Aynı inanç ve düşünce etrafında buluşan insanların, sahip oldukları inanç ve düşüncenin devam etmesi, birbirleri ile olan bağlılıklarını ile yakından alakalıdır. Birbirleri ile bağları kuvvetli olmayan, birbirleri ile aralarında düşmanlıklar oluşan toplulukların, ayakta kalması mümkün değildir. Müslüman adı altında birleşen bizlerin, birlik ve beraberliğinin önemini, iman iddiasında olduğumuz kitap bir çok yerinde vurgulayarak, ayakta kalmamızın bu şekilde mümkün olacağını hatırlatmaktadır.
Bu yazımızda, Al-i İmran ve Enfal surelerindeki iki ayet üzerinden, vahyin birleştirici fonksiyonunu ve bu ayetler karşısında bizlerin bugünkü durumu hakkında tefekkürde bulunmaya çalışacağız.
[003.103] Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın;
parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize
düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti
sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında
iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki
doğru yolu bulasınız.
[008.062] Eğer sana hile yapmak isterlerse, şunu bil ki, Allah sana
kâfidir. O, seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir.
[008.063] Ve onların gönüllerini uzlaştıran da. Yoksa yeryüzünde ne varsa
hepsini harcasaydın yine de onların kalplerini birleştiremezdin. Ancak Allah,
onların arasında birleşmeyi sağladı; çünkü O, güçlüdür, hikmet sahibidir.
Yukarıdaki ayetlerde dikkatimizi çeken önemli bir husus, vahyin ilk muhataplarının daha önce birbirleri ile düşman oldukları, bu düşmanlıklarının sona ermesi için yeryüzünün bütün serveti harcansa bile, bu düşmanlığın sona ermesi için yetmeyeceği belirtilerek, onların kalplerinin vahyin mesajına tabi olmak ile birleştirilmiş olduğu bildirilmektedir.
Vahyin ilk muhatapları olan ashabın birbirleri ile olan düşmanlıklarını, vahiy ile tanışmalarında terk etmeleri, onların vahyi kalplerine sindirmiş olmalarının bir eseridir. Bu ayetlerin anlatılma sebebi, sadece ilk muhatapların vahye karşı olan teslimiyetlerinin övülmesi değil, sonraki gelenlerin birbirlerine karşı takınacakları tutumun öğretilmesi amacına matuftur.
[061.004] Hiç şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş
bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.
Vahiy, insanları çimento vazife görerek, onları belirli bir amaç etrafında birleştirmiştir. Bu amaca ulaşmak için her türlü düşmanlığın bir tarafa bırakılmasının şart olduğu şuuruna vakıf olan ilk muhataplar, Mekke'ye giden yola bu şekilde ulaşmışlardır. Fakat Muhammed (a.s) ın vefatı sonrasında eski düşmanlıkların yeniden depreşmesi ile yeniden düşman hale gelen Müslümanların birbirleri ile olan savaşları halen sürmektedir.
İlk muhataplara inen vahyin içeriğinin aynı şekilde bizler tarafından okunduğu halde, bizlerin birbirine karşı Evs ve Hazreç'ten daha şiddetli düşman olmamızı nasıl izah edebiliriz?.
Medine'de Muhammed (a.s) tarafından oluşturulan Müslüman topluluğun ortak amacı, Mekke'yi müşriklerin elinden kurtarmak idi. Mekke'nin müşriklerin elinden kurtarılması gereğine inanan bu Müslümanlar, isteklerinin gerçekleşmesi için tek bir hedefte birleşmek gereğine inanmışlar, bu hedeften saptıracak her türlü yolun onları Mekke'nin fethinden alıkoyacağını idrak etmişlerdi.
Haşr s. 10. ayetinde , "Kalbimizde müminlere karşı kin bırakma" şeklindeki cümle, çok önemli mesajları içinde barındırması açısından dikkate değer bir duadır. İnsanların birbirleri ile herhangi bir sebepten ötürü aralarında husumet olabilir. Ancak onların bu husumeti bir tarafa bırakarak, ortak bir hedef üzerinde birleşmeleri önemlidir. Onların ortak bir hedefte birleşmeleri, aralarında herhangi bir sebepten ötürü oluşmuş olan husumeti tamamen ortadan kaldırmayacağı muhakkaktır. Ancak insanların ortak bir hedefe kilitlenmeleri, onların aralarındaki husumeti bir kenara bırakmaları gereğini doğurmuştur.
Haşr s.10. ayetinde öğretilen duanın önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır. Dua Allah (c.c) den olan isteklerin kul tarafından dile getirilmesi, bu duanın kabulü için de, kulun duasının gereğini hayat içinde yerine getirmeye çalışmasının şart olduğunu dikkate aldığımızda, bizlere böyle bir duanın öğretilmiş olması, bu duanın sözlerinin sadece dil ile ifade edilmesi değil, bu duanın gereğini hayat içinde yerine getirilmesinin gerekli olduğunu hatırlatmaktadır. Yani ortak hedefleri olan insanların birbirleri ile aralarında olan kin ve husumeti artık bir tarafa bırakmaları, onların hedeflerine ulaşmalarında büyük bir öneme haizdir.
Bugüne gelecek olursak, dün Mekke'nin şirk unsurlarından arındırılması gibi bir ortak hedefi olan insanların, bu hedeflerine ulaşmak için vahyin birleştiriciliğine yapışmaları, onların başarıya ulaşmalarından en büyük faktör olmuştur. Fakat bugünkü Müslümanların yaşadıkları toprakları şirk unsurlarından arındırmak gibi bir ortak hedefleri dahi maalesef bulunmamaktadır. Ortak hedefleri olmayan toplulukların, ortak düşmanları olması gibi bir durum ortadan kalkarak, birbirlerine düşman olmaları söz konusudur.
Bugün bir çok fırka ve hizbe bölünmüş olan Müslümanların, Ortak Hedef diye bir terim lügatlerindan kalkmış, her fırka ve hizip kendisine taraftar toplamak gibi bir hedefe odaklanmıştır. Kendi fırka ve hizbini büyültmek hedefine odaklanan kimseler, karşı fırka ve hizipleri düşman olarak görerek, onları yok etmek gibi bir misyonu yüklenmiş, bu durum ise biz Müslümanları içinde bulunduğumuz duruma düşürmüştür.
Kur'an'a gerçek olarak yönelmek demek, Allah (c.c) nin bizlere kul olarak neler yüklemiş olduğunu bu kitap içinden öğrenmek anlamına gelmelidir. Din tamamen Allah'ın olana ve fitneyi yeryüzünden kaldırana kadar mücadele içinde olması gereken bizler (Bakara s. 193- Enfal s. 89), bu emrin gereğini Muhammed (a.s) ve beraberindeki ashabının nasıl yerine getirdiğinin örneklerini içselleştirerek, aynı görevi onların bıraktığı yerden devam ettirmek zorundayız.
Fırka ve hizip taassubunun bir kenara atılarak asli göreve odaklanmak, ve bu göreve odaklanabilmek için mevcut olan husumeti bir kenara bırakmak atılacak ilk adım olmalıdır. Ancak Müslümanların büyük bir kısmının, Kur'an'ın en tepe kavramı olan Şirk'in hayat içinde nasıl yer bulduğunu bilmemeleri, hatta bir çok Müslümanın şirk içinde bir hayat sürdürmeleri, önümüzdeki en büyük engeldir. Bu engelin kalkması için vahyin belirleyici olması gerektiğine dair düşüncenin önündeki engel, yine biz Müslümanlardan başkası değildir. Din adına sahip oldukları düşünceleri, başka kitap ve kişilerden alan bir çok Müslüman doğru yolda olduklarını zannederek, hayatlarından memnun bir halde yaşamaktadırlar.
Vahyin öncelikle bizlere Müslüman kardeşimize nasıl davranmamız gerektiğini öğütleyen ayetlerin öğrenilmesi ve hayata geçirilmesi, atılması gereken ilk adımlardandır. Fetih s. 29. ayetinde "Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin,
kendi aralarında merhametlidirler" cümlesi, hayat içinde pratiğe geçerek, düşman olarak bildiğimiz insanların bizden farklı fırka ve hiziplere mensup olan Müslümanlar olmaktan çıkarılması şarttır.
Müslüman olmak demek, Allah'a kul olmak sözü vermek anlamına gelmekte olup, İsrailoğullarının verdikleri bu sözden caymaları, ve bu yüzden başlarına gelenlerin anlatıldığı ayetler, bizlere masal olsun diye anlatılmamaktadır. Verdikleri sözü yerine getirmeyenlerin dünya ve ahirette başlarına neler geleceği, İsrailoğulları örneği üzerinden yaşanmış şekilde bizlere anlatılmaktadır. Bugün Müslümanlar olarak yaşadığımız her türlü zorluğun sebebini, Allah'a verdiğimiz sözü bozmuş olmamızda aramak yanlış olmayacaktır.
[049.010] Muhakkak mü'minler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin
ve Allah'tan korkun ki size rahmet edilsin.
Bugün Kur'an'ın birleştirici bir kitap olduğu ortaya atıldığında, bazı kimseler tarafından itiraz olarak, Kur'an'ı öne çıkaran insanların bile kendi aralarında bölük pörçük olduğu gerçeği öne çıkarılmaktadır. Kur'an'ı öne çıkardıklarını iddia eden insanların da kendi aralarında bölünmüş olması bir realite olması, bu bölünmüşlüğün sebebinin Kur'an olduğunu göstermez. Aynı kitaba iman eden Evs ve Hazreç kabilelerine mensup olan insanların, düşmanlıklarını bir kenara bırakarak birbiri ile kardeş olmaları bunun canlı şahididir. Bugün bizlerin her türlü kin ve husumeti bir kenara atmaktan, aramızda yeniden kardeşlik hukuku oluşturmaktan alıkoyan acaba nedir?.
Kur'an'ı öne çıkardıklarını iddia eden insanların bölünmüşlüklerinin sebebi, yine kendileri olup, okudukları vahyin onlara gösterdiği ortak hedefi anlayamamış olmalarıdır. Müslümanlar olarak yeniden ortak hedefler ortaya koymadıkça, bu hedefler etrafında aramızdaki her türlü husumeti bir kenara bırakmadıkça, din adına yaptıklarımız sadece yeşillik olsun kabilinden oyalanmalar olmaya mahkum olacak, ve bu durum bizim zillet içinde kalmamızın devamından öte bir işe yaramayacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder