Kehf s. 60 -82. ayetleri arasında Musa adında bir kişinin yolculuğu anlatılmaktadır. Bu kişinin elçi Musa mı veya başka bir Musa mı olduğu tartışması olduğu için sadece "Musa adında bir kişi" olarak bahsetmeyi uygun gördüğümüzü hatırlatarak , Bu Yazımızda kıssa içinde Musa nın "İlim verilen bir kul" olarak bahsedilen bir kişi ile olan yolculuğu içinde olan 3 olaydan o kulun çocuğu öldürmesi üzerinden verilmek istenen mesajı anlamaya çalışacağız.
Kur'an kıssalarını sadece yaşandığı zaman , mekan ve kişiler ile sınırlı olarak yapmış olduğumuz okumalarda, kıssalardan hasıl olması gereken maksadı anlamakta zorluk çekildiği malum bir konu olup , bu zorluğu en fazla bu kıssa da ve bu kıssa içinde geçen çocuğun öldürülmesi olayında görmekteyiz.
Özellikle tasavvuf meşrebine mensup kişilerin kendi hezeyanlarını, bu kıssadaki kişi olan İlim verilen kula verilmiş olan ilim ile ortaklık kurarak, kendilerine "Ledün İlmi" adı altındaki bilgiden verildiği iddiasında bulunarak, kendileri etrafında büyük bir mürit kitlesi oluşturmuş olduklarını görmekteyiz.
Bu olaya dayanarak geçmişteki harici fırkasının, küçük çocukları büyüdüklerinde onlar gibi harici olmayacakları gerekçesi ile öldürdükleri , Osmanlı Padişahlarının daha kundaktaki küçük kardeşlerinin gelecekte kendilerine zarar vereceği gerekçesi ile bu kıssadaki olaydan çıkarılan fetvalar ile öldürttükleri söylenmektedir.
Yazımızın sınırı sadece İlim verilen kulun çocuğu öldürmesi ile alakalı olacağı için , Gemiyi delmesi ve Duvarı düzeltmesi konularına girilmeyecektir.
[018.074] Yine gittiler; sonunda bir erkek çocuğa rastladılar, o hemen onu
öldürdü. Musa: «Bir cana karşılık olmaksızın masum bir cana mı kıydın? Doğrusu
pek kötü bir şey yaptın» dedi.
[018.075] O: «Ben sana, yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?» dedi.
[018.080] «Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun
için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk.»
[018.081] Rablerinin o çocuktan daha temiz ve onlara daha çok merhamet eden
birini vermesini istedik.»
Bu olayın yaşanmışlığı üzerinde takılıp kaldığımız zaman İlim verilen kulun kimliği üzerinden bir çok spekülasyonun yapıldığı görülecektir. Biz olayın yaşanmışlığı üzerinden değil , anlatım üzerinden verilmek istenen mesajı okumak şeklinde bir tercihte bulunduğumuz için bu tür konulara hiç girmeyeceğiz.
Bazı kıssalarda sadece yaşanmışlık üzerinden kıssayı okuyarak , o kıssa ile ilgili çıkarımlarda bulunmaya çalışmak , ilgili kıssayı anlamayı kolaylaştırmayı değil , aksine anlamayı zorlaştırmaktadır. Kur'anın Adem kıssası ile ilgili anlatımları bu kabilden bir örnektir. Mesaj içerikli bir okuma yöntemi kıssayı sadece yaşanmışlığı içinde bırakmayarak , asıl olan bize ne diyor sorusuna cevap bulmamıza da yardımcı olacaktır.
Musa ile birlikte yola devam eden İlim verilen kul , yol da bir erkek çocuğa rastlar ve onu öldürür , Musa hemen buna , çocuğun "masum" olduğu gerekçesi ile karşı çıkar ve bu tepki insani bir tepkidir ve doğrudur , hepimizin başına böyle bir durum gelse, bu olay ile ilgili olarak bildiklerimiz üzerinden gerekçemizi göstererek tepkimizi veririz.
Çünkü bize verilen bilgi de, haksız yere bir cana kıymanın haram (6.151) , ve bütün insanları öldürmek gibi olduğu (5.32) beyan edilmiştir , Musa da gerekçelerini bu bilgi üzerinden İlim verilen kula aktarmaktadır.
İlim verilen kul , çocuğu öldürme gerekçesini Musa ya anlatırken onun ilerde yapacağı yanlış işler için bunu "yaptım" demeyip YAPTIK demektedir . Bu şekildeki bir gerekçe, olayın mesaj yönünün ağır bastığı düşüncesini bizde uyandırmaktadır.
81. ayette " Rablerinin o çocuktan daha temiz ve onlara daha çok merhamet eden
birini vermesini İSTEDİK.» denilmesi olayı sadece şahıs kimliği ile sınırlamanın yanlış olacağını bildirmektedir.
Burada "İlim verilen kul" un kimliği değil, o kimlik üzerinden bir meselenin görselleştirilerek anlatılmasını okumanın, kıssayı anlamakta kolaylık sağlayacağını düşünmekteyiz. Peki nedir bu mesele ;
Bizler insan olarak "Gayb" denilen, bize bilgileri verilmemiş olan bazı konuların olduğunu bilmekteyiz. Gaybı Allah (c.c) bildiğine dair olan ayetleri hatırlayacak olursak, bizim insan olarak bilmediğimiz bir çok şey olduğunu görürüz.
Allah (c.c) kullarının bilmelerini gerek gördüğü gaybı yine Elçileri vasıtası ile onlara açarak sınırlı bir gayb bilgisi aktarır. Bu tür bilgiler, son Elçi Muhammed (a.s) vasıtası ile indirilen Kitap ta mevcuttur (72. 26-28).
Vahiy bilgisi aracılığı ile bizlere bildirilmeyen gaybın ardına düşmemek gibi vazifemiz olduğu (17.36) için , bizlere gaybi konulara dair bazı bilgiler verilmiş olsaydı bu tür bilgileri insan olarak kaldırabilme gücümüzün olmadığı, bize bu kıssa üzerinden anlatılmaya çalışılmaktadır.
Bu kıssa içinde özellikle çocuğun öldürülmesi üzerinden verilmek istenen mesajda "İlim verilen kul" kimliği altında müşahhaslaştırılarak anlatılan kişi, ALLAH (C.C) NİN GAYB BİLGİSİNİ TEMSİL ETMEKTEDİR. Allah (c.c) kendi bilgisini , İlim verilen kul kimliği altında müşahhaslaştırdığı kişi üzerinden görsel bir olay şeklinde bizlere aktarmaktadır.
Bu noktada Musa adlı kişinin ise , gayb bilgisi verilmeyen biz insanları temsil eden bir şahsiyet konumunda olduğunu hatırlatmak isteriz.Musa adlı kulun şahsında müşahhaslaştırılarak anlatılan biz insanlar , İlim verilen kulun şahsında müşahhaslaştırılarak anlatılan, Allah (c.c) nin sınırlarını zorlamak gibi bir durum içinde olmamamız gerektiği bu olay ile anlatılmaktadır.
Kıssa , "Musa" kimliği altında anlatılan insanın bilgisinin sınırlı olduğu , " İlim verilen kul" kimliği altın anlatılan Allah (c.c) nin bilgisinin sınırı olmadığını vurgulayarak , İNSANIN BİLGİSİNİN SINIRINI AŞMAYA KALKMAMASI sadece kendi sınırları içinde kalması gerektiğini öğretmektedir. İlim verilen kulun " «Doğrusu» dedi, «sen benimle beraberliğe sabredemezsin. Bütün yönleriyle
kavrayamadığın meseleler karşısında nasıl kendini tutabilirsin ki?»" demesi iel , bizim takatımızın yetmediği bir işe yeltenmemiz karşısında bunları anlamakta zorlanacağımız ve altından kalkamayacağımız bir takım sıkıntılar içine girebileceğimiz vurgusu yapılmaktadır.
İnsan kendisine verilen bilgi ile yetinecek , bilgi verilmeyen şeyin ardına düşmeyecek , eğer sınırları zorlayacak olursa altından kalkamayacağı sıkıntılara düşerek cevapsız soruların altında ezilecektir.
Bu durumu , "Allah (c.c) kulunun imtihanı ile ilgili olarak ne yapacağını bilmez" söylemi etrafında kısaca değerlendirelim;
Kader konusu yüz yıllardır Müslümanların gündemini meşgul eden bir konu olup, Müslümanların fırkalara ayrılmasının yolunu açmıştır. Geleneksel düşünce içinde , kulun yapacaklarının önceden yazılmış olması meselesi ve bu düşünce etrafında ortaya konan rivayetler , haklı olarak bazı itirazların dile getirilmesine sebep olmuştur.
Allah (c.c) nin yaratmış olduğu kulunun imtihanı ile ilgili olarak ne yapacağını bilmiş olması, bir çok Kur'an ayeti ile desteklenmiş olmasına rağmen , kulun iradesine herhangi bir baskı yapılmamış olması pek göz önüne alınmadan , onun bu bilgisi bazıları tarafından yadırganmaktadır.
"Allah (c.c) kulunun, geleceği içinde bütün yapacaklarını bilir" dediğimiz takdirde kulun Cennet veya Cehennem ile karşılıklandırılmasında haksızlık olacağı düşüncesinin hakim olacağı korkusu ile, Allah (c.c) nin böyle bir haksızlığı asla yapmayacağı düşüncesinden hareketle Allah ın bilmediği iddiası, yanlışı yanlışla kapatma örneği olarak karşımızda durmaktadır.
Gelenekteki Allah (c.c) nin yazmış olması meselesinin kulu iradesiz bir varlık veya Allah (c.c) tarafından iradesi o yönde zorlanan bir varlık durumuna düşürme şeklindeki düşüncelere kapı açması bakımından problemli olduğu ortadadır. Bu yanlış düşünceyi , "Allah kulunun ne yapacağını bilmez" şeklindeki bir başka yanlış düşünce ile ret etmeye kalkmak, ayrı yanlışlara kapı açması bakımından problem teşkil etmektedir.
O zaman nasıl bir düşünce içinde olmalıdır ki bu tür sonu gelmez tartışmalar içinde vakit kaybetmeyelim?. İlim verilen kul kıssası içindeki anlatımların özellikle çocuğun öldürülmesi konusunun, insanın kendisine verilen ile yetinmesi gerektiğine dair bir mesaj olarak okunmaya çalışıldığında , kıssadaki anlatımlarda hasıl olan bazı müşkilatın aşılabileceğini söyleyebiliriz.
Kul , kendisine Allah (c.c) tarafından çizilmiş olan çerçeveye riayet ederek hayatını sürmek zorundadır. Bu hayat içinde ona "İrade" denilen doğru veya yanlışı seçme serbestiyeti tanınmıştır. Bu iradesi ile seçtiği yolun karşılığında ona verilecek olan Cenneti veya Cehennemi hak edecektir.
Bizim durumumuz kısaca böyle iken , bizim sonumuzun Allah (c.c) tarafından BİLİNMESİ veya BİLİNMEMESİ bizim açımızdan çokta önemli bir konu olmamalıdır. Allah (c.c) nin bilmiş olması bizim hayat içinde yapacaklarımız noktasında herhangi bir değişiklik yapmamızı gerektirmediği gibi , bilmemiş olması da yapacaklarımız noktasında herhangi bir değişiklik yapmamızı gerektirmez. Kul olarak , Allah (c.c) nin bizim yapacaklarımızı önceden bilmiş olmasının bize herhangi bir zararı , bilmemiş olmasının da herhangi bir yararı yoktur.
Hal böyle iken yapılan bu tartışmalar bir sonuca varılmak için değil karşıdakini yenmek için yapılan tartışmalar olarak yapıldığı için sonuca varmak mümkün değildir. İnsan kendisinin nasıl bir konumda olduğunu bilerek , Allah (c.c) ye ait olan bir sınırı aşmaya kalkmayacak olursa böyle tartışmaların önü de kesilmiş olacaktır.
Sonuç olarak ; Kehf s. içinde anlatılan "İlim verilen kul" un çocuğu öldürmesi meselesi , kıssanın mesaj içerikli olarak okunması sonucunda, tefsir kitaplarında gördüğümüz bir çok konunun veya bu olaydan yola çıkılarak bazı cinayetlere kılıf uydurmanın önü kesilmiş olacaktır.
Musa ve İlim verilen kul kimliği altında anlatılanlar , İnsan ve Allah arasındaki bilgi düzeyinin farkını anlatmaktadır. Gayb konusu Allah (c.c) sınırları dahilinde olup , bu sınırları aşarak ona muttali olmak isteyenlerin bunu kaldıramayacağı , dolayısı ile insan kendine verilen kadarı ile yetinecek ve kendisi için belirlenen kulluk sınırları dahilinde hayat geçirerek sonunu hazırlayacaktır.
Sonunu hazırlarken yaptıkları , onun kendi iradesi dahilinde yapmış oldukları olup , bu konuda kula herhangi bir dış etki yoktur. Kulun sonunu Allah (c.c) nin önceden bilip bilmemesi tamamen Allah (c.c) nin sınırı olup, onun bilmiş olmasının veya bilmemesinin kul için herhangi bir faydası veya zararı yoktur. Bu konuda bizlere Kur'anda verilen bilgiler yeterli olup fazlası gerekseydi Rabbimiz mutlaka verirdi.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.