22 Mayıs 2016 Pazar

Al-i İmran s. 144. Ayeti : Karizmatik Liderler Üzerinden Yürütülen Hareketlerin Akıbeti

Lider , Komutan , Hoca , Önder v.s gibi vasıflar ile anılan insanlar, fikir , düşünce ve askeri hareketlerin başında olan, kitleleri harekete geçirme, yönetme yetki ve kabiliyetine mensup insanlardır. Bu gibi kimselerin , kitlesel halk hareketlerini yönlendirme hususunda, önemli katkıları olduğu bir gerçektir.  Ancak bu kimselerin üzerinde , "ondan vazgeçilemez" , "o giderse biz batarız" , "bu dava onunla ayaktadır" şeklinde, karizmatik bir yapı oluşturulmaya başlandığı vakit , büyük bir sorun ile karşı karşıya kalınması kaçınılmaz olacaktır.

Kur'an bir çok konuda olduğu gibi , bu konuda da bizlere yol göstericilik yaparak , mensup olunan bir hareket içindeki lider kişiye karşı olan bakışımızın nasıl olması gerektiği yönünde bizlere bilgi vermektedir. Al-i İmran s. 144. ayetini okuduğumuzda , verilen mesajlardan birisinin, karizmatik kişilikler üzerinden yürütülmeye çalışan davaların yanlışlığı,  davaların kişiler ile değil, ilkeler ve düşünceler ile ayakta kalacağının haber verilmesi olduğunu söyleyebiliriz

[003.144]  Muhammed, yalnızca bir resuldür. Ondan önce nice resuller gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.

Ayet , Uhud savaşı ile ilgili bir bağlama sahip olmasına karşın , konumuz ile alakasını kurduğumuzda , evrensellik arz eden bir mesaja sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Muhammed (a.s) ın ancak bir RESUL olduğu vurgusunun yapılmış olması, bize önemli mesajlar içermektedir. Onun, önceki resullerden bir resul olduğunun hatırlatılması , kendisinden önceki resullerin ölmüş olması ile nasıl bu dava bitmedi ise , kendisinin ölmesi ile de bu davanın bitmeyeceği , bayrağın elden ele dolaşarak asla yere düşmeyeceği , düşmemesi gerektiği hatırlatılmaktadır.

Konuyu "Bayrak Yarışı" üzerinden görselleştirerek anlatacak olursak , bilindiği üzere bu ismin verildiği yarışta asıl amaç, yarışçıların elindeki bayrağın hedefe ulaşmasıdır. Yarışçılar belirli mesafelerde bu bayrağı taşıyarak , bir sonraki yarışçıya teslim eder , ve diğer yarışçı bayrağı diğer yarışçıya teslim edene kadar elinde tutar.

Atletizm sporunda bir yarışma dalı olan bayrak yarışı , salt bir yarış olmaktan ziyade, hayata dair mesaj veren bir yarıştır. Kimsenin elindeki bayrağı sahiplenmemesi gerektiği , bencillik , kıskançlık , hasetlik yapmadan, belirli süre içinde elinde tuttuktan sonra, bu bayrağı bir başkasının taşıması gerektiğini, insanlara hatırlatan bir yarışma türüdür. 

                                                "Mahkeme kadıya mülk değildir"

Konuyu biz Müslümanlar açısından değerlendirdiğimizde , bizdeki en büyük hastalıklardan bir tanesi, herhangi bir oluşumun başına geçirilmiş olan kişiye, aşırı bir karizma yüklenmesi, ve bunun sonucunda o kişinin ulaşılmaz ve vazgeçilmez bir kişi haline  getirilmesidir. 

İnsanlar üzerinde aşırı bir karizmatik yapı oluşturularak yürütülmeye çalışılan fikir ve düşünce hareketleri, zaman içinde sönmeye mahkum olacaklardır. İlkeler üzerine kurulan fikir ve düşünce hareketleri ise , o hareketlerin başında olan kimselerin yerine başkaları geçse bile, akamete uğramadan devam edecektir.

Al-i İmran s. 144. ayetinin Muhammed (a.s) ın kalıcı olmadığını hatırlatmasından hareketle , kalıcı olanın Allah (c.c) nin dini olduğu , bu dinin ayakta kalmasının belirli şahıslara bağlı olmadığının hatırlatılmış olması , bizler için yol göstericiliğini koruyarak hayatımızda yer etmesi gerekmektedir. 

Mensup olduğumuz fikir ve düşünce hareketleri içindeki lider pozisyonunda olan kişilere yüklediğimiz görev ve yetki , o kişileri ulaşılmaz ve yeri doldurulamaz bir kişi haline getirmemelidir. 

Hareket içindeki lider pozisyonunda olan kişilere verilen aşırı değer , bir takım sorunları beraberinde getirecektir. 

Lider pozisyonundaki kişilerin ulaşılmaz ve vazgeçilmez hale getirilmesi , hareket içinde yeni lider çıkma imkanını ortadan kaldıracaktır. Çünkü mevcut lider üzerinde oluşturulmuş olan karizmatik yapı, hareket mensupları üzerinde , o gittiğinde her şeyin biteceği düşüncesini oluşturarak, arkadan gelecek olanların önünü kapatan bir etki meydana getirecektir. 

Ayrıcı bu gibi liderlerin yapmış oldukları bazı kişisel hatalar davanın kendisine yüklenilerek , o kişilerin şahsi hataları yüzünden mevcut hareket yaralanmaya çalışılacaktır.

Fikir ve düşünce hareketleri eğer ilkeler üzerinden yürütülmeye çalışılırsa , "vazgeçilemez" , "ulaşılamaz" , "yeri doldurulamaz" gibi kelimeler, o hareket içinde telaffuz edilme imkanı bulamayacak , mevcut olan hareket , kişiler ile yürüyen bir hareket olmaktan çıkarak , bayrak yarışı misali elden olan değişen ve hedefe varmak için kişilerin değil, ilkelerin önemli olduğuna inanılan bir hareket haline gelecektir.

Bir hareket içindeki unsurları, 1- Lider , 2- onun etrafındakiler, şeklinde olmak üzere 2 ye ayırabiliriz. 

Lider konumunda olan kişi, etrafında olan kişiler üzerinde kendisinin vazgeçilemez , bu hareketin temel direği olduğu gibi bir düşünce oluşturduğu takdirde, bu kişi artık liderden çok İlahlık koltuğuna oturmuş bir kimse haline gelecektir. 

Liderin etrafında olan kişiler ise , eğer o lidere vazgeçilemez , bu hareketin temel direği gözü ile baktıkları zaman bu kişiler de o lidere kul olmaya çalışan insanlar konumuna gelecektir. 

Bir hareket içinde ne lider konumunda olan kişi ne de o liderin etrafında olanlar bu tür yanlışlara asla düşmemelidirler. Lider , etrafında olan kimselerin hepsinin kendi yerini tutabilecek kabiliyete sahip olduğunu düşünmeli , ve etrafındakileri böyle bir kabiliyete sahip olmaları gerektiği yönünde yetiştirmelidir. 

Liderin etrafında olan kişiler de , kendilerinin hareket içindeki konumlarının sadece lidere tabi olmak veya liderin şakşakçılığını yapmak olmadığını bilmelidirler. Liderin etrafında olan kişiler de kendilerini potansiyel lider adayı olarak yetiştirerek , mevcut liderden boşalacak olan yeri doldurabilecek yeteneğe sahip olmalıdır. 

Fikir ve düşünce hareketleri içindeki liderlerin, kendilerini o davanın sade bir neferi , o hareket içindeki kişilerin ise kendilerini potansiyel lider adayı gördükleri müddetçe , mevcut hareketler akamete uğramadan devamlılık gösterecek ve belirlenen hedefe ulaşmada önemli mesafeler kaydedeceklerdir.

Kişiler değil ilkeler üzerinden yürütülmeye çalışılan davalar , Müslümanlar olarak en büyük sıkıntımız olan "Fırkacılık" hastalığının büyük ölçüde azalmasına sebep olacağını söyleyebiliriz. 

Müslümanların fırkalara bölünmesinin sebeplerinden birisi de , etrafında toplanılmış kişilere yüklenen aşırı karizmatik yapılardır. Böyle bir yapı yüklenen kişiler haliyle etrafında toplandıkları kişiyi yücelterek , başkalarına karşı üstünlük unsuru olarak görmeye başlayacak ve ayrışım başlayacaktır.

Karizmatik kişilik oluşturulmuş bir liderin etrafında toplanmış olanların birbirlerine karşı koz olarak kullandığı en büyük silah "Hocaları yarıştırmak" şeklinde cereyan etmektedir. Müslümanların bugün yaptıkları en büyük cihad !!! , "Benim hocam senin hocanı döver" şeklinde cereyan eden "Din savaşları" olmaktadır. 

Hocasını , şeyhini , liderini aşmayı düşünmeyi dahi kendisine "Zül" kabul eden Müslümanların oluşturduğu toplulukların, tarikatlardaki "Şeyh-Mürit" ilişkisinden bir farkı kalmayacaktır. 

Belirli hocaların etrafında toplanmış olmayı kendisi için büyük bir şeref olarak kimseler,  ister istemez kendilerini bir tarikat yapılanması içinde bulacaklardır. Ancak kişileri değil, fikirleri öne çıkaran düşünce hareketlerinde, şahıslar ikinci planda kalarak , "Hoca savaşları" diyebileceğimiz cihad !!! türü ortadan kalkacaktır.  

Bu Müslüman toplulukları biraz daha daraltarak , kendisinin hayatında Kur'anın belirleyici bir kitap olduğu iddiasında olanların bir kısmının, yine bu tarikat yapılanmasından kurtulamayarak , kendi hocalarının etrafında kümelendiklerini , ve onların dedikleri üzerinden söylemler üreterek onları devamlı gündemde tutmak adına tartışmalar yaptığını görmekteyiz. 

                                   "Bana hocanı söyle kim olduğunu söyleyeyim" 

Hocalar üzerinden kimlik sahibi olmaya çalışmak , Müslümanların fikir ve düşünce bakımından ilerlemesine değil , geri kalmasına sebep olmaktadır. Hocalar sevilebilir  düşüncelerine değer verilebilir , ancak bu sevme ve değer verme işi , o hocaları daha ileri götürme adına , eleştiriye engel oluyorsa işte bu noktada problem başlamış demektir. 

Eğer belirli hocaların etrafında kümelenmiş kişiler , o hocaların dedikleri ile yetiniyor , daha ileri gitmek adına o hocaları arkadan itmiyor ise "Alan memnun satan memnun" bir hal oluşarak, yerinde sayan bir hoca ve cemaati oluşacaktır. 

Eğer bir fikir ve düşünce hareketi kendisini tekamül ettiremiyor , kendisine hocası tarafından verilen ile yetiniyor ise , bu hareket zaman içinde sönmeye mahkum olacaktır. 

                                          "Boynuz kulağı geçsin mi geçmesin mi?"

Müslümanların oluşturduğu oluşumların en büyük açmazı , hocasına olan saygı ve sevgi adına "Kulağı geçmemek" şeklinde cereyan etmektedir. Halbuki kulağı geçmeye çalışan boynuzlar olmaz ise  , fikirlerin tekamül etmesi güçleşecek , mevcut hareketin adı "HOCASINI AŞAMAYAN TALEBELER" olarak silinip gidecektir. Alttan hocaları devamlı yenilenmeye iten bir güç , yani "Talep eden" olmadıkça , "Arz eden" de olmayacaktır.

Sonuç olarak ; Düşünce ve fikir hareketlerinin en önemli sorunu , başta bulunan kişi üzerinde karizmatik bir yapının oluşturulmuş olmasıdır. Kur'an , Muhammed (a.s) üzerinde bile, böyle bir yapı oluşturmasına izin vermeyerek, onun "RESUL" olduğunu bir çok ayette beyan edilmiş , mevcut hareketin hayatiyetinin onun yaşamı ile sınırlı değil kıyamete kadar olduğu hatırlatılarak , kişiler üzerinden değil , ilkeler üzerinden yürütülen mücadelenin kalıcılığı vurgulanmıştır. 

Tavandaki kimselerin , "vazgeçilemez" , "yeri doldurulamaz" olarak düşünülmesi yerine , herkesin aynı seviyede olmasına yönelik yapılmaya çalışılan bir eğitim faaliyeti , fikir ve düşünce hareketlerini daha ileriye taşıyacaktır.

"Kolaycılık" olarak tabir edebileceğimiz bir hastalık olan , bizim yerimize başkalarının düşünmesi , bizim ise "üretmek değil , üretilmişler ile yetinmek" şeklinde cereyan eden tembelliğimiz neticesinde "alan memnun satan memnun" bir durum oluşarak , mevcut İslami hareketler , hocalar üzerinden yapılan din savaşları haline gelmiştir. 

Taban eğer kendisini Kur'an merkezli bir eğitime tabi tutarak , tavanı da bu şekilde olmaya zorlayarak, "sorgulama" , "eleştirme" , "yenilenme" , kelimelerden rahatsız olmayan bir yapı içinde olduğunda ,Müslümanlar için ileride daha umutlu günler gelecektir. 

                                     EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder