26 Mart 2014 Çarşamba

Musa a.s ve Firavun - Süleyman a.s ve Sebe Kıssası Arasındaki Anlatım Benzerliği

Bu yazımızın konusu, başlıktan anlaşılacağı üzere, Alah cc nin iki elçisi Musa ve Süleyman as kıssalarında anlatılan firavun ve sebe hükümdarı arasındaki anlatım bağlantısı üzerinden verilmek istenen mesajı anlamak üzerine olacaktır. Kur'an kelimeleri arasındaki birbiri ile olan ilişkisi maalesef meallere tam yansıyamadığı için mealden yapılan okumalarda bu bağlantıyı görebilmek güçleşmektedir.

Kur'anın benzeterek anlatma metodunu kullanması bir çok ayette karşımıza çıkarak muhataplarına anlama kolaylığı sağladığı malumdur. Allah cc kendisini bizlere, bu metodla  hükümdar teşbihatını kullanarak anlatmakta olup bu teşbihat, Süleyman as ın hükümdarlığının benzetmesi üzerinden'de anlatılmaktadır. Beşer bir hükümdar olan Süleyman as ın çağrısına boyun eğen sebe melikesi'nin aldığı karşılık ile, firavun'un  Allah cc nin çağrısına boyun eğmemesi sonucunda aldığı karşılık gelecek ayetlerde karşımıza çıkacaktır.

Musa as ın elçi olarak firavun'a gitmesi ile Süleyman as ın elçi olarak hüdhüd'ü sebe hükümdarına göndermesi , firavun ve sebe hükümdarının kendilerine gelen elçilere verdikleri cevap ve akıbetlerinin anlatıldığı ayetleri bir paralellik içinde okuyarak kur'anın teşbihi anlatım güzelliğini anlamaya çalışacağız. 

 İzheb ilâ fir’avne innehu tagâ.
 [020.024]  «Firavun'a git, doğrusu o azmıştır.»

 İzheb ente ve ehûke bi âyâtî ve lâ teniyâ fî zikrî.
 [020.042]  Sen ve kardeşin, ayetlerimle gidin; beni anmakta gevşek davranmayın.

 İzheb ilâ fir’avne innehu tagâ.
 [079.017]  «Firavun'a git; doğrusu o azmıştır.»

İzheb bi kitâbî hâzâ fe elkıh ileyhim summe tevelle anhum fenzur mâzâ yerciûn(yerciûne).
[027.028] (Süleyman) Şu kitabımı götür bırak onlara, sonra dön kendilerinden de bak ne neticeye varacaklar.

 Allah cc Musa ve Harun'u firavun'a azmış olduğu için belgelerle göndermiş, aynı şekilde Süleyman as elçisini sebe hükümdarına "kitab" yani belge ile göndermiştir.  

 Kâlet yâ eyyuhel meleu innî ulkıye ileyye kitâbun kerîm(kerîmun).
027.029]  Dedi ki: Ey ileri gelenler; gerçekten bana çok kerim bir kitab bırakıldı.

 44.17-Ve lekad fetennâ kablehum kavme fir’avne ve câehum resûlun kerîm(kerîmun).
[044.017] Andolsun, biz kendilerinden önce, Firavun'un kavmini de denemeden geçirdik ve onlara kerîm bir resul gelmişti.

Allah cc nin Musa as ı "kerim" olarak nitelendirmesi ile Süleymana s ın gönderdiği elçinin getirmiş olduğu "kitabın" kerim olarak nitelendirilmesine dikkat edelim,daha sonra göreceğimiz ayetlerde firavun ile sebe hükümdarının kendilerine gelen "kerim" elçi ve kitablara vermiş oldukları geri dönüşüm'ün karşılığını nasıl aldıkları anlatılacaktır. Firavun ve hükümdar'a gelen elçiler mesaj ile geldikleri firavun ve sebe hükümdarının karşılıkları şöyle olmuştur.
 
Fe lemmâ câehum mûsâ bi ayâtinâ beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ sihrun mufteren ve mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn(evvelîne).
[028.036]  Musa onlara apaçık âyetlerimizi getirince, «Bu, olsa olsa uydurulmuş bir sihirdir. Biz önceki atalarımızdan böylesini işitmemiştik» dediler.

