Mehdi adındaki kurtarıcı beklentisi sadece islam kültürüne has bir beklenti değil, diğer dinlerde de mevcut bulunan bir anlayış olup islam kültürü içinede bu dinlerden girmiştir. Bu inancı doğuran sebeblere baktığımız zaman altında insana has özelliklerden olan , tembellik , kolaycılık, başkalarından medet ummak vs gibi şeylerin yattığını görürüz. Çocukluğumuzu şöyle bir göz önüne getirelim , mahallede kavga edip dayak yediğimiz çocukları "akşam babam gelsin görürsün sen" diyerek kaçımız tehdit etmedi acaba?, çocukluğumuzda mahalle çocuklarını dövmek için beklenen baba yerine büyüyünce bizlere zulüm edenleri alt edecek mehdi beklentisi hep aynı psikolojinin ürünü değil mi dir?.
İnsanın eli taşın altına koymayıp başkalarından beklemesi şeklinde tezahür eden bedavacılık psikolojisi öyle bir hale gelmişki neredeyse bütün dinlerde bir inanç haline getirilmiştir. Kur'anın bu konuda en ufak dahi bilgi kırıntısı vermemesi kimsenin umuruna dahi gitmemiş "mehdi hadisleri" başlığı altında akıllara zarar uydurmalar ile gelecek olan mehdinin nasıl biri olduğu en ufak ayrıntısa kadar anlattırılmıştır.
Yazıda mehdi hadislerini kritik etmekten daha ziyade mehdi beklentisi içine iten sebebleri ve bu beklentinin nasıl bir atalete sebeb olduğu ile konusu üzerinde durmak istiyoruz. İslam inancı içinde yer etmiş olan mehdi, fesada uğramış olan yeryüzünü düzeltecek ve kafirleri darmadağın ederek islamı hakim kılacaktır.
Mehdi adındaki şahsiyeti gökten inmesini beklemek sünnnetullahın işleyişine tamamen aykırı bir durum olup böyle bir inanca sahip olanların , sahip olmayanları suçladıkları duruma düştüklerini açıkça söylemek isteriz. Allah cc tarihin hiç biz zaman dilimiünde gökten birisini indirerek zulme uğrayanlara yardım etmemiştir , etmeyecektir.
Allah cc nin koymuş olduğu sünnet , insanın insana olan zulmünü , diğer insanlar eli ile ortadan kaldırılması şeklinde işlemiştir bu öncedende böyle olmuştur ,kıyamete kadar da öyle işleyecektir. Mehdi vasfını taşıyan herhangi birini gökten inmesini beklemek yerine bu vasıfları taşıyanları toplumların yetiştirmesi sünnetullahın gereği olup içlerinden toplumu harekete geçirebilecek dinamik insanları çıkaramayan tembel toplumların harcı olan mehdi beklemek hastalığı maalesef islam inancı içine yerleştirilerek tembelliğin iliklerimize kadar işlemesi sağlanarak kafirlerin kıyamete kadar rahat nefes alması sağlanır olmuştur.
İsrailoğulları ile ilgili anlatımların sadece yaşanmış bitmiş olaylar olarak anlatılmadığını , muhatapların ibret alması esasına dayalı anlatımlar olduğunu, israiloğulları ile anlatımları konu alan yazılarımızda özellikle vurgulamaya çalışmıştık. Bakara s. içinde anlatılan Talut kıssasını masal olarak değilde günümüze mesaj veren ayetler olarak okuduğumuzda israiloğullarının bu tür beklentilerinin nasıl cevap bulduğunu görürüz.
Musa as ın vefatından bilinmeyen bir zaman sonra israiloğulları yurtlarından sürülmüşler , evleri ve barkları dağıtılmış bir hale geldikleri bakara s. 246. ayetinde ifade edilmektedir. İlerleyen ayetlere baktığımız zaman sahneye Talut ve Davud adında iki kişi çıkmaktadır. Bu kişiler gökten zembille inen iki şahsiyet değil israiloğulları içinde yetişmiş olan iki savaş dehasıdır. Bu olay bize toplumların kendi içlerinden yetişmiş olan kalifiye elemanlar ile düze çıkacağını kimseye yattığı yerden başarı verilmeyeceğinin anlatılması açısından okunduğu zaman bize dönük mesajları olduğu görülecektir.
Talut ve Davud israiloğullarının içinden yetişmiş olan iki insan olup, o kavmin bilgi birikimine sahiptirler. Askeri dehaya haiz olan bu insanlar bu işi annelerinin karnında öğrenip çıkmamışlar, içinde yaşadıkları toplumda öğrenmişlerdir. Başları dara düşen israiloğulları bu birikimlerini doğru kullanan Talut komutasında örgütlenerek düşmana karşı çıkmışlar ve Davud ordu içinde büyük bir başarı göstererek düşman ordusu komutanı olan Calut'u öldürmüştür.
Bu kıssayı günümüze bakan bir mesaj olarak okumak gerekirse şunları söyleyebiliriz; başı dara düşen biz müslümanlar bu dardan kurtulmak için içimizden çıkartacağımız önderler ile zulma karşı koymaya çalıştığımız takdirde başarıya ulaşmayı düşünmekten başka bir çaremiz yoktur. Böyle insanların çıkması için toplumun o insanların çıkmasını gerektirecek olan büyük bir alt yapıya sahip olmaları gerekmektedirki o insanların toplum içinde sivrilsin.
Müslümanlar olarak ilk yapmamız gereken şey bunun şuuruna vakıf olmak gökten kimsenin inmesini beklemeden kendi işimizi kendimiz görmemiz gerektiği inancına sahip olmamız gerekmektedirki içinde bulunduğumuz durumdan kurtulmanın ilk adımını atmış olalım. Ehli sünnet fırkasının ayrı , şia fırkasının ayrı bir mehdi beklentisi olduğu bir islam düşüncesinde böyle bir inancın silinmesi pek mümkün görülmediğinin farkındayız.
Toplumlar kendileri için gerekli olan bilgiyi üretmedikleri müddetçe başkalarının kölesi olmaya mahkum olup onların verdikleri kadarı ile yetinmek zorundadırlar. Hiç bir toplum başka bir topluma kendilerini acze düşürecek kadar sahip oldukları bilgiyi aktarmaz, aktardıkları bilgi kendilerini acze düşürmeyecek kadarı olup, o toplumun gözünü boyayacak bir şekilde bunu yaparak kendilerini o topluma doğru insanlar olarak lanse ederler.
Sömürgeciliğin boyut değiştirmiş hali olan bu duruma en fazla halkı müslüman olan toplumlar düşmüş olup kendi topraklarında çıkan madenleri hammadde olarak satıp büyük paralar elde ederek onları zevkü sefalar içinde harcarken müstekbir batı medeniyeti o ham maddeyi işleyerek büyük bir teknolojik hamle elde etmiş ve biz müslümanları celladına aşık mahkumlar haline getirmiştir.
Bu durumdan kurtulmak için önce içinde bulunduğumuz halin ne kadar aşağılayıcı bir bir durum olduğunun şuuruna vakıf olunması ve bu durumdan kurutulmak için çareler üretilmesinin şart olduğunun düşünülmeye başlanması gerekmektedir. Bu düşünce içinde olan islam toplumu kurutluş için çareler aramaya başlayacak olup süreç içinde bu yoldan dönmediği müddetçe sünnetullah gereği olarak başarıya kavuşacaklardır .
Bu dönüşüm sadece 3-5 satır içinde ifade edilerek hemen olacak bir şey asla değildir. Müstekbirler bu uyanışları kesmek için ellerinden geleni yaptıklarının bilinmesi ve her türlü oyuna karşı uyanık olunması gerekmektedir. Özellikle müslümanların başlarına geçirdikleri yönetici tabakası bu uyanışı engellemek için müstekbirlerin elinde oyuncak olan insanlardan oluşmuş olması işin ne kadar vahim boyutlara ulaşmış olduğunu görmek açısından ibret vericidir. Bir insan düşününki o ülkeden çıkmış o ülkenin ekmeğini yemiş ve o ülkeye yönetici olmuş , ve o ülkenin menfaatlerini değil düşmanların menfaatlerini korumak amaçlı bir yönetim sergilemektedir , bunun adı ihanet değilde nedir?. Böyle kurulmuş olan kumpaslar içinde yaşayan biz müslümanların işlerinin ne kadar zor olduğunu anlatmaya gerek bile yoktur. Azıcık kendisinin mesuliyetinin farkına varıp etrafında dönen olaylardan biraz haberdar olan insanlar bunun farkındadırlar.
Dünün hazırcı israiloğulların yerini bugün müslümanlar doldurmuş olup, dünkü israiloğulları bu işin hazır beklemek ile olmadığının şuuruna vakıf olmuşlar düşmanları olan biz müslümanları güç ile dize getireceklerine inanarak bunun gereklerini yerine getirmek için amansız bir çaba sarfederek neticede başarılı olmuşlardır. Biz müslümanlar ise gelecek olan mehdiyi bekleyerek gelecekte olacak olan düzmece bir savaşı bekleyerek ağaçların dahi arkasındaki yahudiyi bize haber vererek öldürmemizi sağlayacağı masalları ile avunur olmuşuz.
Sonuç olarak ; toplumlardaki tembelliğin dini inanç haline getirilmiş şekli olan kurtarıcı mehdi beklentisi islam düşüncesi içinde öyle kemikleşmiş bir yere sahip olmuşturki böyle bir inanca sahip olan değil olmayan kafir bellenir olmuştur. Allah cc koyduğu kural gereği hiç bir zaman gökten kurtarıcılar indirmemiş olup , ne bugün ne yarın böyle bir kurtarıcı göndermeyecektir. Oyunun kuralı kendi işini kendin görmek olduğunun bilincine önce vakıf olunması , sonra bu bilincin geliştirilerek gerekli olan bütün bir alt yapı sistemi kurulmadığı müddetçe içinde bulunduğumuz zelil durumdan çıkmak asla mümkün değildir. Olayın daha kafalarda bile yer etmediğini düşüncek olursak işimizin ne kadar zor olduğu ortada olup bizlerinde bu zor duruma karşı pes edip bizleri bötle bir sahip kılacak mehdi beklentisine düşmeden hepimizin elini taşın altına koyması "ben neyimki" psikolojisinden kurtulup ateşe su taşıyan karınca misali "safım belli olsun " düşüncesi içinde olarak adım atmış olalım. Kısacası mehdi beklemek kur'andan ilham almış kafaların yaşayacağı bir olgu asla olmayıp tembel ve kur'anı hayat rehberi görmeyen kafaların yaşadığı ütopik bir durumdur.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.