Meryem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Meryem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Aralık 2024 Çarşamba

MERYEM SURESİ MEALİ

1- Kâf, Ha, Ya, Ayn, Sad.

2- Senin Efendinin kulu Zekeriyya'ya rahmetini hatırlatmasıdır. 

3- 4- 5- 6- Bir zaman kendisinin Efendisine gizli seslenişle seslenmiş: "Ey benim Efendim, şüphesiz ki benden kemik gevşedi ve baş ihtiyarlık haliyle tutuşturuldu (karşı karşıya kaldı). Ey benim Efendim, sana yaptığım çağrımda (hiçbir zaman) sonu kötü olmadım. Ve şüphesiz ki ben, arkamdaki yönelenlerimden (varislerimden) kaygı duydum. Ve karım da doğurmaktan kesik haldedir. Artık bana katından bir yönelen (varis) bahşet ki, bana varis olur ve Yakub ailesinden bazılarına varis olur. Ve ey Efendim onu hoşnut olunan biri yap" demişti.

7- (Melekler): "Ey Zekeriyya, şüphesiz ki biz seni bir oğlan çocuğu ile müjdelendiriyoruz. Onun ismi Yahya'dır. Önceden (başka birini) ona isimdaş yapmamıştık" demişti.

8- (Zekeriyya): "Ey Efendim, karım doğurmaktan kesik olduğu halde ve ben de (yaşça) büyüklükten zirveye ulaştığım halde, benim oğlan çocuğum nasıl olacak?" demişti.

9- (Melekler): "Durum bundan ibaret. Senin Efendin'O, benim için küçük bir iştir ve sen önceden hiçbir şey değilken seni de ben takdir etmiştim' dedi" demişti.

10- (Zekeriyya): "Ey Efendim, bana bir delil kıl" demişti. (Allah): "Senin delilin sapasağlam biri olduğun halde insanlarla üç gece konuşamamandır" demişti.

11- Böylece kaldığı bölümden topluluğuna çıkmış, onlara: "Sabah ve akşam ( her daim Allah'ı) her türlü eksiklikten uzak tutun" diye vahyetmiş (işaret etmiş) ti.

12- 13- 14- (Ona): "Ey Yahya kitabı kuvvetlice tut" (demiş) ve çocuk iken ona bilgelik vermiştik. Ve katımızdan sevecenlik ve arınmışlık ta (vermiştik). Ve o korunan biriydi. Ve annesine babasına karşı erdemliydi ve (onlara karşı) zorba, karşı çıkan değildi.

15- Ve doğduğu gün ve öleceği gün ve yaşayan olarak harekete geçirileceği gün, esenlik onun üzerinedir.

16- 17- Ve kitapta Meryem'i de hatırla. Bir zaman, halkından doğu tarafında bir yere ayrılmış ve onların berisinden bir engele tutunmuş (kendisini onlardan tecrit etmiş) ve biz de ona esintimizi göndermiş, böylece o da ona sapasağlam bir beşer olarak örneklenmişti.

18- (Meryem ona): "Şüphesiz ki ben senden, çok şefkâtliye (Rahman'a) sığınıyorum. Eğer sen korunan biriysen (bana ilişme)" demişti.

19- (O Meryem'e): "Ben ancak ve ancak sana arınmış bir oğlan çocuğu bahşetmem için (gönderilmiş) senin Efendinin elçisiyim" demişti.

20- (Meryem ona): "Bana bir beşer dokunmadığı ve ben de iffetsiz biri olmadığım halde, benim oğlan çocuğum nasıl olur?" demişti.

21- (O Meryem'e): "Durum bundan ibaret. Senin Efendin'O, benim için küçük bir iştir. Onu insanlara bir delil ve bizden bir rahmet kılmamız için. Ve buyruk yerine getirilmiştir' dedi" demişti.

22- Böylece ona hamile kalmış ve onunla uzak bir yere ayrılmıştı.

23- (Doğum zamanı gelince) doğum sancısı onu hurmanın gövdesine getirmiş, (sancının acısıyla): "Keşke bunun öncesinde ölseydim de büsbütün unutulmuş olsaydım" demişti.

24- 25- 26- Onun alt tarafından (bir ses) ona: "Üzülme, senin Efendin senin alt tarafından bir akarsu meydana getirdi. Ve hurmanın gövdesini kendine doğru sallayarak harekete geçir ki olgun yaş olarak senin üzerine peş peşe düşer. Artık (hurmayı) ye ve (suyu) iç göz bakımından ferah ol (gözün aydın olsun). Eğer beşerden birini görürsen, artık ona 'Şüphesiz ki ben çok şefkâtliye (Allah'a susma) orucu adadım. Artık bugün insanla asla konuşmayacağım' de" demişti.

27- 28- Böylece onu taşıyarak topluluğuna getirmişti.(Topluluğu ona): "Ey Meryem, and olsun ki acaip bir yakıştırma ile geldin. Ey Harun'un (temiz soyundan gelen) kız kardeşi, senin baban kötü adam değildi ve senin annen de iffetsiz biri değildi" demişlerdi.

29- (Bu sözler üzerine) ona işaret etmişti. (Topluluğu ona): "Beşikteki çocuk olan biriyle biz nasıl konuşuruz?" demişlerdi.

30- 31- 32- 33- (Çocuk): "Şüphesiz ki ben Allah'ın kuluyum. Bana kitabı verdi ve beni haberci yaptı. Ve beni nerede olursam bereketli kıldı. Ve bana yaşadığım sürece kulluk görevini ve arınmayı önerdi. Ve anneme karşı erdemli olmayı da (önerdi). Ve beni zorba sonu kötü yapmadı. Ve doğduğum gün ve öleceğim gün ve yaşayan olarak harekete geçirileceğim gün, esenlik benim üzerimedir" demişti.

34- İşte bu, Meryem oğlu İsa hakkında tereddüte düşmekte oldukları gerçeğin sözüdür.

35- Allah için çocuğa tutunmak (söz konusu dahi ) olmaz. O, her türlü eksiklikten uzaktır. Bir buyruk yerine geleceği zaman, artık ona ancak ve ancak "Ol" der, o da oluverir.

36- Ve (İsa şunu da demiştir) şüphesiz ki Allah benim de Efendimdir ve sizin de Efendinizdir. Artık O'na kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur.

37- Fakat kendi aralarından bazı taraflar ayrıştılar. Tanık olunan büyük günden dolayı artık yazıklar olsun o (gerçeği) örtenlere.

38- Onlar bize gelecekleri gün neleri işitecek ve neleri görecek. Fakat o haksızlık yapanlar bugün apaçık sapkınlık içindedir.

39- Ve onlar (şimdilik) duyarsızlık içinde ve inanmazlıkta oldukları halde (haklarındaki) buyruğun yerine getirildiği pişmanlığın günü ile onları korkut.

40- Şüphesiz ki yeryüzüne ve onun üzerinde olan kimselere biz varis olacağız ve onlar bize döndürülecekler.

41- Ve kitap'ta İbrahim'i de hatırla. Şüphesiz ki o, çok doğru söyleyen bir haberciydi.

42- 43- 44- 45- Bir zaman babasına: "Ey babacığım, ne işiten ve ne gören ve ne de sana hiçbir şeyden zenginlik sağlayabilene, neden kulluk ediyorsun? Ey babacığım, sana gelmeyen bilgiden, bana kesinlikle gelmiştir, artık bana uy ki seni dümdüz yola ileteyim. Ey babacığım, şeytana kulluk etme, şüphesiz ki şeytan çok şefkâtliye (Rahman'a) karşı gelmiştir. Ey babacığım, şüphesiz ki ben sana çok şefkâtli (Allah) dan bir azabın dokunup da böylece şeytana yönelen olmandan kaygı duyuyorum" demişti.

46- (Babası): "Ey İbrahim, sen benim tanrılarımdan ilgi kesici misin? And olsun ki eğer bundan vazgeçmezsen, seni kesinlikle taşlarım. Artık uzun bir mühlet beni terk et" demişti.

47- 48- (İbrahim): "Esenlik senin üzerine olsun. Senin için Efendimden bağışlama isteyeceğim. Şüphesiz ki O, bana karşı çok lütufkârdır. Ve sizden ve sizin Allah'ın aşağısından çağırmakta olduklarınızdan uzaklaşıyor ve ben yalnızca Efendime çağrı yapıyorum. Ben, Efendime yaptığım çağrımda sonu kötü olmamayı umuyorum" demişti.

49- Onlardan ve onların Allah'ın aşağısından kulluk etmekte olduklarından uzaklaştığında, ona İshak'ı ve Yakub'u bahşetmiş ve hepsine haberci olarak görev vermiştik.

50- Ve onlara rahmetimizden bahşetmiştik. Ve onlara yüce doğruluk dili (ile anılmalarını) sağladık.

51- Ve kitap'ta Musa'yı da hatırla. Şüphesiz ki o, özgülenmiş ve haberci elçiydi.

52- Ve ona Tur'un sağ yanından seslenmiştik. Ve onu gizli konuşmacı olarak yakınlaştırmıştık.

53- Ve ona rahmetinizden dolayı kardeşi Harun'u da haberci olarak bahşetmiştik.

54- Ve kitap'ta İsmail'i de hatırla. Şüphesiz ki o, sözün doğrusunu söyleyendi ve haberci elçiydi.

55- Ve halkına kulluk görevini ve arınmayı buyururdu. Ve kendisinin Efendisinin yanında hoşnut olunmuş biriydi.

56- Ve kitap'ta İdris'i de hatırla. Şüphesiz ki o, çok doğru sözlü bir haberciydi.

57- Ve onu yüce bir yere yükseltmiştik.

58- İşte bunlar, Allah'ın kendilerini nimetlendirdiği habercilerdendir. (Bu haberciler) Adem'in soyundan ve Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan ve İbrahim ve İsrail'in (Yakub'un) soyundan doğru yola  iletip seçtiklerimizdendir. Çok şefkatlinin (Rahman'ın) ayetleri onların üzerine okunduğu zaman, boyun eğip ağlayarak kapanırladı.

59- Onların ardından kulluk görevini kayba uğratan ve keyfi arzularına uyan kötü bir nesil yerlerine geçti. Onlar ileride azgınlıkları (nın karşılığı) ile karşılaşacaklardır.

60- Dönen ve inanan ve düzgün iş işleyen hariç. İşte onlar cennete girecekler ve hiçbir şekilde hakszılığa uğratılmazlar.

61- Çok şefkâtlinin (Rahman'ın) kullarına, onlar onu duyularla algılayamaz oldukları haldeyken söz verdiği Adn cennetlerine. Şüphesiz ki O'nun sözü, (her zaman) yerine gelmiştir.

62- Orada rastgele söz işitmezler, ancak esenlik (sözü işitirler). Ve onların rızıkları orada sabah ve akşam olarak (her daim hazırdır).

63- İşte, kullarımızdan korunan halde olanı varis kıldığımız cennet budur.

64- Ve biz senin Efendinin buyruğundan başkası ile inmeyiz. Bizim önümüzde olan ve bizim arkamızda olan ve bu ikisinin arasında olan, O'nundur. Ve senin Efendin unutan değildir.

65- Göklerin ve yerin ve ikisinin arasında olanların Efendisidir. Öyleyse O'na kulluk et. Ve O'nun kulluğuna direnerek gayret etmeyi sürdür. Hiç O'na isimdaş (olan birini) biliyor musun?

66- Ve o (gerçeği örten) insan: "Ben öldüğüm zaman mı ileride yaşayan olarak çıkarılacağım?" diyor.

67- Ve o (gerçeği örten) insan o önceden hiçbir şey değilken, şüphesiz ki bizim onu takdir etmiş olduğumuzu hatırlamaz mı?

68- Artık senin Efendine and olsun ki, onları da ve şeytanları da kesinlikle sürüp toplayacağız. Sonra onları cehennemin çevresinde dizüstü çökmüş olarak hazırlandıracağız.

69- Sonra her guruptan onların hangisi çok şefkâtliye (Rahman'a) karşı itaatsizliğin zirvesinde en şiddetlisi ise kesinlikle çekip çıkaracağız.

70- Sonra biz ona yaslanma bakımından daha yakın olacağı kesinlikle en iyi bileniz.

71- Ve (ey gerçeği örtenler) sizin içinizden kimse yoktur ki ona varmayacak olsun. Senin Efendinin üzerine şart kıldığı yerine getirilmiş bir karardır.

72- Sonra korunanları (cehenneme atılmaktan) kurtarır ve haksızlık yapanları da oraya bırakırız.

73- Ve ayetlerimiz onlara apaçık olarak peşi sıra okunduğu zaman, o (gerçeği) örtenler inananlara: "İki kısımdan konum olarak hangisi daha hayırlı ve yönetim gücü bakımından daha (güçlü ve) güzeldir?" derler.

74- Ve onlardan önce nesilden nicesini yok ettik. Onlar kullanım eşyası bakımından ve gösteriş bakımından (onlardan) daha güzeldi.

75- De ki: "Kim sapkınlıkta ise, artık çok şefkâtli (Rahman) ona (bu durumunu) süre olarak uzatsın. Nihayet söz verildikleri  ya azabı ya da saati gördükleri zaman, kimdir o yer bakımından daha kötü ve asker bakımından daha zayıf olan artık bileceklerdir.

76- Ve Allah doğru yolu bulanın yolca doğruluğunu artırır.  Ve kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşümce daha hayırlı ve geri dönüşçe daha hayırlıdır.

77- Ayetlerimizi örten ve: "Bana kesinlikle mal ve çocuk verilecektir" diyeni gördün mü?

78- Duyularla algılanamayanana (güneş gibi) mı doğduruldu yoksa çok şefkâtlinin (Rahman'ın) yanından bir antlaşmaya mı tutundu?

79- Söylemekte olduğunu yazacak ve ona azaptan süre olarak uzatacağız.

80- Onun söylemekte olduğuna biz varis olacağız ve bize tek başına olarak gelecektir.

81- Ve onlar için güç kaynağı olarak Allah'ın aşağısından tanrılara tutundular.

82- Hayır, (o tanrılar) onların kulluklarını (ret ederek) örtecekler ve onlara karşıt olacaklar.

83- Görmedin mi şüphesiz ki biz şeytanları o (gerçeği) örtücülerin üzerine gönderdik de onları kışkırttıkça kışkırtıyor.

84- Artık onlar için acele etme. Biz ancak ve ancak onlar için (geri) saydıkça sayıyoruz.

85- O günde korunanları çok şefkâtliye (Rahman'a) seçkin konuk olarak sürüp toplayacağız.

86- Ve suçluları da su arayıcısı olarak cehenneme süreceğiz.

87- Çok şefkâtlinin (Rahman'ın) yanından bir antlaşmaya tutunanlar dışında eşlikçiliğe sahip olamazlar.*

*Bu ayet şefaat konusunda saptırılan ayetlerden bir tanesidir. Bu ayetin doğru anlaşılması aynı surenin 78. ayetini ve bağlamı dikkate almakla mümkün olabilir. Ayetin mesajı, kimsenin Allah'ın yanında böyle antlaşmaya sahip olmadığının dolayısı ile kimseye böyle bir hak verilmeyeceği doğrultusundadır.

88- Ve: "Çok şefkâtli (Rahman) çocuğa tutundu" dediler.

89- And olsun ki çok çirkin şey ile geldiniz.

90- Ondan dolayı neredeyse gökler yarılıp ayrılacak ve yer bölünecek ve dağlar da büyük bir gürültü ile yere kapaklanacak.

91- Çok şefkâtliyi (Rahman'ı) çocuk sahibi olarak çağırdılar diye.

92- Çok şefkâtlinin (Rahman'ın) çocuğa tutunmanın peşine düşmesi asla olamaz.

93- Göklerde ve yerde olan kimse yoktur ki, çok şefkatliye ancak (Rahman'a) kul olarak gelici olmasın. 

94- And olsun ki onları sayılandırmış ve onları saydıkça saymıştır.

95- Ve kalkışın gününde onların hepsi O'na tek başına olarak gelicidir.

96- Şüphesiz ki inanan ve düzgün iş işleyenlere, çok şefkâtli (Rahman) onlar için (kalplerinde) sevgi meydana getirecektir.

97- Onu, ancak ve ancak onunla korunanları müjdelendirmen ve onunla azılı topluluğu uyarman için senin dilinle kolaylaştırdık.

98- Ve onlardan önce nesilden nicesini yok ettik. Onlardan birinden bir şey hissedebiliyor veya onlara ait en küçük bir ses dahi işitebiliyor musun?

11 Nisan 2017 Salı

Meryem s. 28. Ayeti: Meryem Harun (a.s) ın Kız Kardeşi midir?

Meryem s. 16. ve 34. ayetleri arasında Meryem oğlu İsa nın kıssası anlatılırken, 28. ayette Meryem'e kavmi tarafından "Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi" söylenen söz içinde geçen Harun'un kim olduğu konusunda bazı sorular sorulmakta, ismi geçen bu kişinin Musa (a.s) ın kardeşi Harun veya başka bir Harun'mu olup olmadığı yönünde cevaplar aranmaktadır. 

Buradaki müşkilat, eğer bahsedilen kişi Harun (a.s) ise, Meryem ile aralarında yüzlerce senelik bir zaman aralığı olmasına karşın, neden Meryem'e Ey Harun'un kız kardeşi  şeklinde bir hitapta bulunulduğu, eğer ismi geçen kişi  Harun (a.s) değil ise bu Harun'un kim olduğu noktasındadır.

Bu konu, ayet içinde geçen Uhte (Kız kardeş) kelimesinin ne anlama geldiğinin anlaşıldığında kolayca anlaşılacaktır. Çünkü bu kelime ayetin anlaşılmasında anahtar bir rol üstlenmektedir.

Ehavu; Kişinin aynı anne babadan, veya sadece birinden doğması yönüyle, ya da aynı kadından süt emmek ile oluşan durum anlamındadır. Kabile, Din, Sanat, muamele, alışveriş, sevgi veya bunların dışındaki ilişkilerde başkası ile ortaklık kuran herkes ile ilgili kullanılan bir kelimedir.

Bu kelime Kur'an içinde hakiki anlamı olan aynı anne babadan doğmak, inanç veya kavim itibarı ile aynı durumda olmak şeklindeki mecaz anlamında kullanılmaktadır. Kelime mecazi olarak, kişilerin durumlarının aynileştirilmesi anlamında kullanılmaktadır.

[007.111] Onu (Musa) ve kardeşini (Harun): eğle, ve şehirlere toplayıcılar yolla
[012.069]  Yusuf'un yanına girdiklerinde, kardeşini bağrına bastı ve: «Ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına artık üzülme» dedi.
[019.053] Ona rahmetimizden kardeşi Harun'u da bir nebi olarak armağan ettik.
[020.040]  Hani, kız kardeşin gidip «Ona bakacak birini size bulayım mı?» diyordu. Böylece seni, gözü gönlü mutluluk dolsun ve üzülmesin diye annene geri verdik. Ve sen, birini öldürdün de seni endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik. Bunun için yıllarca Medyen halkı arasında kaldın. Sonra takdire göre (bu makama) geldin ey Musa!

Yukarıda verdiğimiz ayet mealleri, bu kelimenin hakiki anlamındaki kullanılışına örnektir.

046.021]  Âd'ın kardeşini hatırla; onun önünden ve ardından nice uyarıcı-korkutucular gelip geçmişti; hani o, Ahkaf'taki kavmini: «Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım» diye uyarıp-korkutmuştu.
[007.073] Semud kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber olarak gönderdik. Salih onlara dedi ki, 'Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilâhımız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi. Şu Allah'ın dişi devesi size bir delildir. Bırakın onu, Allah'ın çayırında otlasın, sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa acı bir azaba çarptırılırsınız.
[007.085] Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı. Dedi ki: Ey kavmim; Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka hiç bir ilahınız yoktur. Rabbınızdan size apaçık bir burhan gelmiştir. O halde ölçüyü ve tartıyı doğru tutun. İnsanların eşyasını eksik vermeyin. Ve o, ıslah olduktan sonra yeryüzünde fesad çıkarmayın. Bunlar, sizin için hayırlıdır, eğer mü'minlerden iseniz.
[026.106]  Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
[049.010]  Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah'tan sakının ki size acısın.
[017.027]  Saçıp savuranlar, şüphesiz şeytanlarla kardeş olmuş olurlar; şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.
[050.013] Âd, Firavun, Lût'un kardeşleri de (yalanladılar).
[015.047] Biz onların gönüllerinde olan kini çıkardık, artık onlar sedirler üzerinde karşılıklı oturan kardeşlerdir.
[002.220] Sana yetimleri sorarlar, de ki: «Onların işlerini düzeltmek hayırlıdır». Eğer onlarla bir arada yaşarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah düzeltenden bozanı ayırdetmesini bilir. Allah dileseydi sizi zora sokardı. Allah şüphesiz güçlüdür, Hakim'dir.
[007.202]  (Şeytan'ın) Kardeşleri ise, onları sapıklığa sürüklerler, sonra peşlerini bırakmazlar.

Yukarıdaki ayet mealleri, bu kelimenin mecaz anlamda bazı durumlarda aynı durumda olmak anlamındaki kullanımlarıdır.

Aşağıda vereceğimiz 2 ayet meali ise, bu konunun daha net olarak anlaşılması noktasında yardımcı olacaktır. 

[007.038]  Girin bakalım cinlerden ve insanlardan sizden önce geçen milletlerin arasında ateşe! der. Her millet girdikçe, kendilerine uyup sapıklığa düştüğü hemşiresine (dindaşına) (UHTEHA) lanet eder. Sonunda hepsi orada birbirlerine ulanırlar. Sonrakileri, öndekileri göstererek: «Ey Rabbimiz, işte şunlar bizi yoldan çıkardılar; onun için onlara ateşten iki katlı azap ver!» derler. Allah: «Her birinize iki katlı, fakat bilmiyorsunuz.» der.

[043.048]  Biz onlara biri ötekinden (UHTEHA) daha büyük olmayan hiç bir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, biz onları azabla yakalayıverdik.

Araf s. 38. ayetinde geçen kelime, cehenneme girmeyi hak eden ameller işlemek noktasında aynı durumda olmanın getirdiği bir ortak durumdan yani kardeşlikten bahsetmektedir.

Zuhruf s. 48. ayetinde geçen kelime ise, Firavun kavmine gönderilen ve Araf s. 133. ayetinde anlatılan ayetlerin, Firavun kavminin imana gelmesi için gönderildiğini, yani Firavun kavmine verilen bütün ayetlerin ortak bir yönü olduğunu bildirerek, bu ortaklık kız kardeş kelimesi ile ifade edilmektedir.

Her iki ayete dikkat edilecek olursa, UHTEHA kelimesi kişilerin aynı durumda oldukları anlamında kullanılmakta, kelimenin bu kullanımı Meryem s. 28. ayetinde kullanımı anlamada yol gösterici bir konumdadır.

