26 Nisan 2015 Pazar

Şuayb (a.s) Kıssası Bağlamında Helakın Evrenselliği

Kur'an kıssalarını okuduğumuz zaman o kıssalarda öne çıkan hususlardan birisi; adı geçen kavmin helak edilmiş olmasıdır. Helak edilmenin devam eden bir süreç olup olmadığı halen tartışılan bir konudur. Bundan önceki yazılarımızda helakın Sünnetullah dediğimiz yasaların işlemesi sonucunda gerçekleştiği, bu yasaların asla değişmeyeceğine dair Kur'an'dan aldığımız bilgi dahilinde helakın devam eden bir süreç olduğu, ancak helak edilmenin topluca yok edilme şeklinde olması gibi bir durumdan ziyade, anlatılan kıssalarda öne çıkan helak sebebinin okunarak aynı amellerin işlenmesinin toplumların yıkılma sebebi olduğunun bilinmesi gerektiğini vurgulamaya çalışmıştık.

Helakın evrenselliği konusunu, Salih(a.s)'ın kavmi olan Semud'un ayet olarak gönderilen "dişi deve"yi kesmiş olmasının günümüz açısından nasıl değerlendirilmesi gerektiğini, "Semud Kavminin Helakının Örnekliğinde Helakın Evrenselliği" başlıklı bir yazıda ele almaya çalışmıştık. Bu yazımızda; Şuayb(a.s)'ın kıssasını Kur'an'da geçtiği ayetler bağlamında okumaya çalışarak verilen mesajı okumaya çalışacağız.

A'RAF SURESİ'NDE ŞUAYB(A.S) KISSASI

[007.085] Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): «Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan (insan)lar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!»

[007.086] «Allah'a inananları yolundan alıkoyup ve o yolun eğriliğini dileyerek tehdit edip her yolda pusu kurup oturmayın. Azken, Allah'ın sizi çoğalttığını hatırlayın; bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.»

[007.087] «İçinizde mademki benimle gönderilene inanan bir topluluk ve inanmayan bir topluluk var, o halde Allah'ın aramızda hükmünü bildirmesine kadar sabredin. Allah hükmedenlerin en iyisidir.»

[007.088] Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: «Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları memleketimizden kesinlikle çıkaracağız veya dinimize döneceksiniz» (Şuayb): İstemesek de mi? dedi.

[007.089] Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah dilemiş başka, yoksa ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın.

[007.090] Kavminden ileri gelen kafirler dediler ki: «Eğer Şuayb'a uyarsanız andolsun ki, o takdirde mutlaka zarara düşersiniz.»

[007.091] Bu yüzden onları bir sarsıntı tuttu ve oldukları yerde diz üstü çöküverdiler.

[007.092] Şuayb'ı yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç oturmamış gibiydiler. Asıl zarara uğrayanlar Şuayb'ı yalanlayanların kendileridir.

[007.093] Şuayb onlardan öteye döndü ve: «Ey kavmim, Allah biliyor ki, size Rabbimin mesajlarını ilettim, size öğüt de verdim; şimdi kafir kavme nasıl acırım?» dedi.

[007.094] Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.

[007.095] Sonra kötülüğün yerine iyiliği koyduk, öyle ki, çoğalıp, «babalarımız da darlığa uğramış, bolluğa kavuşmuşlardı» dediler. Bu yüzden onları haberleri olmadan, ansızın yakalayıverdik.

[007.096] Eğer kentlerin halkı inanmış ve Bize karşı gelmekten sakınmış olsalardı, onlara göğün ve yerin bolluklarını verirdik. Ama yalanladılar; bu yüzden onları, yaptıklarına karşılık yakalayıverdik.

[007.097] Kentlerin halkı, geceleyin uyurlarken azabımızın kendilerine gelmesinden güvende miydiler?

[007.098] Yahut kentlerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken azabımızın kendilerine gelmesinden güvende miydiler?

[007.099] Allah'ın azabından emin mi oldular? Fakat ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah'ın (böyle) mühlet vermesinden emin olamaz.

[007.100] Üzerinde yaşadıkları toprakları eski yerlilerinden miras alanlar, istesek kendilerini günahları yüzünden musibetlere çarptırabileceğimizi, kalplerini mühürleyebileceğimizi ve kulaklarının işitemez olabileceğini, bu tarihi sürecin ışığında halâ kavrayamadılar mı?

[007.101] İşte o kentlerin haberlerini sana anlatıyoruz. And olsun ki onlara peygamberler belgeler getirdi; önceleri yalanladıklarından ötürü inanmadılar. Allah kafirlerin kalblerini böylece kapatıp mühürler.

HÛD SURESİ'NDE ŞUAYB(A.S) KISSASI

[011.084] Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'i gönderdik. Dedi ki: «Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçeği de, teraziyi de eksik tutmayın. Ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. Bununla beraber yine de sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum.»

[011.085] Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.

[011.086] «Eğer mü'minseniz, Allah'ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim.»

[011.087] Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana salatın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!

[011.088] Dedi ki: Ey kavmim! Eğer benim, Rabbim tarafından (verilmiş) apaçık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel bir rızık vermişse buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak size aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah'ın yardımı iledir. Yalnız O'na dayandım ve yalnız O'na döneceğim.

[011.089] Ey kavmim! Sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hûd kavminin, yahut Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi size de bir musibet getirmesin! Lût kavmi de sizden uzak değildir.

[011.090] «Rabbinizden mağfiret dileyin; O'na tevbe edin; doğrusu Rabbim merhamet eder ve çok sever.»

[011.091] «Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyor ve doğrusu seni aramızda güçsüz görüyoruz. Eğer taraftarların olmasaydı seni taşlardık. Esasen bizim gözümüzde pek itibarın da yoktur» dediler.

[011.092] Şu'ayb dedi: «Ey kavmim! Benim akrabalarım size Allah'dan daha mı değerli ki, Allah'a sırt çevirip, onu unuttunuz? Muhakkak ki, Rabbim bütün yaptıklarınızı çepeçevre kuşatmıştır.»

[011.093] Ey kavmim; elinizden geleni yapın. Doğrusu ben de yapacağım. Kime rüsvay edecek bir azabın geleceğini ve kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. Gözetletin, doğrusu ben de sizinle beraber gözetleyenlerdenim.

[011.094] Emrimiz gelince, Şuayb'ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık; zulmedenleri ise korkunç bir gürültü yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.

[011.095] Sanki orda hiç refah içinde yaşamamışlar gibi, haberiniz olsun; Semud (halkına) nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen (halkına da Allah'ın rahmetinden öyle) bir uzaklık (verildi) .

ŞUARA SURESİ'NDE ŞUAYB(A.S) KISSASI

[026.176] (Ormanlık yerde oturanlar), Eykeliler de elçileri yalanladı.

[026.177] Şuayb onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

[026.178] Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

[026.179] Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

[026.180] Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatım alemlerin Rabbine aittir.

[026.181] Ölçüyü tam yapın da eksiltenlerden olmayın.

[026.182] Doğru terazi ile tartın.

[026.183] İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.

[026.184] Sizi ve önceki nesilleri yaratan (Allah) dan korkun.

[026.185] Onlar şöyle dediler: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!

[026.186] Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.

[026.187] Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten azap yağdır.

[026.188] Şuayb: «Rabbim yaptıklarınızı çok iyi bilir» dedi.

[026.189] Velhasıl onu yalancı saydılar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi!

[026.190] Muhakkak ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü'minler olmadı.

[026.191] Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.

ANKEBUT SURESİ'NDE ŞUAYB(A.S) KISSASI

[029.036] Medyen halkına kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. O, «Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe umut besleyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın» dedi.

[029.037] Ama onu yalanladılar. Bu yüzden onları bir titreme aldı ve oldukları yerde diz üstü çöküverdiler.

[029.038] Âd'ı ve Semûd'u da (yıkıma uğrattık) . Gerçek şu ki, kendi oturdukları yerlerden size (durumları) belli olmaktadır. Kendi yapmakta olduklarını şeytan onlara süsleyip-çekici kıldı, böylece onları yoldan alıkoydu. Oysa onlar görebilen kimselerdi.

Şuayb(a.s)'ın kavmi olan Medyen'i helaka sürükleyen sebebleri şöyle sıralayabiliriz;

1- Allah'a kulluk etmemek.
2- Ölçü ve tartıda noksanlık yapmak.
3- Yeryüzünde fesad çıkarmak.

Sıralamış olduğumuz bu sebebleri taşıyan bütün toplulukların helak olması yani yeryüzünden silinmesi Sünnetullah dediğimiz yasaların bir gereğidir. Kur'an'ın, bu kavimleri helaka sürükleyen sebebleri anlatma sebebi; bizlerin helaka uğrayan bu kavimlerin yollarını takip etmeyerek, onların düştüğü akıbete düşmememiz amacına dayanmaktadır.

Bu anlatımların sadece belirli bir zaman ve mekan diliminde yaşayan insanlar ile sınırlı olmadığı, her çağda yaşayan insanlara mesaj vermek amacına dayalı olduğundan yola çıkacak olursak, bu ayetlerin bize dönük mesajlarını şu şekilde okumak mümkündür.

Kur'an, helak edilen kavimlerin ortak özelliklerini "şirk" olarak belirmektedir. Şirk dediğimiz olgu sadece taştan tahtadan putlara tapınmak şeklinde değil, hayatın içinde Allah'ı değil, başkalarını belirleyici kılmak şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Şuayb(a.s)'ın kavminin şirk ile birlikte öne çıkan hatası, ölçü ve tartıda noksanlık yapmak şeklinde beyan edilmektedir.

Ölçü ve tartıda noksanlık yapmak; zalim ve mazlum şeklinde iki farklı grubun olması demek anlamına gelir , Ölçü ve tartıda haksızlık yapanlar "zalim", ölçü ve tartıda haksızlık yapılanları ise "mazlum" olarak tanımlamak mümkündür. Bu noksanlığı sadece bakkalın sattığı 1kg şekerden 100 gramını çalması olarak sınırlamamak gerektiğini düşünmekteyiz.

Ölçü ve tartıda dengeli olmak; hayatın her anında gözetilmesi gereken davranışlar olarak düşünülmeli. Karşımızdakilerin hak ve hukukunu sadece kendi menfaatlerimizi düşünerek çiğnediğimiz zaman, bunun dünya ve Ahirette karşılığının şiddetli bir biçinde ödeneceği hatırdan çıkarılmamalıdır.

Bu gün dünyaya baktığımız zaman Medyen kavminin özelliği olan sadece kendi çıkarlarını düşünerek karşısındakilerin hak ve hukukuna riayet etmemek şeklindeki hayat tarzı kişisel bazdan başlayarak, devletler bazına kadar genişletilebilir. Kendi hakları olduğunu zannettikleri şeyleri acımasızca almaya çalışan fakat başkalarının haklarına gelince onları gasp etmeye çalışan prototip bir kavim olarak anlatılan Medyen kavminin bu özelliklerini taşıyanlar bugün de yaşamaktadır.

Sadece kendi çıkarlarını gözeterek, başkalarının haklarını yok saymak veya başkalarının hakkı olan kaynakları kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmanın bir sonucu olarak, bir tarafta aşırı zenginleşmiş insanlar ve ülkelerin, diğer tarafta ise aşırı fakirleşmiş insanlar ve ülkelerin varlığı günümüzde ve gelecekte dünya üzerindeki huzursuzlukların baş sebebi olmaya devam edecektir.

Bugün dünya üzerinde refah seviyesi yüksek olan ülkelere baktığımız zaman, bu refahın kaynağının kendi alınteri ve emekleri değil, başkalarının alın teri, emek ve kanları üzerine kurulu olduğunu görürüz. ABD olarak bilinen ve dünyanın refah seviyesi yüksek olan ülkenin refahının temelinde; Afrika'dan köleleştirmek yolu ile getirdiği insanların ve tabii kaynaklarını sömürdüğü ülkelerin katkısının önemi kimse tarafından red edilemez.

Bugün hala Afrika'nın pek çok ülkesinde kendi dilleri yerine Batılı ülkelerin dillerini konuşan insanların olması, Batılı ülkelerin bu toprakları acımsızca sömürmüş olmasının bir tezahürüdür. Cezayir, Libya vb. ülkelerde Fransa ve İtalya gibi devletlerin orada olma amacı, onlara hayır götürmek amacı ile olmadığını herkes bilmektedir. Bu ülkelerin sahip oldukları kaynakları kendi insanlarına götürerek onların refah seviyesini yükseltmek amacı olduğu herkesçe bilinmektedir. Bu sömürüler sonucu bugün o ülkeler hatırı sayılır bir şekilde zenginleşmiş, diğer ülkeler aynı derecede fakirleşmiştir.

Dünyanın sahip olduğu kaynaklar şayet dengeli bir biçimde yani ölçü ve tartı gözetilerek dağıtılmış olsa, bir tarafta açlıktan, bir tarafta obeziteden ölen insanların olması mümkün olmayacaktır. Bugün eğer Batılı ülkeler ileri bir refah seviyesine erişmişlerse, bu refahın temeli başka insanların haklarını gasp etmek sureti ile olmuştur. Yani Medyen kavminin dün yaptıklarını dün ve bugün Batılı ülkeler yapmaktadır.

Bu şekil bir yaşamın ve sömürünün ilelebed sürmesi asla mümkün değildir. Sünnetullah dediğimiz yasalar gereği bu gidişe elbette bir gün "Dur" denilecektir. Ancak zulme dur diyenlerin bu zulmü durdurduktan sonra daha beter zulüm işlememeleri için Şuayb(a.s) misali önderlere ihtiyaç vardır. Dün Rusya'da çarlık rejimini yıkan bolşeviklerin, çarın zulmunü aratacak kadar zulüm işledikleri tarihen sabittir.

Kıssanın HÛD 87 ayetinde; kavminin Şuayb(a.s)'a "Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana salatın mı emrediyor?" dediklerini görmekteyiz. Dünyadaki bu zulme ve zalimlere "dur" demenin Kur'an'ın pek çok yerinde geçen "salatı dosdoğru ikame etmek" emri ile bağlantılı olduğunu Şuayb(a.s)'ın salatının ANKEBUT 45 ayetinde görüldüğü üzere kötülükten alıkoymak üzere bir ikame olduğunu görmekteyiz.

[021.022] Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrar yok olurdu. O halde Arş'ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir.

ENBİYA 22 ayeti; dün, bugün ve yarın dünya üzerindeki fesadın kaynağını açıklayan bir ayet olarak karşımızda durmaktadır. Şirk dediğimiz olgu; Allah(c.c)'den başkasının ilahlığına dayalı bir sistem olduğuna göre, O'nun dışındaki sahte ilahların vaaz ettiği sistemler ile yönetilen dünyanın bugün geldiği hal, ayetin beyanı doğrultusunda "fesad" halinden başkası değildir.

Dünyanın salah içinde yaşaması için gerekli olan tek şart; tek ilahın vaaz ettiği bir sistem üzere hayat sürülmesidir. Bunun dışındaki sistemlerin tamamı dünya üzerinde yaşayan insanlar için zulum vesilesi olacaktır. "Ezen" ve "Ezilen" şeklinde bir ikilem, şirk düzenlerinin olmazsa olmazlarındandır.

Şirk düzenlerinin kurucularının tek taraflı bir hayat inancı olması, yani ölümden sonra dirilişi red etmeleri nedeniyle, yaptıklarının yanlarına kar kalacağını düşünen müşrik zalimler, sadece dünyaya endeksli bir hayatı tercih ederek "Bizden sonrası tufan" deyip, yaptıklarından sorulacaklarını hesap etmeden sürdükleri bir yaşam sonucunda Medyen örneğinde olduğu gibi helak olacaklardır.

Bu helakın hala neden gerçekleşmediği sorusuna gelince; Medyen kavminin helak süreci sandığımız gibi kısa bir zaman içinde olmamıştır. Şuayb(a.s)'dan önce bu kavme nice elçiler gelip, bu yanlışlarından vazgeçmeleri için tebliğde bulunmuşlardır. Şuayb(a.s), o kavmin helak öncesi en son elçisi olduğu için onun adı geçmekte ve Medyen'in helakı uzun yıllar süren zalimleri nedeni ile Sünnetullah gereği yıkıma uğramıştır.

[013.038] Andolsun ki senden evvel de peygamberler gönderdik, onlara da zevceler ve zürriyet verdik ve Allah'ın izni olmadıkça hiçbir peygamber için bir âyet getirmek kabil değildir. Ve bir müddet için bir yazılış vardır.

[007.034] Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (tam zamanında çökerler) .

Yukarıda verdiğimiz ayet meallerinde, Sünnetullah dediğimiz yasaların işleyişi hakkında bilgi verilmektedir. Bugün dünyayı fesada boğan ülkelerin er geç yıkılması Sünnetullah gereği kaçınılmaz bir durumdur. Önemli olan onların bu yıkımının ardından yerine kurulacak olan sistemin tek ilahın vaaz ettiği bir sistem olmasıdır. Aksi takdirde yıkımın ardından gelecek toplumların aynı akıbete uğrama tehlikesi yine Sünnetullah denilen yasalar gereğidir.

Helak edilen kavimler ile ilgili ayetlere baktığımız zaman, helakların ardından başka kuşaklar var edildiği ve bu kuşakların zaman içinde kendilerinden önce helak edilen kavimlerin işlediği hatalara düştükleri için onlarında helak edildikleri beyan edilmektedir (23. Sure 32-44 ayetler arasına bakılabilir).

Sonuç olarak; Kur'an'ın kavimlerin helakı ile ilgili ayetleri sadece belirli zaman ve mekana özgü bir durum değil, Sünnetullah adı verilen yasaların bir işleyişi neticesindedir. Bu bağlamda, helak devam eden bir süreç olarak kıyamete kadar devam edecektir. Bizler bu kavimleri helaka sürükleyen sebebleri Kur'an bağlamında okuyarak şirk dediğimiz olgunun, insanı dünya ve Ahirette nereye sürüklediğini bilmek zorundayız. Kur'an bu gibi anlatımlar ile öncekilerin başından geçenlerden ibret alınarak, bizlerin aynı hataya düşmememizi amaçlamaktadır.

Medyen kavminin müstekbirleri, dünya hayatının aldatıcı süsüne kanarak tek taraflı bir hayat inancı çerçevesinde Ahiret endeksli bir hayatı terk etmişler ve sadece dünyanın kendileri için döndüğü gibi bir inanca kapılarak dengeleri sadece kendileri için ayarlanmış bir dünya kurmak istemişlerdi. Onların bu amelleri helak edilmeyi beraberinde getirmiştir. Kıssaların sonrakiler için ibret vesikaları olarak okunmaya çalıştığımız zaman; Medyen kavminin yaptığı eylemleri taklit edenler kıyamete kadar helak olmaktan kurtulamayacaklardır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder