Meryem s. 16. ve 34. ayetleri arasında Meryem oğlu İsa nın kıssası anlatılırken, 28. ayette Meryem'e kavmi tarafından "Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz
değildi" söylenen söz içinde geçen Harun'un kim olduğu konusunda bazı sorular sorulmakta, ismi geçen bu kişinin Musa (a.s) ın kardeşi Harun veya başka bir Harun'mu olup olmadığı yönünde cevaplar aranmaktadır.
Buradaki müşkilat, eğer bahsedilen kişi Harun (a.s) ise, Meryem ile aralarında yüzlerce senelik bir zaman aralığı olmasına karşın, neden Meryem'e Ey Harun'un kız kardeşi şeklinde bir hitapta bulunulduğu, eğer ismi geçen kişi Harun (a.s) değil ise bu Harun'un kim olduğu noktasındadır.
Bu konu, ayet içinde geçen Uhte (Kız kardeş) kelimesinin ne anlama geldiğinin anlaşıldığında kolayca anlaşılacaktır. Çünkü bu kelime ayetin anlaşılmasında anahtar bir rol üstlenmektedir.
Ehavu; Kişinin aynı anne babadan, veya sadece birinden doğması yönüyle, ya da aynı kadından süt emmek ile oluşan durum anlamındadır. Kabile, Din, Sanat, muamele, alışveriş, sevgi veya bunların dışındaki ilişkilerde başkası ile ortaklık kuran herkes ile ilgili kullanılan bir kelimedir.
Bu kelime Kur'an içinde hakiki anlamı olan aynı anne babadan doğmak, inanç veya kavim itibarı ile aynı durumda olmak şeklindeki mecaz anlamında kullanılmaktadır. Kelime mecazi olarak, kişilerin durumlarının aynileştirilmesi anlamında kullanılmaktadır.
[007.111] Onu (Musa) ve kardeşini (Harun): eğle, ve şehirlere toplayıcılar
yolla
[012.069] Yusuf'un yanına girdiklerinde, kardeşini bağrına bastı ve: «Ben
senin kardeşinim, onların yaptıklarına artık üzülme» dedi.
[019.053] Ona rahmetimizden kardeşi Harun'u da bir nebi olarak armağan
ettik.
[020.040] Hani, kız kardeşin gidip «Ona bakacak birini size bulayım mı?»
diyordu. Böylece seni, gözü gönlü mutluluk dolsun ve üzülmesin diye annene geri
verdik. Ve sen, birini öldürdün de seni endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye
denemeden geçirdik. Bunun için yıllarca Medyen halkı arasında kaldın. Sonra
takdire göre (bu makama) geldin ey Musa!
Yukarıda verdiğimiz ayet mealleri, bu kelimenin hakiki anlamındaki kullanılışına örnektir.
046.021] Âd'ın kardeşini hatırla; onun önünden ve ardından nice
uyarıcı-korkutucular gelip geçmişti; hani o, Ahkaf'taki kavmini: «Allah'tan
başkasına kulluk etmeyin, gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından
korkmaktayım» diye uyarıp-korkutmuştu.
[007.073] Semud kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber olarak gönderdik.
Salih onlara dedi ki, 'Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir
ilâhımız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi. Şu Allah'ın dişi devesi size
bir delildir. Bırakın onu, Allah'ın çayırında otlasın, sakın ona bir kötülük
etmeyin, yoksa acı bir azaba çarptırılırsınız.
[007.085] Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı. Dedi ki: Ey kavmim; Allah'a
kulluk edin. Sizin O'ndan başka hiç bir ilahınız yoktur. Rabbınızdan size apaçık
bir burhan gelmiştir. O halde ölçüyü ve tartıyı doğru tutun. İnsanların eşyasını
eksik vermeyin. Ve o, ıslah olduktan sonra yeryüzünde fesad çıkarmayın. Bunlar,
sizin için hayırlıdır, eğer mü'minlerden iseniz.
[026.106] Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten)
sakınmaz mısınız?
[049.010] Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan
kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah'tan sakının ki size acısın.
[017.027] Saçıp savuranlar, şüphesiz şeytanlarla kardeş olmuş olurlar;
şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.
[050.013] Âd, Firavun, Lût'un kardeşleri de (yalanladılar).
[015.047] Biz onların gönüllerinde olan kini çıkardık, artık onlar sedirler
üzerinde karşılıklı oturan kardeşlerdir.
[002.220] Sana yetimleri sorarlar, de ki: «Onların işlerini düzeltmek
hayırlıdır». Eğer onlarla bir arada yaşarsanız, artık onlar sizin
kardeşlerinizdir. Allah düzeltenden bozanı ayırdetmesini bilir. Allah dileseydi
sizi zora sokardı. Allah şüphesiz güçlüdür, Hakim'dir.
[007.202] (Şeytan'ın) Kardeşleri ise, onları sapıklığa sürüklerler, sonra
peşlerini bırakmazlar.
Yukarıdaki ayet mealleri, bu kelimenin mecaz anlamda bazı durumlarda aynı durumda olmak anlamındaki kullanımlarıdır.
Aşağıda vereceğimiz 2 ayet meali ise, bu konunun daha net olarak anlaşılması noktasında yardımcı olacaktır.
[007.038] Girin bakalım cinlerden ve insanlardan sizden önce geçen
milletlerin arasında ateşe! der. Her millet girdikçe, kendilerine uyup sapıklığa
düştüğü hemşiresine (dindaşına) (UHTEHA) lanet eder. Sonunda hepsi orada birbirlerine
ulanırlar. Sonrakileri, öndekileri göstererek: «Ey Rabbimiz, işte şunlar bizi
yoldan çıkardılar; onun için onlara ateşten iki katlı azap ver!» derler. Allah:
«Her birinize iki katlı, fakat bilmiyorsunuz.» der.
[043.048] Biz onlara biri ötekinden (UHTEHA) daha büyük olmayan hiç bir ayet
göstermedik. Belki dönerler diye, biz onları azabla yakalayıverdik.
Araf s. 38. ayetinde geçen kelime, cehenneme girmeyi hak eden ameller işlemek noktasında aynı durumda olmanın getirdiği bir ortak durumdan yani kardeşlikten bahsetmektedir.
Zuhruf s. 48. ayetinde geçen kelime ise, Firavun kavmine gönderilen ve Araf s. 133. ayetinde anlatılan ayetlerin, Firavun kavminin imana gelmesi için gönderildiğini, yani Firavun kavmine verilen bütün ayetlerin ortak bir yönü olduğunu bildirerek, bu ortaklık kız kardeş kelimesi ile ifade edilmektedir.
Her iki ayete dikkat edilecek olursa, UHTEHA kelimesi kişilerin aynı durumda oldukları anlamında kullanılmakta, kelimenin bu kullanımı Meryem s. 28. ayetinde kullanımı anlamada yol gösterici bir konumdadır.
Araf s. 38, Zuhruf s. 48. ayetlerinden geçen Uhteha kelimelerinin anlamlarını dikkate alarak, Meryem s. 28. ayetini okuduğumuzda, Harun'un Meryem'in aynı anne ve babadan doğma kardeşi olduğu değil, Meryem'in ailesinin peygamber ahlakına sahip bir aile olduğu vurgulanmakta, ve bu vurgu İsrailoğullarına mensup bir elçi olan Harun (a.s) ın ismi verilerek yapılmaktadır. Burada Harun (a.s) üzerinden haya ve iffet örneği verilmekte, Meryem'de böyle bir ailenin ferdi olmasına rağmen, onun hayasızlık yaptığı iddiası dile getirilmektedir.
Burada yapılan asıl hata, kucağında bir çocuk ile gelen haya ve iffet örneği olan bir ailenin ferdi olan Meryem'e bu çocuğun kaynağı sorulmadan, ona hayasızlık ve iffetsizlik iftirası atılmış olmasıdır. Halbuki Meryem'in kavminin bu noktada yapması gereken şey, Nur suresinde Aişe validemize atılan iftira ile ilgili ayette buyurulduğu gibi , hüsnü zan ile yani iyi niyet ile davranmak O ASLA BÖYLE BİR ŞEY YAPMAZ demek gerektiğidir.
Sonuç olarak; Kur'an içinde kullanılan bazı kelimeler, Hakiki anlam- Mecaz Anlam olarak bildiğimiz yapıya sahiptirler. Bir kelimenin hangi anlama sahip olduğu, o kelimenin kullanıldığı, cümle, ayet, sure ve Kur'an bütünlüğü dikkate alındığında daha doğru anlaşılabilir.
Bir kelimenin mecaz anlamda kullanılışına örnek olarak verebileceğimiz bir ayet olan Meryem s. 28. ayetinde geçen Uhte (Kız kardeş) kelimesi hakiki anlamda değil, mecaz anlamda kullanılmaktadır. Araf s. 38. ve Zuhruf s. 48. ayetlerinde geçen aynı kelimenin anlamı dikkate alınarak, Meryem s. 28. ayeti anlaşılmaya çalışıldığında, Meryem ile Harun (a.s) ın aralarında yüzlerce yıl olmasına karşın neden kız kardeşi olarak hitap edildiği anlaşılacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.