Araf s. 38, Zuhruf s. 48. ayetlerinden geçen Uhteha kelimelerinin anlamlarını dikkate alarak, Meryem s. 28. ayetini okuduğumuzda, Harun'un Meryem'in aynı anne ve babadan doğma kardeşi olduğu değil, Meryem'in ailesinin peygamber ahlakına sahip bir aile olduğu vurgulanmakta, ve bu vurgu İsrailoğullarına mensup bir elçi olan Harun (a.s) ın ismi verilerek yapılmaktadır. Burada Harun (a.s) üzerinden haya ve iffet örneği verilmekte, Meryem'de böyle bir ailenin ferdi olmasına rağmen, onun hayasızlık yaptığı iddiası dile getirilmektedir.

Burada yapılan asıl hata, kucağında bir çocuk ile gelen haya ve iffet örneği olan bir ailenin ferdi olan Meryem'e bu çocuğun kaynağı sorulmadan, ona hayasızlık ve iffetsizlik iftirası atılmış olmasıdır. Halbuki Meryem'in kavminin bu noktada yapması gereken şey, Nur suresinde Aişe validemize atılan iftira ile ilgili ayette buyurulduğu gibi , hüsnü zan ile yani iyi niyet ile davranmak O ASLA BÖYLE BİR ŞEY YAPMAZ demek gerektiğidir.

Sonuç olarak; Kur'an içinde kullanılan bazı kelimeler, Hakiki anlam- Mecaz Anlam olarak bildiğimiz yapıya sahiptirler. Bir kelimenin hangi anlama sahip olduğu, o kelimenin kullanıldığı, cümle, ayet, sure ve Kur'an bütünlüğü dikkate alındığında daha doğru anlaşılabilir. 

Bir kelimenin mecaz anlamda kullanılışına örnek olarak verebileceğimiz bir ayet olan Meryem s. 28. ayetinde geçen Uhte (Kız kardeş) kelimesi hakiki anlamda değil, mecaz anlamda kullanılmaktadır. Araf s. 38. ve Zuhruf s. 48. ayetlerinde geçen aynı kelimenin anlamı dikkate alınarak, Meryem s. 28. ayeti anlaşılmaya çalışıldığında, Meryem ile Harun (a.s) ın aralarında yüzlerce yıl olmasına karşın neden kız kardeşi olarak hitap edildiği anlaşılacaktır. 

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

12 Mart 2015 Perşembe

Tahrim s. 10-12. Ayetleri: 4 Kadın Örneği ve Meryem'e Ruh Üflenmesi

Kur'an meseller ile yaptığı anlatımlarda, görsel bir metodu kullanarak muhataplarının zihninde bilindik şeylerle benzetme yaparak, verilmek istenilen mesajın anlaşılmasında kolaylık sağlamaktadır. Bu yazımızda TAHRİM Suresi son ayetlerinde verilen "dört kadın" örneğinin hayat içindeki yansımalarını okumaya çalışacağız.

[066.010] Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin (nikâhları) altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin! denildi.

[066.011] Allah, inananlara da Firavun'un karısını misal gösterdi. O: Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar! demişti.

[066.012] İffetini korumuş olan, İmran kızı Meryem'i de (Allah örnek gösterdi). Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O gönülden itaat edenlerdendi.

Nuh(a.s) ve Lut(a.s), Allah(c.c)'nin göndermiş olduğu elçilerden iki tanesidir. Bu elçiler, Allah(c.c)'den aldıkları vahyi en yakınlarından başlayarak tebliğ etmek gibi bir mecburiyetleri olduğunu bilerek, en yakınları olan eşleri ve çocuklarına bu tebliğleri mutlaka iletmişlerdir (ŞUARA 214). Bütün elçilerin tebliğ süreçlerinde dikkat etmeleri gereken önemli bir nokta vardır ki o da; kimsenin üzerinde inanması için bir baskı kuramayacaklarıdır. Muhammed(a.s)'a müteaddit kereler "kimse üzerine vekil gönderilmediği, zorlayıcı olmadığı" vb. ikazlarla bu durum ona ve bizlere hatırlatılmıştır.

En yakınlarının elçi olmalarına rağmen iman etmeyenler ile ilgili ayetlerden birkaç ibretli mesaj çıkarmak mümkündür.

En yakınlarının elçi olmuş olması, onların yakınlarının iman etmeleri konusunda onlara herhangi bir üstünlük sağlamıyor. En yakınının elçi olmuş olması, o kişilere elçiler tarafından hiçbir surette yardım edilmesi gibi bir durum içine sokmuyor. Hesap günü için gerekli olan kriterlerde, birilerinin yakını olmak gibi bir durum söz konusu değildir. Hesap günü herkes dünya hayatında yapmış oldukları ile hesap meydanına gelecek ve yanlarında asla şefaatçi olarak kimseler olmayacaktır.

Bu konuya elçiler açısından baktığımızda, en yakınına sesinin duyuramamış biri olarak görülerek başkaları tarafından "sen önce karına, oğluna anlat" şeklinde itirazların gelmesi, bu konuda onların hata içinde olduklarını göstermez. İman etmek veya etmemek şeklinde ortaya çıkan durum kişinin iradesi sonucu alınmış bir karar olup, bu kararın verilmesinde en yakınlarının herhangi bir dahli olmayabilir. En yakınları elçi olan veya en azılı müşrik olanların, onların imanından veya imansızlığından etkilenmeyerek özgür iradeleri ile imanı veya imansızlığı seçmiş olmaları bunu göstermektedir.

Yukardaki ayetlerde anlatılan durumlar sadece o elçilerin hayatları ile sınırlı değildir. Bugün yaşadığımız hayat içinde, en yakınlarımız ile inanç yönünden farklı düşünerek bir ayrışım içinde olabiliriz. Kadın kocası, koca karısı, anne kızı veya oğlu, baba kızı veya oğlu, kız veya erkek evlat anne veya babasıyla inanç yönünden ayrı kulvarlarda olabilir.

İnanan insan tarafından baktığımızda, en yakınlarına gerekli olan bilgileri tebliğ ettiği halde onların iman etmemiş olmaları, inanan insanlara karşı başkaları tarafından bir koz olarak kullanılmamalıdır. Bu kişiler kendi aile bireyleri dışındaki birisine bir konuda gerekli olan tebliği yapmaya kalktığı zaman, muhatap kişinin "sen önce yakınlarına söyle bunları" diyerek bu kişiyi rencide etmeye asla hakkı yoktur.

Bu yapıda olan ailelerde en fazla rahatsızlık duyan kesim iman eden taraf olup, karşısındaki insanların ne kadar yanlış içinde olduğunu ve sonlarının hüsran olacaklarını bildikleri için haklı olarak üzülmektedirler. Maaleseftir ki onları zorlayıcı bir yol kullanmak fayda yerine zarar getirecek ve onların daha da uzaklaşmasına sebep olacaktır.

TAHRİM 10 ayetinde iman etmeyen bir kadın örneğine karşın, 11. ayette iman eden bir kadın örneği verilmektedir. Bu kadın, kocası bir hükümdar olmasına rağmen onun verdiğini değil, Allah(c.c)'nin verdiğini tercih ederek dünya hayatını ahirete değişmemenin nasıl olabileceğinin canlı bir örneğini sergilemektedir.

TAHRİM 10-11 ayetlerinin bize dönük mesajını okumaya çalıştığımızda; hayatımızın bir kesitinde inanç yönünden en yakınlarımız ile bir ayrışım içine girmemizin mümkün olacağı ve bu durum içinde bizlerin nasıl bir davranış sergilememiz hususunda yaşanmış örnekler misal verilerek davranış biçimi önerilmektedir. Sabırlı davranışlar sergileyerek onları zorlamadan, bıktırmadan izlenecek bir yol onlar için faydalı olabilir ve istenilen yola girmeleri gerçekleşebilir. Ancak inatçı bir tutum sergileyenler için maalesef yapacak bir şeyimiz de olmayabiliyor. Bu durumda olan insanlara karşı olması gereken davranış yollarımız, Muhammed(a.s)'a indirilen ayetlerde bolca mevcuttur.

TAHRİM 12 ayetinde; dördüncü olarak Meryem örnek verilmektedir. Onun ırzını korumuş olduğuna dair vurgu yapılması; İsa(a.s)'ı babasız olarak dünyaya getirmiş olması neticesinde kavmi tarafından iffetsizlik ile suçlanmasına karşın, onun Rabbi tarafından temize çıkarılması ve aklanmasıdır.

Ona ruh üflenerek Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etmesinin ne anlama gelebileceği konusunu biraz açmak istiyoruz. Bu konuda benzer bir ayeti ENBİYA Suresi'nde görmekteyiz.

[021.091] Mahrem yerini koruyana da ruhumuzdan üflemiş; onu da, oğlunu da alemler için bir ayet kılmıştık.

Meryem'e üflenen ruhu anlamanın yolunun, Adem'e üflenen ruhu anlamaktan geçtiğini düşünmekteyiz.

[015.028-9] Rabbin meleklere: «Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın» demişti.

[038.071-2] Rabbin meleklere şöyle demişti: «Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın.»

Ruh üflenmesi sadece Adem'e has bir olay olmayıp, onun prototip bir insan olmuş olması ile onunla ilgili ayetlerde geçmektedir. Ruh üflenmesi olayının bütün insanlara has bir durum olmasını SECDE Suresi ayetlerinde görmekteyiz.

[032.007-009] Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, gönüller verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.

SECDE Suresi ayetlerinde bütün insanların yaratılış süreci anlatılarak, ayet içinde geçen duyu organları olan kulak (SEMİ), göz (BASAR) ve gönül (FUAD); onlara ruh üflenmesi yani hayatiyet kazandırılması ile birlikte zikredilmektedir.

Semi, basar ve fuad olarak zikredilen duyu organları, insan ile hayvanı birbirinden ayıran unsurlardır. Çünkü hayvanlar ve insanlara ruh üflenerek hayatiyet verilmiştir; burası insan ile hayvan arasındaki ortak bağdır. İnsanı hayvandan ayıran nokta ise; "semi, basar ve fuad" olarak zikredilen duyu organları olup, bunlarla vahyi algılayarak yaratılışlarına uygun davranmak gibi bir zorunluluk içinde olmalarıdır.

[016.078] Ve Allah sizi analarınızın karınlarından öyle bir halde çıkardı ki hiç bir şey bilmiyordunuz, öyle iken size, işitme, gözler, gönüller verdi ki şükredesiniz

[023.078] Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri, o Gönülleri inşa eden o siz, pek az şükrediyorsunuz

[067.023] De ki: «Sizi yaratan, size kulaklar gözler ve gönüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz!»

Allah(c.c); ruh üfleyerek ve onları semi, basar ve fuad sahipleri kılarak bir takım yükümlülükler vermiş ve bunları tarih boyunca elçileri ile bildirmiştir. Elçilerin getirdiklerini kabul etmeyenler için kör, sağır, dilsiz, hayvan gibi ifadeler kullanılarak, duyu organlarını gereği gibi kullanmadıkları ifade edilir.

[002.018] Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bu yüzden doğru yola dönmezler.

[006.039] Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklarda kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptırır ve kimi dilerse onu doğru yola koyar.

[007.179] And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalbleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir.

Verdiğimiz ayet mealleri ışığında konuya geri dönecek olursak; Meryem'e ruh üflenerek semi, basar ve fuad verilmesi onları gereği gibi kullanmış olduğunu göstermektedir. Kendisine verilen duyu organlarını kullanarak Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik eden Meryem örneği, kendisi gibi kadın olanlara olduğu gibi bütün insanlar için de bir örnektir.

TAHRİM 10-12 ayetlerinde gördüğümüz insan tiplerini Nuh, Lut, Firavun'un Eşi ve Meryem olarak bir gruba, Nuh ve Lut'un eşlerini ve Firavun'u ayrı bir gruba koyarak, bunlardaki ortak payda olan semi, basar ve fuadın çalışmasına ve çalışmamasına örnek insanlar olarak görebiliriz. Ayetlerde geçen bütün insanlara ruh üflenmiş, onlara duyu organları verilmiş fakat bir kısmı bunu kullanmış, bir kısmı kullanmayarak körleşmiştir.

Sonuç olarak; geçmişte yaşamış olan insanların yaşadıkları hayattan kesitler sunularak onların başlarından geçenlerin anlatılması, onlardan sonra yaşayan bizler için örnek teşkil etme amacına binaendir. Kendimizi bir an için ayetlerde geçen isimlerin yerine koyarak okuduğumuz zaman; Nuh(a.s) ve Lut(a.s) açısından olaya baktığımızda farklı, onların eşleri açısından olaya baktığımızda farklı, Firavun'un eşi tarafından baktığımızda farklı, Firavun tarafından baktığımızda farklı mesajlar içeriyor olması; her durumda olan insan için mesajların olduğunu gösterir. Kendisine ruh üflenerek semi, basar ve fuad verilen yedi kişinin örnek verildiği ayetlerde, alıcı antenlerini doğru çalıştıran ile çalıştırmayanların görecekleri akıbet haber verilerek sakınılması ve alıcı antenlerin doğru çalıştırılarak Nuh, Lut, Firavun'un eşi ve Meryem ile aynı akıbete kavuşulması öğütlenmektedir.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

5 Temmuz 2011 Salı

Meryem Oğlu İsa a.s Kıssası 2 ( Ölümü)

Bundan önceki yazımızda meryem oğlu isa as ın doğumu ve  doğum sonrası meryemin kavminin onu iffetsizlik ile suçlaması ve bunun karşısında meryem oğlu isanın onlarla olan konuşmasını görmüştük. Yazımızın bu bölümünde isa as ın kavmi ile olan tevhid mücadelesini ve uğurda başına gelenler, sonrasında bu olayların islam düşüncesindeki etkileri üzerindekü düşüncelerimizi paylaşacağız. Öncelikle isa as ın kavmine yaptığı tebliğlerden örnekleri kur'an  ayetlerinden öğrenelim. 

-----61.6 Meryem oğlu İsa: «Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat'ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim» demişti. Ama o elçi, kendilerine belgelerle geldiği zaman: «Bu, apaçık bir sihirdir» demişlerdi.  
-----3.49 O, İsrailoğullarına bir elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek:) Size Rabbinizden bir mucize getirdim: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ın izni ile o kuş oluverir. Yine Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yeyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır.  
-----3.50 Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin.
  ----3.51 Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.    

-----43.63 İsa, belgeleri getirdiği zaman demişti ki: «Size hikmetle ve ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını açıklamak üzere geldim. Allah'a karşı gelmekten sakının, bana itaat edin.»   

İsa as ın bu mücadelesinde, kavminin ona karşı çıktığını ve çoğunluğun inkarı karşısında bir gurup müslümanın ona iman ettiğini görmekteyiz.    

-----3.52 İsa onların inkarlarını hissedince: «Allah uğrunda yardımcılarım kimlerdir?» dedi. Havariler şöyle dediler: «Biz Allah'ın yardımcılarıyız, Allah'a inandık, O'na teslim olduğumuza şahid ol».  
-----3.53 «Rabbimiz! İndirdiğine inandık, Peygambere uyduk; bizi sahid olanlarla beraber yaz».  
-----5.111 Havarilere, «Bana ve peygamberime inanın» diye bildirmiştim, «İnandık, bizim müslimler olduğumuza şahid ol» demişlerdi 
-----61.14 Ey inananlar! Allah'ın dininin yardımcıları olun. Nitekim, Meryem oğlu İsa, Havarilere: «Allah'a giden yolda yardımcılarım kimlerdir?» deyince, Havariler: «Allah'ın dininin yardımcıları biziz» demişlerdi. İsrailoğullarının bir takımı böylece inanmış, bir takımı da inkar etmişti; ama Biz, inananları düşmanlarına karşı destekledik de üstün geldiler.  

İsa as a iman eden bu havariler maide s. bizlere bildirildiği üzere ondan bir istekte bulunurlar, bu konu ile ilgili ayet mealleri şunlardır.  

-----5.111 Havarilere, «Bana ve peygamberime inanın» diye bildirmiştim, «İnandık, bizim müslimler olduğumuza şahid ol» demişlerdi.   
-----5.112 Havariler, «Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?» demişlerdi de, «İnanıyorsanız Allah'tan sakının» demişti.  
-----5.113 «Ondan yemeyi, kalblerimizin kanmasını ve senin bize doğru söylediğini bilmeyi, ona şahid olmayı istiyoruz» dediler.  
-----5.114 Meryem oğlu İsa, «Allahım! Rabbimiz! Bize ve bizden sonra geleceklere bayram ve Sen'den bir delil olarak gökten bir sofra indir, bizi rızıklandır, Sen rızık verenlerin en hayırlısısın» dedi 
 -----5.115 Allah, «Ben onu size indireceğim; bundan sonra içinizden kim inkar ederse, dünyalarda kimseye azabetmiyeceğim şekilde ona azabedeceğim» dedi. 

Havarilerin istemiş olduğu bu "gökten sofra indirilmesi isteği" konusunda kur'anı determinist öğreti eşliğinde anlamaya çalışan bazı kişiler böyle bir sofranın inmediği yolunda görüşler serdetmişlerdir. 115. ayete bakacak olursak bu ayet bu isteğin verilmesi karşılığında inkar edilmesi durumunda bu istek sahiplerinin helak edileceğini haber vermektedir. İsa as ın kıssası kendisine iman etmeyen kavminin onu öldürmek için ona kurulan tuzağın ve bu tuzağın Allah cc tarafından bozulması ve devamında isa as ın akıbeti konusunu ayetlerin bize verdiği bilgi eşliğinde anlamaya çalışacağız. Ancak rivayetleri kur'ana göre anlamak yerine , kur'anı rivayetlere göre anlayan zihniyet isa as ın akıbeti hakkında kur'andan onay alması mümkün olmaya düşüncelere sapmışlardır.   

-----3.54 Fakat (inkarcılar) hile yaptılar. Allah da onları cezalandırdı. Allah, hile yapanların cezasını en iyi verendir.
 -----3.55Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.   
-----4.157 Ve «Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük» demeleri yüzünden (onları lânetledik). Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler
-----4.158 Bilâkis Allah onu (İsa'yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.
  ------ 4.159 Kitap ehlinden, ölmeden önce, İsa'ya inanmayacak yoktur. O, gerektiği gibi inanmadıklarından, kıyamet günü onların aleyhine şahit olur.

 zuhruf suresi. 57. ile 65. ayetleri meali.

-----57- Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.
-----58- Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir.
-----59- O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları'na bir örnek kıldık.
-----60- Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı.
-----61- Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur.
-----62- Şeytan sakın sizi (Allah'ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.
-----63- İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin."
-----64- "Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur."
-----65- Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara 


 Yukarda vermiş olduğumuz ayet meallerini, gelen rivayetleri öncelliyerek anlama yolunda geleneksel  düşünce sahipleri bu ayetlerden , isa as ın ölmeyip göğe cesedinin göğe çekildiğini ve kıyamete yakın bir zamanda dünyaya dönerek , haçı kıracağını.cizyeyi kaldıracağını,domuzu öldüreceği gibi sembolik yorumlarla onun islam itikadı üzere olcağı  iddiasını dile getirip bunun bir akide meselesi olduğu ve bunun böyle olduğuna inanmayanların kafir olduğu gibi düşünceleri oraya atmışlardır.   

Öncelikle şunu söyleyelimki kur'an harici bir haber ve bilgiden itikad meselesi çıkmaz. "Çıkar" iddiasında olanların dayanak noktası  hadisleride vahiy gibi kabul ederek kur'ana eş değer tutup "kesin bilgi" olan kur'anı "zanni bilgi" olan hadisler ile karıştırarak ve bu karıştırmayı kur'an ayetlerini eğip bükerek (özellikle necm s. 3.4 ) yapan "ehli hadis" düşüncesi bu iddialarıyla Allaha ve resulune ifitra atmaktadırlar. Bugün "ehli hadis" düşüncesinin çıkış noktasını oluşturan kur'anı zahiri bir biçimde okuma sonucu varılan yanlış düşüncelerden biri olan " allah semadadır" düşüncesidir, bu düşünceyi  kabul etmeyen karşıt düşünceler isa asın  bedeninin göğe yükseldiği iddiasını kabul ederek  Allaha mekan biçen düşünceyi tasdik etmektedirler. Ali imran s 55. ayeti bize gerçekten isa as ın bedenen göğe çıktığı bilgisini veriyormu?  bunu kur'an bütünlüğünde anlamak gerekmektedir. Çünkü kur'ana rağmen çıkarılan yanlış düşüncelerin ana kaynağı kur'anı parçacı mantıkla anlamaktır.
 İİİBHHHH003.054] [DI] Fakat (inkarcılar) hile yaptılar. Allah da onları cezalandırdı. Allah, hile yapanların cezasını en iyi verendir.
 

 
 Ayette geçen "seni kendime yükselteceğim" cümlesini zahiri olarakmı yoksa mecazi olarakmı anlamak gerekmektedir. Zahiri olarak anladığımız takdirde Allah cc nin semada bir mekanı var ve orata isa as ı kaldırmıştır. Bu düşünce "ehli hadis" söylemine ters bir söylem değildir zaten onlar için Allah cc semada bi mekana sahiptir. Ancak "ehli hadisin" bu söylemini küfür olarak addeden karşıt ehli sünnet düşüncesi isa as konusunda bu "ehli hadis" düşüncesine katılarak Allah cc ye mekana yerleştirmekte onlara ortak olmuşlardır. Kur'anda " ref " kelimesi Allah ile ilişikli olan ayetlerde hiç bir zaman hakiki anlamda kullanılmamıştır  , bununla ilgili bir kaç örnek verebiliriz.  


7.175-6Onlara, kendisine âyetlerimiz hakkında ilim nasib ettiğimiz kimsenin de kıssasını anlat: Evet, o adam bu ilme rağmen o âyetlerin çerçevesinden sıyrıldı, şeytan da onu peşine taktı, derken azgınlardan biri olup çıktı. Eğer dileseydik, onu o âyetler sayesinde yüksek bir mevkiye çıkarırdık(LEREFE'NAHU), lâkin o yere saplandı ve hevasının esiri oldu. Onun hali tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi haline bıraksan da yine dilini salar solur! İşte bu, tıpkı âyetlerimizi yalan sayan kimselerin misalidir. Sen olayı onlara anlat, olur ki düşünüp kendilerine çeki düzen verirler.  

-----6.83 Bu, İbrahim'e, milletine karşı verdiğimiz hüccetimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz(NERFEU). Doğrusu Rabbin Hakim'dir, Bilen'dir.  
-----12.76 Yusuf kardeşinin yükünden önce onlarınkini aramaya başladı; sonra kardeşinin yükünden su kabını çıkardı. İşte biz Yusuf'a böyle bir plan kullanmasını vahyettik. Çünkü hükümdarın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı, meğer ki Allah dileye. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz(NERFEU). Her ilim sahibinden üstün bir bilen bulunur.  
-----2.253  İşte bu peygamberlerden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan Allah'ın kendilerine hitabettiği, derecelerle yükselttikleri(VE REFEA) vardır. Meryem oğlu İsa'ya belgeler verdik, onu Ruhul Kudüs'le destekledik. Allah dileseydi, belgeler kendilerine geldikten sonra, peygamberlerin ardından birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler, kimi inandı, kimi inkar etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi, lakin Allah istediğini yapar.   

özellikle  Bakara s. 253. ayeti "ref" kavramının Allah ile olan ilgisini anlamak için bize bir ışık tutmaktadır. Buradaki "ref" etme maddi olarak değil derecelerin yükseltilmesi anlamındadır. yusuf . 100 . ayetinde yusuf as ın anne ve babasını "tahtın üstüne refetmesi" ni yusuf as ın onlara verdiği değerin bir göstergesi olarak algılarsak Allah cc ninde isa as verdiği değerin bir göstergesi olarak algılanabilir. Tabiki bu değer yusuf as ın anne ve babasını tahta  refetmesi gibi anlaşıldığı zaman mücessime düşüncesinede kapı açılmış olmaktadır. İsa asın cesed olarak ref edilmesi anlayışıda aynı şekilde mücessime düşüncesine kapı aralamaktır.   

Bir başka yanlış düşüncede isa as ın canlı olarak göğe çekilme iddiasıdır. Bu iddiaya ise yine ali imran s. 55. ayetindeki " inni müteveffiyke" "seni vefat ettireceğim" cümlesinin hakiki anlamda ölüm anlamına gelmediği iddiasıdır . buna delil olarak zümer s. 42 "Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda düşünen kimseler için dersler vardır "  ayetindeki " yeteveffa" ve "mevtiha" kelimesinin bir arada kullanılmasına dikkat çekerek buradaki " yeteveffa" klimesinin hakiki anlamda değil mecazi anlam olduğunu iler sürmektedirler. ancak bu kelimenin kur'anın diğer ayetlerinde geçen türevlerine baktığımızda durm öyle görünmemektedir. Tevbe s. 50. ayetinde aynı ibareyle geçen "yeteveffa" kelimesinin anlamı acaba burdada mecazmı kullanılmış?. Araf s. 37. ayetinde geçen "yeteveffakum" buradada mecazmı kullanılmış?.Nahl s. 70. ayeinde "yeteveffakum" acaba mecazmı  kullanılmış ? bu örnekleri çoğaltabiliriz, ancak kur'anı rivayetlerin doğrultusunda anlamaya ayarlanmış kafaların bunları anlaması biraz zor olacaktır. Bu konu ile iligli maide s. 117. ayetini hatırlayalım.    

"5.117Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin." 
Yine aynı şekilde kur'anı rivayetler ışığında anlamaya ayarlı düşüncelerin iddialarından biride isa as ın kıyamete yakın yeryüzüne ineceği iddiasıdır. Bu iddialarınada zuhruf s. 61. ayet ve nisa s. 159. ayetlerine dayandırmaktadırlar. Zuhruf s. dayanarak ileri sürülen iddia bir cinayet sayılabilecek şekilde parantez içi tahrif yapılarak  gerçekleştilmiştir.

 43.61 Şüphesiz ki o (İsa), kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur." Bu ayete (onun yeryüzüne inişi) şeklinde bir parantez konularak ayetle iligli olmayan önkabul neticesinde oluşan düşünceler kur'ana onaylatılmaya çalışılmıştır. Yine aynı şekilde bu sefer "tefsirlerde sorun olan" zamirlerin mercii" konusu nisa 159. ayetindede karşımıza çıkarak isa as ın inişine ve diriliğine delil olarak sunulmaktadır.   "4.159 Kitap ehlinden, ölmeden önce, İsa'ya inanmayacak yoktur. O, gerektiği gibi inanmadıklarından, kıyamet günü onların aleyhine şahit olur."      Bu ayettede "ölümünden önce" cümlesini isa as a raci ederek isa as ın ölmediği çıkarımı yapılmaktadır. Halbuki kur'an bütünlüğü açısından daha uyugn olan " kitap ehlinden ölümünden önce" ifadesi daha uygun düşmektedir. Çünkü kendilerinin isa as a iman ettiğini iddia eden ehli kitabın bu imanlarının geçerli olmadığı maide suresi 116. ayetinde karşımıza çıkmaktadır. İsa as ın onların alyhinde ne şekilde bir şahidlikte bulunacağını ayet bize açıklamaktadır.   
 
 
-----5.116 Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, «Beni ve anamı, Allah'tan başka iki tanrı bilin» diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, «Hâşâ! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin.  

Yine aynı şekilde meryem suresi 33. deki  " «Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır.»"  ayetinden "diri olarak gönderileceğim gün şeklinde bir okuma yapılmaktadır. Bu şekilde okuma yapanlar aynı surenin 15. ayetinde yahya as için kullanılan  "Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağı gün ona selam olsun!" ayetinden neden onunda yeryüzüne gönderileceği şeklinde bir okuma yapmamaktadırlar ? halbuki ibarelerde bir farklılık yoktur.
 

 

KURANDA BİZLERE ANLATILAN İSA AS KISSASINDA GÖREMEDİĞİMİZ, ANCAK KUR'ANI RİVAYETLER IŞIĞINDA ANLAMAYA AYARLI KAFALAR TARAFINDAN OLUŞTURULAN  HIRİSTİYAN MİTOLOJİSİ KAYNAKLI RİVAYETLERİN İSLAM KÜLTÜRÜNE SOKULMASI SONUCUNDA , İSA AS ÖLMEYİP GÖĞE ÇEKİLMİŞ VE KIYAMETE YAKIN BİR ZAMANDA YERYÜZÜNE DÖNECEKTİR. ANCAK BU DÜŞÜNCELER KUR'ANDAN ONAYA ALMAMAKTADIR. KUR'ANDAN ÖĞRENDİĞİMİZ GİBİ İSA AS A KURULAN ÖLÜM TUZAĞINI ALLAH ONLARIN BAŞINA GEÇİRMİŞ VE İSA AS ÖLMEMİŞTİR. ONUN GÖĞE YÜKSELTİLMESİ DÜŞÜNCESİ ALLAHA SEMADA MEKAN BİÇEN BİR DÜŞÜNCENİN ESERİ OLUP ,  "ALLAH SEMADADIR" SÖYLEMİNE KARŞI ÇIKAN FIRKALAR TARAFINDAN BU TEZİN KABUL EDİLMESİ TAM BİR TENAKUZDUR. KUR'ANDAN ÖĞRENDİĞİMİZ KADARIYLA İSA AS BEDENEN ÖLMÜŞ VE YERYÜZÜNDE BİR YERDE HER ÖLEN GİBİ MERYEM 33 . AYETİNDE GÖRÜLDÜĞÜ ÜZERE YENİDEN DİRİLMEK ÜZERE BEKLEMEKTEDİR. GÖKYÜZÜNDE BİR YERDE KIYAMETE YAKIN GELECEĞİNE DAİR KUR'ANDA HİÇ BİR ŞEKİLDE BİZLERE BİLGİ VERİLMEMEKTEDİR. EHLİ SÜNNET DÜŞÜNCESİ ADI ALTINDA " İSA AS NUZULU HAKTIR BUNA İNANMAYAN KAFİRDİR" SÖZLERİ İLE KARŞI DÜŞÜNCEYE KARŞI ÇIKANLAR KUR'ANIN BU BİLGİSİNE AYKIRI DÜŞÜNCELERİNİN SONUCU OLARAK  KENDİ DURUMLARININ NE OLDUĞUNA KENDİLERİ KARAR VERMELERİ GEREKMEKTEDİR.  
       EN DOĞRUSUNU   ALLAH  CC  BİLİR .

Meryem Oğlu İsa a.s Kıssası 1 (Doğumu)

Meryem oğlu isa ın kıssası kur'anda nuzul öncesi  kültürel arkaplanının bilinip o  şekilde okunup ve anaşılması gereken bir konudur. Kur'anda nuzül öncesi arkaplan bilinmeden veya gözönüne alınmadan anlaşılmaya çalışılan  kavramlardan olan "şefaat " ve " cin " kavramlarının nuzül öncesi arkaplanını yine kur'andan öğrenip , kur'anın bu kavramlar hakkında ne dediğini daha önce bu kavramları ele alıp incelemeye çalışmıştık. Bu yazımızda meryem oğlu isa as kıssasını kur'an çerçevesinden çıkmadan ele almaya gayret edeceğiz. 

Öncelikle nuzül öncesi kültürel arkaplan bilgisi olarak kısaca , HIRİSTİYANLARIN İSA (AS) I İLAH OLARAK KABULLLERİNİ RED ETME SADEDİNDE ONUN ALLAHIN BİR KULU VE RESULU OLDUĞUNU HATIRLATMAKTIR. İnen ayetleri bu bağlamda okuyup anlamak gerekirken bazı konularda düşülen yanlışlardan " parmak ayı gösterirken aya değil parmağa bakmak" deyimi misali alakasız çıkarımlar yapılıp bu çıkarımlar üzerinden akide konuları oluşturulmuş ve bunlara inanmayanlar " kafir" olarak ilan edilme cüreti dahi gösterilmiştir. Kıssa ile ilgili ayetler geldiğinde ele alacağımız üzere oluşturulan çakma akide konularından biride "isa as ın göğe yükselmesi ve kıyamete yakın bir zamanda yeryüzüne inerek haçı kırmak, domuzu öldürmek gibi sembolize edilen hıristiyan inancını yok edeceği " düşüncesidir . Meryem oğlu isa as kıssasına öncelikle annesi olan meryem ile başlayalım.  Ali imran suresi 33. ile 37. ayetleri arası meryemin doğumu şu şekilde anlatılmaktadır. 


33- Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti;
34- Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah işitendir, bilendir.
35- Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.
36- Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım."
37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi. 

Ayetlerden anlaşıldığı üzere meryemin muvahhid bir aile içinde dünyaya gelmiş , Allahın resulu zekeriyya as tarafından eğitilmiştir.  İsa as ın doğum haberi yine ali imran suresi 42. ve 49. ayetlerinde şu şekilde bildirilmektedir.    

42- Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti.
43- "Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et."
44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.
45- Hani melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır."
46- "Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir."
47- "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir."
48- "Ona Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek."
49- İsrailoğulları’na elçi kılacak. (O, İsrailoğulları’na şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır."  




Ayetlerde isa as doğmadan önce meryeme onun dünyaya gelmesini müjdelemektedirler. Ve bu müjde karşısında meryem şaşkınlığının dile getirerek  bunun olması için gereken "beşer ile bir münasebet" inin olmadığını söylüor. Meryem suresinde bu doğum anı ve doğum sonrası olaylar daha teferruatlı bir şekilde bizlere anlatılmaktadır. 16. ve 36. ayetler meali şu şekildedir.   

16- Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.
17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.
18- Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."
19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."
20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.
21- "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.
22- Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
23- Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim."
24- Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır."
25- Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin."
26- Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan Allah)' a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım."
27- Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın."
28- "Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi."
29- Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?"
30- (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana kitabı verdi ve beni peygamber kıldı."
31- "Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti."
32- "Anneme itati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı."
33- "Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de."
34- İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri "Hak Söz".
35- Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O Yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: "Ol" der, o da hemen oluverir.
36- Gerçek şu ki, Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur. 


16. ayetteki meryemin " doğu tarafına çekilmesi" tabiri muhtemelen meryeme kefil olan zekeriyya as ve oğlu yahya as ın hayatta olmamaları ve uyarıcıdan yoksun kalan toplumun şirk düşüncelerinin azması ve bu durum karşısında meryemin o toplumdan kendini tecrid etmesidir. Bu şirk toplumundan ayrılma konusunu ashabı kehf  kıssasındada görmekteyiz. Şirk düşüncesinin hakim olduğu toplumdan kendilerini soyutlayan birkaç muvahhid genç mağaraya sığınarak o toplumun kendilerini  şirke sürüklemelerine bir nevi engel olmuşlardır. 


17. ayette "ruh" olarak tabir edilen  varlığın , meryeme "düzgün bir beşer"  kılığında görülmesi vu bunun karşısında meryemin korkusu ve  ona verdiği karşılığı yusuf as  ın kıssası ile beraber düşüncek olursak karşımıza çıkacak  ibretli durum şudur. Yusuf as evlat edinen vezirin  karısı yusuf as ın çekiciliği karşısında nefsine hakim olamayarak ona saldırır ancak bu saldırı karşısında yusuf as bunun bir imthan olduğunun anlayarak kadının isteğini geri çevirir ve imtihanı kazanır ancak kadın bu imtihanı kaybeder. Aynı şekilde meryemin karşısına "düzgün bir beşer" kığında çıkan varlığa karşı meryemin cevabı önemlidir "senden rahmana sığınırım" cevabı onun iffetinin bir göstergesidir. Bu durumu  enbiya ve tahrim suresindeki iki ayet şöyle teyid eder.

21.91 Mahrem yerini koruyan Meryem'e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, alemler için bir ayet  kılmıştık.  
066.12 Mahrem yerini korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Ona ruhumuzdan üflemiştik; Rabbinin sözlerini ve kitablarını tasdik etmişti; o, Bize gönülden itaat edenlerdendi.  

   Devam eden ayetlerde isanın doğumu ve annesinin onu kavmine getirişi  ve kavminin meryeme karşı olan tepkisi , bu tepkiye karşı meryemin cevap vermeyerek ali imran s. 46. ayetinde isa as doğmadan önce meryeme verien  "o beşikte ikende konuşacaktır" müjdesi mucibince isa as ın o kavme olan cevabını görmekteyiz. Kıssalardan hisse alma gereği olarak  burada meryeme kavminin zina isnadı karşısında susması bazı konularda insanın haklı dahi olsa susarak cevap vermesi onun cedele girerek kendi haklılığını isbat etme çalışmasından  daha olumlu sonuçlar doğuracağını görebiliriz.


İsa as kıssasında önemli bir husus isa as ın babasız olarak dünyaya gelmesidir. Bu durumu  hem ali imran suresinde hemde meryem suresinde meryemin "bana bir beşer dokunmamışken nasıl çocuğum olabilir" şeklindeki sorusundan ve ali imran s 59 . ayetinde  " ŞÜPHESİZ ALLAH KATINDA İSANIN DURUMU ADEMİN DURUMU GİBİDİR. ONU TOPRAKTAN YARATTI SONRA ONA OL DEDİ ODA OLUVERDİ" mealindeki ayettede görmekteyiz. 

Kafasını determinist öğretiye şartlayarak kuranı anlamaya çalışan bazı kimseler isa as ın babasız dünyaya gelmesinin imkansız olduğunu öne sürme cüretini göstermektedirler. Yine aynı  şekilde kafaları determinist öğretiye şartlanarak isa as ın beşikte iken konuşma meselesini ayetlerin metni üzerinde üzerinde değiştirme yapmak cüretine kadar varan densizlik gösteren "tahriful kuran" düşüncesi sahipleri meryem suresindeki , isanın doğumunu müteakip annesinin kucağında iken meryemin kavminin ona sorduğu soruya isanın cevap vermesini nasıl izah edebilirler ? yoksa isa zaman içinde konuşacak bir çocukmu oluverdi acaba? Maksadımız bu gibi yanlış düşünceleri oratay döküp yanlışlarla uğraşmak olmadığı için  kıssanın isa as ın kavmi ile olan tevhid mücadelesi ve o mücadelede başına gelen olaylar ve islam düşüncesinde bu olayların bıraktığı etki üzerinde durmak istiyoruz. Bunuda inş yazımızın ikinci bölümünde durarak inceleyeceğiz. 

                                     EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.