  bizleri küfür ve şirk tehlikesinden koruyacaktır. 

Bu durumun namaz ile alakasını kurmaya çalıştığımızda şunları söyleyebiliriz ; Bu ibadet , kulun Allah (c.c) karşısında acziyetini ifade etmesini , onu tek ilah olarak olarak kabul ettiğini dışa vuran bir ibadet, yani bir tevhit gösterisidir. Namaz ibadeti her ne kadar bu gün içi boşaltılmış kuru bir ritüel haline gelmiş olsa da , bu ibadetin gerçek anlamı , kulun 24 saatini tevhidi bir çizgide sürdürdüğünün, birlikte olarak dışa vurulmasının cümle aleme gösterilmesini ifade etmektedir.

Şimdi sorarız ; Namaz Allah (c.c) ye karşı yapılan bir kulluk gösterisi olduğuna , bu kulluğun onun Kabe adı ile anılan evine yönelerek yapılmasından daha doğru ne olabilir ?. Yüzü namazda Kabe yönüne çevirmek , hayatın her anında yüzün, Allah'a çevrilmiş olduğunu yani kulluk ile ilgili kuralların o evin Rabbinden alındığını ifade eden toplumsal bir yönelimin ifadesidir.

"Namazda Kabe ye yönelmek gibi bir emri direk bulamıyoruz" diyenler , bu yönelmenin namaz ibadetin bir parçası olduğunu anladıktan sonra, bu düşüncelerinin ne kadar hatalı olduğunu anlayacaklardır. Verdiğimiz ayetler bu yönelmenin sebebini , nereye ve neden yapılması gerektiğini açık ve net olarak zaten izah etmektedir. Bu tür iddiaların literal bir okuma sonucu olduğunu düşündüğümüzü tekrar ifade ederek , Kuranın ayetlerinin nasıl bir mesaj vermek istediğinin, bir çok ayette hatırlatılan akletmek sureti ile okumanın ne kadar önemli olduğu da ortaya çıkmaktadır.

"Namazda Kabe ye yönelmek gibi bir şart yoktur" şeklinde dile gelen sözleri, ilk olarak ortaya atarak suni gündem oluşturmak isteyenler , Kabe ve namaz'ın Müslüman hayatında ne kadar önemli şuurlanma sebebi olduğunu bildikleri için, böyle bir düşünceyi Müslümanlar arasında yayarak , fesad çıkarmak anlamına gelen düşünceleri yaymaya çalıştığını söylemek zanni bir düşünce olmayacaktır. 

Truva atı misali , Müslümanlar içine sokulmuş bir takım insanların , kendilerini "Kur'an Müslümanı" olarak lanse ederek , bir takım cahil kişileri kendi düşünceleri doğrultusunda yönlendirmeyi başardığını görmekteyiz. Modern bir şeyh -mürit ilişkisi ve tarikat yapılanması olarak ifade edebileceğimiz bu durum ,  o kişilerin anlattıklarının herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmadan , "o dediyse doğrudur" mantığı içinde kabul edilmektedir . 

Hiç kimse ,  kimsenin kalbini yarıp bakmak veya niyet okumak gibi bir maharet sahibi olmadığı için , herhangi bir konuda dile getirilen söylemin kime hizmet ettiğine dikkat edilerek , bu söylem hakkında bir fikir sahibi olmak daha kolaylaşacaktır.

Kıble kavramını , Müslümanlar açısından değerlendirdiğimiz zaman bu kavram, aynı düşünce etrafında toplananları birleştirici bir unsur olarak, yaşantımızın bel kemiğini oluşturmaktadır. Namaz ibadetinin Kur'ani bir şuur etrafında ifa edildiğini düşündüğümüzde , bu namaz ibadeti  kuru bir ritüel olmaktan çıkarak kafirlerin korkulu rüyası olacaktır, işte bu korku onları bu konuda her türlü önlemi almaya yöneltmektedir.

Aynı kıbleye, yani Kabe ye yönelmiş Müslümanların ifa ettikleri namaz , Allah (c.c) den başka ilah kabul edilmediğinin dost düşman herkese gösterilmesi olduğunu , biz Müslümanlardan daha fazla , İslam düşmanları bildikleri için , bu birlik ve beraberliği bozma oyunlarından bir tanesi , "Namazda istediğim yere dönerim" bir söylem üreterek , kafaları bulandırmak şeklinde kendisini göstermektedir. 

