Bakara s. 2. ayetinde geçen Zalikel Kitabu ifadesi, bütün meallerde Türkçeye, İşte bu kitap şeklinde çevrilmektedir. Çeviride herhangi bir yanlışlık olduğunu iddia etmemekle birlikte, İşte bu kitap ifadesinin, kitabın iniş süreci içinde Medine'de inen ayetlerden olması, Kur'an'ın iki kapak arasına alınmasının yani bildiğimiz anlamda kitaplaşmasının, Muhammed (a.s) ın vefatı sonrasında gerçekleştiğini hesaba kattığımızda, bu ifade bazı kimselerin kafasında soru işaretleri oluşturabilecek, henüz iki kapak arasına alınmamış bir kitap için neden böyle bir ifade kullanıldığının cevabı aranacaktır.
Yazımızda, bazı kimselerde oluşabilecek bu türden soruların cevabını aramaya çalışacağız.
Bazı kimselerin kafasında oluşabilecek bu türden soruların başta gelen sebebi, Kitap denilince zihnimizde ilk olarak, iki kapak arasına alınmış kağıttan mamul bir materyal şeklinde bir anlamının oluşmuş olmasıdır. Halbuki Arapçada bu kelimenin anlamı sadece bu şekilde değildir. Kelimenin Arap dilindeki anlamını öğrendiğimiz zaman, böyle bir sorunun cevabı da kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
El ketbü: İki deriyi dikmek sureti ile birbirine eklemek.
Ketebtüssiqae: Su tulumunu diktim.
Ketebtül bağlete: Dişi katırın fercinin dudağını (bir halkayla) birleştirdim.
Bu kelime yaygın dilde ise, harfleri yazarak birbirine eklemek anlamında kullanılır. Ayrıca bu kelime ağızdan çıkan lafzın birbirine eklenmesi ile ilgili de kullanılmaktadır. Konumuzu aydınlatacak olan nokta, kelimenin bu anlamıdır. Kitap kelimesinin anlamlarından birisini, ağızdan peş peşe çıkan harflerin oluşturduğu cümleler olarak tarif ettiğimiz zaman, Bakara s. 2. ayetinde geçen ibare açıklığa kavuşacaktır.
Kur'an bilindiği üzere Muhammed (a.s) a yazılı olarak değil, sözlü olarak inen bir vahiydir. Yaklaşık 1500 yıl öncesi Medine'ye gidecek olursak karşımıza şöyle bir manzara çıkacaktır. Bakara s. 2. ayeti olarak bildiğimiz Zalikel Kitabu .............. diye devam eden ayetler, Muhammed (a.s) ın ağzından çıkarak muhataplarına okunmaktadır. Fakat zalike zamirinin işaret etmiş olduğu kitap Muhammed (a.s) ın elinde yoktur. Bizim anladığımız dilde, bir kimse bize İşte bu kitap şeklinde bir hitapta bulunacak olduğunda, elinde işaret ettiği herhangi bir kitap eğer yoksa ona Hangi kitabı işaret ediyorsun? şeklinde bir soruyu haklı olarak sorarız.
Fakat Medine'deki ilk muhatap olan Araplar, Muhammed (a.s) a böyle bir soru sormamışlardır. Çünkü Kitap kelimesini duyduklarında, bu kelime anlam olarak onların zihninde sadece iki kapak arasındaki bir materyal olarak ifadesini bulmamaktadır. Bakara s. 2. ayetinden önce 1. ayeti olan Elif, Lam, Mim harfleri, İşte bu kitap ifadesinin ne anlama geldiğini onlara anlatmakta idi.
Muhammed (a.s) ın ağzından çıkan ve Elif, Lam, Mim gibi Arap alfabesinin oluşturduğu harfler ile kurulan kelimeler, kelimelerin oluşturduğu cümleler, cümlelerin oluşturduğu ayetler, bu ayetlerin oluşturduğu sureler, İşte bu kitap ifadesinin Arap zihnindeki anlamını karşılamakta idi. Yani ilk muhataplar bu ifadeyi duyduklarında Hangi kitap? diye bir soru sormaya gerek duymamışlar, bu kelimenin onların zihnindeki anlamını karşılayan, ağızdan peş peşe çıkan harflerin oluşturduğu cümleler anlamı onlara yeterli gelmiştir.
Netice olarak, Bakara s. 2. ayetindeki Zalikel Kitabu ifadesi, Muhammed (a.s) ın ağzından çıkan harflerin birleşmesi ile meydana gelen vahyi ifade etmektedir. Bu bağlamda Kitap kelimesinin bu anlamı, bizlere genel bir kanı olan Kitap verilen elçi, Kitap verilmeyen elçi ayrımının yanlışlığını da ortaya çıkaracaktır. Çünkü bu hataya düşülmesinin en başta gelen sebebi, kitap kelimesinin sadece iki kapak arasındaki bir materyal olarak anlamlandırılmış olmasıdır.
Kur'an'a baktığımızda Allah (c.c) nin gönderdiği beşer elçilerin klasik tarifteki gibi bir kısmının Nebi, bir kısmının ise Resul olduğunu değil, tamamının NEBİ RESUL olduğunu görürüz. Allah (c.c) gönderdiği bütün elçilerine önce vahyederek onların NEBİ olmasını sağlamıştır. Onların Nebi olması kendilerine kitap verilmiş olması gelmektedir. Çünkü beşer elçiler kendilerine indirilen vahyi kavimlerine iletmekle görevli kişiler olup, bu görevleri onları aynı zamanda RESUL olmalarını beraberinde getirmekte idi.
Bütün elçiler ağızlarından çıkan ve kavimlerinin dili olan harflerin oluşturduğu cümleler ile kendilerine inen vahyi muhataplarına tebliğ etmişlerdir. Bu anlamda kendisine kitap inmeyen elçi diye bir şey olması asla mümkün değildir. Çünkü kitap kelimesinin anlam alanına, ağızdan çıkan harflerin oluşturduğu cümleleri dahil ettiğimiz zaman, bütün elçilerin Allah'tan vahiy aldıkları, ve aldıkları bu vahyin kitap kelimesinin anlamını karşıladığı dikkate alındığında, genel geçer olarak bilinen bir yanlışın önüne de geçilmiş olacaktır.
Sonuç olarak; Kur'an içinde geçen bazı kelimelerin sahip oldukları anlamlara dikkat etmeden yapılan okumalarda, zihinlerde cevap bekleyen bir takım soruların oluşması kaçınılmazdır. Bakara s. 2. ayetinden geçen Zalikel Kitabu ifadesindeki kitap kelimesi, eğer bizim zihnimizdeki klasik anlamı çerçevesinde anlaşılacak olduğunda, ortaya bir takım soruların çıkması muhtemeldir. Ancak bu kelimenin sahip olduğu başka anlamları da dikkate alarak ifadeyi anlamaya çalıştığımızda, ortada herhangi bir sorun kalmayacaktır.
Ayrıca kitap kelimesinin bu anlamı, doğru bildiğimiz yanlışlardan olan Nebi ve Resul kavramlarının da doğru bir zemine oturmasını sağlayacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.