iki etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
iki etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Şubat 2014 Çarşamba

Kıyamet s. 16-19. Ayetlerinin İki Farklı Yorumu Üzerine Bir Mülahaza

Kıyamet s. mushafta 75. sırada yer alan bir sure olup isminden'de anlaşılcağı üzere konusu kıyamet ve sonrası olacaklar ile ilgilidir. 16 ile 19. ayetler arasındaki cümlelerin yorumu üzerine iki farklı görüş mevcut olup yazımızda bu görüşler üzerinde durulacaktır. Önce surenin tamamının mealini verelim. 

1 - Hayır, yemin ederim o kıyamet gününe.
2 - Yine hayır, yemin ederim o sürekli kendini kınayan nefse.
3 - İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor?
4 - Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.
5 - Fakat insan günahı devam ettirmek ister.
6 - O kıyamet günü ne zaman? diye sorar.
7 - Ne zaman ki o göz şimşek çakar,
8 - Ay tutulur,
9 - Güneş ve ay toplanır,
10 - İşte o gün insan, "kaçacak yer neresi?" der.
11 - Hayır, hayır, yok bir siper.
12 - O gün varılıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur.
13 - O gün insana, yapıp öne sürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir.
14 - Doğrusu insan kendi nefsini görür,
15 - Bir takım özürler ortaya atsa da.
16 - Onu hemen okumak için dilini depretme.
17 - Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir.
18 - O halde biz onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et.
19 - Sonra onu açıklamak da bize aittir.
20 - Hayır, siz peşin olanı (dünyayı) seviyorsunuz da
21 - Ahireti bırakıyorsunuz.
22 - Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parlar.
23 - Rabbine bakar.
24 - Yüzler de var ki o gün asıktır.
25 - Anlar ki kendisine belkıran (bel kemiklerini kıran belalı bir iş) yapılır.
26 - Hayır hayır, ne zaman ki can köprücük kemiklerine dayanır,
27 - "Tedavi edebilecek kimdir?" denilir.
28 - Can çekişen bunun o ayrılık anı olduğunu anlar.
29 - Bacak bacağa dolaşır..
30 - İşte o gün sevk, ancak Rabbinedir.
31 - Fakat o, ne sadaka verdi, ne namaz kıldı.
32 - Fakat yalanladı ve döndü.
33 - Sonra da çalım sata sata ailesine gitti.
34 - Gerektir o bela sana, gerek.
35 - Evet, gerektir o bela sana gerek.
36 - İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?
37 - O, dökülen erlik suyundan bir damla (sperm) değil miydi?
38 - Sonra bir aleka (embriyon) oldu da Rabbi onu biçime koydu, sonra şekil verdi.
39 - Ondan da iki cinsi; erkek ve dişiyi var etti.
40 - Peki, bunu yapanın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi.  


Surede geçen -16.19. ayetler ile ilgili görüşler , Muhammed as a vahiy gelirken nasıl davranması gerektiğini beyan eden ayetler şeklinde ağırlıklı olarak bir tefsirlerde yer aldığını görmekteyiz ve bu görüşlerin daha tutarlı olduğunu düşünüyoruz. Taha s. 114. ayeti bu konuyu destekler mahiyette bir ayettir.  

 [020.114] [E0] Demek ki Allah o hak şehinşah yüksek, çok yüksek, maamafih sana vahyi tamam edilmeden evvel Kur'anı acele etme ve de ki «rabbım artır beni ılimce»

Surenin 16-17-18-19. ayetlerine baktığımız ağırlıklı yorumun , Muhammed as a indirilen vahiy ile alakalı olduğu şeklinde olup bizimde katıldığımız bir görüştür. Ancak günümüzden yaklaşık 1000 sene önce yaşamış olan "Kaffal" adındaki müfessirin bu konuda farklı bir yorumu bulunmakta olup , Razi tefsirinde onun bu ayet ile görüşü şu şekildedir. 

 " Kaffâl'ın yaptığı açıklama da şöyledir: "Cenâb-ı Hakk'ın, "Dilini onunla depretme" hitabı, Hz. Peygamber (s.a.s)'e yapılmış bir hitap değildir. Tam aksine bu, "O gün insana, önden yolladığı şeylerle geri bıraktığı haber verilecek.., "(Kıyame, 12} ifadesindeki "insan"a yöneltilmiş bir hitabtır. Dolayısıyla bu, o insana, fiillerinin kötü olduğunu haber verdiğinde söylenmiş bir sözdür. Zira, ona (amel defteri), kitabı gösterilerek, kendisine, "Oku kitabını... Hesap sorucu olarak, bu gün, nefsin sana yeter" (isra. 14) denilecek, o da okumaya başladığında, dili, korkunun dehşetinden ve hızlı okumasından dolayı kekeleyecek de, bunun üzerine ona, "Onunla acele etmek için, dilini depretme, kımıldatma!.. Çünkü, ya va'din, yahut da hikmeti muktezasınca, senin amellerini, senin aleyhine olarak bir araya getirmek ve onları sana okumak Bize ait bir iştir. Öyleyse, Biz onları sana okuduğumuzda, bütün bu işleri senin yaptığını kabul etmek suretiyle, o okunana uy... Sonra biz, onun durumunu ve cezasının derecelerini açıklarız..." denilecek. Yaptığımız bu tefsire göre, netice-i kelam şudur: Bu ifade ile, o kafire, bütün amellerinin tafsilatlı bir biçimde okunacağı kastedilmiştir. Ki bunda, o kimse için, dünyada alabildiğine bir tehdit, ahirette de alabildiğine bir dehşet salma amacı yatmaktadır. Kaffâl sözüne devamla şöyle der: "Bu, her ne kadar hakkında eser (hadis) bulunmayan bir izah ise de, aklen kendisine karşı çıkılamayacak derecede güzeldir."
 
Müfessir Kaffal bu görüşünü , konu ile ilgili olan bazı ayetleri israiliyyat dediğimiz bilgi ile yoğurarak ortaya koymuştur. Surenin siyak ve sibakı kıyamet ile ilgili olması konu ile ilgili ayetlerinde illaki siyak ve sibak bağlamı içinde okunmasının gerektiği şeklinde bir mecburiyeti gerektirmez. Kur'anın hiç bir yerinde kıyamet günü amel defterlerinin bir başkası tarafından defter sahibine okunması şekilde delil olabilecek bir ayet yoktur. Siyak ve sibaktan bağımsız olarak bazı surelerde bu şekilde anlatım örnekleri bulunmaktadır. 

 Mesela taha suresine baktığımız zaman Musa as kıssasında 54-55. ayetler, ankebut s. de İbrahim as kıssasının anlatıldığı 18-23. ayetler , lokman s. 14-15. ayetler , hud s. de Nuh as ın kıssasının anlatıldığı 35. ayet bu gibi siyak sibak uygunsuzluğuna örnek olarak verilebilecek ayetlerdir.  


[017.013-14] Her insanın işlediklerini boynuna dolarız. Ve onun için kıyamet gününde açılmış bulacağı bir kitab çıkarırız.Kitâbını oku, bugün senin nefsin senin üzerine muhasip olmaya kifâyet eder.
[017.071]  Bir gün bütün insanları önderleriyle beraber çağırırız. O gün kitabı sağından verilenler, işte onlar kitablarını okurlar. Onlara kıl kadar haksizlik edilmez.
[018.049]  Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. «Vay halimize! derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!» Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
[045.029]  İşte kitabımız, yüzünüze karşı hakkı söylüyor, çünkü biz sizin yaptıklarınızı hep istinsah ediyorduk.
[023.062]  Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

Verdiğimiz örnek ayetlerin delaleti ile kıyamet günü amel defterlerinin kişiye bir başkası tarafından değil bizzat kendileri tarafından görüleceği beyan edilmekte olup diğer bir çok ayette ise "kitabı sağından verilenler" veya "kitabı solundan verilenler" şeklinde bilgi verilmektedir. 

Maalesef farklı bir görüş ortaya koyma adına olsa gerektir ki , Kaffal'ın bu görüşü şaz bir görüş olarak kabul edilmiş olmasına rağmen bazı kişilerin bu şaz görüşü yeniden ortaya attıklarını görmekteyiz. Bu görüşü ortaya atar iken takındıkları tavrı anlamakta zorluk çektiğimizi bu arada söylemek gerekmektedir şöyle ki;  

Sayın Mehmet Okuyan hocamız Akabe vakfında yapmış olduğu "Envar'ülkuran" derslerinin girişinde bu ayetler ile ilgili olarak Kaffal'ın bu görüşünü sanki yeni ve kendisinin yeni ulaştığı bir görüş gibi ortaya koyarak sanki bu ayetlerin en doğru yorumu budur gibi bir söylem ile  bunu anlatmıştır. Sayın hocamıza acizane bir uyarımız şudur ki ; hiçbir ayet ile ilgili görüşünde en doğru görüşün kendi söylediğinin doğpru olduğu yolunda kesin ifadeler kullanmamasıdır. Kul olmak hasebiyle yanılma payını daimi olarak açık bırakması gerekmektedir bu hem ilmi üsluba hemde mütevaziliğe daha uygun bir tutumdur.

Sonuç olarak ; kıyamet suresinin 16-19. ayetlerinin Muhammed as a vahiy alması ile ilgili olarak nasıl davranması gerektiğini beyan eden ayetler olduğu şeklindeki görüşün kur'anın diğer ayetlerinin yardımı ile daha doğru bir görüş olduğunun görünmesine rağmen , 1000 küsur sene önce Kaffal adlı müfessirin görüşlerinin yeniden ısıtılarak ortaya sürülmüş, bu ayetlerin kişiye amel defterlerinin okunurken nasıl davranmasını anlatan ayetler olduğu yolundaki görüşünün şaz bir görüş olarak kalmasına rağmen yüzlerce yıl sonra farklı bir görüş aramak adına onun bu görüşünün yeni ve tek doğru bir görüş olarak lanse edilmesi ilmi bir yaklaşım değildir. Allah cc nin ayetleri ile ilgili görüş beyan edilirken kur'an bütünlüğünün gözetilmesi gerekmekte olup, varılan sonucun tek doğru görüş olduğu şekildeki yaklaşımlardan kaçınmak gerekmektedir.  

                                          EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Ademin İki Oğlunun Kıssası

Maide suresi 27. ile 32. ayetlerinde bizlere Ademin iki oğlunun kıssası anlatılmaktadır. Tefsirlere baktığımız zaman bu kıssada  o bizlere kur'anda bilgisi verilmeyen bunların isimleri, kurban sunma nedenleri, sundukları kurbanın cinsi ile ile ilgili birçok israiliyat diyebileceğimiz bilgi kirliliği mevcuttur. Kur'an kıssalarını, kur'anda verildiği kadar bilgi ile yetinmeyip araya birçok kur'an dışı bilgi koyarak anlamaya çalışmak  o kıssadan alınması gereken hisseyi geri plana atarak "kur'an masalları" mesabesine düşürür.Kur'an kıssaları ile ilgili olarak her zaman dile getirmeye çalıştığımız anlama metodunu yine tekrarlamak istiyoruz. Kur'an kıssaları bizlere görsel bir anlatım tarzında sunulmaktadır. Bizler bir tiyatro veya sinema eserini seyrettiğimiz zaman hiçbirimiz o eserdeki bir sanatçının gerçek hayattaki kimliği ile ilgilenmeyiz.

Dikkatlerimizi o sanatçının eserdeki oynadığı role çevirip , o roldeki taşıdığı kimlik üzerinden onun vermek istediği mesaja yoğunlaştırırız. Kur'an kıssalrıda aynı bu formak içinde bizlere sunulmaktadır. Seyretmiş olduğumuz herhangi bir tiyatro veya sinema eserinde oyuncunun gerçek kimliğini öne çıkarmak hiçbirimizin aklına gelmez. Kur'an kıssalarını okurken  kıssanın sadece o günkü yaşanmışlığı içinde kalarak vermek istediği mesajı hesaba katmadan anlamaya kalktığımız zaman kur'anın bize verdiği bilgi az gelir ve neticesinde kıssa ile ilgili nerede bilgi kirliliği varsa alarak kıssaya yamamaya çalışırız ve neticesinde hisse alınması için anlatılan bir kıssa maalesef  "eskilerin masalları" mesabesine düşer.   

Kur'an kıssalarını "eskilerin masalları" mesabesine düşmekten kurarmak için öncelikler bize kur'anın verdiği ile yetinmek zorundayız . Çünkü kur'an bize eksik bilgi vermez, verdiği bilgi demekki bize lazım olan kadarıdır ve hisse almamız için yeterlidir.Kur'an kıssaları ile ilgili olarak tefsirlerde yer alan " hadis " adı altındaki bilgilerin tamamı bilgi kirliliğidir ve resulullah sav adına uydurulan yalanlardır. Çünkü kur'anın birçok ayetinde kıssa anlatımları ile beraber rabbımız " bunlar yaşanırken sen orada değildin " mealinde ayetleri beyan eder. Beyan edilen bunca ayete rağmen sanki oradaymış gibi resulullah adına uydurulan sözler ona iftiradan başka bir şey değildir. Bu ön biligler ışığında Ademin iki oğlunun kıssasını anlamaya çalışalım. Konu ile ilgili ayetler şöyledir.   

-----27- Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder."
-----28- "Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."
-----29- "Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur."
-----30- Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.
-----31- Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.
-----32- Bu nedenle, İsrailoğulları’na şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.
-----33- Allah'a ve Resûlü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahirette onlar için büyük bir azap vardır.
-----34- Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler başka. Bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.    

Kıssa "onlara Ademin iki oğlunun gerçek olan haberini oku" diye başlıyor. Devamında, bildirilen gerçek haberin ne olduğu anlatılıyor. Ayete geçen "gerçek haber" kelimesine dikkat edecek olursak anlıyoruzki bu verilen bilgiden bilgiden önceki haberler gerçek değildir. Gerçek olan bu bilgiye rağmen adlarının habil ile kabil olduğu, kavgalarının sebebinin aralarındaki bir kız meselesi olduğu gibi gerçek olmayan haberlere dayanan bilgiler tefsirlerde kol gezmektedir. Burada anlamamız gereken bilgi ademin iki oğlunun aralarında bir anlaşmazlık olduğu ve anlaşmazlığı bir hakeme başvurarak onun vereceği karara saygı duyarak kabul etmeleri gerektiği ve oğullardan birinin bu karara saygı duymayarak güç kullanmaya kalkmasıdır. 

Daha önce Adem ile iblis kıssasındaki belirttiğimiz gibi o kıssayıda sadece adem ve iblise has bir kıssa zannedip kıyamete kadar gelecek olan insanların kıssası olmaktan çıkardığımız zaman  kıssaya bir sürü yalan haberler ekleyerek "eskilerin masalları" haline getiririz.  
Ademin iki oğlunun kıssasının bize zaman ve mekan bildirilmeden anlatılmasından anlamamız gereken odurki, bu kıssa  sadece adem ile eşinden doğan iki oğlan çocuğunun kıssası değil, kıyamete kadar gelecek olan "ademoğulların" başlarına gelecek olan anlaşmazlıklar karşısında takınacağı tavıra bir örnektir. Aralarındaki anlaşmazlıklarda hakkına razı olarak verilecek karara saygı duyan bir kesim ve verilen karara saygı duymayarak zorbalaşan bir kesim mutlaka olacaktır.     

Kıssada iki oğulunda "birer kurban sunmaları" ikisininde verilecek olan kararı kabul edeceklerinin beyanıdır. Ancak aleyhinde karar çıkan diğer oğul bu kararı beğenmeyerek diğerini öldüreceğini söylüyor. Burada bir davada lehte karar çıkması için gerekenin ne olduğuda bildirilmektedir. "Allahtan korkup sakınmak" yani  bütün hayatımızda, kararlarımızda, anlaşmazlıklarımızda " müttaki"olmak zorundayız. 28. ayette " eğer sen beni öldürmek için elini uzatırsan ben seni öldürmek için elimi uzatmayacağım" sözü "buyur beni öldür" yani bir pısırıklık şeklinde değil. Karşımızdaki zalim dahi olsa Allah cc nin bize o zalim hakkında uymamız gereken kuralları yine kendisinin bildireceğinin beyanıdır. Ayetin devamında " çünkü ben ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAHTAN KORKARIM" cevabı bize zalimlere uygulayacağımız muameleyi yine kur'andan öğrenmemiz gerektiğini  bildirmektedir.  

29. ayette "kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni" şeklinde bir söz geçmektedir . Kur'anın bir çok yerinde "hiç bir kimsenin başka bir kimsenin yükünü yüklenmeyeceği" şeklindeki ayetleri  ile bu ayetin arasında görünüşte bir müşkil olmasına rağmen ayeti " hem önceki günahını hemde beni öldürme günahını yüklenmeni"olarak anlamak gerekir.   

31. ayette bizlere verilmek önemli bir mesajda şudur. Herhangi bir hareketi yapmadan  önce o hareketin getireceği neticeyi iyi düşünün , Haksız yere yaptığınız bir uygulama sizi dünyada ve ahirette zelil eder, son pişmanlık etmez, bir kişi ne kadar tevbe etsede o günahın vicdanında açtığı derin yarnın kapanmsı çok zordur.Yaşadığınız müddetçe gördüğünüz en basit bir olay dahi yaptığınız o yanlışı size hatırlatır.   

32. ayette bu öldürme olayı ile israiloğulları arasında  bağlantı kurularak "haksız bir yere öldürülen bir canın yeryüzündeki bütün canları öldürmüş gibi olduğu, bir hayatı kurtarmanında bütün insanları kurtarmak gibi olduğu beyan edilerek insan hayatının değeri ortaya konmaktadır. İsrailoğullarının çoğunun  bu bilgilerle gelen resullere rağmen buna uymayarak  insan hayatını hiçe sayarak bozgunculuk ettiklerini bildiriyor. Günümüzdede, insan hayatının ne kadar değerli ve bir tek insanı dahi haksız yere öldürmenin ne kadar ağır bir cürüm olduğunu bildirilmesine rağmen her gün yüzlerce insan israil  amerika, rusya, fransa, ingiltere vs, gibi ülkelerin maddi çıkarları uğruna katledilmektedir. Bir damla benzin ile insan hayatı eşdeğer hale getirilmiştir.   

33. ve 34. ayetlerde zalimlerin yaptıklarının  karşılığı olarak ahirette göreceği cezanın yanısıra dünyada iken görecekleri cezanın ne olacağı bildirilmektedir. Ancak günümüzde kur'anı "tarihselcilik" yöntemi ile okuyarak bazı hükümlerini rafa kaldırmak isteyen bazı kişiler bu cezaların aynen değil bunu "kur'anın ne dediği değil ne demek istediği önemlidir" söylemi altında "önemli olan caydırıcılıktır ve bu caydırılıcığı başka yolla yapmak gerekir" diye söylemlerle haşa "Allaha dinini öğretmeye " kalkmaktadırlar. Ve bir başka söylem ise , 34. ayetteki " ancak onları yakalamızdan önce tevbe edenler hariç" mealindeki ayetten bu cezaya çarptırılacak olan kişilerin tevbe ettikleri takdirde dünyadaki cezadan kurtulabilecekleri yolunda bir düşünce ortaya atarak cezayı delme yolunda bazı çabalarını görmekteyiz. 33. ayetin sonundaki "ahirette onlar için büyük bir azap vardır" cümlesini "yakalanmadan önce tevbe edenler hariç" cümlesi ile birlikte anlamamız gerekir. Yani  kişinin yakalandıktan sonra tevbe etmesi onu ahiret azabından kurtarmaz. Kişinin ahiret azabından kurtulabilmesi için yakalanmadan önce tevbe etmesi gerekir. Nisa s. 18. ayetinde  makbul tevbenin ölüm gelmeden önceki tevbe olduğu , ölüm anında yapılan tevbenin geçerli olmadığını beyan eden ayetin ışığında, kişinin yakalandığında yapılan tevbede makbul bir tevbe değildir.    

Sonuç olarak Ademin iki oğlunun kıssası ,zaman ve mekanla ve şahıslarla sınırlı bir kıssa değil aksine tarihin bütün zaman ve mekanlarında yaşamış ve yaşayacak olan ADEMOĞULLARININ hepsinin başından geçmesi muhtemel olan , ihtilaf halinde başvurulması gereken mercinin ALLAHIN KİTABI olduğu, verilecek olan hükmün bu kitap doğrultusunda verilmesi gerektiği ve herkesinde bu kitaba uyularak verilecek olan hükme boyun eğmesi gerektiğini bildirmektedir. Kitabın hükmüne boyun eğmeyenlerin zalim olduğu , bu zulümlerin karşılık olarak işledikleri cinayetlerin çok ağır bir cürüm olduğu beyan edilmektedir. Zalimlerin bu fesadlarının karşılıklarının dünyada verilecek olan cezaya karşılık tevbe etmedikleri takdirde ahirettede cezaya uğrayacakları, bu tevbenin onları dünyadaki cezadan değil ahiretteki cezadan kurtaracağını, yakalanmadan önce tevbe etseler dahi dünyadaki cezanın uygulanması gerektiğini görüyoruz. Bunun tersine olarak yakalanan kişi "ben tevbe ettim" deyip salıvarilse cezanın caydırıcılığı ortadan kalkar. Çünkü tevbe kişi ile rabbi arasında olan bir şeydir. Kalpleri en iyi bilen Allah cc dir. Bir kişinin gerçekten tevbe edip etmediğini Allahtan başka kimse bilmez. Bizlerinde hiçkimsenin kalbini açıp bakamayacağımıza göre bize düşen görev  onun kitabına uymaktır.   

                                    EN DOĞRUSUNUALLAH CC BİLİR.