10 Eylül 2011 Cumartesi

İÇİMİZDEKİ "PAVLUS"LAR VE KUR'ANI TAHRİF GİRİŞİMLERİ

Blogumuzun başlığı olarak seçtiğimiz "kur'anı mümince anlamak" ismini neden şeçtiğimizi daha önceki yazılarımızda, kur'an adına söz söylemek iddiasında olupta, nahl s. 98. ayetinin tersine Allahtan kaçıp şeytana sığınarak okuyanların kur'an ayetlerini nasıl tahrif etmeye yeltendiğini ve bu düşünceleri ile bazı saf müslümanları kandırıp onları "deizm" in kucağına nasıl attığını yaptıkları tahriflerin örneklerini vererek dikkat çekmeye çalışmıştık. Bu yazımızın geç kalmış bir yazı olduğu düşünerek bunların isimlerini değil düşüncelerini ve beslenme kaynaklarını ortaya koyarak kur'ana bakış açılarını ve bu bakış açılarının neticesinde kur'anı özellikle kıssalar üzerinden tahrif etme girişimlerininin nereden kaynaklandığını dikkat çekmeye çalışacağız.

"Pavlus"  incili tevhid çizgisinden çıkarıp hurafelerle beslemiş ve bugünkü hıristiyanlığı tesis eden biridir. İsa as ın getirdiği kitabı asli çizgisinden saptırıp yahudi hurafeleri ile kaynaştırıp bugünkü hıristiyanlıktaki teslis inancının kurucusu olarak tarihte yerini almıştır. Bu inancı kurarken yaptığı iş incili hevasına göre yorumlayıp yahudi hurafeleri ile incili kaynaştırmak olmuştur. 

Bugün müslüman kimliği altında olupta pavlusun yolundan gitmeye çalışan ve kur'anı hevasına göre yorumlayıp tahrif etmeye yeltenen bazı kimselerin varlığına şahid olmaktayız. Tarihin her devrinde bu tipler olmuştur ve olmaya devam edecektir. Bunların isimleri değişsse bile taktikleri ve beslenme kaynakalrı değişmez. Araf suresi 175-176 ayetlerindeki

(Onlara, şeytanın peşine takdığı ve kendisine verdiğimiz ayetlerden sıyrılarak azgınlıklardan olan kişinin olayını anlat. Dileseydik, onu ayetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hali böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler)




Ataları olan "bel'am ve "pavlusun" izini takip ederek kur'anı tahrif etmeye yeltenen ve bu yolda ter döken müslüman kimlikli şahıslar özellikle "TARİHSELCİLİK" ve "DETERMİNİZM" gibi kaynağını yunan felsefesinden alan düşüncelerle kur'ana bakarak " kur'anın ne dediği değil ne demek istediği önemlidir" şeklindeki söylemlerle "kur'anını demek istediği budur" diyerek kendi hevalarını kur'ana uydurmaya çalışmaktadırlar. Tarihselci bakış açısı özellikle kur'andaki cezalar üzerinden yola çıkarak " bu cezalar bugün uygulanamaz" diyerek kendileri ayrı bir ceza sistemi oluşturmaya kalkmaktadırlar. Tarihselci tahrif çalışmalarını ayrı bir yazımızda ortaya koymak istediğimiz için bu yazımızda determinist tahrif çalışmaları üzerinde durmak istiyoruz.

TAHRİF KAPISININ DETERMİNİZM İLE ZORLANMASI

Determinizm, sonundaki "izm " ekindende anlaşılacağı üzere kaynağı batıda ve insan ürünü olan bir düşünce sistemidir. Bu düşüncenin temelini sayın Hakkı yılmazın bir makalesinden alıntı yaparak hem bu düşünce , hemde kendi düşüncesi hakkında bilgi sahibi olalım.

"Determinizmde deney konusu olmayan esrarengiz hiçbir olay ve kuvvet yoktur. Evrende olaylar birbirini kovalarlar. Yani bir olay diğerini, o da başka birini meydana getirir. Evren bir olaylar zinciri olarak devam eder. Bir olayı meydana getiren yine başka bir olaydır, metafizik veya doğaüstü bir kuvvet değildir.
Evrende her şeyin bir sebebi vardır. Sebepsiz bir şey olmaz. Her şeyin sebebi de yine kendi cinsinden başka bir olaydır. Birinci olaya SEBEP, ikinci olaya SONUÇ denilir. Sebep ile sonuç arasında matematiksel bir oran vardır. Sebep ortaya çıkınca, sonuç da ZORUNLU olarak meydana gelir. Eserde sebepten fazla bir şey bulunmaz.
Bu kurala göre, evrende sıkı bir DETERMİNİZM hakim ise, yani her şey SEBEP-SONUÇ ilişkisinde ise, mucize diye bir şey olamaz ."

Son cümleye dikkat edecek olursak " bu kurala göre  evrende sıkı bir determinizm hakim ise ,yani herşey sebep -sonuç ilişkisi içinde ise MUCİZE DİYE BİR ŞEY OLAMAZ" demekte ve bu kuramını kur'an kıssalarında daha önce örneklerini verdiğimiz şekli ile tabiri caizse kafasını gözünü çıkararak uygulamaya çalışmaktadır. 

Bu düşünce sadece hakkı yılmaz ile ortaya konmuş bir düşünce değildir. Kendisi bu tahrif işleminin acemi bir oyuncusu olmaktan öteye geçememesine rağmen bugün yazdıklarını hiç incelemeye veya kur'ana uygun olup olmadığını hiç düşünmeden kabul eden müritleri maalesef mevcuttur. Kur'an kıssalarını  determinist bir gözle okumanın kaynağı nereden ve ne zaman kaynaklandığı sorusunun cevabını bulmak için biraz gerilere gitmek gerekmektedir.

Batıda rönesans akımı ile başlayan kültürel değişimin sonucu olarak olaylara ilahi merkezli bir bakışın yerine yeryüzü ve insan merkezli bir bakış geliştirilmeye başlanmıştır. Bunun sebebi tevbe s 34. ayettede bildirildiği üzere batıdaki din adamları sınıfının Allah adına insanlara zulumde zirve yapmalarıdır. Bu zulumde zirvenin sonucu olarak Allaha ve onun adına görev yaptıklarını iddia eden din adamlarının dayandığı kitaba ( incile) karşı itirazlar başgöstermeye başlamıştır. Rönesans akımının devamı olarak batıda "rasyonalizm" akımı ortaya çıkmış ve bu akımın söyleminde kutsal kitabın (incilin) muhtevasında birçok mitolojik ifadeler bulunduğu , dolayısı ile artık bu kitabın hayattan çıkarılması gerektiği düşünceleri vardır.

Batıda bu düşünceler konuşulmaya başlayınca sahneye "rudolf bultmann" isimli bir hıristiyan ilahiyatçı çıkar ve bir karşı tez ortaya koyar. Bu kişinin tezi ise " madem kutsal kitapta mitolojik öğeler olduğu için hayatın dışına atılmak isteniyor . Öyle ise kitabı hepsini hayattan çıkarmak yerine içindeki mitolojik ifadeleri  arındıralım" şeklinde özetlenebilir. ( bu konu için daha geniş bir çalışma olan "kur'anı mitolojiden arındırma fikri" isimli makaleyi  okumanızı tavsiye ederim).

İslam dünyasındaki rönesans akımının öncüleri diyebileceğimiz "muhammed abduh" ve "reşid rıza" gibi kişilerde müslümanların geri kalmışlığının sebeblerini geleneksel anlayıştaki hurafelerin sebeb olduğu vu bu hurafelerin temizlenerek müslümanlarında batı gibi çağdaş!! bir anlayışa sahip olabileceklerini savunmaya başlamışlardır. Ancak gözden kaçırdıkları önemli bir nokta vardır.  Batıda çıkan bu hareketin sebebi ile islam dünyasında çıkan bu hareketin sebebi aynı olmasına rağmen abduh ve rızanın sundukları reçete islam dünyasına uymamıştır.Çünkü mitolojik ifadeleri barındıran incilin kaynağı ilekur'anın kaynağı vahiy olmasına rağmen kur'an aslı ile mevcut durumda iken incil aslı ile mevcut değildir. Öyleyse incil için tabi tutulacak olan arındırma fikri kur'ana nasıl uygulanabilir.Kur'an için yapılmaya çalışılan bu uygulamayı biraz açalım.

 KUR'AN KISSALARINI AKLA UYGUN HALE GETİRMEK 

Batı dünyasıda revaç bulan " incili mitolojiden arındırma" fikrinin karşılığı "kur'an kıssalarını aklileştirmek" şeklinde revaç bulmaya başlanmıştır. Bunun uygulamasıda kıssalardaki "determinist" anlayış ile çelişen kısımlar yeniden yorumlanarak batı kaynaklı düşüncelerin verilerine uygun hale getirilmeye çalışılacaktır. Muhammed abduh yaptığı tefsir çalışmasında bunun örneklerini sergilemiştir.Yine mısırlı bir yazar olan " halefullah" ta kur'an kıssaları konusunda bu yönde çalışmalarını sergilemiştir. 

Türkiyede ise "muhammed esed" in "kur'an mesajı" adlı mealinin ingilizceden türkçeye çevrilmesi ile bu konular daha fazla konuşulmaya başlanmıştır. Bu konuları dile getiren çevrelerin kendilerini "kur'an merkezli düşünce" söylemi arkasına sığınarak dile getirmeleri bazı  müslümanların kafasınıda çelmeyi başardığını görmekteyiz.

Kur'anı , kendisinden değilde batı verileri ile anlamaya çalışan kişilerin bu konudaki tesbitlerini gördüğümüz zaman gözümüze çarpan ilk husus ayetleri bu verilere uydurmak için yaptıkları şeyin ayetleri metin üzerinden tahrif ederek özellikle yaptıkları meallerin adını "yorum" anlam" gibi yan tarifler ile süsleyerek yapmalarıdır. Minareye çalmadan önce uydurdukları bir kılıf olan " kur'anın ne dediği değil ne demek istediği önemlidir" şeklindeki sözler kur'anın ne demek istediğini kendi hevalarına uygun bir şekilde anlama metodunun bir önsözüdür. Burada şunu ifade edelimki türkiyede yapılan bütün " yorum " veya "anlam" çalışması denilen mealerin hepsini bu tahrif kategorisine sokmuyoruz. Metne sadık kalarak yapılan yorumlu meallerden bizde fayadalanmaktayız. "Kur'anın demek istediği budur" deyip kur'an ayetlerinin ne bütünlüğünü nede kronolojik sırasını nede gramerini hiçe sayıp "ben yaptım oldu" mantığı içinde yapanların yaptıkları yorumlar yine kur'an tarafından rededilmektedir çünkü kur'an sağlamasını kendi içinde yapan bir kitap olup hiç biryerinde eğrilik barındırmaz ve başkalarının yapmaya çalıştıkları eğriltmeyide yine kendi bütünlüğü içinde red eder.

Biz bu tür eğriltme çalışmAlarını örneklerini vererek ortaya koymaya devam edeceğiz.Kur'an ,incil veya tevrat gibi metni tahrif edilmiş bir kitap değildir. Ama çağdaş bel'am ve pavluslar metnini değil anlamını tahrif etmek maksadıyla özellikle kur'an kıssaları üzerinden taarruzlarına devam etmektedirler ancak kur'an bu taarruzları kendisi geri püskürtmektedir. Kıyamete kadar devam edecek olan bu tür çalışmalar her zaman yenilmeye mahkum olup bu çalışmaların sahipleride hesap gününde azabın en şiddetlisine tabi olacaktır.

                 EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder