Düşüncesinin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Düşüncesinin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Aralık 2015 Pazartesi

GAYRİ METLUV VAHİY Düşüncesinin Şura s. 51. Ayeti Bağlamında Değerlendirilmesi

Gayri metluv vahiy (Tilavet olunmayan vahiy) kısaca , Muhammed (a.s) a Cibril tarafından Kur'an harici ayrı bir vahiyde bulunulduğu iddiasına dayanan bir düşüncedir. Bu iddia temelini Kur'andan almayan ,  hadisi ve sünneti Kur'ana eş değer tutma düşüncesinin alt yapısını hazırlaması bakımından ihdas edilmiş bir düşünce olup, beraberinde akidevi problemler getirerek bu düşünceyi savunanları itikadi yönden sıkıntıya sokan bir düşüncedir. 

Kur'an okumalarında eskiden beri yapılan hatalardan birisi , Kur'anın belirlediği çizgiler üzerinden gitmek yerine , belirlenmiş olan çizgilere , Kur'andan destek aramak şeklinde yapılan okumalar olmuş ve olmaya devam etmektedir. Konumuz olan düşünce, aynı hatalı yolun bir ürünü olup , "Ehli hadis" düşüncesinin, İslam dünyasına atmış olduğu büyük bir kazık olarak, halen büyük bir kesim tarafından savunulmaya devam etmektedir. 

"Erike hadisi" olarak bilinen rivayette , Muhammed (a.s) a atfen , kendisine Kur'an ile birlikte bir başka vahiyde de bulunulduğu , dolayısı ile "Kur'an bize yeter" gibi sözleri söyleyenlerin hata içinde oldukları !! , kendi ağzından çıkan sözlerin de Kur'an gibi !! olduğuna dair sözler, ona atılmış büyük bir iftira olarak dillerde dolaşmaktadır. 


Ayrıca bazı Kur'an ayetleri bu konuya destek olarak okunmaya çalışılmış, ve başta Necm suresinin ilk ayetleri, Bektaşi okuması misali yarım bir okuma ile "İşte bak onun konuştukları vahiymiş" şeklinde bir iddiaya kurban edilmeye çalışılmıştır.  

"Hani Nebi; eşlerinden birine, gizlice bir söz söylemişti. O, bunu (diğer eşe)haber verdi de Allah da bunu ona açıklayınca; bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Artık bunu kendisine söyleyince; eşi: Bunu sana kim bildirdi? demişti. Bana her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan Allah haber verdi, demişti."

Tahrim s. 3. ayetinde , Muhammed (a.s) ın gizli bir söz söylediği eşinin , bu sözünü diğer eşe bildirdiğini haber vererek , o eşin "Bunu sana kim bildirdi?" sorusuna, cevaben "Bana her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan Allah haber verdi" şeklinde cevap vermesinin anlatıldığı ayet , gayri metluv vahiy düşüncesinin delil olarak aldığı ayetlerden birisi olup , bu haberin ona Cibril ile bildirilen bir vahiy ile gerçekleştiği iddia edilmektedir.

Fakat burada "Kaş yapayım derken göz çıkarmak" misali önemli bir hataya düşülmektedir. Eğer ihdas edilmiş bir düşünceye, Kur'andan destek bulma çalışması şeklinde bir durum mevcut olmasaydı, ilgili ayet Kur'an bütünlüğünde okunarak , Muhammed (a.s) a böyle bir haberin nasıl verilmiş olabileceği kolaylıkla anlaşılabilirdi. 

İhtilaf ettiğimiz bir konuda belirleyici olması gereken tek kitap olan Kur'an , bizlere gayri metluv vahiy düşüncesine bakışımızın nasıl olması gerektiğine dair bilgiyi ,Şura s. 51. de Allah (c.c) nin kulları ile nasıl konuştuğunu beyan eden  ayet  vermektedir.

Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun).  

[042.051] Bir beşer için Allah'ın kendisiyle konuşması olacak şey değildir. Meğer ki bir vahy ile veya perde arkasından, yahut bir elçi gönderip de izni ile dilediğini vahyetsin. Muhakkak ki O; Aliyy'dir, Hakim'dir.

Vahy kelimesi; "Remz  , ima yolu ile süratli bir şekilde işaret etmek" anlamındadır.  

Şura s. 51. ayetinin beyanına göre  Allah (c.c) insan ile 3 şekilde konuşmaktadır.

1- Vahy ile.
2- Elçi göndererek vahyetmek sureti ile.
3- Perde arkasından .

Bu 3 yolun 3. şıkkındaki konuşma şekli , Musa (a.s) ile olan konuşma şekli olup , 1. ve 2. şıktaki konuşma şekilleri asıl konumuz ile alakalıdır.

1. şıktaki konuşma şekli olan "Vahyetmek" Allah (c.c) nin bütün insanlarla olan konuşma şeklini ifade etmektedir. Allah (c.c) istisnasız olarak bütün insanlarla "İlham" olarak ta bildiğimiz bu yol ile konuşmaktadır. 

İnsanlarla olan bu konuşma şeklinin örneğini , Kasas s. 7. ayetinde Musa nın annesine vahy edilmesinde görmekteyiz. Yusuf kuyuya atıldıktan sonra ona ,"Kardeşleri tarafından yapılanı onlara haber vereceksin" şeklinde vahy edilmiş olması , 1. şekil konuşmanın örneklerindendir. Bu vahyetme şekli, beşer elçiler ile konuşma şekli olan "Melek elçi" ile vahyedilmesinden farklı bir durum olup "İlham" olarak ta ifade edebileceğimiz vahy türü ile gerçekleşmiştir.

Nahl s. 68. ayetinde Allah (c.c) nin Arıya vahyetmesinden bahsedilmektedir. Arıya olan vahiy, ona fıtri olarak verilmiş olan bal yapmasını ilham etmesi olduğu anlamına geldiğini düşünürsek , bu durumun insana vahyedilmesi ile bağını kuracak olursak , Allah (c.c) nin bütün insanlara doğuştan vermiş olduğu fıtri bilgilerin onlara vahy ederek konuşması söyleyebiliriz. Yeni doğan bir çocuğun annesini emmesi onun fıtratından gelen bir bilgi olup, bu durum Allah (c.c) nin o çocukla vahy yolu ile konuşması anlamına gelmektedir.

1. şıktaki vahyetmeyi daha kolay anlayabilmek için , Enam s. 121. ayetindeki şeytanların dostlarına vahyetmesinin nasıllığını anlamak gerekmektedir. Yaygın dilde "İlham" olarak bildiğimiz bu 1. şekil, bütün insanlara şamil bir olgu olup , kötülüğü insana yaptırmak için , insana içinden gelen bir duygu "şeytanların vahyetmesi" demek olup , iyiliği insana yaptırmak için , insana içinden gelen duygu ise "Allah (c.c) nin vahyetmesi" demektir. 

Bu tesbitimizin , bütün insanların resul olduğunu iddia etmek gibi anlamaya  gelmediğini hatırlatmak isteriz , çünkü Allah (c.c) "Resul" olarak seçtiği insanlara aracı ile vahyetmesinin sebebi , resulluğu kendilerinden menkul kişilerin ortaya çıkarak, "Ben de resulum" şeklindeki hezeyanlarının yalan olduğunun bilinmesi içindir. Bu tür vahyetme şekli Muhammed (a.s) ile son bulmuş ve kıyamete kadar hiç bir insan ile "Melek elçi" aracılığı ile konuşma yapılarak herhangi bir beşere vahyedilMEyecektir.

Allah (c.c) nin insanlar içinden seçmiş olduğu elçilerin , öne çıkan ilk vasfı "İnsan" olmaları nedeniyle ,1. şıktaki türden olan vahiy onlar içinde geçerlidir. Enam s. 112. ayetinde her nebi için görünen ve görünmeyen şeytanlardan düşmanlar olduğu ve bunların vahyettiğinden bahsedilmektedir. Elçilerin de insan olmaları nedeniyle, görünen ve görünmeyen şeytanlardan gelecek tehlikeler konusunda diğer insanlardan farkları yoktur.

Elçilik görevini yüklenen insanlarda Şura s. 51. ayetinde beyan edilen vahyetme şeklinin 1.ve 2. şıklarının ker ikisi de geçerli olup , elçilik görevini üstlenmeyen insanlarda sadece 1. şekil vahyetme türü geçerlidir. Elçiler ile elçi olmayan insanlar arasındaki vahyedilme açısından durum bu şekildedir. 

Olayı Muhammed (a.s) açısından değerlendirecek olursak , onun hem insan hem de elçi olması nedeniyle, 1. ve 2. şıktaki vahy şekli onun içinde geçerli olup , Tahrim s. 3. ayetinde verilen haber 1. şıktaki vahy yolu ile olup, kendisi ile ilgili bir durumdur.

Allah (c.c) insanlar içinden seçmiş olduğu elçilere vahyetme şeklinin, "Elçi göndererek vahy yolu ile" olduğunu beyan etmektedir , bu beyanı Hacc. 75 ve Nahl s. 2. ayetlerinde de görmekteyiz. Bu tür vahyetme şeklinde, yapılan vahyin muhteviyatı , o elçinin çağrısının ulaştığı her insan için bağlayıcı niteliktedir. Kur'an içindeki bir çok ayet te , Muhammed (a.s) a elçilik görevi dahilinde yapılmış olan vahyi eksiksiz olarak iletme görevini yükleyerek , bu konuda asla muhayyerliğe yer vermesinin mümkün olmadığı beyan edilmektedir.

[005.067] Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kafirlere yol göstermez.

Maide s. 67. ayetine baktığımızda Muhammed (a.s) a hitaben , kendisine  Rabbinden indirileni tebliğ etmesi , aksi takdirde görevini yapmamış olacağı hatırlatılmaktadır. Tahrim s. 3. ayetine baktığımızda "bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti" cümlesini yukarıdaki ayet ile bağlantısını kurarak okuduğumuz zaman, bizim için konu aydınlanmış olacaktır.

Muhammed (a.s) seçilmiş bir elçi olması nedeniyle, ona "Melek elçi" tarafından vahyedileni eksiksiz olarak muhataplarına okumak gibi zorunluluğu vardır. Şayet Tahrim s. 3. ayetinin gayri metluv vahye delil olduğu iddiasında olduğumuz takdirde , Muhammed (a.s) kendisine bildirilen vahyin bir kısmını bildirerek bir kısmından da vazgeçerek büyük bir cürüm işlemiş sayılacaktır.

Rabbinden kendisine indirileni tebliğ etmekle görevli olan bir elçi , gayri metluv vahiy taraftarlarınca iddia edildiği üzere , ona Cibril tarafından vahyedilenin nasıl olur da bir kısmını bildirir bir kısmından ise vazgeçer?.

Muhammed (a.s) a Cibril tarafından Kur'ana alınmayan vahiy anlamına da gelen "Gayri metluv vahiy" adında ayrı bir vahiyde bulunulduğu düşüncesi , bu düşünce taraftarlarının akidesini büyük ölçüde zedeleyen bir düşüncedir şöyle ki ; 

Bu düşünce, Muhammed (a.s) ın kendisine vahyedilmiş olan bazı ayetleri sakladığı , gizlediği , muhataplarına okumadığı anlamına gelir ki , bu da onun elçilik görevini eksik olarak yaptığı anlamına gelir. 

Bu düşünce , Muhammed (a.s) ın "Beşer" olması gerçeğini göz ardı ederek onu sadece bir robot konumuna sokmaktadır. İnsan olmanın gereği olan 1. şıktaki vahiy yolunu Muhammed (a.s) için tamamen kapatarak, sadece 2. yolu ona layık görmek onun insan olması gerçeğini red etmek anlamına gelir. 

Bu düşünce , Muhammed (a.s) ın söylemiş olduğu sözleri Kur'an ile eşdeğer görerek , elçiyi ilah ve rab konumuna yükseltme tehlikesini beraberinde getirir.Bilindiği gibi ona atfedilen sözler , onun söylediği iddia edilen sözler olup kesinlik derecesi kişisel tahliller sonucu elde edilmiş bulgular sonucundadır. Kişilerin insiyatifine bırakılmış sözleri Kur'an ile eşdeğer görmek ona atılmış en büyük bir iftiradır.

Bu düşünce , onun sözlerinin yer aldığı kitapları Kur'ana denk tutmak anlamına gelerek o kitapları Kur'ana ortak koşmak anlamına gelir. 

Bu düşünce sahipleri , kendileri gibi düşünmeyenleri , hadis ve sünnet inkarcısı gibi yaftalarla suçlayarak kendi düşüncelerini temize çıkarma gayesi gütmelerine rağmen , asıl sapkın düşünce sahipleri kendileri olup eğer birilerinin tekfir edilmesi gerekiyorsa, onların tekfir edilerek "KUR'AN İNKARCILARI"  olarak yaftalanması gerekir.

Bu düşünce , rivayetleri din de Kur'an gibi belirleyici kaynak kılarak , Kur'ana alternatif oluşturma gayretinin bir ürünü olup , Kur'an tarafından onay almayan bir çok rivayet , Kur'ana rağmen din esası haline gelmiş , "Sünnet vahiydir" düşüncesi ile Kur'an ayetlerini bile sünnetin nesh edebileceği inancı ortaya atılmış Allah (c.c) nin "Elçi" görevini layık gördüğü Muhammed (a.s) "Şari" (din koyucu) konumuna çıkarılmıştır. 

Bu düşünce , Muhammed (a.s) ın sözlerini yüceltirken , Allah (c.c) nin sözlerini kul seviyesine indirmekte , kulun sözlerini Allah (c.c) nin sözü düzeyine çıkararak , Allah (c.c) yi kul , kulu Allah (c.c) seviyesine çıkarmaktadır. 

Gayri metluv vahiy düşüncesinde yapılan önemli hatalardan birisi , Cibril veya başka isimlerle Kur'anda gördüğümüz vahiy meleğinin , Muhammed (a.s) ile kanka gibi bir durum içinde olduğu gibi görülmesidir. Cibril'in ona namazı ve abdesti öğrettiği gibi , her ramazan onunla mukabele okuması gibi , ona Kur'an harici bilgiler getirmesi gibi düşünceleri Kur'an ölçeğinde değerlendirdiğimiz zaman onu göz ile 2 defa gördüğünü anlarız. 

Bizler Cibril adı verilen meleği ontolojik mahiyeti olan varlık olarak görerek önemli bir hataya düşmekteyiz . Sahabeden Dihyetül Kelbi adındaki kişinin sureti ile geldiği şeklindeki rivayetlerin güvenirliliği maalesef bulunmamaktadır.

Bu gün Türkiye ye baktığımızda son zamanlarda Kur'anın gündeme gelmesi sonucunda, Kur'andan onay almayan yanlış  inançların sorgulanmaya başlanması , bir kısım geleneksel din yanlılarınca büyük bir tehlike olarak görülmeye başlanmıştır. Gayri metluv vahiy düşüncesini temel alan bir çok rivayetin belirlediği yanlış dini inançlar, bu sorgulama neticesinde sarsılmaya başladığı için , bu inancı korumak için var gücüyle çalışanlar , Kur'anın dinde belirleyici bir kitap olamayacağına dair düşüncelerini bu kitabı bizlere getiren elçi adına uydurdukları iftiralar ile ayakta tutmaya çalışmaktadırlar.

Sonuç olarak ; Neresinden tutsanız elinizde kalan bir düşünce olan gayri metluv vahiy iddiası , Allah ve elçisine atılmış en büyük bir iftira olarak halen yerini korumakta ısrar etmektedir. Muhammed (a.s) ın bir beşer olmasını göz ardı ederek robot durumuna sokan bu inanç sayesinde Kur'andan onay almayan bir çok düşünce İslama sokularak din esası haline gelmiş , red edenler kafir , fasık , zındık , hadis sünnet inkarcısı olarak suçlanmaya başlanmıştır. Eğer birileri bu yaftaya layık olacaksa , gayri metluv vahiy düşüncesini red edenler değil , aksine  kabul edenler olmalıdır.

Din de belirleyici tek kitap olması gereken Kur'an, rivayetleri onaylayıcı bir noter haline düşürülerek arka plana itilmiş ve neticede dışarıdan devşirilme düşünceler, dinin esası haline sokularak büyük bir bilgi kirliliği oluşmasına sebebiyet verilmiştir. Bu kirliliğin izalesi için bu düşüncenin yeniden Kur'anın her konuda belirleyici bir kitap olarak yeniden iman edilmesi , bu belirleyiciliğin ışığında bu düşüncenin temel aldığı esaslar yeniden sorgulanması gerekmektedir.

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.