Oluşumun tamamını mahkum etmemekle birlikte , "Kur'an merkezli İslam" düşüncesi içine çöreklenmiş olan bir takım Samiri karakterli kişiler tarafından Kur'an kavramlarının yeniden dizayn edilme çalışmalarının başında "Salat" kavramının geldiği herkesin malumudur.

"Salat" kavramının geçmişte ve halen ağırlıklı olarak "Namaz" ibadetine indirgenmiş olması yanlışı , bu kavramı yeniden dizayn etmeye çalışanların elinde bir kalkan vazifesi görmektedir. Bu kavram, Kur'anın en geniş alana yayılmış bir kavramı olarak, sadece etimolojik anlamının tespiti çalışmaları ile vakit geçirilmeyecek kadar önemli ve kıymetli bir kavramdır.

"Namaz" bu kavramın içinde önemli bir cüz olarak yerini almış olmasına rağmen , gerçek bir namazın Müslümanları nasıl bir duruma getireceği bilgisi , bizlerden daha çok İslam düşmanları tarafından bilinmektedir. Gerçek bir namazın , kendi iktidarlarını çatırdatan bir eylem olduğunu çok iyi bilen sahte ilahlar, bu ibadeti laçkalaştırma çalışmalarını , "Kur'an merkezli İslam" düşüncesi içine sızarak gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.

Kıble kavramı, insan hayatının merkezinde yer alan bir kavramı olarak , namaz ibadetinin de omurgasını teşkil etmektedir. Gerçek kıble den döndürülerek farklı kıbleler edinilerek ifa edilen bir namaz , asıl anlamı olan BİRLEŞTİRİCİLİĞİ terk ederek, Samiri karakterli kişilerin istediği DÜŞMANLIĞA dönüşecektir. Farklı kıblelere dönerek namazı ifa eden kişiler , zaman içinde kıble yarıştırmasına girişerek , "Senin kıblen kötü benim kıblem iyi" kavgasına girişeceklerdir. 

Şimdi sorarız ; Böyle bir kavga , Müslümanların ekmeğine mi yağ sürer ? , yoksa İslam düşmanlarının ekmeğine mi yağ sürer ?. 

Hiç kimse bu kavganın Müslümanların ekmeğine yağ süreceğini iddia edemez . Şimdi bu tür düşünceleri Müslümanlar arasında yaymaya çalışan insanların, iyi niyetten yoksun, art niyetli insanlar olduğunu iddia etmiş olmamız daha iyi anlaşılacaktır.

Sonuç olarak ; Merhum şair Mehmet Akif'in dizelerinin , söylemek istediklerimizi özetlediğini ifade ettiğimiz , bir topluluğunun ayakta kalmasını sağlayan en önemli unsur olan , o toplumu ayakta tutan değerlerin el birliği ile yaşatılmaya çalışılması , o topluma düşman olanlar tarafından tüm zamanlarda, rahatsızlık meydana getirmiş ve hala getirmeye devam etmektedir. Bu durumu Müslümanlar açısından değerlendirdiğimizde , bizi biz yapan değerleri yıkma çalışmaları, İslam düşmanlarının kadim oyunu olup kıyamete değin sürecektir. 

"Kıble" bir topluluğunu birlik ve beraberliğini sağlayan en önemli unsur olup , bu durum biz Müslümanlar içinde böyledir. İslam düşmanları kıble olarak yöneldiğimiz Kabe nin bu işlevini çok iyi bildikleri için , bizleri bu kıbleden çevirmek için her türlü oyunu oynamaktan geri durmamaktadırlar. Namaz da kıbleye yönelmek gibi bir şartın olmadığı iddiaları işte bu tür oyunların bir uzantısı olarak gündeme konulmak istenerek , birlik ve beraberlik unsuru olan namazın düşmanlık unsuru olması için gerekli oyunlar tezgahlanmaktadır. 

İşin kötüsü , bu oyunlar Samiri karakterli insanlar tarafından sahneye konulduğu için , bu insanlara bazı saf Müslümanlarda kanarak onların söylemlerine ortak olmaktadırlar. Bu kimselerin gerçek yüzü ortaya çıktığında bunların yüzlerine sadece tükürmekten başka bir şey yapılmayacağına emin olduğumuz için , bu gibi kimselere karşı uyanık olmak her Müslümanın asli görevi olmalıdır. 

RABBİMİZ BİZLERİ SAMİRİ KARAKTERLİ KİMSELERİN İĞVALARINA KAPILMAYAN ONLARA KARŞI UYANIK OLAN KULLARINDAN KILSIN.