neml etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
neml etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mayıs 2025 Pazar

NEML SURESİ MEALİ

1- Ta, Sin. Bunlar, o okunan (Kur'an)ın ve açıklayan kitabın ayetleridir.

2- O inananları bir doğruya ileten ve bir müjdedir.

3- Onlar ki, o kulluk görevini ayakta tutarlar ve o arınmayı yerine getirirler ve onlar o sonrakine de kesinkes inanların ta kendileridir.

4- Şüphesiz ki o sonrakine inanmazlara, onların işlerini onlar için süsledik, artık onlar bocalayıp dururlar.

5- İşte onlar, o azabın kötüsü onlar için olanlardır ve onlar sonrakinde de, o en ziyan edenlerin ta kendileridir.

6- Ve şüphesiz ki sen bu okunan (Kur'an) ı en bilgenin, en iyi bilicinin katından karşılamaktasın. 

7- Bir zaman Musa ailesine: "Şüphesiz ki ben bir ateş sezinledim. Size ondan bir haber getireceğim veya ısınmanız için size bir korlu ateş parçası getireceğim. demişti.

8- 9- 10- 11- 12- Ona geldiğinde: "O ateşte olan kimse ve onun çevresinde olan kimseler berekelendirilmiştir. O tüm insanların Efendisi Allah, her türlü eksiklikten uzaktır. Ey Musa gerçek şu ki, ben o çok güçlü, o en bilge Allah'ın ta kendisiyim ve değneğini at" diye seslenilmişti. (Değneğini atıp) onu hızlı bir yılan  gibi titreştiğini gördüğünde, bir arka dönen olarak yönelmiş ve (değneğini) takip etmemişti. (Allah): "Ey Musa kaygılanma, şüphesiz ki benim yanımda o gönderilmişler kaygılanmaz. Ancak kim haksızlık etmiş, sonra bir kötülüğü arkasından bir iyiliğe değiştirmişse, artık şüphesiz ki ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet ediciyim. Ve elini yakanın içine girdir, Firavun ve topluluğuna (gözle görülen) dokuz ayetin içinde olarak, hiçbir kötülük olmaksızın bembeyaz çıkıverir. Şüphesiz ki onlar itaatten çıkan bir topluluk oldular" demişti.

13- (Gözle görülen) ayetlerimiz onlara bir gösterici olarak geldiğinde: "Bu, açıklanan bir sihirden başka bir şey değil" demişlerdi.

14- Ve benlikleri onlara kesinkes inandığı halde bir haksızlık ve bir yücelik taslayarak ısrarla onları reddettiler. Artık bak o bozucuların sonu nasıl olmuş.

15- Ve Ant olsun ki Davud'a ve Süleyman'a bir bilgi vermiştik. Ve ikisi de: "O övgü Allah'a dır O ki, bizi o inanan kullarından birçoğunun üzerine üstünleştirdi" demişlerdi.

16- Ve Süleyman Davud'a mirasçı oldu ve: "Ey o insanlar o kuşun konuşması bize öğretilmiştir ve bize her şeyden verilmiştir. Şüphesiz ki bu, o açıklayan lütfun ta kendisidir" dedi.

17- O cin ve o insan ve o kuştan askerleri Süleyman için sürülüp toplandı, artık onlar (düzenli olarak) yönlendiriliyordu.

18- Nihayet o karıncaların vadisine geldikleri zaman, bir karınca: "Ey o karıncalar, durulma yerlerinize girin. Süleyman ve askerleri onlar fark etmezlerken sizi çerçöp edip ezip geçmesin" dedi.

19- Bunun üzerine onun bu sözünden dolayı bir gülümsemeyle tebessüm etti ve: "Ey Efendim, beni ve annemi babamı nimetlendirdiğin nimetine şükretmeme ve senin ona hoşnut olacağın bir düzgün iş işlememe beni yönlendir ve beni rahmetinle o düzgün kullarının içine girdir" dedi.

20- 21- Ve o kuşu araştırdı da (bulamadı), bunun üzerine: "Bana ne oluyor o hüdhüd'ü göremiyorum, yoksa o algılanamayanlardan nı oldu? Onu kesinlikle bir sert azapla azaplandıracağım veya onu kesinlikle boğazlayacağım veya bana kesinlikle açıklayan bir kanıt getirir" dedi. 

22- 23- 24- 25- 26- Bir uzak (zaman) durup bekleme olmaksızın (o hüdhüd geldi ve): "Ben, senin onu (bilgice) kuşatamadığın bir şeyi kuşattım ve sana Sebe'den bir kesinkes haber getirdim. Şüphesiz ki ben onlara hükümranlık eden ve her şeyden verilmiş bir kadın buldum ve onun bir büyük tahtı da var. Onu ve topluluğunu Allah'ın aşağısından o güneşe boyun eğerlerken buldum. Ve o Allah'a ki o göklerde ve yerde o gizliyi çıkarana ve gizlemekte olduğunuz şeyleri ve açığa vurmakta olduğunuz şeyleri bilene boyun eğmesinler diye o şeytan onların işlediklerini onlara süslemiş, böylece onları o yoldan uzaklaştırmış, bundan dolayı doğruya iletilmezler" dedi.

27- 28- (Süleyman): "Doğru sözlü müsün yoksa o yalancılardan mısın bakacağız. Bu kitabımı götür de onlara at, sonra onlardan (başka tarafa) yönel, ne ile döneceklerine bak?" dedi.

29- 30- 31- (Hükümdar): "Ey o dolgunlar, şüphesiz ki bana bir değerli kitap atıldı. Şüphesiz ki o, Süleyman'dandır ve şüphesiz ki o(nda), 'O çok şefkatli o çok merhamet edici Allah adına. Bana yücelenmeyin ve teslim olanlar olarak bana gelin' diye (yazmaktadır)" dedi.

32- (Hükümdar): "Ey o dolgunlar: "Bana (bu konudaki) buyruğumda bir çözüm getirin. Ben bir buyrukta siz bana tanıklık edene kadar, kesip atan olmadım" dedi.

33- (Dolgunlar): "Biz bir kuvvete sahibiz ve bir sert sıkıntı vermeye de sahibiz ve (bu konuda) o buyruk senindir. Neyi buyuracaksan artık bak" dediler.

34- 35- (Hükümdar): "Şüphesiz ki o hükümdarlar bir kasabaya girdikleri zaman, orayı bozarlar ve oranın halkının en güçlülerini en aşağılık hale dönüştürürler. Ve onlar da işte böyle yaparlar. Ve şüphesiz ki ben onlara bir hediye göndericiyim de o gönderilmişlerin ne ile döneceklerine bakıcıyım" dedi.

36- 37- (O gönderilmişler hediyelerle) Süleyman'a geldiğinde: "Beni bir mal ile mi uzatıyorsunuz? Oysa Allah'ın bana verdiği, sizin verdiğiniz o şeyden daha hayırlıdır. Hayır, (ben değil) siz hediyenizle seviniyorsunuz. Onlara dön de (şunları söyle: Eğer bana teslim olanlar olarak gelmezlerse) onların  onları kesinlikle önleyemeyecekleri bir orduyu getiririz ve onları en aşağılıklar ve küçülenler olarak oradan kesinlikle çıkarırız" dedi.

38- (Süleyman): "Ey o dolgunlar, teslim olanlar olarak bana gelmeden önce, hanginiz onun tahtını bana getirir?" dedi.

39- O cinden bir becerikli: "Mevkiinden kalkmandan önce onu sana ben getiririm. Ve şüphesiz ki ben bu konuda kesinlikle çok kuvvetliyim, güvenilirim" dedi.

40- Yanında o kitaptan bir bilgi olan: Bakışın sana geri döndürülmeden önce onu sana ben getiririm" dedi. Onu yanında sabit bir durumda gördüğünde: "Bu, şükür mü edeceğim yoksa (iyiliğini mi) örteceğim diye beni yoklaması için benim Efendimin lütfundandır. Ve kim şükrederse, ancak ve ancak kendi benliği için şükreder. Ve kim (iyiliği) örterse, şüphesiz ki benim Efendim, çok zengindir çok cömerttir" dedi.

41- (Süleyman): "Ona tahtını yadırgattırın, bakalım doğruya iletilecek mi yoksa doğruya iletilmezlerden mi olacak?" dedi.

42- Geldiğinde: "Senin tahtın bu gibi miydi?" denildi. (Hükümdar) : "Sanki o, o dur" dedi. (Süleyman ve onun etrafındakiler): "Ondan (hükümdardan) önce o bilgi bize verilmişti ve biz teslim olanlar olmuştuk" (dediler).

43- Ve Allah'ın aşağısından kulluk etmekte olduğu şeyler onu uzaklaştırmıştı. Şüphesiz ki o, (gerçeği) örtücü bir topluluktandı.

44- Ona: "O köşke gir" denildi. Onu gördüğünde bir derin su hesap etti ve (eteğini) bacaklarından kaldırdı. (Süleyman: "Şüphesiz ki o, pürüzsüzleşmiş billurdan bir köşktür" dedi. (Hükümdar): "Ey Efendim, ben benliğime haksızlık ettim ve Süleyman'ın beraberinde o tüm insanların Efendisi Allah'a teslim oldum" dedi.

45- Ve ant olsun ki Semud'a kardeşleri Salih'i "Allah'a kulluk edin" (desin) diye gönderdik. Birden onlar birbirleriyle çekişen iki bölük oluverdiler.

46- (Salih): "Ey topluluğum, o iyilikten önce o kötülüğü niçin hızla istiyorsunuz? Merhamet olunmanız için Allah'a bağışlama istemeniz gerekmez miydi?" dedi.

47- (Topluluğu): "Senin ve senin beraberinde olan kimseler yüzünden uğursuzlandık" dediler. (Salih): "Uğursuzluğunuz (işlediğinizden doğan sonuçlarınız) Allah'ın yanındadır. Hayır, siz denenmekte olan bir topluluksunuz" dedi.

48- Ve o şehirde bozuculuk yapmakta olan ve düzeltici olmayan dokuzlu bir küçük topluluk vardı.

49- (Küçük topluluk): "Onu ve onun ailesini kesinlikle gece (öldürme) planı yapacağız, sonra onun (hakkını arayabilecek) yönelenine, kesinlikle: 'Onun ve ailesinin yok edilişine biz tanık olmadık ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru sözlüleriz' diyeceğiz diye Allah'a yeminleşin" dediler.

50- Bir hile kurdular ve bizde onlar fark etmezlerken bir hile kurduk.

51- Artık bak hilelerinin sonu nasıl olmuş? Onları ve topluluklarını toplu olarak yerle bir ettik.

52- İşte bunlar haksızlık yapmaları nedeniyle çökmüş evleri. Şüphesiz ki işte bunda, bilen bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

53- Ve inanmış ve korunmakta olanları kurtardık. 

54- 55- Ve Lut'u da (gönderdik). Bir zaman topluluğuna: "Görmekte olduğunuz halde o hayasızlığa mı geliyorsunuz? Şüphesiz ki siz o kadınların aşağısından (cinsel) bir iştahla o adamlara geliyorsunuz. Hayır, siz düşüncesizlik etmekte olan bir topluluksunuz" demişti.

56-  Bunun üzerine topluluğunun ona cevabı: "Onları kasabanızdan çıkarın. Şüphesiz ki onlar çok temiz kalan insanlarmışdemelerinden başkası olmamıştı.

57- Bunun üzerine onu ve karısı hariç halkını kurtarmış, onu o geride kalanlardan olarak ölçülemiştik.

58- Üzerlerine bir yağmur yağdırmıştık. Artık ne kötüdür o uyarılanların yağmuru.

59- De ki: "O övgü Allah'a ve bir esenlik O'nun saflaştırdığı kullarının üzerinedir." Allah'mı daha hayırlıdır yoksa onların ortaklaştırmakta oldukları mı? 

60- Yoksa, o gökleri ve yeri takdir etmiş olan ve sizin gökten o suyu indirmiş olan mı (daha hayırlıdır?) Böylece onunla, sizin için onun bir ağacını dahi bitirebilmeniz (gücü) olmayan bir göz alıcılık sahibi alımlı bahçeler bitirdik. Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? Hayır, onlar (başkalarını) denk tutan bir topluluktur.

61- Yoksa, o yeri bir sabitlik olarak oluşturan ve onun arasında nehirler oluşturan ve ona çakılı dağlar oluşturan ve o iki su kütlesinin arasına engelleyici yapan mı (daha hayırlıdır?)  Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? Hayır, onların hiçbiri bilmezler.

62- Yoksa, O'nu çağırdığı zaman o zorlanmışı cevaplandıran ve o kötülüğü (ondan) kaldıran ve sizi o yerde ardıllar yapan mı (daha hayırlıdır?) Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? Ne de az  hatırlıyorsunuz.

63- Yoksa, sizi o karanın ve o su kütlesinin karanlıkları içinde doğruya ileten ve rahmetinin önünden o rüzgârları bir müjde olarak gönderen kimse mi (daha hayırlıdır?) Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? Allah, onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

64- Yoksa, o takdiri başlatır, sonra onu tekrar döndürür ve size o gökten ve yerden rızık verir kimse mi (daha hayırlıdır?) Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? De ki: "Eğer o doğru sözlülerseniz, haydi sağlam kanıtınızı getirin."

65- De ki: "O göklerde ve o yerde Allah'tan başka kimse o algılanamayananı bilmez. Ve onlar ne zaman harekete geçirileceklerinin fark edemiyorlar."

66- Hayır, onlara o sonraki hakkındaki bilgileri (elçilerle) yetiştirildi. Hayır, onlar ondan bir kuşku içindedir. Hayır, onlar ondan kördürler.

67- 68- Ve (gerçeği) örtenler: "Biz ve atalarımız bir toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi (topraktan) çıkarılmışlarız? Ant olsun ki bununla bize ve atalarımıza bundan önce de söz verilmişti. Bu, o ilklerin söylencelerinden başkası değil" dedi.

69- De ki: "O yerde dolaşın da, o suçluların sonu nasıl olmuş bir bakın."

70- Ve onlara da üzülme. Ve onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da darlık içinde olma.

71- Ve: "Eğer doğru sözlülerseniz bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

72- De ki: "Çabuklanmasını istemekte olduğunuzun bir kısmı sizin için ardı ardına olması umulur."

73- Şüphesiz ki senin Efendin, o insanların üzerine kesinlikle bir lütuf sahibidir. Fakat onların hiçbiri şükretmezler.

74- Ve şüphesiz ki senin Efendin onların göğüslerinin kamufle etmekte oldukları şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri kesinlikle biliyor.

75- O gökte ve o yerde hiçbir algılanmayan yoktur ki, bir açıklayan kitapta olmasın.

76- Şüphesiz ki bu okunan (Kur'an), Yakub oğullarına aykırılaşmakta oldukları konuların pek çoğunu anlatmaktadır.

77- Ve şüphesiz ki o, o inananları kesinlikle bir doğruya iletici ve bir rahmettir.

78- Şüphesiz ki senin Efendin onların arasında kararını yerine getirecektir. Ve O, o çok güçlünün, o en iyi bilicinin ta kendisidir.

79- O halde Allah' dayan. Şüphesiz ki sen, o açıklayan gerçeğin üzerindesin.

80- Şüphesiz ki sen, o ölülere işittiremezsin ve arka dönenler olarak yöneldikleri zaman, o sağırlara da o çağrıyı işittiremezsin.

81- Ve sen o körleri sapkınlıklarından doğruya iletici de değilsin. Sen, teslim olanlar olarak ayetlerimize inanan kimseden başkasına da işittiremezsin.

82- Ve o söz onların üzerine düştüğü zaman, onlara o yerden onlar için, şüphesiz ki o insanların ayetlerimize inanmazlar olduklarını onlara konuşan bir canlı çıkarırız.*

*Bu ayet, rivayet merkezli bir sürü uydurma üzerinden anlaşılmaya çalışılan bir ayetttir. Ancak bu ayeti 85. ayetten sonra okuduğumuzda, hesap gününde yaşanılacak bir olay olduğu anlaşılacak, hurafelerle anlaşılmaya gerek kalmayacaktır. Bu ayetlerin bağlamını 87- 83- 84- 89- 90- 85- 82-  sırası ile okuduğumuzda anlaşılması daha da kolaylaşacaktır.

83- Ve o gün her bir toplumdan ayetlerimizi yalanlayan kimselerden bir grubu sürüp toplayacağız. Artık onlar (düzenli olarak) yönlendirilecekler.

84- Nihayet (huzurumuza) geldikleri zaman (Allah): "Benim ayetlerimi onları bilgice kuşatamadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne işlemekteydiniz?" der.

85- Ve haksızlık yapmaları nedeniyle o söz onların üzerine düştü. Artık onlar konuşamazlar.

86- Görmediler mi şüphesiz ki biz o geceyi onda durulmaları için ve o gündüzü de bir gösterici olarak oluşturduk. Şüphesiz ki işte bunda, inanan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

87- Ve o gün o boruya üfürülür de Allah'ın dilediği dışında o göklerdeki ve o yerdeki olan kimseler dehşete kapılmış ve hepsi O'na boyun bükenler olarak gelmişlerdir.

88- Ve o dağları görürsün de onları hareketsiz olarak hesap edersin, oysa onlar o bulutların hareket ettiği gibi hareket ederler. (Bu), her şeyi sağlamlaştıran Allah'ın ustalıkla yapmasıdır. Şüphesiz ki O, yapmakta olduğunuz şeyleri en iyi haber alıcıdır.

89- Kim o iyiliği getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Ve onlar o gün dehşetten güvenli olanlardır.

90- Ve kim o kötülüğü getirirse, yüzleri üzerine o ateşin içine atılırlar. İşlemekte olduğunuz şeylerin başkasıyla mı karşılık göreceksiniz?

91- 92- De ki: "Ben ancak ve ancak bu yörenin Efendisine ki orayı yasaklaştırmıştır, kulluk etmemle buyuruldum. Ve her şey, O'nundur. Ve o teslim olanlardan olmamla buyuruldum. Ve o okunan (Kur'an)ı peşi sıra okumamla (buyuruldum).  Artık kim doğruya iletilirse, ancak ve ancak kendi benliği için iletilir. 

93- Ve de ki: "O övgü Allah'adır. Size (gözle görülen) ayetlerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız.Ve senin Efendin, işlemekte olduklarınızdan duyarsız değildir.


14 Kasım 2011 Pazartesi

"Tebyinül Kur'an"dan Tahrifül Kur'an örnekleri 14 (Tashih Notları Şuara,Neml,Kasas s.)

"Tebyinül kur'an dan tahrifül kur'an örekleri" seri başlıklı yazılarımıza adı geçen eserde "tashih notları " başlığı altında tashih ! edildiği ifade edilen surelerden şuara, neml ve kasas surelerindeki musa as kıssası ile ilgili ayetler ile devam ediyoruz. Eser sahibi tashihlerine şuara s. 10- 33 ayetleri mealerini vererek devamında şunları yazar.  

"A'râf ve Tâ-Hâ Sûrelerinde, yed-i beyzâ'nın [kusûrsuz güc'ün], Mûsâ peygambere yardımcı/vezir olarak verilen "Hârûn" olduğunu ifade etmiştik."  


Sayın yazarın daha önceki araf ve taha surelerini ne şekilde tashih! ederek yukarda yazmış olduğu sonuca vardığını 12. 13. yazılarımızda görmüştük. Kur'anda musa as ile ilgili geçen kıssanın bütününe baktığımız zaman firavun ve kavmine 9 tane ayet verildiği bu 9 ayetten ikisinin tuva vadisinde kendisine gösterildiğini (1-asanın yılan haline gelmesi,2- elin beyazlaması) biliyoruz. Ancak eser sahibinin kur'an kıssalarındaki kainatın işleyiş kurallarının aksine olan bazı olayları aklileştirme çabalarının ürünü olarak bu 2 olayı kendi düşüncesini kur'ana tasdiklettirme amaçlı olarak  ayetlerin diziliş sırası ve metni üzerinde nasıl oynadığını yine 12. ve 13. yazılarımızda görmüştük. Eser sahibinin yukarda yazmış olduğu cümledeki , musa as a verilen ayetlerden birinin harun as olup olamayacağını kur'an bütünlüğünde görmeye çalışalım. 

Taha suresindeki musa as  ile ilgili ayetlerde görüldüğü üzere musa as ile harun as ın ayetler ile birlikte firavuna gitmeleri emredilmektedir. Burada dikkatimizi çekmesi gereken bir nokta vardır musa as a verilen ayetlerden biriside eğer kardeşi harun as olsaydı "sen ve kardeşin ayetlerimiz ile gidin" şeklinde bir emir neden verilsin ? , kardeşi harun o ayetler içine dahil olsaydı harun as ın  istisna edilmesi gerekirdi. Şuara s. 33. ayetinde ve araf s. 108. ayetinde aynı metin olarak " ve nezea yedehu ve iza HİYE beydau linnazirin" ( elini çekip çıkardı O EL bakanlara bembeyaz göründü) şeklinde geçmektedir, metinde ve mealde büyük harfle yazmış olduğumuz "hiye " müennes ( dişi) zamirdir ve musa as ın eline racidir. Eser sahibinin iddia ettiği gibi harun as olsaydı bu zamir "hiye "şeklinde değil " hüve" müzekker ( erkek) zamiri şeklinde gelmesi gerekmezmiydi?    


Tashihlere 43-68. ayetler arası ile devam edilerek şu tashihler yapılmaktadır.  

"Bu Âyetlerde Mûsâ peygambere, bilgi birikimini kullanarak Nil nehri üzerinde barajlar kurmasının vahye dildiği, sonra da suyun dağlar gibi parçalara ayrıldığı; yani yüksek barajların yapıldığı açıklanmaktadır. Bilinen en eski baraj İ.Ö. 2900 yılında Nil nehri üzerinde kurulmuş olan 15 m. yüksekliğindeki barajdır. Kur'ân'ın açık ifadesine göre baraj birden çoktur.
Diğer Âyetlerden de anlaşıldığı üzere Mûsâ peygamber, Mısır'da kaldığı süre içinde esas niyetini saklayarak nehri barajlarla kesmiş, ovada kanallar oluşturmuş ve eski su yataklarını tarıma açmıştır. Bu nedenledir ki Firavun, "Bu altımdaki nehirler benim değil mi" demektedir:"   

Eserinde uydurma dediği rivayetlere ve israiliyata sayfalarca yer verip eserin hacmini büyütüp bir nevi sihir ve göz boyama metodunu kullanan sayın yazar bu gibi israiliyat ürünü haberlere katılmadığını beyan etmesine rağmen yeri geldiğinde " benim israiliyatım iyidir" kabilinden haberlerle düşüncelerini destekletme yoluna başvurmaktan çekinmemektedir. Tashihlerinin ! bu kısmındada diğer surelerdede örneklerini gördüğümüz üzere firavun sihirbazlarına nazire yaparcasına ayetlerin dizilişlerini değiştirerek kemeraltı üçkağıtçılarının tatkiklerini ayetlere uygulamaya kalkmaktadır. Şuara suresinin 63. ayetini 51. ve 52. ayetlerinin arasına koyarak "denizin yarılması " olayını kendi aklına uydurarak,  israiloğullarına nehirde barajlar kurdurmuş , barajları yaparken geceleri çalıştıklarını ancak, firavun ve ordusu gündüz olunca bu yapılan çalışmaları farkedip farketmediği konusunda bir düşünce serdetmemesini eksiklik! olarak gördüğümüz belitmek isteriz. Yapılan barajın tarihinide veren sayın yazar " kur'anın açık ifadesine göre baraj birden çoktur" diyerek kur'ana iftira etmektende çekinememektedir. 


Zuhruf s 51-53. de" Ve Firavun, kavminin içinde seslendi: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz? Yahut ben, şu zavallının ta kendisi olan; nerede ise açıklayamayan [meramını anlatamayan] kişiden daha hayırlı değil miyim? Hem o'nun üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber sımsıkı saflar hâlinde melekler gelmeli değil miydi?" dedi."şeklinde mealindeki  ayetin firavunun kendisi ile musa as ı kıyaslayarak kendi üstünlüğünü öne çıkarmasını ve diğer ayetlerde karşımıza çıkan klasik müşrik söylemi olan " altın bilezikler verilmeli veya beraberinde  melekler getirilmeli" şeklindeki sözleri isra suresi 90-95. ayetlerinde gördüğümüz üzere mekke müşriklerinin muhammed as için aynı şeyleri istemesi ve bunları isteyen firavunun sonundan ibret almaları mesajı olduğunu unutarak kendi önkabullerini kur'ana tasdik ettirme amacını öne çıkarıp ilgili ayetleri o doğrultuda te'vil etmektedir.  


                    NEML      SURESİ        TASHİHLERİ  


Neml suresi tashihlerine , 7-11. ayetlerin mealini vererek başlar ve ayetlerle ilgili olarak şunları der. 
7.         Hani Mûsâ, yakınlarına, "Şüphesiz ben bir ateş gördüm, ondan size bir haber getireceğim yahut ısınmanız için bir kor ateş getireceğim" demişti.
8.         Sonra oraya geldiği zaman seslenilmişti: "Ateşin içindeki ve yanı başındaki kişi mübarek kılınmıştır! Ve âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!"
9.         "Ey Mûsâ! Şüphesiz Ben, Azîz [mutlak galip] ve Hakîm [hikmet sahibi] Allah'ım!
10–11.     "Ve birikimini ortaya koy!" –Onu sanki görünmeyen bir varlık gibi hareket ettirir görüverince dönüp, arkasına bakmadan kaçtı.– "Ey Mûsâ! Korkma! Şüphesiz ki Ben; Benim yanımda elçiler korkmaz. –Ancak, kim zulüm yapar, sonra kötülüğün sonunda iyiliğe çevirirse, şüphesiz Ben, çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim."–  

"Bu Âyetlerde, birikimini kullanma emri alan Mûsâ peygamberin, kendisine peygamberlik görevi verilince bundan kaçmaya çalışmasının safhaları anlatılmaktadır.
Neml Sûresinin 10. ve Kasâs Sûresinin 30. Âyetlerinin orijinalindeki تهتزّ - tehtezzü sözcüğü, genellikle yanlış olarak "hareket eder, kıvrılır" şeklinde çevrilmektedir. Sözcüğün esas anlamı, "hareket ettirmek"tir. 35
Buradaki hareket ise asâ'nın hareketi değil, hareket ettirişi, çok çalıştırmasıdır. Burada asâ diye nitelenen birikimin, yani vahiylerin, Mûsâ peygamberin başına iş açtığı, onu çok çalışmak zorunda bıraktığı açıklanmaktadır. İşin çokluğu ve zorluğu sebebiyle Mûsâ peygamber işten kaçmaya çalışmıştır.
10. Âyetteki, Onu sanki görünmeyen bir varlık gibi hareket ettirir görüverince dönüp, arkasına bakmadan kaçtı ifadesinden, Mûsâ peygamberin peygamberlik görevinden hoşlanmadığı, korktuğu, yapmak istemediği anlaşılmaktadır. Mûsâ peygamberin bu kaçışı Kalem Sûresinde de zikredilmişti. Kalem Sûresinde bahsedilen hût sahibi, Yûnus peygamber olsa da asıl hût sahibi olan Mûsâ peygamberdir. Mûsâ peygamberin hût sahibi olduğundan, Kehf Sûresinin 61–63. Âyetlerinde bahsedilmiş, kaçışı da bu Âyetlerde açıklanmıştır."

Bu surede tashih adına yapılan işin tashihmi yoksa tahrifmi olduğunu musa as ın " tuva" da geçen kıssasını , taha ,neml ve kasas surelerindeki geçişleri ile karşılaştırarak görelim. Önce ayetlerin bu surelerdeki geçen kısımlarını sayın yazarın mealinden verelim. 

--Taha suresindeki ayetler 
17.        Sağ elindeki de nedir ey Mûsâ?
18.        O [Mûsâ], "O, benim asâmdır, ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim ve onda benim için başka yararlar da var" dedi.
19–24.     O [Allah], "Ey Mûsâ! Onu bırak/çobanlığı bırakıp yerleşik hayata geç! Firavun'a git, şüphesiz o azdı" dedi.
20.        O da onu hemen bıraktı/yerleşik hayata geçti, bir de ne görürsün! O [sağ elindeki], koşan bir candır.

--Neml suresi ayetleri yukarda verilmişti.  
--Kasas suresi ayetleri.
  30–32.     Sonra oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vadînin sağ tarafından, bir ağaçtan seslenildi: "Ey Mûsâ! Hiç şüphesiz ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah'ın ta kendisiyim! Ve birikimini ortaya at! –Onu [birikimini] sanki görünmeyen bir varlık gibi hareket ettirir görünce de dönüp, arkasına bakmadan kaçtı.– Ey Mûsâ! Beri gel, korkma. Kesinlikle sen emniyette olanlardansın. Koynundaki gücünü devreye sok, kusûrsuz bembeyaz çıkacaksın. Korkudan kanadını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Şüphesiz ki onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır."

Taha suresi ile yaptığı tashihlerle ilgili yazdığımız yazıdada belirttiğimiz üzere, taha s 17. ayetinde " sağ elindeki nedir ey musa?" sorusuna 18. ayette verdiği " o benim asamdır" cevabındaki  " O"zamirinin arapça metindeki " hiye " müennes (dişil) zamiridir.Yine neml suresi 10. ayetinde metindeki " raehe"  ( onu gördü) kelimesindeki "he " müennes ( dişil) zamiri yine asa için kullanılmıştır. Kasas s. suresi 31. ayetindede olduğu gibi anı şekilde " raehe" (onu gördü) kelimesindeki " he " zamiri müennes (dişil) olarak kullanılmıştır. Musa as ın " asa" sı kur'anda geçtiği bütün yerlerde müennes zamiri ile geçmektedir ve bu bize taha s 18. ayetindeki "koyunlara yaprak silkelenen ve ona dayanılan" obje nin musa as ın yanından hiç ayrılmadığını gösteriyor. Ancak syın yazar taha s. 18. ayetinde tahrif etmeninmümkün olmadığı "asa" kelimesini diğer ayetlerde yine arapça gramer kaidelerini göz ardı ederek " birikim" olarak mealinde yer vermiştir.


Yine eserinde kendisininde çok eleştiriye tabi tuttuğu israiliyatçılara nazire olması amacı ile olsa gerek musa as ın görevden kaçtığını nem s. 10. ayetine dayanarak delil getirip bu görevden hoşlanmadığını iddia edebilmiş ve bu iddiasını kalem suresinde geçen "hut sahibi" nin yunus as değil musa as olduğunu ve onun bu görevden kaçışının kehf suresi 61-63. ayetlerinde bildirildiği iddiasındadır.


Tashihlerine neml suresi 12-13-14. ayetleri ile deavm eden sayın yazarın bu ayetlere verdiği mealde şöyledir. 

"12.        Ve koynundaki gücünü devreye sok; dokuz Âyet içinde Firavun'a ve onun kavmine hiç kusûrsuz, mükemmel çıkacaksın. Şüphesiz onlar yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır.
13.        Sonra da Âyetlerimiz onlara parlak bir şekilde gelince, "Bu apaçık bir sihirdir" dediler.
14.        Ve onların kendileri bunlara tam bir kanaat getirdiği hâlde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları bile bile inkâr ettiler. –Şimdi bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak!–"
2. Âyette zikredilen dokuz Âyet ifadesindeki "dokuz" sayısını iki şekilde anlamak mümkündür:
A) Çokluktan kinâye. Zira İsrâil oğullarına dokuzdan daha çok Âyet/alâmet gösterilmiştir.
B) Burada kastedilen Tevrât'taki on emirin dokuz Âyette yazılı olmasıdır.
Yahudi Tevrât'ında iki ayrı emir cümlesi hâlinde zikredilen, "Karşımda başka ilâhların olmayacak" ifadesi ile "Kendin için oyma put yapmayacaksın" ifadesini Samiri Tevrât'ı tek emir cümlesi hâlinde toplamıştır. Böylece, "Komşunun evine tamah etmeyeceksin" de dâhil, emirlerin sayısı, Yahudi nüshasında on, Samiri nüshasında ise dokuzdur.   

Burada "dokuz ayet" ifadesi yaptığı yorumun üzerinde durmak istiyoruz." Dokuz sayısını iki şekilde anlamak mümkündür" dedikten sonraki "A"şıkkında iddia ettiği gibi dokuz ayet israiloğullarına değil firavun ve kavmine verilmiştir 12. ayeti ön kabullerini bir kenara atıp okumaya çalışsaydı bunu görmesi zor olmazdı. "B" şıkkındaki iddiasınıda , verilen 9 ayet ile tur dağında verilen 10 emiri kıssanın kronolojik sırasını bile alt üst etmeyi göze alarak 10-1=9 mantığı içinde bir ayeti başka ayetin içine alarak halletme yoluna gitmiştir. Bu konu ile ilgili olarak  kendisi ile yapılan bir röportajda bu düşünceyi sayın hakkı yılmazdan apardığı anlaşılan "ihsan "eliaçık" aynı olduğu anlaşılmasın diye cumartesi yasağını kaldırarak 10 emiri 9 ayet olarak hakkıyılmazla aynı paralelde bir düşünce serdetmiştir.Bu konu hakkında " musa as a verilen dokuz ayet ile on emir arasındaki fark" isimli yazımızda biraz daha geniş olarak düşüncelerimizi belirttiğimiz için bu kadarı ile yetinmek istiyoruz. 


                            KASAS SURESİ  TASHİHLERİ


Bu suredeki tashihlerine surenin 30-32. ayetlerinin başalyan eser sahibinin bu ayeter ile ilgili meallaerini yukarda verdiğimiz bu ayetler ile ilgili yorumlarını vermek istiyoruz.  


"Bu Âyetlerde, Mûsâ peygamberin verilen ve Furgân Sûresinde konu edilen iki Âyet farklı ifadelerle açıklanmaktadır. Burada mecazi ifadeler söz konusu iken, Furgân Sûresinde hakiki anlamlarıyla ifade edilmiştir.
(Furgân: 35–36) Ve andolsun ki Mûsâ'ya Kitabı verdik, kardeşi Hârûn'u da onunla birlikte vezir [yardımcı, destekçi] kıldık. Sonra da, "Haydi Âyetlerimizi yalanlayan o kavme gidin!" dedik. Sonunda da parçalayıp yok ettik."
Neml suresi ile ilgili yaptığı tashihler ile ilgili kısımda gördüğümüz üzere kur'anda musa as ın "asası" ile geçen bütün ayetler taha s. 17-18. ayetleri çerçevesinde müennes (dişil) zamiri getirilerek anlatılmış olmasına rağmen musa as a verilen 9 ayet içindeki 2 ayetin furkan 35-36. ayetlerini delil getirerek "tevrat" ve "harun" as olduğu iddiasını getirir. Gramer kurallarını ve kuran metnini hiçe sayarak " ben yaptım oldu" mantığı içinde yapılan bu yorumları yine kur'an kendi," mesani "(ikili anlatım) sistemi içinde reddererek sahibinin adeta yüzüne çarpmaktadır. 

Neml suresi 10. ayetini delil göstererek mus as ın görevden kaçmaya çalıştığını iddia eden eser sahibi 33-34-35. ayetlerde yine musa asın uyarıldığını iddia etmektedir. Neml s. 10. ayetindeki korkusu asanın yılan haline gelmesi neticesinde iken,yine asanın yılan haline gelmesindeki korkusu kasas s. 31. ayetinde bildirilmesine rağmen kasas s. 33-34. 35. ayetlerinde korkusunun bu olaydan sonraki aşamasında olduğunu göz ardı eden sayın yazar , musa as ın ağzından görevden kaçma isteğine dair hiç bir karine dahi bulunmadan aksine görevi kabul edip yanına kardeşi harunu istemesine rağmen rivayeti kendinden menkul nakillerle musa as ı aşağılamayı dahi göze almaktan kaçınmamaktadır.  

Surenin 39-40 ayetlerinin mealini verdikten sonra, daha önce araf suresinde ele aldığımız üzere, firavun ve ordusunun denizde değil nehirde boğulduğunu iddia eden eser sahibi bu boğulmaya sebebin yapılan baraj suları altında kalma sonucu gerçekleştiğini kasas s. ve zariyat s. 40 ayetlerindeki "fe nebeznehum" kelimesinin "baraj selinin önündeki sürüklenmeyi açıklamaktadır" diyerek aynı olayın başka kelime ile anlatılan ayetlerini yine parmakla kapama yoluna giderek ön kabullerinin kur'ana tasdik ettirme çabasındadır. Sayın yazar ne kadar görmek istemesede biz firavun ve ordusunun boğulma olayı ile nuh kavminin boğulma olayını anlatan diğer ayetlerin üzerini biraz aralayım inş. 

"Ağrekna,ağreknahu, ağreknahum, lituğrika, nuğrikhum, feyuğrikaküm, uğriku ,elğarku, muğrikune,  muğrikine" gibi kelimelerin kökü "ğa-re-ke" anlam olarak "boğulmak" olan bu kelimenin geçtiği ayetlere bakacak olursak en fazla firavun ve ordusu ile nuh as ın kavminin boğulması ile ilgili olarak olmak üzere denizde giden gemilerin batması ve neticesinde boğulma ile ilgili olarak geçmektedir. Firavun ve ordusunu iki ayette "fenebeznehum" şeklinde geçmesinin ifade ettiği firavun ve adamlarının  rezil bir şekilde boğulmalarını ifade etmesini  bir kenara bırakıp , rivayeti kendinden menkul çağdaş israiliyat örnekleri ile senaryolar üretmeye çalışan sayın yazar , nuh as ın kavmininde barajların açılması şeklinde boğulduklarını iddia edebilecekmidir ,çünkü firavun ve ordusunun boğulma olayı ile nuh as ın kavminin boğulma olayı " ğa-re-ke" kelimesinin türevleri ile ifade edilmektedir.  

"Tashih notları" olduğunu iddia ettiği fakat "tahrif notları" haline gelmiş notların ,şuara, neml, kasas surelerindeki düzeltmelere baktığımız zaman "düzeltme" kelimesini nasıl anladığını bozduğu ifadelerden anladığımız sayın yazar, ön kabullerini kur'ana tasdik ettirme amaçlı olarak kur'an metnini ve bozmaktan ve kur'an bütünlüğünü hiçe saymaktan çekinmeyerek düzeltmelerine!!! devam etmektedir. Rabbimiz bizleri kitabını yine kitabından anlayan kullarından kılsın.  

                          EN DOĞRUSUNUN  ALLAH  CC BİLİR.