Kıyamet s. mushafta 75. sırada yer alan bir sure olup isminden'de anlaşılcağı üzere konusu kıyamet ve sonrası olacaklar ile ilgilidir. 16 ile 19. ayetler arasındaki cümlelerin yorumu üzerine iki farklı görüş mevcut olup yazımızda bu görüşler üzerinde durulacaktır. Önce surenin tamamının mealini verelim.
1
- Hayır, yemin ederim o kıyamet gününe.
2
- Yine hayır, yemin ederim o sürekli kendini kınayan nefse.
3
- İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor?
4
- Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz
yeter.
5
- Fakat insan günahı devam ettirmek ister.
6
- O kıyamet günü ne zaman? diye sorar.
7
- Ne zaman ki o göz şimşek çakar,
8
- Ay tutulur,
9
- Güneş ve ay toplanır,
10
- İşte o gün insan, "kaçacak yer neresi?" der.
11
- Hayır, hayır, yok bir siper.
12
- O gün varılıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur.
13
- O gün insana, yapıp öne sürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir.
14
- Doğrusu insan kendi nefsini görür,
15
- Bir takım özürler ortaya atsa da.
16
- Onu hemen okumak için dilini depretme.
17
- Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir.
18
- O halde biz onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et.
19
- Sonra onu açıklamak da bize aittir.
20
- Hayır, siz peşin olanı (dünyayı) seviyorsunuz da
21
- Ahireti bırakıyorsunuz.
22
- Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parlar.
23
- Rabbine bakar.
24
- Yüzler de var ki o gün asıktır.
25
- Anlar ki kendisine belkıran (bel kemiklerini kıran belalı bir iş) yapılır.
26
- Hayır hayır, ne zaman ki can köprücük kemiklerine dayanır,
27
- "Tedavi edebilecek kimdir?" denilir.
28
- Can çekişen bunun o ayrılık anı olduğunu anlar.
29
- Bacak bacağa dolaşır..
30
- İşte o gün sevk, ancak Rabbinedir.
31
- Fakat o, ne sadaka verdi, ne namaz kıldı.
32
- Fakat yalanladı ve döndü.
33
- Sonra da çalım sata sata ailesine gitti.
34
- Gerektir o bela sana, gerek.
35
- Evet, gerektir o bela sana gerek.
36
- İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?
37
- O, dökülen erlik suyundan bir damla (sperm) değil miydi?
38
- Sonra bir aleka (embriyon) oldu da Rabbi onu biçime koydu, sonra şekil verdi.
39
- Ondan da iki cinsi; erkek ve dişiyi var etti.
40
- Peki, bunu yapanın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi.
Surede geçen -16.19. ayetler ile ilgili görüşler , Muhammed as a vahiy gelirken nasıl davranması gerektiğini beyan eden ayetler şeklinde ağırlıklı olarak bir tefsirlerde yer aldığını görmekteyiz ve bu görüşlerin daha tutarlı olduğunu düşünüyoruz. Taha s. 114. ayeti bu konuyu destekler mahiyette bir ayettir.
[020.114] [E0] Demek ki Allah o hak şehinşah yüksek, çok yüksek, maamafih sana
vahyi tamam edilmeden evvel Kur'anı acele etme ve de ki «rabbım artır beni
ılimce»
Surenin 16-17-18-19. ayetlerine baktığımız ağırlıklı yorumun , Muhammed as a indirilen vahiy ile alakalı olduğu şeklinde olup bizimde katıldığımız bir görüştür. Ancak günümüzden yaklaşık 1000 sene önce yaşamış olan "Kaffal" adındaki müfessirin bu konuda farklı bir yorumu bulunmakta olup , Razi tefsirinde onun bu ayet ile görüşü şu şekildedir.
"
Kaffâl'ın yaptığı açıklama da şöyledir:
"Cenâb-ı Hakk'ın, "Dilini onunla depretme" hitabı, Hz. Peygamber
(s.a.s)'e yapılmış bir hitap değildir. Tam aksine bu, "O gün insana, önden
yolladığı şeylerle geri bıraktığı haber verilecek.., "(Kıyame, 12}
ifadesindeki "insan"a yöneltilmiş bir hitabtır. Dolayısıyla bu, o
insana, fiillerinin kötü olduğunu haber verdiğinde söylenmiş bir sözdür. Zira,
ona (amel defteri), kitabı gösterilerek, kendisine, "Oku kitabını... Hesap
sorucu olarak, bu gün, nefsin sana yeter" (isra. 14) denilecek, o da
okumaya başladığında, dili, korkunun dehşetinden ve hızlı okumasından dolayı
kekeleyecek de, bunun üzerine ona, "Onunla acele etmek için, dilini
depretme, kımıldatma!.. Çünkü, ya va'din, yahut da hikmeti muktezasınca, senin
amellerini, senin aleyhine olarak bir araya getirmek ve onları sana okumak Bize
ait bir iştir. Öyleyse, Biz onları sana okuduğumuzda, bütün bu işleri senin
yaptığını kabul etmek suretiyle, o okunana uy... Sonra biz, onun durumunu ve
cezasının derecelerini açıklarız..." denilecek. Yaptığımız bu tefsire
göre, netice-i kelam şudur: Bu ifade ile, o kafire, bütün amellerinin
tafsilatlı bir biçimde okunacağı kastedilmiştir. Ki bunda, o kimse için,
dünyada alabildiğine bir tehdit, ahirette de alabildiğine bir dehşet salma
amacı yatmaktadır. Kaffâl sözüne devamla şöyle der: "Bu, her ne kadar
hakkında eser (hadis) bulunmayan bir izah ise de, aklen kendisine karşı
çıkılamayacak derecede güzeldir."
Müfessir Kaffal bu görüşünü , konu ile ilgili olan bazı ayetleri israiliyyat dediğimiz bilgi ile yoğurarak ortaya koymuştur. Surenin siyak ve sibakı kıyamet ile ilgili olması konu ile ilgili ayetlerinde illaki siyak ve sibak bağlamı içinde okunmasının gerektiği şeklinde bir mecburiyeti gerektirmez. Kur'anın hiç bir yerinde kıyamet günü amel defterlerinin bir başkası tarafından defter sahibine okunması şekilde delil olabilecek bir ayet yoktur. Siyak ve sibaktan bağımsız olarak bazı surelerde bu şekilde anlatım örnekleri bulunmaktadır.
Mesela taha suresine baktığımız zaman Musa as kıssasında 54-55. ayetler, ankebut s. de İbrahim as kıssasının anlatıldığı 18-23. ayetler , lokman s. 14-15. ayetler , hud s. de Nuh as ın kıssasının anlatıldığı 35. ayet bu gibi siyak sibak uygunsuzluğuna örnek olarak verilebilecek ayetlerdir.
[017.013-14] Her insanın işlediklerini boynuna dolarız. Ve onun için kıyamet
gününde açılmış bulacağı bir kitab çıkarırız.Kitâbını oku, bugün senin nefsin senin üzerine muhasip olmaya kifâyet eder.
[017.071] Bir gün bütün insanları önderleriyle beraber çağırırız. O gün
kitabı sağından verilenler, işte onlar kitablarını okurlar. Onlara kıl kadar
haksizlik edilmez.
[018.049] Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan
korkmuş olduklarını görürsün. «Vay halimize! derler, bu nasıl kitapmış! Küçük
büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!» Böylece
yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
[045.029] İşte kitabımız, yüzünüze karşı hakkı söylüyor, çünkü biz sizin
yaptıklarınızı hep istinsah ediyorduk.
[023.062] Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız.
Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa
uğratılmazlar.
Verdiğimiz örnek ayetlerin delaleti ile kıyamet günü amel defterlerinin kişiye bir başkası tarafından değil bizzat kendileri tarafından görüleceği beyan edilmekte olup diğer bir çok ayette ise "kitabı sağından verilenler" veya "kitabı solundan verilenler" şeklinde bilgi verilmektedir.
Maalesef farklı bir görüş ortaya koyma adına olsa gerektir ki , Kaffal'ın bu görüşü şaz bir görüş olarak kabul edilmiş olmasına rağmen bazı kişilerin bu şaz görüşü yeniden ortaya attıklarını görmekteyiz. Bu görüşü ortaya atar iken takındıkları tavrı anlamakta zorluk çektiğimizi bu arada söylemek gerekmektedir şöyle ki;
Sayın Mehmet Okuyan hocamız Akabe vakfında yapmış olduğu "Envar'ülkuran" derslerinin girişinde bu ayetler ile ilgili olarak Kaffal'ın bu görüşünü sanki yeni ve kendisinin yeni ulaştığı bir görüş gibi ortaya koyarak sanki bu ayetlerin en doğru yorumu budur gibi bir söylem ile bunu anlatmıştır. Sayın hocamıza acizane bir uyarımız şudur ki ; hiçbir ayet ile ilgili görüşünde en doğru görüşün kendi söylediğinin doğpru olduğu yolunda kesin ifadeler kullanmamasıdır. Kul olmak hasebiyle yanılma payını daimi olarak açık bırakması gerekmektedir bu hem ilmi üsluba hemde mütevaziliğe daha uygun bir tutumdur.
Sonuç olarak ; kıyamet suresinin 16-19. ayetlerinin Muhammed as a vahiy alması ile ilgili olarak nasıl davranması gerektiğini beyan eden ayetler olduğu şeklindeki görüşün kur'anın diğer ayetlerinin yardımı ile daha doğru bir görüş olduğunun görünmesine rağmen , 1000 küsur sene önce Kaffal adlı müfessirin görüşlerinin yeniden ısıtılarak ortaya sürülmüş, bu ayetlerin kişiye amel defterlerinin okunurken nasıl davranmasını anlatan ayetler olduğu yolundaki görüşünün şaz bir görüş olarak kalmasına rağmen yüzlerce yıl sonra farklı bir görüş aramak adına onun bu görüşünün yeni ve tek doğru bir görüş olarak lanse edilmesi ilmi bir yaklaşım değildir. Allah cc nin ayetleri ile ilgili görüş beyan edilirken kur'an bütünlüğünün gözetilmesi gerekmekte olup, varılan sonucun tek doğru görüş olduğu şekildeki yaklaşımlardan kaçınmak gerekmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.