salat'ın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
salat'ın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Maun ve Kevser Sureleri Bağlamında Salat'ın Nuzül Dönemi Arka Planı

Salat kelimesi kur'anda en fazla yer tutan çok anlamlı kelimelerden birisidir. Kur'an nazil olduğu zaman salat adı altında yapılan bir kulluk gösterisi mevcut olup , kur'an bu kelimenin anlamını asli şekline yani olması gereken boyutuna döndürmek amacı ile nazil olmuştur. Bu yazımızda Maun ve Kevser sureleri bağlamında bu kelimenin nuzül öncesi arka planı hakkında düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız. 

Allah cc bütün insanların fıtratına kendisini rab olarak bilmeleri ile alakalı bilgileri kodlağını araf s. 172-173. ayetlerinde mealen şöyle beyan etmektedir. 

 
Rabbin, insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara: «Ben sizin Rabbiniz değil miyim» demiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. Onlar da: «Evet şahidiz» demişlerdi. Bu, kıyamet günü, «Bizim bundan haberimiz yoktu» dersiniz veya «Daha önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşlardı, biz de onlardan sonra gelen bir soyuz, bizi, boşa çalışanların yaptıklarından ötürü yok eder misin?» dersiniz diyedir.


Bu ayetin beyanına göre kıyamet gününde istisnasız herkes , Allah cc yi rab olarak bilip bilmediğinden sorulacağı için yaratılışlarında bu bilgi onlara kodlanarak , Allah'ın dışında rabler edindikleri takdirde doğacak olan durumdan kendilerinin sorumlu olacakları bildirilmektedir. Muhammed as a kadar gelen bütün elçiler bu sorumluluğunu unutarak Allah cc dışında ilah ve rabler edinenleri uyarmak ve korkutmak için gönderilmişlerdir.

[024.041] Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi salatını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyle bildi.

Nur s. 41. ayeti araf s. 172-173 de beyan edilen durumu pekiştiren bir ayettir. Allah cc yaratmış olduğu bütün varlıklara uyması gereken kuralları beyan ederek bir düzen içinde hareket etmelerini sağlamıştır. İnsan kendisine verilen seçme serbestiyeti sonucunda hür iradesini kullanarak tesbih ve salatını başka Allahın dışındaki varlıklara hasredebilmekte ve bunun kur'ani adı şirk olmaktadır. Muhammed as a kadar gelen bütün elçiler "salatı ayakta tutma" emrini tebliğ ederek bir olana kulluğa çağırmışlardır.

[011.087]  «Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı emreden veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı meneden senin namazın mıdır? Sen doğrusu aklı başında, yumuşak huylu birisin» dediler.

Hud s.87. ayetinde kavminin Şuayb as a söylediği söz bizlere salat kelimesinin altının doldurulmasında önemli bilgi vermektedir. Şuayb as ın kıssasının hatırladığımız zaman Allaha şirk koşan ölçü ve tartıda haksızlık eden kavmine yaptığı tebliği onun Allaha olan salatının bir sonucu ve salatın nasıl anlaşılması gerektiği konusunda bizlere bilgi vermektedir. Buna göre salat sadece belli ritüelleri yerine getirerek, değil daha geniş bir çerçevede anlaşılarak kulluğun Allaha has kılınması şeklinde bir anlama sahiptir.

 [019.059] Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, salatı zayi ettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir.

Meryem s. 59. ayeti , bu ayet öncesi  zikri geçen elçilerin adı anıldıktan sonra beyan edilerek salatın zayi edilmesinden yani salatın olması gereken yönünden başka bir tarafa kaydığı haberini vermektedir.

[029.045] Sana kitabtan vahyolunanı oku, salatı ayakta tut . Muhakkak ki salat, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak ki en büyüktür. Ve Allah; yaptıklarınızı bilir.

Ankebut s. 45. ayeti, Şuayb as ve diğer bütün elçilerin salatın altını nasıl doldurmaları gerektiğinin yaşayarak örneklenmesine paralel bir ayet olup salatı ayakta tutmanın hayasızlık ve kötülüklerden uzak durmak  olacağı bildirilmektedir. Meallerde namaz olarak çevrilen salat kelimesinin bu şekil bir çevirisi kelimenin anlamını daralttığını düşünmekteyiz, namaz adı ile maruf ibadet bir takım ritüellerden oluşmakta olup günün belli vakitlerine tahsis edilmiştir. Namaz, salat kelimesinin içinde bir cüz olup sadece namaza indirgenmesi, namaz kılıp fakat onu kötülüklerden alıkoymayan birisinin yaptıkları hatalar bazılarının elinde kalkan olarak kullanılarak namazı delme çalışmalarına malzeme olmaktadır.

[107.001-7]Dini yalan sayanı gördün mü?İşte o, yetimi itip kakar; Yoksulu doyurmaya teşvik etmez; Vay haline salat edenlerinki ki, Onlar salatlarından gafildirler.Onlar gösteriş yaparlar. En ufak bir yardımı esirgerler.

Maun suresi salatın zayi edilerek şirkin ayyuka çıktığı Mekke şehrinde ilk nazil olan surelerden olarak şehir ahalisinin genel bir portresini çizmektedir. Hitabı yerel bazda düşünecek olursak bu hitabın ilk muhatabı Mekkeli müşriklerdir ,( bu surenin bizlere bir mesajı yoktur anlamında değildir). Salatın kötülüklerden alıkoymasından hareketle onların böyle bir şuur içinde olmadıkları vurgulanmaktadır. Maun suresi içinde bahsedilen , yetim hakkını gözetmemek , yoksulu doyurmamak gibi özellikler Mekkede nazil ilk surelerde çokça vurgulanan bir durum olması salat ettiğini iddia edenlerin yaptıkları salatın olması gereken kapsama alanı ile ilgili bilgiler içermektedir.

[008.035]  Onların Beyt'in yanındaki salatları; sadece ıslık çalmak veya el çırpmaktan başka bir şey değildir. Öyleyse devamedegelmekte olduğunuz küfürden dolayı tadın azabı.

Enfal s. 35. ayeti Mekkeli müşriklerin yaptıkları salatın değerini anlatan ayetler olarak, o salatın onlara azab olarak geri döneceğini bildirmektedir.

Ayetlerin öncelikle yerel hitab dediğimiz , nuzül dönemi muhatapları ile ilgili olarak verdiği mesajlarının anlaşılmaya çalışıldığı takdirde şöyle bir resim ortaya çıkacaktır. İbrahim as ın tebliğinden ulaşan salat kelimesi ile ifade edilen kulluk bilinci zaman içinde zayi edilmiş şirk bulaştırılmış bir hale getirilmiştir , kevser suresi ayetleri de yakın dönem Mekki ayetleri olarak zayi edilen salatın kime hasredilmesi gerektiğini beyan eder.  

[108.001-3]  (Resûlüm!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik. Şimdi sen Rabbine salat et ve  nahr et . Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.

Kevser suresinde emredilen salatın rabbe olmasının arka planında, salatın alemlerin rabbi olan Allah cc dışındakilere hasredilmiş olduğu anlaşılmakta ve asıl yerine oturtulması gerekeni beyan eden bir sure olarak karşımıza çıkmaktadır. Mekkelilerin yapmış olduklarının şirk olduğunu onlara tebliğ eden elçinin karşısına , her elçide olduğu gibi o kavmin mütekbirleri olanca güçleri ile karşı koyarak engellemeye çalışmışlardır , alak s. benzeri surelerde buna vurgu yapılmaktadır. 

[096.009-13]  Gördün mü şu men edeni. Salat ederken bir kulu.Gördün mü; ya o kul doğru yolda ise?Veya kötülüklerden sakınmayı emrettiyse?Gördün mü; ya yalan saydı ve yüz çevirdi ise?

Şuayb as örneğinde görüldüğü üzere Muhammed as da aynı şekilde , salatın kötülükten alıkoyması noktasında tebliğine devam etmesine karşın muhalifler var güçleri ile bunu engellemeye çalışmaktadırlar. Salatın bu şekilde genel bir çerçevesi çizildikten sonra bu kelime ile zikredilen namaz adı ile maruf ibadetin neliği ve nasıllığı konusuna.

Secde , ruku ve kıyam kelimeleri ile ifade edilen kelimelerin şekilsel olarak bir araya gelerek günün belli zamanlarında el yüz , baş ve ayağın su ile yıkanarak yapılan ritüelin adına namaz denilmektedir (4.103/4.43/5.6). 

Secde ,ruku ve kıyamın şekilsel olarak ifade ettiği anlam kişinin ululadığı bir varlığın önünde ona olan saygısının bir gösterisidir. Bu şekillerle yapılan eylemler insanlık tarihi ile aynı bir zaman sürecine sahiptir. İnsan fıtrat olarak yüce olarak bildiği birisine tabi olma itiyadında yaratıldığı için bu itiyadın Allah cc kendisine has olması gerektiğini kullarına beyan etmiştir. Toplu halde yaşamanın yine insanın fıtri bir özelliği olduğunu hesaba katacak olursak birlikte yaşamanın gereklerinden biriside düşünce birlikteliğidir , farklı düşünen insanların bir arada yaşamaları hele bu farklılık çok keskin bir biçimde oluşmuş ise bunun zorluğuna hepimiz şahid olmuşuzdur. İnsanlara Allah cc tarafından elçi ve kitablar ile gönderilen birlikte yaşama klavuzunda bu ihtiyaçlarına uygun olan kulluk gösterileri diyebileceğimiz ritüellerde tarif edilmiştir. Zaman içinde bu monoteist yapı değişi arzederek şirke dönüşmüş ve bu ritüeller Allah cc dışında varlıklara hasredilmeye başlanmıştır. 

Mekke şehrinin kur'an öncesi yapısı bu şekilde idi, secde ,ruku ve kıyam ile yapılan şekilsel gösteriler İbrahim ve İsmail as tarafından yapılan Beytullahın içine doldurulmuş olan putlara yapılmaktaydı. Bu arka plan içinde yapılan bu eylemlerinde sadece Allaha has kılınması istenerek , Allah cc ile kulun arasına konan her ne olursa olsun, şirk vasfını taşıdığı beyan edilmiştir. 

Muhammed as Mekkenin bir ferdi olması nedeniyle böyle bir alt yapı bilgisine sahip bir insan olarak Mekkelilerin yaptığı bu eylemin yanlış olduğunu bilmekteydi , bunu nasıl biliyordu diye sorulacak olursa kur'anı nuzül sırası ile okuyacak olursak Muhammed as ın bozulmamış bir insan olduğu görülecektir,kendisina nazil olan ayetler onun ayetlerin ifade ettiği bilginin alt yapısına sahip olduğunu göstermektedir. "Sen kitab nedir iman nedir bilmezdin" (42.51) ayetini onun imansız olduğuna dair bir bilgi olarak değil, kendisine indirilen kitab dahilindeki bilgilere daha önce sahip olmadığı, kavminin üzerinde bulunduğu dininde kabul edilemez olduğunu bildiği şeklinde okumak gerektiğini düşünmekteyiz , özellikle kıssaların geçtiği ayetlerde "sen bunları daha önce bilmezdin" şeklindeki ayetleri bu şekil bir bilmezlik olarak düşünebiliriz. Duha suresinde "seni dalalette iken hidayet erdirmedimi?" ayetini, bu bağlamda düşünecek olursak onun dalalette olmasını putlara tapmak şeklinde değil bir arayış içinde olmasının işareti olarak okuyabiliriz.

Salatın şekilsel boyutunu özetledikten sonra esas meselenin onun ilmihal bilgileri ile donatılmış şeklinin nasıl olacağından daha fazla, altının nasıl doldurulması gerektiği meselesidir. Gelenekteki yapının namazı ilmihal bilgileri ile boğmasına mütekabil , bu tür bilgilere karşı söylem üretenlerin bir kısmının karşı ilmihal bilgileri içinde boğulduğunu görmekteyiz. 

 Bu konu ile alakalı olarak yanlış olduğunu düşündüğümüz rivayetler üzerinde durmak gerekmektedir, namaz ibadetin sanki ilk defa Muhammed as ve kur'an ile emredildiği gibi bir düşünce oluşturularak , Cibril'in elçiye namazı öğrettiğine dair olan rivayetlerin güvenilmez olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Kur'anın genel mantık örgüsünden hareketle hiç kimsenin bilmediği ilk defa insanların duydukları bir bilgi kur'anda yer almaz,aksine insanların bildiği ama yanlış olan şeylerin doğrusu anlatılır veya önceden uygulandığı gibi bırakılır. Bundan hareketle namaz diye bilinen ritüeldeki yapılanlar, müşrikler tarafından putlara yapılan ta'zimle bir benzerlik arz etmektedir. Bu yapılan ta'zim in putlara değil, her şeyin yaratıcısı olan Allah cc ye olması gerektiği vurgusu ayetlerde yapılmaktadır. Abdest'in Medinede inen surelerde emredilmesi , vakitlerin farklı zamanda inen surelerde bildirilmesi namazın 23 senelik nuzül süreci içinde tedricen düzenlenmeye gidildiğini göstermektedir.

Bugün müslümanlar olarak yapılan tartışmalar , namaz denilen bir ibadetin olup olmadığı ,varsa kaç vakit olduğu , vakitlerdeki kılınacak rekatlerin nasıl belirleneceği üzerindeki tartışmalar sonu gelmeyen bir kısır döngü halinde sürüp gitmektedir. Tartışılacak bir taraf varsa şudurki; bugün anlamı saptırılmış kuru kuru yapılan bir ibadet haline gelen namazın Allah cc dışındaki ilah ve rableri red etmeye yönelik tarafının gündeme getirilerek yapılan secdenin ,rukunun , kıyamın hayat içine yansıyan taraflarıdır. Namazdaki secdeyi camide yapıp sonra Allah cc dılındaki ilahlara eğilenler ile , namaz diye bir şey yok scde diye bir şey yok deyip şeytana secde edenler arasında herhangi bir fark yoktur.

Toparlayacak olursak; Salat kelimesi ile ifade edilen , kulun ululadığı bir varlığa yönelimi zaman içinde mecrasından çıkarılarak şirk unsuru haline getirilmiş , elçiler salatın bu şekil değişimine asli yönüne çevirmek için gönderilmişlerdir. Muhammed as böyle bir zayi edilişin yaşandığı zaman içinde insanlara gönderilerek salatın kime ve nasıl olmasını muhataplarına tebliğ etmiştir. Salat kelimesi ile ifade edilen , zamanlı ve abdest alınarak eda edilen namazın bugünkü tartışılması gereken tarafı onun ilmihal boyutu olan vakti ,rekatları gibi tarafı değil onun Allah cc ye olan ta'zim göstergesi olması ve belirli şekilleri belirli zamanlar içinde eda edip , sonrasında diğer zamanları Allah cc nin dışındakilere hasretmek şeklinde tezahür eden anlayış salatın asli boyutundan çıkarılmış hali ile Mekkelilerin nuzül öncesi yaptıkları hataya eşdeğerdir. Allah cc bizden ilah olarak sadece ona yönelmemizi istemekte diğer ilah ve rableri red etmemizi istemektedir,namaz içinde bunu dil ile beyan edip namaz sonrası yaşantı ile söylediklerimizi red eden eylemlerde bulunmak yine kur'an ifadesi ile el çırpmaya veya ıslık öttürmeye benzer. Salatın sadece ritüel boyutu ile değil, 24 saatimizi kapsayan bir şekilde sadece Allaha yönelmek diğer ilahları red etmek şeklinde olması gereken boyutu, tarih boyunca gelen bütün elçilerin tebliği olup bizlerinde kuru tartışmalar yerine pratiğe aktarılmış bir salat içinde olmamız gerekmektedir.

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Salat'ın (Namaz'ın) Vakitleri Üzerinden İlmihal Kur'ancılığı Yapmak

Salat kavramı kur'anda en fazla yer tutan kavramlardan biri olup, kullanılan dilde birden fazla anlama gelen kelimelerden olması nedeniyle bu kelimenin türevleride kur'anda farklı anlamlarda kullanılmıştır. Bu yazımızın amacı bu kavramı genel olarak değil,dilimizde kullandığımız adı ile "namaz" dediğimiz secdeli (ritüel) salat'ın vakitleri ile ilgili olan kur'an ayetlerinin hangi vaktin namazı ile ilgili olduğu ile olacaktır.    

Nisa s. 101-102. ayetlerinde korku durumu (savaş vs) gibi hallerde salat'tan kısaltma yapılabileceğini ve bu kısaltılmış salatın şeklini izah ettikten sonra 103. ayetinde şu şekilde buyurulur , "Namazı bitirdikten sonra ayaktayken, otururken ve yere uzanmışken Allah'ın adını anınız. Tehlikeyi savuşturup güvene kavuştuğunuzda namazı tam olarak kılınız. Zira namaz müminlere, vakitleri belirli bir farzdır." Bu şekilde yapılan salatın vakitleri belirli olarak yazılmış olduğunu bildiren rabbimizin bu vakitleri kur'anın diğer ayetlerine ne şekilde serpiştirdiğini görmek faydalı olacaktır.  Bu ayet bize gösterirki secdeli salat her halukarda edası gerekli olup en zor zamanda bile terkdilmemesi gerekli olan bir ibadettir. 

Öncelikle nur . 58. ayetini ele alarak burada bahsedilen vakitlerin hangi vakitler olduğunu görelim. 

 "Yâ eyyuhellezîne âmenû li yeste’zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yeblugûl hulume minkum selâse merrât(merrâtin), min kabli salâtil fecri, ve hînetedaûne siyâbekum minez zahîrat(zahîrati), ve min ba’di salâtil ışâi, selâsu avrâtin lekum, leyse aleykum ve lâ aleyhim cunâhun ba’de hunn(hunne), tavvâfûne aleykum ba’dukum alâ ba’d(ba’dın), kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyât(âyâti), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun)".

-----[024.058] [E0] Ey o bütün iyman edenler! ellerinizdeki memlûkleriniz ve sizden henüz bülûğa irmiyenler üç vakıt size istiyzan etsinler: sabah namazından evvel ve öğle sıcağından elbisenizi çıkardığınız sırada, bir de yatsu namazından sonra ki sizin üç eksikli vaktınızdır, bunların maadasında ne size ne onlara günah yoktur, üzerinize dolaşırlar, birbirinize bakarsınız, işte böyle size Allah âyetleri beyan ediyor, ve Allah alîmdir, hakîmdir.

Ayette 3 tane gün içindeki vakitten söz edilerek bu vakitlerde izin istenmesi emredilmektedir. Bu vakitlerden iki tanesi "salatil fecr" ve "salatil işa" olarak namaz vakitleri olarak diğer vakit ,"ezzahireti" (öğle vakti) olarak geçmektedir. Bu ayete istinaden kur'anda namaz vakitlerinin sabah-öğle-akşam olarak 3 tane olduğunu iddia edenlere rastlamakla beraber iki yanlışın yapıldığına şahid olmaktayız. 1- öğle vakti olarak geçen kelimeye salat izafe edilmediği için öğle namazı bu ayetten çıkmaz, 2- "salatil işa"yı akşam namazı olarak anlayanlar bu kelimenin anlamının akşam namazını karşılayıp karşılamadığı konusunda herhangi bir araştırma yapmadan bu kelimenin başka ayetlerde geçen "akşam" şeklindeki karşılığını dikkate alarak meallerdeki anlama tabi olup işin içinden çıkmak istemektedirler. Ayette geçen "fecr" ve "işa" kelimelerinin hangi vakitleri içine aldığını görelim.   

"Fecr" kelimesi, bir nesneyi geniş biçimde yarmak anlamından hareketle geceyi yarmasından dolayı gündüzün başlarına , yani ufkun güneişin ilk ışıklarıyla kızardığı tan vaktinin adı olup "sabah namazı" olarak bildiğimiz vakte tekabul ederki bu vakitte herhangi bir ihtilaf yoktur.  

"İşa" kelimesi ile ifade edilen kelimenin yatsı vakti olmadığı bu vaktin akşam vakti olduğunu iddia edildiğini gördüğümüz için " salatil işa"nın hangi namaz olduğu üzerinde durmak gerekmektedir.  

"Aşiyyu" kelimesi , güneşin meridyen düzleminden batışa geçtiği zamandan sabaha kadar olan vakit anlamındadır. "Sabaha kadar olan" denilmesinden kasıt  sabah namazının girdiği ana kadar olan vakittir. Bu kelimenin nasıl bir akşama delalet ettiğini bu kelime ile ifade edilen yan anlamlardan çıkarabiliriz ,çünkü bu kelimenin akşamı karşıladığı iddiasında bulunanlar yatsı namazının kuran'da olmadığı iddiasını dillendirmektedirler. 

"el işae" göze arız olan karanlık- "aşevtünnare" gece ateşe doğru yöneldim- "el uşvetu"alevli odun parçası (karanlığı aydınlatması) - "el aşvau" önünde ne olduğunu görmeyen bundan dolayı her şeye çarpan dişi deve - şeklinde yan anlamları olan bu kelimenin ifade ettiği yan anlamlar nasıl bir akşam vaktini izah ettiğini anlatması bakımından dikkate değer kelimelerdir. Akşam'ın iyice karardığı vaktin adını karşılayan bu kelimenin ifade ettiği salat vakti yatsı adıyla maruf salat vaktini ifade ettiğini söylemek daha doğru olup bildiğimiz akşam namazı vaktini karşılamamaktadır.   

Nur s. 58. ayetinden , sabah ve yatsı namazı olarak iki adet namazdan bahdesildiğini görmüş olduk. Kur'anın diğer ayetlerine dağılmış olan vakitlerin hangileri olduğunu ilgili ayetleri okuyarak anlamaya çalışalım.    

 "Ve ekımis salâte tarafeyin nehâri ve zulefen minel leyl(leyli), innel hasenâti yuzhibnes seyyiât(seyyiâti), zâlike zikrâ liz zâkirîn(zâkirîne)."
-----[011.114] [E0] Hem namaz kıl gündüzün taraflarından ikisinde ve gecenin gündüze yakın saatlerinde, çünkü hasenat, seyyiatı giderir, bu, idrâki olanlara bir öğüddür.  

Hud s. 114. ayetinde belirtilen "gündüzün iki tarafı" ve " gecenin zülefi" hangi vakitlere tekabul edebilir? dersek ve bu ayet ile ilgili görüşlere baktığımızda farklı izahlar olduğunu görmekteyiz. "gündüzün iki tarafı" ile kastedilen salatın hangi salat olduğu ile ilgili izahlara baktığımızda , "sabah-ikindi" , "sabah-öğle-ikindi" ,"sabah-akşam" , "öğle-akşam", "öğle-ikindi" şeklinde farklı görüşlere rastlamaktayız.   

"Gecenin zülefi" ile ilgili izahlara baktığımızda ise , "yatsı" , "akşam-yatsı" , "sabah-akşam-yatsı" namazları olduğu şeklinde farklı görüşlere buradada rastlamaktayız.  

Ayetler üzerinde her ne kadar farklı görüşler mevcutsa'da "gündüzün iki tarafı" ile kastedilenden anlaşılabilecek olan gündüz vakti 2 , "gecenin zülefi" ile anlatılandan kastedilenin kelimenin çoğul olduğu düşünülecek olursa gece 3 olmak üzere günlük olarak 5 vakit olarak edası gerekli olan secdeli salat çıkarılması mümkündür.  

"Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyli ve kur’ânel fecr(fecri), inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ(meşhûden)." 
-----[017.078] [E0] Güneşin kaymasından gecenin kararmasına kadar namazı güzel kıl, bir de kıraetiyle mümtaz olan sabah namazını, zira sabah Kur'anı hakıkaten meşhuddur (şühuda mazhardır)

İsra s. 78. ayetindeki vaktin "şems'in duluku"ve " leyl'in ğasak'ı" şeklinde anlatılan vaktin hangi vakitler olduğuna bakacak olursak güneşin batıya doğru meyletmesinden başlayan vakitten , gecenin kararmasına kadar olan zamanı içine alır.  

Bu ayetlerin dışında bazı vakitlerde "tesbih edilmesi" şeklinde ayetler mevut olup bunların secdeli salat ile ilgisinin bulunup bulunmadığı tartışma konusu olabilir.   

Aslında anlaşılması gereken konu secdeli salat dediğimiz ve dilimizde "namaz" olarak bilinen ibadetin vakitleri konusunda daha önceki uygulamaların dikkate alınıp alınmaması ile olan bağı olup bazı iddia sahiplerine göre kur'anın 5 vakit değil 3 vakit namaz emrettiği yolundaki görüşleri kur'andan çıkardıklarını söyleyenlerin ne derece isabet ettiğidir.  

Kur'anın " SALATI AYAKTA TUTUN"  şeklindeki emrinin bir çok ayette tekrarlanması kulun salatının sadece belli vakitler içinde değil , belli vakitler içinde yapması gereken salatın hayatının diğer saatlerindeki Allah cc ye  karşı olan kulluğunun dışa vurumudur.   

Konumuz "salat" kavramını konuşmak olmadığı için bu kavram ile ifade edilen namaz kelimesinin ve bunun vakitleri ile ilgili olarak konuyu açmak istiyoruz.  

Kur'anın " şu zamanlarda salatı ikame edin"  veya " şu vakitlerde tesbih edin"şeklindeki ayetleri aslında günün 24 saatini kapsayan zamanlar olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Kulun salatının ne veya nasıl olması gerektiğini anlamak için nur. 41. ayetini anlamak gerektiğini düşünmekteyiz.  

E lem tera ennallâhe yusebbihu lehu men fîs semâvâti vel ardı vet tayru sâffât(sâffâtin), kullun kad alime salâtehu ve tesbîhah(tesbîhahu), vallâhu alîmun bimâ yef’alûn(yef’alûne).

Göklerde ve yerde olan kimselerin, sıra sıra uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiğini görmez misin? Her biri kendi salatını ve tesbihini bilir. Allah, onların yaptıklarını bilendir.

Nur s. 41 . ayetinde Allah cc nin yaratmış olduğu varlıkların tümünün onu tesbih ettiği ve bu tesbih salatın nasıl yapılması gerektiğinin bilindiği anlatılmaktadır. Kuşların tesbihi ve salatı onların uçmaları olup hiç bir kuş " ben uçmak istemiyorum" şeklinde bir itirazda bulunup tesbihini ve salatını terkedemez, bu mealdeki başka ayetlerde kur'anda mevcut olup yerde ve gökte herkesin Allah cc yi tesbih ettikleri bildirilmektedir.  

Allah cc nin yaratmış varlıklardan olan ins ve cin toplulukları mensuplarının büyük çoğunluğu Allah cc ye yapmaları gereken tesbih ve salatlarını ya inkar etme yada savsaklama durumunda olmaları bir gerçektir.

-----68.028 (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: «Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?»

 -----029.045Kitap'tan sana vahyolunanı oku; salatı ikame et; muhakkak ki salat hayasızlıktan ve fenalıktan alıkor; Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah Yaptıklarınızı bilir.
Kur'anın pek çok yerinde bulunan ankebut s. 45. ayetindeki "salatı ikame " emrinden kastedilen şeyin, ikame edilen salat ile kişinin "fahşa" ve "münker"den alıkonulacağıdır. Şuayb as ın hud suresinde anlatılan kıssasının 87. 2ayetinde "Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı emreden veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı meneden senin salatın mıdır? Sen doğrusu aklı başında, yumuşak huylu birisin» dediler." denilmesinden şuayb as, salat'ının gereği olarak kavmini fahşa ve münker'den alıkoymak istediğini görmekteyiz.

"Salat" kavramı ile ifade edilen şeyin , kulun bütün gün içinde rabbine karşı olan vazifelerini yerine getirmesi ile ilgili bir kavram olduğuna göre "şu vakitlerde salat edin" emrinin namaz ibadeti adı verilen bölümünün hangi vakitler içinde eda edilmesi konusuda önemli olup bu vakitlerin uygulamasının muhammed as tarafından nasıl olduğu konusu önemli bir konudur.İsra s. 78. ayeti veya hud s. 114. ayetindeki "şu vakitlerde salat edin" denilen ayetlerdeki vakitlerin net bir vakit olmadığı bu konudaki yapılan farklı görüşlerden anlaşılmakta olup bu ibadetin kendisine kitap indirilen ve bize bilmediklerimizi öğreten elçinin yapmış olduğu tatbikatının göz önüne alınmak mecburiyeti gereği ortaya çıkmaktadır.

Kur'an insana bilmediklerini öğretenin , Allah ve elçileri olduğunu beyan eder.İnsanlara dinleri konusunda bilmediklerini elçileri vasıtası ile öğretmiş olduğunu yine kur'an beyanı ile öğrenmekteyiz.

-----002.151]  Nitekim Biz size, ayetlerimizi okuyacak, sizi her kötülükten arıtacak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek aranızdan, bir resul gönderdik. 
-----62.2-3 O'dur, ümmiler içinde kendilerinden olup onlara ayetlerini okuyan, onları temize çıkarıp parlatan, onlara kitap ve hikmet öğreten bir peygamber gönderen. Oysa bundan önce açık bir sapıklık içindeydiler. Henüz onlara katılmamış bulunan diğer insanlara da (o Peygamberi göndermiştir). O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

Cuma s. 3. , "onlara katılmamış olan diğer insanlar" gurubuna girenlerin bizler olduğu ve onun çağrısının bizler için ne ifade etmesi gerektiğini beyan eden bir ayet olması bizim elçi ile olan bağımızın ölçüsünü bildirir.

 -----019.059Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, salatı zayi ettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir.

Zaman içinde zayi edilen salatın ikamesi için yeniden elçiler gönderen Allah cc muhammed as ı son elçi olarak göndererek zayi edilen salat'ın yeniden ikame ettirmiştir. Yeniden ikame edilen bu salatın içinde onun ritüel kısmı olan namaz'da vardır.    

Muhammed as ın elçiliği önderliğinde örneklendirilen namazın hangi vakitler içinde ikame edildiği onunla beraber ikame edenlerin uygulamaları ile günümüze kadar gelmiştir. Ancak "sadece kur'an" söyleminin bir gereği zan edilerek bu uygulamalar göz ardı edilerek kur'an mealinden bu vakitlerin yeniden tesisi yoluna gidilmek istenmekte ve bugünkü uygulamadan farkı vakit adetleri olduğu iddiaları dillendirilmeye çalışılmaktadır.    

"Sadece kur'an" söylemi demek onun elçisinin örnekliğini de içinde barındıran ayetlerin bir nevi red edilmesi anlamına gelmektedir. Geleneğin ilmihal bilgilerine mahkum ettiği namazı "sadece kur'an" söylemi içinde bir başka şekilde ilmihal bilgilerine indirgemek anlamına gelen vakit veya rekatları konusunda farklı düşüncelerin namaz ibadeti ile anlaşılması gereken mesajı dışlamak anlamına gelmektedir.     

Bugün vakit adedi olarak 5 olan isimleri sabah-öğle-ikindi-akşam-yatsı olarak bilinen namazların hiçbiri muhammed as tarafından sadece kendi düşüncesi olarak ihdas edilmemiş olup kur'an ayetlerinin ona verdiği emir doğrultusunda yapmış olduğu uygulamalardır.  

Geçmişte birinin ak dediğine diğerinin kara demeyi sanki görev edinmiş gibi farklı düşünceler içinde olan mezhepler ve fırkaların namaz vakitleri konusunda herhangi bir farklı düşünce olmamaları bu vakitlerin yazılı materyal şeklinde değil uygulamalı materyal şeklinde gelmiş olmanın daha doğru bir şekil olmasından değil midir?   

Müslüman olmak iddiasında bulunan kimselerin özellikle "kur'an müslümanı" olduğunu iddia edenlerin , gelenekteki "aşırı yüceltmeci" peygamber anlayışına tepki için "yere batırıcı" peygamber anlayışını öne çıkarmış olmalarının en büyük tezahürü namaz vakitleri konusunda görülmektedir. Allah cc nin dini için her şeyini terk eden elçilerin son halkası olan muhammed as aynı sıkıntılara göğüs gererek elçiliğini ifa etmiş olması en azından ona göstermek zorunda olduğumuz bir saygıyı gerektirir. Kur'an adına onu haşa adam yerine dahi koymayan anlayışları gündeme getirmek gaflet ve dalalet eseri değilse hıyanet eserinden başka bir şey olamaz.   

Bugün kur'andan habersiz bir insanın eline kur'an versek , "al sana bu Allah cc nin kitabı bundan sorumlusun" desek kitaptaki ruku ve secdeyi nasıl yapacağını nereden bilecek? . Bizler kafamızı pc misali formatlayarak yeniden kur'anı okumaya çalışsak önceki bilgilerimizi silmemiz nedeniyle  o kitaptaki bir çok konuyu anlamamız mümkün olmayacaktır. Başka konulardaki bilgilerin bizlere yüzyıllardır aktarılarak gelmesine herhangi bir itirazımız mümkün olmadığı halde namaz ibadetinin bizlere aktarılarak gelmesi konusundaki itirazımızın sebebi haklı bir sebeb olamaz.    

Hadis ve sünnet'in kaynağının muhammed as olması , sünnet adı altında gelen uygulamaların kaynak olarak daha sahih olmasından hareketle namaz vakitleri konusundaki uygulamaların bizler içinde geçerli olması gerektiği sakıldan çıkarılmamalıdır.  

Üzüntümüz odur'ki başkalarını takit konusunda hassas olan insanların geleneksel taklitçiliğe savaş açmasına karşın bu konularda fikir beyan insanların düşüncelerine tabi olmaları savaş açtıkları taklitçiliğe boyun eğmeleri anlamına gelir. Namaz vakitleri ile olduğu düşünülen ayetlerin sadece mealleri üzerinde yürütülen düşünceler bizleri doğru bir karar vermemizi güçleştirir . Arap dilinde  o kelimenin hangi anlamlara geldiğini bilmeden sadece meallerde ki anlama takılarak yapılan yorumlar bizleri gereksiz ayrılıklara düşürmekten başka işe yaramayacak olup bu ayrılıkların kimlerin ekmeğine yağ süreceği akıldan çıkarılmamalıdır.   

Aynı durum namaz rekatları konusunda da dile getirilerek kur'anın bu konudaki emrinin nisa s. deki kısaltılmış namazın 1 olduğundan hareketle normal zamandaki namazın 2 rekat olması gerektiği söylenmektedir. Kur'anın rekat konusunda net bir bilgi vermemesinin bu konudaki elçi as ın uygulamasının örnek olmasını gerektirir.

Sonuç olarak, namaz vakitleri konusunda bugün uygulanan 5 vaktin dışındaki farklı düşüncelerin" ilmihal kur'ancılığı" yapmaktan öte gidemeyeceği namaz ibadetinin kur'andaki asıl vurgulanan boyutunu öteleyici bir anlama gelmesi açısından yanlış bulduğumuzu, doğrusunun namaz ile vurgulanmak istenen Allah cc den başkasına kul olmadığımızı cümle aleme ilan ettiğimizin idrak edilmesi olmalıdır.

                            EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.