Musa as ve firavun kıssasının anlatıldığı diğer ayetleri hatırlayacak olursak , Musa as firavuna kendisinin Alemlerin rabbi olan Allah'ın elçisi olduğunu ve ona iman ederek israiloğullarını serbest bırakmasını istemiş, firavun ise onun mecnun ve sihirbaz olduğunu öne sürerek ne iman etmeye ne de israiloğullarını serbest bırakmaya yanaşmamıştır. 

Hükümdarlar'ın yanında "mele" olarak tanımlanan topluluk'tan, firavun ve sebe hükümdarının yanında'da bulunmakta olup Musa ve  Süleyman as davetlerine onlar'da şahid olmaktadırlar. 

   Kâlet yâ eyyuhel meleu innî ulkıye ileyye kitâbun kerîm(kerîmun). İnnehu min suleymâne ve innehu bismillâhir rahmânir rahîm(rahîmi). Ellâ ta’lû aleyye ve’tûnî muslimîn(muslimîne).
[027.029-31]  (Hükümdar olan kadın) Dedi ki: «Ey ileri gelenler! Şüphe yok ki bana, çok şerefli bir mektup(kitab) bırakıldı.» Süleymandan ve, o Rahmân, rahîm Allahın ismiyle Şöyle ki: « Bana karşı baş kaldırmayın ve müslümanlar olarak gelin bana!»

Kâlet yâ eyyuhel meleu eftûnî fî emrî, mâ kuntu kâtıaten emren hattâ teşhedûn(teşhedûni). Kâlû nahnu ûlû kuvvetin ve ûlû be’sin şedîdin vel emru ileyki fenzurî mâzâ te’murîn(te’murîne).
[027.032-33]  (Melike): «Ey ileri gelenler! Bu işimde bana bir fikir verin; sizin haberiniz olmadan ben hiçbir işi kestirip atmış değilim.» dedi.Dediler: «Biz güçlüyüz ve yiğit savaşçılarız; ama karar sana aittir. Ne emredeceğini düşün.»

Kâlel meleu min kavmi fir’avne inne hâzâ le sâhırun alîm(alîmun). Yurîdu en yuhricekum min ardıkum, fe mâzâ te’murûn(te’murûne).
[007.109-10] Firavun kavminden mele'si, «Doğrusu bu bilgin bir sihirbazdır, sizi memleketinizden çıkarmak istiyor» dediler. (Firavun): «Ne buyurursunuz?» dedi.

Kâle lil melei havlehû inne hâzâ le sâhırun alîm(alîmun). Yurîdu en yuhricekum min ardıkum bi sıhrihî fe mâzâ te’murûn(te’murûne).
026.034-5] (Fir'avun) Etrafındaki mele'sine dedi ki: «Şüphe yok, bu elbette bir ziyâde bilgin sâhirdir. Sizi büyüsü ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Artık siz ne emredersiniz?»

Firavun ile sebe hükümdarı melesi'ne danışarak durum hakkında bilgi istemişlerdir, firavun ve melesi Musa as ın sihirbaz olduğunu iddia ederek onu red etmişler, sebe hükümdarı'nın melesi son kararın hükümdara ait olduğu o ne karar verirse ona uyacaklarını söylemişlerdir.

Kâlet innel mulûke izâ dehalû karyeten efsedûhâ ve cealû eizzete ehlihâ ezilleh(ezilleten), ve kezâlike yef’alûn(yef’alûne).
[027.034] Doğrusu, dedi: melikler bir memlekete girdiler mi onu perişan ederler ve ahalisinin azîz olanlarını zelîl kılarlar, evet, böyle yaparlar

Sebe hükümdarı vasat bir düşünceye sahip olup melik vasfına sahip olan birine karşı gelmenin sonucunu bildiği için firavun ve mele'si gibi direk karşı çıkmamıştır.

Kâlû ercih ve ehâhu ve ersil fîl medâini hâşirîn(hâşirîne). Ye’tûke bi kulli sâhırin alîm(alîmin).
[007.111-112]  Dediler ki: «Onu ve kardeşini alıkoy, ve şehirlere toplayıcılar yolla.»«Her bilgin büyücüyü sana getirsinler.»

Ve kâle fir’avnu’tûnî bi kulli sâhırin alîm(alîmin).
[010.079]  Firavun: «Bütün bilgin sihirbazları bana getirin» dedi.

Ve innî mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nâzıratun bime yerciul murselûn(murselûne).
[027.035]  Şimdi ben onlara bir hediye göndereceğim ve elçilerimin nasıl bir cevapla döneceklerini göreceğim.

Musa as ın çağrısına karşılık firavun ve melesi ona karşı şavaş açmış ve onun karşısına ülkenin en mahir sihirbazlarını çıkarmalarına karşın sebe hükümdarı Süleyman as a bir iyilik gösterisi olarak hediye göndermektedir.

Ayet içinde geçen "hediyyeten" kelimesini biraz açalım, bu kelime " hidayeten" kelimesinden türemiş olup " bir kimseye rıfkla nazik bir şekilde yolu göstermek,klavuzluk etmek, ya da doğru yolu, yönü ya da istikameti tutmasına ya da takip etmesine vesile olmak" anlamındadır. 

Sebe hükmüdarının Süleyman as a hediye göndermesi, ona teslim olmayı kabul etmemesi anlamına gelerek Süleyman as  çağrısına alternatif sunma çabasının bir ürünüdür. Dikkat edilecek olursa Süleyman as hükümdara gönderdiği "kitab"ta  kendisine "müslimin" olarak yani teslim olmuşlar hiç bir şart koşmadan ve ona boyun eğmişler olarak gelmelerini istemekte olup herhangi bir alternatif hidayet önerisi olan hükümdarın hediyelerini Süleyman as asla kabul etmemektedir. Aynı şekilde Allah cc bizlere "müslimin" den olmamızı emretmekle, ona karşı olan imanımızda hiçbir şekilde pazarlık, şart veya karşı görüş ileri sürmemizi istememektedir. 

İslam kelimesi ve türevlerinin kur'anda bir çok ayette kullanıldığı malumdur. Bu kelimenin ifade ettiği anlam ile, bir hükümdarın kendisine bağlı olanlara sadece ona boyun eğmesini istemesi ve müslümanlardan olmamızı istemesi Süleyman as ın isteği arasındaki bağı kurduğumuzda daha net anlaşılacaktır. 

"Seleme" kelimesi ,  " dış ve iç afetlerden,belalardan veya dertlerden uzak olmak" anlamına gelen bir kelimedir. İslam kelimesi, "iki taraftan her birinin diğerinden gelecek herhangi bir acıdan salim olması" anlamında bir kelimedir. Müslim kelimesi ise , " karşı taraftan gelecek olan herhangi bir tehlikeye karşı ona sığınmak" anlamında olup sığınma ihtiyacına sahip olan biz insanlar olduğumuz için teslim olmamız gereken varlık Allah cc. dir.  

Kelimenin anlamı ile Süleyman as ın kendisine "müslimin" olarak gelmelerini istemesi ile, Allah cc nin kendisine "müslimin" olarak gelinmesini istemesi arasındaki bağlantıyı kurmak gerekirse şunları söyleyebiliriz ; İslam olmak demek bir hükümdar'dan gelecek olana tehlikeye karşı ona kayıtsız şartsız gelmek demek olduğuna göre ve o hükümdar, kendisine teslim olmakla teba sını nasıl tehlikelerden koruyup ona teslim olmasının karşılığını en güzel şekilde verirse, bizlerin Allah cc den gelecek olan tehditlere karşı ona kayıtsız şartsız sığınıp onun , bizim ona karşı olan bu teveccühümüzün en güzel bir şekilde karşılığını vereceği garantisinin gerçek olarak anlatım karşılığının , sebe hükümdarının Süleyman as a teslim olduğu zaman onun sarayında ağırlanması şeklinde görmekteyiz.  Yunus s. 84. ayetinde yine Musa as ın dilinden Allah cc ye teslim olunduğuda artık ondan başka vir vekil'e gerek olmadığını ona teslim olan kişinin artık tabiri caizse sırtının yere gelmeyeceği beyan edilir " Musa da: «Ey kavmim, siz gerçekten Allah'a iman ettiyseniz, O'nun birliğine samimiyet ile teslim olmuş müslümanlar iseniz, artık O'na güvenin!» dedi."

Sebe hükümdarının Süleyman as hediyeler göndererek ondan bir nevi özerklik istemesini Süleyman as red eder ve bir hükümdarın kendisine teslim olmayanlara karşı uygulayacağı yöntemi onlara söyler. 

Fe lemmâ câe suleymâne kâle e tumiddûneni bi mâlin fe mâ âtâniyallâhu hayrun mimmâ âtâkum, bel entum bi hediyyetikum tefrahûn(tefrahûne).  İrcı’ ileyhim fe le ne’tiyennehum bi cunûdin lâ kıbele lehum bihâ ve le nuhricennehum minhâ ezilleten ve hum sâgırûn(sâgırûne).
[027.036-37]  (Elçiler, hediyelerle) gelince Süleyman şöyle dedi: «Siz bana mal ile yardım mı etmek istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir. Ama siz, hediyenizle böbürlenirsiniz.» (Ey elçi) dön onlara (söyle): «VAllahi karşı gelemeyecekleri ordularla varırım da, oradan kendilerini perişanlıklar içinde hor ve hakir oldukları halde çıkarırım.» dedi.

Süleyman as kendisine gönderilen hediyeleri, Allah cc nin kendisine verdikleri ile kıyaslayarak onları red etmesi kur'an muhataplarına mesaj olup aynı şekilde bizlerinde dünya malını tercih edip ahireti ötelememek ve bir nevi rüşvet olarak gördüğü dünya malına karşı imanı tercih etmememiz istenmektedir. Bilindiği gibi Allah cc bir çok kavmi elçilerini red ettikleri için helak ettiğini beyan etmektedir, aynı şekilde Süleyman as bir hükümdar olarak kendi çağrısını red eden bir topluluğa yapacağı muameleyi haber vermektedir. Aynı şekil bir haberi Musa as kıssasındada görmekteyiz.  

20.61- Musa onlara dedi ki: "Size yazıklar olsun, Allah'a karşı yalan düzüp uydurmayın, sonra bir azap ile kökünüzü kurutur. Yalan düzüp uyduran gerçekten yok olup gitmiştir."
40.30- İman eden (adam) dedi ki: "Ey Kavmim, ben o fırkaların gününe benzer (bir günün felaketine uğrarsınız) diye korkuyorum."
40.31- "Nuh kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün). Allah, kullar için zulüm istemez."
40.32- "Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat  gününden korkuyorum."
40.33- "Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah'tan koruyacak yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz."

Allah cc nin, kur'anda kendisini bir hükümdar benzetmesi şeklinde anlattığını tekrar hatırlayacak olursak Süleyman as ın şahsında bir hükümdar'ın kendisine itaat etmeyenlere karşı neler yapacağı anlatılan ayetlerin yanısıra kendisine itaat edenlere karşı uygulayacağı muamelede yine kur'anda bir çok ayette anlatılmaktadır. Bu durum Musa as ın kıssası örneğinde ona iman eden sihirbazların ağzından şöyle anlatılmaktadır. 

  20.74- "Gerçek şu ki, kim Rabbine suçlu-günahkar olarak gelirse, hiç şüphe yok, onun için cehennem vardır. Onun içinde ise, ne ölebilir, ne dirilebilir."
20.75- "Kim O'na iman edip salih amellerde bulunarak O'na gelirse, işte onlar, onlar için de yüksek dereceler vardır."
20.76- "İçlerinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan Adn cennetleri de (onlarındır). Ve işte bu, arınmış olanın karşılığıdır."

Firavun ve ordusunun Musa as aın çağrılarını red etmeleri sonucunda uğradıkları akıbet suda boğularak helak olmak şeklinde gerçekleşmiş ve kıyamet günü ebedi azab olarak karşılık alacakları beyan edilmektedir.  

7.136- Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk.
10.90- Biz, İsrailoğulları'nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğulları'nın kendisine inandığı (İlah'tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım" dedi.
17.103- Böylelikle, onları o yerden sürüp-sarsıntıya uğratmayı istedi, Biz de onu ve beraberindekileri hep birlikte boğuverdik.
28.39.41- O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.Onları, ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler.
[011.098]  Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları (çekip) ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötü yerdir!
[040.045.46]  Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun'un çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi.Ateş, onlar sabah akşam ona arzolunur dururlar, saat kıyam edeceği gün de tıkın Âli Fir'avni en şiddetli azâba

Sebe hükümdarının ise Süleyman as ın çağrısına olumlu cevap vermesi neticesinde Süleyman as tarafından helak edilmekten kurtulmuş hemde onun sarayında ağrılanmak şerefine nail olmuştur. Bu şekil bir anlatım, biz mü'minlerin Allah cc nin çağrısına kulak verdiğimiz takdirde kur'anda bir çok ayette anlatılan cennet tasvirleri olarak karşımıza çıkan mekanlarda ağırlanacağımız haberinin gerçek olarak ispatıdır. 

 Kîle lehadhulîs sarh(sarha), fe lemmâ raethu hasibethu lucceten ve keşefet an sâkayhâ, kâle innehu sarhun mumerradun min kavârîr(kavârîra), kâlet rabbi innî zalemtu nefsî ve eslemtu mea suleymâne lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).
[027.044]  Sarh'a gir denildi ona, derken onu görünce derin bir susandı ve paçalarını çekti, Süleyman, o dedi: mücellâ bir köşk, sırçadan, kadın ya rabb! Dedi: hakıkaten ben evvel nefsime zulmetmişim, şimdi Süleymanın maıyyetinde teslim oldum Allaha, o rabbül'âlemine

İki kıssada kullanılan kelimelerin birbirleri ile olan ilşkisine örnek olarak sebe hükümdarının girdiği yerin " sarh" olarak nitelendirilip, o sarh'ın ne kadar güzel olduğu ayetin devamında anlatılmasına karşın aynı kelimeyi firavun'un haman'dan bir isteği olarak görmekteyiz.  


 Ve kâle fir’avnu yâ eyyuhel meleu mâ alimtu lekum min ilâhin gayrî, fe evkıd lî yâ hâmânu amilet tîni fec’al lî sarhan leallî attaliu ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu minel kâzibîn(kâzibîne).
[028.038] Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi benim için çamur üzerine ateş yak , bana bir sarh yap ki Musa'nın ilahına çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir, dedi.

Ve kâle fir’avnu yâ hâmânubni lî sarhan leallî eblugul esbâb(esbâbe). Esbâbes semâvâti fe attalia ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu kâzibâ(kâziben), ve kezâlike zuyyine li fir’avne sûu amelihî ve sudde anis sebîl(sebîli), ve mâ keydu fir’avne illâ fî tebâb(tebâbin).
[040.036-37]  Firavun da: «Ey Haman, bana bir sarh yap, belki ben erişirim o yollara.Göklerin yollarına da Musa'nın ilahına muttali olurum ve kesinlikle ben onu yalancı sanıyorum.» dedi. işte bu şekilde Firavun'a kötü ameli güzel gösterildi de yoldan çıkarıldı. Firavun'un düzeni hep hüsrandadır (çıkmazdadır).

Firavun'un haman'dan istediği sarh'ın yapılışı için kullanılan ateş ile, sebe hükümdarının girmiş olduğu sarh'ın yapılışı için kullanılan maddelerin kur'andaki anlatımlarına baktığımız zaman yine kelimelerin birbiri ile nasıl bir ilişkisi olduğu görülecektir. 

 [002.017] Onlar, çevresini aydınlatmak için ateş yakan (istevgade naren)kimseye benzerler ki, Allah ışıklarını yok edince, onları karanlıklar içinde görmez bir halde bırakmıştır.
[002.024] Yapamazsanız ki yapamayacaksınız o takdirde, inkar edenler için hazırlanan ve yakıtı(veguduhe) insanlarla taş olan ateşten sakının.
[066.006] Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı (veguduhe), insanlar ve taşlardır; görevlileri, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.


Sebe hükümdarının Süleyman as a itaat etmesi neticesinden ağırlandığı sarh için kullanılan "gavarira" kelimesinin diğer geçişleri cennet nimetleri ile ilgili anlatımlarda geçmektedir. 

[076.015] Çevrelerinde gümüşten billur kablar (gavarira) dolaştırılır.
[076.016]  Gümüşten billûrlardır(gavarira), onları muayyen miktarlarda takdir etmişlerdir.

Sonuç olarak; kur'anın anlatım uslubu olarak kullandığı benzetmenin uygulandığı ayetleri konu almaya çalıştığımız bu yazıda, Musa ve Süleyman as ın muhatapları olan firavun ve sebe hükümdarı ile ilgili anlatımlar arasındaki ilşkiyi kelime bağlantıları üzerinden göstermeye gayret ettik, bu şekil anlatımlar kur'anın muhtelif ayetlerinde yer almakta olup, hükümdar tasviri üzerinden Allah cc nin kendisine iman eden ve etmeyenlere nasıl muamele edeceğinin yeryüzünde gerçek bir hükümdar olan Süleyman as kıssası üzerinden anlatımını gördük.  

                                             EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder